Zirve iddianamesinde Hurşit Tolon´un, Ergenekon talimatıyla TUSHAD isimli gizli yapılanmayı 1993´te TSK içinde kurduğu belirtiliyor. Bazı çevreler örgütün 2001´den önce var olmadığını ileri sürmekteydiler. Ancak ortaya çıkan çok sayıda bulgu, örgütün 1990´lı yıllarda da bilindiğini, hatta ´Ergenakon´ adıyla 70´li yıllarda dahi var olduğunu gösteriyor. Tushad´ın kuruluş yılı 1993´e de dikkat çekmek istiyoruz. Bu yıl içinde Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Turgut Özal, Bahtiyar Aydın ve Cem Ersever gibi isimler şüpheli şekilde öldüler ya da öldürüldüler. Bingöl, Sivas ve Başbağlar katliamları yaşandı. Bir ekip tasfiye edildi. Türk devletinin terör politikası değişti.
24.06.2012 11:14 Zirve katliamına ilişkin hazırlanan ek iddianamede, Ergenekon örgütünün varlığının 1993´e kadar uzandığına dair çarpıcı ifadeler bulunuyor. Emekli Orgeneral Hurşit Tolon´un Genelkurmay Başkanlığı genel sekreterliği görevini yürüttüğü 1993 yılında kurduğu Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesi isimli gizli yapıyı, Ergenekon´un talimatıyla 1995, 1999 ve 2004 yıllarında revize ettiği aktarılıyor. İddianamede şu ifadeler kullanılıyor:
Şüphelinin Genelkurmay Başkanlığı genel sekreterliği görevini yürüttüğü 1993 yılında TSK içerisinde Türkiye Ulusal Stratejiler ve Harekat Dairesi (TUSHAD) isimli gizli bir yapılanmayı, Ergenekon terör örgütünün talimatları doğrultusunda bu örgüte bağlı kurarak faaliyete geçirdiği, bu birimin Ergenekon terör örgütü tarafından TSK içerisinde gizli bir şekilde kurulmuş olmasından dolayı Genelkurmay Başkanlığı´nın bu birimden haberinin olmadığı, bu yapılanmada diğer bir Ergenekon terör örgütü sanığı Levent Ersöz´e eğitmen olarak görev verdiği, bu birimin başında görev yaptığı... JİTEM´in ise 1990´lı yılların başında özellikle Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde faaliyetlerde bulunmak üzere Jandarma Genel Komutanlığı bünyesinde Jandarma İstihbarat personeli arasından seçilmiş kişilerden oluşan operasyonel bir birim olduğu, TUSHAD´ın JİTEM ile koordinasyon halinde çalıştığı, JİTEM´in ismi her ne kadar istihbarat olarak geçse de, istihbarat yerine daha çok infaz yaptığı, idari açıdan Jandarma Genel Komutanlığı´na, operasyonun yürütülmesi ve talimatın alınması bakımından şüphelinin kurduğu TUSHAD´a bağlı olduğu... Şüphelinin TUSHAD içerisinde çeşitli departmanlar oluşturduğu, bu departmanlardan birisinin de misyonerlik olduğu, TUSHAD´ın devamlılığını ve gizliliğini sağlamak için daha sonra 1995, 1999 ve 2004 yıllarında 3 kez revize ettiği belirlenmiştir.
İddianamede, Sanıklar Hüseyin Yelki ve Varol Bülent Aral için ´Ergenekon terör örgütü sanıklarından olan Ahmet Hurşit Tolon tarafından 1993 yılında TSK içerisinde Ergenekon terör örgütünce gizli bir şekilde kurularak faaliyete geçirilen TUSHAD isimli yapılanmada, Ergenekon terör örgütü adına TUSHAD 3. Bölge Malatya ili hücre yapılanması üyesi olduğu, bu hücre yapılanması içerisinde bizzat Mehmet Ülger´in talimatlarıyla hareket ettiği, bu talimatlar doğrultusunda bu hücre yapılanması tarafından Tolon´un talimatıyla 18 Nisan 2007 tarihinde Malatya ilinde meydana gelen ve Necati Aydın, Uğur Yüksel, Tilmann Geske´nin öldürülmeleriyle sonuçlanan, kamuoyunda Zirve Yayınevi cinayeti olarak bilinen eylemin planlanması ve işlenmesinde azmettirici olarak aktif görev aldığı belirlenmiştir.´ ifadeleri kullanıldı. Sanıklar Emre Günaydın, Abuzer Yıldırım, Salih Gürler, Cuma Özdemir ve Hamit Çeker´in de Zirve Yayınevi cinayeti eyleminin asli failleri olarak aktif görev aldıklarının belirlendiği ileri sürüldü.
ERGENEKON´UN TARİHİ 70´Lİ YILLARA UZANIYOR
Bazı çevreler Ergenekon´un 2001´de ortaya çıktığını belirtip, daha önceki tarihlerde var olmadığını ileri sürmekteler. Ancak örgütün daha önceki yıllarda da var olduğunu gösteren güçlü delil ve bulgular var. Kamuoyu Ergenekon örgütünün varlığını 2007 yılında öğrendi. 12 Haziran 2007 tarihinde İstanbul Ümraniye´de bir evin çatısında 27 el bombasının el geçirilmesi üzerine başlatılan soruşturma ´Ergenekon Terör Örgütü´nü (ETÖ) ortaya çıkardı. Peşpeşe gelen operasyon dalgalarında örgütün çok geniş çaplı olduğu, hücreler halinde ayrı ayrı birimlerle eylem yapan örgütün 2006 yılında Ankara´da Danıştay hakimlerine yönelik saldırının da düzenleyicisi olduğu ortaya çıkarıldı. İlerleyen süreçte örgütün varlığının aslında 2001 yılında İstanbul polisi tarafından tespit edildiği ancak örtbas edildiği de ortaya çıktı.
Tuncay Güney isimli bir kişi, 2001 yılında Başbakan Ecevit´in 3´lü koalisyon hükümeti döneminde bir oto dolandırıcılığı suçlamasıyla gözaltına alınıp polisçe sorgulandı. Güney, o sorguda inanılmaz bilgiler verdi. Ağır işkencelere maruz kaldı. Ergenekon örgütünün ilk kez deşifre olmasına neden oldu. Ancak kendisini o dönem sorgulayan polis müdürü Adil Serdar Saçan, onu serbest bıraktı. Havaalanında pasaport, bilet ve bir miktar para vererek yurtdışına kaçmasını sağladı. Güney, gittiği Kanada´da o ülkenin vatandaşlığına geçti. Güney´den elde edilen çuvallarca belge de Saçan tarafından polis müdürlüğünden çıkarılarak özel bir yerde gizlendi, soruşturma örtbas edildi. 6 yıl sonra 2007 yılında başlatılan Ergenekon soruşturmasında bu olay ortaya çıkınca, Serdar Saçan soruşturma belgelerini kaçırma ve soruşturmayı örtbas suçlamasıyla gözaltına alınıp tutuklandı. İkinci Ergenekon davasının sanıklarından birisi oldu.
ERGENEKON 1999´DA YENİDEN YAPILANDIRILDI
Bu zamana kadarki tüm Ergenekon iddianamelerine bakıldığında; savcıların hemen her iddianamede Ergenekon´un askeri ayağının tam olarak tespit edilemediğini ifade ettikleri görülüyor. Ergenekon´un ilk üç iddianamesinde savcıların şu tespiti yer alıyor: ...Soruşturma kapsamında Ergenekon Silahlı Terör Örgütü´nün belirtilen askeri yapılanmasının bütün daireleri deşifre edilememiş ise de... Gerçekten de Ergenekon yapılanmasını üreten ve hayatta tutan çekirdek TSK içindeydi. İddialara göre bu çekirdek, 1999 yılında sadece muvazzaf unsurlarla yetinilmemesi kararını alarak sivil alandaki bazı kişi ve kurumlara da görevler dağıtmış ve sivil alana sızmıştı. Diğer bir deyişle Ergenekon 1999´da re-organize olmuştu, yeniden yapılanmıştı. Bunu açıkça ifade eden Lobi dokümanının üzerinde yazan tarih 29 Ekim 1999. Rektörlere, akademisyenlere, medya unsurlarına, STK´lara, sendikalara ve siyasilere ´görev´ dağıtan merkez, Ergenekon´un muvazzaf karargahıdır. Ama suç zincirinde general-amiral kademesine çıkıldıkça örgütsel bağlantıların gittikçe sisli bir hal aldığı görülüyor.
ERGENAKON: 1971´DE TSK İÇİNDE SORUŞTURULMUŞ
Üçüncü Ergenekon davası kapsamında gözaltına alınıp tutuklanan emekli Albay Hüseyin Vural Vural´dan ´Eşref Bitlis´in kadrosu suikastlerle öldürülecek´ notu çıkmıştı. “Bu belgeyi hatırlamıyorum” diyen Vural, aynı zamanda eski bir MİT çalışanı. Diğer bir Ergenekon sanığı Erol Mütercimler ile yaptığı telefon görüşmesinde, Ergenakon adlı bir örgütten bahsettiği görülüyor. Üçüncü Ergenekon iddianamesinde 678-680 sayfalarında bu konuda geniş bilgi mevcut.
Hüseyin Vural´ın, Erol Mütercimler ile yaptığı konuşmasında, 7 Nisan 1991´de evinde öldürülen emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk´ün Ergenekon´u bildiği ve bunu konuşmaya çalıştığı için öldürüldüğü de iddia ediliyor. Vural, Mütercimler ile yaptığı bu telefon görüşmesinde bahsi geçen örgütün bugünkü soruşturmaya konu örgüt olmadığını belirterek, 1971 yılında TSK bünyesinde yapılan bir soruşturma ile ilgili. Bunun tam ismi de Ergenakon diyor. Vural aksini iddia etse de Ergenakon ile Ergenekon örgütlerinin isim benzerliği şaşırtıcı. Bu da Ergenekon örgütünün aslında yıllardır mevcut olduğunu düşündürüyor.
4 Nisan 2008´de Erol Mütercimler ile Hüseyin Vural Vural arasında geçen telefon konuşması: H.V.V.: Ergenekon nedir biliyor musun. E.M.: Yo hayır siz söyleyin belli ki bi şey var kritik bi şey var. H.V.V.: Kritik de diii Dokuz Martçıların İstanbul grubunun koyduğu isimdir o paroladır. E.M.: Onu bilmiyorum onu ilk defa öğreniyorum. H.V.V.: Aaaa ya bak bende onun kartı da var be. E.M.: Allahımız aşkına. Ya bunu kimse bilmiyor. H.V.V.: Hiç kimse bilmez bunu. Erol bilir bilmem ne bilir yani İstanbul grubu sadece İstanbul grubunun askerleri bilir. Anladın mı o seninki bi şeyler söylüyorsa o hain herif Memduh Ulutürk. O belki bunları ellerini geçti tabi konuşmadan. E.M.: Haa o bunu biliyor oo. H.V.V.: Bunu söylemeye çalıştı o.
ECEVİT VE ÖZAL SUİKASTLERİ ERGENEKON İŞİ
Gazeteci Can Dündar´ın 7 Ocak 1997´de Show TV´de yayınlanan Ergenekon belgeseli ile İmge Yayınevi´nden çıkan Ergenekon adlı kitabında çok ilginç ifadeler var. Ergenekon o yıllarda da biliniyormuş. Tam 13 yıldır bu konu üzerine araştırmalar yapan emekli deniz subayı Erol Mütercimler, sonunda çok ilginç bir örgütle karşılaştığını söylüyor. Mütercimler´e göre ülkeyi darbeye sürükleyen ve bugün “çete” diye anılan örgütün gerçek adı; Ergenekon: “Ben de ilk kez bu örgütün adını öğrendiğimde şok oldum. Gerçek anlamda şok oldum. Çünkü o kadar yıl yüzlerce insanla konuştum, ki ihtilalci darbeci subaylar çok büyük bölümü; ama bunu ilk ben emekli tümgeneral Memduh Ünlütürk´ten duyduğumda anlayamadım.”
ERGENEKON = KONTRGERİLLA
Mütercimler´e Ergenekon adlı bir üst örgütten ilk söz eden Tümgeneral Memduh Ünlütürk, 12 Mart döneminde işkenceli sorguların yapıldığı ve kontrgerilla kadrolarının ilk kez ortaya çıktığı Ziverbey Köşkü´nün komutanı olarak tanınıyordu. Ve yıllar sonra ilk kez kendisinin de içinde yer aldığı bir vatanseverler örgütünün ayrıntılarını anlatıyordu. Mütercimler, başta dinlediklerine inanamadı:
“Memduh Ünlütürk Paşa kendisinin de bu Ergenekon´un içinde olduğunu söyledi ve dedi ki, ´Ergenekon Genelkurmay´ın da, hükümetlerin de, bürokrasinin de herkesin üstünde bir örgüttür. Yasayla falan kurulmuş bir örgüt değildir. Bu, 27 Mayıs darbesinden sonra CIA, Pentagon tarafından kurdurtulmuş. Bunun içinde bulunan insanlar da buraya hizmet eden insanlardır. Ama bunlar vatana ihanet olsun diye hizmet etmezler. Biz vatanı kurtarıyoruz, vatana hizmet ediyoruz, vatana yararımız dokunuyor düşüncesiyle bu örgütün içinde yer almışlardır. Özellikle Amerika´da kontrgerilla eğitimi görmüş olan, bu kurslardan geçmiş olan generallerin bir bölümü yeri geldiğinde bu kontrgerilla içinde yer alır. Sonuçta ben daha başka insanlardan Ergenekon´u araştırdığımda şunu gördüm: Bunun içinde subaylar var, emniyetçiler var, profesörler var, gazeteciler var, işadamları var, sıradan insanlar var. Bugün çeteler dediğimiz bu küçük birimler var ya, işte bu birimler Ergenekon´un içindeki birer bölüm, birer parça. Adını saydığımız kişiler de Ergenekon adı verilen bu üst örgüt tarafından kullanılan tetikçiler.”
Bülent Ecevit ise bu örgütlerin varlığını yıllar önce açıkladıklarını söylüyordu: “Biz bunu 1977´de açıklamıştık. Tabii bunun adını Gladio adıyla değil, kontrgerilla adıyla da değil, bunu resmi adıyla açıklamıştık (Özel Harp Dairesi). Yani benzer uygulamaların değişik ölçü ve biçimlerde başka bazı Batı ülkelerinde de olduğu anlaşılıyor, ama bizde o yıllarda Emniyetin birçok eksiklikleri bulunduğu için bu olayların üstüne çok etkili biçimde yürünemiyordu. Bazı görev verdiğim kimseler de olayların üstüne bir noktadan sonra yürümediler veya yürüyemediler.”
Erol Mütercimler de birçok kimsenin bunu bildiği kanısında: “Bülent Bey kendi araştırmalarında bu Ergenekon´un ne olduğunu gördü. Bırakın siz onu, Turgut Özal´a, bir suikast girişimi yaşandı, ki Cumhuriyet tarihinde tanıdığım en gözü kara, daha doğru deyimiyle en deli cesareti olan Cumhurbaşkanlarından birisiydi, bu yadsınmaz bir gerçek. Kendisine yapılan suikastı araştırdığında ne dedi? ´Bir örgüte geldim çakıldım.´ İşte bu örgütün adı Ergenekon.”
Turgut Özal suikastı, Ecevit´e Çiğli´de düzenlenen suikastten sonra, nedeni ortaya konamayan bir saldırı olarak dosyasına kaldırılmıştı. Silahı ateşleyen ülkücü Kartal Demirağ, ifadesinde bazı komando kamplarında askeri şahıslardan gerilla eğitimi aldığını açıkladı. Cumhurbaşkanı Özal´ın olayı soruştururken, suikastın ardındaki gücün kim olduğu konusunda bir noktaya kadar geldiği ve o noktada gerçeği anlayınca “Madem öyle, kalsın” dediğini ölümünden sonra kardeşi Korkut Özal açıklayacak ve “Bunun ne olduğunu ağabeyim müsaade etmediği için açıklayamam” diyecekti. Ergenekon´un sırrı böylece yine çözülememiş oluyordu. Ta ki Susurluk kazasına kadar.
TUSHAD´IN KURULDUĞU YIL KOMUTAN CİNAYETLERİ İŞLENDİ
Ergenekon talimatıyla Hurşit Tolon tarafından TSK içinde gizlice yapılandırılanTUSHAD´ın kuruluş yılı olan 1993´e de dikkat çekmek istiyoruz. Türkiye´nin yakın tarihinde ´kara yıl´ olarak nitelendirilen bu yıl içinde komutan cinayetleri denilen ve peşpeşe gelen olaylarda sivil ve askeri kişiler hayatlarını kaybettiler. Sırasıyla Uğur Mumcu cinayeti, Eşref Bitlis ve Turgut Özal´ın şüpheli ölümleri, Bingöl´de 33 asker katliamı, Sivas ve Başbağlar katliamları, Bahtiyar Aydın ve Cem Ersever cinayetleri gerçekleşti. Ardından terörü demokratik açılım ve barış yoluyla durdurma projesi rafa kaldırıldı. Bir ekip tasfiye edildi. Yerlerine gelen yeni cumhurbaşkanı ve hükümetler yeni bir devlet politikasını uygulamaya başladılar. MGK´da yani en üst düzeyde alınan kararlarla, teröre karşı şiddete, köy yakmalara, köylülere dışkı yedirerek gözlerini korkutmaya, teröre desteklerini kesmeye, yargısız infazlara ve faili meçhullere dayanan kontrgerilla türü bir mücadele yürütüldü. Bir taraftan PKK güçlendirildi, diğer taraftan Türk-Kürt halkları arasındaki uçurum daha da derinleştirildi.
Suikastlere kurban giden bazı jandarma komutanlarının Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis´e, onun da Cumhurbaşkanı Turgut Özal´a ulaştırdığı raporlarda şok bilgiler vardı. Teröre yardım eden, terörden rant elde eden yani silah ve uyuşturucu kaçakçılığı yoluyla teröristlerle menfaat işbirliğine giden, ihanet içerisinde olan bazı subayların isimleri bildiriliyordu. 16´sı subay toplam 34 devlet görevlisinin adının yer aldığı listedeki kişilerin devlet kademelerinden uzaklaştırılmaları tavsiye ediliyordu. Bu raporların hemen ardından komutan cinayetleri adı verilen ve yukarıda sıraladığımız cinayet fırtınası başladı. Tasfiyesi istenen 16 subaydan bazılarının isimleri ortaya çıktı. Tümgeneral Ahmet Yavuz, Tuğgeneral Levent Ersöz, Albay Levent Göktaş, Albay Fikri Karadağ, Korgeneral Selahattin Uğurlu, Tuğgeneral Nevzat Bekaroğlu ve Tuğgeneral İsmail Kuru. Bu kişilerden bazıları Ergenekon ve Balyoz davalarında halen tutuklu yargılanmakta.
Çok ilginç bir örnek teşkil ettiği için bu subaylardan birisini burada aktarmak istiyoruz. Halen Ergenekon ve Balyoz tutuklusu olan Albay Fikri Karadağ´ın ismine bir çok olayda rastlanıyor. Silah ve ölüm üzerine yemin ettirerek kıydırdığı nikah törenleriyle kamuoyunu şok eden Albay Fikri Karadağ´ın, 1993 yılında Tuğgeneral Bahtiyar Aydın vurulduğunda olay yerinde olduğu ortaya çıktı. Tuğgeneral Aydın, terörün şiddetle bitirilemeyeceğini düşünen ve terörle mücadelede, JİTEM gibi illegal yapılanmalara karşı olmasıyla biliniyordu. Halkla devleti kaynaştırmak için verdiği mücadelesiyle öne çıkan Aydın, hem PKK´nın hem de terör ortamından beslenen ´karanlık güçlerin´ hedefi haline gelmişti. Tuğgeneral Aydın, Elazığ Jandarma Komutanlığı´na bağlı komandolar ve Lice´deki jandarma komando bölüğünün PKK´ya karşı ortaklaşa gerçekleştireceği operasyon öncesi 22 Ekim 1993´te Lice´ye geldi. Kendisini Lice´ye getiren helikopterden inip konuşmasını yapmak üzere yürüdüğü sırada karanlık bir el tetiği çekti. Dürbünlü suikast silahı Kanas´tan çıkan kurşunun sağ gözüne isabet etmesiyle Aydın şehit oldu. Operasyonla ilgili planlamalarda o dönemde Elazığ 8. Kolordu Komutanlığı İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma Şube Müdürlüğü´nde görevli Karadağ da yer aldı. Karadağ, Aydın´ın 22 Ekim 1993 günü Lice´ye gideceğini bilen ve programın alt yapısını hazırlayan birkaç kişiden biriydi. Bu, Albay Karadağ ile ilgili tespit edebildiğimiz üç tesadüften birisiydi.
Diğer tesadüf Üzeyir Garih cinayetiyle ilgili. Ergenekon kapsamında gündeme gelen ve 2001´de bir cinayete kurban giden İşadamı Üzeyir Garih´in katili Yener Yermez askerliğini o dönem İstanbul Hasdal kışlasında yapmaktaydı. Birliğinden firar ederek cinayeti işlemişti. Yermez´in Hasdal´daki komutanı ise olaydan 16 gün öncesine kadar Albay Fikri Karadağ idi. Yener Yermez´in Garih cinayetinden yaklaşık beş ay önce gazeteci Tuncay Güney ile beraber otomobil kaçakçılığı suçlamasıyla gözaltına alınan teğmen Murat Oğuz´un Hasdal Kışlası´nda çaycılığını yaptığı ortaya çıktı. Yine Yermez´in, Ümraniye´de ele geçirilen ve Ergenekon soruşturmasının başlamasına neden olan bombaların sahibi Oktay Yıldırım ile aynı kışlada askerlik yaptığı da anlaşıldı.
Karadağ ile ilgili diğer bir tesadüf ise, terhis olan 33 erin 1993 yılında Bingöl´de PKK´lılarca şehit edildiği olay yerine ilk giden askeri yetkili olmasındaydı. İsmi hep tesadüflerle geçen Albay Karadağ, halen Ergenekon ve Balyoz davalarında tutuklu olarak yargılanıyor.
(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(24 Haziran 2012, 11:14)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Malatya Zirve Katliamı ve Ergenekon bağlantısı manşetlerimiz
Ergenekon ve Balyoz, Malatya´da ´zirve´ yapmış
Zirve´yi başlatan papazdan şok itiraflar
Tanık: Malatya ve Dink ´Kafes´ işi
Zirve Yayınevi Katliamı ile Kafes davaları birleşebilir
Özal ve komutan cinayetleri bağlantılı
Özal: Dertleri beni tasfiye etmek
Cumhurbaşkanı Turgut Özal´ın şüpheli ölümü manşetlerimiz
Orgeneral Eşref Bitlis´in şüpheli ölümü manşetlerimiz
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti manşetlerimiz
Albay Kazım Çillioğlu´nun şüpheli ölümü manşetlerimiz
Albay Rıdvan Özden suikasti manşetlerimiz
Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek
Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü
Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu
PKK´nın bitirilememesi gücünden değil ihanetten
Ergenekon-PKK bağlantısı manşetlerimiz
Özal suikasti muhteşem bir Özel Harp işiydi, amacına da ulaştı
Özel Harp Dairesi ile ilgili manşetlerimiz
Özel Harp Dairesi sayfamız
Ergenekon, Balyoz ve diğer iddianamelerde arama yap