Eşref Bitlis´in ölümüne ilişkin soruşturmada, zaman aşımı süresi dün doldu. Ancak, savcılığın soruşturma dosyasını henüz kapatmadığı, AİHM´nin bazı kararları çerçevesinde zaman aşımının uygulanmamasının mümkün olup olmadığını değerlendirdiği öğrenildi.
18.02.2013 17:05 Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı´nın, eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis´in 1993´teki ölümüne ilişkin yürüttüğü soruşturmada zaman aşımı süresi dün doldu. Ancak henüz ´zaman aşımı nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına´ dair bir karar yazmayan savcılık, AİHM´nin bazı kararları çerçevesinde zaman aşımının uygulanmamasının mümkün olup olmadığını değerlendiriyor.
Müebbet hapis cezası gerektiren suçlarla ilgili soruşturmalarda zaman aşımı süresi, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu´nda (TCK) 20 yıl olarak öngörülüyordu. 20 yıllık süre, dün itibarıyla tamamlandı.
Kanuna göre, soruşturmanın zaman aşımına uğramaması için, ´fail´ olarak bir kişinin ifadesinin alınması, savcılığın iddianame hazırlaması ve mahkemenin de iddianameyi kabul ederek kovuşturma başlatması gerekiyordu.
Ancak Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Şahin, henüz ´zaman aşımı nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına´ dair karar yazmadı. Edinilen bilgiler, savcılığın, AİHM´nin bazı kararları çerçevesinde zaman aşımının uygulanıp uygulanmayacağını değerlendirdiği yönünde.
AİHM´nin, bazı başvurularda, insan hayatına karşı işlenen kimi suçlarda zaman aşımının uygulanamayacağına ilişkin kararlar verdiği bildiriliyor.
Bu kararları edinen Savcı Şahin´in, soruşturma dosyasını bu nedenle henüz kapatmadığı belirtiliyor.
Orgeneral Bitlis, Güvercinlik Askeri Havaalanı´ndan 17 Şubat 1993´te kalkan uçağın kısa süre sonra düşmesi sonucu hayatını kaybetmişti.
Olaya ilişkin soruşturmayı yürüten TMK´nın 10. maddesiyle görevli Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliği´nce, şimdiye kadar ´Ergenekon´ davası sanıklarından emekli Albay Arif Doğan´ın da arasında bulunduğu bazı kişilerin ´şüpheli´ sıfatıyla ifadesine başvurulmuştu.
Yine, 28 Şubat soruşturmasının tutuklu zanlısı dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Çevik Bir, eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür, dönemin Susurluk Araştırma Komisyonu Başkanı Mehmet Elkatmış, eski İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, düşen uçağın enkazını inceleyen kaza kırım heyeti başkanı emekli Albay Erdal Özden ve emekli Tümgeneral Armağan Kuloğlu´nun da bulundu çok sayıda kişi ise ´tanık´ olarak dinledi.
Başsavcıvekilliği´nin, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı´na yazdığı talimat doğrultusunda, ´Ergenekon´ davasının tutuklu sanıklarından İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile emekli Tuğgeneral Veli Küçük de soruşturma kapsamında ifade verdi.
Düşen uçağın enkazının hurdacıya satıldığının ortaya çıkmasının ardından Savcı Şahin, kaza sonrasında çekilen fotoğrafları incelenmek üzere uzman ekibe göndermiş, ancak bu inceleme de kazayı aydınlatmamıştı. (AA)
BİTLİS ÖNCE BEYAZ SONRA SARI SON OLARAK KIRMIZI ZARFLA TEHDİT GELDİ
18.02.2013 15:02 Eşref Bitlis´in uçağı düşürülmeden önce 3 defa tehdit zarfı aldığı ortaya çıktı. Son zarfta çelik bir mermi bulunuyordu. Paşa´nın gördüğü son kurşun onun ölüm fermanı oldu. Orgeneral Eşref Bitlis suikastı dosyası da zaman aşımından rafa kaldırılanlar arasına girdi. Delil yetersizliği ve davada yol alınamaması umutlu bekleyişi sonlandırdı. Oysa yakın tarihin önemli suikastlarından biri olan Bitlis Paşa´nın öldürülmesine ilişkin dosyanın yeniden açılması seri karanlık cinayetlerin aydınlanması adına bir umut olmuştu. Aradan geçen 20 yılda hep tartışılan, bir o kadar da üzerinde spekülasyon yapılan suikastla ilgili yeni bilgiler bulanmaması ayrı bir konu. Ancak ulaştığımız bazı bilgiler Eşref Paşa´nın açık açık tehdit edildiğini ortaya çıkarıyor. Bitlis´in bindiği uçak 17 Şubat 1993´te düşmüştü. Bitlis´in o tarihten önce tehditler aldığı; ancak bunları pek kimseyle paylaşmadığı ortaya çıktı. İddiaya göre tehditler daha çok şifreli ve zarflar içinde geliyordu. Makam masasına elden bırakılan zarflar geldikçe Bitlis´in öfkesi ve meselelere sarılma azmi artıyordu. İsminin açıklanmasını istemeyen bir tanık, son zarfın renginin aslında tehlikeyi açıkça anlattığını; fakat Bitlis Paşa´nın buna rağmen uçağa binip Diyarbakır´a gitmek isteğini ifade ediyor.
Eşref Bitlis ilk zarfı vefatından 2 ay önce almıştı. Zarfın rengi beyazdı ve içinde bir not vardı, daha doğrusu bir isim: John Yaser Çelik. Bu, kriptolu bir tehdit miydi bilinmiyor. İkinci zarfın rengi sarıydı ve aynı not (isim) yine vardı. Bitlis Paşa, ikinci zarfın ardından olayı takibe aldı ve Karargâh içinde bir soruşturma başlattı. Ama mesafe alması pek mümkün olmadı. En yakın yaveri bile bu konuda bilgisi olmadığını söyledi. Bitlis Paşa´nın zarfları Albay Kazım Çillioğlu´na anlattığı belirtiliyor. Son zarfı Bitlis 15 ya da 16 Şubat´ta masasında buldu. Bu sefer sadece not yoktu. Kırmızı renkli zarftan çelik uçlu bir mermi de çıktı. Ayrıca zarftaki nota bir ilave yapılmıştı; John Yaser Çelik-Bir. Bitlis Paşa, ertesi gün çıkacağı yolculuğu düşünerek zarfı daha sonra soruşturmak üzere çantasına koydu. Zarfın hikâyesi uçak düştükten sonra da devam etti. Paşa´nın enkaz alanına dağılan bütün evrakları toplandı. İçinde zarfın da bulunduğu evraklar Karargâh´ta not edildi. Fakat Genelkurmay ve Jandarma Genel Komutanlığı yetkililerince hazırlanan eşya listesinde zarfa dair bilgi yer almadı. Listede Paşa´nın giydiği kıyafetler, saat, tabanca, küçük bir dua kitabı, siyah çanta ve bazı sıradan yazışma evrakları vardı. Oysa Bitlis´in Hizbullah, PKK ve uyuşturucu işiyle uğraşan korucu-aşiretlere dair hazırlattığı rapor da yanındaydı. Zaten bu meseleyi görüşmek üzere Diyarbakır´a gidiyordu.
Bitlis Paşa suikastının ardından Binbaşı Ahmet Cem Ersever bu olayı araştırmaya koyuldu. İlk işi, uçağa binemeyen Albay Kazım Çillioğlu´nu gayrinizami sorgulamak oldu. İddiaya göre Çillioğlu zarf olayını Ersever´e anlattı. Araştırmasını sürdüren Ersever, ´Bitlis suikastının´ arkasındaki kişilere dair ciddi bilgi ve belgelere ulaştı. Ancak kırmızı renkli zarfı bulamadı. Buna rağmen topladığı belge ve bilgileri kitaplaştırmak isteyen Ersever, yayıncısına beklemesini söyledi. Ama sonrasında ortalıktan kayboldu. Daha sonra cesedi bulundu. Ersever, Bitlis suikastına ilişkin bilgilerini Zeki. E. ile paylaşmıştı. Hâlen hayatta olan Zeki E. şu anda akademisyen; ancak ciddi bir rahatsızlığı bulunuyor. Bitlis Paşa´nın uçağının düşmesine dair ciddi belge ve bilgileri toplayan Ersever´in çok önemli bir yerden gelen emirle sorgulanıp öldürülmesi istenir. Emri veren kişinin, o dönemde yıldızı parlayan, ordunun gözbebeği subaylardan biri olduğu ileri sürülüyor. (Haşim Söylemez / Aksiyon)
BİTLİS´İN OĞLU: KATİLLERİ BİLSELER DE HÜKÜMET AÇIKLAMAZ
20.02.2013 15:26 1993´te henüz aydınlatılamayan bir uçak kazasında hayatını kaybeden Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis´in oğlu Tarık Bitlis, babasının zamanaşımına giren dava dosyasıyla ilgili Teke Tek´e konuştu. Tarık Bitlis, babasının ölümüyle ilgili, Ben belgeleri getirip ´Bunu şu örgüt yaptı´ desem bile siyasi iradenin kamuoyuyla paylaşabileceğine inanmıyorum. Çünkü bunun etkisi 50-60 yıl sürer. Bu halk katledilmiş bir jandarma komutanını hafızasından silmez diye konuştu. İşte Tarık Bitlis´in açıklamaları;
Ben kaza günü İstanbul´daydım. Normalde fizyoterapistim, hastalarımla uğraşıyordum. O sırada bir telefon geldi. O anda bir terslik olduğunu anladım. Televizyonu açtım, bir generalin vefat ettiği haberi geçiyordu. Necati Özgen paşa da uçakta zannedilmiş. Annemle buluşarak Ankara´ya geçtik. İlk anda böyle bir şeyi düşünemedim. Şok bir şeydi. Ani ölümler insanı sarsıyor. Hiçbir zaman aklımın ucundan böyle bir şey soramadım. Nedenini bile soramadım. Direk aklıma annem geldi.
ABD UÇAKLARI HELİKOPTERİ TACİZ ETMİŞTİ
Ne olacağız gibi herhangi bir konu evde hiç konuşulmazdı. Ben kendi işimle uğraşıyorum, rahmetli kendi işinde çalışıyor. İnsanlar yaptığı işin tehlikelerini düşünmüyorlar. Babam Kıbrıs Harekatı´nda tümen, alay komutanlığı yapmıştı. Kendisi de böyle bir şey hissetmemişti. Dediğim gibi aklımın ucundan böyle bir şey geçmedi. Bir şey olacaksa zaten olur duygusu hep hakimdi. Uçağa taciz olduğu zaman bile evde böyle bir şey konuşulmadı. Vefatından 1 ay evvel bindiği helikopterin ABD uçakları tarafından taciz edilmesi olayı yaşandı.
O DÖNEMİN BÜROKRATLARI BİLMELİDİRLER
O dönemde İranlı yetkililer Türkiye´ye geldiler. Daha sonra Suriye´ye gidildi. O toplantılara rahmetli Eşref Bitlis, kurulda üye olarak katılmıştı. Orada neler konuşulduğu hakkında o dönemin bürokratlarının net bir bilgi sahibi olması gerekir.
RAPORDA ABD´NİN PKK´YA YARDIMI VARDI
Rahmetli babamın Cumhurbaşkanı ile olan ilişkisi, Jandarma Komutanı´nın Cumhurbaşkanı ile ilişkisi neyse oydu. Cumhurbaşkanı ile kuvvet komutanı arasındaki ilişkiler Türkiye cumhuriyeti´nin güttüğü politika kapsamı içindedir. Özellikle rahmetlinin, sonradan basında çıkan oy verdiği rapor çok önemli. Özal ile aynı yolda mıydılar, o raporda madde madde zamanın Çevik Güç´ün PKK´ya yaptığı yardımlar anlatılıyordu. O raporda bölge halkının zarar gördüğü belirtiliyordu. Orada ABD´nin yaptığı yardımı ispatlayan görüşüyle, gütmek istediği politikayla çelişiyor gibi geliyor bana.
ABD´LİLERİN PKK´YA YARDIM FOTOĞRAFI
Uçakta rahmetli olan pilotlardan biri ABD üssünde çalışıyormuş. ABD´lilerin PKK´lılara yardım yaparken çekildiği söylenen o fotoğrafların o pilota ait olduğu söylemler var. 1993 yılındaki konum derin devlet konusunu en çok tartışılan bir konjonktür. Cem Ersever, Bahtiyar Aydın, Rıdvan Özden cinayetleri var. O dönemde derin devlet veya bu güçler böyle bir mekanizmanın içine girmiş oluyorlar bu bakış açısıyla. Bunların hiçbirisi kamuoyuna yansımış olduğu şekilde soruşturma açılmış değil.
RAPORDA AÇIK BIRAKILAN ŞEYLER VAR
O dönemde derin devletin yaptığı eylemler içinde bunların olmaması mümkün değildir diye düşünüyorum. Peşpeşe olaylar geliyor. Sivildeki yansımaları Uğur Mumcu, Turgut Özal, Adnan Kahveci olaylarında soru işaretleri var. İki sene içinde tek tek Uğur Mumcu, Turgut Özal´lın ölümü yeniden gündeme geldi. Zannedersem bu süreç devam edecek. Kaza raporunda kazadır/kaza değildir olasılığından bahsediliyordu. Bu çerçevede yeniden altını çiziyorum raporda açık bırakılmış şeyler vardır. Kazadan çok kısa süre sonra ´buzlanma´ dendi.
MİT TEK BİR CÜMLE DAHİ YAZMAMIŞ
20 senedir kamuoyu bu konuyu tartışıyor. Benim de kaza kırım raporu haricinde ne Genelkurmay´dan ne resmi mercilerden herhangi bir incelemeye rastlayamadım. MİT konuyla ilgili bir cümle yazmamış. Üstelik Genelkurmay bir tek şey sormamış. Böyle bir şey olabilir mi? İnsan en azından merak eder. Bu sorumlulukları taşıyan mercilerdeki kişiler şu anda sorduğumuzda sanki o dönemde başkaları varmış gibi davranıyorlar.
KİMSE ´HAYIR BU DEĞİLDİR´ DİYEMEDİ
Herhangi birlikte bir problem olduğu zaman o birliğin komutanı terfi döneminde öyle veya böyle bu durumdan etkilenir. ´Hayır bu değildir´ diyen merci yok. Zamanında muvazzaf bir generalin askeri birlik içinde konuyla ilgili demeç verdiği ortaya çıktı. İsim vermediler. Yıllar geçti bu kişinin Veli Küçük olduğu ortaya çıktı. Savcılık soruşturmasında demeci kendi verdiğini kabul ediliyor. Muhtemelen ´Eşref Bitlis´i MİT ya da CIA öldürdü´ diyor.
VELİ KÜÇÜK´ÜN MEHMET EYMÜR´E NOTU
Ama bunun karşılığında Silahlı Kuvvetleri´nin bir şey söylemesi lazım. Ama hiçbir şey yok. Daha sonra Veli Küçük´le Mehmet Eymür´ün Ergenekon dosyalarının içinde konuşması tesadüfen çıkıyor. Çözümlerde Veli Küçük, ´Eşref Bitlis dosyasını birisi araştırıyor´ diyor. Aynı Mehmet Eymür küfür ediyor.
KOMİSYON BANA KÜPÜR GÖSTERDİ
Bu ülkede Başbakan yardımcıları, Meclis´teki milletvekillerinin ağzında ´Bu suikasttir´ lafı var ama geldiğimiz noktaya bakınca insan üzülüyor. TBMM´de Faili Meçhul Cinayetler Komisyonu kuruluyor. Bu komisyon Eşref Bitlis dosyasını inceliyor. Ben komisyona sorduğumda bana gazete küpürleri gösteriliyor.
HERKES BİRBİRİNİ SUÇLUYOR
ABD Büyükelçiliği´nde görevli bir kişi, ki zabıtlarda var. Birisi onları suçluyor, onlar ´yok MİT öldürdü´ diyor. O sırada ABD Büyükelçisinin ismi var, subayların ismi var. Bir bakıyorsunuz Çevik Bir´i ifadeye çağırıyorlar. Bir bakıyorsunuz Çevik Bir o tarihlerde Somali´deymiş. Buradan yola çıktığınız zaman komik bir şey çıkıyor.
PKK´NIN BİR TANE YAZISI YOK
1993 yıl hakikatten çok karanlık. Benim açımdan geldiğim nokta bu. Rahmetli Eşref Bitlis terörün hiçbir zaman ortadan kalkmayacağını ama bir yerde sıkıştırılabileceğini söylerdi. Terörü destekleyen odakların o ortamı bulamamalarının öneminin altını çizerdi. Ben rahmetli olduktan sonra aşağı yukarı ne kadar yazı çıktıysa okuma ihtiyacı duydum. Bugüne kadar PKK´dan bir tane yazı görmedim.
DIŞ GÜÇLER KİMLER İŞBİRLİĞİ YAPIYOR
O demokrasiyle halkın ilişkisini ve ordunun görevini çok net ayırabilen birisiydi. Türkiye´de kargaşa yaratmak isteyen bir güç değişik yönlerden saldırabilir. Ben ´Allah devlete ve millete zeval vermesin´ diye düşünüyordum. Uzun zaman bunu konduramadım. Bu trend o bölgede olaylarla üstüste koyduğumuzda. Bu dış güçlerin işiydi demek kolay ama o dış güçler içeride birileriyle işbirliği yapıyorlar lazım.
UÇAĞIN ENKAZI HURDACIYA VERİLMİŞ
Şimdi Paris´teki olaylar var. Şimdi düşünüyorum da bunları da bir 20 sene sonra mı konuşacağız. Benim gazeteden öğrendiğim uçağın enkazının hurdacıya verildiği yönünde.
OTOMOBİL ÇARPSA KASKO İNCELEME YAPAR
Bu işin üzerine gitmek için en ufak bir çaba yok. Halen yok. Savcılıktaki ifadelerden bu ortaya çıkıyor. Neden yok, bu sorunun cevabı vahim tarafı, en basit olay bile bundan fazla araştırılır. Bir insanın otomobili çarpsa kasko gelir inceleme yapar. 20 sene evvel ne yapılmak isteniyorsa aynı şey devam ediyor. Benim geldiğim nokta bu.
HİÇBİR KURUMU YIPRATMA AMACIM YOK
Bu kurumlar sorgulanmalıdır diyorum. Bunu söylerken dikkatli konuşuyorum. Bunu söylerken orduyu yıpratma gibi bir amacım yok. Benim bu konuyla uğraşmam gibi absürd bir şey yok. Tamam kurumları yıpratmayalım ama biz 20 senedir vatandaş olarak yıprandık. Burada kimseyi suçlamıyorum ama kurumları ve o dönem görev yapan insanların soruşturulması lazım. O dönemdeki görevleri kamuoyuna ´Bu arkadaş o dönemde şunu yapmış ama bir şey bilmiyormuş´ diyeceksiniz.
KAMUOYU BU İŞİN PEŞİNİ BIRAKMAYACAK
2 senedir bu davanın bitmeyeceği belli. Siyasiler bu tür konuları ufak bir kanun değişikliğiyle zaten hallederlerdi. Bu halledilmediğine göre savcının iyi niyetli yaklaşımıyla olmaz. Ben kamuoyu baskısına inanıyorum. 20 senedir unutmadığına göre kamuoyu bence bu tür olayları bırakmayacak. Bir zaman bu çözülecek.
BU OLAYIN ETKİSİ 50-60 YIL SÜRER
Ben Türkiye´deki siyasal gücün şu anda güçlü olduğuna inanmıyorum. Ben belgeleri getirip ´Bunu şu örgüt yaptı´ desem bile siyasi iradenin kamuoyuyla paylaşabileceğine inanmıyorum. Çünkü bunun etkisi 50-60 yıl sürer. Bu halk katledilmiş bir jandarma komutanını hafızasından silmez. (Habertürk)
BİTLİS SORUŞTURMASI SÜRÜYOR
22.04.2013 17:07 Eski Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis´in 17 Şubat 1993´teki ölümüne ilişkin, Kara Kuvvetleri Askeri Savcılığının yürüttüğü soruşturmanın devam ettiği bildirildi. Bitlis´in ölümüyle ilgili TMK´nın 10. maddesiyle görevli Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekilliğinin yanı sıra, Kara Kuvvetleri Askeri Savcılığı da soruşturma yürütüyordu. Edinilen bilgiye göre, Kara Kuvvetleri Askeri Savcılığının yürüttüğü soruşturma da halen sürüyor. Müebbet hapis cezası gerektiren suçlarla ilgili soruşturmalarda zaman aşımı süresi, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu´nda (TCK) 20 yıl olarak düzenleniyordu. 20 yıllık süre 17 Şubat 2013´te dolmasına karşın, soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Şahin, şu ana kadar zaman aşımı nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar yazmadı. AİHM´nin, insan hayatına karşı işlenen kimi suçlarda zaman aşımının uygulanamayacağına ilişkin kararlar verdiği, Savcı Şahin´in de dosyayı bu nedenle henüz kapatmadığı belirtiliyor. (AA)
(18 Şubat 2013), son güncel.: (22 Nisan 2013)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Orgeneral Eşref Bitlis´in şüpheli ölümü manşetlerimiz
Albay: Bitlis´in ekibi öldürülecek
Fotoğraftaki 10 subaydan 7´si öldü
Ergenekon 1993´e uzandı: Tushad
Tanık: Bitlis´i Tushad öldürdü
Aileler: Zaman aşımını kaldırın
Zaman aşımı fırtınası yaşanacak mı?
Ergenekon, Balyoz ve diğer iddianamelerde arama yap