İstanbul'da, AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, jandarma ve eski emniyet görevlileri ile ana dava hükümlülerinin de aralarında bulunduğu 9'u tutuklu 85 sanıklı davaya devam edildi.
17.03.2018 18:29 İstanbul'da, AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin FETÖ elebaşı Fethullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, jandarma ve eski emniyet görevlileri ile ana dava hükümlülerinin de aralarında bulunduğu 9'u tutuklu 85 sanıklı davaya devam edildi.
12.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya, dönemin İstihbarat Dairesi Başkanı Ramazan Akyürek ve Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ile eski jandarma ve emniyet görevlilerinin de aralarında yer aldığı tutuklu sanıklar getirilirken; 13 tutuksuz sanık da hazır bulundu. Duruşmaya, 3 tutuklu sanık ise Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı.
Duruşmada, dönemin tutuklu sanıklarından İstanbul İl Jandarma Komutanlığı görevlisi Astsubay Yavuz Karakaya savunmasını yaptı. "Bu kirli davaya adının karıştırılmasından ötürü utanç duyuyorum" diyen sanık Karakaya, suçlamaları reddetti. Sanık Yavuz Karakaya, diğer sanıklar Yusuf Bozca ve Ogün Samast'ın soruşturma ve dava aşamasında verdikleri ifadelerle kendisini suçladıklarını, ayrıca dosyada yer alan görüntü inceleme tespit tutanağında, cinayetin işlenmesi sırasında orada bulunduğunun iddia edildiğini ancak kesinlikle orada bulunmadığını belirtti. Sanık Karakaya, "İstanbul TEM ekiplerince cinayet mahallindeki güvenlik kameralarının incelenmesine ilişkin hazırlanan tespit tutanağında, bir grup jandarma personelinin bulunduğu iddia edilmiş ve bu şahıslar da sanık Yusuf Bozca'ya onaylattırılmaya çalışılmıştır. Ortada olmayan bir görüntüden dolayı suçlanıyorum. Tutanaktaki görüntüdeki şahısların bir kısmına emekli, bir kısmına da FETÖ'cü denilmiştir. Bu tutanağı hazırlayan arkadaşlar, görüntüde emekli olarak belirttikleri şahısların emekli olduklarını ense tıraşından mı anladılar? 30 yıldır jandarma görevlisiyim böyle bir şeye hiç şahit olmadım" dedi.
Tutanaktaki bilgilerle Ogün Samast'ın ifadelerinin çelişkili olduğunu belirten sanık Karakaya, şunları söyledi:
"Samast cinayetten 9 yıl sonra cinayette ihmali olan kamu görevlilerine ilişkin soruşturmada verdiği ifadesinde cinayet günü olay yerinde kendisini takip eden ve kameraya çeken kişilerden bahsetmiştir. Bu görüntülerin Samsun'da gözaltına alındığında kendisine gösterildiğini anlatmıştır. Ogün Samast'ın 9 yıl sonra anlattığı, varlığı bile kesin olamayan görüntüler nedeniyle bu davaya dahil edildik. Bu görüntülere ben ulaşamadım. Bu görüntülerin var olup olmadığı ortaya konulamamıştır. Soyut delil ötesine geçemeyen yorumları ete kemiğe büründürme çabasından başka bir şey değildir. Adı geçen tutanak ciddiyetten uzak hazırlanmıştır" diye konuştu.
Savunmasının ardından üye hakimin, "Sanıklardan Muharrem Demirkale'nin kendisine 'abi' diye seslendiğini" sorması üzerine sanık Yavuz Karakaya, "Bu ciddiyetsiz bir iddia. Muharrem Demirkale herkese aynı şekilde hitap eden kişidir" diye cevap verdi. Duruşmaya, öğle arası verildi.
Duruşmada, dönemin tutuklu sanıklarından İstanbul İl Jandarma Komutanlığı görevlisi Astsubay Yavuz Karakaya, dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı görevlileri Astsubaylar Ali Barış Sevindik ve Miktat Özbek ile Uzman Çavuşlar Hacı Şimşek ve Metehan Kadir Yıldırım savunma yaptı.
Sanıklardan Ali Barış Sevindik, emniyetin 10 yıl önceki görüntülerde yer alan kişileri teşhis etmesini eleştirerek, "Dosyada baz dökümleri var. Baz dökümü almak Anayasa'ya ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne aykırı." diye konuştu.
Kendisi ve ailesinin FETÖ ile herhangi bir bağı bulunmadığını ve meslek hayatında kimseden destek almadığını anlatan Sevindik, "2010'da Ergenekon davasında savcı Cihan Kansız tarafından sanık olarak ifadem alındı. Emin olun, bu FETÖ iddiasını yapanlardan daha masumumdur. Hrant Dink öldürüldüğü tarihe kadar ne bir yazı ne bir şifahi bilgi verdiler. Cehaletimi mazur görün, Dink öldürüldüğünde 'Kim o?' dedim. Agos gazetesinin Türkiye'de yayın yaptığını bile bilmiyordum. Zaten olay polis bölgesinde olmuştu. Bizimle alakalı bir konu değildi." ifadelerini kullandı.
"Görüntüdekiler İstanbul jandarmasından değil"
Tutuksuz sanıklardan Hacı Şefik Şimşek de olay tarihinde bölücü terör örgütleri faaliyetleri ile ilgili TİM komutanı olarak görev yaptığını dile getirerek, şunları anlattı:
"Ecevit Emir ile görev kayıt defterinde yazan yerden farklı bir yerde değildik. Tarlabaşı'nda bir derneğin tespiti için fotoğraf çekmeye gitmiştik. Sonrasında bir arkadaşımla Karaköy'de yemek yedim, tekrar İstiklal Caddesi'ne gittim. Hrant Dink'in katledildiğini sonradan öğrendim. Agos gazetesinin yerini dahi bilmiyorum. Şişli ve Agos gazetesinin bulunduğu yerlere gitmedim. Dink cinayetinde toplu iğne başı kadar ne bir suçum ne de görgüm vardır."
Davanın bir önceki duruşmasında salonda izletilen görüntülerde görünen şahısların İstanbul Jandarma Komutanlığı görevlilerinden olmadığını savunan Şimşek, halen Edirne'nin Uzunköprü Jandarma Komutanlığı'nda çalıştığını belirterek, el konulan silahının iadesini istedi.
Duruşma yarına ertelendi.
13.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin 85 sanığın yargılandığı davada savunma yapan tutuklu sanık Muharrem Demirkale, "Savcı hakkımda, 'FETÖ'nün altın çocuğu' diye ifade koymuş iddianameye. Altın çocuğuyum çok şükür ama ailemin, vatanımın altın çocuğuyum." dedi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada savunma yapan dönemin İstanbul Jandarma İstihbarat TİM Komutanı Yüzbaşı Muharrem Demirkale, askerlik görevine yıllarını verdiğini ancak darbe davalarında rütbelerinin söküldüğünü söyledi.
"Dink'in öldürülmesi katillerinin umurlarında değil"
Hrant Dink'i öldüren katillerin yüzüne SEGBİS ile bağlandıklarında bakılması gerektiğini ve Dink'in ölmesinin umurlarında olmadığının görüleceğini öne süren Demirkale, "bugün cinayetle ilgili katillerin yakalanması gerektiği yönünde yazan kimi gazetecilerin de ziyaretine gittiği eski savcı Zekeriya Öz ile konuşurken ağızlarından salyalar akıttıklarını" savundu.
Demirkale, iddianamenin ispatlanmamış iddialar üzerine yazıldığını ve savcının iddialarını delilleriyle ortaya koyamadığını ileri sürerek, "Hakkımda çok ağır ithamlar var. Hangi eylemin hangi suçla ilgili olduğu, hangi suçun delilinin olduğu hukuki olarak belirtilmeliydi. 'Suçu işlemedik' diyoruz, 'yok' diyoruz, bunu ispatlamaya çalışıyoruz, anlatamıyoruz." diye konuştu.
Mahkeme heyetinin savcıya iddianamesini haklı gerekçelerle iki kere iade ettiğini ve suç olduğu iddia edilen eylemlerin dahi iddianamede belirtilmediğini söyleyen Demirkale, Ogün Samast'ın "takip edildiğini" iddia ettiği görüntülerde yer almadığı halde, o görüntülerdeymiş gibi yansıtıldığını ve bu konuda tutanak yazan polislerin mahkemede dinlenilmesini talep ettiğini de dile getirdi.
Zekeriya Öz ile ilişkisi
İstihbaratçı asker olduğu için diğer istihbarat birimleriyle ilişkileri olduğunu anlatan Demirkale, savcı Zekeriya Öz'ü Mutki'de görev yaptığı dönemde tanıdığını, küçük bir yer olduğu için devlet görevlilerinin ortak bir yerde buluştuklarını, Öz'ün görevinde teröristlerle giriştiği çatışmayı kendisine sorduğunu, sonra Tatvan'da çalıştığını, o bölgede çalışan kamu görevlilerinin genelde Tatvan'a geldiğini, Öz'ün de bu vesileyle 2-3 kez buraya uğradığını ve geldiğinde de birkaç kez görüşüp çay içtiklerini iddia etti.
Görevli olduğu 1999 yılında Mersin'e tayin olduğunu ve Öz'ün ne zaman ayrıldığını hatırlamadığını da belirten Demirkale, şöyle devam etti:
"Ayrıldıktan sonra 2006 yılına kadar görüşmedim zaten Zekeriya Öz'le. Gittiğim her yerde telefonumu değiştiriyorum. İlişkilerimi bırakıp çıkarım, taşımam. Burada yine ilk işim istihbaratımızla koordineli çalışmaktı. Emniyet istihbaratıyla ilişki kuramadık, sağlıklı bir şekilde ama TEM şubeyle iyi ilişki kurduk. Mersin lağvolduktan sonra Ankara istihbarat komutanlığına TİM komutanı olarak tayin oldum. Yine görüşmüyorlardı istihbarat birimleri. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı personeliyle çok sağlıklı ilişki geliştirdim. Burada da 2 yıl kaldıktan sonra Şanlıurfa'ya gittim, çıkar amaçlı suçlarla ilgili. Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'ndan Ali Fuat Yılmazer'in ismini de verdiler. O şekilde selamını aldım. Engin'le birlikte Ali Fuat Bey'in yanına gittim. Urfa'da çalışmaya başladıktan sonra benim karşıma korkunç şeyler çıktı. PKK'ya ağır silahlar gidiyordu. Vahim tabloyu görünce hem emniyet hem MİT'le paylaşmak istedim. 2005 döneminde ilişkiler çok sıkıntılıydı. İki çok önemli şahsın Türkiye'ye Suriye ve Irak'tan silah, mermi soktuğunu gördüm. Rapor tutup Engin'le konuyu paylaştım, Ali Fuat Bey'in yanına gittim. Bir fotokopisini istihbarat şubeye teslim ettim. Aynı fotokopiyi MİT'e de verdim. Ne yapılıp yapılmadığını bilmiyorum. Sistemle ilgili yardımları oldu bana. Çalışmalardan 10 gün sonra bir kamyon yakalandı. İnsanların samimiyetinize inanması lazım."
"Beşiktaş Adliyesi'ndeki bütün savcılarla çalıştık"
Davanın sanığı olan personelle nerelerde tanıştığını anlatan Demirkale, jandarma istihbaratının emniyet istihbaratı gibi olmadığını, işlemleri takip etme zorunluluklarının olduğunu ve bu yüzden Beşiktaş Adliyesi'ndeki savcılarla muhatap olduklarını söyledi. Savcıların kendilerine haklı bir şeklide, 'kıdemli arkadaşlarınızı gönderin' dediklerini ve adliyeye işlemler için genelde subayların gittiğini de vurgulayan Demirkale, Beşiktaş Adliyesi'nde hemen hemen bütün savcılarla çalıştıklarını ve bunlardan birinin de Zekeriya Öz olduğunu dile getirdi.
Zekeriya Öz'den Ergenekon operasyonundan sonra uzaklaştığını ve zaten Öz'ün o dönem ulaşılmaz bir adam olduğunu anlatan Demirkale, iddianamede yanlışlıklar ve çarpıklıklar olduğunu ileri sürdü.
"80-90 kişinin girdiği bir cinayet mi olur?"
Muharrem Demirkale, Hrant Dink'in evinin bulunduğu belirtilen Bakırköy'e gitmediği halde HTS kayıtlarına göre orada bulunduğunun iddianamede yer aldığını ve bunun basit bir hata olmadığını savunarak, "Ogün namussuzu, kendisini izleyenleri fotoğraftan teşhis ediyor. Bu katil teşhis ediyor. İyi de biz değiliz ama sen yazıyorsun oraya." dedi.
Dink'i takip eden personelin 9 kişi olduğunun belirtildiğini ve bunu gazeteci Nedim Şener'in de yazdığını vurgulayan Demirkale, "Nasıl 9 kişi diye yazıyorsunuz? Bambaşka yerdeler bu kişiler. Nasıl yazıyorsunuz bunları? Sinyal bile vermiyorlar. Benim personelimi koordine ettiğim yazıyor, nasıl etmişim? Bunca, 80-90 kişinin girdiği bir cinayet mi olur? Hakkımda, savcı 'FETÖ'nün altın çocuğu' diye ifade koymuş iddianameye. Altın çocuğuyum çok şükür ama ailemin, vatanımın altın çocuğuyum. Haramilerin altın çocuğu değilim." ifadesini kullandı.
Mahkeme heyeti başkanı Ali İhsan Horasan'ın, Ahmet Güler'in savcılığa verdiği, "Muharrem Demirkale'nin Ali Fuat Yılmazer ve Erol Demirhan ile irtibatı normal değildir. Bütün bu şahısların ortak özelliği FETÖ sanıkları, şüphelileri olmalarıdır. Erol Demirhan bana Demirkale'yi, 'üsteğmen Selçuk' olarak tanıttı. Seslendiğimde, 'emirlerinizi bekiyorum' demişti. Çok yakın çalışmışlardır." şeklindeki beyanı hatırlattı.
Söz alan tutuksuz sanık, dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler de beyanıyla ilgili şunları dile getirdi:
"Şanlıurfa'da il jandamayla yakın diyalogum oldu. Bu diyalog da yukarıdan aşağıya doğru irtibatlanır, geliştirilir. Şube müdürü şube müdürüyle, alt rütbedeki alt rütbedekiyle görüşür. Orada çalışan jandarma istihbarat şube müdürlerini tanırım. Onlarla diyalogum vardı ama Muharrem Demirkale ile Erol Demirhan vasıtasıyla tanışmış olduk. Hrant Dink gelişmeleri üzerine, 'Bu arkadaş kim?' dedim. O sırada Muharrem'in fotoğrafını gördüm, hem Urfa'da hem İstanbul'da yanımda çalışan polise sordum. 'Urfa'dan, Erol Demirhan ve Ali Fuat Yılmazer ile çok samimi olduğunu' söyledi. Benim gördüğüm ilişki tarzından farklıydı. Erol Demirhan teknik dinleme kısmındaydı. Muharrem de PKK'ya bakıyordu. İş ilişkisiyse normal değil, onun dışında samimi olabilirler tabii. Söylemek istediğim oydu. Kod adı kullanmasını da ben çok anlayamadım. Biz bazı pozisyonlarda kendimizi gizleme durumunda değiliz emniyet olarak jandarmaya karşı. Çok yoğun ilişkileri olmuştur ama ilişkilerin formatlı olması lazım. Alışılmışın biraz ötesinde ilişkileri olduğunu düşündüğümü söyledim savcıya."
Yılmazer: "İlişki mevzuatlara dayanıyor"
Bu beyanlara karşılık söz alan tutuklu sanık Ali Fuat Yılmazer de, Güler'in, "normal ilişki değil" yorumunun kişisel yorum olduğunu ve aksine ilişkinin mevzuatlara dayandığını belirterek, şunları söyledi:
"Biz koordinasyon gereğini yaparız. Akıl ve mantık da bunu gerektiriyor. Bir ilde istihbarat birimleri koordineli çalışmak zorundadır. Bu şahıs, (Ahmet İlhan Güler) Şanlıurfa istihbarat müdürlüğü döneminde kaç kaçakçılık, silah ve uyuşturucu operasyonu yapmıştır? Çok fazla yasa dışı iş olmasına rağmen, sıfır operasyon yapmıştır. MİT ile koordine kurmazsanız, yapamazsınız operasyonları. Terör, uyuşturucu alır başını gider ve gitmiştir orada. Yasalara ve mevzuatlarımıza aykırı olan bu kopukluktur. O yapamadığını anlatıyor. Demirkale'nin altyapısını hazırladığı çalışmayı yapması için ben gerekli talimatı verdim ve operasyonlardan alınan bir dünya sonuç da ortada. Nezaketen bana ziyarete geliyordu işle ilgili gelirken. Bu usul değilse Allah aşkına nedir usul? O dönem Türkiye'nin en büyük operasyonlarını yaptık, müşterek yakaladık, basın açıklaması da müşterek yapıldı. Örneği yok. Bunun nesi eleştiriliyor anlamakta güçlük çekiyorum. Özel ilişki değil, yükümlü olduğumuz mesleki ilişkidir bu."
Başkan Horasan'ın "Cemaatten kaynaklanan bir irtibattan bahsediliyor?" hatırlatması yaptığı Yılmazer, "İma o ama altı dolmuyor iddianın. Erol Demirhan diyelim FETÖ'cü, Urfa'dan kendi aldı İstanbul'a ve dinlemelerin başına koydu. Niçin görevlendirdi böyle bir Fetullahçıyı. Tanıyamamış mı? Urfa'daki kadroyu da İstanbul'daki kadroyu da o şekillendirmiştir. Ben bir tane bile rütbeli almadım. Nasıl özel ilişki?" dedi.
Savunmasına devam eden Demirkale, Türkiye'nin kumpasa getirildiğini düşündüğünü belirterek, "Ateş çemberinden geçiyoruz. Ergenekon'u olsun, Balyoz'u olsun, 'her şey kumpas' deniyor. 15 Temmuz gerçek mi? Emniyette bize işkence edileceğine, el svapları alınsaydı mahkemede top çevrilmez, kim ateş etti sorgulanmazdı." dedi.
Mahkeme heyeti başkanı Horasan'ın, "15 Temmuz'un darbe olmadığını mı söylüyorsunuz?" diye sorduğu Demirkale, "(15 Temmuz darbedir) diyorum ama bunun arkasındaki tezgahı merak ediyorum. Bir tezgah var bu işin içinde. Ergenekon'un yüzde 10-15'i gerçek zaten. Evrakları görmüştük. Şimdiyse 'yok' diyorlar. Bunu anlatmaya çalışıyorum." ifadesini kullandı.
Demirkale, "15 Temmuz'un arkasında bir unsurun olduğunu mu söylüyorsunuz?" diye soran başkan Horasan'a, "Arkasında bir değil, birçok unsurun olduğunu düşünüyorum." yanıtını verdi.
Tutuksuz sanıklarından Bekir Yokuş da savunma yaparak, görüntülerde görünen kişinin kendisi olmadığını, cinayet günü Yavuz Karakaya ile göreve çıktığını, Muharrem Demirkale mahiyetinde çalışmadığını, HTS kayıtlarında olay yerinde olmadığının belli olduğunu ve cinayetle hiç bir alakasının olmadığını öne sürdü.
Duruşma 15 Mart perşembe gününe ertelendi.
15.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin 85 sanığın yargılandığı davada savunma yapan dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı görevlisi tutuksuz sanık Emre Cingöz, Dink'in öldürüldüğü gün iddia edilenin aksine Şişli'de değil Beyoğlu'nda bulunduğu ve kamera görüntülerine göre olay yerinde olduğu belirtilen 9 kişiden hiçbirinin İstanbul jandarma görevlisi olmadığını savundu.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı istihbarat görevlileri tutuksuz sanıklar eski astsubay Emre Cingöz ile uzman çavuşlar Ecevit Emir ve Musa Yıldırım'ın savunması alındı.
"Dosyanın sulandırılması için kurban seçildik"
Dink cinayetinin işlendiği dönemde İstanbul Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şubesi'nde bölücü örgüt faaliyetleri unsur komutanı olarak görev yaptığını belirten Cingöz, "Adımın böyle bir cinayet davasında geçmesinden dolayı çok üzgünüm. Jandarma görevlisi olmam, adımın bu davada yer alması için yeterli görülmüştür. Dosyanın sulandırılması için kurban seçildiğimiz, delilsiz ithamlardan ve gerçek dışı haberlerden anlaşılmaktadır." dedi.
Cinayetin işlendiği 19 Ocak 2007 günü saat 13.00'de Halaskargazi Caddesi'nde baz bilgisinin bulunduğu ve fail Ogün Samast'ı takip eden şahıslar arasında bulunan "X2" kod isimli kişinin kendisi olduğunun söylendiğini aktaran Cingöz, "1981'de Şişli'de doğdum. Ailem de 1945 yılından beri Şişli Gültepe'de ikamet etmektedir. Halen de orada oturmaktadırlar. Hayatım boyunca buralarda olduğum ve görüşmeler yaptığım için baz sinyali verdim." ifadesini kullandı.
"HTS kayıtlarında nerede olduğum bellidir, 'X2' ben değilim"
Sabah kendisini arayıp ulaşamayan babasını geri aramasıyla ilgili Gültepe civarında baz bilgileri olduğunu ve o dakikalarda bir boşanma sorunu nedeniyle akrabalarını sıklıkla aradığını anlatan Cingöz, şöyle devam etti:
"Babamın iş yeri, Ortaklar Caddesi'ndeydi, annemin evinden oraya geçtim saat 12.50'ye kadar. Unsur personelim olan Ecevit Emir'den bilgi aldıktan sonra personel Eyüp Temel ile birlikte Taksim'e hareket ettim. Halaskargazi Caddesi'ne direk geçiş yapılamamaktadır. Her zaman kullandığım E-5 yan yoldan, Kuştepe Mahallesi çıkışı karşısındaki Rum mezarlığı yanından, Abide-i Hürriyet Caddesi'ne çıkıp Taksim'e geçtim. Cinayet mahallinden transit bile geçmeden Taksim'e geçmişimdir. Benimle ilgili yapılan incelemede cımbızlanan bir baz alınmıştır bu da Şişli Camisi'nin olduğu yerdir. Burası da zaten olay yerine 4 kilometre mesafededir. Bu hatalı yaklaşım nedeniyle doğru tespitler yapılamamıştır. Saat 12.55'te Rum mezarlığı civarındayım. Saat 13.00'te de Şişli Camisi'nin orada, 4 kilometre mesafeli baz kaydım var. Saat 13.20'de Beyoğlu İstiklal Caddesi Mis sokaktayım. Araçla intikal halinde olduğum bellidir. Mesafe ve trafik durumuna göre 20 dakika, hiç durmadan Taksim'e gittiğimi gösteren makul bir süredir. Bu kısa sürede oraya geçmem mümkün değildir. Bu atılı suçun bu şekilde gerçekleşmediğinin de kanıtıdır. Ogün Samast'ı takip etmediğim, araçla Beyoğlu'na intikal ettiğim ortaya çıkmaktadır. Görüntülerde, 'X2' denilen şahsın, olay yerindeki Saray Kumaş adlı iş yerinin önünden geçtiği görünmektedir. HTS kayıtlarına göre benim nerede olduğum bellidir zaten."
"Görüntüdeki şahıslar 18 Ocak'ta da olay yerinde"
Eyüp Temel'i il jandarma komutanlığına gönderdiğini ve bu kişinin cinayet öncesi, anı ve sonrasında Fatih ilçesinde bulunduğu bilgisinin HTS kayıtlarında mevcut olduğunu da savunan Cingöz, "Görüştüğüm kişilerden anlaşılacağı üzere PKK terör örgütü faaliyet önlenmesi için çalışma yaptım. Taksim'e giderken Şişli'de baz vermemle başlayan her iddia çürümüştür. Davada aleyhime gösterilen baz sinyalleri aslında lehimedir." dedi.
Cingöz, kamera görüntülerine yansıyan kişilerin cinayetten bir gün önce de olay yerinde oldukları, kendisinin de o gün HTS kayıtlarına göre Arnavutköy'de bulunduğunun belli olduğunu söyleyerek, Adli Tıp Kurumu uzmanlarının incelediği görüntülerle ilgili "Uzmanlar, ellerinde yeterli veri olmasına rağmen tanımlama yapamamışlardır. Görüntülerde ben sanılan kişiyle yaş, boy, beden yapım tamamen farklıdır. 'Benzerlikler görünmektedir' denmiştir ama yapım o kişiyle uymamaktadır. Görüntülerdeki kişi ile 19 yıl sonra cezaevinden alınan yüz fotoğrafım karşılaştırılmıştır. Burun, yanak, çene, dudak ve kulak yapım farklıdır ama bunlara değinilmemiş bile. 'X2'de görünen kişi değilim. 'Andırıyor' şeklindeki tespitleri kabul etmiyorum. Ben yanlış değerlendirilen baz bilgileriyle kolluk görevlilerinin yanlış teşhis yaptığını düşünüyorum." değerlendirmesinde bulundu.
"Kullandığım araç mavi değil beyazdı"
TİM komutanı Yüzbaşı Muharrem Demirkale ile yaptığı telefon görüşmelerinin saptırıldığını ve görevi gereği komutanıyla hemen hemen her gün görüşmüşlüğünün olduğunu öne süren Cingöz, "Olay günü yapılan konuşmaların, saate göre ilçe değiştirmeden önce bilgi verme amaçlı konuşmalar olduğu açıktır. 5 görüşmemiz var. Taksim'de yaptığım görüşme, ola yerinde yapmışım gibi gösterilmiştir. Oysa baz bilgilerine göre araçla hareket halinde Fatih'e gidiyorum." ifadelerini kullandı.
Kullandığı aracın iddianamede belirtildiği gibi mavi değil beyaz renkte olduğunu ve "mavi" diye yazılmasının iddianamenin özensizliğini ortaya koyduğunu iddia eden Cingöz, görev defterinde yazılı olan yer haricinde kendi inisiyatifleriyle de başka yerlere gidebileceklerini ve hatta bazen görev yerinin yazılmasının unutulduğunu söyledi.
Emre Cingöz, "İstanbul jandarmadan hiç kimse olay yerinde olduğu iddia edilen kişilerden değillerdir. Ben de değilim." diyerek, gazeteci Mehmet Baransu'yu dinlemesiyle ilgili hakkında dava açıldığını, FETÖ'cüler tarafından yargılanıp mağdur edildiğini ve FETÖ ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını ileri sürdü.
Beraatını talep eden Cingöz, "Dink cinayetiyle alakam yoktur. Hiç kimseden kanunsuz emir almadım, zaten alsam da yapmazdım. Biraz özenli çalışılsaydı gerçekleri görürlerdi biz de bu kadar mağdur olmazdık." dedi.
Savunma yapan diğer sanıklar Ecevit Emir ve Musa Yıldırım da suçlamalarla bir ilgilerinin olmadığını, görüntülerde yer almadıklarını ve FETÖ ile herhangi bir ilgileri bulunmadığını savunarak beraatlarını talep etti.
Duruşmaya, bir süre ara verildi.
Duruşmada, dönemin İstanbul Jandarma Komutanlığı istihbarat görevlisi sanıklar Yusuf Bozca, Mustafa Küçük, Rahmi Özer ve Şeref Ateş'in savunmaları alındı.
Eski uzman çavuş Yusuf Bozca, HTS kayıtlarına göre suçlanması değil aklanması gerektiğini savunarak, "Cinayet günü Ogün Samast'ı takip eden araçlarla ilgili, araçlardan birinde olduğum iddia ediliyor ama aracın plakası yok. Oradaki şahısların hiçbiri İstanbul jandarma görevlisi değil. Ben kimseyi kesin teşhis etmedim. 'Andırıyor' demek, kesin teşhis etmek değildir. Daha sonra da inceledim ve bu şahıslar İstanbul İl Jandarma Komutanlığından şahıslar değiller." ifadelerini kullandı.
Hiçbir örgütün üyesi olmadığını, bunlarla ilgisinin bulunmadığını öne süren Bozca, "Bank Asya'nın önünden geçmedim, ByLock'um yok, ne ben ne de çocuğum dershanelerine gitmedik, 15 Temmuz'da yaptıklarım dosyada. Suçlamaların hiçbirini kabul etmiyorum. Olay yerinde olmadığımı ben değil, savcının istediği belgeler söylüyor." diye konuştu.
Gözaltına alınmasından sonra emniyetçilerin kendisine, "İşin içinde olduğunuz darbe konusunda kurtuluşunuz yok" dediklerini iddia eden Bozca, Dink ile ilgili bir şey söylemediğini savundu.
"Bu işi FETÖ'cülerin yaptığı kısmına katılıyorum"
Tutuklu sanıklardan Muharrem Demirkale'nin, "emniyet sorgusunda Dink cinayetinin FETÖ üyelerince organize edildiği ve darbe girişimi temellerinin bu cinayetle atıldığı" şeklinde ifade verdiğini hatırlattığı sanık Bozca, "Bana savcının bu şekilde düşündüğü söylendi. Ben de kısmen katıldığımı ifade ettim. İfadenin genelinde köylü ağzı kullanılmışken, kendi söylediklerim varken, en son satırda onayladığım cümleler var. Bu işi FETÖ'cülerin yaptığı kısmına ben katılıyorum." dedi.
Sanıklardan cinayetin işlendiği dönemde yüzbaşı olan Mustafa Küçük de, cinayet ve FETÖ ile herhangi bir ilgisinin bulunmadığını ileri sürdü. İddianamede somut delillerin olmadığını, 2007'de insanların hangi kattan baz sinyali verdiklerinin bile tespit edilebildiğini ama savcının bu verileri iddianameye sokmadığını savunan Küçük, "Hiç olmadığım bir yerdeymişim gibi suçlanıyorum." ifadesini kullandı.
Dönemin astsubay görevlilerinden sanık Şeref Ateş ise, cinayetle ilgisinin olmadığını iddia ederek, cinayet günü Zeytinburnu'na gittiğini, cinayetle ilgisi olsa Ogün Samast Şişli'deyken kendisinin de orada olması gerektiğini öne sürdü.
Ateş, cinayetten sonra sanıklardan Okan Şimşek'e, "Hrant Dink'in kim olduğunu, daha önce Dink'i ve Agos gazetesini bilmediğini" söylediğini, bunları daha sonra öğrendiğini de aktararak, beraatını istedi.
Mahkeme heyeti, duruşmayı yarına erteledi.
16.03.2018 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, gazeteciler, jandarma ve eski emniyet görevlileri ile ana dava hükümlülerinin de aralarında bulunduğu 9'u tutuklu, 10'u firari 85 sanığın yargılanmasına devam ediliyor.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki 23. duruşmaya, eski emniyet müdürü Ramazan Akyürek ve Trabzon İl Jandarma Komutanı Albay Ali Öz ile eski jandarma, emniyet görevlilerinin de aralarında yer aldığı 6 tutuklu sanık katıldı. 8 tutuksuz sanığın da hazır bulunduğu duruşmaya, bazı tutuklu veya hükümlü sanıkların Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katılımı sağlandı.
Duruşmada celse arası mahkemeye gelen belgeler okundu. Sanıklardan dönemin Trabzon Emniyet Müdürlüğü istihbarat görevlilerinden Özkan Mumcu'nun gönderdiği dilekçeyle, telefonunda "Kakaotalk" adlı program bulunduğu için suçlandığını belirterek, bu programın internete açık program olup olmadığının veya FETÖ tarafından kullanılıp kullanılmadığının tespit edilmesini talep ettiği tutanağa geçirildi.
Sanıklar ve taraf avukatlarının taleplerinin alındığı duruşma devam etti.
DAVANIN GEÇMİŞİ
Dönemin özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 19 sanığın yargılandığı davada 17 Ocak 2012'de verdiği kararla tutuklu sanık Yasin Hayal'in, "Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmeye azmettirmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, yazar Orhan Pamuk'u tehdit etmekten 3 ay ve "ruhsatsız silah bulundurmak" suçundan da 1 yıl hapisle cezalandırılmasını, "silahlı terör örgütü yöneticisi olmak" suçundan ise beraatini kararlaştırmıştı.
Tutuklu sanıklardan Erhan Tuncel'in de 10 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmasına hükmederek tahliyesine karar veren heyet, sanıklardan Ersin Yolcu'yu 12 yıl 6 ay, Ahmet İskender'i 13 yıl 4 ay ve Salih Hacısalihoğlu'nu 2 ay 15 gün hapisle cezalandırmış, bütün sanıkların "silahlı terör örgütü üyeliği" suçundan beraatine hükmetmişti.
Bozma kararı
Yargıtay 9. Ceza Dairesi de "örgüt" yönünden verilen beraat kararını bozarak, sanıkların "silahlı terör örgütü" değil, "suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt" üyesi oldukları gerekçesiyle yargılanmalarına hükmetmişti.
"Kasten öldürmeye azmettirme" ve "Orhan Pamuk'u tehdit" suçlarından sanık Yasin Hayal'e verilen mahkumiyet kararını onayan daire, Yasin Hayal hakkında "silahlı terör örgütü kurma, yöneticisi olma" suçundan verilen beraat kararını ise "suç örgütü kurma ve yönetme" suçundan mahkumiyet gerektiği için bozmuştu.
Sanıklardan Erhan Tuncel'in "patlayıcı madde imal etme" suçundan mahkumiyet kararını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, "kasten öldürmeye azmettirme" suçundan beraat hükmünü ise sanığın Dink'in öldürülmesi suçuna yardım suretiyle iştirak etmesi sebebiyle mahkumiyeti gerektiği için bozmuştu.
"Silahlı terör örgütü yöneticisi olma" suçundan beraat kararı da "suç örgütü üyesi olma" suçundan mahkumiyeti gerektiği gerekçesiyle bozulan Tuncel hakkında, Trabzon'da 24 Ekim 2004'te McDonalds'ın bombalanması olayında, "genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, mala zarar verme ve 6 ayrı kasten yaralama" suçlarından verilen mahkumiyet kararı da bozulmuş, bu eyleminin "6 ayrı kasten öldürmeye teşebbüs" suçunu oluşturacağına karar verilmişti.
Dava yeniden İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde
Yargıtay kararının ardından davanın yeniden görülmesine İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlanmış, bu mahkemede 6 duruşma yapıldıktan sonra dosya, Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 10. maddesiyle görevli ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmişti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, kamu görevlilerine ilişkin iddianameyi kabul ettikten sonra dava dosyasını, Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in de aralarında bulunduğu, haklarındaki hükümler Yargıtay tarafından bozulan 8 sanıklı ana davayla birleştirilmesi için İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi'ne sevk etmişti. Bu mahkemenin heyeti, "Birleştirme kararında muvafakat talep edilmediği, mahkemenin terör suçlarına bakmakla görevli olmadığı, ana davada yargılamanın ileri aşamaya geldiği ve bu davada yargılananlarla yeni davada yargılanacak kamu görevlileri arasında ortak sanık bulunmadığı" gerekçeleriyle dosyayı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne iade etmişti.
Mahkemeler arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi için dosyaların gönderildiği Yargıtay 5. Ceza Dairesi, iki dosyayı birleştirip, davaların İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmesine karar vermişti.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, gazeteciler ve jandarma görevlilerinin de aralarında bulunduğu 50 sanık hakkında Hrant Dink cinayetine ilişkin açılan yeni davanın, aralarında Ogün Samast, Erhan Tuncel, eski emniyet müdürleri Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer, Coşkun Çakar'ın da yer aldığı 35 sanıklı ana dava ile birleştirilmesine hükmetmişti.
Kamu görevlisi sanıkların iddianamesinden
Davaya eklenen iddianamede, eski emniyet müdürleri Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve Coşgun Çakar'ın, "tasarlayarak kasten öldürmek" suçundan ağırlaştırılmış müebbet, diğer suçlardan da çeşitli hapis cezalarına çarptırılması talep ediliyor.
Dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç ve eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in de "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ve görevi kötüye kullanma" suçlarından 15 yıl 6 aydan 22'şer yıla kadar hapisle cezalandırılması istenen iddianamede, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İstihbarat Daire Başkanı (İDB) Sabri Uzun,Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Hasan Durmuşoğlu, Trabzon İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Ercan Demir, Trabzon İstihbarat Şube Müdürü Faruk Sarı, İDB Şube Müdürü Yunus Yazar, İDB C Şube Müdür Yardımcısı Ali Poyraz, İDB'de görevli komiser Yılmaz Angın, Hamdi Egbatan, Mehmet Akif Yılmaz, Serkan Şahan ve Ömer Faruk Kartın, İDB C Büro Şube Müdür Yardımcısı Tamer Bülent Demirel ve Osman Gülbel, komiser yardımcısı Özkan Mumcu, Trabzon'da polis memurluğu yapan Muhittin Zenit, Mehmet Ayhan, Onur Karakaya ve Mehmet Uçar ile eski mülkiye müfettişi Şükrü Yıldız hakkında da benzer suçlardan farklı oranlarda hapis cezaları isteniyor.
FETÖ bağlantılı iddianameyle sanık sayısı 85'e çıktı
Yargılama devam ederken Dink cinayetine ilişkin soruşturma yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu savcılarından Gökalp Kökçü, yeni bir iddianame hazırladı.
FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, eski savcı Zekeriya Öz, kapatılan Zaman gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, gazeteciler Adem Yavuz Arslan, Ercan Gün ile meslekten ihraç edilen Tuğgeneral Hamza Celepoğlu, dönemin Trabzon İl Jandarma Komutanı Ali Öz, Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Metin Yıldız ve İstanbul Jandarma İstihbarat görevlisi Yüzbaşı Muharrem Demirkale'nin de aralarında bulunduğu 51 sanık hakkında hazırlanan iddianamede, cinayetin FETÖ ile bağlantısıyla ilgili, "Dink cinayeti, Fetullah Gülen'in sapkın dini inançları referans alınarak bas¸ka bir düzen getirmek için FETÖ/PDY'nin şiddet içeren bir bas¸langıç eylemidir." gibi ifadeler kullanılıyor.
Tüm sanıklar hakkında "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet istenen iddianamede, Gülen ile Öz ve jandarma görevlilerinin de aralarında olduğu 40 sanık hakkında ise ayrıca "kasten öldürmeye iştirak" suçundan müebbet hapis cezası talep ediliyor.
Dink cinayetine ilişkin ana davayla birleştirilmesi talebiyle İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilen 50 sanığın yer aldığı 3. iddianame, eksiklikler bulunduğu gerekçesiyle iade işlemlerinin ardından 29 Mayıs 2017'de kabul edildi. Heyet, 2 Haziran 2017'de 50 sanıklı yeni iddianameyle 35 sanıklı ana dava dosyasının birleştirilmesine hükmetti, Fetullah Gülen'in gıyaben tutuklanmasına, Ekrem Dumanlı ve Zekeriya Öz'ün de aralarında bulunduğu 6 sanık hakkında da yakalama emri düzenlenmesine karar verdi.
Paralel yapı-21 Mart (2017) 'İstanbul 85 sanık (50+35) Dink Cinayeti ve Fetö bağlantısı' birleşik davaları
(17 Mart 2018, 18:29)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: