Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili sözde "yurtta sulh konseyi" üyelerinin de aralarında yer aldığı 221 sanığın yargılandığı "çatı" davasına sanık savunmalarıyla devam edildi.
26.11.2017 12:01 Ankara'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016'daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığındaki eylemlerle ilgili sözde "yurtta sulh konseyi" üyelerinin de aralarında yer aldığı 221 sanığın yargılandığı "çatı" davasına sanık savunmalarıyla devam edildi.
20.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, taraf avukatları ile izleyiciler katıldı.
MUTLU BURAK UYAR
Duruşmada, sanık eski binbaşı Mutlu Burak Uyar, savunma yaptı.
Uyar, rutin çalışmaları nedeniyle mesaide kaldığını, akşam saatlerinde Genelkurmay Başkanlığına saldırı yapılacağının söylendiğini ve emniyeti almakla görevlendirildiğini savundu.
Alarm verildiğini, saldırı olacağı gibi söylentiler duyduğunu, karargahta güvenlik önlemleri alındığını ileri süren Uyar, Genelkurmay Başkanlığındaki ilk çatışma sırasında da karargah bahçesinde olduğunu anlattı.
Sanık Uyar, şunları söyledi:
"Birden silah sesleri geldi. Tolga Kılıçarslan yere düştü. Aracın arka tarafını ve inenleri arada beton mevzi olduğundan göremedim. Yaralılar, vurulanlar ambulansla taşındı. Adeta şok olmuştum. Ateş eden kişinin Mehmet Akkurt olduğunu sonradan öğrendim. Akkurt'un, Yaşar Güler'i kurtarmaya çalışırken vurulduğu söyleniyordu. Çatışma sırasında aracın içinde Yaşar Güler'in olduğunu iddianameyi okuyunca öğrendim. Tam bir karmaşa içine düşmüştüm."
Yaşananların ardından baskın ve sabotaj ihtimaliyle ilgili konuşmalar duyduğunu, daha önceden de sürekli "belediyelerin çöp araçları, ambulanslarla kışla ve nizamiyelere saldırı yapılacağı" konusunda ihbarlar geldiğini ileri süren Uyar, bu nedenle darbe girişiminin aklına gelmediğini iddia etti.
Karargah bahçesinde neler olduğunu anlamaya çalıştığını, bahçede beklediği sırada ikinci kez ateş edildiğini gördüğünü, gece yarısı da tankların geldiğini belirten Uyar, "Tankların gelmesinin ardından bir şeylerin ters gittiğini anladım. Tam teçhizatlı askerler gördüm, gün ağırana kadar bekledim. Tanıdık simaları görmek için etrafta dolaştım. Sabit bir yerde beklemeyerek, hem hedef olmaktan hem de cebren bir şeyin içinde olmaktan kaçındım." şeklinde savunma yaptı.
Sanık Mutlu Burak Uyar, güney nizamiyenin güvenliğini sağladığı iddiasının gerçek dışı olduğunu öne sürerek, şunları dile getirdi:
"Fotoğraflardan sadece birinde teçhizatlı askerlerle yan yana olduğum belirtiliyor. Ben olduğum iddia edilen bir şahıs var. O gece ÖKK personeliyle hareket etmedim. Muhabere merkezine giderek, olay olduktan 8-10 saat sonra arkadaşlardan ölen, kalan var mı diye baktım sadece. Sabaha karşı çıkış yolu arıyordum. Kışla etrafında demir parmaklıklar arasına karışmış birkaç kendini bilmez provokatör bana sataştı. 'Buradan çıkamayacaksınız.' diyerek küfürlerle beni tehdit etti.
Bu yaşananlar karşısında art niyetli olmadığım için ortamı yatıştırmaya çalıştım. 'Biz darbe yapmadık.' demeye çalmıştım. Sabah oradan ayrılamayacağımı anladım, karargaha geri girdim. Öğleden sonra sivil kıyafetimi giyip çıkmaya çalıştım, polisler geldi. Çıkabileceğimizi söylediler, eve gittim. Pazartesi günü mesaiye gittim, yaşadıklarımı amirlerime anlattım. 21 Temmuz'da mesaideyken gözaltına alındım."
Baskı ve işkence altında verdiğini savunarak eski ifadelerini reddeden sanık Uyar, darbe girişimine katılmadığını, muhabere merkezinin darbeciler tarafından ele geçirilmesinde görevi bulunmadığını, FETÖ ile bağının olmadığını iddia etti.
Eski ifadesinde, darbecilerin kendisini bağladığı, alıkonulduğu şeklinde ifade verdiği hatırlatılan sanık Uyar, korktuğu için mağdur olduğunu ve derdest edildiğini söylediğini ileri sürdü.
Karargahtaki güvenlik kameralarına yansıyan çok sayıda fotoğrafta silahlı askerlerle yan yana görüldüğü belirtilen sanık eski binbaşı Uyar, "Görüntülerdekilerden çoğu ben değilim, birkaç bana benzeyen var." iddiasında bulundu.
MUZAFFER ÇOBAN
Duruşmada, Genelkurmay Basın Halkla İlişkiler Dairesi eski çalışanı Muzaffer Çoban savunma yaptı.
Darbe girişimi gecesi Genelkurmay Başkanlığı karargahında darbeciler tarafından derdest edilen dönemin Genelkurmay Başkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı emekli Tuğgeneral Ertuğrulgazi Özkürkçü'nün, müşteki olarak verdiği ifadesinde kendisini suçladığı eski basın değerlendirme şube müdürü Çoban hakkındaki suçlamaları reddetti.
Savunmasında soruşturma evresinde adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini, işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını ileri süren Çoban, baskı ve işkence altında verdiği gerekçesiyle eski ifadelerini reddetti.
FETÖ üyesi olmadığını, Ertuğrul Özkürkçü'nün ifadesi nedeniyle suçlandığını öne süren eski yarbay Çoban, Özkürkçü'nün, Genelkurmay Genel Sekreterliği görevini de yürüttüğünü belirterek, "Genel Sekreter vekilliği sorumluluklarını örtme kastıyla, hayali senaryo ile başka insanları suçlamış." iddiasında bulundu.
Darbe girişimi gecesi odasında verilen bir görevi yapmaya çalıştığını, karargahtan çıkmak üzereyken bazı seslerin geldiğini, koridora çıktığında silahlı bir grubun içeri girdiğini gördüğünü savunan Çoban, "Bize 'odalarınıza geçin' diye bağırdılar. Odada beklerken silah sesleri gelmeye başladı. Daire nöbetçisi ve bir astsubay ile odada üç kişiydik. Silah sesleri gelince perdeleri indirdik, kapıları kapattık, birilerini aradım cevap veren olmadı, ortamın içinde kaldık. Kritik olaylar yaşandığı için bunlarla ilgili Genelkurmay başkanının bir açıklama yapabileceğini düşündük. Beklemeye devam ettik." şeklinde konuştu.
Daire Başkanı Özkürkçü'nün derdest edilişini ve götürülüşünü görmediğini iddia eden Çoban, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar ile Özkürkçü'nün Akıncı Üssü'ne gittiğini duyduklarını, "Komutan Akıncı'ya gitmiş onu da yanında götürmüş." diye düşündüğünü ileri sürdü.
Sanık Çoban, amiri Özkürkçü'yü neden aramadığı sorusuna "Yoğun gönlerde Daire Başkanı Özkürkçü'yü arayamazsınız, yoğun ve sinirli olduğu zaman hakaret eder, o nedenle kendisini aramaya cüret edemedim." dedi. Sanık Çoban, bu şekilde odasında beklediğini, sabah saatlerinde gözaltına alındığını iddia etti.
Darbe bildirilerini e-mail yoluyla basın yayın kuruluşlarının adreslerine gönderdiği ve TSK'nın sitesine koydurduğu iddiasını da inkar eden Çoban, "Ben o gece bu maili görmedim, okumadım, ekine ulaşmadım, burada görüyorum. Bu iddia, bu mail gerçekse incelensin, ilk kim okumuş, çok net görülecektir. Bunu okuyan ben değilim. İnternet sitesine konulan dosyalar tek bir bilgisayardan yapılır. Genelkurmay'da kullanılan kriptolu, şifreli sır depolama cihazı var. Bu cihaz ile bir bilgisayardan başka bilgisayara veri aktaramazsınız. Tek bilgisayara tanılıdır." diye konuştu.
"Bildirinin yayınlandığından, mail atıldığından haberin oldu mu? Kim yapmış olabilir?" sorusu üzerine sanık Çoban, "Benim yetkim de bilgim de yok. Suçlanan kişi burada savunmasını yapacak. 16 aydır burada suçsuz olarak duruyorum." iddiasında bulundu.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, sanığın, "Mehmet Partigöç medya kuruluşları listesini istedi. 'Özkürkçü'nün emri olmadan veremem' dedim. İtiraz edince ÖKK'cı bana tabanca doğrulttu. Bu basın açıklamasında TSK'nın yönetime el koyduğu yazıyordu. ÖKK'den korktuğum için medya kuruluşlarına basın.tsk üzerinden gönderdim." şeklindeki daha önce verdiği ifadeyi okudu. Sanık Muzaffer Çoban, eski ifadelerini kabul etmedi.
Bu arada, sanığın savunması sırasında, takım elbise giyilmesi yasağını eleştirdiği sırada, izleyici sıralarından "Tek tip elbise tek tip" şeklinde tepki sesleri duyuldu.
4 korsan bildiri konulmuştu
Darbe girişimi gecesi, Türk Silahlı Kuvvetleri resmi internet sitesine, dört korsan bildiri konulmuş, TSK'nın resmi mail adresinden de basın yayın kuruluşlarına sözde bildiri mail atılmıştı.
Türk Silahlı Kuvvetlerinden yapılan açıklamada, "Türk Silahlı Kuvvetleri resmi internet sitesinde, illegal çete mensubu terörist hainlerce 15 Temmuz 2016 tarihinde dört korsan bildiri yayınlanmıştır. Bunlardan ilki saat 00.45'de, ikincisi saat 01.20'dedir. İkincisi, Genelkurmay Başkanımıza imzalaması ve televizyonda okuması yönünde İllegal çete mensubu terörist hainler tarafından kendisine tehdit ve zorlamada bulunulan ihanet belgesidir. Korsan bildirinin üçüncüsü saat 03.10'da, dördüncüsü de 06.50'de yayınlanan hainlik ve şerefsizlik belgesi olan sözde bildiriler 16 Temmuz 2016 tarihinde büyük ölçüde emniyetin sağlandığı saat 21.00 sularında tarafımızdan karargaha gelinerek yayından kaldırılmıştır. O andan itibaren Türk Silahlı Kuvvetleri resmi internet sitesi kendisine yaraşır bir şekilde işletilmeye başlanmıştır." denilmişti.
Özkürkçü ifadesinde suçlamıştı
Derdest edilen Ertuğrul Özkürkçü, sanık Çoban ile ilgili şunları söylemişti:
"Akşam yarbay Muzaffer Çoban'ı saat 20.30'da eve gidebileceğini söyleyerek göndermeme rağmen kendisi Özel Kalem Müdürlüğünün odalarından birinde gizlenerek benim derdest edilmemi beklemiş. Dairemde nöbetçi olanlar da derdest edilerek orada bir odaya hapsedilmişler. Kendisi dairede görevli kendilerinden olan bilgisayar mühendisi bir üsteğmeni de yanlarına alarak bu hainlik dolu bildirileri art arda yayınlamışlar."
NEJDET EROĞLU
Duruşmada, olay tarihinde kurmay binbaşı rütbesiyle Kara Kuvvetleri Komutanlığı İcra Subaylığı Özel Kalem Müdür Yardımcılığı görevinde bulunan sanık Nejdet Eroğlu savunma yaptı.
Eroğlu, 15 Temmuz'da akşam saatlerinde çatışma olduğunu duyunca komutanlara suikast yapılabileceği düşüncesiyle Genelkurmaya gittiğini iddia etti.
Nizamiyeden girmesine izin verilmediğinde "Ben ölsem de orada bulunmak zorundayım" dediğini ve çitlerden atladığını anlatan Eroğlu, bunun üzerine askerlerin kendisini yakaladığını ve destek kıtalarının binasına götürdüğünü söyledi.
Eroğlu, ani müdahale manga odasına bırakıldığını, buraya ara ara askerlerin gelip gittiğini, cep telefonu olmadığı için de ne olduğunu tam olarak anlayamadığını savundu.
Koridora çıktığında uçak seslerini, çatışma seslerini duyduğunu, bu seslerin uzun süre devam etmesi nedeniyle suikast olmadığını anladığını belirten Eroğlu, sabah saatlerine kadar burada kaldığını ve daha sonra polise giderek teslim olduğunu kaydetti.
Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, "O gece yaptığın hareket basiretli bir kurmay binbaşının yapması gereken hareket midir?" sorusu üzerine sanık Eroğlu, "Evet öyledir Başkanım. Salih Zeki Çolak'ın yanına gitmem gerekirdi." dedi.
"Suikast olduğunu düşünüyorsun, gitmen mi yoksa çare araman mı gerekirdi? Neden polisi ya da korumasını aramadın?" sorusuna karşılık Eroğlu, "Nasıl arayayım, polis ne yapacak? Gitmem gerekiyordu." ifadesini kullandı.
NURİ GAYIR
"Eşime bile anlatamadım"
Daha sonra olay tarihinde kurmay albay rütbesiyle Genelkurmay Eğitim Daire Başkanlığı Eğitim Şube Müdürü olarak görev yapan sanık Nuri Gayır savunma yaptı.
Adil bir yargılama yapılacağına inanmadığını ifade eden Gayır, "(Madem inanmıyorsun, neden savunma yapıyorsun?) diye sorabilirsiniz. Öyle fotoğraflar seçilmiş ki derdimi eşime bile anlatamadım. Avukatıma ne kadar anlattım onu da bilmiyorum. Burada başta eşime, çocuğuma, aileme, arkadaşlarıma olmak üzere derdimi anlatmak istiyorum." dedi.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın koruma astsubayı Bülent Aydın'ın darbe girişimi gecesi şehit edilmesine de değinen Gayır, "Bir talihsiz olay sonucu maalesef şehit edilen Bülent Aydın'a en yakın noktada bulunan biri olarak orada ne olduğunu açıklamak istiyorum. Ailesinin benimle ilgili şüphesi varsa gidermek istiyorum." ifadesini kullandı.
Gayır, Tuğgeneral Atilla Gökesaoğlu'nun derdest edildikten sonra koluna girdiğini gösteren fotoğrafla ilgili de olumsuz bir düşüncesi varsa bunu kırmak istediğini söyledi.
O gece elinde silah, telsiz ve telefon bulunmadığını, hiçbir toplantıya katılmadığını belirten Gayır, kendisini olayların içinde bulduğunu, tecrübesi doğrultusunda davrandığını ve yaptığı hiçbir şeyden de pişman olmadığını ifade etti.
Terörist, darbeci ya da vatan haini olmadığını savunan Gayır, 30 yıl önce askerliğe başlarken bir yemin ettiğini, o yemine hala sadık olduğunu kaydetti. Gayır, iddianamede yer alan FETÖ'cülerin yemininden haberinin olmadığını ileri sürdü.
Hiçbir terör örgütüyle irtibatının olmadığını savunan Gayır, her zaman demokrasiye inandığını iddia etti.
Yıllık izninin 17 Temmuz'da başlayacağını, bu nedenle 15 Temmuz akşamından itibaren izne çıkmayı planladığını anlatan Gayır, 17-18-19 Temmuz günleri için İstanbul orduevinden de yer ayırdıklarını söyledi.
Daire Başkanı Albay Fikret Canıtez'in hafta sonu garnizon terk izni alacağını ve daireye kendisinin vekalet edeceğini söylediğini aktaran Gayır, buna itiraz etmesine karşın kabul etmek zorunda kaldığını savundu.
15 Temmuz'da normal mesaisini yaptığını, Fikret Canıtez'in rahatsızlanıp ayrılması üzerine dairenin vekaletinin kendisine kaldığını belirten Gayır, Canıtez'in vekaleti kendisine bırakmaması halinde bugün burada olmayacağını söyledi.
Duruşma yarın sanık savunmalarıyla devam edecek.
21.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, taraf avukatları ile izleyiciler katıldı.
NURİ GAYIR SAVUNMASINA DEVAM ETTİ
Duruşmada, olay tarihinde kurmay albay rütbesiyle Genelkurmay Eğitim Daire Başkanlığı Eğitim Şube Müdürü olarak görev yapan sanık Nuri Gayır savunma yaptı. Gayır, başladığı savunmasına kaldığı yerden devam etti.
Daire başkanına vekalet etmek zorunda olduğu için mesaiye kaldığını anlatan Gayır, akşam saatlerinde sesler duyunca dışarı çıktığını, koşturan askerlerin tatbikat, terör tehdidi gibi söylemlerde bulunduklarını ileri sürdü.
Bir süre sonra buradan Ayyıldız caddesine ilerlediğini belirten Gayır, arka tarafında birilerinin sert komutlarla yere yatırıldığını duyduğunu, yaşananların bir tatbikatın parçası olduğunu düşündüğünü savundu.
Kendisinin de aynı şekilde yere yatırılmasından endişe ettiği için hızlı adımlarla rölyef denilen bölgeye gittiğini dile getiren Gayır, güney nizamiyeye giden askerler gördüğünü ve çatışma sesleri duyduğunu kaydetti.
Güney nizamiyeye doğru hareket edip ardından geri döndüğünü anlatan Gayır, bir Özel Kuvvet personelinin arasında kendisinin de bulunduğu gruba doğru "Biz Genelkurmay Başkanının emriyle geldik, bir terör tehdidi var, kontrol bizdedir. Kimse silahını kimseye doğrultmasın." diye bağırdığını iddia etti.
Bu durumdan şüphelenmediğini, terör tehdidi varsa Özel Kuvvetlerin burada bulunmasının normal olduğunu ifade eden Gayır, çatışma seslerinin yoğunlaşması üzerine ne olduğunu anlamak için yeniden güney nizamiyeye yöneldiğini bildirdi.
Destek kıtalarının bulunduğu yerde başka bir askerle bir süre beklediğini, bu sırada yanından Tuğgeneral Atilla Gökesaoğlu'nun hızlı adımlarla geçtiğini kaydeden Gayır, Gökesaoğlu'nun "Çocuklar ne oluyor?" diye sorduğunu, "Bilmiyoruz komutanım, güney nizamiyede çatışma var, dikkatli olun." dediklerini söyledi.
Gayır, çatışmada yaralananlar için ambulanslar geldiğini, kendisinin de yaralıların ambulansa taşınmasına yardım ettiğini anlattı.
Ambulansın şoförüne yaralıları GATA'ya götürmesini söylediğini belirten Gayır, askerin revirde doktor bulunduğunu söylemesi üzerine önce revire gidilmesini istediğini kaydetti.
Gayır, daha sonra Milli Müşterek Plan Şube Müdürü kurmay albay Özay Yılmaz olduğunu düşündüğü kişinin kendisinden iki Özel Kuvvet personeline proje yönetim daireye gitmeleri için yol göstermesini istediğini, kendisinin de onlara yardımcı olduğunu belirtti.
"Bir nevi şoka girmişti"
Nizamiyeye gidip geldiğini, ardından Tuğgeneral Atilla Gökesaoğlu'nu elleri bağlı şekilde gördüğünü öne süren Gayır, "Atilla paşa bir nevi şoka girmiş durumdaydı, titriyordu. Özel Kuvvetçiler aldıkları eğitim nedeniyle olsa gerek sert davranıyorlardı. Öyle olduğunu görünce ona yardım etmek hissi ve gayesiyle koluna girme gereğini hissettim ve koluna girdim." dedi.
Gayır, bu sözlerinin ardından Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'e seslenerek, "Başkanım gülüyorsunuz bana ama Rabbim şahit." dedi. Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Dik, "Ama ne yapayım gülünmez mi buna? Çatışma ortamında yardım etme saiki..." ifadelerini kullandı.
Nuri Gayır'ın yardım etme saikiyle hareket ettiğini söylemesi üzerine de Dik, "Bunu kendisine sorarız." dedi.
Gayır, daha sonra Kara Kuvvetleri Komutanı forsu taşıyan aracı ve konvoyu gördüğünü, komutanın kendisini bu şekilde görmemesi için hızlı adımlarla yolun karşısına geçmeye çalıştığını savundu.
Sanık Gayır, "Komutan durup ne yaptığımı sorsa verecek hiçbir cevabım yok. Çünkü ne olduğunu ben de bilmiyorum." savunmasını yaptı.
Mahkeme Başkanı Dik'in, o anki pozisyonu ne olarak algıladığını sorması üzerine Gayır, "Darbe olduğunu anlamadım. Emniyet için gelen bir grup var. Genelkurmay başkanı emriyle geldiklerini söylüyorlar. Başka bir şey düşünmeme imkan yok. Atilla paşa onlara ne dedi, müdahale mi etti görmedim. Belki de bir tehdit olarak algılayıp yatırdılar diye düşünüyorum." diye konuştu.
Karşıya geçmeye çalışırken Gökesaoğlu'nun arkasında kaldığını ve iki Özel Kuvvetçi tarafından yere oturtulduğunu gördüğünü anlatan Gayır, ardından koruma personelinin araçtan indiğini aktardı.
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın koruma astsubayı Bülent Aydın'ın şehit edilme anını da anlatan Gayır, "O sırada Özel Kuvvetler personeli, koruma personeline 'silahlarınızı atın' diye bağırdı. Şehit başçavuş Bülent Aydın, 'Siz kimsiniz?' diyerek Özel Kuvvetçilere tepki gösterdi. Özel Kuvvet personeli silahlarını doğrultmuştu. Aydın, belinden tabancasını çekti ve iki eliyle özel kuvvetlere nişan aldı. O anda silahlar patladı. Bülent başçavuşun vurulduğunu gördüm. Özel Kuvvetçi ateş etti sanırım ama hangisinin ateş ettiğini anlamadım." dedi.
Ateş eden Özel Kuvvet personelini hatırlayıp hatırlamadığı sorulan Gayır, "Maalesef, toplam süre bir dakika bile değil. Hatırlamam mümkün değil." karşılığını verdi.
"Elime silah almadım"
Gayır'ın, "Bülent Başçavuşun eşinin, kocasını kimin vurduğunu bilme hakkı var. Ancak kim olduğunu inanın bilmiyorum." demesi üzerine duruşmayı izleyen Şahnaz Aydın, "Ahirette göreceğim ben onu." diyerek tepki gösterdi.
Bu anın ardından korumaların yanına doğru gittiğini ve "Arkadaşlar yere yatın. Ayakta kalmayın." dediğini iddia eden Gayır, o gece eline asla silah almadığını öne sürdü.
Gayır, "Son aracın olduğu yere doğru gittim. O sırada herkes yatmıştı. Orada birisi vardı. 'Ne oluyor dedi?'. 'Çocuklar bende bilmiyorum ne olduğunu. Hedef küçültün, birisi vuruldu' dedim. O esnada Bülent başçavuşun vurulduğu yerden bir feryad geliyordu. Koşarak ona doğru gittim. Baktım, Bülent Başçavuş sırtüstü yatıyor. Ben göğsünde kan gördüm. Yandaki askerde şofördü belki bilmiyorum, o da feryad içindeydi." ifadelerini kullandı.
Ambulans çağırmak için çabaladığını ancak telefonunu bulamayınca koşarak revire gittiğini dile getiren Gayır, ambulans isteyip Bülent başçavuşun vurulduğu yere gittiğinde onun orada bulunmadığını, bir ambulansça alınmış olduğunu öğrendiğini bildirdi.
Gayır, tekrar revire gittiğini, acil müdahale odasında ilk yatakta başında tampon bulunan ve karnında da kanaması olan tabur komutanını, ayrıca karnından yaralanan binbaşıyı ve muhtemelen ayaklarından yaralanan koruma Yüzbaşı Burak Akın ile durumu onlara göre daha hafif olan başka yaralıları gördüğünü söyledi.
Yaralıları teselli ettiğini öne süren Gayır, nizamiyeler kapalı olduğu için ambulansların çıkış yapamadığını öğrendiğini kaydetti.
Yaralıları düşünmüş
Nizamiyeye gittiğini ve kapalı olduğunu öğrendikten sonra helikopter bölgesine koştuğunu anlatan Gayır, gördüğü bir helikopter teknisyenine yaralılar bulunduğunu ve alıp alamayacağını sorduğunda, durumu ilettiği pilotun "getirin" diye işaret yaptığını belirtti.
Gayır, revire gidip durumu kötü olan iki yaralıyı hazırlamalarını söylediğini ancak helikopterin kalkmış olduğunu dile getirerek, bu sırada jetlerin uçmaya başladığını ancak darbe girişimi olduğunun aklına gelmediğini iddia etti.
Başka bir helikopter geldiğini ve bu helikoptere gittiğinde bir Özel Kuvvet personelinin kendisini durdurup Genelkurmay Başkanının bineceğini söylediğini belirten Gayır, 5-6 kişilik bir ekibin seri şekilde gelip helikoptere binerek gittiklerini anlattı.
Gayır, "Oradaki Özel Kuvvetçi olduğunu düşündüğüm biri Genelkurmay Başkanı harekatı idare etmek üzere Akıncı'ya gidiyor." dediği iddiasında bulundu. Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, bir süredir cezaevinde olduğunu hatırlatarak bu kişinin kim olduğunu sorması üzerine Gayır, onu tanımadığını savundu.
Durumu acil olan iki yaralıyı helikoptere götürmek için hazırlanan ambulansların, bu yaralılarla nizamiyeden çıkış yaptığını öğrendiğini ifade eden Gayır, diğer yaralıları da göndermek için komuta katına çıktığını söyledi.
Gayır, komuta katında Mehmet Partigöç'ü görünce durumu ona anlattığını iddia ederek, Partigöç'ün de "Ambulanslar çıksın. Helikopter de çağıralım." dediğini ancak komutanın kimde olduğunu bilmeyince helikopteri Doğan Öztürk'ün çağırdığını düşünüp ona da durumu söylediğini bildirdi.
Partigöç'ün de durumu takip edip yaralıları göndermesi emri verdiğini iddia eden Gayır, revire inerek yaralalıların hazırlanmasını söylediğini anlattı. Gayır, sadece bunun için üç kez komuta katına çıktığını savunarak, "Tek derdim yaralıları göndermekti." dedi.
Nuri Gayır, son kez revire gittiğinde doktorla görüştüğünü, onun da üç yaralının durumunun stabil olduğunu belirterek, helikoptere ihtiyaç olmadığını söylemesi üzerine, Partigöç'e bilgi verdiğini dile getirdi.
Bu sırada komuta katındaki televizyonda saat 02.00 sıralarında açıklamaları gördüğünü anlatan Gayır, odasına gitmeye karar verdiğini, odasına giderken vatandaşlarla karşılaşmaktan çok korktuğunu söyledi.
Odasında protesto yapanları gördüğünü ifade eden Gayır, TBMM'nin bombalandığını, silah sesleri nedeniyle pencereden uzak durmaya çalıştığını belirtti.
Televizyona bakmak için yeniden komuta katına gitmek istediğini, bu sırada Özel Kuvvet personeli kurmay albay Fırat Alakuş'la karşılaştığını kaydetti.
Komuta katında boş bir bekleme odasında bir süre bekleyip odasına döndüğünü ve sabaha kadar orada beklediğini ileri süren Gayır, darbe yapıldığını çok sonra anladığını savundu. Sanık Gayır, "Ben kimseyi öldürecek, ölüm emri verecek birisi değilim." savunmasını yaptı.
"Sesimiz çıkmıyor diye zekamızla alay etme"
Mahkeme Başkanı Dik, sanığa, "Gözünün önünde bir cinayet işleniyor, Özel Kuvvetlerin hala kanunsuz bir iş yapmadığını mı düşünüyorsun? Sordun mu bunu Fırat Alakuş'a? Bize hikaye anlatıp duruyorsun, bak sesimiz çıkmıyor diye zekamızla alay etme. Özel Kuvvetlerde kötülük görmediğini söylüyorsun, önünde adamı şehit ettiler." dedi.
Sanık Gayır ise "Başkanım ben ne gördüğümü anlattım. Özel Kuvvet personeli tarafından silah doğrultuldu, 'yatın' dediler. Kimden emir aldıklarını bilmiyorum. Bülent başçavuş elini beline attı ve silah doğrulttu onun üzerine ateş edildiğini, yanlışlıkla olduğunu düşündüm." diye konuştu.
"Tehlikeyi önlemek adına ne yaptın" diye sorulan Gayır, "Adamların hepsi silahlıydı efendim." ifadesini kullandı.
Başkan Dik'in, "Silahlı adamların yanında derdest edilen Gökesaoğlu'nun koluna nasıl girdin? Niye seni yanlarına aldılar? Bir sürü adamı derdest ettiler, seni niye derdest etmediler, düşman unsuru olarak görmediler mi?" sorusu üzerine Gayır, "Ben onların ne maksatla derdest edildiğini bilmiyorum. Derdest edilen bir tek Gökesaoğlu'nu gördüm, vurulan da sadece Bülent Başçavuşu gördüm." dedi.
OĞUZHAN KONUK
Duruşmada savunma yapan sanık eski personel binbaşı Oğuzhan Konuk, hakkındaki suçlamaları reddetti.
Konuk, Şırnak'ta görevliyken darbe girişiminden 5 gün önce Genelkurmay Karargahı'nda görevlendirildiğini, darbeden bir gün önce de Yüksek Askeri Şura toplantısı nedeniyle hazırlık çalışmaları yaptıklarını anlattı.
Darbe girişimi günü de YAŞ hazırlık toplantısı yaparken terör saldırısı olacağının söylendiğini, kalabalığı takip ettiğini, herkese silah dağıtıldığını, kuzey nizamiyeye doğru gittiklerini anlatan Konuk, burada beklerken güney nizamiyeden silah sesleri duyduğunu, terör saldırısı olduğunu düşündüğü için Milli Müdafa Caddesi'nde nöbet kulübesinde mevzide beklediğini ileri sürdü.
Yanında telefon bulunmadığından kimseden bilgi de alamadığını, en uygun davranışın mevzide beklemek olacağını düşündüğünü ileri süren Konuk, burada sabah saatlerine kadar beklediğini, ertesi gün saat 10.00 civarında karargahtan çıkarak evine gittiğini söyledi.
Eline silah aldığını ancak hiç ateş etmediğini, bunun idari tahkikat raporuyla da tespit edildiğini savunan sanık Konuk, darbe girişiminden sonra mesaisine devam ettiğini, 20 gün sonra gözaltına alındığını anlattı.
Gözaltında darbedilerek işkence gördüğünü iddia eden Oğuzhan Konuk, bu yöntemlerle örgüt ile irtibatının sorulduğunu, FETÖ'cülerin isimlerini vermesinin istendiğini ileri sürdü.
Kimseyi teşhis etmediğini, teşhis ve yer gösterme tutanaklarında yazılanların gerçek dışı olduğunu savunan Konuk, ortaokul yıllarında örgütle tanıştığı, "cemaat" evlerinde kalıp askeri liseleri tercih ettiği yönündeki itiraflarını işkenceyle alındığı iddiasıyla reddetti. Sanık Konuk, işkence nedeniyle istekleri yönünde ifade verdiğini, ifadelerin kendisine okutturulmadan imzalattırıldığını öne sürdü.
Eski ifadesindeki, "Örgüt abisinin 'Ahmet' kod adlı Mustafa Akyıldız olduğu ve Akyıldız'ı teşhis ettiği" şeklindeki bölümleri de reddeden Konuk'a, bu isimlerin nasıl uydurulmuş olabileceği soruldu. Konuk, "Gözaltına alındıktan sonra yanıma bu adamı getirdiler, teşhis ettirdiler. Tanımadığımı söyledim ama tehdit edildim." iddiasında bulundu.
"Örgüt abisi" olduğu belirtilen sivil sanık Mustafa Akyıldız salonda teşhis ettirilen Oğuzhan Konuk, "Spor salonunda teşhis ettirilene kadar tanımıyordum. Spor salonunda ve emniyette gösterdiler, hep tanımadığımı söyledim ama teşhis tutanağını imzalattırdılar." savunmasını yaptı.
BİROL KURUBAŞ
Darbe girişiminin ardından firar eden, darbe girişiminin planlandığı villadaki toplantılara örgütün firari "Hava Kuvvetleri imamı" Adil Öksüz ile katıldığı belirlenen ve 4 Kasım'da İstanbul'da yakalanan Birol Kurubaş duruşmada sanıklar arasında hazır edildi.
Ankara 5. Sulh Ceza Hakimliğince 17 Kasım 2017'de tutuklanan FETÖ'nün "Hava Kuvvetleri Komutanlığı sözleşmeli subaylar imamı" olduğu belirlenen Kurubaş'a duruşmada mesleği soruldu.
Öğretmen olduğunu, son yıllarda da pazarlama ve tanıtım şirketlerinde çalıştığını anlatan Kurubaş, Mahkeme Başkanı Oğuz Dik'in, "Parmak izin çıkmış evde haberin var mı?" sorusu üzerine avukatıyla görüşemediğini belirterek savunma için süre istedi.
Kurubaş'a savunmasını hazırlaması için süre verilirken, anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs suçundan tutuklandığı yüzüne okundu.
Darbe planının yapıldığı evde cam şişede parmak izi bulunmuştu
"Sami" kod adlı Birol Kurubaş'ın, darbe girişiminden önce Ankara'da Ahmet Taner Kışlalı Mahallesi'nde bulunan ve örgüte ait Empati Danışmanlık Şirketi adına kiralanan üç katlı villada Öksüz başkanlığında yapılan darbe toplantılarına katıldığı tespit edilmişti.
Toplantıya Öksüz ve Kurubaş'ın yanı sıra Bilal Akyüz, Mustafa Barış Avıalan, Sinan Sürer, Gökhan Şahin Sönmezateş, Ömer Faruk Harmancık, Turgay Sökmen, Fırat Alakuş, Ali Osman Gürcan ve Murat Koçyiğit'in de katıldığı belirlenmişti.
Kurubaş'ın 5, 6, 7, 8 ve 9 Temmuz 2016'daki 5 ayrı toplantıya katıldığı, evde yapılan aramalar sonucunda ortaya çıkmıştı. Aramalarda elde edilen cam şişede yapılan analizde Kurubaş'ın parmak izlerine rastlanmıştı.
NECATİ GÜNEŞ
Duruşmada savunma yapan sanık Necati Güneş de hakkındaki suçlamaları reddetti. Darbe girişimi döneminde, Genelkurmay karargahında Politik Askeri Durum Değerlendirme subayı olarak görev yaptığını söyleyen Güneş, Pakistan Genelkurmay Başkanı'nın Türkiye ziyareti nedeniyle brifing hazırlığı içinde olduklarını anlattı.
Darbe girişimi gecesi de brifing çalışması yaptıklarını, bu nedenle karargahta kaldıklarını savunan Güneş, çalışmaları tamamladıkları sırada, terör saldırısı olacağının söylendiğini öne sürdü.
Herkesin emirle bahçeye toplandığını, ellerine silah verildiğini, gece boyunca silah kullanmadığını iddia eden Güneş, çevre emniyetine destek olmalarının istendiğini, yapabileceği başka bir şey olmadığını savundu.
Sanık Necati Güneş, kardeşi Bekir Güneş'in ByLock kullanıcısı olduğunu iddianameden öğrendiğini, eşinin KPSS şüphelisi olduğu yönündeki iddianın da gerçek dışı olduğunu ileri sürdü.
Duruşmaya, öğle arasının ardından sanık savunmalarıyla devam edilecek.
OKAN KURT
Duruşmada öğleden sonra savunma yapan sanık eski binbaşı Okan Kurt savunmasında, 15 Temmuz'da nöbetçi amir yardımcısı olduğunu söyledi. Bu nöbetin olağan nöbeti olduğunu belirten Kurt, nöbetçi amir olarak da Yarbay Murat Mala'nın görev yaptığını söyledi.
Kurt, 21.30 civarında bağrışma sesleri duyduğunu, nöbetçi odasından çıktıklarında ise kimselerin olmadığını, tekrar odaya girdikten 1-2 dakika sonra yine bağrışma sesleri duyduklarını anlattı.
Seslerin geldiği tarafa baktığını, Genelkurmayın Milli Savunma Bakanlığına bağlandığı tarafta maskeli, kamuflajlı ve uzun namlulu silah taşıyan iki kişinin Uzman Onbaşı Ahmet Haşim Uyar'ı etkisiz hale getirdiklerini gördüğünü ifade eden Kurt, "Ne oluyor?" diye seslendiğinde "Tatbikat, tatbikat, tatbikat... Yere yat, yere yat" dediklerini bildirdi.
Kurt, karargah nöbetçisi olduğunu söylemesine rağmen ellerinin plastik kelepçeyle bağlandığını, Uzman Onbaşı Uyar ile bir yere bırakıldıklarını ancak, bu iki kişinin gitmesinden sonra kelepçelerden kurtulup nöbetçi amir odasına geçtiğini ifade etti.
Yarbay Murat Mala'ya durumu anlattığını, durumu rapor etmesini söylediğini anlatan Kurt, onun da harekat merkezini arayıp rapor ettiğini bildirdi.
Kurt, televizyondan Genelkurmay civarındaki gelişmelerle ilgili bir haber olup olmadığına baktıklarını, sadece İstanbul'da boğaz köprüsünün kapatıldığını gördüklerini ancak anlam veremediklerini iddia etti.
Bu arada Genelkurmay etrafında silah seslerinin yoğunlaştığını belirten Kurt, Yarbay Mala'nın, bir binbaşının yaralandığı ve revire kaldırıldığı bilgisi üzerine revire gideceğini söylediğini, bunun üzerine onu maskeli ve silahlı kişilere karşı uyardığını öne sürdü.
Mala'nın revire doğru gitmesi üzerine kendisinin de peşinden çıktığını ifade eden Kurt, Genelkurmay sosyal tesisleri yakınında "Dur! Eller havaya. Yat, yat, yat." ikazıyla karşılaştıklarını söyledi. Kurt, Mala'nın ellerini kaldırdığını, kendisinin de ellerini kaldırıp dönerek kaçtığını, bu sırada üzerine doğru ateş edildiğini iddia ederek, buradan nöbetçi amir odasına gittiğini bildirdi.
Kurt, dahili hattan harekat merkezini arayıp saldırı gerçekleştiğini söylediğini iddia ederek, daha sonra saygı nöbetçilerini içeri alıp ışıkları söndürttüğünü ileri sürdü.
Uçakların geçişini duyduklarını, televizyondan Başbakanın kalkışma olabileceğini söylediğini dinlediklerini anlatan Kurt, başka bir tarafta nöbetçi olan Yüzbaşı Ümit Keskin'i arayıp onu da bilgilendirdiğini dile getirdi.
İki vatandaşın vurulduğunu görmüş
Kurt, silah seslerinin arttığını, harekat merkezini aramasına rağmen cevap verilmediğini iddia ederek, kendini Uzman Çavuş Cahit Kükey olduğunu söyleyen birinin arayıp kamera izleme merkezinin güvenli olduğunu ve gelebileceklerini ilettiğini bildirdi. Uzman Onbaşı Uyar'ın Kükey'i tanıdığını söylemesi üzerine çelik kapılı olan izleme merkezine gittiklerini belirten Kurt, içeride çaycı, kantinci, temizlik görevlisi er ve erbaşlar olduğunu söyledi.
Kurt, buradayken serbest bırakılan Yarbay Mala ile de telefonla görüştüğünü, onun da oraya geldiğini ifade ederek, merkezdeki televizyonda Başbakan ve Cumhurbaşkanının darbe girişiminin bastırılmasının an meselesi olduğunu söylediği haberleri de izlediklerini belirtti.
Kameraları takip ettiği sırada halkın toplanmaya başladığını gördüğünü anlatan Kurt ancak Milli Savunma Bakanlığı taraftaki kapıyı kıran vatandaşların içeri girdiğini söyledi.
Kurt, karargaha giren vatandaşlara karşılık, yüzleri maskeli bir grup askerin silahla müdahale ettiğini belirterek, "Yüzleri maskeli kişilerin vatandaşların üzerine yürüyüp onlara ateş ettiklerini gördüm. İki kişi yere yığıldı." diye konuştu.
Yarbay Hasan Yücel'in, Cahit Kükey ile görüştüğünü ve tüm erbaşların silah almasını emrettiğini belirten Kurt, silahlı özel kuvvetler personelinin odalarına girmesi üzerine kendilerinin de yakındaki muhafız takım komutanlığı odasından silah aldıklarını bildirdi.
Kurt, silahı kendilerini korumak için aldıklarını ancak hiç kullanmadıklarını iddia ederek, vatandaşların da can havliyle binayı boşalttıklarını anlattı.
Yarbay Gökhan Eski'nin de merkeze geldiğini, erbaş ve erleri birliklerine bıraktığını, sonra dönüp Mala ile oda dışında görüşüp kendilerini de odadan çıkardığını anlatan Kurt, Eski'nin belinde tabanca bulunduğunu fark ettiğini de belirtti.
Kurt, komuta katına girerken bekleme odasına denizci Astsubay Özcan Çetinkaya ve denizci bir uzman çavuş ile alındıklarını ancak Mala'nın Eski ile komuta katına girdiğini söyledi.
Hava aydınlanırken hava pilot Yarbay Mesut Ürkmez'in odaya geldiğini, onun da elleri kelepçeliyken serbest bırakıldığını ancak tekrar rehin alınıp dışarı çıkmasına izin verilmediğini anlattığını öne süren Kurt, odadan çıktıklarında Korgeneral İlhan Talu'nun etrafı kontrol ederek gezindiğini gördüklerini bildirdi.
Kurt, Talu'nun kim olduklarını sorup dışarı çıkmak üzere yönlendirdiğini, dışarı çıktıklarında ise polis ekiplerince gözaltına alındıklarını söyledi.
FETÖ ile bir bağı bulunmadığını öne süren Kurt, "Ne darbecilere yardım ettim, ne de destek oldum." diyerek, tahliyesini talep etti.
OKTAY FELEKOĞLU
Savunma yapan sanık eski Yarbay Oktay Felekoğlu da 15 Temmuz'da Genelkurmay Başkanı mesaisi sonrası çıkacak diye kendisinin de çıkış için hazırlık yaptığını söyledi.
Felekoğlu, saat 21.22'de, odasındayken koridordan sesler geldiğini, masasındaki bazı yerleri görebildiği monitörde, komuta katına çıkan merdivenlerde kamuflajlı personelin gözüne çarptığını öne sürdü.
Odasından çıkıp ne olduğunu sorduğunda "İçeri gir, tatbikat" diye ikazla karşılaştığını öne süren Felekoğlu, bu kişilerin Özel Kuvvetler Komutanlığı personeli olduğunu anladığını söyledi.
Felekoğlu, MİT müsteşarı gün içinde ziyarete geldiği için bunun bir istihbarat olduğunu, özel kuvvetlerin de Genelkurmay Başkanı için geldiğini düşündüğünü iddia etti.
"Gayrimeşru bir durum olabileceğini hiç düşünmedim." diyen Felekoğlu, odasında kaldığını, daha sonra alt kattaki bir odaya indikten 10-15 dakika sonra giriş tarafında bir kaç el silah sesi duyduğunu savundu.
Vurulan korumaya turnike yapmış
Felekoğlu, yere yatan birilerini gördüğünü, "Bunların kim" diye bakarken bağırıp koşarak gelen birisi olduğunu iddia ederek, takım elbiseli bu şahsa yöneldiğini, elini beline götüren şahsın Genelkurmay Başkanının bulunduğu yere gelen bir saldırgan olduğunu ve onu engellemeyi düşündüğünü söyledi.
Silahı bulunmadığını iddia eden Felekoğlu, birinin kendisine "çekil" dediğini ve ateş açıldığını bildirdi. Felekoğlu, bacaklarından vurulan şahsın Kara Kuvvetleri Komutanı'nın koruması Yüzbaşı Burak Akın olduğunu sonradan öğrendiğini öne sürerek, yaralanma anının hemen ardından yardıma gidip sağlık ekibi gelene kadar turnike yaptığını belirtti.
Bu olayın odasının önünde olduğunu, kendisinin de "Ne oluyor?" diyerek baktığını savunan Felekoğlu, yere yatırılan kişinin de Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Salih Zeki Çolak olduğunu görünce şaşırdığını iddia etti. Felekoğlu, bir orgeneralin yere yatırılmasının da rızası olmadıkça mümkün olmadığını ileri sürerek, "Ben orada bir rıza hali gördüm." diye konuştu.
Faaliyetlerin Genelkurmay Başkanının emri doğrultusunda bir tatbikat olduğunu düşündüğünü öne süren Felekoğlu, başkanın esir alındığına dair bir emare de görmediğini iddia etti.
Darbe olduğu aklına hiç gelmemiş
Felekoğlu, olayın devamında uçak seslerinin yanı sıra koridordayken de başbakanın küçük bir grubun kalkışmasından bahsettiğine dair ses duyduğunu belirterek, terör saldırısı ihtimalini de hala yabana atmadığını söyledi.
"Aklıma gelmeyen tek şey darbeydi." diyen Felekoğlu, o zamana kadar her şeyin meşru zeminde yaşandığını düşündüğünü savundu.
Bu sırada Genelkurmay Başkanının emniyette ve emniyete alınmış şekilde götürüldüğünü söyleyen Felekoğlu, onun daha güvenli olduğu için Özel Kuvvetler Komutanlığına götürüldüğünü sandığını ileri sürdü.
Felekoğlu, emniyet maksatlı olarak beline boş bir tabanca taktığını da savunarak, 01.30 civarında vatandaşların kuzey nizamiyede toplandığını görünce onlarla konuşmaya çalıştığını ama öfkeli oldukları için konuşamadığını söyledi.
Odasına dönüp televizyon izlemeye karar vermişken Meclis tarafından ses geldiğini ve o tarafa yöneldiğini belirten Felekoğlu, 02.45 civarında arslanlı kapı bölgesinde bahçedeki vatandaşları görünce çekinmeden aralarına girdiğini ifade etti.
Felekoğlu, "Onlarla konuşunca darbe sözünü ilk kez onlardan duydum. Yanlış bir şey olduğunu anladığım an bu andır." dedi.
Bina içinde olan 50-60 vatandaşın çıkmasına yardımcı olduğunu anlatan Felekoğlu, biri başından, diğeri bacağından vurulan iki yaralının da acilen götürülmesi için yardım çağırdığını ve bu yaralıların bir UMKE aracıyla götürüldüklerini bildirdi.
Felekoğlu, Genelkurmay içinde bir cepheleşme tespit edemediğini, bu nedenle "darbeci ve darbeci olmayan" ayrımını yapamadığını iddia ederek, televizyonu izlemeye başladığında 10 yaş yaşlandığını söyledi.
Sabah olup emniyet güçlerinin yanına gittiğinde haksız şekilde gözaltına alındığını ifade eden Felekoğlu, hiçbir örgüte üye olmadığını iddia etti.
Felekoğlu, hiçbir eyleminde darbe kastı bulunmadığını, kimseye darbeyle ilgili emir vermediğini ileri sürerek tahliyesini talep etti.
Duruşmada, Astsubay Osman Aktaş da savunma yaparak, tahliyesini istedi.
22.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, taraf avukatları ile izleyiciler katıldı.
RECEP AKTÜRK
Duruşmada savunma yapan eski binbaşı Recep Aktürk, Harp Akademisi'nden mezun olduktan sonra Genelkurmay İstihbarat Başkanlığında plan ve koordinasyon subayı olarak göreve başladığını söyledi.
Darbe girişiminin olduğu geceye ilişkin kamera kayıtlarının olduğunu anımsatan Aktürk, şunları anlattı:
"Bir süre sonra güney nizamiye tarafından silah sesleri geldi. Ben de nizamiyenin içine girdim Özel Kuvvetler Komutanlığı personeli geldi, 'bizim geri çekilmemiz gerektiğini, terör tehdidi olduğunu' söylediler. Ben de güvenli olduğunu bildiğim görüntü izleme odasına geçtim. Sonra uçak, helikopter sesleri gelmeye başladı. Tanklar içeri girdi. Kimse ne olduğunu bilmiyordu. Genelkurmay Başkanlığının kendi emniyetinden sorumlu personel tarafından görevliler mevzilere yerleştiriliyordu. Gece 02.00 civarı nizamiye bölgesine sivil halk geldi. 'En büyük asker, bizim asker' sloganları atılıyordu. Birden nizamiyeye yakın personelle konuşmaya başladılar. Sonrasında 'asker kışlaya' sloganları atıldı, kapı zorlandı. Burada Özel Kuvvetler Komutanlığı veya Muhafız Alayınca havaya ateş açıldığını duydum. Gece 03.30 civarında savaş uçaklarının ve taarruz helikopterlerinin bombalama sesleri geldi."
DARBE OLDUĞUNU ANLAMADIM TATİLE GİTTİM
Sonrasında nizamiyeden çıkarak evine gittiğini, hafta sonunu ailesiyle geçirdiğini ifade eden Aktürk, "Darbeden haberim yoktu. Olayın hain bir darbe girişimi olduğunu eve gidince öğrendim. Gözaltına alınan personele yapılan muameleyi görünce ortamın sakinleşmesini bekledim ve darbe girişimi gecesi karargahta olduğumu söylemedim. İki hafta boyunca mesaiye devam ettim. Çok gizli raporların hazırlanmasında görev aldım, YAŞ brifingini hazırladık." dedi.
GÖKHAN ŞAHİN SÖNMEZATEŞ DURUŞMADAN ATILDI
Başbakanlık Avukatı Süleyman Ayhan'ın "Terör saldırısı var diye silahları size kim verdi?" sorusuna Aktürk, "Terör tehdidi denildikten sonra silahlığa gidip aldık. 'Terör tehdidi var' diyen hatırladığım kadarıyla Doğan Öztürk'tü." karşılığını verdi.
"İstihbaratçı olarak olup biteni merak etmediniz mi?" sorusu üzerine Aktürk, merak ettiğini ancak silah seslerinin gelmesi üzerine nizamiye bölgesinden ayrılmadığını, kim darbeci, kim değil bilmediğini söyledi.
Bu arada duruşmayı izleyenlerle sanıklar arasında kısa süreli tartışma yaşandı. Mahkeme Başkanı bazı izleyicileri ve izleyicilerle tartışan sanık eski Tuğgeneral Gökhan Şahin Sönmezateş'i salondan çıkardı. Duruşmayı, eski Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç da izledi.
FETÖ ile herhangi bir bağının olmadığını savunan Aktürk, eşinin, usulsüzlük yapıldığı tespit edilen 2010 KPSS sınavında yüksek puan aldığı yönündeki iddiaların gerçek olmadığını iddia etti. Aktürk, eşinin 2009 KPSS'si ile öğretmen olarak atandığını ve halen görevine devam ettiğini söyledi.
Mahrem imamlarla herhangi bir görüşmesinin olmadığını ileri süren Aktürk, kayınpederinin Bank Asya'da hesabının olduğunu ancak 17-25 Aralık'tan sonra bu bankaya herhangi bir para yatırmadığını savundu.
FETÖ'den tutuklu eski Terörizmle Mücadele Eğitim ve Tatbikat Merkezi Komutanı Tuğgeneral Mustafa Kurutmaz'ın sicilini bozduğunu kaydeden Aktürk, bu anlamda sicilinin parlak olmadığını söyledi.
Ailesinde FETÖ ile ilgili kimsenin olmadığını savunan Aktürk, "Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığına atandığımdan beri hassas soruşturmalara tabi tutuldum. MİT müsteşarının katıldığı toplantılara katıldım. İsmimiz MİT, Emniyet tarafından araştırılıyor. MİT müsteşarı ile toplantı yapıyorum bir şey yok, 15 Temmuz'da bir gecede FETÖ'cü oldum." dedi.
Savunmasının ardından Aktürk'ün çapraz sorgusuna geçildi. "Darbe girişimi olduğunu ne zaman anladınız?" sorusuna Aktürk, "Net olarak gece 24.00-01.00 gibi eve gittiğimde darbe girişimi olduğunu anladım. 36 yıldır bu ülkede darbe olmuyor. 1980 darbesinde sağdan, soldan insanlar birbirini öldürüyor. Öyle bir durum yok. Darbenin aklımıza gelmesi mümkün değil. O yüzden darbeye ihtimal vermedim." yanıtını verdi.
ÖZGÜR SOLAKOĞLU
Duruşmada savunma yapan tutuklu sanık eski yarbay Özgür Solakoğlu, Genelkurmay'da sosyoloji danışmanı olarak görev yaptığını, 15 Temmuz'da da imzalatılması gereken bir evrak nedeniyle karargahta bulunduğunu söyledi.
Odasında bulunduğu sırada sesler gelmesi üzerine dışarı çıktığını savunan Solakoğlu, "Bu gelen seslerden 2-3 dakika sonra komutanın merdivenlerden aşağı doğru indiğini, Özel Kuvvetler personelinin koşuşturarak mevzilendiğini gördüm. Tam bir kaos ortamı vardı. Şahsıma ait, birkaç şüpheliyle yer alan görüntüler, darbenin ilk dakikalarıdır. Önüme gelen herkese 'Ne oluyor' sorusunu soruyordum. Aldığım cevap 'tatbikat' oldu. Olayın tatbikat olmadığını anlamam bir hayli zaman aldı." dedi.
Tatbikat olmadığını anladıktan sonrası odasına geçip ışıkları kapattığını savunan Solakoğlu, Özel Kuvvetler Komutanlığı personelinin de sık sık kendisini odaya geçmesi yönünde uyardığını bildirdi.
Tuvalete gitme bahanesiyle birkaç kez odasından çıktığını, bu sırada kışlayı terk etmenin yollarını aradığını ileri süren Solakoğlu, bu kapsamda sivil elbiselerini giydiğini, ilk fırsatını bulduğunda da kışlayı terkettiğini söyledi.
Kışladan çıktıktan sonra panik ve korku içinde babasının Yenimahalle'deki evine gittiğini anlatan Solakoğlu, darbe girişimi başarılı olsa da olmasa da üzerine suç atılacağını düşünerek, panikle komşularının yazlığının bulunduğu Hopa'ya gitmeye karar verdiğini aktardı.
"Sınırda yakalanmadım"
Hopa'ya giderken otobüsün televizyonundan darbeci askerlere yönelik muameleyi gördüğünü belirten Solakoğlu, "Olay tersine dönmüştü ama suçsuz olduğumu nasıl anlatacağımdan korktum." dedi.
Solakoğlu, Hopa'ya vardıktan sonra Ankara'ya geri dönme kararı aldığını ifade ederek, şöyle devam etti:
"Hopa'ya gittiğimi kimseye söylemeyecektim. Ankara'ya dönmek için otobüsün kalkış saatini beklerken, gezindiğim yerde oradaki stresli hareketlerimden insanlar fark etti galiba, o bölgede bulunan bir taburun askerleri tarafından gözaltına alındım. Sınırda yakalanmadım. Üzerimde ne pasaport ne de nüfus cüzdanım vardı. Yurt dışına kaçmak gibi bir niyetim olsaydı, pasaportumu yanıma alırdım."
Darbe girişimi günü kendisi gibi karargahta bulunan bazı kişilerin davada "tanık" olduğunu dile getiren Solakoğlu, kendisinin kimseden emir almadığını, silahının bulunmadığını savundu.
Odasının önünde bulunan kameralarda her şeyin görüldüğünü belirten Solakoğlu, "1A kamerası tam odamın önünde. Karargahta rahat bir şekilde gezme hususu gerçeği yansıtmamaktadır. Yaptığım tek faaliyet kışlayı terk etmem için uygun bir pozisyonu aramaktı. Koridorda gezmek darbeye destek anlamına gelmiyor." dedi.
"Fotoğraflardaki benim"
Elinde silah olanlara karşı bir şey yapmanın mümkün olmadığını savunan Solakoğlu, "Karşımda Özel Kuvvetler var. Elinde silah olan korumaların gözlerindeki korkuyu gördüm. Kimi hemen silahı verip yere yattı, kimi kendini odaya kitledi. Üstelik bu personel Özel Kuvvetlerden geliyor." ifadesini kullandı.
Savunmasının ardından Solakoğlu'nun çapraz sorgusuna geçildi. İddianamedeki fotoğrafların sorulduğu Solakoğlu, "benim" dedi. Solakoğlu'na darbe girişimi gecesi karargahtaki görüntüleri izletildi.
Sanık eski yarbay Oktay Felekoğlu ile görüntüsü sorulan Solakoğlu, "Yanıma geldi. Konuştuk, 'neler olduğunu' sordum. Felekoğlu, 'çok garip şeylerin olduğunu' söyledi. Stres ve panik halindeydi. Ne olduğunu öğrenmeye çalışıyordu." karşılığını verdi.
"Çolak'ın orada olduğunu bilmiyordum"
"Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak'ın derdest ediliği görüntülerde görülüyorsunuz. Kim olduğunu fark etmediniz mi?" sorusu üzerine Solakoğlu, "Tereddüt içindeydim. Kim olduğunu bilmiyordum. Çolak'ın orada olduğunu bilmiyordum." ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Hüseyin Aydın'ın "Darbe olduğunu anlamanız için ne olması gerekiyordu?" sorusunu da Solakoğlu, "Darbe olduğunu belli bir saatten sonra anladım. Herkes tatbikat diyor. Hayatımda hiç darbe görmediğim için bunun darbe olduğunu bilemedim." diye yanıtladı.
ÖZCAN KURT
Duruşmada, olay tarihinde kurmay albay rütbesiyle Genelkurmay Harekat Başkanlığında görev yapan sanık Özcan Kurt savunma yaptı.
Genelkurmay Harekat Başkanlığına 2012'de proje subayı olarak atandığını, 2016 Nisan atamalarıyla Afganistan'da tabur komutanı olarak görevlendirildiğini ifade eden Kurt, birliğinden 15 Temmuz'da ilişik kesip 18 Temmuz'da yeni birliğine katılacağı için darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz'a doğru elindeki işleri bitirmek için sürekli fazla mesai yaptığını savundu.
15 Temmuz'da gerekli evrakları temin etmeye çalıştığını ve mesai arkadaşlarıyla vedalaştığını anlatan Kurt, şube müdürünün eksiklerini tamamlayıp öyle gitmesi yönündeki emri nedeniyle 15 Temmuz'da da mesaiye kaldığını ifade etti.
İşlerini bitirip çıkmaya hazırlandığı sırada silah sesleri duyduğunu ve bahçeye çıktığını dile getiren Kurt, askeri personelin emniyeti sağlamaya çalıştığını gördüğünü, silah seslerinin devam etmesi nedeniyle daha güvenli olduğunu düşündüğü sosyal tesisler bölgesine geçtiğini kaydetti.
Yaşananlar nedeniyle son dönemde sürekli yapılan terör saldırısı ikazlarının aklına geldiğini ileri süren Kurt, benzer bir saldırı olabileceğini, karargah binasından sesler gelmesi nedeniyle de çatışmaların buraya kadar yayıldığını düşündüğünü savundu.
Kurt, etrafta gördüğü silahlı askerlerin olaylara müdahale eden destek kıtası personeli olduğunu düşündüğünü, inen helikopterlerin ise bu personele takviye getirdiğini sandığını öne sürdü.
Daha sonra kapalı bir binaya girdiğini, çatışma ortamından çekindiği için buradan çıkamadığını savunan Kurt, silah seslerinin azaldığı bir anda odasına geçtiğini söyledi.
Hedef olmamak için televizyonu ve ışığı açmadığını ileri süren Kurt, askeri hattan eşini arayıp iyi olduğunu söylediğini, amirlerine ise ulaşamadığını iddia etti. Kurt, yalnızca vardiya amirine ulaştığını, onun da olayı bilmediğini söyleyerek telefonu kapadığını anlattı.
Hava aydınlandığında perdeyi kapatıp kısa süre televizyonu açtığını ifade eden Kurt, terör saldırısı sandığı olayların darbe girişimi olduğunu ve bastırıldığını öğrendiğini kaydetti.
Darbe girişiminin bastırıldığı yönündeki haber üzerine neler olduğunu görmek için kuzey nizamiyeye gittiğini aktaran Kurt, Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı personeli ile 28. Mekanize Piyade Tugayı tank personelinin toplandığını gördüğünü bildirdi.
Yeniden odasına geçtiğini belirten Kurt, öğleye doğru karargaha operasyon yapılacağını duyması üzerine karargahtan ayrıldığını ve emniyet güçlerince gözaltına alındığını ifade etti.
Sanık Kurt, o gece kanunsuz hiçbir emir almadığını ve vermediğini, darbe faaliyetlerine katılmadığını, FETÖ ya da başka bir örgüt mensubu olmadığını savundu.
Duruşma yarın sanık savunmalarıyla devam edecek.
23.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'ndeki salonda görülen duruşmada, tutuklu sanık eski kurmay yarbay Recep Yıldız, askeri ateşe olduğu için 15 Temmuz 2016'nın Genelkurmay Karargahındaki son çalışma günü olduğunu ileri sürdü.
RECEP YILDIZ
İlişik kesme işlemleri için karargaha geldiğinde veda amaçlı görüşmeler yaptığını savunan Yıldız, "Akşam yemeği sırasında Silahlı Kuvvetler Komuta Merkezi (SKKM) Amiri Tuğgeneral İlhan Kırtıl, hava sahasını kapama emri verildiğini ve durum netleşene kadar karargahtan ayrılmamamızı söyledi. Kırtıl, Uluslararası Cari Harekat Merkezi Amiri Kurmay Albay Osman Kardal'ı arayarak durumu sordu. Onların da bilgilendirmeye çalıştığını gördüm." dedi.
Darbe girişimini televizyondan öğrendiğini ileri süren Yıldız, "Hareketlilik olunca, kimin elinde olduğunu hatırlamadığım atama ve mesaj listelerini görünce normal birşey olmadığını anladım. Saat 21.00'de girdiğim SKKM'den sabaha kadar ayrılmadım. Sabah 5-6 gibi SKKM'ye gaz sızıntısı oldu, turnikelere giderek gazın kokusu geçince tekrar SKKM'ye döndüm. Ben tutukluyum ama SKKM'deki diğer 30 kişi serbest, ne yapıldıysa hepimiz bir yaptık. Gizli saklı birşey yok. Darbeyi kimin yaptığını anlamış değilim, suçsuzum ve tahliyemi talep ediyorum." ifadelerini kullandı.
Yıldız, emir komuta zinciri içinde hareket ettiğini, herhangi bir kanunsuz emir almadığını savunarak beraatini talep etti.
Sanık eski kurmay yüzbaşı Sadık Kazancı da olay tarihinde Genelkurmay Genel Sekreterliğinde görev yaptığını, genel sekreterin Tümgeneral Muharrem Metin Özbey'in icra subayı olduğunu belirtti.
Darbe girişiminin yaşandığı gün rutin mesaisine devam ettiğini, akşam saatlerinde karargahın içinde terör tehdidi olduğu yönünde konuşulduğunu ileri süren Kazancı, "Terör tehdidi olduğunu duyduktan kısa süre sonra üzerimizde uçaklar uçmaya başladı. Helikopter seslerini duydum. Darbe girişiminden haberim yoktu." dedi.
Helikopterden açılan ateşle yüzünden yaralandığını, daha sonra ambulansla GATA'ya gittiğini anlatan Kazancı, tedavisinin ardından evine gittiğini iddia etti.
Darbe girişiminden üç gün sonra mesaisine gittiği sırada gözaltına alınıp tutuklandığını söyleyen Kazancı beraatini istedi.
Sanık eski astsubay Samet Yıldız da 15 Temmuz günü Özel Kuvvetler Komutanlığında görev yaptığını, askerlik hayatı boyunca hiçbir emri sorgulamadığını, o gece verilen de emri de sorgulamaya yetkisi olmadığını savundu.
Yıldız, darbe girişiminden birkaç gün önce tabur komutanının kendisini yanına çağırarak bir liste verdiğini, bu listede özel kuvvetlerin operasyonlarda kullandığı çelik başlık ve çelik yelek gibi teçhizatların olduğunu ve hepsinden belirli sayılarda hazırlamasını emrettiğini ileri sürdü.
Darbe girişiminin yaşandığı gün hazırladığı malzemelerle Muhafız Alayına gittiklerini anlatan Yıldız, malzemeleri indirdikleri sırada tabur komutanı albay Murat Korkmaz'ın yanına geldiğini ve çok acele Genelkurmay'a gitmeleri gerektiğini söylediğini iddia etti.
Yıldız, saat 00.30'da Genelkurmay nizamiyesinden içeri girdiklerini, Korkmaz'ın "Arkadaşlar işler karışık, neyin ne olduğu belli değil. Kimse ateş açmayacak." dediğini söyledi.
Genelkurmay Karargahı'nda kimseye ateş açmadığını ve derdest etmediğini öne süren Yıldız, şöyle devam etti:
"Genelkurmay'da olduğum sürece sivil halkla karşı karşıya gelmedim. İlerleyen saatlerde susadım, rütbeli bir subaya nereden su alabileceğimi sorduğumda beni karargah binasına yönlendirdi. Karargah binasında su buldum ve içtim. Orada oturan bir subay, ikinci başkanın odasına da su götürmemi istedi. 'İçerdekine su götür, içir.' dedi. Daha sonra o generalin Baki Kavun olduğunu öğrendim."
Gece boyunca binadan ayrılmadığını, daha sonra polislere teslim olduğunu söyleyen Yıldız beraatini talep etti.
Duruşmaya sanık savunmalarıyla devam ediliyor.
24.11.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesince, Sincan Ceza İnfaz Kurumları Kampüsündeki salonda görülen duruşmada sanıklar, avukatları ve müştekiler hazır bulundu.
AHMET YILDIZ
Duruşmada, savunması için huzura alınan eski Kurmay Binbaşı Ahmet Yıldız, darbe girişiminden 6 ay önce Genelkurmay Özel Kalem'inde proje subayı olarak görevlendirildiğini ifade etti.
Özel Kalem'deki görevi boyunca yoğun mesai yaptığını söyleyen sanık Yıldız, görevi gereği Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar mesaiden ayrılmadan kendisinin de görev yerinden ayrılamadığını, 15 Temmuz akşamında da bu sebepten komuta katındaki odasında bulunduğunu öne sürdü.
Koridorda olduğu esnada Özel Kuvvetler Komutanlığına (ÖKK) bağlı askerlerin geldiğini ve terör saldırısı ihtimali olduğunu kendisine söylediklerini anlatan sanık Yıldız, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Koridorda tam teçhizatlı ÖKK personeli vardı. İçlerinden birisi bana, 'Terör tehdidi var, burada hareketlilik istemiyoruz. Herkes odasına gitsin' dedi. Bu esnada dışarıdan silah sesleri gelmeye başladı. O güne kadar birçok terör saldırısı ihbarı gelmişti, personel olarak biz de buna karşı müteyakkızdık. Alınan tedbirler bende terör saldırısı ihtimalini düşündürdü. Genelkurmay Başkanını hem içeride hem dışarıda ÖKK personeli korur. Bu sebeple ÖKK personelinin komuta katına gelmesi de beni şaşırtmadı. Bu durum askeri prosedüre uygun."
"Darbe girişimini televizyondan öğrendim"
Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Salih Zeki Çolak'ın, Genelkurmay'a geldiğinde terör saldırısı olabileceğini düşündüğü yönünde beyanları olduğunu belirten sanık Yıldız, kendisinin de bunu düşündüğünü, odasına geçerek beklemeye başladığını belirtti.
Yıldız, bir süre sonra silah sesleri geldiğini, neler olduğunu anlamak için koridora çıktığında Çolak'ın Koruma Müdürü Yüzbaşı Burak Akın'ın vurulmuş olduğunu gördüğünü, Akın'a ilk yardımda bulunanlardan olduğunu savundu.
Akın'a ilk yardımda bulunması hakkında, "Bu benim darbeci olmadığımı gösterir." diyen Yıldız, "En az 15 Temmuz gazisi Burak Akın kadar masumum ve mağdurum." ifadesini kullandı.
Orgeneral Akar'ın Karargahtan çıkarıldığını da gördüğünü ifade eden sanık Yıldız, ciddi bir terör saldırısı olduğunu düşündüğünü ileri sürerek, "Akar'ın olayları yönetmek için daha güvenli bir yere gittiğini düşündüm." diye konuştu.
Yıldız, darbe girişimini televizyondan öğrendiğini öne sürerek, kaçmayı düşündüğünü ancak can güvenliği için odasında beklemeye başladığını beyan etti.
Olay akşamı hiç silah kullanmadığını, kimsenin derdest edilmesinde rolü bulunmadığını öne süren sanık Yıldız, darbeci ÖKK personeline yol gösterdiği suçlamasını da kabul etmedi.
Çapraz sorgu sırasında, "O gece ÖKK personeline yardımcı oldunuz mu, onlara koli bandı götürdünüz mü?" sorusuna sanık Yıldız, "Kesinlikle reddediyorum" cevabını verdi.
Bunun üzerine elinde koli bandını ÖKK askerlerine verdiği görüntüler izletilen Yıldız, elindekilerin koli bandı olmadığını bir kez daha iddia etti.
SERKAN KILIÇ
Savunma yapan eski Kurmay Yarbay Serkan Kılıç da darbe girişiminde bulunmadığını, o gece silah kullanmadığını beyan ederek tahliye ve beraat talebinde bulundu.
YUSUF AKDEMİR
Sanık Yusuf Akdemir, 15 Temmuz darbe girişiminden önce Genelkurmay Personel Başkanlığında binbaşı rütbesinde görev yaptığını söyledi.
O dönemde ağustos ayında yapılacak Yüksek Askeri Şura'ya kısa bir zaman kaldığı için yoğun çalıştıklarını ifade eden Akdemir, 15 Temmuz akşamında bu kapsamda Çakmak Toplantı Salonu'nda şube müdürü Cemil Turhan'ın da katıldığı bir toplantı gerçekleştirdiklerini belirtti.
Yaklaşık 45 dakika süren toplantıdan sonra arşiv odasında çalıştığını, bu esnada dışarıdan helikopter sesleri geldiğini anlatan sanık Akdemir, bunun üzerine baktığı televizyondan darbe girişimi olduğuna dair haberleri gördüğünü kaydetti.
Hangi birliklerin darbeye destek verdiğini bilmediğini, karargahta da darbeye ilişkin bir olaya şahit olmadığını savunan Akdemir, sabah saatlerinde sivil kıyafetlerini giyerek kışladan ayrıldığını, suç teşkil eden bir olaya karışmadığını savundu.
Akdemir, hakkındaki FETÖ üyeliği iddiasının da doğruyu yansıtmadığını söyleyerek tahliye ve beraat talebinde bulundu.
Mahkeme başkanı Oğuz Dik'in, üst aramasında 7 adet "1 ABD doları" çıktığını hatırlatması üzerine sanık Akdemir, o paraların görevli olarak gittiği Pakistan'dan kaldığını söyledi.
ARA KARAR: Eski emir subayı yarbaya tahliye
Savunmaların tamamlanmasının ardından Mahkeme Başkanı Oğuz Dik, bu hafta yapılan yargılamalara ilişkin ara karar açıklayacaklarını söyledi.
Buna göre sanıklardan dönemin Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Başkanı emekli Orgeneral İhsan Uyar'ın emir subayı eski yarbay Hakan Toprak, adli kontrol şartıyla tahliye edildi.
Paralel yapı-15 Temmuz (2016)-03 Mart (2017) 'Ankara 221 sanık Darbe Ana (Çatı) Yapılanması' davası
(26 Kasım 2017, 12:01)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: