Muğla'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe teşebbüsü sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik suikast girişimi ve 2 polisin şehit edildiği saldırıya ilişkin, 2'si firari, 43'ü tutuklu 47 sanığın yargılandığı davaya devam edildi. Duruşmalarda sanıklar esas mütalaada kendilerine yöneltilen suçlamalar karşısında son savunmalarını yaptılar. Bazı sanıkların savunma için ek süre ve mahkeme heyetinin reddi talepleri kabul edilmedi.
27.08.2017 19:49 Muğla'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe teşebbüsü sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik suikast girişimi ve 2 polisin şehit edildiği saldırıya ilişkin, 2'si firari, 43'ü tutuklu 47 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
21.08.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesince adliye binasındaki salonların fiziki yetersizliği nedeniyle Muğla Ticaret ve Sanayi Odasının salonunda görülen duruşmanın sekizinci oturumunda 7 sanık, davanın savcısı Ali Cenk Düzgün'ün 18 Ağustos'taki celsede yaptığı açıklamaların esas hakkında mütalaa mahiyetinde olduğunu ve bu nedenle mütalaaya karşı ilave söz hakkı ile savunma için süre taleplerini içeren dilekçelerini mahkeme heyetine sundu.
Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ'un söz verdiği savcı Düzgün, sanıkların dilekçelerindeki hususların açıkça yargılamayı uzatmaya yönelik olduğunu belirterek reddedilmesini kamu adına talep etti.
Sanıklardan Ali Sarıbey ise mahkemeye heyetinin reddi talebinde bulundu. Mahkeme heyeti duruşmaya ara vererek talepleri değerlendirdi.
Aranın ardından Mahkeme Başkanı Baştoğ, savcının 18 Ağustos tarihli celsede yaptığı açıklamanın ilave bir mütalaa mahiyetinde olmadığı göz önünde bulundurularak, bu açıklamaya karşı ilave savunma hazırlamak için süre verilmesi ya da yeniden söz hakkı tanınması yönündeki taleplerin ayrı ayrı reddine karar verdiklerini söyledi.
Baştoğ, mahkeme heyetinin reddi talebinin de açıkça duruşmayı uzatma amacına yönelik olduğu anlaşıldığından geri çevrilmesine oy birliğiyle karar verildiğini kaydetti.
Bu sırada şehit polis memuru Nedip Cengiz Eker'in babası Nihat Eker, oğlunun şehit edildiği anı gösteren bazı otellere ait güvenlik kamerası görüntülerinin yer aldığı CD'yi getirdiğini belirterek, "Kamera kayıtlarında çatışmanın olduğu saat mevcut." dedi.
Mahkeme Başkanı Baştoğ, CD'nin bir dilekçeyle dava dosyasına sunulmasını istedi.
MUSTAFA SERDAR ÖZAY
Duruşmada tutuklu sanıklardan Özel Kuvvetler'de görevli yüzbaşı Mustafa Serdar Özay savunma yaptı. Bu arada darbeci sanık Mustafa Serdar Özay'ın eşinin de 2010 yılında soruları çalınan KPSS soruşturmasından tutuklu olduğu ortaya çıktı. Mustafa Serdar Özay'ın eşinin 2010 yılındaki KPSS sınavından 93 net yaptığı, iptal edilen sınavda da bu kez 91 net yaptığı öğrenildi. Özay'ın eşinin bu soruşturma kapsamında 7 aydır tutuklu bulunduğu ifade edildi. Buna tepki gösteren Mustafa Serdar Özay, eşinin kendisi yüzünden tutuklandığını öne sürdü.
Marmaris'e gitmek üzere kendilerine gelen emri kanunsuz olarak değerlendirmediğini söyleyen Mustafa Serdar Özay, şunları söyledi:
"Bu emri kanunsuz emir olarak değerlendirmediğim için kabul ettim. 20 yıllık meslek hayatımda da kanunsuz emir almadım. Bu nedenle emri sorgulamadım. Benim pozisyonumdaki birisinin Şükrü Seymen'in emrini sorgulaması mümkün değil. Olağan dışı bir gece ve görevdi. Marmaris'te de polislere ateş etmedik. Aksi yönde bir hissiyatımız olsaydı ortalık kan gölüne dönerdi. İddia edildiği gibi bir örgütün grubun elemanı olsaydık görevimize engel olan herkesi öldürürdük. Suikast için orada olsak roket atarız diye blöf yapmaz, kelepçe takmakla vakit geçirmezdik. Ülke çapındaki gelişmelerden bir haberdik."
Mustafa Serdar Özay, iddianamede yer aldığı gibi Şürkü Seymen'in helikoptere ateş etmediğini bu sırada yanında bulunduğunu da öne sürdü. Özay, İzmir Kriminal Laboratuvarı'nın kendi silahlarına yönelik verdiği raporların da güvenilmez olduğunu, kendilerine suç isnat edilmek üzere düzenlendiğini iddia etti.
Kendisinden FETÖ'cü çıkartılamayacağını ileri süren Mustafa Serdar Özay, "Kalkışmanın üzerinden bir sene geçti ama hala 15 Temmuz gözüyle olaylara bakılmaktadır. Bizim tuzağa düşürülmüş olduğumuz gerçeğini göz ardı edilmemesini istiyorum" dedi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak, Teknik Direktör Ertuğrul Sağlam'ın olaya dair medyaya yaptıkları açıklamalardan zaman zaman alıntı yapan Mustafa Serdar Özay'a müdahale eden Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, "Medya organlarına yapılan açıklamalar bizim için resmi değildir" dedi. Bunun üzerine Sanık Özay, "Kararınızı verdiğinizde samimiyetiniz ortaya çıkacak" yanıtını verince Mahkeme Başkanı bu kez "Biz daha kararımızı vermedik" dedi. Mahkeme heyetine yönelik 'Hakkımda lehte karar vermediğinizi adım gibi biliyorum" diye seslenen Mustafa Serdar Özay, savunmasını "Korkma sönmez bu şafaklardan yüzen alsancak. Yeni devlet kurduk diyenlerin hevesi kursağında kalacak" sözleriyle tamamladı.
Buna sert tepki gösteren Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ da, "Siyasi savunma yapma" uyarısında bulundu.
TANER BERBER
Duruşmada sanıklardan eski binbaşı Taner Berber, Muhabere Arama Kurtarma (MAK) ekibini kendisinin seçtiğini ve görevlendirdiğini söyledi.
Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesince adliye binasındaki salonların fiziki yetersizliği nedeniyle Muğla Ticaret ve Sanayi Odasının salonunda görülen duruşmanın sekizinci oturumunda saldırıya katılan MAK timinin komutanı tutuklu sanık Taner Berber, esas hakkındaki savunmasını yaptı.
"Günlüğü 80 liraya tutulmuş kalabalıkların arasından geçirildik." diyerek daha önce mahkeme salonuna getirilişleri sırasında kendilerini protesto eden vatandaşlara hakaret eden Berber, sanıklardan Gökhan Güçlü'nün üzerinde Türkçesi kahraman anlamına gelen "hero" yazılı tişörtle duruşmaya gelmesinin bir mesaj verme gayesi taşımadığını iddia etti.
Suikast mizanseni oluşturularak tuzağın içine çekildiklerini öne süren Berber, sanık sayısının 47 olması, Marmaris'e gürültülü helikopterlerle gitmeleri ve vatandaşlara Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yerini sormalarının, çıktıkları görevin bir suikast operasyonu olmadığını kanıtladığını ileri sürdü. Kimseye zarar vermeme ve infial yaratmama gayesiyle kendilerinin görevlendirildiğini savunan Berber, daha niteliksiz bir birlik görevlendirilmiş olsaydı, çok daha fazla can kaybı yaşanmış olacağını belirtti.
Berber, "MAK timini ben seçtim, göreve ben çağırdım ve görevlendirdim." diyerek, görevlendirme yaparken personel arasında bir ayrım gözetmediğini öne sürdü.
Berber, şöyle devam etti:
"Personelimin hiçbirini örgütsel bağ içinde seçmedim. Göreve çağırmadığım personellerden ikisi FETÖ üyeliğinden yargılandı. Eğer örgütsel bir bağla hareket etseydim onları da göreve çağırırdım. Görevle ilgili bilgim kadar bilgilendirmede bulundum. Bunun bir terör operasyonu olduğunu söyleyip, tehlikesinden bahsettim. Operasyon öncesinde tüm personelin telefonlarını kapattırdım."
MAK timindeki sanıklardan eski astsubay Zekeriya Kuzu'nun daha önceki ifadelerinde polislerin yönlendirmesiyle kendisinin FETÖ üyesi olduğunu söylemiş olabileceğine belirten Berber, "Zekeriya Kuzu ile ast üst ilişkisinden başka bir ilişkimiz olmadı. Bana sorsanız, 'Kuzu örgüt üyesidir' diyemem, çünkü mesai saatleri dışında ne yaptığını bilmiyorum." ifadesini kullandı.
Ekibini, Sönmezateş'in emriyle göreve çağırmış
Berber, suikast girişimini planladığı ve yönettiği belirtilen sanıklardan eski tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş ile darbe girişimden önce toplantı yaptığı tespitini kabul etmedi. Berber, sanık Sönmezateş taktir ettiği bir komutan olduğu için insani ilişkilerini iyi tutmaya çalıştığını söyledi.
Sönmezateş'in 15 Temmuz'da İzmir'e geldiğini ve kendisini havalimanından aldırdığını anlatan Berber, Çiğli 2. Ana Jet Üssü'ne gelen Sönmezateş ile "hoş geldin" demek için görüştüğünü iddia etti.
Akşam Sönmezateş ile Birlik içinde ikinci kez görüştüklerini belirten Berber, "Birliğin bir terör operasyonunda kullanılabileceğini ve ekibimi çağırmamı istedi. Mesai bitmişti, ulaşabildiklerimi çağırdım. Sönmezateş, PKK hedefleri üzerinde çalışan gizli bir birimin komutanı olduğu için görevin ani geliştiğini ve Genelkurmayın emirleri doğrultusunda hareket edildiğini düşündüm. Terör operasyonuna katıldığımız düşüncesiyle hareket ederken, gerçeğin böyle olmadığını anladık." dedi.
Berber, darbe girişimi öncesi MAK ekibindekilere "Telefonunuz açık olsun, bir yere ayrılmayın." dediğini de kabul etmedi.
Sanığın savunması sırasında kullandığı "Haysiyet cellatlığı" ifadesi üzerine araya giren Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, "Birilerini hedef alan hakaret etme özgürlüğün yok." diyerek Berber'i uyardı.
Berber, "Darbe teşebbüsünden sonra 10 gün kaçıp kendi isteğimle teslim oldum. Teslim olduktan sonra polisler sonra da polislerin arasında halk bizleri linç etmek istedi" dedi. Berber, sanıklardan ve emrindeki askerlerden Gökhan Güçlü'nün üzerinde 'hero' yazılı tişörtü giymesiyle başlayan tartışmaları da hatırlatırken, "Hero' yazısı gerekçe gösterildi, linç kampanyası başlatıldı. Uluslararası çapta rezil edecek şekilde benzer tişörtü giyenler gözaltına alındı" dedi.
Kendilerinin cezaevi araçlarından zorla indirildiğini ileri süren Taner Berber, kendilerini protesto edenler içinde yakışıksız ve tepki çeken benzetmede bulundu. Taner Berber, "Biz jandarmanın zorlamasıyla araçlardan zorla indirildik. Bu sırada günlüğü 80 TL'ye kiralanmış kişiler tarafından protesto edildik, galeyana gelen halkın önünden geçirildik" dedi.
15 Temmuz'dan sonra kendilerini 'suikast timi' gibi göstermek adına algı operasyonları yapıldığını iddia eden Taner Berber, "Diğer davalarda suikast suçlaması yokken bize 'suikast timi' denmesi suikastte vurgu yapılması kamuoyu nezdinde sıcak tutuluyor. Neden bu faaliyet bir suikast işlemi gibi bu kapsamda bir yargılama yapılıyor? FETÖ lideri Fetullan Gülen'in iadesi için yasal zemin hazırlamak adına bize suikast timi deniyor. Bizleri bu vahim tuzağın içine çeken karanlık ellerin amacı buydu" dedi.
FETÖ üyeliği ve Marmaris'e giden MAT timine yönelik açıklamalarda da bulunan Taner Berber, şunları söyledi:
"Operasyonlarda FETÖ üyesi askerlerin kullanıldığı söyleniyor. 15 Temmuz'un FETÖ tarafından yapıldığını savcılık iddia ediyor. İddianamede örgütün yapılmasıyla ilgili olarak bilgilere yer veriliyor. İddianamedeki bilgilere göre, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde bir örgüt üyesinin diğer örgüt üyesinden haberi, bilgisi olmamaktadır. Hal böyleyken MAK timini göreve çağıran bir kişi olarak benim örgütü ve işleyişi bilmem iddianameyle çelişmektedir. Benim kimin örgüt üyesi olduğunu bilmem izahtan uzaktır. Ancak MAK timini ben seçtim ve ben görevlendirdim. İcra edilen faaliyetin terör operasyonu olacağı söylendiğinden ben de personelimi buna göre seçtim. Mazereti olan personelim haricinde herkesi birliğe çağırdım. Personelimi bilgilendirdik. Risklerden bahsettim. Amirleri olarak benim verdiğim emirleri yerine getirmek haricinde hiçbir şey yapmadılar. İlk kez böyle bir operasyona katılacakları için telaşlıydılar. Birliğimizin personeli olan Murat Üçer ve Erdal Akgün yargılanmaktır. Bunların FETÖ'den bir süre tutuklu kaldıklarını biliyorum. Örgüt üyeliğini esas kabul etseydim bu iki ismin de benim yanımda olması lazımdı. Zekeriya Kuzu'yla ast üst ilişkisi vardı. Örgüt üyeliğini bilemem."
Sanıklardan Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş ile ilgili olarak tanışıklıklarının 10 yılı geçtiğini ifade eden Taner Berber, şöyle devam etti:
"Bayramlarda Gökhan Şahin Sönmezateş'i arardım. Bu bayramda da aradım ancak kendisi açmadı. Sonra 8 Temmuz'da beni aradı konuştuk. Bayramlaşma konuşması geçti. Herkes tarafından sevilen bir komutandı. MAK gelişmesinde önemli katkıları oldu. Bizlere sıkıyönetim ilan edildiğini ve emir komuta içerisinde faaliyet gösterildiğinden devam ettik. Olayların bizim bildiğimiz gibi olmadığını anlayınca bir süre arazide gizlendik sonra polise teslim olduk. İfademde Sönmezateş'le telefon görüşmelerimi kabul ettim. O gün yüz yüze görüştüğüm ve görev almış gibi gösterilmem için baskı gördüm. Bu şekilde daha az suçlanacağım ve etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanacağım söylediği için ses çıkarmadım. Yazılan şeylere imza attım. O zaman savcılık ve mahkemede aynı hususları tekrar ettim aksi halde sevdiklerime zarar verileceğini düşündüm. Aileme zarar vermekle tehdit ediliyordum."
ENES YILMAZ
Duruşmanın sekizinci oturumunda son olarak tutuklu sanıklardan eski üsteğmen Enes Yılmaz esas hakkındaki savunmasını yaptı.
Yılmaz, göreve sanıklardan eski binbaşı Şükrü Seymen tarafından dahil edildiğini belirterek, Çiğli 2. Ana Jet Üssü'nde sıkıyönetim direktifinin kendilerine sanık eski tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş tarafından bildirildiğini söyledi.
Seymen tarafından bildirilen görevin, Özel Kuvvetler Komutanlığı tarafından verildiğini düşündüklerini iddia eden Yılmaz, "Çiğli'de emirlerin bizzat Genelkurmay Başkanlığı tarafından verildiği söylendi. Verilen emirlere uydum. Bana verilen emir Cumhurbaşkanı'nı sağ salim almaktı." dedi.
Savunmasında, darbe girişimi gecesi 00.00-02.00 saatleri arasında kendilerinden önce başka bir timin helikopterlerle bölgeye gelerek saldırıyı gerçekleştirdiklerini ve 2 polis memurunun o tim tarafından şehit edildiğini savunan Yılmaz, Adli Tıp ve bilirkişi raporlarının yeniden incelenmesi talebinde bulundu.
Savcının sabrını zorlayan ifadeler
Yılmaz'ın tanık ifadelerinin görmezden gelindiğini ve iddianameyi hazırlayan savcılardan birinin görevden alındığını iddia etmesi üzerine söz alan davanın savcısı Ali Cenk Düzgün, şunları söyledi:
"Herşeyi o kadar çarpıyorsunuz ki bu kadarına da pes diyorum. Benim anlattığım şeyleri ve tanık ifadelerini çarpıtıyorsun. Böyle bir saçmalık olamaz. Burada saatlerdir sabırla bekliyorum ama bu kadarına da pes diyorum. Siz daha elektronik imzanın ne olduğunu bilmiyorsunuz. İddianameyi hazırlayan savcıyı bile görevden aldınız, pes artık."
Mahkeme heyeti yapılan çağrılara rağmen sürekli mazeret bildirerek duruşmaya gelmeyen bazı sanık avukatlarının yerine barodan avukat tayin edilmesine karar verdi.
Duruşmaya sanıkların esas hakkında savunmaları sunmaları için yarın devam edilecek.
Şehit babasından mahkemeye CD sunuldu
Davanın dördüncü duruşmasında esas hakkında savunmalarını yapan sanıkların, darbe girişimi gecesi 00.00-02.00 saatleri arasında kendilerinden önce başka bir timin helikopterlerle bölgeye gelerek saldırıyı gerçekleştirdiklerini ve 2 polis memurunun o tim tarafından şehit edildiğini öne sürmesi, şehit babası Nihat Eker'in mahkemeye sunduğu otelin kamera kayıtları ile çürütüldü.
Muğla Ticaret ve Sanayi Odasının salonunda görülen dördüncü duruşmanın sekizinci oturumu, sanıkların esas hakkındaki savunmaları ile devam ediyor.
Bugünkü oturumda şehit polis memuru Nedip Cengiz Eker'in babası Nihat Eker, oğlunun şehit edildiği anı gösteren bazı otellere ait güvenlik kamerası görüntülerinin yer aldığı CD'yi getirdiğini belirterek, "Kamera kayıtlarında çatışmanın olduğu saat mevcut." dedi.
Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, CD'nin bir dilekçeyle dava dosyasına sunulmasını istedi.
Şehit babası Eker, AA muhabirine yaptığı açıklamada, davanın normal seyrinde devam ettiğini, hakimin sanıklara gerekli süreleri verdiğini söyledi.
Sanıkların buna rağmen mahkemeyi uzatmak için yalan beyanlarda bulunduklarını belirten Eker, "Ben çocuğumla canlı olarak görüştüm, kayda almıştım. Çocuğum saat 02.00 sıralarında da kız kardeşini arıyor. Orada da kardeşi 'Ağabey, ne var orada' diyor. O da 'Burada bir şey yok ki' diyor. Onun arkasından kuzeniyle görüşüyor. O da saat 02.00'den sonra olan bir görüşme. O sıralarda canlı. O aralarda hiçbir helikopterin Marmaris semalarında olduğu yok. Çatışmadaki arkadaşlarına da soruyorum, 'Yok' diyorlar. Zamanı çoğu karıştırmış ama kesin veren de var." dedi.
"Çocuğum saat 04.10'da hastaneye gidiyor"
Otellerin güvenlik kameralarında çatışma saatinin belli olduğunu vurgulayan Eker, "Kamera kayıtları saati saatine tutuyor. 3 otelin kamerası da aynı saatlerde olmuş. Hem onların geldiği, çatışmaya başladığı hem de emniyet personeli görünüyor. Çatışmanın saat 04.00 sıralarında olduğu görülüyor. O saatte vuruluyor çocuğum. Saat 04.10'da da hastaneye gidiyor. Bunlarla çürütülmüş oluyor iddiaları." diye konuştu.
Sanıkların Avrupa devletlerinden destek aradıklarını söyleyen Eker, şunları ifade etti:
"Bunlar 'Buranın kanunları bizi idam ettirmez' diyorlar. Bunların devlete, Cumhuriyete karşı kalkıştıkları belli. Ülkeyi yıkma eyleminde oldukları belli. Zaten Sönmezateş de ilk duruşmada 'Ben aslanlar gibi darbe yaptım' dedi. Bu ekibi de kendileri seçti. Özel yetiştirilmiş elemanları seçtiler. Bunların hepsi cani. Esas vampir kendileri. Kendilerini kahramanmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Uzun uzun yalan beyanlarla mahkemeyi uzatmaya çalışıyorlar. Ellerine geçecek bir şey yok ama neden uzatmaya çalıştıklarını anlamak mümkün değil."
Eker ailesinin avukatı Gültekin Akça da müvekkili tarafından hazırlanan olay tarihi ve zamanını gösterir otellerin kamera kayıtlarını CD halinde dosyaya sunduklarını ifade etti.
Şehit ile babasının en son görüşmesinin sesli kayıtları içerir bir saatlik CD kaydı bulunduğunu anlatan Akça, "Telefonla bir görüşmesi var. Görüştüğü sırada da oğlu olay yerinde değil. Muhtemelen karakolda. Oğluyla daha sonra 02.00'yi geçerken kuzeni bir görüşme yapıyor, kız kardeşiyle görüşmesi var. Biz o görüşmeleri de temin edebilirsek mahkemeye sunacağız." dedi.
Sanıkların özellikle son savunmalarda kendilerinin geliş saati olan 03.00'ten önce başka bir ekibin gelerek benzer olayları gerçekleştirdiğini, hatta şehit olan polisleri şehit edenlerin o ekip olduğunu iddia ettiklerine işaret eden Akça, şunları kaydetti:
"Bu iddiaların çürütülmesi anlamında bu CD'leri sunduk. Eğer temin edebilirsek şehidin kuzenleriyle yaptığı görüşmeleri de CD'ye alıp mahkemeye sunacağız. Amacımız, 'bu olayın failleri bunlardır.' İddialarını bu bağlamda da kayıtlarla da çürütmüş olacağız. Zaten dosya kapsamında da bundan önce bir ekibin olay yerine gelip benzer olayları gerçekleştirmediği sabit."
22.08.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Muğla'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe teşebbüsü sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik suikast girişimi ve 2 polisin şehit edildiği saldırıya ilişkin, ikisi firari, 43'ü tutuklu 47 sanığın yargılandığı davanın duruşmasını sanıkların esas hakkındaki savunmalarıyla sürüyor.
ALİ AKTÜRK
Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesince adliye binasındaki salonların fiziki yetersizliği nedeniyle Muğla Ticaret ve Sanayi Odasının salonunda görülen duruşmada tutuklu sanıklardan Ali Aktürk'e söz verildi.
Marmaris'teki çatışmaya katılan Sikorsky tipi helikopterin birinci pilotluğunu yapan Aktürk, sanıklardan ikinci pilotu Davut Uçum'un kendisine Kara Havacılıktan aradıklarını, acil personel nakli olduğu bilgisini verdiğini söyledi.
O gün nöbetçi olan Uçum'un kendisinin de uçma emri aldığını söylediğini anlatan Aktürk, "Telaşlı olması ve başka pilotlara ulaşılamadığını düşünerek 'ben de geleyim' dedim." ifadelerini kullandı.
Helikopterle Atatürk Havalimanı'nın askeri apronuna iniş yaptıklarını, kısa süre sonra askeri kıyafetler içinde 13-14 kişilik ekibin gelip helikoptere bindiğini belirten Aktürk, bu askerlerin başında sanıklardan eski binbaşı Şükrü Seymen'in yer aldığını dile getirdi.
Seymen'in, Çiğli 2. Ana Jet Üssü'ne gitmek istediklerini söylediğini aktaran Aktürk, şunları kaydetti:
"Çiğli'ye iniş yaptığımızda saat 23.00 civarıydı. Diğer helikopterlerin pilotlarıyla birlikte apron bölgesinde bulunduk. Ülkede yaşanan kalkışmayla ilgili bir bilgimiz olmadı. Telefonumun şarjı az olduğu için haberlere bakamadım. Eşim aradı. Sadece onunla kısa bir konuşma yaptım. Bir süre sonra Gökhan Şahin Sönmezateş kendisini tanıtarak Genelkurmay Başkanlığının emri olduğunu, personel nakli yapılacağını söyledi. Pilotlardan Zeki Göçmen görevin mahiyetini sordu ama ayrıntılı bir cevap alamadı."
Helikopterlere askerler bindikten sonra telsizden görevin iptal olduğu anonsu geldiğini, helikopterlerin çalışır vaziyette 45 dakika kadar beklediğini ifade eden Aktürk, sonra personelin yeniden helikopterlere binerek Marmaris'e doğru yola çıktıklarını bildirdi.
"Teslim olun" çağrılarına aldırmayıp, kalkış yapmışlar
Aktürk, askerleri Marmaris'e indirdikten sonra bir süre havada beklediklerini, yakıt ikmaline ihtiyaç duydukları için Dalaman Deniz Hava Üssü'ne gittiklerini belirterek şöyle devam etti:
"Deniz Hava Üssü'nün kulesiyle yaptığımız telsiz anonslarına rağmen arazi yapısı ve teknik arıza nedeniyle temas kuramamış olabiliriz. Dalaman Deniz Hava Üssü'ne saat 03.51'de indik. Kule etrafımızın sarıldığını, teslim olmamız gerektiğini söyledi. Helikopterimizin Yunanistan'a ait bir hava aracı olduğunu düşündükleri için böyle bir tedbir aldıklarını sandım. Motor susturup helikopterden inersek yanlışlıkla bizi vuracaklarını düşündüm. Canımıza ve helikoptere zarar gelmemesi için Bodrum Imsık Meydanı'na gitmek için kalkış yaptık."
Daha sonra boş bir araziye inerek dönemin Kara Havacılık Komutan Vekili sanıklardan eski Tuğgeneral Ünsal Coşkun'u aradığını öne süren Aktürk, sanık Ünsal'ın, "Protokolümüz var, geri dönün yakıt alın." dediğini ileri sürdü.
Bunun üzerine saat 04.35'te Dalaman'a dönerek yakıt ikmali yaptıklarını ifade eden Aktürk, Marmaris'e ulaştıklarında yoğun bir ateşle karşılaştıklarını iddia etti.
Yoğun ateş ve helikopterde bulunan sanıklardan Haldun Gülmez'in yaralanması nedeniyle Imsık'a gittiklerini anlatan Aktürk, ardından diğer helikopterde bulunan askerleri de alarak Çiğli'ye geri döndüklerini kaydetti.
Aktürk, yakıt ikmali yapmak için Dalaman'a inecekleri sırada kulenin telsizle yaptığı uyarılara cevap vermemekle suçlanmasına, "İndiğimiz sırada etrafımız askerlerle çevrilmişti. Telsizden dost helikopter olduğumuzu söyledik. Ancak zaman zaman Yunanistan'dan gelen helikopterler bu şekilde inebildiği için bizi de öyle sanıp vurabileceklerini düşünerek tekrar havalandım" dedi.
Geçen 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele saldırı düzenleyen Özel Kuvvetler ve Muharebe Arama Kurtarma (MAK) timlerinin de aralarında bulunduğu 43'ü tutuklu 47 sanığın yargılanmasına Muğla 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden başlandı. Yoklamayla başlayan duruşmada Pilot Albay Ali Aktürk, savunmasını yaptı. Kendisini bir şekilde 15 Temmuz talihsizliği içerisinde bulduğunu söyleyen Ali Aktürk, "Acil bir uçuş görevinin sorumluluğu gereği icra ettim. Suç teşkil ettiğine dair emarenin bulunmadığını düşündüm. Bilmeden, istemeden kendimi bu hadisenin içerisinde buldum. 16 Temmuz günü Çiğli'ye inişten sonra olayları öğrendim. Kendi isteğimde teslim oldum" dedi.
Kendilerine hem emniyette hem de cezaevinde kötü muamele yapıldığını, eşinin önce açığa alındığını sonrasında mesleğinden ihraç edildiğini de anlatan Ali Aktürk'ü, Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, sık sık savunmasını yapması için uyardı.
Özel Kuvvetler'e bağlı suikast timini İstanbul'dan İzmir'e getiren helikopterin pilotu olan Albay Ali Aktürk, şunları söyledi:
"İstanbul'da özel kuvvetle gelen Şükrü Seymen, Çiğli'ye gideceklerini söyledi. Görevin mahiyetini sordum. Bana kendisinin de bilmediğini söyledi. Çiğli'deki konuşmalardan da diğer pilotlarında ne maksatla buluştuğumuzu bilmediklerini gördüm. Çiğli'de bulunduğum zamanda ülke genelindeki kalkışmadan haberim olmadı. Şarjım az olduğu için telefonumu kullanmadım. Uçuş sırasında ailemle çok konuşmam ve kısa keserim. O zamanda aradıklarında uçuşta olduğumu söyledim."
Uçuş sırasında Kara Havacılık Genel Komutanlığı'na vekalet eden Tuğgeneral Ünsal Coşkun'un kendisini aradığını ve ona Çiğli'ye yaklaştıkları bilgisini verdiğini de ifade eden Ali Aktürk, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Apronda yanımıza gelen general kendisini Gökhan Şahin Sönmezateş olarak tanıttı. Genelkurmay Başkanlığı'ndan emir geldiğini, askerlerin naklini yapacağımızı söyledi. Koordinatı Zeki Göçmen'e verdi. O da görevin mahiyetini sordu, ayrıntılı bilgi vermedi. Naklin helikopterle yapılacağını, görevin o askerleri oraya bırakmak ve tekrar almak olduğunu söyledi. Askerliğin doğasına dair davranış gereği bir daha görevi sormadım. Gece saat 01.40 gibi motor çalıştırdık. Kalkışa hazırdık ama kalkmadık. Görevin iptal edildiği, Ankara'ya gidileceği söylendi, biz gidemeyeceğimizi söyleyince, bizi uçuştan çıkardılar. Sonra ilk göreve dönüş olduğu söylendi. Beklediğimiz bu 35 dakika sürede helikopterler hep çalışır vaziyetteydi. Kalktıktan sonra 4 bin 500- 5 bin fit irtifalarda uçtuk. Bu helikopter için yüksek bir irtifaydı. Çiğli'de kalkış 02.15 gibi oldu. Marmaris'e inişimiz ise saat 03.29 oldu. Yerleşim yerleri vardı, sırasıyla iniş yaptık. İndirdiğimiz personel dönüş yapmadı."
Yakıt ikmali yapmak için Dalaman'a inecekleri sırada tanıkların kulenin telsizle yaptığı uyarılara cevap vermemekle suçladığı Ali Aktürk, bu konuda ilginç bir savunma yapıp önlerindeki dağın görüşmeyi engellediğini ileri sürdü. Dalaman'daki pist hakkında önceden bilgisinin bulunduğunu da ifade eden Ali Aktürk, şöyle dedi:
"Pisti önceki görevlerden biliyordum. Yakıtın azalması sıkıntı oluşturacağından iniş yaptım. Telsiz teması helikopterin sık yaşadığı bir sorundur. Bu nedenle kuleyle telsiz teması yaşayamadım. İlk indiğimizde saat 03.51'di. Önce etrafta kimseyi görmedim. Kimseyi görmeyince motor susturduk. Kuleye askeri helikopter olduğumuzu yakıt ikmali istediğimi söyledim. İzmir'den gelip İzmir'e döneceğimizi söyledik. Kule bizden helikopterin etrafının sarıldığını teslim olmamızı istedi. Ben de yakıt ikmali yapmalarını istedim. Askeri helikopter olduğumu söyledim. Yunanistan'a yakın olduğu için Yunanistan helikopteri gibi algıladıklarını düşündüm. Etrafımızın erlerle sarıldığını gördüm. Motor susturup helikopterden indiğim sırada bizi vurabileceklerini düşünüp canımıza ve helikoptere zarar gelmesin diye kalkış yaptık. Imsık'a gitmek için havalandık ama buraya yakıt yetmeyeceğinden araziye iniş yaptık. Yakıt ikmali yaptıktan sonra personeli almak içini helikoptere bindik. Saat 04.55'di. Deniz üzerinde bulunduğumuz sırada helikoptere atış yapıldı.Çarpan mermi seslerini duyuyordum. Helikopteri düşürmek için bizleri öldürmek için aşağıdan ateş ettiler."
Kendilerinden önce Marmaris'te bir helikopter trafiğinin yaşandığını, diğer sanıklar gibi çatışmaya giren başka kişiler bulunduğunu da iddia eden Ali Aktürk, FETÖ üyeliği suçlamasını kabul etmeyip tahliyesini istedi.
ABDÜLHAMİT GÜLERDEN
Duruşmada Muharebe Arama Kurtarma (MAK) ekibinden eski astsubay Abdülhamit Gülerden'e söz verildi.
Daha önceki celselerde verdiği ifadeleri aynen kabul ettiğini ifade eden Gülerden, 15 Temmuz'da MAK Timi Komutanı Binbaşı Taner Berber'in kendisini mesaiye çağırdığını dile getirdi.
Burada Taner Berber'in kendilerine bir terör örgütü liderini almak için görevlendirildiklerini, sonunda ölüm olabileceğini söylediğini aktaran Gülerden, "Bu göreve gelmek istemeyen olup olmadığını sordu. Ben de 'Seve seve göreve hazırım.' dedim. Bana verilen emir, görev timine gerekli malzemeyi hazırlamak, destek timine dahil olmaktı. Görev yapılacak yerin bir koy içerisindeki bina olduğu söylendi." diye konuştu.
- "Ömer Halisdemir birliğini darbecilere karşı savundu"
Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, şehit Ömer Halisdemir gibi verilen emri uyguladıklarını savunan sanığa, Halisdemir'i örnek göstermemesi uyarısında bulundu.
Sanığın esas hakkında savunma yapmasını isteyen Baştoğ, "Abdülhamit Gülerden sen savunmanı yap. Savunmanın dışına çıkıyorsun. Ömer Halisdemir'in durumunu karıştırmasan iyi olur. Ömer Halisdemir, kendi birliğini, mabedini basan darbecilere karşı bu olayı gerçekleştirmiştir. Halisdemir'in isminin anılmasına ailesinin de rızası yok. Ailesine saygı göstermeni istiyorum. Böyle devam edersen seni esas hakkında savunmanı yapmaktan vazgeçmiş sayacağım." ifadelerini kullandı.
Açıklamanın ardından sanık Gülerden'i bazı kamu çalışanları ve kurumlara sarf ettiği sözler nedeniyle tekrar uyaran Baştoğ, sanığın savunmasını kötüye kullanmaya devam ettiğini dile getirdi.
- Karar duruşmalarına kadar duruşmalardan "men" edildi
Gülerden'in açıklamalarında ısrar edip esas hakkında savunmasını yapmamasına tepki gösteren Baştoğ, söz verildiği halde esas hakkında savunma yapmadığı, kişileri suçlayıcı beyanlarda bulunduğu, kendisine esas hakkında çok kez söz verildiği, savunmasını kullanmaktan vazgeçtiği kabul edileceği sözlü olarak bildirildiği halde aynı şekilde cevap verme olanağı olmayan kişilere yönelik saldırganca sözler sarf etmeyi sürdürmesi nedeniyle sanığın savunma hakkını kullanmaktan vazgeçtiği kabul edilerek söz hakkına son verdi.
Bu hususun zabta geçirildiği sırada sanık söz verilmeden konuşunca Baştoğ, duruşma tutanağının tutulması sırasında söz verilmeden konuşması, duruşma inzibatını bozucu mahiyetteki eylemlerini devam ettirmesini göz önünde bulundurularak sanığın karar oturumuna kadar duruşmalardan men edilmesine karar verdi.
Açıklamanın ardından sanık Gülerden, jandarma nezaretinde duruşma salonundan çıkarılarak cezaevine götürüldü.
Duruşmanın dokuzuncu oturumunda tutuklu sanıklar Muharebe Arama Kurtarma (MAK) ekibinden eski teğmen Muhammet Burak İpek ve eski astsubay Abdülhamit Gülerden ile helikopter pilotu eski albay Ali Aktürk esas hakkındaki savunmalarını yaptı.
Bu zamana kadar 24 sanığın dinlenildiği duruşmaya yarın sabaha kadar ara verildi.
Dördüncü duruşmanın onuncu oturumuna yarın, sanıkların esas hakkındaki savunmalarıyla devam edilecek.
23.08.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Muğla'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe teşebbüsü sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik suikast girişimi ve 2 polisin şehit edildiği saldırıya ilişkin davanın duruşmasında, Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, söz verildiğinde siyasi söylemlerde bulunan sanığa, "Kimse gelip seni kışlanda yakalamadı, arazide kaçarken yakalandın. Kimse seni vatan nöbeti beklerken yakalamadı, bunları anlat." dedi.
İLYAS YAŞAR
Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesince adliye binasındaki salonların fiziki yetersizliği nedeniyle Muğla Ticaret ve Sanayi Odasının salonunda görülen duruşmada, Muharebe Arama Kurtarma (MAK) ekibinden eski astsubay İlyas Yaşar'a söz verildi.
Üzerine atılı suçlamaların hiçbirini kabul etmeyen Yaşar'ın, kendisini savunmaktan çok siyasi içerikli söylemlerde bulunup dava dosyasıyla ilgili olmayan kişileri itham etmesi dikkati çekti.
Diğer birçok sanık gibi tanık ifadelerini yeniden okuyan Yaşar'ın, bununla yetinmeyip davayla ilgisi olmayan köşe yazılarını da aktarması üzerine Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ duruma müdahale etti.
Baştoğ, yaklaşık 3 saat savunma yapan sanığı, "Savunmasının dışına çıkmaması" konusunda defalarca uyarmak zorunda kaldı.
Sanıktan, "Kendisine yöneltilen suçlamalarla ilgili savunma yapmasını" isteyen Baştoğ, şu ifadeleri kullandı:
"Kimse gelip seni kışlanda yakalamadı, arazide kaçarken yakalandın. Kimse seni vatan nöbeti beklerken yakalamadı, bunları anlat. Savunmanda akşama kadar köşe yazıları okuyarak süreyi geçirmeye çalışma. Savunmanın dışına çıkıyorsun, ithamlarda bulunuyorsun, algı oluşturmaya çalışıyorsun."
Baştoğ, uyarılarını dikkate almayarak siyasi söylemlerde bulunmaya devam eden sanıktan yerine oturmasını istedi.
MAT timinde görevli Astsubay İlyas Yaşar, savunması sırasında çok sayıda tanığın ifadesi ile köşe yazarlarının yazılarından ve bazı adreslerde paylaşılan tweetleri okudu. Bunun üzerine söze giren Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, "Köşe yazarları oturup kendileri bir şey yazıyorlar. Komplo teorileri uyguluyorlar. Doğru yalan yazıyorlar bilmiyorum. Savunmanda akşama kadar köşe yazıları okuyup zaman doldurmaya çalışma" dedi. Ancak İlyas Yaşar'ın bu tavrını sürdürmesi ve 15 temmuz darbe girişimi için planlı olduğuna dair söylemlerde bulunması üzerine Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, yeniden sözünü kesti "Savunmanın dışına çıkıyorsun. Algı oluşturmaya çalışıyorsun, suçlamalarda bulunuyorsun, insanlara ithamlarda bulunuyorsun. Bu yöndeki uyarılarımızı dikkate almadığın için savunma hakkını elinden alıyorum" dedi. İlyas Yaşar'ın itirazlarına rağmen, duruşmaya ara verildi.
MEHMET CANTAZ
Darbeci sanıklardan Özel Kuvvetler'de görevli Yüzbaşı Mehmet Cantaz ise kendisinin nasıl görevlendirildiğini anlattı. 15 Temmuz günü eşini hastaneye götürdüğünü ifade eden Mehmet Cantaz, "15 Temmuz sabah saat 09.00'da eşimi hastaneye götürmek için yola çıktım. Hastanede kan testleri yapıldı sonuçları alıp öğle saatlerinde eve geldim. İsmail Yiğit saat 18.00 gibi hazır olmamı istedi. Normal şartlarda İsmail Yiğit'in bana gelip bunu söylemesi şu açıdan önemli. Ona gereken soruları sordum. Şükrü binbaşının talimatı olduğunu söyledi. Başka bilgi vermedi. Hem Özel Kuvvetlerde hem de Kayseri Komando Tugayı'ndan tanıyorum. Herhangi birisi değildir benim için. Özel kuvvetlerde gayri nizami harp usulleri izlenir, uygulamalar yapılır. Biz 15 Temmuz günü saat 18.30'da Burkay Karatepe, İsmail Yiğit, Muammere Gözübüyük ile yola çıktık. Telefonumu evde bıraktım. Yolda görevin neyle ilgili olduğunu kendi aramızda konuştuk, tahminimiz PKK üzerineydi. Fransa Başkonsolosluğu kapatılmıştı. Ben IŞİD de olabileceğini söyledim. Askeri aprona gittiğimizde yeni kişileri gördük. Yabancı olduğum kişiler değildi. Anormallik orada sezmedim" dedi.
Şükrü Seymen'in kendilerine Genelkurmay Başkanı'nın emriyle görevli oldukları ve İzmir Çiğli'ye gideceklerini söylediğini anlatan Mehmet Cantaz, "15 Temmuz günü izinliyim. Şükrü Binbaşı var işin içinde. Bundan amirimin haberdar olduğunu düşündüm. Göreve neden benim seçildiğimi kendi kendime de sordum. Özel kuvvetler mensubu olmam, çatışma tecrübem olması, fiziki kabiliyetlerimden seçildiğimi düşünüyorum" dedi. Çiğli'de mühimmatları kuşandıkları sırada Gökhan Şahin Sönmezateş'in açıklamada bulunduğunu söyleyen Mehmet Cantaz, "Bize sıkıyönetim ilan edildiğini söyleyene kadar benim için her şey normaldi. Sıkı yönetim ilan edildiği tebliğinden sonra herkeste olduğu gibi bende de kafa karışıklığı oldu. Yönetime TSK neden el koydu. Bunun için bir şey olması lazımdı, normal şartlar altında bende de tedirginlik arttı. Olayları sorgulamaya başladım. Neden itiraz etmedim. Ben o sırada Çiğli Ana Jet Üssü'ne ilk kez geldim, saat 22.30 sıralarında geldim. Karanlıkla bilmediğim bir yerde üssün komutanı tarafından sıkıyönetim tebliğ ediliyor, onların malzemeleri arasında silahlarını alıyorum. Burada benden itiraz etmem bekleniyorsa, etseydim beni derdest ederler diye can güvenliğim açısından itiraz etmedim. Helikopter pistine kadar oradan nasıl kaçacağımı düşündüm. Ama üsse yabancıyım, kaçmak için fırsatı bulamadım. Çiğli'de benim tedirgin olduğumu anlayınca, özel kuvvetlerin gurubundan çıkardılar ve MAK grubuna dahil ettiler. Ben de Marmaris'te helikopterden inmedim. Çiğli'ye dönünce de kaçabilirdim ama teslim oldum" dedi.
Mehmet Cantaz, 15 Temmuz darbe teşebbüsünde bulunmasına rağmen kanunsuz emir almadığını ileri sürerek, "Emir ve talimatlar hizmete uygun olmuştur. Konusu suç olan hiçbir emir almadım. FETÖ'cülükle ilgili 8 madde var. Bir dolarım yok, Bank Asya'ya para yatırmadım, dershanesine gitmedim. Bunlar da bende yok. 2004 yılından beri aynı telefon hattını kullanıyorum. Eğer gizliliğe önem veren örgüte üye olsam bir senede bir numara değiştirirdim. En sıkı görüştüğüm insanların hiçbirine yönelik FETÖ üyeliği soruşturması yoktur" dedi. Mehmet Cantaz bunun yanı sıra, Zekai Aksakallı'yı almaya giden ve onu vuran askerlerin suikastle suçlanmadığını, ama kendisinin bu suçtan yargılanmasını anlayamadığını ifade etti.
EKREM BENLİ
Mahkemede MAK timinde görevli Astsubay Ekrem Benli de savunmasını yaptı. Devletin gücünü arkasına alıp mülakata bile girmeyenlerin aksine güçlükle MAK timine girmeye hak kazandığını anlatan Benli, görev aldığı bazı operasyonları anlattı. Benli, 15 Temmuz gecesine ilişkin olarak ise "Mesaiden sonra eve gittik. Burada bulunduğumuz sırada telefon geldi ve acilen işyerine çağırıldık. Depoda malzeme hazırlamamız söylendi. Malzeme hazırladığımız sırada merakla sorduk. Gerekli açıklamayı okul komutanının yapacağı söylendi ve telefonlar toplatıldı. Ben telefonumu açık olarak teslim ettim. Taner Binbaşı gelip bizi topladı ve terör yöneticisine operasyon yapacağımızı söyledi. Operasyonu özel kuvvetlere bağlı timini yapacağını bizim emniyeti alacağımızı söyledi. Şehit olabileceğimizi gelmek istemeyen olursa anlayışla karşılayabileceğini söyledi. Her askere şehit olmayı ister. Bende kendi şahsıma bunun onur kırıcı olabileceğini düşündüm ve çok istediğim terör operasyonuna katılmak, şehitlik mertebesi için görevi kabul ettim. Gökhan General malzeme kuşandığı sırada TSK'nın yönetime el koyduğunu, sıkıyönetim ilan edildiğini emirleri Genelkurmay Başkanı'ndan aldığını söyledi. Helikopter başına geçtik. Gökhan General'in bulunduğu helikopterdeydik. Bir zaman bekletildik. Sonra kalkış yaptık, bölgeye iniş yaptık. Burada bir kaç kez havaya ateş ettik. 25 dakika sonra silah sesleri gelmeyle başladı. Bir iki dakika silah sesleri sürdü" dedi. Oteller bölgesinde yaşanan silahlı çatışma hakkında bilgi veren kendilerinin havaya ateş ettiğini ve sonrasında da dağa kaçtıklarını ifade eden Ekrem Benli, "Dağa çıktığımız sırada Şükrü binbaşının emriyle telefonları kırdık. Sonra ben iki arkadaşım Serkan Elçi ve Yakup Özcan'la birlikte uzaklaştım. Bir baraka bulduk, etrafında arı kovanları gördük. Arıların orada su olacağını düşünüp suyu bulup içtim. Serkan Elçi'yi yemek alması için gönderdik. Serkan gittikten sonra binanın sahibi geldi ve bizim çıkmamızı aksi takdirde emniyeti arayacağımızı söyledi. Bizde aramasını söyledik. Binadan çıktık 1.5 saat sonra jandarma geldi ve teslim olduk. Jandarmaya teslim olduk kendi istek ve arzumuzla. Olayın ne olduğunu bilmiyorduk ama yukarı çıktığımız zaman bunun içerisinde istemeyerek de olsa yer aldığımızı öğrendik" dedi.
Ekrem Benli, kendisine yeterli süre verilmediği için iki polisin şehit olmasına dair olayla ilgili olarak ise savunma hazırlayamadığını ifade etti.
Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, duruşmayı yarına erteledi.
Böylece duruşmanın onuncu oturumunda tutuklu sanıklar Muharebe Arama Kurtarma (MAK) ekibinden eski astsubaylar İlyas Yaşar ve Ekrem Benli ile Özel Kuvvetler ekibinden eski yüzbaşı Mehmet Cantaz esas hakkındaki savunmalarını yapmış oldu.
Bu zamana kadar 27 sanığın dinlenildiği duruşmaya yarın sabaha kadar ara verildi.
Dördüncü duruşmanın 11'inci oturumuna yarın, sanıkların esas hakkındaki savunmalarıyla devam edilecek.
24.08.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele, 15 Temmuz darbe girişimi gecesi saldırı düzenleyen 1'i firari 37 darbeci askerin aralarında bulunduğu 43'ü tutuklu 47 sanığın Muğla 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasına devam edildi. Savunmasını yapan astsubay Aydın Özsıcak, "Tabancayla darbe yapılamayacağı gibi, bu konuda makinalı tüfeği kullanacak aparatı takar, helikopterin altına zırh takardım. Bu teçhizatlar da alayda hazırdı, gerekli hazırlık sürecine de sahiptik. Bu hazırlıkların yapılmaması Cumhurbaşkanı'nın alınmasına yönelik bir bilgim olmadığını zaten açıkça ortaya koymaktadır" dedi. Aydın Özsıcak, darbeyi bilip de kendilerine haber vermeyen silah arkadaşlarına da hakkını helal etmediğini söyledi.
Geçen 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele saldırı düzenleyen Özel Kuvvetler ve Muharebe Arama Kurtarma (MAK) timlerinin de aralarında bulunduğu 43'ü tutuklu 47 sanığın yargılanmasına Muğla 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi.
AYDIN ÖZSICAK
Yoklamayla başlayan duruşmada darbeci timi taşıyan helikopterde teknisyen olarak görev alan Astsubay Aydın Özsıcak, savunmasını yaptı. Savunmasına "Kendime ve vicdanına söylediğim doğruları ifade ediyorum" sözleriyle başlayan Aydın Özsıcak, "14 Temmuz da beni kısım amirimiz Bahattin Akgül Yarbay aradı ve VIP uçuşa gideceğimi söyledi. Efes Tatbikatı'nda VIP uçuşta bir astsubayın kılık kıyafet konusunda kötü olduğu, saç sakal traşı olmadığı için bu durumu gören yeni alay komutanının sıkıntılı durumlar yaşandığı bana ifade etti. Bu nedenle dikkatli olmamızı istedi" dedi.
15 Temmuz günü yaşananları da anlatan Aydın Özsıcak, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Ilıksu'dan Çiğli'ye VIP uçuşu yaptım. Saat 15.30'da Gaziemir'e indik. 16.00'da 4 helikopter hazır olmasını istedi. Gece görevine gelmem alay komutanı Murat Dağlı'nın verdiği emirle olmadı. Bana arkadaşım Ahmet Yaşarburuk, teklif etti. Ben de her zaman yaptığımı yaptım ve görevi kabul ettim. Ahmet Yaşarburuk'un teklifini kabul etmeseydim şu anda burada değildim. Meslek hayatımda kanunsuz emir almadım, kanunsuz emirleri uygulamadım. Kısım amirlerimden emir aldım. İyi niyetimden yardım etmek istediğim için buradayım. Yeni Alay komutanımız hem kendimizin, hem de VIP yolcunun güvenliği için tabanca bulundurmamızı isterdi. Tabancayla darbe yapılamayacağı gibi bu konuda makinalı tüfeği kullanacak aparat takar, helikopterin altına zırh takardım. Bu teçhizatlar da alayda hazırdı, gerekli hazırlık sürecine de sahiptik. Bu hazırlıkların yapılmaması Cumhurbaşkanı'nın alınmasına yönelik bir bilgim olmadığını zaten açıkça ortaya koymaktadır."
15 Temmuz gecesi telefonunu şarj sorunundan dolayı saat 22.00 gibi kapattığını bir kez çocuğu için eşini aradığını söyleyen sanık Aydın Özsıcak, helikopterlerin havalanmasının gecikmesine neden olan Yarbay Bahattin Akgül'le ilgili de açıklama yaptı. Aydın Özsıcak, "Bahattin Yarbay, o gece kulağıma bir şey fısıldasa o zaman helikopterlerden hiçbirisi kalkamazdı. Bir 'huylandım' dese yine helikopterler kalkamazdı. Bunu sağlamak beş dakikamızı almazdı. Sizin karşınızda olmazdım. Şüpheyi fısıldasa çoğu olayın önüne geçerdi" dedi.
Sanık astsubay Özsıcak, Çiğli'de bulundukları sırada sanıklardan Murat Dağlı'nın kendisine timi Marmaris'e bırakacaklarını söylediğini, kendisinin de Aksaz'a gidileceğini düşündüğünü ileri sürdü.
Imsık Hava Meydan Komutanı Fethi Şahbaz'a da Bahattin Akgül'e yaptığı gibi eleştirilerde bulunan Aydın Özsıcak, "Fethi Şahbaz bizi uyarsa darbeyi söylese net olarak söylüyorum helikopterler kalkmazdı. Ama astsubay olduğumuz için bizi sallamadılar. Eğer söyleseydi ben de ondan Allah razı olsun derdim ama olmadı. Evet bize güvenmemişler. Güvenmemekte de haklılar. Darbeyi bilsek o helikopterler uçmazdı, uçurtmazdık. Ne karar çıkarsa çıksın benim vicdanım rahat. Bilgim olsa gereğini yapardım. Kahraman olmak için değil ama vicdanen yapardım, ama olmadı işte. Şunu aklım almıyor. Helikopteri uçuracak olan birinci ve ikinci pilotlar listeyle alınmıyor ama biz teknisyen olarak alınıyoruz. Uyarı olsa bu görevde yer almazdım. Buna emin olun. Darbeyi bilip de bize haber vermeyen silah arkadaşlarıma hakkımı helal etmiyorum. FETÖ'yle de ne benim, ne de ailemin ilişkisi olmadı" dedi.
GÖZYAŞI DÖKTÜ
Savunmasının sonunda gözyaşı döken Aydın Özsıcak mahkeme heyetine yönelik, "Önünüzde iki seçenek var. Kendimin suçsuz olduğunu size ifade ettim. Vicdanım rahat. 'Adil karar vereceğiz. İfadesini veren gidiyor. Biz buradayız, herkesi tek tek dinliyoruz. Vereceğimiz kararı burada ve öbür dünyada sorumluluğu var' demiştiniz. Benimle ilgili adil tarafsız bir karar vereceğiniz güveni oluştu. Diğer seçeneği düşünmek dahi istemiyorum. Vicdanınıza dayanarak, somut kriterleri göze alıp karar vereceğinize inanıyorum" dedi.
ZEKERİYA KUZU
Cumhurbaşkanına Suikast Girişimi davasında yargılanan ve esasa ilişkin savunmasını yapan sanık Zekeriya Kuzu, "Yakalandığım menfezde 'Paşa' dediler, Emniyette ise 'İmam.' Ben bu lakapları ilk defa duydum" dedi.
Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden 43'ü tutuklu 47 sanıklı 'Cumhurbaşkanına Suikast Girişimi' davasında sanıkların esasa ilişkin savunmaları devam ediyor. 43 sanıktan 29'unun esasa ilişkin savunması tamamlanarak 13 sanık daha savunma yapacak. Bugün savunmasını yapan MAK timinden Zekeriya Kuzu, 'Paşa' ve 'Çiğli İmamı' lakaplarını ilk defa yakalandıktan sonra duyduğunu ileri sürdü. Kuzu, "Ben Ülkü Ocakları'nda yetiştim ve büyüdüm. 12 Eylül döneminde boşta kaldık. 1982 yılına kadar Adıyamanlılar grubuna takıldım. Göreve başladıktan sonra eşimle tanıştıktan iki gün sonra nişanlandım. Düğüne bir hafta kala 21 gün ceza aldım cezaevinde yattım. Askeriye içerisinde ülkücülük propagandası yaptığımı söylediler. Ülkücü kimliğimle her zaman gurur duydum. Mahkemenin vereceği ceza benim umurumda değil. Vereceği ceza beni ilgilendirmez. Ellerin attığı taş yaralamaz bizi. Asıl dostun attığı gül yaralar beni. Şu an benim durumum budur" dedi.
Zekeriya Kuzu'nun savunması sırasında kendisi dahil sanıkların oturduğu bölümde sadece 5 kişi vardı. Suikast timinde bulunan diğer sanıklar mahkemeden izin alarak cezaevine geri döndü. Zekeriya Kuzu savunmasına şu şekilde devam etti:
"15 Temmuz'dan 1,5 ay önce MAK timine el bombası atma eğitimi vermem emredildi. 3 gün boyunca el bombası atma eğitimi verdim. İnsanların önceden böyle bir şey planladığından haberim yoktu. Sıkıyönetim ilan edilmiş. Cumhurbaşkanını emniyete almaya gittiğimizi düşündüm. Marmaris'te bir çukura düştüm. Emri alıp gelmiştim. Sicil amirim Taner Berber binbaşı da burada yanımdaydı. Sönmezateş tüm bunların planlarını önceden yapmış olabilir. Bizlere söylemedi. Eğer bize söyleseydi vallahi billahi gitmezdim. Devlete başkaldırı benim kültürümde yok."
Sanık Kuzu, yakalanma anını da anlatarak, "Biz yakalanmadık, teslim olduk. Menfezde yakalandığımda 'Seni tanıyoruz. Sen Paşa'sın' dediler. Ardından sorgulanmak üzere Emniyet'e getirildik. Burada da 'İmam' dediler. Ben 'paşa' ve 'imam'ı, hakkımdaki lakapları ilk defa yakalandıktan sonra duydum" dedi.
Yaklaşık 3,5 saat süre boyunca esasa ilişkin savunmasını yapan Zekeriya Kuzu, savunmasının başında yaşamından kesitler verirken, göreve başladığı tarihten itibaren katıldığı operasyonlar hakkında da bilgi verdi. Sanık Kuzu, savunması esnasında Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ'a 'Komutanım' diyerek hitap etmesinin ardından 'Başkanım' diyerek düzeltti.
Ayrıntılı bir savunma hazırladığını ancak son iki günde savunmadaki ağırlığı hayat hikayesine vereceğini anlattı. Zekeriya Kuzu, "Esas hakkındaki savunmamı ben işçi Mustafa'dan ev hanımı Hatice'den olma Zekeriya Kuzu'nun basında ve iddianamede özellikle de aleyhimde hazırlanmış olan dosyadaki gibi olmadığını anlatmaya çalışacağım. Bahsedilen, kafalarda canlandırılan Zekeriya Kuzu, ben değilim. Amacım ne bir kişi ya da kuruma sataşmak, laf yetiştirmek, hakaret etmek değil. 15 Temmuz öncesindeki Zekeriya Kuzu'yu anlatmaya çalışacağım. Suçlamalarla ilgili daha önce açıklamada bulunmuştum" dedi. Adli kollukta kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmediğini söyleyen Zekeriya Kuzu, "Çünkü o ben değilim. Burada sanıklar, şahsıma hazırlanan dosya üzerinden kendilerine nasıl baskı yapıldığını, aleyhimde ifade verdiklerini burada anlattılar" dedi.
Babasının dini inanışından, dini ve günlük yaşamından bahseden Zekeriya Kuzu, ailevi yaşantısı hakkında uzun bilgiler verdi.
Lise yıllarında külliyeye, çocukluğunda ülkü ocaklarına gittiğini söyleyen Zekeriya Kuzu, savunmasını şöyle sürdürdü:
"Nizamı Alem ortamında, ülkemin savunmasına katkı sağlayacağımı düşünüyordum. 12 Eylül'e kadar geldik. İlgili yerlerden görevlendirmeler oldu. Sıkıntılı süreç yaşadım. O dönem gençlerin nasıl kumpasa düşürüldüğünü gördüm ama o dönemde kazanmıştım. 12 Eylül oldu, lise dönemlerim boşlukta kaldım. Gençlik ister istemez arabeskle kayıyor. Adıyamancılar varmış, onlara dahil oldum. İki yıl böyle bir ortam oldu. İnanç değerlerimizden uzaklaşmayalım. Sosyal ortam oldu. Sofilerle oturup sohbet ettik. 1982 yılında 19 Mayıs Üniversitesi Spor Akademisini kazandım. Annemle konuştum bana tavsiyelerinden sonra askerliğe ilgim vardı. Hava Harp Okuluna gidemeyeceğimi bildiğim için hava astsubay olmayı değerlendirdim. Annemin 'oğlum kısa yoldan meslek sahibi ol' demesi üzerine astsubay okuluna müracaat ettim, İzmir'e gittim. İstediğim gibi oldu."
Mezun olduktan sonra Hava Kuvvetleri tarafından Kütahya'ya eğitim astsubayı olarak atandığını ifade eden Kuzu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İftira, kumpas bu kavramlara çok yabancı olduğum için gönül bağım olduğu için ideolojik kimliğimi saklama gereği duymadım. Ben yanıbaşımda bir akrep olduğunu bilmiyordum. Beni ispiyonladığını, Türk Silahlı Kuvvetleri içinde cuntaların olduğunu bilmiyordum. O dönemde ötekileştirme, ceza almalarım zaten oldu. Arkadaşımın bana gösterdiği defteri gördüm, fişleme defterini. Yeni komutan yakın demiş, orada benim defterimi gösterdi. Annemin, babamın fotoğrafını gösterdi. Bakır işi asılı üzerinde Arapça bir şey yazılıyor. Arapça dediği de besmele. Defterde hakkımda, 'ülkücüdür, tehlikelidir' yazıyor, ama niye tehlikeli o yok. Sene 1985. O zamana ben uyanmaya başladım. Anladım ki bu tür insanlar, benim gibi insanları tuzağa düşürüyorlar. Necip Fazılları o zaman okudum daha da şekilleniyordu. O gün yaşadıklarıma bakıyorum. Bugün de aynı şeyleri yaşıyorum. Daha önceki bayrak, vatan, millet sevgisi hiçbir zaman beni işimden yıldırmadı. Belki ailemin genlerinden gelen bir özellikti, kimseye kin gütmedim. Devletime küsmedim. Çok affediciyim, meslek hayatıma devam ettim."
Aile ve meslek hayatı hakkında da bilgiler veren Zekeriya Kuzu zor süreçlerde yaşadığını öne sürüp, şöyle konuştu:
"Kumpaslar neticesinde yine de devlete adil davranmışım ki kapı dışına koymadı. Kaderin üstünde de bir kader var dediği gibi hep çalıştım. Arkadaşlarım çöpçatanlık hattından yabancı kadınlarla evlenme planları bile yapardı ama benim tercihim hep ülkemden yana oldu. Annemlerin tavsiyesiyle bir kızla tanıştım. Hakkımda bir kapanmayan dosya var. Bunun için bunları anlatıyorum. Kin güden, iftira atan insanların oluşturduğu dosyadan dolaylı kurumlar zaman kaybediyor. Eşimi annem buldu, ben evlendim. Görücü usulü. Eşimden hep bu dünyada hem de öbür dünyada razıyım. Hiç bir zaman beleşe konmadım. Kumpas olayları hep devam etti. Bizim bölük komutanımız Mili Görüşçü bilinirdi. Bizim rol modelimizdi. İsmi de Mustafa Balta'ydı. Bize bir fıkra anlattı. Onun bazı tavsiyelerine uymaya başladık. Bazı şeyler kafamızda şekilleniyordu. Ama bunlara benim kişiliğimin oturmasında etkisi oldu. Onun için astsubay rütbesinin dışında imkan verildiği zaman çalışmışımdır. Mesleğimi sevdim. Ailemi öteledim devletim hep önce geldi. Nişana çağırdılar. Ülkücülük propagandası yaptığım gerekçesiyle 21 gün oda hapsi aldım. Düğünüme bir hafta vardı. Bu arada izin aldım evlendim. Sonra gelip cezaevine girdim. Basında da çıktı. Oğlum Muhammet Emrah Kuzu, ben yine hapisteydim. Hiçbir zaman işimi evime yansıtmadım. Görev var derdim. Ailemi Erzincan'a gönderirdim. O zaman da öyle oldu, hapse girdim. Cezamı çektikten sonra bir hafta sonra çocuğum olduğunu öğrendim. Oğlumu bir haftalıkken gördüm."
Bölük komutanının uyarısı üzerine çok ceza almamak için komando kurslarına gittiğini anlatan Zekeriya Kuzu, "O komutanımız bize 'Ben burada sizi koruyamam çok ceza alırsınız dedi ve imkanınız varsa kurslara gidin' dedi. 1988 Ocak ayında komando kursuna gittim" dedi.
Bu sırada Cumhuriyet Savcısı Ali Cenk Düzgün, araya girdi ve "Milletin değerlerini siyasi konuşmalarla ajitasyon yapıyor. Buna engel olun" dedi. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ da, "Karardan önce son durak. Son savunma olduğu için siz kendiniz savunmanızı yapacaksınız. Ama suçlamalarla ilgisiz şeylere gerek yok. Bunların savunmayla ilgisi yok. Bunlarda samimiysen, samimiyetinde soru işaretleri oluşturma. Burası savunmanızda son durak ne söyleyeceğinize biz karar vermeyeceğiz, siz karar vereceksiniz ama bunların da savunmanızla ilgisi olsun" dedi.
Bunun üzerine Zekeriya Kuzu, "Saygısızlık yapmak istemem ama mahkemenin benim hakkımda vereceği karar beni ilgilendirmiyor. Babam için ne dendi, annem içini ne dendi. Onun için bunları anlattım. Meslek hayatım boyunca hep ötelendim. Ceza almışım böyle olmadığını anlatmaya çalışıyorum" dedi.
"Batı Çalışma Grubu'nun çalışmalarına yoğun muhatap oldum" iddiasında bulunan Zekeriya Kuzu, "Orada da atılmam için kumpas kurdular. Yüzbaşımızın, 'irticacı değil milliyetçidir' dediği için yiyecek ekmeğimiz vardı, yine devam ettim. Çocuklarımın hiçbir sakıncalı grubun okuluna gönderemedik. Bu iyi mi kötü mü bilmiyorum ama çocuklarım iyi eğitim alamadı. Devletin işi önce gelir dediğim için çocuklarımı çok ihmal ettim. Arama kurtarma faaliyetlerinde bulunduğum için üst rütbeli kişiler ne olduğunu sormak için ararlardı. Buna rağmen ben de hiç numaraları yoktu. Gökhan Şahin Sönmezateş'in numarası vardı ama 10 yılda bir kez olsun bile kendisini aramadım" dedi.
Mevcut hükümet ve yöneticilerine destek verdiğini de ileri süren Zekeriya Kuzu, "2005 yılında mevcut hükümet ve başındaki kişilere söz söyleyenlere karşı çıktığım için iki kez 7 gün hapis cezası aldım. Bana bu cezayı veren albay bugün FETÖ'den tutuklu" dedi.
Çok gizli görevlerde bulunduğunu başarılı operasyonlar yaptığını da öne süren Zekeriya Kuzu, şöyle dedi:
"Ege Denizi'nde, 2006 yılında pilotumuz yabancı askerlerce alınmıştı. Ben de kurtarma timinde yer aldım. Gemiye çıktım 8 SAT komandosunu yere serip aldım. Türk pilotunu kurtardım. O andan itibaren hayatım değişti. Sürekli ceza alan ben FETÖ'nün kumpasıyla hapiste yatmış olan üs komutanımızdan ilk takdirimi aldım 2006 yılında. Şöhreti geç bulduk yani. Birliğimizi denetlemeye gelen Balyoz sürecinde iki yılı hapis yatan Ziya Güler General, bana sevgilerini gösterdi. Bana bu kurtarmayı hangi duyguyla nasıl yaptığımı sordu. İzmir'e tayinimi tavsiye etti. ve ben bu tavsiye emir olduğu için kabul ettim İzmir'e tayin edildim. Tecrübelerimi gençlere öğretmek için. İzmir'e gelince sorumluluğum daha çok arttı. İlk günden askeri okullara gidip Ege görevini hangi ruhla yaptığımı anlatmak istendi. Arama kurtarmacılığımın haricinde yeni bir görevim daha başladı. Hava Harp Okulu, Işıklar Lisesi böyle gezerdim. Kaklıç Meydanı'nda görev yapıyorum. Aynı zamanda eğitimlere gidiyorum, kitlelere hitap ediyorum. Rol model görevim vardı, her şeye dikkat etmeye başladım."
Kuzu, "125'nci filo da cadı kazanı gibiydi. Mevcut hükümet hakkında ağza alınmayacak laflar ediyorlardı. Ben de bunlara karşı çıktım. Suçsa ben bu suçu işledim. Komutanlardan da zaten böyle konuşmalar yapılamayacağına dair emirler vardı. FETÖ'cülükle suçlanıyorum ya, hakkımda ifade verenler bunların içerisinde. Orada adı konulmamış gruplar vardı. Ancak ne FETÖ'ydü, ne de PDY idi ama birleştirme projesine birleşmeye karşı çıkanlardı" dedi.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun hayatını kaybettiği helikopter kazasında kurtarma operasyonunda yer almak istememekle suçlandığını söyleyen Kuzu, çok istemesine rağmen buna izin verilmediğini öne sürdü.
Savunmasında sık sık farklı alanlardan örnekler veren, Mahkeme Başkanı tarafından sık sık dava konusunun dışına çıkmaması için uyarılan Zekeriya Kuzu, üs astsubayı olmasının da seçim sonucunda gerçekleştiğini anlatıp şöyle dedi:
"Çevremde olan olumsuzlukları birlik komutanıma haber vermeye başladım. Erlerdeki uyuşturucu bağımlılığı bunlardan birisiydi. Zaman geçinde kendi çocuğumu düşündüm. Düşünün oğlunuzu askere gönderiyorsunuz uyuşturucuya alışmış ben bunlarla uğraşınca o birliktekilerin hoşuna gitmedi. 2011 yılında rol modelcilik yaptığım sırada 'üs astsubay komutanı olur musun?' dediler. Astsubay arasında seçilen Türkiye'de ilk kişiyim. 'Beni seçmezler' dedim. 900 bakımcı astsubay var. Öyle tokat yedim ki orada seçildim. Sistem çok genişti. Yumurtaları kırmamanız lazımdı. Üs komutanının baş danışmanıydım. Baş danışman demek generallere emir veren kişi demek değil. Askerleri birliği zaman olmadan denetler. Ama tabur komutanının, birlik komutanının gönlünü alıyordum. Personelin moral, motivasyonunu arttıracak uygulamaları komutanlara aktarmak, çözümleri konusunda komutana danışmanlık yapmak. 3 bin 500 kişiye danışmanlık yapacaksınız. Bu da pek çok kişiyi rahatsız etti. Burada da çok baskılara maruz kaldım. Şikayetler falan bu sürede MAK okuluyla birleşme oldu. Artık MAK okulu ve astsubayın da sorumluluğunu almıştım. Eğitimden de sorumluydum. Astsubaylar üzerinde oradaki motivasyonu sağlamak, birlik komutanıyla aralarındaki sıkıntıları gidermekti görevim. 2012 yılında Güneydoğu'daki operasyonlara MAK timlerinin de katılacağı söylendi. Gönderilecek personel, hayatında hiç el bombası atmamış. Personel içerisinde el bombası eğitimi almış sadece ben vardım. İzmir Foça'daki eğitim sahasına götürdüm. Hem taarruz hem de savunma el bombası eğitimi yaptırdım. Ben sempatizan uyuşturucu bağımlısı askeri bundan vazgeçirdim."
MAHKEME BAŞKANINDAN KUZU'YA TEPKİ: LÜZUMSUZ AYRINTILARA GİRDİN
Askerlere astsubaylara yakın olduğu için disiplin mahkemesinin de üyesi seçildiğini anlatan Zekeriya Kuzu'ya müdahale eden Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, "Lüzumsuz ayrıntılara girdin artık seni uyarıyorum" dedi.
15 Temmuz günü ve sonrasındaki yaşananları da anlatan Zekeriya Kuzu, şöyle konuştu:
"15 Temmuz öncesindeki Zekeriya Kuzu'yu tanıyın diye söyledim. O zaman 3 kişi yurt dışındaydı, 13 kişi 15 Temmuz'da vardık. Bunlar meskun mahal bölgesinde çatışma eğitimi alan kişilerdi. Gökhan Şahin Sönmezateş bunun planını daha önce yapmış olabilir. Ben sıkıyönetimi duysam giderdim. Sönmezateş Çiğli'de söylediği zaman duysaydım da giderdim. Sıkıyönetim demek illa ki kötü bir şey anlamına gelmiyor. Öyle olmuş ki saat 5'de daha farkına varamayan yöneticiler olmuş. Rüzgarın yönünü takip etmişler ona göre karar vermişler. Marmaris çukuruna düştükten sonra rüzgar ne yönden eserse essin yapacak bir şey yoktu. Ama Çiğli'de dursaydım aslan kesilirdim. Bizi oraya gönderenler suçlu. Kumpas mı değil mi bilmiyorum, karanlık noktaları aydınlanmıştır demiyorum. 15 Temmuz sonrasında Zekeriya Kuzu hakkında öyle şeyler söylendi ki ben de Yurtta Sulh Konseyi'nde bende varım diye düşündüm."
Yakalandıkları gün için de Zekeriya Kuzu, "En sonunda hastamız da vardı arkadaşları aldım menfeze geldim. Aç susuzduk, serin olduğu için menfezde bekledik sonra yola çıktık. Teslim olmak için. Vur emirleri vardı. Endişeler yaşadık. Kendi kendimizi ifşa ettik. Olay daha da büyümesin diye. Yakalandığımız esnada ismini sonradan öğrendiğim Albay, 'Biz zaten seni tanıyoruz sen imamsın imam' dedi. Orada koptum nasıl bir şeyin içerisine düştüğümü anlayamadım. Polisteki sorgu başladı dosyamı orada ilk defa gördüm. Bana 'Senin hakkında her şeyi biliyoruz' dediler. İlk defa orada 'paşa' lafını duydum. Memurlara 'paşa bu' dediler. Karmakarışık oldum."
Zekeriya Kuzu, bir dolar bulunmasına ilişkin olarak ise "Oğlum yurt dışına gitti. Böyle bir muziplik yaptı. Cüzdanımda 4 tane bir dolar vardı. F serisi mi bilmiyorum" dedi.
Kuzu, mahkemedeki savunmasında, menfeze serin olduğu için girdiklerini, dinlendikten sonra yola çıkıp teslim olmayı planladıklarını iddia etti.
FETÖ'nün darbe teşebbüsü sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a suikast girişimi ve 2 polisin şehit edildiği saldırıya ilişkin 2'si firari, 43'ü tutuklu 47 sanığın yargılandığı davanın görülmesine Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesinde devam ediliyor.
Adliye binasındaki salonların fiziki yetersizliği nedeniyle Muğla Ticaret ve Sanayi Odasının salonunda yapılan duruşmaların bugünkü oturumunda, FETÖ'nün suikast timinde yer alan Muharebe Arama Kurtarma (MAK) ekibinden eski astsubay Başçavuş Zekeriya Kuzu'ya söz verildi.
Çiğli 2. Ana Jet Üs Komutanlığında FETÖ'nün "üs imamı" olarak anılan, "Paşa" lakaplı Kuzu, "Marmaris görevi"ne yurt dışında bulunan 3 kişi dışındaki 13 MAK personelinin katıldığını belirtti.
"Sıkıyönetim ilan edildiğini, Cumhurbaşkanının emniyetini sağlamak için gittiğimizi helikopterde öğrendik." iddiasında bulunan Kuzu, "Sıkıyönetimin ilan edildiğini yerdeyken Gökhan Şahin Sönmezateş'ten de duysaydım bile göreve giderdim." dedi.
Menfezde yakalandıklarını anımsatan Kuzu, "Menfeze serin olduğu için girdik. Dinlenip yola çıkıp teslim olacaktık. Üzerimizde 1,5 saat boyunca bizi aradılar. Olay daha büyümesin diye kendimizi ifşa ettik." iddiasında bulundu.
HALDUN GÜLMEZ
Duruşmada suikast timini taşıyan helikopterdeki makinalı tüfeği kullanıp polisleri tarayan ve üzerinden Fetullah Gülen'i simgeleyen 'FG' duaları çıkan SAT timinde görevli Yüzbaşı Haldun Gülmez, savunmasını yaptı. Marmaris'teki görevi vatan için yaptığını düşündüğünü söyleyen Haldun Gülmez, "Ben vatan için yapıyordum. Hastaneye bir geldim. Bin türlü muamele. Yapanlar kim hesapta polis. Bana da sen nasıl askersin diyebilirler" dedi.
Savunmasını terörist rolünü kabul etmemek için hazırladığını da anlatan Haldun Gülmez, mahkemeye yönelik eleştirilerde bulununca Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ araya girdi ve "Baştan beri her aşamada hukuk içerisindeydik. Hukuk içerisinde kalacağız. Baskı görmedik, baskı içinde kalırsak istifamızı basar gideriz. Yanlış bulduğumuz şeylere de müdahale ettik. Bazı sanıkların sözlerine müdahale ettik. Bazı kişilere aşağılayıcı sözler kullanınca. Size de aşağılayıcı sözler söylenince sözü geri aldırdık. Hukuk içerisinde kaldık. Hukuk içerisinde kalmaya devam edeceğiz tereddüdünüz olmasın. Reddi hakim talebinde bulunacaksan dilekçenle başvur gereğini düşünürüz. Esas hakkındaki savunmanı yap. Karardan önceki son savunma artık, usul hatası yaptığımı, art niyetli olduğumu düşünüyorsanız en azından reddi hakim yapabilirsiniz" dedi.
Bunun üzerine örgüt suçlamasıyla ilgili konuşan Haldun Gülmez, "Başta FETÖ olmak üzere tüm terör örgütlerinin Allah belasını versin. Bu örgütleri destekleyen, taşeronların, devletin imkanlarını verenlerin Allah belasını versin. Ben FETÖ'cü değilim. Araştırılmamış hiçbir şey kalmamasına rağmen değilim. Bu adamdan terör örgütü çıkarmaya çalışıyorlar. 'ByLock kaydı var', deniyor. Telefon numarası, TC numaram, adım soy ismim bir de tespit tarihi var. Neyi ifade ediyor bende anlamadım" dedi.
HAKİMDEN DARBECİ YÜZBAŞI'YA SERT YANIT
Cezaevinde olumsuz koşullarda ve baskı altında bulunduklarını ileri süren Haldun Gülmez, müşade altındaki bir mahkumun intihar ettiğini, görevliler hakkında soruşturma dahi açılmadığını iddia etti. Duruşmayı takip eden Muğla Cumhuriyet Başsavcısı İlyas Yaşar, "nerden biliyorsun" yanıtını verdi. Haldun Gülmez'in mahkemeye yönelik eleştirilerde bulunması üzerine bu kez Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, sert yanıt verdi. Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, "Savunma için buradasın. Bizi itham ediyorsun. Sanıksın haddini bileceksin. Gördüğümüz her yanlışa müdahale ettik. Bazı sanıklar, tanığı, savcıyı, müşteki avukatlarını, başkanı itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Söylemediğim şeyleri söylemiş gibi anlatıyorsun. Kendini bizi sorguya çekme pozisyonunda görüyorsun. Bunu yapamazsın, sen sanıksın. Aynı sözleri ısıtıp ısıtıp önümüze getiriyorsunuz. Müşteki avukatlarıyla yemek yediğim bile söylendi. Öyle bir şey olmadı. Bu gibi olaylarla bizi itibarsızlaştırmaya çalışıyorsunuz. Olmayan şeyleri söylüyor ve bunda direniyorsunuz. Sen sadece savunmanı yap" dedi.
Sanık Haldun Gülmez, çelişkili bilirkişi, otopsi, radar kayıtları raporları bulunduğunu, mahkemede tartışılması gerektiğini öne sürdü. Mahkeme Başkanı bir kez daha araya girip "Çelişki sana göre var. Biz farklı delillere de bakıyoruz" dedi. Üzerinde Fetullah Gülen dualarının çıkmasına yönelik iddialara yanıt vermek yerine bunların elde ediliş şekillerinin kanuna aykırı olduğunu ileri süren Haldun Gülmez'e bu kez de Cumhuriyet Savcısı Ali Cenk Düzgün yanıt verip "İşine gelmediği için görmüyorsun" dedi. Darbeci sanık Haldun Gülmez, cumhuriyet savcısının lehlerine olan delilleri görmediğini de iddia etti. Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, "Orada o kanunda verilen kararla ilgili der. Ama biz daha kararımızı vermedik. Doğmamış çocuğa don biçiyorsun" dedi.
Sanık Gülmez'in dosyada delillerde eksikler olduğunu, birçok delile ulaşamadığını öne sürerek adli tıp, olay yeri ve kriminal raporlarına itiraz etmesi üzerine savcı Ali Cenk Düzgün, sanığın eksik dediği delillerin tamamının dosyada olduğunu, inceleyebileceğini, kendi inceleyemiyor ise delilleri avukatının görebileceğini kaydetti.
Haldun Gülmez'in savunmasının uzun sürmesi üzerine Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, duruşmayı yarına erteledi.
25.08.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Muğla'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe teşebbüsü sırasında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik suikast girişimi ve 2 polisin şehit edildiği saldırıya ilişkin davanın duruşmasında söz verilen SAT ekibi üyesi eski yüzbaşı Haldun Gülmez "hainlik" itirafında bulundu.
HALDUN GÜLMEZ
Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesince adliye binasındaki salonların fiziki yetersizliği nedeniyle Muğla Ticaret ve Sanayi Odasının salonunda görülen duruşmada, dün yaklaşık 4 saat konuşan tutuklu sanıklardan Haldun Gülmez'e yeniden söz verildi.
Marmaris'te etrafa ateş açılan helikopterin makineli tüfekçisi Gülmez, sanıklardan eski yüzbaşı Özay Cödel'in kendisi arayarak sanık Ali Sarıbey ile Atatürk Havalimanı'na gitmelerini söylediğini aktardı.
İzmir'deki Çiğli 2. Ana Jet Üssüne "yanlış bir değerlendirme sonucu" gittiklerini öne süren Gülmez, üsse gittikten sonra Şükrü Seymen ve etrafındakilerin üzerinde "Okluk Koyu" yazan bir hava fotoğrafını inceleyerek planlama yapmaya çalıştıklarını belirtti.
Daha sonra sanıklardan eski Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş'in sıkıyönetim ilan edildiği, emirleri Genelkurmay Başkanından aldıkları ve irtibatlı olduklarını söylediğini savunan Gülmez, "Bir generalin terör örgütü üyesi olabileceğini düşünmezdim. Şimdi de öyle olduğuna inanmak istemiyorum." diye konuştu.
Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, sanığa "Özel Kuvvetler ekibinde değilsiniz, ailelerine bile söylemedikleri gizli bir göreve gidiyorlar. Size 'Kimsiniz, ajan mısınız, ne ayaksınız, neden yanımızda dolaşıyorsunuz, nereden geldiniz, nereden çıktınız siz?' diye sormadılar mı?" dedi.
VIP nakli görevi yapacağını sandığını öne süren Gülmez, ancak girişimden haberdar birileri tarafından yüzde yüz darbe planı çerçevesinde bölgeye sevk edildiklerini anladığını bildirdi.
- "Köydeki teyze, hacı amca öğrendi, sen nasıl öğrenemedin?"
Marmaris'e ulaştıklarında helikoptere aşağıdan ateş açılmaya başlandığını anlatan Gülmez, şu iddiaları paylaştı:
"Polis üniformalı kimseyi görmedim sağa sola koşuşturan birkaç sivil vardı. Helikoptere yoğun ateş açılıyordu. İsabet almaya başlamıştık. Pilotlar bana 'Uyarı atışı yap.' emri verdi. Etrafta oteller ve daha küçük binalar vardı. Uyarı ateşini nasıl yapacağımı değerlendirdim. Bu sırada pilot atış emrini tekrarladı. Boş bölge olarak gördüğüm ağaçlık alana ateş ettim. 7 saniye sürdü. Işıkları yanan bir araç vardı. Polis olarak değerlendirdim bunu. Polislerin bizimkilere yardıma geldiğini düşündüm. Bizimkilere ateş ettiğini hiç düşünmedim. Daha sonra darbe girişimini öğrenince polislere hak verdim."
Duruşmaya katılan Muğla Cumhuriyet Başsavcısı İlyas Yavuz, sanığa saat kaçta ateş açtığını sordu. "Saat 05.10" yanıtını alan Yavuz bu kez, "Darbe girişimini köydeki teyze, hacı amca öğrendi, sen nasıl öğrenemedin?" dedi.
- FETÖ sanığının pişkinliği
Saat 05.10'da ateş emri aldığında ülkede darbe yapılmaya çalışıldığını bildiğini ifade eden Yavuz, şunları kaydetti:
"Sıkıyönetim ilan edildiğini, Genelkurmay Başkanının emriyle göreve çıktığımızı sanıyordum. Genelde elinde silah olan bana ateş eden kişi teröristtir. Polis olduklarını bilmiyordum. Beni vuran kişinin kim olduğunun tespit edilmesini talep ediyorum. Kendisinden şikayetçiyim. Gazi olduğumu, birliğimde kahraman gibi karşılanacağımı düşünüyordum. Kahramanlık yaptığımı sanarken hainlik etmişim."
Baştoğ, SAT üyesi olduğu için uzun uzun ne kadar iyi bir atıcı olduğunu anlatan Gülmez'e, "İyi atıcısın anladık." dedi.
Suikast timini taşıyan helikopterdeki makinalı tüfeği kullanıp polisleri tarayan, üzerinden Fetullah Gülen'i simgeleyen 'FG' duaları çıkan Yüzbaşı Haldun Gülmez'in anlattıkları karşısında sinirlenen Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, "Özel Kuvvetler ekibinden değilsiniz. Ailelerine bile söylemedikleri gizli bir göreve gidiyorlar. Size 'kimsiniz, ajan mısınız, ne ayaksınız, neden yanımızda dolaşıyorsunuz, nereden geldiniz nereden çıktınız siz' diye sormadılar mı?" dedi.
Geçen 15 Temmuz'daki darbe girişimi sırasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele saldırı düzenleyen Özel Kuvvetler ve Muharebe Arama Kurtarma (MAK) timlerinin de aralarında bulunduğu 43'ü tutuklu 47 sanığın yargılanmasına Muğla 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yeniden başlandı. Yoklamayla başlayan duruşma, dün savunması uzun sürdüğü için yarım kalan darbeci sanık askerlerden Haldun Gülmez'in ifadesiyle devam edildi. Suikast timini taşıyan helikopterdeki makinalı tüfeği kullanıp polisleri tarayan, üzerinden Fetullah Gülen'i simgeleyen 'FG' duaları çıkan SAT timinde görevli Yüzbaşı Haldun Gülmez, 15 Temmuz günü komutanı Özay Cöder'in kendisini aradığını gizli görev olduğunu söylediğini anlattı.
Ali Sarıbey ile buluşup saat 20.00 gibi Atatürk Havalimanı'na gittiklerini ifade eden Haldun Gülmez, "Göreve uçakla gideceğimiz söylenmişti. Şükrü Seymen binbaşıyı ismen biliyordum. Havalimanında onunla karşılaştık. Özay Yüzbaşı ve gelecek ekibi beklemeye başladık. Kendisini aradım. Durumlarını sordum. Onlar da geleceklerini SAT ekibinin geleceğini söyledi. Bir yere gidip görev yapacaktık ama görevin mahiyeti bana söylenmedi. Ben de Suriye ya da Nusaybin olduğunu düşündüm. Beni operasyonel timin içinde değil de planlamacı olarak düşünmüşler diye aklıma geldi. Özel kuvvetlerle birlikte gideceğimizi düşündüm" dedi.
Böyle gizli görevlerin Suriye'ye yapıldığını anlatan Haldun Gülmez, "Şükrü Seymen helikopterle gideceğimizi söyledi. Özay Yüzbaşı'nın haberi yok diye düşünüp, aradım. Ulaşamadım. Görev için helikopter olunca kapasitesi sınırlı. Helikopter 14- 15 kişi. Kaç kişi gelecek, kaç helikopter gelecek bilmiyorum. Bunun için biz Ali'yle önden gidelim, orada koordine edelim. Malzeme hazırlayalım düşüncesiyle Özay Yüzbaşı'ya ulaşamama rağmen Şükrü Binbaşı'yla gittim. Meğerse daha sonra anladık ki hata yapmışız. Sonradan anladı Özay Yüzbaşı, Ankara'ya gitmişler. Ankara planlı mıydı değil miydi bilmiyorum. Onlar Ankara'ya gidecekleri için biz de Ankara'ya gidecekmişiz meğer. Yanlış yere gittiğim sonucuna ulaşıyorum. Çiğli'ye gitmem yanlış değerlendirmeden olmuş, hata" dedi.
Çiğli'de yaşananlar ve planlamalar hakkında da konuşan Haldun Gülmez, "Suriye'ye kapsamlı bir operasyon yapacağımızı düşündüm. Teçhizat kuşandık. Ama bunlar hep bizim kullandıklarımızdan değildi, hem de yetersizdi. Burada Şükrü Binbaşı fotoğraf üzerinden harekat planı yapıyordu. Fotoğraftaki yer Okluk Koyu'ydu. Harita da yok. Fotoğrafa baktım. Oraya nasıl çıkacağız? Oraya sızacak mıyız? Haritasız bunları belirlemek benim alışık olduğum bir tarz değil. İstihbarat analizleri yok. Bu tabiri caizse amatörlük gibi geldi bana. Bunlar ilk düşünceler olduğunu düşünüyorum. Sonra adam gibi bir plan yapılır diye düşünüyorum. Öbür türlü zayiat verirsiniz. Bu amatörlüğü gördüğüm için ve detayları planları sonra yapılır diye düşündüğüm için karışmadım. Bu sırada da eksik malzemeleri tamamlamayla çalıyordum" dedi.
Gökhan Şahin Sönmezateş'in bu sırada yanlarına geldiğini de ifade eden Haldun Gülmez, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Olayla fazla ilgilenmediğim için ne duydum bilmiyorum. Vakit ilerledi Gökhan Paşa geldi. Bir takım şeyler açıklamaya başladı. General konuşmaya başladığı için insanlar dinlenmeye başladı. Duyabildiğim kadarıyla sıkıyönetim ilan edildiğini, emirleri doğrudan Genelkurmay Başkanlığı'ndan aldığını, söyledi. Ben ' TSK yönetime el koydu' sözlerini duymadım. Savcılık ifademde de geçiyor. Savcının bir sorusu üzerine 'ben duymadım ama söylemiş olabilir' dediğim halde 'söyledi' şeklinde geçirilmiş. Bunun hatayla yazıldığını düşünüyorum. Bir generalin bir terör örgütünün emriyle hareket edebileceğine ihtimal vermedim."
Bu sırada Haldun Gülmez'in anlattıkları karşısında sinirlenen Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, "Özel Kuvvetler ekibinden değilsiniz. Ailelerine bile söylemedikleri gizli bir göreve gidiyorlar. Size 'kimsiniz, ajan mısınız, ne ayaksınız, neden yanımızda dolaşıyorsunuz, nereden geldiniz, nereden çıktınız siz' diye sormadılar mı?" dedi.
Dalaman'dan havalandıktan sonra tekrar Marmaris'e geldiklerini söyleyen Haldun Gülmez, "Dalaman'dan havalandık, pilotlar 'bana personeli almaya gidiyoruz' dedi. Silahın üzerinde gece görüş dürbünüyle sağa sola baktım. Ateş etme niyetim yoktu. Her yerde çatışma sesi geldiğini söyledim. Sonra mermilerin helikoptere isabet etmeye başladığını seslerden duydum. Kim atıyor, nereye atıyor, niye atıyor bilmiyorum. Sıkıyönetim ilanı var ama Marmaris gibi bir yerde neredeyse Hakkari'deki gibi ses duyuyorum. Marmaris gibi bir yerde kim bu kadar, nereye ateş ediyor. Düşünmeye başladım. Marmaris'te bu kadar yoğun çatışmanın yaşanabileceğini düşünmedim. Kendi personelimiz atıyor ama nereye atıyor bilmiyorum. Sonra isabet alınca kendi personelimiz değil, bize atış ediliyor, kim atıyor bilmiyorum. Işıkları yanan polis aracını gördüm ama polis arabası tarzında bir araba görmedim. Bir şeyler olduğu belli. Onu anladım üzerime ateş geliyor onu da anladım. Polis üniformalı kişileri de görmedim. Sivil giyimli şahıs gördüm. Pilotlar bu sırada manevra yaptı. Yerdeki personelle telefon irtibatı var onları nasıl alacaklarını planlıyorlar" dedi.
Helikopterden uyarı ateşi emrini pilotların verdiğini de öne süren Haldun Gülmez, "Bana uyarı atışı yap diye emir verdiler. Ben de bölgeye baktım, sağda otel solda Turban Oteli arada boşluk var. Ben küçük binaları ayırt edecek şekilde değilim. Yeşil alanları ayırt ediyorum. Yolları görüyorum ışıkları yanan ambulans ya da polis görüyorum. Sonra polis olarak değerlendirdiğim için polislerin bizimkileri desteklediğini olaya müdahale ettiğini düşündüm. Polislerin bizimkilere ateş ettiğini düşünmedim. Sonra polisleri haklı buldum. Helikopterin de darbe için geldiğini düşünüp polislerle Allah ne verdiyse atmış. Uyarı atışı yaptım. Meskun mahal var, yaz vakti insanlar olabilir. Uyarı atışını nasıl yapacağımı değerlendiriyorum. O gece fiili olarak tek yaptığım bu atış helikopterden daha önce atış yapmadım. Atış normalde bizim helikopterlerde kapıdan yapılıyor ve bir kaidesi oluyor. Kaide yok helikopterde. Yanıma şerit bantlara almıştım. İyi bir atıcı olduğum için silahı kendime dayanaklı şekilde istediğim yere ateş etmek için pozisyon aldım. Ateş etmeyle başladım. Açık emir vardı. Düşündüğüm emniyetli atışı kestirdiğim bir ağaçlık ormanlık alan vardı. Boş bölge olarak gördüğüm yere atış yaptım. 7 saniyelik bir atış" dedi.
Bu sırada mahkeme heyetinden izin alan Muğla Cumhuriyet Başsavcısı İlyas Yavuz, "O zaman saat 05.10 darbe olduğunun farkında değil misin?" dedi. Haldun Gülmez'in bilmediğini söylemesi üzerine Cumhuriyet Başsavcısı İlyas Yavuz bu kez, "Hacı amca duydu. Köydeki teyze anladı darbe olduğunu, sen mi anlamadın?" dedi. Bu soru üzerine salonda bulunan tutuklu askerlerini bazıları itirazlarda bulundu.
"ÇATIŞMA SIRASINDA POLİS BENİM İÇİN TERÖRİSTTİ"
Savunmasını sürdüren Haldun Gülmez, "Saat 05.10'da atış emri aldığımda Türkiye'de darbe yapıldığını bilmiyordum. Genelkurmay Başkanı'nın emriyle sıkıyönetim ilan edildiğini biliyordum. Yoğun şekilde ateş ediliyordu. Onu nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Benim açımdan ben askerim. Bana ateş eden kişi teröristtir. O polisler benim için teröristi. Sonradan polis olduğunu öğrendim. Karşı tarafın farklı silahlarla ve mermiyle yaptığı için benim onlara makinalı tüfekle ateş etmem orantılıdır. Kaldı ki ben bana ateş edenlerin tarafına ateş etmedim. Makine tüfekte tek tek ateş etme hakkı yoktu. Ben de bu nedenle tetiğe bastım çektim, 7 saniye uyarı için gayet uygun biri süre. Atışta nişan alarak ağaçlık yere ateş ettim" dedi.
"BENİ VURAN KİŞİDEN ŞİKAYETÇİYİM"
Çatışmada kendisini vuran kişiden şikayetçi olduğunu söyleyen Haldun Gülmez, "Beni vuran kişinin bulunmasını istiyorum. Tespit edilmesini istiyorum. Kendisinden şikayetçiyim. Eğer tespit edilirse kendisiyle konuşurum neden vurduğunu öğrenirsem uzlaşabilirim, ama hangi saikle bana ateş ettiğini bilmek istiyorum. Benim bu davada beraat etmem lazım. Delil olmadığı için sanki oradaki tüm hasarı ben mi yarattım? Ben sivil mahalde suç işlemedim. Asker şahıs olarak geldim. Askeri emirleri yerine getirdim. Sulh Ceza Hakimliği'ne askeri mahkemede yargılanmam gerektiğini söyledim. Askeri mahkemeler kaldırıldı" dedi.
SANIK GÜLMEZ'İN SAVUNMASI 2. GÜNDE DE BİTMEDİ
Duruşmada esas hakkındaki savunmasını yapan tutuklu sanıklardan SAT ekibinden eski yüzbaşı Haldun Gülmez'in mahkemeye sunduğu CD'deki görüntüler izlendi.
Ardından suikast girişimi sırasında şehit edilen polis memuru Nedip Cengiz Eker'in babası Nihat Eker'in daha önce mahkemeye sunduğu güvenlik kamerası görüntüleri izlendi.
Görüntülerle sanıkların iddiasının aksine Eker'in saat 04.21'de yaralandığı görülüyor. Görüntülerin izlendiği sırada duruşma salonunda sessizlik olduğu, sanıkların da ekrana dikkatli şekilde baktıkları görüldü.
Suikast girişimini planladığı ve yönettiği belirtilen sanıklardan eski Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş, baba Eker'e söz konusu görüntünün nereden alındığını ve üzerinde oynama yapılıp yapılmadığını sordu.
Görüntünün sabit bir kameradan alındığını ve üzerinde oynama yapılmadığını ifade eden Eker, "Sanıklar, oğlumun kendileri gelmeden önce şehit edildiğini iddia ediyorlardı. Görüntülerin kaydedildiği saat oğlumu onların şehit ettiğini gösteriyor. Oğlumla birlikte araçta 7 polis bulunuyor. Oğlumun aracında 27 mermi deliği var. Eğer araçtan inmeseler hepsi şehit olacaktı." dedi.
Duruşmada sanıkların çoğu kendilerinden önce helikopterlerle başka bir timin Marmaris'e geldiğini ve polis memurlarının o tim tarafından şehit edildiğini öne sürmüştü.
Cumhuriyet Savcısı Ali Cenk Düzgün, sanığın iddia makamını suçlayıcı beyanlarını üzerine mahkeme heyetinden söz aldı.
Düzgün, sanığın savunmasında kendisinden alınan biyolojik örneklerin mahkeme kararı olamadan alındığını, üzerinde çıktığı iddia edilen dua metninin mahkeme kararı olmadan alındığını beyan ettiğini söyledi.
Yaptıkları incelemede bu kararların tamamının dava dosyası içerisinde yer aldığını vurgulayan Düzgün, "Sanık örgütsel bir tavır içerisinde yalan beyanda bulunmuştur. Hakkında hiçbir suçlama yapılmayan bölümleri anlatarak yalan beyanda bulunuyor. Biyolojik kalıntılarla ilgili arama kararı bulunmadığını söyledi. Muğla 2. Sulh Ceza Mahkemesince bununla ilgili alınan karar var. Dua metnine el konulmasıyla ilgili karar da Karşıyaka 1. Sulh Ceza Hakimliğince verilmiş. Demek ki sanıktan hiçbir şey usulsüz ele geçirilmemiş." diye konuştu.
Dün yaklaşık 4 saat bugün ise 7 saattir dinlenen Gülmez, konuşmasına devam etti.
Haldun Gülmez'in bazı tanıkların ifadelerini okuması üzerine araya giren Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, "Bunları daha önce de okudun. Aynı ifadeleri ikinci kez okuyorsun" uyarısında bulundu. Perşembe günü saat 15.15'de savunmasını yapmaya başlayan Haldun Gülmez, bugün gün boyu savunmasını sürdürdü. Zaman zaman sert tartışmaların da yaşandığı davanın bugünkü bölümünde Haldun Gülmez, savunmasını bitirmeyince Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ, duruşmayı yarına erteledi.
Ara verilen duruşmaya yarın sabah Gülmez'in dinlenmesiyle devam edilecek.
26.08.2017/CUMARTESİ GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele, 15 Temmuz darbe girişimi gecesi saldırı düzenleyen 1'i firari 37 darbeci askerin aralarında bulunduğu 43'ü tutuklu 47 sanığın Muğla 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmasına hafta sonu da ara verilmedi.
SAVUNMAYA MAHKEME BAŞKANINDAN TEPKİ: YETER ARTIK
Duruşmaya dün savunması uzun sürdüğü için yarım kalan sanıklardan SAT timinde görevli Yüzbaşı Haldun Gülmez'in ifadesiyle başlandı. Suikast timini taşıyan helikopterdeki makinalı tüfeği kullanıp polisleri tarayan, üzerinden Fetullah Gülen'i simgeleyen 'HE' duaları çıkan ve 3 gündür esasa ilişkin savunmasını yapan Yüzbaşı Haldun Gülmez'in ifadesinde aynı sözleri tekrarlaması üzerine tepki gösteren Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ "Yeter artık, aynı şeyleri tekrar edip durma. Okuduğun kağıtları mı karıştırdın?" dedi.
Geçen yıl 15 Temmuz'da darbe girişimi sırasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Marmaris'te kaldığı otele saldırı düzenleyen 43'ü tutuklu 47 sanığın yargılanmasına Muğla 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam edildi. Yoklamayla başlayan duruşma, dün savunması uzun sürdüğü için yarım kalan darbeci sanık askerlerden Haldun Gülmez'in ifadesini sürdürdü.
Sanık Yüzbaşı Haldun Gülmez, helikopterdeki atışları sadece kendisinin yaptığını anlatıp, "Sadece 7 saniyelik atış yaptım. Cumhurbaşkanı koruma polisleri ve sağlık görevlilerin üzerlerine atış açıldığı iddiası var. O iddialar doğru değil. Bunlarla ilgili abartılı ifadeler var. Verilen ifadeler bir biriyle çekişiyor. Saldırının 1 saat sürdüğü söyleniyor, insaf. Şehit polisler Mehmet Çetin ve Nedip Cengiz Eker'in ölümlerinin mahkeme tarafından tekrar ele alınmasını talep ediyorum" dedi. Gülmez'in ifadesi sırasında araya giren davanın savcısı Ali Cenk Düzgün, "Duruşmayı uzatmak için bilinçli davranıyor. Örgütsel bir tavır sergiliyor" dedi.
MAHKEME BAŞKANINI KIZDIRDI
Mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ da, "3 gündür hala aynı şeyleri konuşuyorsun. Bu kürsüyü ve mikrofonu kötüye kullanıyorsun. Esaslı savunmayı hala yapmadım. Ortada dolaşıyorsun. Sözünü kesip, yerine otur dememizi bekliyorsun? Yeter artık, aynı şeyleri tekrar edip durma. Okuduğun kağıtları mı karıştırdın? Bu şekilde devam edersen savunmana son vereceğim" dedi.
İKİNCİ KEZ UYARILDI
Gülmez, ilerleyen saatlerde de hakkındaki iddialar ile ilgili olmayan beyanlarda bulununca mahkeme tarafından ikinci kez uyarıldı. Mahkeme başkanı Gülmez'e "Hayat hikayeni anlatma, savunmanı yap" dedi.
Perşembe günü öğleden sonra saat 15.30'da esasa ilişkin savunmasına başlayan FETÖ'nün suikast timinde görevli, telefonunda ByLock çıkan ve yaralı olarak İzmir'de hastaneye sevk edilen eski SAT personeli Haldun Gülmez'in üzerinden de 'HE' duaları (Hoca Efendi olarak değerlendirilen) çıkmıştı. Sanık Gülmez, bugün sabah başlayan celsede esasa ilişkin savunması esnasında sıklıkla hakkındaki iddialar yerine başka konulara değinince mahkeme Başkanı Emirşah Baştoğ tarafından ikinci kez uyarıldı. Mahkeme Başkanı Baştoğ, "Haldun Gülmez, hayat hikayen yerine esasa ilişkin savunmanı yapmanı istiyorum. Aynı şeyleri tekrar edip durma. Okuduğun kağıtları karıştırdın mı? Ne yapmamızı bekliyorsun? Yerine otur dememizi mi bekliyorsun? Aynı şeyleri tekrarlayıp durma. Esasa ilişkin savunmanı yap. Esasa ilişkin savunmanı yaptığın sürece süre mefhumu gözetmeksizin seni dinleyeceğiz" dedi.
Söz alan duruşma Savcısı Ali Cenk Düzgün, sanığın bilinçli olarak örgütsel tavır içinde savunma yaptığın ve davayı uzatmaya yönelik çabalarının olduğunu söyledi. Bu sırada sanık avukatı ile savcı arasında kısa süreli tartışma yaşandı.
3 GÜN SONRA SAVUNMASI BİTTİ
Geçen Perşembe gününden beri esasa ilişkin savunma yapan SAT timinde görevli yüzbaşı Haldun Gülmez'in ifadesi tamamlandı.
Suikast timini taşıyan helikopterdeki makinalı tüfeği kullanıp polisleri tarayan, üzerinden Fetullah Gülen'i simgeleyen 'HE' duaları çıkan ve 3 gündür ifade veren Yüzbaşı Gülmez, "Beni askeri vazife dışında bilerek oraya götürüp kandıranlar ortaya çıkarsa onlardan davacı olacağım. Darbe başarılı olsaydı ve ben görevimin başında bulunsaydım, bir şahsı evinden almaya gittiğim zaman suç mu olacaktı? ByLock'cu ve FETÖ'cü olduğuma dair bir kanıt yoktur. 'HE' isimli dua içeren kağıt kanunlara aykırı bir delildir. Bu yasaklı delile karşı savunma yapmaya bırakıldım. HERO'yu bile 'hoca efendiden razı olsun' diye değerlendirenler bile oldu. Bu değerlendirmelerin hepsi hayalidir. 15 Temmuz öncesi bir cami hocasına 'hocaefendi" diye hitap ederdim" dedi.
Duruşma, 28 Ağustos tarihinde devam edecek.
İDDİANAME
FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in bir numaralı şüpheli olduğu iddianamede, sanıkların, "Cumhurbaşkanına suikast", "Anayasa'yı ihlal", "yasama organına karşı suç", "hükümete karşı suç", "silahlı terör örgütü yöneticisi olma", "yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürme", "yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle kasten öldürmeye teşebbüs etme", "kasten öldürmeye teşebbüs", "zincirleme şekilde cebir ve tehdit kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma", "neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama", "zincirleme şekilde silahla tehdit", "Cumhurbaşkanına hakaret", "zincirleme şekilde kamu görevlisine görevi nedeniyle hakaret", "kamu malına zarar verme", "mala zarar verme", "nitelikli olarak konut dokunulmazlığının ihlali" ve "nitelikli yağma" suçlarından cezalandırılmaları isteniyor.
Saldırıyı gerçekleştiren FETÖ'nün "suikast timi"ndeki biri firari 37 asker için en az 6'şar kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep ediliyor.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016) 'Muğla 47 sanık Darbede Cumhurbaşkanı Erdoğan'a suikast girişimi' davası
(27 Ağustos 2017, 19:49)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: