 
	Ankara'da, 2002'de Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesiyle ilgili 10 kişi hakkında iddianame hazırlandı. Mahkemece kabul edilen iddianamede FETÖ/PDY elebaşı Fetullah Gülen ile eski Ergenekon davası sanıkları firari emekli Albay Levent Göktaş ile emekli Binbaşı Fikret Emek de bulunuyor. Öte yandan iddianameye kabul eden Ankara 36'ncı Ağır Ceza Mahkemesi, davada Fetullah Gülen ve Mustafa Özcan'ın sanık olması nedeniyle cinayette terör bağlantısı olduğu, yargılamanın bu nedenle terör suçlarına bakan mahkemenin yetkisinde olduğunu belirterek görevsizlik kararı verdi. Savcılığın ise bu karara itiraz edeceği öğrenildi. İtirazı inceleyecek olan Ankara 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nin vereceği karar, Necip Hablemitoğlu davasına hangi mahkemenin bakacağını belirleyecek. 324 sayfalık iddianame dosyanın zamanaşımına uğramasına 36 gün kala mahkemeye gönderildi. İddianamede çarpıcı iki başka detay yer alıyor. Eski İHD Başkanı Akın Birdal ile Dost tarikatı lideri emekli Binbaşı İhsan Güven ve eşinin öldürülmesine yönelik iki saldırının da aynı yapılanmanın işi olabileceği, Birdal dosyasının zaman aşımına uğrayıp kapanmasına karşın, diğerine yönelik soruşturma yürütüldüğü ve elde edilen bilgiler üzerine konuyla ilgili suç duyurusunda bulunulduğu belirtildi.
|      | 
23.11.2022 12:28 Ankara'da, 2002'de Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun öldürülmesiyle ilgili 10 kişi hakkında iddianame hazırlandı. Mahkemece kabul edilen iddianamede FETÖ/PDY elebaşı Fetullah Gülen ile eski Ergenekon davası sanıkları firari emekli Albay 
Levent Göktaş ile emekli Binbaşı Fikret Emek de bulunuyor.
11 Kasım'da, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı hazırladığı iddianameyi tamamlayarak mahkemeye gönderdi. İddianamede Teröristbaşı Fetullah Gülen, sağ kolu olarak bilinen Mustafa Özcan ve Enver Altaylı için cinayete azmettirme suçundan 
ağırlaştırılmış müebbet hapis, Levent Göktaş için “cinayete azmettirme” ve “suç 
işlemek amacıyla örgüt kurma” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet ve 8 yıla 
kadar hapis, tetikçi olmakla suçlanan Tarkan Mumcuoğlu ve eski Ergenekon davası 
sanığı emekli Binbaşı Fikret Emek ise için “tasarlayarak kasten öldürme” ve “suç 
işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak” suçlarından ağırlaştırılmış müebbet 
ve 4 yıla kadar hapis, Bozkır için ise cinayete yardım ve örgüt üyeliği suçundan 
24 yıla kadar hapis cezası istendi. İddianamede Serhat Ilıcak şüpheli olarak yer 
alırken, diğer sanıklar ise Aydın Köstem ve Mehmet Narin oldu.
Savcılık, soruşturma kapsamında gerçekleştirilen 2. operasyonda gözaltına alınan 
eski Özel Kuvvetçiler Tan Dervişoğlu, Bülent Kutsal ve Altan Bora ile sivil 
şahıslardan Osman Tuncer, Nizamettin Afşar ve Memiş Aytekin hakkında ise 
takipsizlik kararı verdi.

İDDİANAME KABUL EDİLDİ
Savcılık tarafından mahkemeye gönderilen iddianame Ankara 36’ncı Ağır Ceza 
Mahkemesi tarafından kabul edildi. Ancak mahkeme, davada Fetullah  Gülen ve 
Mustafa Özcan'ın sanık olması nedeniyle cinayette terör bağlantısı olduğu, 
yargılamanın bu nedenle terör suçlarına bakan mahkemenin yetkisinde olduğunu 
belirterek görevsizlik kararı verdi. Savcılığın ise bu karara itiraz edeceği 
öğrenildi. İtirazı inceleyecek olan Ankara 37. Ağır Ceza Mahkemesi'nin vereceği 
karar, davaya hangi mahkemenin bakacağını belirleyecek.
FETÖ ELEBAŞI GÜLEN AZMETTİRMEKLE SUÇLANDI
FETÖ/PDY elebaşı Fetullah Gülen, örgüt yöneticilerinden Mustafa Özcan, 
Aydın Köstem ile eski istihbaratçı Enver Altaylı, Hablemitoğlu'nu öldürmeye 
azmettirdiği, emekli Albay Levent Göktaş, emekli Yüzbaşı Ahmet Tarkan Mumcuoğlu 
ve emekli Binbaşı Fikret Emek ise cinayeti işlediği suçlamasıyla 
‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ istemiyle yargılanacak. Sanık Göktaş'ın ayrıca 
'suç örgütü yöneticiliği' suçundan 8 yıla, Mumcuoğlu ve Emek'in ise 'suç 
örgütüne üye olmak' suçundan 4'er yıla kadar hapisleri talep edildi. Eski 
Yüzbaşı Nuri Bozkır ile FETÖ firarisi Serhat Ilıcak ise 'tasarlayarak kasten 
öldürmeye yardım' suçundan 20'şer yıla kadar; Mehmet Narin 'suç örgütüne üye 
olmak' suçundan 4 yıla kadar hapis istemiyle hakim karşısına çıkacak.

Foto: Fetullah Gülen ve yukarıdan aşağıya: Mustafa Özcan, 
Enver Altaylı, Aydın Köstem
SUİKASTIN DETAYLARI İDDİANAMEDE
Savcı Zafer Ergün tarafından hazırlanan iddianamede, soruşturma aşamasında tanık 
olarak dinlenen Zihni Çakır’ı ifade vermeye yönlendiren Nuri Gökhan Bozkır'ın 
olayın içinde olduğu tespitinin yapıldığı aktarıldı. İfadede adı geçen Mustafa 
Özcan’ın Enver Altaylı ile Altaylı’nın ilişkide olduğu tespit edilen Aydın 
Köstem’in, emekli Albay Levent Göktaş ile olağan dışı irtibatının ortaya 
çıkartılmasının soruşturmada çorap söküğü etkisi yaratması sonucu olayın 
aydınlatıldığı aktarıldı. Hablemitoğlu’nun öldürülmeden önce FETÖ/PDY terör 
örgütünün ülkemizdeki legal görünümlü aslında illegal amaca hizmet eden 
faaliyetlerini deşifre etme yönünde çalışmaları olduğu, buna ilişkin kamuoyu 
önünde söylemlerde bulunduğu aktarılarak, yazdığı ‘Köstebek’ isimli kitabın 
örgüt içerisinde büyük rahatsızlık uyandırıldığı belirtildi.
Bu kitabın ardından da Gülen hakkında Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından terör 
soruşturması başlatılmasının Hablemitoğlu’nu ölüme götüren süreci hazırladığına 
dikkat çekildi. İddianamede, "Tüm yaşanan süreçte maktulü bir an evvel 
durdurmaya çalışmak isteyen örgütün sözde Türkiye imamı olan Mustafa Özcan’ın 
2002 yılı ikinci yarısından itibaren en temel meselesi Necip Hablemitoğlu'nu 
durdurmaya çalışmak olmuştur. Aynı dönemde Mustafa Özcan, İstanbul’dan Ankara’ya 
gelerek kendilerine yardımcı olabileceğini bildikleri Enver Altaylı ile 
görüşmeler gerçekleştirmiştir. Enver Altaylı ise Hablemitoğlu’nu öncelikle 
tanıyan kişiler üzerinden ikna etmeye çalışmış, bunda başarılı olmamıştır" 
denildi.
'GÖKTAŞ'IN KURDUĞU SUÇ ÖRGÜTÜ TARAFINDAN ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR'
Altaylı’nın, iknada başarısız olunca yakın adamlarından Aydın Köstem üzerinden 
dönemin Özel Kuvvetler Komutanlığı Muhabere Arama Kurtarma Alay Komutanı olan 
Mustafa Levent Göktaş ile irtibata geçtiği aktarılarak, "Fetullah Gülen, Mustafa 
Özcan, Enver Ataylı ve Aydın Köstem’in, Mustafa Levent Göktaş’ı azmettirmesi 
sonucunda Necip Hablemitoğlu, Göktaş’ın kurduğu suç örgütü tarafından 
öldürülmüştür" ifadeleri yer aldı.
Hablemitoğlu’nun ölümüne yakın dönemde bazı çevrelerce isminin Milli İstihbarat 
Teşkilatı müsteşarlığı ile anıldığı, Göktaş’ın da aynı dönemde çevresindekilere 
kendisinin Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı olacağını ifade etmeye başladığı 
aktarılarak, "Maktulün bu göreve getirilip getirilmeyeceği bilinmez bir konu 
olsa da kendi çevresine bu duruma ilişkin düşüncelerini anlatmaya başlamış, keza 
Göktaş da bu göreve hiçbir zaman getirilmemiş; ancak onun için bu husus sürekli 
talep edilen bir durum haline dönüşmüştür. Olay tarihinde Hablemitoğlu ve 
Göktaş’ın içinde bulunduğu bu durum, suikasta sebep olan bir başka konu olarak 
görülmesi gerekmektedir" denildi.

Foto: Levent Göktaş ve yukarıdan aşağıya: Tarkan Mumcuoğlu, 
Fikret Emek, Nuri Gökhan Bozkır
TETİKÇİ MUMCUOĞLU
Bu süreçte Göktaş’ın kendisine bağlı Fikret Emek, Ahmet Tarkan Mumcuoğlu, Nuri 
Gökhan Bozkır ve Mehmet Narin’den oluşan silahlı bir suç örgütü kurduğu 
belirtilerek, "Hablemitoğlu’nu Nuri Gökhan Bozkır üzerinde takibe aldığı, olay 
yerinde keşif yaptırdığı, sonrasında Fikret Emek ile birlikte hareket eden Ahmet 
Tarkan Mumcuoğlu’na öldürttüğü hususunda kuvvetli suç şüphesi bulunmaktadır" 
ifadeleri yer aldı.
İHSAN GÜVEN VE EŞİNİN ÖLDÜRÜLMESİNDE DE ŞÜPHELİLER
Eylemi gerçekleştiren kişilerin, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde özel bir 
birlikte görev yapıyor olma durumunu kötüye kullanarak, elde ettikleri kamu gücü 
ile hukuksuz, konusu suç teşkil eden eylemler içerisinde yer alan silahlı bir 
suç örgütü halini aldıkları aktarılarak, 2004’te İstanbul Tuzla’da emekli 
Binbaşı İhsan Güven ve eşinin öldürülmesine vurgu yapıldı. Güven’in, 
öldürülmeden önce Hablemitoğlu ile yakın ilişki içerisinde bulunduğu 
belirtilerek, "Söz konusu bu cinayeti soruşturma dosyamız şüphelilerinin örgüt 
faaliyeti altında işlemiş oldukları hususunda şüphe bulunmakta olup, bu husus 
Cumhuriyet Başsavcılığımızca resen soruşturma işlemlerine konu edilmiştir" 
ifadeleri iddianamede yer aldı.
SUİKASTE UĞRAMAKTAN KORKUYORDU
İddianamede, Necip Hablemitoğlu'nun içinde bulunduğu durumlardan ötürü, can 
güvenliği endişesi taşıyarak, kendisine yönelik bombalı bir saldırı eylemi 
olmaması amacıyla kullandığı aracına uzaktan çalıştırma sistemi kurdurduğu 
belirtildi. Hablemitoğlu'nun Alman vakıflarıyla ilgili yaptığı çalışmaların da 
ön planda olması nedeniyle de suikastın dış güçler kaynaklı olarak 
değerlendirilmesi için öldürüldüğünde ayaklarına 330 cm mesafede, Türk menşeli 
MKE marka kovan, bu kovana 250 santim mesafede ise Alman Menşeli Luger Frontıer 
marka kovan bırakıldığı belirtildi.
ALMAN MENŞELİ MERMİ KASITLI OLARAK KULLANILDI
İddianamede, Hablemitoğlu’nun 2001 yılında ilk basımı yapılan ‘Alman Vakıfları 
ve Bergama Dosyası’ isimli kitap çalışması yaptığı, ardından Gülen yapılanmasını 
anlattığı ‘Köstebek’ adlı kitap çalışmasına dikkat çekildi. Hablemitoğlu’nun 
yapmış olduğu bu çalışmalar açısından bakıldığında olayda Alman menşeli merminin 
kasıtlı olarak tercih edilmiş olabileceği, gerçekten farklı bir şekilde olayın 
arkasında yabancı bir orijin olduğu izlenimi yaratılmak istenmiş olabileceği 
anlatıldı. Savcı Ergün, buna ilişkin "Keza, maktulün ölüm tarihinin Alman 
Vakıflarına ilişkin görülecek olan dava tarihine çok yakın bir zaman olması 
ayrıca bu kanaati güçlendirmektedir" bilgisine yer verdi.
BAKAN ŞIVGIN'DAN ÇARPICI İFADE: 'BUNLAR BENİ ÖLÜMLE TEHDİT EDİYORLAR' DEMİŞ
İddianamede, Enver Altaylı'nın Hablemitoğlu ile görüşmek için dönemin Sağlık 
Bakanı Halil Şıvgın'ı aracı olarak kullandığı belirtildi. Bu durumu 
Hablemitoğlu'na ileten Şıvgın, iddianamede yer alan ifadesinde, "Necip 
Hablemitoğlu'nun Fetullahçı yapılanmayı anlattığı kitapla ilgili görüşmek 
istiyorlardı. Hablemitoğlu'na, 'Seninle Mustafa Özcan ve Enver Altaylı görüşmek 
istiyor, bilgin olsun' dedim. Bunlarla görüşmek istemiyordu. Hatta Hablemitoğlu, 
Fetullahçı yapılanma FETÖ/PDY'yi kastederek 'Bunlar beni ölümle tehdit 
ediyorlar' demişti" ifadelerini kullandı.
İddianamede, Hablemitoğlu’nun, Şıvgın ile görüşmesinde, FETÖ ve Türkiye'deki 
Alman vakıflarına ilişkin çalışmaları için istihbarat biriminden destek 
aldığını, ilerleyen süreçte ise Milli İstihbarat Teşkilatı'na müsteşar olarak 
atanacağını söylediği, Halil Şıvgın’ın da bu görüşmesini Enver Altaylı ile 
paylaştığı aktarıldı. Bu bilginin Mustafa Özcan ve Enver Altaylı'yı 
telaşlandırdığı, böyle bir atamanın FETÖ'nün Türkiye'deki faaliyetlerine engel 
olacağı endişesini duyan örgütün, MİT Müsteşarı olmak isteyen bir diğer isim 
eski MAK Alay Komutanı Albay Levent Göktaş ile sanık Aydın Köstem üzerinden 
irtibata geçtiği belirtildi. Suikast için harekete geçen Göktaş’ın 
Hablemitoğlu'nun evinin bulunduğu sokakta hurdacı kılığında günlerce keşif 
yaptırdığı, daha sonra yurt dışında görevde bulunan sanık Ahmet Tarkan 
Mumcuoğlu’nun, Türkiye'ye gelerek, evine girmek üzere olan Hablemitoğlu'nu iki 
el ateş ederek öldürdüğü bilgisi yer aldı. Cinayet anında sanık Fikret Emek’in 
de olay yerinde bulunduğu bilgisi paylaşıldı. 
İddianamede, sanık Nuri Gökhan Bozkır’ın, 12 Mayıs 1998 tarihinde uğradığı 
saldırı sonrası ağır yaralanan İnsan Hakları Derneği Başkanı Akın Birdal’ı takip 
ettiği bilgisi de yer aldı.
EŞİ ŞENGÜL HABLETMİTOĞLU'NDAN MESAJ
Sosyal medya hesabından mesajlar paylaşan Hablemitoğlu'nun eşi Şengül 
Hablemitoğlu, "18 Aralık 2002 tarihinde bir suikastla öldürülen Necip 
Hablemitoğlu ile ilgili soruşturma 20yıl sonra, geçtiğimiz günlerde nihayet 
tamamlanmıştı, Ankara Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianame an itibariyle 
kabul edilmiş bulunmaktadır. Şimdi 400 sayfaya yakın bu iddianameyi inceleyecek, 
gerekli notları alıp mahkemenin başlamasını bekleyeceğiz. Bu süreçte biz aile 
olarak iddianame dışında söylenen/yazılan hiç bir şeye itibar etmedik. 
Soruşturmaya içtenlikle ve inanarak destek olduk. Bundan sonra da sürece dair 
gereken hassasiyeti göstermeye devam edeceğiz. Kamuoyundan beklentimiz de bu 
yönde olup, 20 yıl sonra gelinen bu aşamanın ve davanın zarar görmemesini 
diliyoruz" ifadelerini kullandı.
Olay ve operasyonlar
Ankara'da evinin önünde düzenlenen silahlı saldırı sonucu 18 Aralık 2002'de 
öldürülen akademisyen Necip Hablemitoğlu'nun katil zanlılarından Nuri Gökhan 
Bozkır, 27 Ocak 2022'de, MİT tarafından Ukrayna'da yakalanarak Türkiye’ye 
getirildi. Bozkır, 8 Şubat'ta 'örgüt üyeliği' ve 'tasarlayarak öldürme' 
suçlarından tutuklandı. Bozkır ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle 6 kişi, 3 
Şubat'ta gözaltına alındı. Bu kişilerden 3'ü ifadesi alındıktan sonra serbest 
bırakılırken, 2'si 15 Şubat'ta tutuklandı, 1'i ise adli kontrol şartıyla serbest 
bırakıldı. Soruşturma kapsamında yapılan ikinci dalga operasyonda emekli binbaşı 
Fikret Emek, emekli yüzbaşı Ahmet Tarkan Mumcuoğlu, emekli astsubay Kamil Metin, 
Bülent Kutsal, Altan Bora, Memiş Aytekin, Osman Tuncer ve Tan Dervişoğlu 
gözaltına alındı. Bu kişilerden 4'ü tutuklanırken, 4'ü ise adli kontrolle 
serbest bırakıldı. Hakkında yakalama kararı çıkartılan emekli Albay Levent 
Göktaş ise Bulgaristan'da yakalandı. Göktaş'ın Türkiye'ye iade davası sürerken, 
soruşturma kapsamında son olarak 'FETÖ/PDY üyeliği' ve 'casusluk' suçundan 23 
yıl 4 ay hapis cezasına çarptırılan eski istihbaratçı Enver Altaylı tutuklandı.
FETÖ'DEN ARINAN YARGI SUİKASTİ ÇÖZMEYİ BAŞARDI
18 Aralık 2002'de gerçekleşen suikaste yönelik hazırlanan iddianamenin 18 
Aralık’tan önce mahkemece kabul edilmesiyle dosya 20 yıllık zaman aşımından 
kurtarıldı.
Akademisyen Necip Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002'de evinin önünde uğradığı silahlı 
saldırıda hayatını kaybetti.
HABLEMİTOĞLU, FETÖ’YE SAVAŞ AÇAN TEK KİŞİLİK BİR ORDU
Hablemitoğlu'nun dikkatleri üzerine çekmesine neden olan çıkışı ise FETÖ'nün 
sözde "cemaat" olarak bilindiği yıllarda bu yapıya yönelik tespitleriydi. "Gülen 
cemaati"nin devlet içine sızarak kritik kadroları tuttuğuna dikkati çeken 
Hablemitoğlu, "Köstebek" isimli kitabında "Gülen cemaati"nin silahlı örgüt 
halini almaya başladığı tespitini yaparak yapıyı "Fetullahçılar" olarak 
tanımladı. Kitabında öyle bilgilere yer verdi ki, 2013 sonunda yolsuzluk 
soruşturması örtüsü altında seçilmiş hükümeti devirme aşamasına geçen örgüte 
yönelik açılan topyekün savaşta ortaya çıkan detaylar adeta 11 yıl önce ortaya 
konulmuş. Aşağıda linklerini verdiğimiz çalışmaları okunduğunda Hablemitoğlu'nun 
Fetö'ye karşı tek kişilik ordu gibi savaş açtığını, adeta kelle koltukta 
yaşadığının farkında olduğunu bütün çarpıcılığıyla ortaya koyuyor.
BU İSİMLER ARAŞTIRILMALI
Bu arada üzerinde durulması gereken bir başka detay daha var. Hablemitoğlu'nun o 
çalışmaları o dönem DGM savcılığınca "Fetullahçı Yapılanmaya" yönelik açılan 
davada delil olarak kullanıldı. Ancak 2000'de açılan dava 2007'de Ankara 11. 
Ağır Ceza Mahkemesi Terörle Mücadele Yasası gereğince suçun oluşmadığı hükmüne 
varılarak, sanık Fetullah Gülen'in sayılan suçtan beraat etmesine karar verdi. 
Haziran 2008'de de Yargıtay Genel Kurulu tarafından Gülen'in beraati 
oybirliğiyle onandı. İşte bu dava sürecinde yer alan tüm isimler davayı açan 
savcı dahil eğer alınmadıysa 
mutlaka mercek altına alınmalı, Fetö ile bağlantıları araştırılmalı. 
Hablemitoğlu'nun gördüğü delilleri göremeyen ya da geçiştiren, belki Fetö'yü 
kollama amacıyla ona yol açmış olan bu yargıçların ne kadar 
laik ve atatürkçü göründüklerine bakılmamalı.
SUİKAST ŞEMASI
Örgütün hedefi haline gelen Hablemitoğlu,18 Aralık 2002'de evinin önünde 
başından vurularak öldürüldü. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen faili meçhul 
kalan Hablemitoğlu dosyası, 15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminden kısa bir süre 
önce yeniden raftan indirildi. Suikasta ilişkin detaylar yeniden incelendi, 
ulaşılan bilgiler, cinayetin FETÖ tarafından işlenmiş olabileceği şüphesini 
beraberinde getirdi.İddianameye göre “cemaatin Türkiye imamı” olarak bilinen 
firari Mustafa Özcan ve “FETÖ” hükümlüsü eski Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) 
mensubu Enver Altaylı suikastın düzenlenmesine karar veren isimler. Suikastı 
planlayan ve bu doğrultuda tetikçi de dahil en az dört kişilik bir silahlı örgüt 
kuran isim ise o dönemde Muharebe Arama ve Kurtarma (MAK) Alay Komutanı olarak 
görev yapan emekli Albay Levent Göktaş.
Göktaş’ın kurduğu örgütte Fikret Emek, Ahmet Tarkan Mumcuoğlu, Nuri Gökhan 
Bozkır ve Mehmet Narin’in yer aldığı belirtiliyor. İddianamede, bu kişiler 
hakkında işlemiş oldukları kasten öldürme fiilinden hariç örgüt üyeliği suçunda 
da kovuşturma yapılması gerektiği belirtiliyor.
Levent Göktaş hakkında, maktul Necip Hablemitoğlu’nu Nuri Gökhan Bozkır’a takip 
ettirmek, cinayet öncesinde olay yerine ilişkin keşif yaptırmak, şüpheli Fikret 
Emek ve Tarkan Mumcuoğlu’na maktul Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesi talimatını 
vermek ve öldürtmek suçlamalarıyla ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep 
ediliyor. Göktaş’ın ayrıca örgüt kurmak suçundan da ceza alması isteniyor. 
Hakkında gözaltı kararı çıktıktan sonra Türkiye’de kaçan Göktaş, 2 Eylül’de 
Bulgaristan’da tutuklandı, halihazırda Türkiye’ye iade yargılaması yapılıyor.
O dönem Levent Göktaş’ın komutası altında bulunan Tarkan Mumcuoğlu’nun ise 
tetiği çeken kişi olduğu düşünülüyor. Mumcuoğlu hakkında da bu nedenle 
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediliyor. Tarkan Mumcuoğlu olay 
tarihinde Özel Kuvvetler Komutanlığı Muhabere Arama Kurtarma Alay Komutanlığı 
karargâhında İstihbarat Kısım Amiri olan Fikret Emek’in yardımcısı olarak 
yüzbaşı rütbesi ile görev yapıyordu. Levent Göktaş’ın emri doğrultusunda hareket 
eden Fikret Emek için de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.
“Hedef Necip Hablemitoğlu”
Nuri Gökhan Bozkır ise kendi ifadesinde Tarık Mumcuoğlu’nu suikastın 
düzenlendiği yere kendisinin götürdüğünü söylüyor. Suikastten yaklaşık bir ay 
önce Levent Göktaş ile görüştüğünü belirten Bozkır şunları anlatıyor:
“2002 yılı Kasım ayı ortaları gibiydi, MAK Alay Komutanı Levent Göktaş beni bir 
gün makamına çağırdı. Örtülü bir görev olduğunu, hedefin Necip Hablemitoğlu 
isimli kişi olduğunu, nedenini de bu kişinin devletin gizli bilgi ve belgelerini 
istenmeyen şahıslarla paylaştığını söyledi. Bana Portakal Çiçeği Sokağı keşfini 
yapmamı ve gerekli koordinasyonu Fikret Emek binbaşı ile yapmamı emretti. Ayrıca 
bana görevde kullanmam için operasyonel bir hat verdi. Ben ‘Emredersiniz 
komutanım” diyerek yanından ayrıldım.”
Cinayet anı
Bozkır, daha sonraki bir günde Levent Göktaş ile görüştüğünde Necip Hablemitoğlu 
suikastı için Tarkan Mumcuoğlu’nun geleceğini, kendisini bölgeye götürüp getirme 
görevinin Göktaş tarafından verildiğini söyledi. Bozkır, suikast günü 
yaşananları ise şöyle anlatıyor:
“Tarkan (Mumcuoğlu) bu istikamette seyir halinde iken yolda elindeki operasyonel 
telefon ile Mete ağabey hitabıyla biriyle konuşuyordu. Mete, Levent Göktaş’ın 
görevlerdeki kod ismidir. Tarkan telefonda ‘tamam, tamam’ şeklinde devam etti. 
Pak Sokak içerisinde boş bulduğum bir yere aracı park ettim. Araba çalışır 
vaziyette bekledim, aracın ışıklarını kapattım. Tarkan Mumcuoğlu’nu bırakmamdan 
5 veya 10 dakika sonra arka arkaya 2 el silah sesi duydum. Arabayı iki hamlede 
sokak içerisinde döndürdüm, geldiğim Portakal Çiçeği Sokağı istikametine döndüm. 
Portakal Çiçeği Sokağı içerisinden Tarkan Mumcuoğlu’nu araca aldım, yukarıya 
Çankaya Lisesi istikametine doğru çıktım. O sırada Tarkan telefonla konuştu, 
‘Unsurlar çekilebilir’ dedi.”
İddianamede, FETÖ hükümlüsü eski MİT mensubu Enver Altaylı’nın suikasttaki rolü 
ise şöyle anlatılıyor:
“Şüpheli Enver Altaylı’nın maktul Necip Hablemitoğlu’nun öldürülmesi sürecinde 
diğer şüpheliler üzerindeki rolü gelinen aşama itibari ile anlatılmış olup, 
özetle bir kez daha ifade edilirse, Enver Altaylı, FETÖ/PDY’nin olay tarihinde 
sözde Türkiye İmamı olan Mustafa ÖZCAN ile birlikte, maktul Necip 
Hablemitoğlu’nu FETÖ/PDY ile olan çalışmalarından vazgeçirmeye çalıştığı, bunda 
başarılı olamayınca da şüpheli Aydın Köstem üzerinden Mustafa Levent Göktaş’a 
ulaşarak, onu azmettirerek, Mustafa Levent Göktaş’ın başını çektiği suç 
örgütünce Necip Hablemitoğlu’nu öldürüldüğü yapılan soruşturma sonucundan 
anlaşılmaktadır.” Ağustos 2017’de gözaltına alınan ve bir sene önce hüküm giyen 
Altaylı için de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediliyor.
Eski MİT mensupları Enver Altaylı ve Mehmet Barıner’in yargılandığı “FETÖ 
davası”nda karar: “Casusluk” ve “FETÖ” üyeliği suçlarından Altaylı’ya 23 yıl 4 
ay, Barıner’e 21 yıl 3 ay hapis cezası verildi.
Bir diğer sanık Fetullah  Gülen’in ise, “FETÖ’nün Türkiye imamı” olarak 
bilinen Mustafa Özcan’ın tüm eylemlerinden sorumlu olduğu belirtiliyor. Ayrıca 
Mustafa Özcan’ın her aşamada Fetullah Gülen ile temas kurduğu bilgisi 
aktarılıyor:
“Şüpheli Mustafa Özcan’ın alınan yurt dışı çıkış ve yurda giriş kayıtlarından ve 
şüphelinin gsm hattına ilişkin alınan hts kayıtlarındaki ABD ülkesi 
irtibatlarından görüleceği üzere, olay döneminde her aşamada şüpheli Mustafa 
Özcan’ın örgüt lideri şüpheli Fetullah Gülen ile irtibat halinde olduğu 
anlaşılmaktadır.” Gülen için de ağırlaştırılmış müebbet hapis isteniyor.
Hablemitoğlu neden hedef alındı?
Savcının değerlendirmesine göre Necip Hablemitoğlu’nun hedef alınmasında iki 
önemli neden bulunuyor. Biri, o dönemde MİT müsteşarlığına getirilebileceğine 
dair kuvvetli duyumlar bulunması, diğeri ise Fetullah  Gülen hareketi 
hakkında çalışmaları. Savcı, Hablemitoğlu’nun Gülen hakkındaki araştırmalarını 
şu sözlerle niteliyor:
“Fetullah çı Terör Örgütü’nün, ne denli tehlikeli olduğunu, gizli fakat derinden 
olan yapılanmasını, Anayasal kurumları ele geçirmeye yönelik faaliyetlerini, tv, 
radyo kanalları, konferans ortamları ve yazılarında açıkça ifade eden 
ülkemizdeki ilk yurttaşlardan biri.”
İddianamede, Necip Hablemitoğlu’nun bir sohbetleri sırasında Alman vakıflarıyla 
ilgili araştırmalarına yönelik Sağlık Bakanı Halil Şıvgın’a “Bunu yapmamı benden 
asker istedi, ben MİT Müsteşarı olacağım” dediği aktarılıyor.
“Böyle şeyler yazmayın”
İddianamede Necip Hablemitoğlu’nun eşi Şengül Hablemitoğlu’nun dikkat çektiği 
olaylar da yer alıyor. Bunlardan birinde Şengül Hablemitoğlu, öldürülmeden kısa 
süre önce eşinin yazdığı ve Yeni Hayat Dergisi’nde yayımlanan “Milli Merkezler 
Olmadan Asla” isimli makalesinde “MİT’in, cemaatçilerin yurtdışındaki eğitim 
faaliyetlerine müdahale etmediğini eleştirmesi, MİT’in maaşının CIA/NGO(STK) 
tarafından ödendiği içerikli MIT’i ve cemaatçi yapılanmanın yurtdışı 
faaliyetlerini eleştirir içerikli yazısı” nedeniyle hemen aynı günlerde o 
dönemin MİT Başkanı Şenkal Atasagun’un kendilerini ev telefonundan aradığını ve 
“Böyle şeyler yazmayın, bunları şimdi gündeme getirmeseniz uygun olur” şeklinde 
konuştuğunu anlatıyor.
Şengül Hablemitoğlu, eşinin bir gün öğle yemeği yediği sırada Tuğrul isimli bir 
kişi tarafından Fetullah  Gülen’i kastederek “Bak bunlarla uğraşıyorsun, 
canın yanacak” sözleriyle tehdit edildiğini anlatıyor. Hablemitoğlu, “O tarihten 
sonra Tuğrul isimli kişinin kendisi ve ailesi bizimle iletişime geçmedi. Hatta 
taziyede bile bulunmadı” diyor.
Zekeriya Öz devrede
Şengül Hablemitoğlu, Ergenekon davasının savcısı olan FETÖ firarisi Zekeriya 
Öz’ün, kendisinden Ergenekon davasına müdahil olmasını istediğini ancak bunu 
reddettiğini de söylüyor: “Bana gelen bilgide cinayeti çözdüğünü ve müdahil 
olmam yönünde talepte bulunmuştu. Ben müdahale talebini reddettim. Çünkü 
bildiğim kadarıyla cinayeti çözme yönünde bir delil elde edememişti. 
İddianameden avukatlarım vasıtasıyla edindiğim bilgileri tutarsız buldum. Bu 
nedenle davaya müdahil olmadım.” 
Sedat Peker detayı
İddianamede, geçen sene yayınladığı videolarla Türkiye gündemini sarsan ve şu an 
BAE’de bulunduğu düşünülen Sedat Peker’in de adı geçiyor. Nuri Gökhan Bozkır, 
2021’de Ukrayna’dan Romanya’ya kaçışını ve burada bir süre kalmasını Sedat 
Peker’in talimatı ile Aytaç Ocaklı’nın sağladığını anlatıyor. Aytaç Ocaklı ise 
Zekeriya Öz’ün 11 Ağustos 2015’te Sarp Sınır Kapısı’ndan Gürcistan’a, devamında 
da Almanya’ya kaçışını sağlayan isim olarak biliniyor.
Bozkır bu süreci şöyle açıklıyor:
“2021 yılı eylül ayı içerisinde beni Romanya’ya kaçıran Aytaç Ocaklı, oradaki 
kalış süresince ikametimi, rahat hareket etmemi Sedat Peker’in talimatıyla 
oradaki adamı olan Beynur isimli şahıs aracılığıyla benim Romanya da kalmamı 
sağladı. Ayrıca Sedat Peker, Aytaç Ocaklı ile yaptığı görüşmelerde benim 
kesinlikle Türkiye’ye iade olmamam gerektiğini söylediğini belirtti.” 
Hakkında kırmızı bülten çıkarılan Bozkır, 10 Temmuz 2019’da Ukrayna’da bir Türk 
restoranında yakalanmıştı. Bozkır, Türkiye’ye iade edilmemek için Ukrayna’dan 
siyasi sığınma talebinde bulunmuştu. “Sauna çetesi davası”nda da adı geçen ve 
Şanlıurfa’nın Akçakale İlçesi’nde soğan kamuflajlı bir TIR’ın içinde patlayıcı 
madde yakalanması olayının soruşturulduğu davanın da sanıkları arasında olan 
Bozkır, bu yılın başında Türkiye’ye getirildi.
HABLEMİTOĞLU PARALEL YAPIYI 2002'DE DEŞİFRE ETTİ: ADETA BUGÜNLERİ ANLATTI
Ankara Üniversitesi öğretim görevlisi olan Hablemitoğlu, 18 Aralık 2002 
tarihinde evinin önünde uğradığı profesyonel bir suikast sonucu yaşamını 
yitirmişti. Hablemitoğlu öldürülmeden kısa süre önce Gülen cemaati hakkında 
hazırladığı raporlarla gündeme gelmişti. Hablemitoğlu'nun tehdit edildiği öne 
sürülmüş ancak herhangi bir ciddi soruşturma yapılmamıştı. Hablemitoğlu'nun 
öldürüldüğü günlerde tamamlamaya çalıştığı 'Köstebek' kitabı ise suikasttan 
sonra 2003'te basılmıştı.
FETULLAHÇILAR RAPORU
Hablemitoğlu, hazırladığı 'Etki Ajanları-Nüfuz Casusları ve Fetullahçılar' 
isimli raporda, Gülen'in CIA'ya gönüllü ajanlık yaptığını belirtmiş ve devleti 
ele geçirme çalışmalarını anlatmıştı. Gülen'in çarpık ilişkilerinin MİT ve TSK 
tarafından fark edildiğini ifade eden Hablemitoğlu, Fetullahçılar'ın, Humeyni 
bir gün nasıl İran'a dönmüşse, hoca efendilerinin de öyle dönüp Çankaya'ya 
oturacağına inandığını aktarmıştı.
Necip Hablemitoğlu, Ankara Üniversitesi'nde İnkılap Tarihi dersleri veriyordu. 
Paralel yapıyı “casusluk' ekseninde inceleyen ilk kişiydi. Bir başka konu olarak 
da mesaisinin büyük bölümünü Alman vakıflarını izlemeye ayırmıştı. Bu vakıfların 
Türkiye'de kirli işler çevirdiğini yazıp duruyordu. Görünürde hiç istihbaratçı 
geçmişi olmamasına rağmen, kendisine MİT Müsteşarlığının vaat edildiği 
söyleniyordu. 18 Aralık 2002'de Çankaya'daki evinin önünde oldukça profesyonel 
bir suikastla öldürüldü. Aradan 17 yıl geçti. Yakın zamana kadar polisin elinde 
kayda değer bir şüpheli bile yoktu ve dosya artık kapanmıştı.
'Köstebek' yazılamadan öldürüldü
Fetullah Gülen terör örgütünün belki de ilk güç gösterisi yaptığı suikast olarak 
değerlendirilebilecek suikast Hablemitoğlu'nun piyasaya çıkarmak üzere olduğu 
kitabının arefesine denk geldi. Öldürülmeden hemen önce bazı Alman vakıflarının 
Türkiye'de illegal faaliyetler içerisinde olduklarına dair tezleri ve Fetullah 
Gülen cemaatinin CIA destekli Moon tarikatı benzeri bir yapılanmayla tüm devlet 
kurumlarını kendi gizli gündemi doğrultusunda ele geçirmeye çalıştığı, önüne 
geçen isimleri de ezip geçtiğini anlatan çalışmaları ulaşılan bilgiler arasında… 
Bu konuyu “Köstebek' isimli kitabında yayınlamak üzere yazmaya başlamıştı ki 
suikast gerçekleştirildi. Kitap tamamlanmamış haliyle suikasttan sonra 
yayınlandı. 'Köstebek' paralel yapıyı casusluk çerçevesinde ele alan ilk kitap 
olması sebebiyle suikastın neden sümenaltı edildiğini anlatmaya yetiyor.
Hablemitoğlu'nun Fetö ile ilgili yazdıkları o kadar önemlidir ki, aşağıda 
linkleri de verilen bu yazdıkları okunduğunda 2013'ten beri Fetö ile mücadele 
sürecinde karşımıza çıkan detayları adeta 2002'de anlattığı görülür. Onun 
verdiği bilgiler o kadar önemlidir ki, 2000 yılında Fetullah Gülen aleyhine 
DGM'de açılan ilk davanın da delilleri arasına girmiştir. Ve bu dava açılmadan 
kısa süre önce Gülen'in tedavi gerekçesiyle ABD'ye kaçtığı da hatırlandığında 
Hablemitoğlu'nun adeta arı kovanına çomak soktuğu anlaşılacaktır.
Ergenekon'da gözaltına alınan zanlıların burada ne işi var?
Aslında bunun çok mantıklı bir cevabı artık var. 2013 sonunda başlayan Fetö 
soruşturmalarının dosyalarına ve kesinleşen yüzlerce dava kararına da 
detaylarıyla girdiği gibi Fetö örgüt yapısında birbirinden haberi olmayan 
departmanlar bulunuyor. Örgütün geliştirdiği bu çok katmanlı gizlenme
teknikleri istihbarat örgütlerine bile parmak ısırtacak cinsten. Bu detaylı 
önlemlerin Fetullah Gülen ve yanındaki birkaç yönetici tarafından akıl 
edildiğini söylemek saflık olur. Örneğin 'arama tarama mesulleri' adı verilen 
özel bir
birim mevcut. Bu birim özel program ve yöntemler ile örgüt bünyesindeki tüm 
kişilerin evinde, iş yerinde, üstünde, aracında, kişisel eşyalarında arama 
yapar. Ayrıca FETÖ yapılanmasına ait okul, kolej, yurt, dershane, vakıf, dernek 
gibi tüm müesseselerde zamanlı ve zamansız arama yapabilir. Arama sırasında 
sınırsız yetkiye sahiptir. En üst düzey imamlar dahi bu kişiler tarafından 
aranabilir. Şahısların yatak odalarına bile girebilir, erkek olmalarına rağmen 
bayanları bile kişisel eşyalarına ve özel eşyalarına kadar arayabilir. Amaç 
deşifre olmayı engellemek, iz bırakılıyorsa silmek ve uyarmaktır.'
Örgüt içinde daha gizli kripto birimler ve üyeler de var. Bunların sadece 
Fetullah Gülen ile bağlantı kurdukları ileri sürülüyor.
Deşifre olmamak için hücre
yapılanmasına giden Fetö 2013'ten beri 9 yıldır süren operasyonlara rağmen 
bu gizlilik nedeniyle bitirilememektedir. Dolayısıyla Fetö'cünün diğer bir 
Fetöcüyü gözaltına almış, tutuklamış ve yargılamış olması şaşırtıcı sayılmamalı. 
Özellikle Levent Göktaş'ın adının MİT Müsteşarlığı için geçecek seviyeye kadar 
gelmiş olması, 'bu kişi Ergenekoncudur, öyleyse Fetö düşmanıdır' anlayışının ne 
kadar hatalı olduğuna, böyle kategorik yaklaşımların yanıltıcı olabileceğine 
kanıt gösterilebilir.
Hablemitoğlu'nun o dönem 'hoşgörü cemaati' denilen bu örgüt için yazdıklarına 
bakıldığında bugün çok çeşitli soruşturma ve davalarla ancak kanıtlanan karanlık 
örgütü deşifre ettiği tartışmasız kabul edilecektir. Bu açıdan Hablemitoğlu yaşadığı sürece örgütün sürekli baskı altında olacağı, en büyük 
düşmanının ve acil ortadan kaldırılması gereken hedefinin o günlerde 
Hablemitoğlu olduğuna şüphe duyulamaz.
Ayrıca Hablemitoğlu'nun adının o dönem 
MİT müsteşarı olarak geçtiği de hatırlanmalı. Bu iddia dava dosyasında da var. Buna göre, Levent Göktaş'ın o dönemde 
Hablemitoğlu'nun MİT müsteşarı olmasının önüne geçmek amacıyla suikast 
talimatını verdiği belirtiliyor. Örgütün ele geçiremediği tek kurum MİT oldu. 
Bunu ele geçirebilmek için elemanlarından bazılarını Ergenekon soruşturmalarında 
mazlum rolüne büründürmekten ve gerekirse harcamaktan çekinmeyecekleri 
söylenebilir.
Nitekim Başbakan Erdoğan'ın 17 Nisan 2009'da MİT'in başına Hakan Fidan'ı 
getirmesinin örgüt cenahında oluşturduğu depremin giderek şiddetlenen artçı 
sarsıntılarla örgütün çökmesine dönüştüğü hatırlandığında Fetö'nün 
Hablemitoğlu'na, olası MİT müsteşarlığına engel olmak için suikast düzenlemesi şaşırtıcı 
olmaz. Zaten "cinayetin Fetö işi 
olduğu" şüphesi o dönem de dillendirilmekteydi, ancak olaya Alman vakıflarının ustaca karıştırılmasıyla 
Fetö şüphesi ikinci plana 
düşmüştü.
Hablemitoğlu ağacını kestiler Fidan verdi
Başbakan Erdoğan'ın 17 Nisan 2009'da MİT'in başına Hakan Fidan'ı getirdi. 
O dönemde Ergenekon ve Balyoz gibi davalar sona ermekte, sanıklar ağır hapis 
cezalarına çarptırılmaktaydı. Şaşırtıcı bazı gelişmeler de dikkatleri çekiyor 
fakat anlam verilemiyordu. Örneğin Başbakan Erdoğan 9 Şubat 2013'te Balyoz 
davasında yargılanıp 18 yıl hapis cezası alan emekli orgeneral Ergin Saygun'u 
tedavi görmekte olduğu hastanede ziyaret edip geçmiş olsun dileklerinde bulundu. 
Bir başka açıklamasında Ergenekon ve Balyoz yargılamalarını yapan mahkemeleri 
eleştirerek bir an önce kararınızı verin sanıkları mağdur etmeyin dedi. Anlam 
verilemeyen bu şaşırtıcı gelişmelere dayanarak, yer altında bazı çatışmaların 
yaşandığı, Erdoğan'ın tavır değiştirmesine neden olan bazı bilgilere ulaştığı ileri 
sürülüyordu. O dönemde Hakan Fidan'ın MİT'in başına atanması ve cemaat 
yapılanmalarına karşı istihbarat toplamaya yöneldiği şeklindeki bazı haberler bu 
şaşırtıcı gelişmelerle örtüşüyor. Anlaşılıyor ki Fetö tarafından kuşatıldığını 
hisseden Erdoğan kritik kurumun başına güvendiği bu ismi getirdi. Fidan'ın 
atanması Fetö medyası ve İsrail devleti tarafından şaşırtıcı şekilde açıktan 
eleştirildi. Bu arada örgüt de istihbaratçılarıyla bu durumu tespit edince MİT 
Müsteşarını tutuklama kumpasını devreye soktu. 2012 başında tehlikeli bir ameliyata girmek üzere olan Erdoğan son anda 
Hakan Fidan'dan gelen 
telefonla bundan vazgeçti. MİT müsteşarı ve diğer üst düzey görevlilere 
tutuklamaya direnmelerini, teslim olmamalarını emretti. MİT'i kuşatan Fetö 
polislerinin karşılaştığı silahlı direniş, kumpası akamete uğrattı.
Fetö'yle savaşta dönüm noktası
Bu akametin 
Fetö'yle savaştaki en kritik gelişme olduğu artık çok net görülüyor. Eğer Fetö o 
gün başarıya ulaşmış olsaydı akabinde kumpas soruşturmasının tırmandırılacak, Erdoğan'ın da gözaltına alınmasıyla Fetö mağlup edilemeyecek bir seviyeye 
çıkacaktı. Bu planlara dair ele geçirilen bilgi ve itiraflar, Fetö soruşturma ve dava dosyalarına yansımış bulunuyor. MİT kumpasını 
ameliyat masasında savuşturan Erdoğan'ın ilerleyen süreçte 
örgüte yönelik MİT aracılığıyla istihbarat toplamaya devam ettiği, örgütle 
savaşta yürütülecek stratejiye karar vermeye çalıştığı anlaşılıyor. Ve 2013 
sonbaharında harekete geçen Erdoğan, dershanelerin kapatılacağını açıkladı. Önce 
iddia olarak basına sızan bu haber Erdoğan tarafından doğrulanınca kaynamakta 
olan örgüt medyası adeta patladı. Anlaşılıyor ki Erdoğan o dönemin şartlarında 
en uygun hareket tarzının örgüte doğrudan değil dolaylı saldırmak olduğuna, 
bunun için de örgütü çıldırtacak, dengesini bozacak en hassas damarı olan 
dershanelere dokunmakla işe başlamak gerektiğine karar vermişti. Belki 
Erdoğan'ın bile tahmin etmediği ölçüde sarsıntıya yol açtı bu dokunma. Çılgına dönen örgüt dengesini kaybederek hamleler yapmaya çalıştı. 
Bir taraftan tam sayfa yayınlarla medyası devreye girerken diğer taraftan 
emniyet ve yargıdaki uzantıları hareketlendi. Yakın 
gelecekte devreye sokmayı planladıkları anlaşılan yolsuzluk soruşturması ile 
İran lideri Ahmedinejat ile Erdoğan'ı aynı örgüt mensubu gösteren terör 
soruşturması gibi çok sayıda kumpasları daha 
tamamlayamadan piyasaya sürmek zorunda kaldılar. Erdoğan'ın son derece hassas 
hamlesi MİT desteği ile gelmişti. 15 Temmuz kanlı darbe girişiminin ihbarı da 
MİT'e gelmiş, Fidan'ın Erdoğan'ı haberdar etmesi ve Genelkurmay'a giderek 
ihbarın doğruluğunu araştırmaya kalkması örgütü paniğe sevketmiş, dengesini 
kaybeden örgüt herkes uyurken yapmayı planladığı darbeyi akşam saatlerine çekmek 
zorunda kalmıştı. Bu açılardan Hablemitoğlu'nun olası MİT başkanlığı ihtimalinin 
örgütü cinayet işlettirecek kadar harekete geçirmesine şaşırmamak gerekir. Ama 
korkunun ecele faydası olmadı. Örgütün kestiği Hablemitoğlu ağacı Fidan verdi. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
Köstebek
Etki Ajanları-Nüfuz Casusları ve Fetullahçılar
Paralel yapı-Hablemitoğlu cinayeti
(23 Kasım 2022, 12:28)
	
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: