KONTRGERİLLA'NIN YENİ HEDEFİ
28 Ocak-9 Şubat 1995, Akit gazetesi, yazı dizisi -
Komünizm çöktüğüne göre Batı ve kontrgerilla zafer kazanmış ve
rahat bir nefes almıştır. Ne de olsa yıllarca kendilerini uğraştıran en büyük
düşmanlarından birisi mağlup olmuştur. Batı, gerçekten de rahat bir nefes
almış mıdır? Hayır!.. Batı ve kontrgerilla sadece komünizme karşı mücadele
yürütmüyordu ki!. Onlar için iki düşman vardı, biri komünizm diğeri de
İslam... Kontrgerillanın ilk yapılanma sebebi komünistlerdi. O yıllarda İslamın
nefesini henüz yeterince enselerinde hissetmemişlerdi. Yıllar geçip bir
taraftan komünistlerle mücadele kızışırken diğer taraftan sahneye müslümanlar
da çıkmaya başladı. İslam'ın yayılışı gittikçe ivme kazanmaktaydı.
Komünizm yıkılıp gitti ama kontrgerilla için savaş bitmedi, aksine daha
da kızıştı. Komünistlere karşı harcadığı enerjiyi de artık müslümanlara
karşı yöneltebilecekti. Yalnız burada, komünistlerle savaşırken karşılaşmadığı
bir zorluk karşısına çıkmıştı. İslam kalplere kök salmış, namaz kılanın
kılmayanın, hasılı, her yönüyle İslam'ı yaşamaya çalışanla sadece
lafta bile olsa inanarak müslüman olduğunu söyleyen Türkiye halkının büyük
çoğunluğunun gönlünde sağlam bir yer edinmişti. İnsanlar müslümandan
zarar gelmeyeceğini biliyorlardı. Yani mayalarında vardı İslam. Komünizm
gibi ne idüğü belirsiz bir ideoloji gibi görmüyordu onu halk. Bu yüzden
kontrgerilla, komünistlere karşı uyguladığı taktikleri gözden geçirmek
ve yeni taktikler belirlemek zorundaydı. Ama bunu yapamadığı 80 sonrası
meydana gelen faili meçhul sansasyonel eylemlerde hala 80 öncesi taktikleri
kullanmasından anlaşılıyor.
Muammer Aksoy'dan başlayarak Uğur Mumcu'ya kadar süren ve çok büyük
ihtimalle de süreceği belli olan faili meçhul(!) sansasyonel eylemler 80 öncesi
benzer eylemleri anımsatıverdi herkesin zihninde. Medyanın yayınları
incelendiğinde müslümanları fail olarak göstermekte ısrar eden bazı köşe
yazarlarının bile kontrgerilla-Amerika parmağına dokundukları gözlenmekte.
Buna dair bir çok örnek verildi ilgili bölümlerde. İnsanlar, müslümanların
bu tür eylemlere kalkışmayacaklarını, onların ancak dinleriyle alay eden
ve hakaret eden şahıslara bu tür saldırıları yöneltebileceklerinin ve bu
durumda da kınanamayacaklarının farkındalar. Çünkü hiçbir inanç, başka
inanca hakaret ve alayı haklı gösteremez. Fikirler ancak eleştirilebilir.
Tekrar vurgulamak gerekirse insanlar, Aksoy'dan Mumcu'ya kadarki cinayetlerde
müslümanların değil de kontrgerillanın ve Amerikanın parmağı olduğuna
inanıyor, sağcısıyla solcusuyla... Bu eylemlerde kontrgerilla o kadar sırıtıyor
ki onu yadsımaya çalışanlar sürekli açık veriyor. Buna İslami Hareket Örgütü'(!)nün
icad edilmesindeki komiklik ve gariplikler ile tam suikastlerin kızıştığı
bir zaman diliminde patlak veren İtalyan kontrgerillası "Gladio"
skandalı eklenirse kontrgerillanın üzerindeki o karanlık örtünün kalkıverdiği
görülür. Bunlara, Amerika'nın Irak'tan sonra İran'ı da köşeye sıkıştırmak
arzusu da eklenmeli. Kontrgerilla için, Amerika için, Batı için komünizm
hedef olmaktan çıktı. Hedefleri artık tek bir taneye indi, İslam... İslam
öyle hızla yayılıyor ki onu durdurmak için telaşa kapılıyorlar ve belki
de bu yüzden kendilerini ele veren, sırıtan, hata dolu eylemler düzenliyorlar...
Güya sosyal değişimi tersine akıtacaklar. Mümkün mü bu?.. Bunun mümkün
olmadığını yaşanan gelişmeler göstermiyor mu?.. Artık kontrgerilla
taktiklerinin de modası geçmek üzere. İşe yaramıyor çünkü. Cezayir buna
örnek.. Kontrgerillanın taktiği olan darbe yaptırıp müslümanları ezmek
de işe yaramadığına göre galiba tek etkili çare, şimdilik Bosna'daki gibi
müslümanları iç savaşta yok etmeyi ya da sayılarını azaltmayı denemek
olabilecek. Kontrgerilla taktiklerinin modası geçiyor olsa da bir süre daha
uygulanacakları açık. Kontrgerilla ve NATO'nun en büyük hedefi artık İslam..
En Yetkili Ağızlardan İtiraf: "Kontrgerilla müslümanlara karşı
da kullanılacak!"
MİLLİYET, 4 ARALIK'90, Genelkurmay brifinginden:
"..Özel Harp Dairesi yalnız antikomünist değildir. Din devrimine de
karşıdır..."
İfadeler açık... İşgal değil de devrim sözcüğü kullanılmış. Oysa
ÖHD normalde bir işgal durumunda ya da bir savaş durumunda aktif hale
gelecekti. Brifingde ise işgalin beklenmeyeceği açıkça belirtiliyor. Müslümanların
devrim yapmasına karşı da kullanılacaktır. Komünistler için işgal
beklenecek resmiyette, müslümanlar içinse resmiyette dahi beklenmeyecektir.
Ayrıca medyanın kontrgerilla tartışmalarına bir müddet sonra ilgisiz
kalması, suskunluğa kavuşması da bu açıdan anlamlı... Müslümanlara karşı
irtica kampanyaları düzenlemekten başka neredeyse bir şey yapmayan medyanın,
kontrgerillanın müslümanlara karşı kullanılacağını farkettiği ve bunu
tasvip edeceği kolayca tahmin edilebilir. Safa Giray, Ecevit'in kontrgerilla
hakkında bildiklerini açıklamasına içerlemiş, Ecevit de buna kızmıştı.
Yeni misyonu müslümanlara saldırmak olan Ecevit, Safa Giray'ın dediklerine
herhalde katılıyordur artık. Müslümanlara karşı laikliğin neredeyse tek
güvencesi olduğunu iddia eden Ecevit, kontrgerillanın deşifre olmasında önayak
olanlardan birisi olduğunu hatırlayınca ne düşünüyor acaba?.. Evren'i
irticaya prim vermekle suçlayanlar, beni de irticayla mücadelede öncü olan
kontrgerillayı deşifre etmekle suçlarlar mı acaba diye hayıflanıyordur
herhalde...
ZAMAN, 19 KASIM'90, Talat Turhan şöyle diyor:
"..Şimdi yeni düşman türetecekler. Yeni düşman da İslam
radikalizmidir. Faili meçhul cinayetler islamcıların üzerine yıkılmak
isteniyor..."
ZAMAN, 22 KASIM'90, "Darbenin kilometre taşları":
"..Talat Turhan, "CIA bağlantılı kontrgerillanın, yeni
hedefinin islami radikalizm olduğunu" açık açık söylüyor. Önce
Aksoy, Emeç, sonra da Dursun ve Üçok cinayetlerinde elde en ufak bir ipucu
bulunmadan müslümanları suçlayan ve objektif gazetecilikten kasıtlı olarak
kaçan ünlü gazeteciler dört elle sarıldıkları kontrgerilla konusunun
uzmanı Talat Turhan'dan böylece örnek bir şamar yiyorlar!.."
ZAMAN, 21 KASIM'90, "Hedefte İslam var":
"..ABD'de yayınlanan San Francisco Chronicle Gazetesi, örgütün yalnız
komünizme karşı kurulduğunu düşünmenin yanılgı olacağını kaydetti. Gözlemciler,
komünizme karşı kurulmuş olsa bile artık öyle bir tehlike kalmadığı için
örgütün ABD'nin müstakbel rakibi İslam'a karşı kanalize edilebileceğini
belirtiyorlar... Bu arada yine ABD'de yayınlanan National Journal Gazetesi
(3.11.1990) yazarı Rochelle Stanfield, İslam'ın dünyanın bir çok bölgesinde
siyasi sıçrama yaptığını belirterek ABD'nin bundan endişe duyduğunu açıklıyor...
ABD'nin bu örgütü korktuğu, Dünya'daki İslami sıçramayı durdurmak için
kullanabileceği gerçeği yabana atılmıyor. Özellikle de Türkiye'de son sıralarda
meydana gelen suikastler ve kışkırtıcı eylemlerin bu kuşkuları güçlendirdiği
bildiriliyor..."
ZAMAN, 29 KASIM'90, "NATO'dan İslam'a karşı":
"..Kuzey Atlantik Asamblesinde, NATO'nun yeni görevi hakkında bilgi
veren Müttefik Kuvvetler Yüksek Komutanı Orgeneral John Galvin, "Ana
tehlike komünizm zayıfladı ancak, şimdi yeni tehlikeler var. Bu tehlikelerin
başında İslam köktenciliği geliyor" diyor..."
TERÖR VE GÜNEYDOĞU SORUNU, Fehmi Koru, S.94:
"..Türkiye'de adaletsiz gelir dağılımı var... Buna karşı bir
muhalefet nereden gelebilir? Eskiden bu muhalefeti sol yapıyordu. Sun'i bir sol
muhalefet vardı. Onlar tasfiye olmuşlardır. Zaten tasfiye olmamış olsalardı
bile dünya konjonktüründeki gelişmeler onların söylemlerini artık geçersiz
kılmıştı. Bu muhalefeti Türkiye'de yapabilecek tek güç, kaynağını
Kuran'ı Kerim'deki işçinin haklarını teri kurumadan verme düsturundan alan
ve malları kat kat biriktirenlere cehennem korkusunu aşılamaya çalışan bir
anlayıştan alan İslam düşüncesidir, İslami harekettir. İşte bu bilindiği
için... Yani K. Kerim gizli bir şey değil, gizli bir program değil. Herkesin
elinde ve herkes buna baktığı zaman sonunda, solun savunduğu fikirlerin
insan kafasına egemen olmasıyla olabilecek dönüşümü görebildikleri için
bunu engelleyici tarzda dışarıdan yürütülen ama içerdeki işbirlikçiler
yoluyla gerçekleştirilen eylemler söz konusudur."
SABAH, 11 ŞUBAT'93, Mehmet Ali Birand şöyle yazıyor:
"..İran'ı eleştirmek ve bir tehlikenin geldiğine dikkat çekmek, batıda
artık moda oldu. Bizi öncelikle rahatsız eden nokta, bu oyuna Türkiye'nin de
itilmeye çalışıldığı yolundaki işaretler. Umarız yanılmış oluruz,
ancak ortaya çıkan kokular hem İran hem de Türkiye'nin çok dikkatli hareket
etmesi gerektiğini gösteriyor. Bugün bölgede giderek önem kazanan ve güçlenen
iki ülke var: Biri İran, diğeri ise Türkiye. Batının çıkarları açısından
bakıldığında, Türkiye ile İran'ın birbirine düşmeleri son derece yararlı
sonuçları da beraberinde getirebilir. Herşeyin başında, Türkiye tarafından
"teröre destek veren ülke" olarak İran'ın suçlanması, batının
İran aleyhtarı kampanyayı çok daha rahatlıkla yürütmesini sağlayacaktır...
İran daha kolaylıkla yalnızlığa itilecek, batı ile ekonomik ilişkiler
kurması daha kolaylıkla engellenebilecek ve kontrol altına alınabilecek... Türkiye'nin
de doğuya açılan kapısı kapanmış olacak, ekonomik çıkarları kısıtlanacak,
ülkedeki laiklik aleyhtarları daha kolaylıkla kışkırtılabilinecek ve
Ankara'nın batıya ihtiyacı büyük oranda artacak. Batı da bölgedeki
hakemlik rolünü daha etkin biçimde sürdürebilecek."
GERÇEK, 6 ŞUBAT'93, "Kontrgerilla Cumhuriyeti'nde...":
"..'Komünizmin çöküşü'nden sonra artık düşman kırmızı değil
yeşil renkle tanımlanıyor. Amerikalılar tehlikeyi İslam'da mı görüyorlar?..
İran, İslam Devrimi'nden bu yana rejimini epey oturtmuş olsa da, halkının
yaşanmış tecrübelerinden güç alan antiemperyalist yönelimleri ve 'kafir
gavur'la tam işbirliğine gidemeyen yönetimi ve egemenleriyle ABD'nin bölgeye
ilişkin çıkar ve politikaları için tehdit oluşturuyor. Biraz daha değişik
nedenlerle Saddam Irak'ının oluşturduğu gibi. Amerikalılar, Sovyetler Birliği'nin
dağılmasından sonra, tüm dünyada kendi 'yeni düzen'lerini kurmak için tam
fırsatını yakaladıklarını düşünmüş ve işe girişmişlerdi. Türkiye'nin
de 'Misakı Milli' sınırlarından taşması bu döneme denk geldi. 'Yeni
ulusal güvenlik konsepti'ne göre, 'yeni düzen'e angaje olan Türkiye açısından
'potansiyel tehdit unsuru', Amerika'nınki ile tam tamına çakışmaktaydı.
Amerika ile bu tür bir uyum içinde olan ikinci ülke ise İsrail'di. Türkiye
ile İsrail arasında elçilik düzeyinde yeni ilişki gündeme geldi. Fırsatı
kollanıyordu..." (Abdullah
Harun / Akit)
(28 Ocak 1995)
|