Dönerci cinayetleri olarak adlandırılan Almanya´daki Türklere yönelik cinayetlerin arkasından Alman derin devletinin çıkması, Alman Ergenekon örgütü ile Türk ve Alman uzantıları arasındaki irtibatları gündeme getirdi. Alman derin devleti üzerine yazdığı kitaplarla tanınan yazar Jürgen Elsasser, Almanya ve Türkiye´de ´uyuyan gladyo/kontrgerilla hücreleri´ bulunduğunu ve Türklere yönelik cinayetlerde bu hücrelerin parmağı olduğunu savundu. Neo Nazi katillerin daha büyük örgütleri saklamak için kılıf olarak kullanıldığını söyleyen Elsasser ekledi: ´Hatta hiç Nazi bile olmayabilirler.´
Naziler, Alman Ergenekonu´nun kılıfı
Dönerci cinayetleri olarak adlandırılan Almanya´daki Türklere yönelik cinayetlerin arkasından Alman derin devletinin çıkması, Alman Ergenekon örgütü ile Türk ve Alman uzantıları arasındaki irtibatları gündeme getirdi. Alman derin devleti üzerine yazdığı kitaplarla tanınan yazar Jürgen Elsasser, Almanya ve Türkiye´de ´uyuyan gladyo/kontrgerilla hücreleri´ bulunduğunu ve Türklere yönelik cinayetlerde bu hücrelerin parmağı olduğunu savundu. Neo Nazi katillerin daha büyük örgütleri saklamak için kılıf olarak kullanıldığını söyleyen Elsasser ekledi: ´Hatta hiç Nazi bile olmayabilirler.´
ALMAN derin devleti üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan yazar Jürgen Elsässer, ?Dönerci cinayetleri?nde ölen Türklerden sorumlu tutulan Neo Nazilerin, gizli servis operasyonları için sahte bir kılıf olduğunu söyledi. Cinayetlerden sorumlu tutulan iki Alman´ın belki de Nazilikle hiçbir ilgisi bile olmayabileceğini savunan Elsässer, Almanya ve Türkiye´deki ?uyuyan gladyo hücreleri? olduğunu ve cinayetlerde bu hücrelerin parmağı olduğunu savundu. Elsässer, şunları söyledi:8 Türk ve bir Yunan´ın öldüğü Almanya´daki olaylar bir Neo Nazi üçlüsü ile bağıntılıdır. Burada Anayasayı Koruma Örgütü (BfV) adındaki gizli servisin elemanlarını bulmak mümkün. Çılgın Neo Naziler, amacı belli olmayan gizli servis operasyonları için sahte bir kılıftır. Bu seri cinayetlerde elimizde 3 olgu var: Nazi Bağlantısı, Gizli Servis Bağlantısı, Türklerin bağlantısı. 2001 yılının Ağustos ayında bir Türk tanık Alman polisine seri cinayetlerde kullanılan silahı teslim edeceğine dair söz verdi. Anlaşma iptal oldu. 2007 yılında bu cinayetlerin ardında Diyarbakırlı bir aşireti de içeren bir uyuşturucu meselesi olduğuna dair bir dosya olduğu da yazıldı.
Belki Nazi bile olmadılar
Belki de bu üçlünün dönerci cinayetleriyle hiçbir ilişkisi yoktur. Karavanlarında öldürüldüler (karavandan bir adamın çıktığını gören tanıklar var), sonra da ne kadar kanıt varsa bunların bulundukları yerlere bırakıldı. Ama bir başka faraziye de mümkün: Bu üçlü hiç Nazi olmadı. Devletin ajanlarıydılar ve sonuna kadar da öyle kaldılar. O nedenle profesyonelce hazırlanmış, devlet istihbaratının kendilerine verdiği sahte kimlik belgeleri bulundu. Bunlar 90´larda sağ çevrelere sızdırıldılar. Ancak hiçbir şey çıkmayınca buradan çekildiler. O zamandan beri de çok başka bir iş üzerinde çalışıyorlardı ve öldürülmeleri bu olaydan kaynaklanıyor olabilir. Bu iş üzerinde hiç konuşulmuyor. Gladio, Amerikan kontrolünden çıkmak üzere olan ülkeleri ve devletleri istikrarsızlaştırmayı amaçlar. 1970 ve 80´lerde İtalya´daki sahte bayrak operasyonlarıyla Gladio sağ ve sol terör örgütlerini bir kılıf olarak kullandı. (Brigate Rosse) Türkiye ve Almanya kendi yollarını bulmayı amaçladılar. Almanya, Libya savaşında geri durdu. Türkiye ise İran´a karşı saldırıyı engelledi. Gladio´nun bir çok uyuyan hücresi var. Bence Almanya ve Türkiye´de de mevcutlar. Alman ve Türk gizli servislerindeki Amerikan hücrelerini araştırmalı. Gladio ulusal değildir. Angloamerikan aracıdır. ( Star)
TÜRK VE ALMAN ERGENEKONLARI ARASINDA İRTİBATLAR
1990 yılında İtalya´da patlayan Gladio skandalıyla tüm NATO üyesi ülkelerde örgütlendiği ortaya çıkan Kontrgerilla örgütlerinin Batı´yı komünizmden korumak amaçlı hareket ettikleri ve bu amaçla her ülkedeki sağcı-faşist gruplarının birbiriyle yardımlaştığı anlaşılmıştı. Alman Ergenekonu 1952´de kuruldu, kuranlar eski Naziler ve General Gehlen´di. 1990 yılında İtalya´da patlayan Gladio skandalı tüm Nato üyeleri gibi Almanya´yı da sarstı. İtalya´daki örgütün adı Gladio iken Almanya´dakinin adı ´Gehlen Harekatı´ idi. Tüm Nato üyeleri gibi Almanya da Sovyet işgaline karşı Nato anlaşmaları çerçevesinde ABD´nin CIA istihbarat servisi öncülüğünde ülkesinde bu gizli örgütlenmeye gitti. Bu örgütün tezgahları aslında ilk kez 1960 yılında faşist özellikli Alman gençlik yapılanması BVJ´ye karşı yapılan bir operasyonla ortaya çıkartılmıştı. Alman Komünist Partisi (KPD) ve Alman Sosyalist Partisi´ne (SPD) karşı, aynen Türkiye´de 12 Eylül öncesini hatırlatan şekilde tezgahlar kurulmuştu. Alman gladiosu bunun için de 17 bin üyeli BVJ´yi (Bundes Vaterländischer Jugend / Alman Gençlik Federasyonu) kullandı. BVJ aslında paravandı; arkasında Technischer Dienst (TD-Teknik Hizmetler Birim) vardı. Bu TD, paramiliter bir örgüttü. Ancak Muhafazakar CDU Partisi, Amerikalılarla uzun uzun konuştuktan sonra, açılan soruşturmaları durdurdu, herşey örtbas edildi.
ALMAN ARAŞTIRMACIDAN ALMAN HÜKÜMETİNE AĞIR SUÇLAMA
12 yıl sonra, 1972´de, ülkenin çeşitli yerlerinde toprağa gömülü silahlar bulunmaya başladı. Hükümet hemen, Sovyet işgali gerçekleşirse, geride kalanların bunları kullanacağını ama artık tümünün imha edildiğini açıkladı. Gelin görün ki, 6 Ekim 1981´de Uelzen Kasabası yakınlarında müthiş bir yeraltı silah deposu bulundu. Bunun üzerine BVJ´yi kuran aşırı sağcı Heinz Lembke tutuklandı. Soruşturma Alman polisini 33 ayrı yer altı silah deposuna daha götürdü. 13bin520 mermi, 50 roketatar, 156 kg patlayıcı ve 258 el bombası ele geçirildi. Soruşturma daha ileriye gitmedi. 9 yıl sonra ise Gladio skandalının patlamasıyla tüm Nato ülkelerinde olduğu gibi örgütün Almanya´daki varlığı da resmen ortaya çıkarıldı. Gladio´nun Alman koluna dair en geniş araştırmaları yapmış olan ünlü Alman araştırmacı-gazeteci Leo Müller, Avrupa´da, şeffaflıktan en uzak, gladyoya en büyük destek veren, başka ülkelerdeki uzantılarıyla bağlantı içinde çalışan tek ülke Almanya´dır diyor, çok ağır bir suçlama yöneltiyordu.
TÜRKERGENEKONU´UN ALMANYA KOLU
Alman İç İstihbarat Servisi (BFV)´nin 2001-2002 raporlarında ´Ergenekon Türk Sağcı Grubu´ adıyla yeralan Almanya´da da örgütlenmiş Ergenekon oluşumunun, yapısal olarak Alman faşist gruplarının oluşturduğu derin devlet yapısıyla aynı özellikte olduğu belirtiliyordu. Alman istihbarat raporlarında Ergenekon oluşumu ile ilgili olarak 2001 yılındaki değerlendirmede; Baden Württemmberg´in Mannheim Şehrinde 23-25 kişilik bir oluşumun, Bavyera´nın Nürnberg şehrinde ise 30-35 kişilik yeni bir Türk Milliyetçi oluşumun belirlendiği ve bu oluşumun Ergenekon adında olduğu tespit edilmiştir. Bu gurubun siyasi ideolojisi olup olmadığı henüz bilinmemektedir. Ama genellikle Türk Ülkü Ocakları´ndan ayrılan şahıslar bu oluşumun içinde yer almaktadır. Biz muhtemelen bu oluşumdaki şahısların Ülkü Ocakları ile olan ideolojik tartışmalarından ve farklılıklardan ötürü ayrıldıklarını ve böyle yeni bir oluşum kurduklarını düşünmekteyiz dediği belirtiliyor. Azerbaycan-Alman Dostluk Derneği çatısı altında bir araya gelen Almanya´daki Ergenekon oluşumunun Almanya´da da kaos eylemleri planladığı da iddialar arasında. İddiaya göre, Köln şehrindeki Kürt Kültür Merkezi havaya uçurularak olay Türk istihbarat birimlerinin üzerine yıkılmak ve İstanbul Ermeni Patrikhanesi´ne canlı bomba gönderilerek kaos çıkarmak isteniyordu.
ÖRGÜTE PARA YARDIMLARI
Ergenekon soruşturması sürecinde ortaya çıkan bulgular, örgütün, Kıbrıs ve Azerbaycan´dan sonra Almanya´da da örgütlendiğini gösteriyordu. Sanıkların Almanya´daki güçlü bağlantıları olduğuna dair bulgular savcıların ve mahkeme heyetinin de dikkatini çekmişti. Ergenekon davasına bakan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Ergenekon davası sanıklarının Almanya´daki finans kaynaklarını mercek altına aldı. Bu girişim, dikkatleri bir kez daha Alman ve Türk Kontrgerilla örgütlerinin işbirliği iddialarına çevirdi. 2001-2007 yılları arasında, Türk Ortodoks Kilisesi´ne, Noel Baba Barış Derneği´ne, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi´ne veya başkanı Taner Ünal´a, sanıklardan Ümit Sayın, Kemal Kerinçsiz, Sevgi Erenerol ve Veli Küçük´e Almanya´dan herhangi bir ödeme yapılıp yapılmadığının sorulmasına karar veren mahkeme heyeti, ödeme yapılmışsa ödenen meblağ ile ödeme tarihleri ve ne şekilde ödeme yapıldığının sorulmasına hükmetmişti.
Ergenekoncuların 2001´den 2007 yılına kadar Almanya´daki oluşumlardan 1 milyon Euro para yardımı aldığı iddia ediliyordu. Ergenekon sanıklarının banka hesaplarını inceleme altına alan savcılık, Almanya´dan ciddi miktarda para transferi yapıldığı, bazı sanıkların bu ülkeden paravan şirket ve sahte belgeyle para transfer ettiğini belirledi. Ergenekon tutukluları Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz´in Almanya´daki Türk düşmanı Nazilerle kurduğu yakın ilişkiler neticesinde, Ergenekoncuların en önemli merkezlerinden Türk Ortodoks Kilisesi´ne 380 bin, Noel Baba Derneği´ne 90 bin, Vatansever Kuvvetler Güç Birliği Hareketi Genel Başkanı Taner Ünal´a 15 bin Avro yardımın yanı sıra, Veli Küçük´e de Hollanda ve Almanya gezileri için para ödendiği ortaya çıkarıldı. Vakit gazetesi, Veli Küçük´e ödenen paraların dekontunu yayınladı. Bu belgelerle, Ergenekoncuların Almanya´dan para aldığına dair iddialar doğruluk kazandı.
SANIKLARIN İRTİBATLARI
Ergenekon sanığı Kemal Kerinçsiz´in Almanya bağlantıları da gündeme geldi. Büyük Hukukçular Birliği Derneği Başkanı Kemal Kerinçsiz´in bu birliği kurarken Alman NPD Partisi Genel Başkanı Günter Deckert´le internet ortamında tercüman vasıtasıyla irtibata geçtiği ve aynı oluşumu Türkiye´de kurduğu ileri sürülüyor. Bu iddiaya göre, Günter Deckert, Almanya´da 1994 yılında Türkleri kundaklayan Nazi gençleri mahkemelerde savunmak için Alman Ulusal Hukuk Birliği adında bir dernek kurdu. Bu dernek 1998 yılında Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Kerinçsiz de Büyük Hukukçular Birliği´ni kurarken 2001 yılında Deckert´le mail ortamında iletişim kurdu ve Almanya´daki oluşumun aynısını Türkiye´de kurdu.
Ergenekon sanığı Veli Küçük´ün, Alman gladiosunun subaylarıyla buluşup istişarelerde bulunduğu da iddia edildi. Veli Küçük´ün sık sık gittiği Hollanda ve Almanya´da Alman, Hollanda ve Danimarka´dan gelen aşırı milliyetçi kişilerle buluştuğu iddia edilerek, Bunlardan en ilginç buluşma Mölln ve Solingen katliamlarını organize eden DVU Partisi Genel Başkanı Dr. Gerhard Frey ile buluşmasıdır deniliyor. Bu buluşmada, Alman Özel Harp Dairesi´nde (ÖHD) uzun yıllar görev yapan Yarbay Wilhelm Hillek´in de olduğu ifade edilerek Hillek, Türklerin hepsini karantinaya alalım, Türklerin olmadığı bir Almanya temiz bir Almanya olacaktır sözleriyle tanınıyor deniliyor.
VELİ KÜÇÜK: EN KISA ZAMANDA DARBE YAPILMALI
2003 yılında aşırı sağcı bir Alman gazetesinde emekli Tuğgeneral Veli Küçük´ün çarpıcı bir açıklaması yayınlandı: Türkiye´de En kısa zamanda bir askeri müdahale gereklidir. Küçük, 2007´de başlatılan Ergenekon soruşturmasında tutuklandı ve Ergenekon davasının en önemli sanıkları arasında yer alıyor. Veli Küçük, Alman gazetesine verdiği iddia edilen bu ´darbe yapılmalı´ açıklamasını duruşmalarda reddetti ve gazeteye böyle bir demeç vermediğini iddia etti. Ancak Ergenekon davasına bakan mahkemenin yaptırdığı bilirkişi incelemesi haberin yayınlandığını doğruladı. Veli Küçük´ün Alman faşistlerinin önde gelen gazetesi ´National Zeitung´a verdiği ve Veli Küçük tarafından şiddetle yalanlanan ?En kısa zamanda bir askeri müdahale gereklidir? beyanını araştıran bilirkişi, ifadelerin gazetede aynen yer aldığını bildirdi. Bilirkişi, 20 Kasım 2003 tarihli Alman National Zeitung gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Dr. Gerhard Frey imzalı makalenin orijinalini temin ederek inceledi. Vakit´in ele geçirdiği 1.5 sayfalık inceleme yazısının başlığı ise ?Almanları şimdi ne tehdit etmektedir? şeklinde. Makalenin sonunda şu ifadeler yer alıyor: ?Biz emekli bir general ile Türkiye´nin durumu hakkında konuştuk. Emekli General Veli Küçük, ´Türkiye´de 25 yıldır hiçbir askeri el koyma olmamıştır. Bu büyük bir yanlıştır. Fakat gelecek en kısa zamanda bir askeri müdahale gereklidir. Çünkü politik konjonktür bu yöne zorlamaktadır´ dedi.?
National Zeitung, 1951´de Alman Askerleri Gazetesi adıyla kuruldu. 1958´de Gerhard Frey tarafından satın alınan gazete, 1963´te bugünkü adına kavuştu. Aşırı sağ yayın politikasıyla bilinen gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Gerhard Frey. Aynı zamanda aşırı sağcı Alman Halk Birliği Partisi´nin kurucusu ve lideri olan Frey, yine aşırı sağcı Almanya Milliyetçi Demokratik Partisi ile 2005 seçimlerinde ittifak yapmış, ancak her iki parti yüzde 5´lik ülke barajının altında kaldığı için parlamentoda koltuk sahibi olamamıştı.
HABLEMİTOĞLU ÖLÜMÜNDEN ÖNCE ALMAN VAKIFLARINI ARAŞTIRDI
Araştırmacı Necip Hablemitoğlu ölümüne yakın süreçte, Alman Vakıflarının Türkiye´deki nüfuzunu, altın madenlerinin işletilmemesinde bu vakıfların etkisini ayrıntılı inceliyordu. Ömrünü Alman vakıflarının Türkiye´deki faaliyetlerini araştırmaya adayan ve bu konuda kitaplar yazan Necip Hablemitoğlu 2002´de öldürüldü. Cinayetin ardından soruşturma Alman vakıfları üzerinde yoğunlaştıysa da bir süre sonra bundan vazgeçildi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan´ın geçtiğimiz günlerde, Alman vakıflarının Türkiye´de iç siyaseti dizayn etmek ve teröre destek vermek amacıyla bazı belediyelere, siyasi partilere ve STK´lara yaptığı hibelere dikkat çekmesi, Necip Hablemitoğlu´nu yeniden gündeme getirdi.
CİNAYETİN ERGENEKON BAĞLANTISI
Alman Vakıflarının Türkiye´deki nüfuzunu, altın madenlerinin işletilmemesinde bu vakıfların etkisini ayrıntılı inceleyen Necip Hablemitoğlu´nun öldürülmesi, Ergenekon kapsamında da soruşturuluyor. Ergenekon soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 18 Aralık 2002´de suikasta kurban giden Ankara Üniversitesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu´nun, emekli Tuğgeneral Veli Küçük´ün azmettirmesiyle Osman Gürbüz tarafından öldürüldüğü iddiasına ilişkin dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği´ne göndermişti. Hablemitoğlu dosyasına girecek olan yeni belgeler, ikinci Ergenekon iddianamesinin 124. sayfasında şöyle yer aldı:
?Şüpheli Osman Gürbüz´ün, 2002 yılında Necip Habemitoğlu´nun öldürülmesi işini Veli Küçük´ün huzurunda ´Gizli Tanık 9´a teklif ettiği, tanığın kabul etmemesi sebebiyle şüpheli Veli Küçük´ün Osman Gürbüz´e hitaben ´bu iş yine sana kaldı´ dediği, aradan geçen zaman sonucunda şüpheli Osman Gürbüz´ün aynı tanığa ´Necip Hablemitoğlu´nun paralarını kumar masalarında bitirdik´ diyerek kendisinin bu cinayeti işlediğini itiraf ettiği, bu husustaki evrakın tefrik edilerek Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı´na gönderildiği anlaşılmıştır.?
KATİL ZANLISI ERGENEKON BOMBASIYLA ÖLDÜRÜLDÜ
Necip Hablemitoğlu´nun öldürülmesinin ardından, Ankara´da polise başvuran bir kişi, cinayeti üstlenmiş, azmettirenin Çiftçi olduğunu iddia etmişti. İfadesi alınan Çiftçi, kanıt elde edilemeyince serbest kalmıştı. Hablemitoğlu´nun katil zanlısı olduğu iddia edilen İbrahim Çiftçi, İzmir´deki kafesine atılan el bombasıyla öldürülmüş ve bu el bombasının da Ümraniye´de ele geçirilen 27 adet bombayla aynı kafile numarasına sahip olduğu ortaya çıkmıştı. Çiftçi´nin Hablemitoğlu´nu çetenin talimatıyla vurduğu, ancak parasını alamadığı için itirafta bulunduğu, bu nedenle de çetenin Çiftçi´yi el bombası atarak ortadan kaldırdığı iddia edilmişti.
BUGÜNKÜ ÇEÇEN SUİKASTLERİ GİBİ
Öte yandan Hablemitoğlu cinayetinde bugün Çeçenlere yönelik Rusya´nın yaptığı yargısız infazların bir benzerinin yapılmış olabileceği üzerinde de duruluyor. Hablemitoğlu cinayetinden 3 gün önce Alman BND bağlantılı 9 kişilik GSG9 timinin İstanbul´a geldiği, bu timin Havaalanı´ndan diplomatik pasaportlarla giriş yaptığı öne sürülüyordu. Ayrı timin Hablemitoğlu öldürüldükten iki gün sonra gizli bir biçimde Türkiye´den ayrıldığı tespit edilmişti. O dönem bu grubun Türkiye´ye neden geldiğinin üzerine gidilemedi.
ALMAN VAKIFLARIYLA İLGİLİ ULAŞTIĞI BİLGİLER
Hablemitoğlu, bugün en çok adı geçen Friedrich Ebert Vakfı başta olmak üzere belli başlı 6 Alman vakfının Türkiye´deki bazı siyasi kuruluşlara ve PKK´ya akıttığı paraların izini sürüyordu. Hablemitoğlu´nun Alman vakıflarıyla ilgili çıkan kitabı, Alman istihbarat kuruluşlarını alarma geçirmiş ve daha sonra ortaya çıkan belgelerde ?Kitaplarının mutlaka raflardan indirilmesi gerektiği? üzerinde durulduğu belirtilmişti. Hablemitoğlu öldürüldüğü 18 Aralık 2002 tarihinden 6 ay önce Alman istihbaratları BND ve BKA çalışanlarının hazırlamış olduğu raporda, ?Hablemitoğlu´nun Alman vakıflarını ve şirketlerini araştırdığı ve bu konuda çıkan kitabının da raflardan mutlaka indirilmesi gerektiği? şeklinde geçiyordu. Hablemitoğlu´nun hem bu bilgiyi hem ?sıcak takipte? olduğunu yakın çevresine aktarmıştı. Cinayetten sonra soruşturma bu yönde bir süre devam etmiş, daha sonra Alman vakıfları konusu soruşturma kapsamından çıkartılmıştı. Ergenekon soruşturmaları başlayınca Hablemitoğlu dosyası da yeniden önem kazandı.
Hablemitoğlu, öldürülmeden bir yıl önce yayımladığı ?Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası? adlı kitabında, ?Konrad Adenauer Vakfı, Körber Vakfı, Alexander von Humboldt Vakfı, Friedrich Ebert Vakfı, Friedrich Naumann Vakfı, Heinrich Böll Vakfı, Hans Seidel Vakfı özellikle dikkat çekenleridir? diyor ve Alman Orient Enstitüsü, Goethe Enstitüsü, Alman Kültür Merkezi, Georg Eckert Enstitüsü, Fian Örgütü´nün Türkiye´deki faaliyetleri ve hibe politikalarının mutlaka izlenmesi gerektiğini vurguluyordu.
CHP-EBERT İLİŞKİSİNDEN DE İLK O BAHSETTİ
Hablemitoğlu, CHP ile Ebert Vakfı arasındaki ilişkiden de ilk bahseden araştırmacılar içindeydi. Hablemitoğlu kitabında şu bilgileri veriyordu: ?Bu vakfın bilinmeyen faaliyetleri bilinenlerin çok çok üzerindedir. Örneğin, 24 Haziran 2001´de, Türkiye´ye gelen Almanya Adalet Bakanı Herta Daubler-Gmelin ile ´özel´ Türk vatandaşı arasındaki ´özel enformasyon´ görüşmesini, Friedrich Ebert Vakfı´nın Türkiye Temsilcisi Hans Schumacher organize etmiştir. TÜSES Genel Sekreteri ve CHP Beşiktaş İlçe Örgütü üyesi Nilüfer Mete´nin de aralarında bulunduğu kişiler ile Alman Bakan´ın görüşmesi Alman Konsolosluğu´na ait Tarabya´daki Konukevi´nde gerçekleşmiştir.?
ALMAN HÜKÜMETİNDEN VAKIFLARA MİLYAR EUROLUK BÜTÇELER
Hablemitoğlu, Alman hükümetinin söz konusu vakıflara doğrudan bütçe ayırdığını ve milyar euroları bulan bu bütçelerin önemli bir kısmının Türkiye´de hibe yoluyla kullandırıldığını da ilk olarak belgeleriyle yazan isimdi. Hablemitoğlu neredeyse dağa çıkan her PKK militanının bu vakıflar tarafından maaşa bağlandığını belirterek, söz konusu hibelerin birtakım sivil toplum kuruluşları ve belediyeler vasıtasıyla örgüte ulaştırıldığını da dile getiriyordu.
SAVCI ZEKERİYA ÖZ´E ALMAN KONSOLOSLUĞU´NDAN TEHDİT
Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasını yürüten İstanbul Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz, Veli Küçük´ün ifadesini aldıktan sonra İstanbul´da bulunan Almanya Başkonsolosluğu´ndan bir kişi tarafından tehdit edilmişti. Başsavcılığı telefonla arayan konsolosluk görevlisi, Öz ile görüşmek istediğini bildirmiş ancak görüşme gerçekleşmeyince santral görevlilerine Savcı Öz´ü hedef alan tehditler yağdırmıştı. Telefonda Zekeriya Öz´ü ölümle tehdit eden kişinin Almanya Başkonsolosluğu´ndan aradığı resmi kayıtlarca belirlenmişti. Başsavcılık, konsolosluktan kimin aradığını bulunmak için soruşturma açmıştı. Tüm bu gelişmeler doğrultusunda, Başsavcı Zekeriya Öz´ü Alman istihbaratçıları yada onların görevlendirdiği bir kişinin tehdit etmiş olabileceği üzerinde duruluyor.(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
DÖNERCİ CİNAYETLERİ ´ALMAN ERGENEKONU´ |
Şimdi yeni bir olay var karşımızda...2000-2006 yılları arasında 8´i Türk 9 yabancı esnafı öldüren Neo-Nazi terör örgütünün eylemleri ile ilgili soruşturmanın ayrıntıları ortaya çıktıkça Alman Ergenekonu dosyası daha bir aydınlanıyor, bu ülkeye getirilen cenazelerin gerçek failleri ortaya çıkıyor. Söz konusu örgütün üç üyesinden biri itirafçı olup cinayetleri anlatınca nasıl bir derin devlet yapılanması ile karşı karşıya olduğumuzu öğreniyoruz. Meğer, dönerci cinayetlerini neo-naziler üzerinden Alman istihbaratı yapıyormuş! Cinayetleri işleyenler de ajanmış! Alman istihbaratının muhbirleriymiş. Almanya şimdi bu örgütlerin istihbarat bağlantıları ile ilgili soruşturma açıyor. Peki bu soruşturmanın sonucu da, yakılan evlerle ilgili soruşturmanın sonucu gibi mi olacak? Şimdiden not edeyim, hiçbir şey çıkmayacak. Alman hükümeti bir süre sonra dosyayı kapatacak, olayları unutturacak. Türkiye´de kimse de bu olayların üzerine gidemeyecek, soruşturmanın takipçisi olamayacak.
Neden mi? 2 Şubat 2008´de Ludwigshafen´da bir evin kundaklanması sonucu beşi çocuk dokuz kişi hayatını kaybetti. Cenazeler Türkiye´ye getirildi. Saldırıyla ilgili görgü tanıkların ifadeleri sonradan değiştirildi. Ardından Almanya´nın hemen bütün bölgelerinde hatta Avusturya´da Türkler´in oturduğu evler yanmaya başladı. Birileri evleri ateşe veriyordu. Yüzün üzerinde kundaklama olayı oldu ve bunlar kısa zaman içinde, sistematik biçimde gerçekleşti. İlginçtir, bu saldırılar Türkiye´de Ergenekon operasyonları ile aynı dönemde başladı!
Komisyonlar kuruldu, soruşturmalar yapıldı. Yüzden fazla saldırıya ilişkin hiçbir kanıt bulunamadı! Kameralarla donatılan şehirlerde bir kare görüntü ya da bir görgü tanığı tespit edilemedi. En sonunda Alman Federal Savcılığı soruşturmayı tamamladı. Ne mi oldu? Savcı; kanıt bulunamamıştır dedi ve dosya kapatıldı. Alman adaleti böyle işliyordu. Yıllardır Türkiye´ye insan hakları baskıları yapan, adalet, özgürlük söylemleri pazarlayan Almanya, Türkiye´nin etnik ve mezhep haritasını tahrik eden eylemlerine, derin devlet cinayetlerini de katıyordu.
O zaman; bu yangınlar aşırı sağın saldırıları değil demiştik. Aşırı sağın yükseldiğini dair örnekler azalmışken ya da etkisi kaybetmişken böylesine sistematik bir saldırı, Alman Ergenekonu´nun ya da Alman istihbaratının örtülü operasyonundan başka bir şey değil demiştik. Bakın şimdi, dönerci cinayetleriyle ilgili bulgular bunu doğruluyor. Cinayetleri neo-nazi gruplar işledi, doğru. Ama onlar sadece tetikçiydi. Asıl fail Alman istihbaratı ya da Alman devleti içindeki, sistem içindeki güçler. Zaten tetikçiler de muhbir ya da ajanmış! Ne olacak şimdi? Hadi Almanya, yakılan evlerle ilgili dosyayı yeniden aç. Aç bakalım bunun altından kimler çıkacak? O dosyaları aç da, aslında aşırı sağı insanlarımızın üzerine kimin saldığı da ortaya çıksın. Almanya, kendi Ergenekonunu tasfiye etsin önce. Edecek mi? Elbette hayır. Bu dosyalar da deliller de karartılacak. Kriz Avrupa´yı salladıkça benzer cinayetlerin sayısı artacak ve derin devlet operasyonları daha da artacak. ( İbrahim Karagül / Yenişafak / 15 Kasım 2011)
ALMAN VE AMERİKAN GLADIOLARIN SAVAŞI |
2. Dünya savaşından sonra Amerikalıların özel görevler verdiği Hitler´in Gestapo´su eski SS üyelerinin kurduğu bir örgüt olan ODESSA (Organisation Der Ehemaligen SS-Angehörügen) Murat Bayrak´ı Yugoslavya´dan Türkiye´ye kaçırdı. Gladio eğitim kampları ve organizasyonunda etkin rol oynayan Nazi Generali Reinhard Gehlen ile irtibattaydı. Almanların BND´sini ve derin devletini 1952´de kuran Gehlen, tüm NATO ülkelerinde de Gladioları örgütleyen en derin istihbaratçıydı. Aralık 2000´da açılan CIA´nın gizli belgelerinde Gehlen ve eski Nazi subaylarıyla hangi örtülü operasyonlar gerçekleştirildiği ortaya çıktı. Yazdığım bilgiler artık açık bilgidir, yıllarca kamuoyunun dikkatinden kaçırılan bu bilgileri ders olması açısından yazmak gazetecinin kamu görevidir.
Ülkücüleri gaza getirmekle görevli Murat Bayrak, Türkiye´deki tüm faaliyetlerini ?Hançer Birliği? adına yürüttü. Bayrak, 12 Eylül darbesi sırasında MHP Genel Yönetim Kurulu Üyesi olmasına karşın tutuklanmayan isimlerdendi. Onun gibi serbest bırakılan diğer isimlerde Özel Harpçiydi ve Gladio´ya çalışıyordu. MHP´nin 35 il başkanı ve ülkü ocağı başkanı Özel Harbin Gladio subayları çıktı. Rahmetli Alparslan Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu´na vasiyet gibi şu sözleri söyleyecekti: Bugün serbest bırakılanlar haindir, bunlarla gelecekte yollarınızı ayırın. Bu sıralarda Yugoslavya göçmeni Bayrak aynı zamanda CIA ajanları ve Gladio yapılanmasında kilit rol oynayan Paul Henze ile Frank Terpil´le de bağlantılı idi. Bayrak MHP´den önce Adalet Partisi´nde de milletvekilliği yapmıştı.
2. Dünya savaşından sonra, Gehlen ile sonradan birlikte çalışacak Ruzi Nazar ABD´ye götürüldü. Özbek kökenli Ruzi Nazar, savaş sonrasında Alman ordularına sığınmış bir isimdi. General Gehlen ve Nazar ikilisi, CIA içerisinde görevlendirildi. Nazar bu görevde CIA Türkiye İstasyon Şefliğine kadar yükseldi. Enver Altaylı gibi Özbek kökenlileri MİT´de kritik görevlere getirdi. Gladio´ya çalışacak Özel Harp subayları özellikle Çerkez, Azeri, Özbek, Tatar ve Gürcü kökenli Türk milliyetçilerinden seçildi. Türk İslam ülküsü gündemlerinde yoktu. Türk Kontragerillasını finanse eden Rockfeller, Özel Harp Dairesi (ÖHD) ile özel ilişkiler geliştirdi. Üst düzey subaylarımızı eğittiler, beyinlerinı yıkadılar ve kendi halkını ve dinini dahi düşman görecek kodlarla robotlaştırdılar.
Alman istihbaratı ülkemizde dört vakfı, şirketleri ve diplomatik dokunulmazlığa sahip ajanlarıyla mükemmel çalışır. Bu vakıflar, Hıristiyan Demokrat Parti´nin (CDU) Konrad Adenauer Vakfı, Sosyal Demokrat Parti´nin (SPD) Friedrich Ebert Vakfı, Özgürlükçü Libera Parti´nin ( FDP) Friedrich Naumann Vakfı ve Yeşiller Partisi´ne ait Henrich Bölll Vakfı.
Kürt sorununun siyasileştirilmesi ve Aleviliğin İslam´dan ayrılarak ayrı bir din haline getirilmesi üzerinde yoğunlaşmıştır. Dünya altın borsasını elinde bulunduran Almanların bir hedefi de Türklerin kendi altın madenini çıkartıp, işlemesini engellemek. Alman vakıflarının istihbarat faaliyetleri ve altın hesabı konusunda kitap yazan Necip Hablemitoğlu´nu öldürtmesi için Veli Küçük´e kimin emir verdiği ortada! Küçük, Almanların sırlarına sahip kilit bir Silivri sanığı...
Alman BND´si nasıl çalışıyor? 1970 ile 2005 arasında Almanya´da 42 bin 664 kişi, Alman derin devleti için ajanlık, muhbirlik ve köstebeklik yaptı. Bunlar arasında Doğu Alman sayısı 9 bin 822´dir. Almanya´da yararlandığı gurbetçi ve ülkemizde kullandığı ajan sayısı onbinleri geçti. Hedefledikleri Türk veya Kürtleri, Alman sempatizanı, etki ajanı ve ücretli ajan yapma kategorileri bulunuyor. Bayan kullanma, zenginleştirme ve kasetli şantaj en fazla kullandıkları yöntemler. Almanlar uzun yıllardır telefonlarımızı dinliyor. Kimin ne gibi zafiyeti olduğunu, nasıl ele geçirilebileceğini biliyor. Türkiye´de kullandıkları üst düzey üç ajana verdikleri kod lakap isimler, ?Baron?, ?Kumarbaz? ve ?Tilki?.
Ülkemizin doğusunda faaliyet gösteren yabancı ajan sayısı beş bini geçiyor. Almanlar doğu illerimize su arıtma tesisi, küçük barajlar yapma bahanesiyle çok sayıda ajanını yerleştirdi.
Bunların pek çoğu Türkçe ve Kürtçeyi ana dili gibi biliyor. İstihbarat organlarımız, bu ajanların çoğunun aslında kim olduğunu kısa sürede fark ediyor, ancak yakalamıyor ve sınırdışı etmiyor. Geçtiğimiz günlerde rutin dışına çıkılarak 10 yıldır Diyarbakır merkez olmak üzere doğu illerimizde Mossad adına casusluk yapan bir İsrail vatandaşı askeri istihbarat tarafından yakalandı. Bu bilgi ve haberi Türk medyasında okuyamadınız, çünkü daha kimseye servis yapılmadı! Gazeteciler zaten hiç bir zaman haber ele geçirmez, hep birileri tarafından avuçlarına konan servis haberlerle ´süper gazetecilik´ yaparlar! Özel kaynaklarım vasıtasıyla elde ettiğim bu bilgiyi paylaşmayı tarihe düşülecek bir not olarak görüyorum.
Mossad ajanı, ana dili gibi Türkçe ve Kürtçe biliyor. Sabaha kadar süren sorgu sonrası çözülmüş. Anlattığı bilgileri buraya yazsam, 12 Haziran seçimleri yapılamaz. Konu sadece Yüksek Seçim Kurulu´nun adaylığına iptal ettiği, sonrada yeniden onayladığı adaylardan ibaret değil. Bölgede milletvekilliğine bağımsız aday olan Kürt kökenli milletvekillerimizin bazıları yabancı istihbarat örgütlerine çalışıyor. Öyle ki, PKK yönetimi kimin hangi yabancı istihbarata çalıştığı ve iş pişirdiğini takip etmekten ve kontrol etmekten aciz durumda, doğrusu pekte umurlarında değil. PKK, uluslararası ajanların Türkiye´de siyasi ajan devşirdiği arenaya dönmüş durumda. Başka partilerde de yabancı istihbaratların gizli adayları bulunuyor. Kimi sempatizan, kimi etki veya nüfuz ajanı, kimi ise kadrolu ajan. En fazla milletvekili adayı devşiren BND, CIA ve Mossad. Bu adayların bir kısmı parlamentoya girecek ve çalıştıkları yabancı ülkenin politikalarını ülke gündemine taşıyacaklar.
Onları suçlamayalım. ?Hain? veya ?satılmış? diyerek aşağılamayalım. Yıllarca kendi ülkesinin vatandaşını ´iç düşman´ gören Gladio´nun Hitlervari zihniyeti, onları yabancı istihbaratların kucağına itti. Bir suçlu aranacaksa, Ergenekon´u ülkemizin başına bela edenleri önce bulalım ve cezalandıralım. Hiç kimse Türk milliyetçiliğini körükleyerek ve Kürt milletini küçümseyerek politika yapmasın. Alman ve Amerikan Gladiosunun filleri ve piyonları çarpışırken altında ezilenleri kurtarmak Türk İslam sentezine inanan tüm ülkücülerin vatandaşlık görevidir! ( Faruk Arslan / Anayurthaber / Yayın Tarihi: ? / Erişim Tarihi: 23 Kasım 2011)
(22 Kasım 2011), son güncel.: (23 Kasım 2011)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Ergenekon´un Almanya örgütlenmesi konulu manşetlerimiz
Necip Hablemitoğlu cinayeti ve Alman vakıfları konulu manşetlerimiz
Flaş!!! Kılıçdaroğlu´na darbe davası
İşte örneklerle CHP´nin Ergenekon davalarında sempatizanlıktan öte tavırları
´Ergenekon ve CHP´ manşetlerimiz
Ergenekon ve bağlantılı iddianamelerde arama yap