Gazeteci yazar Uğur Mumcu´nun 24 Ocak 1993´te Ankara´da Karlı Sokak´taki evinin önünde arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu ölümünün üzerinden 18 yıl geçti. Kimileri bu cinayetin faillerinin yakalandığını belirterek olayın aydınlatıldığını ileri sürüyor. Oysa kamuoyu hiç öyle düşünmüyor. Yakalanan kişilerin gerçekten olayı gerçekleştiren kişiler olup olmadığı, onlar olsa bile kim adına bu cinayeti gerçekleştirdikleri hala büyük bir soru işareti olarak duruyor. İran´da eğitim gördükleri açıklanan zanlılardan hareketle olayın ardında İran´ın olduğunu ileri süren bu çevrelere en büyük itiraz bizzat Mumcu´nun yakınlarından geliyor.
Mumcu cinayeti aydınlandı mı?
Gazeteci yazar Uğur Mumcu´nun 24 Ocak 1993´te Ankara´da Karlı Sokak´taki evinin önünde arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu ölümünün üzerinden 18 yıl geçti. Kimileri bu cinayetin faillerinin yakalandığını belirterek olayın aydınlatıldığını ileri sürüyor. Oysa kamuoyu hiç öyle düşünmüyor. Yakalanan kişilerin gerçekten olayı gerçekleştiren kişiler olup olmadığı, onlar olsa bile kim adına bu cinayeti gerçekleştirdikleri hala büyük bir soru işareti olarak duruyor. İran´da eğitim gördükleri açıklanan zanlılardan hareketle olayın ardında İran´ın olduğunu ileri süren bu çevrelere en büyük itiraz bizzat Mumcu´nun yakınlarından geliyor.
24 Ocak 1993. Ankara Karlı Sokak. Cumhuriyet gazetesi yazarı Uğur Mumcu, evinin önünde arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu hayatını kaybetti. Ölümden tam 18 yıl geçti. Yıldönümünde cinayet tekrar tartışılıyor. Dönemin Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Recai Birgün, Mumcu suikastı hakkında konuştu. Katillerin yakalandığını ve olayın İran´da eğitim görmüş kişilerin işi olduğunu iddia ediyor. Gazeteci Nazlı Ilıcak, yakalanan kişilerin gerçekten olayı gerçekleştiren kişiler olsa bile tıpkı Sabancı suikastinde olduğu gibi taşeron olduklarına inandığını belirtiyor. Uğur Mumcu´nun kardeşi Ceyhan Mumcu ise olayın ardında İran´ın değil ABD´nin olduğunu iddia ediyor.
Uğur Mumcu cinayeti ancak 6 yıl sonra 1999 yılında kısmen aydınlanabildi. Oysa cinayetten sonra dönemin İçişleri Bakanı İsmet Sezgin Bu bizim namus borcumuz diyerek en kısa sürede katilleri yakalayacaklarını söylemişti. Mumcu´nun katilleri yakalandı, ancak o katilleri kimlerin azmettirdiği sır olarak kalmaya devam ediyor. Tıpkı diğer faili meçhul cinayetlerde olduğu gibi. Katiller yakalanıyor ama azmettiriciler ortada yok. İşte bu yüzden TBMM´nin yeni bir Araştırma Komisyonu kurması isteniyor. Faili meçhul cinayetlere kurban gidenlerin yakınları, bu olayların perde arkasındaki güçlerin ortaya çıkarılmasını istiyor.
Kariyer yapmak için
1999 yılında Uğur Mumcu olayı sanıklarının İstanbul´da yakalandığı açıklandı. Yakalanan sanıklar sorgu için Ankara´ya getirildiler. Eski Başbakanlardan Bülent Ecevit´in koruma Müdürü Recai Birgün, o dönemde Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısıydı. Operasyonun sonuna kadar bizzat içinde yer aldı. İstanbul´dan gelen sanıkların, aslında cinayeti işleyen kişiler olmadığı, sadece Hizbullah´a verdikleri özgeçmişlerinde, faili henüz belli olmayan Uğur Mumcu cinayetini üstelenerek örgüt içinde kendilerine bir kariyer yaratmaya çalıştıkları ortaya çıktı. Ancak sanıklardan birinin itirafı doğrultusunda gerçek suçluların isimleri öğrenildi ve yakın takibe alındı. Bunlar Ferhan Özmen ve arkadaşlarıydı. Ferhan Özmen Ankara´da bir taksi şoförüydü.
Operasyon başlıyor
Recai Birgün, Özmen´in ismi ve adresi belirlendikten sonra neler yapıldığını şöyle anlattı: Ferhan Özmen´in Aydınlıkevler´deki evine baskın yaptığımızda gördük ki, evin duvarları, camları, kapıları tamamen korunaklı hale getirilmiş. Asla bir taksici evi değildi. Bir örgüt mensubu eviydi. Evdeki kitaplar ve diğer dokümanlar da bunu gösteriyordu. Bu arada Özmen´e 2 gün boyunca teknik takip yapıldı.
Yeşil Kuşak karateciler neredeyse Birgün´ü de dövüyordu!
Ferhan Özmen´in telefonla verdiği talimat sonucu Sincan´da bir tarlaya bazı silahların atıldığını öğrendik. Gidince gördük ki, kasalar dolusu MP 5 silahlar, tabancalar, mermiler, patlayıcılar vardı. 5-10 kişilik bir timi donatacak kadar silah vardı. Sonra o silahların ´yeşil kuşak´ projesi kapsamında Amerika´nın Rusya´nın güneyindeki ülkelere verdiği seri numaraları kazınmış NATO silahları olduğu anlaşıldı. Ecevit´in koruma müdürü, İzmir Bağımsız milletvekili Recai Birgün, o operasyonu anlatmaya devam ediyor: Silahları bulduktan 1 gün sonra Ferhan Özmen ve 2 arkadaşını yakaladık. Operasyon sırasında ´yakın dövüş uzmanı´ olduklarını gördük. Ferhan Özmen ve arkadaşlarını ele geçirmek polisi oldukça zorladı. Hatta içlerinden biri aynı anda 4 polisle mücadele edebilecek kadar iyi eğitilmişti.
Neredeyse bizi döveceklerdi. Ama hepsini yakalamayı başardık.
Perde arkasındaki kim?
Recai Birgün, Ferhan Özmen ve arkadaşlarının yakalandıktan sonra suçlarını itiraf ettiklerini söyledi. Yapılan sorgulamada sık sık İran´a gidip geldikleri, hatta orada kaldıkları öğrenildi. Pasaportlardan ve kayıtlardan da bu durum tesbit edildi. Birgün Yakalanan silahların da ´Yeşil kuşak´ projesi kapsamında İran´a verilen NATO silahları olduğu anlaşıldı. Oradan Türkiye´ye sokmuşlardı dedi. Sanıklar, İran´a gidip eğitim aldıklarını itiraf ettiler. Biz böyle eğitim alırız. Bizim gibi Türkiye´de çok grup var. Ama her grup diğerinden bağımsızdır dediler. Mumcu´yu öldürme gerekçeleri ise bu işi talimatla yaptıklarını açıkça gösteriyordu. Biz bu adamın yazılarını okuduk. Beğenmedik ve öldürmeye karar verdik diyorlardı. Recai Birgün´ün altını çizdiği çok önemli bir nokta var: Ne yazık ki, sorgulama Ferhan Özmen ve arkadaşlarıyla sınırlı kaldı. Sorgulama çok zor oldu. Sonunda ´biz öldürdük´ diye itirafta bulundular. Mahkemede de suçlarını kabul ettiler. Ama soruşturma daha ileri gidemedi. Yukarıdaki bağlantılarına ulaşılamadı... ( Takvim)
Yakalananlar taşeron.. Tetikçiler onlar olsa bile asıl katil kim?..
Uğur Mumcu´yu öldürenler yakalandı; yargılanıyor. Bunlar, Tevhid-i Selâm örgütüne üye Ferhan Özmen, Necdet Yüksel, Rüştü Aytufan. Ama, faili meçhul cinayetlerden çok çeken ülkemizde, aydınlar, haklı olarak soruyor: Perde arkasında kimler var? Ufak bir parantez açıp, Özdemir Sabancı cinayetini hatırlayalım. Bu cinayet aydınlandı mı? Görünüşte THKP-C militanları öldürdü Sabancı´yı. Peki özel kurye ile Suriye´den getirilen Sabancı´nın katili Mustafa Duyar´ı hapishanede kim, niçin öldürdü? Mumcu´nun katili diye, farklı isimler de ortaya çıkmıştı. Özellikle, ilk başta şüpheler Velit Hüseyin üzerinde toplanmıştı. Uğur Mumcu Komisyonu´nda, bilgi sahipleri Velit Hüseyin-Derin devlet ilişkisinden söz ediyordu. Velit Hüseyin, Türkiye vatandaşı olmakla birlikte Kerküklüydü. Savcı, onu, sınır dışı etti. Barzani hapsetti. Barzani´nin hapishanesinden, Özel Kuvvetler, Velit Hüseyin´i kaçırdı. 18 Nisan 2009´da, Sabah gazetesine açıklamalarda bulunan Genelkurmay´ın tercümanı Yıldırım Beğler, bunları anlattıktan sonra, suikastın temelindeki üçgenden de söz ediyordu: Asker, polis, MİT Ve gene Yıldırım Beğler´in ifadesine göre, Velit Hüseyin´i Özel Kuvvetler Irak´tan kaçırdıktan sonra, onu Silopi´de karşılayan kendisiydi; Velit Hüseyin´i Terörle Mücadele´ye teslim etmişti. 3 gün sonra, Mardin/Silopi´ye bağlı Başköy köprüsünün altında Velit Hüseyin ölü olarak bulundu. Mehmet Ağar´ın da, Uğur Mumcu ailesi mensuplarına Duvardan tuğla çekilirse, altında çok kişi kalır dediğini biliyoruz. Sanıklar yargılanmakla birlikte, bu bilgiler ışığında Uğur Mumcu´nun katilleri kim? diye hâlâ sormakta haklı değil miyiz?
Mumcu cinayetini devlet yapmıştır
Sabah gazetesinden Mahmut Övür Uğur Mumcu´nun eşi Güldal Mumcu´nun ´Cinayet devlet işi´ açıklamalarını işliyor: Alın Uğur Mumcu suikastını. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel 30 Ocak´ta Katar´dan şöyle bir açıklama yapar: Suçlular devletin avucunun içindedir. Demirel hükümetinin İçişleri Bakanı ise İsmet Sezgin´dir. Bakan Sezgin´e Nokta dergisi muhabiri sorar: Haberden sonra, Ankara Emniyeti adrese gitti. Ama adres boş çıktı. Sezgin´in cevabı şaşırtıcı: Hayır, boş çıkmadı. Yanlış biliyorsunuz. Bir devlet memurunun yeri çıktı orası... Acaba hangi devlet memurunun? Bu sorunun cevabı hala verilmiş değil. Verilmediğinin nedenlerini ise en çarpıcı biçimde bugün Meclis´te CHP milletvekili olan ve neden bu konuların üzerine gitmediğini merak ettiğim rahmetli Uğur Mumcu´nun eşi Güldal Mumcu anlatıyor. Milliyet gazetesi, tarih 24 Kasım 1994: En yetkili kişilerin verdiği sözlere rağmen soruşturmanın sürüncemede bırakıldığı izlenimi doğmuştur. Soruşturmayı yürüten ilk savcı Ülkü Coşkun´un benim ifademi alırken söylediği, ´Bu olayı devlet yapmıştır. Siyasi iktidar isterse bu iş çözülür´ şeklindeki sözlerini de ayrıca vurgulamak istiyorum. Tabii Güldal Mumcu´nun şu sözleri de unutulmadı: Bu olayın kimler tarafından ve nasıl gerçekleştirildiği, devlet örgütünün bir kısmının bilgisi dışında değildir. Devlet yapmıştır sözünden daha net ipucu olabilir mi? ( Mahmut Övür / Sabah)
Babam öldürülmeden önce Öcalan-MİT ilişkisini araştırıyordu
Uğur Mumcu´nun geçen yılki 17´nci ölüm yıldönümünde konuşan kızı Özge Mumcu, babasının öldürülmeden önce teröristbaşı Öcalan´ın MİT´le bağlantısını araştırdığını vurguluyordu. Siyasi cinayetlerde herkesin hedef olabileceğine dikkat çeken Mumcu, Cinayeti konjonktürel olarak uygun olduğunda taşeron örgüte verirsin, o da öldürür. ifadelerini kullanıyor. Gazeteci Uğur Mumcu´nun kızı Özge Mumcu, babasının öldürülmeden önce Öcalan´ın MİT´le bağlantısını araştırdığını söyledi. Babasının öldürülmese bir gün sonra Baki Tuğ´la randevusu olduğunu belirten Mumcu, Yıllar geçtikçe babamın gerçeğe ne kadar yaklaştığını anladım. Muhtemelen Apo´nun MİT ajanı olduğuna dair bir belgenin izine ulaşmıştı. Bu belgeyi aradığını da biliyordum. Üzerine hiç gidilmedi. diye konuşuyor. 90´lı yıllarda başlayan suikastların ideolojik kavgayı körüklediğini vurgulayan Mumcu sözlerini şöyle sürdürüyor: Bunların çoğu da siyasal İslam kökenli örgütlerin öldürdüğü söylenen cinayetlerdi. O konjonktürde bunu kullanmak işlerine gelirse bunu kullanırlar. Hrant Dink suikastında da Ermeni kimliği üzerinden bir şey kurmak isterlerse onu kullanırlar. Çünkü bunlar büyük infial yaratacak eylemlerdir ve toplumu parçalayacak eylemlerdir. Bu kimlerin işine yarar ona bakmak lazım. ifadelerini kullanıyor. Uğur Mumcu´nun oğlu Özgür Mumcu da kısa bir süre önce, Bu cinayeti kontrgerillanın işlediğini duysam şaşırmam. PKK´nın yaptığını duysam yine şaşırmam. Ama ben bu cinayetin bir İslamcı operasyonu olduğuna inanmıyorum. demişti.
Cinayeti konjonktürel olarak uygun olduğunda taşeron örgüte verirsin, o da öldürür
Babasının ulaştığı gerçekleri engellemek için herhangi bir örgütün kullanılmış olabileceğini aktarıyor. Kürt kimlikli olur, siyasal İslam kimlikli olur ya da öldüren siyasi bir ideolojiye sahipmiş gibi gözükebilir. diyen Mumcu, siyasi ideolojiye sahip olup olmamasından ziyade cinayet emrini kimin verdiğiyle ilgilendiğini anlatıyor. Siyasi cinayetlerde herkesin hedef olabileceğini dile getiren Mumcu, Cinayeti konjonktürel olarak uygun olduğunda taşeron örgüte verirsin, o da öldürür. Kimin yaptığının bir önemi var ama kimin yaptırdığı daha önemli. ifadelerini kullanıyor.
Suikast kararı 1992 yılının Nisan ayında verildi
Gazeteci ve yazar Uğur Mumcu´nun ağabeyi Ceyhan Mumcu, kardeşinin 24 Ocak 1993´te Ankara´da Karlı Sokak´taki evinin önünde arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu düzenlenen suikastın kararının 1992 yılının Nisan ayında verildiğini iddia etti. Ağabey Mumcu, iddiasıyla ilgili olarak şunları söyledi:
Kesinlikle İran değil aksine ABD
Uğur, 24 Ocak 1993´te öldürüldü. O zamana kadar öldürülmüyor. Bir şeyler yazdı ki öldürülüyor. Birilerini kızdırdı. Kimi kızdırdığı, 312 yazısından belli oluyor. 312 yazının yüzde 64´ü ABD´nin Irak´a müdahalesinin insanlık açısından sakıncalarını içeriyor. Uğur Mumcu-´yu ´İran öldürdü´ denildi. İran ile ilgili tek bir yazısı var. O yazı da İran´ı eleştiren değil, İran´ın dış politika siyasetinin, bağımsızlık siyasetinin eleştirildiği bir yazı. Bunun dışında hiç yazısı yoktur. İran kriptolarında, ´Uğur Mumcu´nun yazısı bizim için tehlikeli´ diyen hiçbir şey yoktur. Uğur Mumcu´nun aleyhine Amerika Birleşik Devletleri´nce, Türkiye´de bazı ünlü solculardan rapor istendiği de bir kanıt olarak elimize geçmiştir. Öyle anlaşılıyor ki suikastın kararı 1992´nin Nisan ayında verildi.
Uğur Mumcu, ´Kontrgerillayı deşifre etmeye çok yaklaştığı´ için öldürüldü
Yine Sabah gazetesinden Engin Ardıç cinayetin ardında kontrgerillanın olduğunu işliyor: Birçok ahmak Uğur Mumcu´nun Atatürkçü olduğu için öldürüldüğünü sanıyor! Çünkü katilleri, cinayetin toplumda böyle algılanmasını istemişlerdi... Yazıya oturunca papağan gibi Emeç, Üçok, Cömert, Hablemitoğlu, Kışlalı, Mumcu isimlerini ardarda sıralamayı marifet sanan birçok basın ahmağı da buna farkında olmadan pek güzel çanak tuttu... Uğur Mumcu, kontrgerillayı deşifre etmeye çok yaklaştığı için öldürüldü. Özellikle örgütün uyuşturucu ve silah trafiği üzerinde duruyor, mafya bağlantılarını inceliyordu. 12 Eylül ortamını yaratmak için kurulmuş tezgahlarda örgütün öncü parmağını ortaya çıkarmak üzereydi. Yani bugünkü Ergenekon var mı yok mu tartışmasını daha o zamanlar aşmıştı, bu da onun sonunu getirdi, alçakça katledildi. Pardon yahu, iddia olunan Ergenekon örgütü diyecektik. Törenlerle anılıyor. Atam, izindeyiz muhabbeti gibi Mumcu, izindeyiz nutukları atılıyor. Sonra da dönüp Ergenekon soruşturması sulandırılmaya, saptırılmaya, küçümsenmeye çalışılıyor. Hükümete duydukları nefret gözlerini öyle bir karartmış ki, utanç verici saçmalıklar ve aymazlıklar sergiliyorlar. Patronları ve yöneticileri tarafından hangi çıkar kavgasında kullanıldıklarını da ya görmezden geliyorlar ya da göremeyecek kadar zavallı bunlar. Atıp tutuyorlar: Yiğidim aslanım, sana söz veriyoruz, yemin ediyoruz, gerekirse gittiğin yolda biz de öleceğiz ama dönmeyeceğiz! Sonra da hükümete, savcılara, polislere giydirmece ... Atatürkçüler baskı altındaymış. Uğur Mumcu´yu, Atatürkçülük maskesini senin gibilere pek güzel yutturanlar öldürdüler, bre salak! Pardon, öyle olduğu iddia olunuyor diyelim de başımıza dert almayalım. Faşistlerle ittifak yapmanın ayıbı da solcu bozuntularına yetsin. ( Engin Ardıç / Sabah)
Uğur Mumcu, Kürt meselesi nedeniyle tasfiye edildi
Ünlü istihbarat analisti Mahir Kaynak, 24 Ocak 1993´te arabasına bomba konularak öldürülen Gazeteci Uğur Mumcu´nun da Kürt sorunu konusunda yakaladığı ipuçları olduğuna değiniyor. Kaynak, Uğur Mumcu öldürüldüğü zaman, bunun İran ve Türkiye´deki İslamcı çevrelerce yapılmadığını söylemiştim. Uğur Mumcu, ideolojik bir nedenle öldürülmedi´ demiştim. Çünkü Uğur Mumcu, eskiden beri Atatürkçüydü, bugün olmadı. Eskiden beri Türkiye´de İslamcı kanat vardı, hiç böyle bir şey olmadı. İran´ın da bundan elde edeceği bir şey yok. Mumcu, Kürt meselesindeki tavrı nedeniyle tasfiye edildi. Abdullah Öcalan´ı deşifre edecek veya onu Kürt hareketi içinde etkisiz hale getirecek bilgilere sahipti. ´Öcalan ajandı´ diyecekti belki de. ifadelerini kullandı.
Uğur Mumcu´nun ulaştığı bilgileri Eşref Bitlis´e aktarması hayatına mal oldu
18 Ocak 2011 akşamı TRT Haber´de ´Kozmik Oda´ programının konuğu olan Eski Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Bülent Orakoğlu Mumcu cinayetine de değindi. Orakoğlu şöyle diyordu: Uğur Mumcu çok önemli konular araştırmıştır. PKK meselesi, Öcalan´ın devletle olan ilişkileri arkasından Hizbullah´ın devletle olan ilişkileri. Türkiye´nin bazı büyük olaylarda mesela MOSSAD gibi yabancı gizli servislerin Türkiye´deki rollerini araştıran bir kişiydi. Buna daha çok ciddi 10-15 tane madde sayabiliriz buna. Şimdi Uğur Mumcu´ya gene böyle bir dosya geliyor. Bu dosya geldiği zaman kendisi bakın bu dönemde çok tabu olan konu araştırarak bir gazeteci bunlardan dehşete düşüyor. Çünkü yaptığı hareketlerden bunu anlıyoruz yani. Ve hemen sayın Cumhurbaşkanı´nı arıyor. Turgut bey yok o anda emir subayı, orda kim çıktıysa onla görüşüyor.Cumhurbaşkanının Türki Cumhuriyetlerde olduğu söyleniyor. Sonra dönüyor sayın Eşref Bitlis Paşa´yı arıyor. Bence hayatına mal olacak bir hata yapıyor. Kendisine gelen dosyayla ilgili bir takım şeyler anlatıyor Bitlis Paşa´ya. Anlatınca muhakkak ki Uğur Mumcu izlenen bir kişi. Bu izlenmeler yanlış anlaşılmasın devlette izleyebilir kanuni olarak, başka örgütlerde, gizli servislerde izleyebilir basit bir şey çünkü ve izleniyor. Uğur Mumcu hepimizin bildiği gibi arabasına biniyor ve uçuyor. Aradan belli bir süre geçtikten sonra Eşref Bitlis´in uçağı kaza olarak düştü, ondan sonrada Turgut Özal´ın vefatı bu üç aylık bir süredir yani bu saydıklarımız
Uğur Mumcu, Cem Ersever´le birlikte çalışıyordu
Özal´ın ölümüyle ilgili açıklamalar yapan oğlu Ahmet Özal da Orakoğlu´nun görüşlerini paylaşıyor: Kennedy 1960´ların başlarında öldürüldü, 35 sene sonra gerçek failler ortaya çıktı. Sadece babamın değil Uğur Mumcu cinayetinin de çözülmesini istiyorum. Uğur Mumcu, Cem Ersever´le birlikte çalışıyordu ve derin devlet-terör ilişkisini açıklamak üzerelerdi... En son babamla 93´te Aşkabat´ta konuştuğumuzda Türkiye´ye döneceğim, PKK ve Kürt meselesini bitireceğim. demişti bana. Bunun bitmesini istemeyen güçler, her kimseler, derin yapı-PKK ilişkisini inceleyen Uğur Mumcu ile işe başladılar. Ocakta Mumcu, şubatta Bitlis gitti. Sonra Kahveci, sonra babam, sırayla da Madımak, Başbağlar ve 33 er olayları.
Kanlı ve Kara Yıl: 1993.. PKK´nın tasfiyesi durduruldu
Mumcu´nun son günlerinde PKK lideri Öcalan´ın MİT´le ilişkilerini incelediği, buna dair bir kitap yazmakta olduğu biliniyordu. O dönem Türkiye için yeni sayılan bilgisayar kullanımına geçen Mumcu eline geçen bilgileri bilgisayarına yüklüyordu. Bir tuşa basmakla belgeler arasındaki ilişkileri kolayca yakaladığı, bilgisayar kullanımıyla araştırma yapmakta birden mesafeler katettiği bilinen Mumcu, etrafındakilere Öcalan´la ilgili de ilginç bağlantılara ulaştığını açıklamıştı. Kızı bu durumu şöyle ifade ediyor: Muhtemelen Apo´nun MİT ajanı olduğuna dair bir belgenin izine ulaşmıştı. Bu belgeyi aradığını da biliyordum. Ancak kısa süre sonra suikast meydana geldi. Mumcu´nun öldürülmesiyle başlayan1993 yılı Türkiye için kanlı ve kara bir yıl oldu. En kanlısının Bingöl´deki 33 er katliamının olduğu çok sayıda peşpeşe gelen olaylarda kendi alanında güçlü ve simge isimler aynı yıl, art arda hayatlarını kaybetti: Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Jandarma Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, JİTEM Grup Komutanı Binbaşı Cem Ersever ve gazeteci Uğur Mumcu. Kimi öldürüldü, kiminin ölümünün üzerindeki sis perdesi hala aralanamadı. Bu dört ismin ortak özelliği ise ya PKK´yla mücadelenin doğrudan içinde yer almaları ya da sorunun çözümü için ciddi mesai harcamalarıydı. Bu olaylar sonucunda bugünlerde ´demokratik açılım´ projesiyle yapılmaya çalışılanın benzeri, PKK´nın tasfiyesinin sağlanarak Doğu ve Güneydoğu´nun terörden kurtulması ve barışın sağlanması projesi rafa kaldırıldı.
İşte 1993 yılındaki olaylar dizesi
24 Ocak 1993: Uğur Mumcu cinayeti
17 Şubat 1993: Jandarma Komutanı Eşref Bitlis´in uçak kazasında ölümü
17 Nisan 1993: Cumhurbaşkanı Özal´ın kalp krizinden vefatı
24 Mayıs 1993: Bingöl´de 33 asker katliamı
22 Ekim 1993: Tuğgeneral Bahtiyar Aydın suikasti
04 Kasım 1993: JİTEM kurucusu Cem Ersever ve yakın arkadaşlarının öldürülmesi. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
Abdullah Harun
(25 Ocak 2011, 14:39)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: