Tam
EskidenYeniye
 

Avcı, paralel yapıyı anlattı

Bir kaç yıl önce yazdığı kitapla Türkiye'yi sarsmıştı. Şok iddialarıyla bugün yaşananları önceden tahmin ettiği anlaşılan ve Gülen cemaatinin devleti ele geçirdiğini iddia eden eski emniyet müdürü Hanefi Avcı bugünlerde sözüne en çok başvurulan kişi oldu. Avcı'nın basına yaptığı açıklamalarda, paralel yapıyla ilgili yeni detaylar yer aldı.

Önceki haber title=Sonraki haber

01.07.2014 11:59 Eski Edirne Emniyet Müdürü Hanefi Avcı.. Bir kaç yıl önce yazdığı 'Haliç'te Yaşayan Simonlar' kitabıyla Türkiye'yi sarsmıştı. Gülen cemaatinin devleti ele geçirdiği, neredeyse her taşın altından bu cemaatin çıktığı şeklindeki şok iddialarıyla paralel örgütün hedefi haline gelmişti. Günümüzde yaşananları önceden tahmin ettiği anlaşılan, paranoyak gibi görünen görüşlerinde haklılık payı olduğu görülen Avcı, bugünlerde sözüne en çok başvurulan kişiler arasında yeralıyor. Avcı'nın dört farklı basın kaynağına yaptığı açıklamalar bugün medyada yayınlandı. Geniş açıklamalarda paralel yapıyla ilgili yeni detaylar da yer aldı.

'KENDİLERİNE MANİ OLANLARI SAHTE BELGELERLE BERTARAF ETTİLER'

Hanefi Avcı, cezaevinden çıktıktan sonra ilk kez canlı yayında yaşadıklarını ve paralel örgütü anlattı. A Haber'de yayınlanan Sevilay Yükselir'in sunduğu %100 Siyaset programına konuk olan Avcı, "aslında ben çok katı bir Cemaat karşıtı da değildim, istediğim bu konuların açıklığa kavuşması" ifadelerini kullandı.

Paralel örgütü Emniyet'e yerleştiren isim olarak Hanefi Avcı isminin zikredilmesi konusuna yanıt veren Avcı, bu iddianın gerçeği yansıtmadığını belirtti, "Fethullah Gülen'le bir kez görüştük, Cemaat içinde yakından tanıdığım insanlar var. Ama Cemaat'e bir yakınlığım yok" ifadelerini kullandı.

Avcı sözlerini şöyle sürdürdü: "Cemaat'in içinde suç işleyen insanlarla, kendi halinde yaşayan iyi niyetli insanları birbirine karıştırmamak lazım. Suç işleyenler, devlet kademelerinde, devletin talimatlarını değil Cemaat'in talimatlarını uygulayanalardır. Cemaat'in diğer müntesiplerinin suç işlediğine inanmıyorum.

Emniyet içindeki Cemaat mensupları yanlış yapmaya başladıkları zaman onlara karşı çıkmaya başladım. İlk gördüğüm yanlış, Emniyet içinde kendilerine karşı çıkanları bir şekilde saf dışı bırakma çabalarıydı. Sahte ihbar mektupları ortaya çıktı. Kendilerine mani olacak insanları tek tek bertaraf ettiler.

O günlerde bu tutuma tavır aldım, bazılarıyla tartıştım. Açılan soruşturmalara baktım, klasik soruşturmalara hiç benzemiyor. İstedikleri kişileri, sahte belgelerle, istedikleri şekilde suçlamaya başlamışlardı."

-Kitabımı yazım aşamasında gizli tuttum-

Sevilay Yükselir'in, "kitabınızın yazım aşamasında, daha yayınlanmadan 'aman Hanefi Bey, yapmayın, başınız derde girer' şeklinde uyarılar yapıldı mı size" sorusuna ise Avcı şöyle cevap verdi:

Haliç'te Yaşayan Simonlar kitabını yayınlayana kadar gizli tuttum. Engelleme çabalarına karşı tedbir aldım. Kitaptan sonra taciz edilirim, rahatsız edilirim, açığım aranır diye düşünüyordum. Ama bu kadarını beklemiyordum.

Cemaat'in operasyonel elemanlarının, yaptıkları işin doğru olduğuna inandıklarını, önceleri küçük suçlarla işe başladıklarını, sonra suçların boyutunun büyüdüğünü, en sonunda da yaptıklarının meşru olduğunu düşünmeye başladıklarını söyleyen Hanefi Avcı, "Cemaat mensupları önce küçük suçlarla başlıyor, sonra suçun boyutu büyüyor, sonra mensuplar, yaptıklarının suç olduğuna inanmamaya başlıyor. Bundan sonra da geri dönüş olmuyor" dedi.

-Cemaat'e itiraz etmeye kalkışırsanız..-

Cemaat'in bütün evraklarının sahte olduğunun altını çizen Avcı şöyle konuştu:

"Cemaat'e itiraz etmeye kalkarsanız, kendinize yeni bir dünya yaratmanız gerekir. Yeni arkadaşlar edinmeniz gerekir. Korku imparatorluğu kurdular. Cemaat'in tüm evrakları sahte. Dikkat edin, elle yazılmış hiç belge yok. Sanki tüm insanlar artık bilgisayarla yazıyormuş gibi. Sanki hiç elle yazılmıyormuş gibi. Bütün belgeleri dijital. İşadamlarını hapse attıracaklardı. Örgüte göre kendi dışındakiler gayri milli.

-Evlere çocuk pornoları yerleştirdiler-

Bazı insanların evlerine utanç verici porno kasetleri yerleştirildi. Çocuk pornoları yerleştirildi. Onur zedeleyici operasyonlar yaptılar. Örgüt mensupları aslında kendi başlarına kalsa bu yanlışları yapmaz. Ama yukarıdan gelen bir emir olunca yapıyorlar. Emir yukarıdan geldiyse "kesin doğrudur" şeklinde algılıyorlar. Oradan ne geldiyse doğrudur, vardır bir bildiği şeklinde bir inanış var.

-Ben ayrıldıktan 28 gün sonra makamda arama emri çıktı, bu tamamen hukuksuz-

31.08.2010 tarihinde Eskişehir'deki makamımdan ayrıldım. Ayrılırken odamı boşaltırken personele zabıt tutturdum. Ankara'ya gittim. Benim ayrılışımdan 28 gün sonra Eskişehir'deki odama arama kararı çıkardılar. Orası artık bana ait değildi. Ve arama kararı çıkarabilmeleri için, orada bulunduğuna inandıkları delillere ilişkin emareleri hakime bildirmek zorundalar, ancak bu şartla arama kararı çıkartılabilir. Ancak hiç böyle bir şey olmadı. Sadece arama kararı vardı. Emareler kararda yazmıyordu."

-HSYK'ya defalarca başvurdum, ancak ilgilenmediler-

Hanefi Avcı, kendisine tuzak kuranlardan birinin bugün Yargıtay üyesi olduğunu, hak ihlalleriyle ilgili defalarca HSYK'ya şikayetlerde bulunduğunu, ancak HSYK'nın harekete geçmediğini belirtti.

Avcı sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bana yapılan hukuksuzluklara karşı hukuki mücadele başlatacağım. Ben HSYK'ya çok şikayette bulundum. Ama HSYK 2 yıl boyunca hiç bakmıyor bile. HSYK'nın da görevini yapması lazım. Yargıdaki hukuksuzluklarla mücadele etmek çok zor. Çünkü oranın hassasiyetleri var. Davam 9 aydır Yargıtay'da. "Örgüt üyesi" dedikleri isimler dışarıya çıktığında ben halen içerideydim.

-7 Şubat öncesinde örgütün faaliyetlerinin ipuçları ortaya çıkmaya başlamıştı-

7 Şubat öncesinde (Hakan Fidan'ın ifadeye çağırılması) aslında bazı emareler ortaya çıkmaya başlamıştı. 7 Şubat'tan sonra cezaevindeyken dedim ki "tamam artık devlet bunların niyetini artık görür." MİT'te Cemaat etkisi vardı ama orayı tam olarak ele geçirememişlerdi. Ele geçirmeye çalıştılar ama başarılı olamadılar. Hakan Fidan'ı tasfiye edip kendi elemanlarını yerleştirmeye çalıştılar. Ondan sonra zaten işler artık çok kolay olacaktı. MİT'i ele geçirmeye cesaret etmek aslında korkunç bir cesaret. Bu kadar gözükaralığı anlamak mümkün değil.

-Cemaat'in belli hedefleri vardır! Aziz Yıldırım da cemaat'in hedeflerinden biriydi-

Aziz Yıldırım her zaman Cemaat'in hedefi oldu. Cemaat'in belli hedefleri vardır. Mesela Cübbeli Ahmet Hoca Cemaat'in hedefidir. Haydar Baş Cemaat'in hedefidir. Yıldırım da Cemaat'in hedefleri arasındadır. Şike operasyonunda şaibe olduğu aşikardır. Cemaat şike dinlemesine 2009'da başladı.

Her olayı kullanıyorlar. Mesela Hrant Dink olayını kullanıp bir yerlere operasyon yapmayı düşündüler. Danıştay olayını, Özal'ın vefatını bahane edip bir takım insanların başına çorap örmeye çalıştılar."

-Fethullah Gülen hesap vermeli, ama Türkiye şimdiye kadar ABD'den kimseyi alamadı-

Cemaat'in yaptıklarından dolayı, örgütün başında yer alan Fethullah Gülen'in de hesap vermesi gerektiğinin altını çizen Hanefi Avcı, "Amerika Gülen'i Türkiye'ye iade eder mi" sorusuna ise şöyle cevap verdi:

"Cemaat'in başındaki isim o olduğu için onun da hesap vermesi gerekiyor. Ancak, iade konusunda, Türkiye şimdiye kadar ABD'den hiçbir adamı alamadı. Bu ABD'nin kötü niyetli olduğu anlamına gelmeyebilir. Orada farklı bir mevzuat var. Çok büyük bir uğraş vermek gerekiyor."

-Cezaevinde yeni kitap için hazırlık yaptım-

Cezaevindeyken "kaderim buysa çekerim" dediğini ifade eden Avcı, "çok kitap okudum, zaman çabuk geçti. Yeni kitap için hazırlık yaptım" dedi.

CEMAAT TÜM DEVLETİ YÖNETMEYİ DÜŞÜNDÜ

Hanefi Avcı'nın bir diğer açıklaması Yenişafak'ta yer aldı. Gazeteci Ali Bayramoğlu'yla yaptığı röpörtajda Avcı, ilginç tespitlerde bulundu, önemli açıklamalar yaptı. İşte o röpörtaj:

Ali Bayramoğlu: Geçmiş olsun. En son hapishanede görüşmüştük. O günden bugüne ne beklediniz ne oldu?

Hanefi Avcı: Aslında şöyle diyelim. Bana bunca makul olmayan bir ton şey isnat etmelerine rağmen, bunca ağır ithamlara rağmen, hiçbir zaman bunların tutmayacağına, gerçeğin , mutlaka sonunda aydınlanacağına adil bir hakime denk geleceğime inandım. Çünkü dosyaya baktığımız zaman, hiçbir suç yok. Mutlaka birine gelecek ve 'bu yanlış olmuş' diyerek gönderecek diye düşünüyordum.

A.B.: MİT krizi arkasından, 17 Aralık krizi bunlar size, bu iş çözülüyor duygusu verdi mi? Ya da daha umutlu olmanızı sağladı mı?

H.A.: MİT kriziyle birlikte ben hükümet her şeyi görür tedbir alır diye düşündüm. Hatta biraz daha geri gidersek, kitabımla birlikte hükümet tedbir alır diyordum. Ben yazdım, kamuoyu duydu ve herkesin bildiği bir olay karşısında en azından kendi yetkisine sahip çıkar diye düşünüyordum. Cemaat de 'bu işi biraz daha gizli saklı yapalım bu iş alenileşti kamuoyu herkes biliyor' mantığıyla geri adım atar diye varsayıyordum. Ama hiçbiri umduğum gibi çıkmadı. Bir müddet tepki gösterilse bile akabinde istenen şey olmadı. Dedim yani bu niye böyle, bu kadar aleniyete rağmen? Acaba bu kadar mı saflık var? Olay bu kadar mı basit görülüyor? En azından devletin yetkili insanlarının bunu görmesi, okuması lazımdı. Bir de saldırılan hedefe baktığınız zaman, herkesin cesaret edeceği bir şey değildi.

A.B.: Neden sizin başınıza geldi bunlar?

H.A.: Ben cemaatin emniyette bir takım tasfiyelere başladığını görünce, Emin Aslan'ın, Mustafa Gülcü'nün tutuklanması gibi olayları cemaatin yaptığını görünce karşı tavır aldım. Karşı derken, konuşuyoruz işte ve herkes duyuyor. Özellikle Emin Aslan tutuklandığı zaman, birçok gazeteci aradı. Emin Beye komplo kurdular dediğim için o gün, hedef oldum. O tarihe kadar benimle ilgili hiçbir şey yoktu. Adım adım önlerinde engel gördükleri Emin Beyi içeri aldılar. Aynı şekilde Mustafa Gülcü ve Celal Uzunkaya'ya uzandılar. Onlar tutuklanırsa artık emniyette hiç kimse cemaatin karşısında duramazdı. Çünkü bu insanlar emniyet teşkilatı içerisinde, hem hükümete yakınlık olarak çok güçlü insanlardı. Celal'in de kardeşi zaten milletvekiliydi o dönemde. Bunları siyaseten alamayacakları için aleyhlerinde çok sistemli, 20 kişilik polis ekibi oluşturarak araştırma yaptılar. Bahanelerle bertaraf edecek hale getirdiler. Sonra benim açığımı aramaya başladılar. Ben onlar işe koyulduktan 10 gün sonra haberdar oldum. Bunlar bana tuzak kuracaklar, ben onların tuzağını boşa çıkarayım dedim. Geldim, hemen savcılarla görüştüm. Dedim ki bana yardımcı olun. Siz bana görev verin ben bunların tuzağına düşüyormuş gibi gözükeyim, size sahte yaptıkları işlerini ortaya çıkarayım. Ama o zaman savcılar böyle bir şey yapmaya yanaşamadı. Bakanlıklara gittim. O dönemki bakan Beşir Atalay Bey oldukça bu işlere bakmayı düşünüyordu. İstihbaratı denetleyelim düşüncesindeydi. Olmadı. Şahsi kanaatim Başbakan engel olduğu yönünde. İstihbaratı denetlemek istemedi. Orası denetlendiği zaman mevcut soruşturmalar şaibe altında kalabilir diye düşündü. Bana şu söylendi: Oraya müfettiş gönderirsek birçok şey ortaya çıkarabilir. Bu soruşturmayla ilgili dilekçemi iade ettiler.

A.B.: Kritik soru şu, bu ülkede 1980'den beri cemaatin özellikle emniyette etkili olduğu biliniyor. Ne oldu da cemaat kendi çocuklarını yok edecek kadar kendi meslektaşlarını devre dışı bırakacak kadar hırslı ve aktif yeni bir örgütlenmeye geçti?

H.A.: Güçlendikçe ihtirasları da arttı. Başlangıçta belki bu kadar ihtirasları yoktu. Bence toplum tam ne kadar okudu bilmiyorum aslında cemaat tüm devleti yönetmeyi düşündü. Kendine ait bir güneydoğu politikası oluşturdular. Emniyet içerisindeki bazı polisler güneydoğu çözümleriyle ilgili raporlar ürettiler. Bu raporları cemaatin yukarı üst kademelerine gönderdiler. Onlar da kendilerine bir Güneydoğu politikası üretti. Bunu işaretlerde, söylemlerde görebiliyordunuz. Aynı şekilde mafya ile ilgili suçlarla ilgili politika ürettiler. Rapor verdiler, 'Türkiye'de mafya nedir' , nerelere nüfus ediyor diye.. Bununla cemaat kendine göre bir organize suçlarla veya mafyayla mücadele politikası üretti. Uyuşturucuyla ilgili nasıl mücadele edilmesi konusunda aynı şeyi yaptı. Bunları uygulamayı düşündüler. 'Asıl yükü çeken biziz, işi yapan benim kadrom' havasıyla cemaatin tepesi tüm ülkeyi ben yönetirim kanaatine sahip oldu. Ondan dolayı aşağıya böyle bir talimat ya da perspektif verdi. Aşağıda polis de yargı da özel yetkili de böyle çalıştı. Hakikaten belli suçlar için inanılmaz bir uygulama var. Delil döküman aramıyor. Adi suçlarda çok mağdur var. Diyorlar ki uyuşturucuya karşı herkes şunu yapsın, suçlu suçsuz olmak önem ifade etmiyor. Bazen şunu diyorum, kendilerini gerçek devlet yerine koyup, gerçek devleti paralel görmeye başladılar. Önce küçük haksızlıklar yaptılar. Küçük haksızlıklar tepki görmeyince tekrar ettiler. Biz her şeyi yaparız ve kimse bir şey demez, Başbakanı alırız atarız, biz yaptık mı oluyor havasına kapıldılar.

A.B.: Siz bana hapishaneden, 'bunların Güneydoğu'da çok ciddi örgütlenmeleri var, KCK tutuklamaları bunların işi, buraya dikkat edin' tarzında uyarıcı bir mektup yazmıştınız.

H.A.: Hocanın Güneydoğuyla ilgili bir açıklaması var. Güvenlik kuvvetlerine, 'ayıptır, utanmıyor musunuz, 3-5 kişiyi halledemiyorsunuz, onların yuvalarını dağıtın, asın' diye talimatları var. Hangi sıfatla konuşuyor ve kime hitap ediyor. Bakıyorsunuz güneydoğunun tüm güvenlik güçlerine hitap ediliyor. Bu, bir başbakan ya da cumhurbaşkanının kullanabileceği bir dil. Kullandığı her kelimeyi ölçüp tartan birinin, Fethullah Gülen'in bunları söyleyebilmesi için kendisini Güneydoğu'ya emriyle yön verecek bir yerde hissetmesi gerekir, onu görüyorsunuz. O tarihte cemaatin güneydoğuya farklı yöntemlerle ulaşmaya çalıştığını görüyorsunuz. Oraya işadamlarını götürmeye, evler, okullar açmaya çalıştığını görüyorsunuz. Yine oradaki polislerin görev yapış şekillerine bakıyorsunuz. 'size suç isnat edecek kadar laf söylesem' bile yeterli oluyor, soruşturma haline dönüştürülüyor. Daha sonra bazı tepkilere bakıyorsunuz veya adım adım yürüyen soruşturmalara bakıyorsunuz. Siz suç işleyen grubu değil karşınızda gördüğünüz tüm o grubu hedef almaya kalkarsanız polis olmanın dışına çıkarsınız. Cemaatin tüm o grubu karşısına aldığını görüyorsunuz. Ben grubun şu tip olaylarına el atayım, sempatizanına yanaşayım gibi bir bütün halinde Güneydoğuya yöneldiğini görüyorsunuz.

A.B.: Güneydoğudaki KCK operasyonları sırasında siz bunu nasıl gördünüz?

H.A.: Olup bitenleri biliyordum. Benim yanımda çalışmış Doğu ve Güneydoğu'da olan insanlar zaman zaman beni ararlardı. 'Biz şöyle bir şeyle uğraşıyoruz' ne fikir verirsiniz diye. Kimisi, yaptığı operasyonlarda 'doğru yolda mıyım' diye sorardı. Güneydoğu'daki KCK operasyonları ve çalışmalarla ilgili küçük de olsa bilgiler duyuyorduk. Bunları yürütenlerin büyük bir kısmı cemaate yakın insanlardı. Tarif ettiğim şekilde kriminal olaylarla ilgilenen bir polis anlayışının dışına çıkarak başka bir şeye doğru yönelmeyi gördüm. Görev sahanının dışına çıkmış karşı grubu komple hedef alan bir anlayış vardı. Sıradan insanları tutukluyorlar, siyasetçileri tutukluyorlar. Örgüt ve propaganda, illegal ve legal birbirine karışıyor. Yani PKK'ya ayrılan çevreler. Ama burada bir aşırı gidiş olduğu gözüküyordu...

A.B.: Engelleyici oldukları yerlerde oldu sanırım...

H.A.: Tabii. Güneydoğu'daki faili meçhul cinayetlerin üzerine gidilmesini de istemedi cemaat. Çünkü o dönemde oradaki varlıklarının bu işlerle ilişkilendirilmesini istemiyorlardı. Mesela Ankara'daki, mahkeme Ayhan Çarkın'ın itiraflarından sonra faili meçhuller olayında ise beni sanık yaptı, tanık olarak dinlemesi gerekirken. Orada bir takım bilgileri aktarmışım hem mahkemede vermişim hem Meclis'te komisyona ifade etmiştim hem de müfettişlere ifade vermişim. Şimdi tanıkken burada sanık yaparak hiç ifade veremez hale getirdiler. Ve sanık olduğumun takipsizlik kararı daha yeni geldi bana. Sanık yaptığı zaman sizi olaya bulaştırmaya çalışıyor. Güneydoğu'daki olayların çözüme kavuşması konusunda gayret göstermemelerinin sebebi o dönemde orada kendi polislerinin olması.

A.B.: Güneydoğu cemaat politikasının MİT meselesiyle ilgilisi olabilir mi?

H.A.: MİT'in alt yapısı cemaattendir. MİT'te fazla güçlüler. Yukarı yönetimde biraz zafiyetleri var. Cemaat bunun için MİT'i ele geçirmeyi, operasyon yapmayı düşünüyordu. Yıpratmak için önce basını kullandılar. Şimdi düşünün en ağır olay ne? Uludere'deki insanların yanlışlıkla bombalanması olayı. Güneydoğu'da 8 sene çalıştım. Her hafta o bölgelerle ilgili rapor yazarız. Çünkü gelir bir kaçakçı elemanımız bize bilgi aktarır. MİT'te de benim yazdığım raporla bilgi verilir, bilgi orada alır. Yanlış yaparsam sorumluluğu bana aittir. Siz yaptığınız hatadan dolayı MİT'i suçlayamazsınız. Ama cemaat medyası işi gücü bıraktı sadece MİT'e saldırıyor. Uludere'yi bile MİT'e saldırmak için vesile yaptılar.

A.B.: Hükümet büyük bir savaş başlattı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

H.A.: Şöyle düşünüyorum. Ortada bir devlet ve demokrasi sorunu var. Herkes kendi sorumluluğu ve görevine göre davranmalıdır. Halk da bu işe sahip çıkmalıdır. Tüm kurumlar sahip çıkmalıdır. Üniversiteler de, Yargıtay da, AYM, HSYK sivil toplum kuruluşları da sahip çıkmalı. Hepsi beraber sahip çıkmalı. Orta yerde hukuku ihlal eden bir takım insanlar var. Bunun bedelini ödemeliler. İş görevini kötüye kullananların tayiniyle gidiyor. Bu, böyle olmaz, bunun bedelini de ödemeliler. Eğer gerçekten yargı görevi yapıyorsanız amenna. Ama siz bunu keyfi kullanıyorsanız da bunun bedelini ödemelisiniz.

A.B.: Bütün sistem kurumlarıyla duyarlı olmaları lazım diyorsunuz, ama 17 Aralık operasyonu iktidar meselesi gibi algılanıyor muhalefette, nasıl değerlendiriyorsunuz?

H.A.: Bana bile hükümeti destekliyor gibi konuşuyorsun diyorlar. Bu mesele hükümet meselesi değil. Bugün hükümette bu insanlar var yarın başka birileri gelebilir. Mühim olan devletin kendisidir. Baktığınız zaman dünyada örneği yok ve bu anormalliği hiçbir ölçüde kabul edemezsiniz. Şu anda sadece hükümetin meselesi sanmak en büyük yanlışımızdır. Sadece hükümetin değil. Bu olay hukukun çok ciddi bir meselesidir. HSYK'nın, baroların, siyasi partilerin ciddi meselesidir. Benim bir beklentim yok. Şu an yapılan bu işe destek olması gerektiğine ve sonuna kadar gitmesi gerektiğine inanıyorum. Yapmazsa zaten devlet diye bir şey kalmaz. Başka bir parti gelse ona müsaade edebilir mi? Bu hükümet bunu yapmaya mecbur. Destek olmak mecburiyetindeyiz. AK Parti döneminde 5 kere ihraç oldum, beni perişan ettiler. Ama buna rağmen diyorum ki Tayyip Erdoğan meselesi değil, hukuk ve devlet meselesidir bu.

'BENİMLE İLGİLİ TALİMATI GÜLEN'DEN ALDILAR'

Hanefi Avcı'nın bugün bir başka açıklaması daha yayınlandı. Hürriyet'ten Toygun Atilla'ya konuşan Hanefi Avcı'nın açıklamalarından satırbaşları şöyle:

Toygun Atilla: Tutuklanmanızdan sonra Fethullah Gülen sizin için ‘Allah taksiratını affetsin’ diye bir cümle kurdu? Bu sözü nasıl değerlendirdiniz?

Hanefi Avcı: Hocanın o sözünü özel yetkili mahkemelerdeki ve diğer savcılıklardaki Cemaat mensuplarına bir talimat olduğunu biliyorum. Yani diyor ki ‘Bu adam hakkında yapabildiğiniz her şeyi yapın’. Zaten olup biten de onu gösteriyor. Talimatı aldılar. Talimata uygun olarak benim hakkımda yapılacak her şeyi yaptılar.

T.A.: Cemaat’in Türkiye’ye verdiği tahribat nedir? Aynı soruyu hükümet için de soruyorum?

H.A.: Tüm devlet sistemi içerisinde, güvenlik bürokrasisi içerisinde hesap edilemeyecek büyüklükte bir tahribat var. Bu halen de bitmiş değil. Geniş bir süreci kapsayacak. Güvenlik bürokrasisinde güven sorunu oluşmuş durumda. Herkes birbirinden şüpheleniyor. Devlet çalışamaz halde. Mesela sırf bu Cemaat yapısının önü kesilsin diye telefon dinlemeleri ile ilgili öyle kararlar aldılar ki şimdi kendileri telefon dinleyemez hale geldi. Bu önümüzdeki günlerde güvenlik zafiyetlerine yol açacak. Moral değerler açısından da hesap edilemeyecek derecede büyük bir tahribat var.

-'En büyük hata denetleyememe'-

T.A.: Telefon dinlemesi gibi konularda alınan tedbirlerle güvenlik zafiyetlerinin oluşabileceğini söylüyorsunuz. Ancak bir taraftan da MİT’in yetki ve sorumluluğu ile ilgili yeni düzenlemelere gidiliyor? Bu normal mi?

H.A.: Şu anda güvenlik güçleri telefon dinlemeleri ile ilgili çok zor mahkeme kararı alıyor. Bir takım özel araştırmalar yapamıyorlar. Bunun yanında sizin de söylediğiniz gibi hükümet bu olayları önlemek adına bir takım yeni düzenlemeler yapıyor. Bu düzenlemeler de hukuk düzenini bozuyor. Makul hukuk sisteminde olmayacak kurallar çıkarılıyor. Çünkü bu yapıyı önlemek için bu kanunlara ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Aynı şekilde hukuk tanzim etmeye çalışıyor. Bunu tanzim etmez ise paralel yapıyı önleyemiyor. Tanzim ederken de hukukun kendisi zarar görüyor. Bu, antibiyotik almak gibi. Mikrobu öldürürken kendi bünyeniz zarar görüyor. Ağır antibiyotik tedavisi gibi. Bu süreç epeyce devam edeceğe benziyor. Sistem ister istemez zarar görüyor. Onun için bu yapının ülkeye verdiği zarar çok ağır.

T.A.: Türkiye’de suçla mücadelede kullanılan telefon dinlemesi ve teknoloji yöntemleri ile ilgili bir denetim mekanizması var mı?

H.A.: Belki de sıkıntının büyüğü burada başlıyor. Hükümetin en büyük hatası bu sistemi denetlememesidir. Ben şunu iddia ediyorum: Hiçbir yasaya ihtiyacım yok. İstedikleri şekilde herkes her şeyi dinlesin. Yeter ki dinleyenleri üst makam denetlesin. Kimse hata yapamaz.

T.A.: Ortam dinlemesi ve özel hayata ilişkin kamera kayıtları... Bunlar denetimsizliğin ürünleri midir? Hâlâ bir takım kayıp dinleme ve izleme cihazlarının varlığından bahsediliyor, sizce birilerinin elinde bu cihazlar var mı?

H.A.: Herkesin devlet imkân ve kabiliyetlerini kötüye kullanması ne manaya geliyor? Susurluk’ta ne oluyordu; devletin polisi, jandarması elindeki silahı kötü kullanıyordu. İnsanları infaz ediyordu. Bu nasıl görevini kötüye kullanıyorsa burada da hâkim ve savcı görevini nasıl kötüye kullanır? Kötü soruşturma yapar, kötü karar verir. Silah kullanma hakkı yok. Diğeri de aynı şeyi yapıyor. Biri silahını kullanıyor, diğeri de kalemini veya kararını kötüye kullanıyor. Olaya bakarken böyle bakmak lazım. Görevini iyi yapan hâkim adaletin tecellisine katkıda bulunuyor, kötü yapan hâkim de Susurluk dönemindeki infaz timinde görev yapan adam gibi oluyor. Bence çok insana bu kaset komplosunu kurdular. Belki bir kısım insanlar onlara boyun eğdi. Bir kısım insanlar tabi oldu. Şantaja uğrayan insan sayısı hâlâ bence belli değil.

-'Cemaate soruşturma koordinasyonsuz'-

T.A.: Şu anda Cemaatçi olduğu iddia edilen yapıdaki güvenlik bürokrasisindeki kişilere yönelik soruşturmaları nasıl görüyorsunuz?

H.A.: Bu kadar büyük bir yapı çok kısa sürede operasyonel noktaya getirilemez. Bu grup kamunun içerisine yerleşmiş elemanları vasıtasıyla eylemler yapıyor. ‘Terzi kendi söküğünü dikemez’ derler. Güvenlik kuvvetleri belki vatandaşın işlediği suçları çabuk ortaya çıkartır ama kendi personelinin işlediği suçları ortaya çıkarmak biraz daha güçtür. Bu soruşturmalar iyi koordine edilmeli. Şu anda koordine eksikliği göze çarpıyor. Böyle bir makam gözükmüyor.

-'Yabancı servis ihtimali sıfır'-

T.A.: Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan toplantının sızmasını, orada yapılan dinlemeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

H.A.: Sadece Dışişleri Bakanlığı’nın odası dinlenmiş değildir. Onu yapabilmeniz için en az 100 tane dinleme yapmış olmanız gerekir. 100 tane dinleme yaparsanız ancak sağlıklı netice alabilirsiniz. Elde ettiğiniz 10 dinlemeden de ancak birini kullanabilirsiniz. Telefon dinlemek belki kolay ancak ortam dinlemesi dediğiniz işi zorlaştırır. Çok daha ciddi bir ekibe ve çalışmaya ihtiyacınız vardır. Aynı zamanda profesyonel bir gruba da ihtiyacınız vardır. Yapılanlara baktığınızda bunun böyle olduğunu görüyorsunuz.

T.A.: Kasetler aynı merkezin işi mi?

H.A.: Bu kapasitedeki bir olayı Cemaat değil, Cemaat’in Emniyet’teki birimleri yapabilir. Onların kullandığı teknoloji ile bu yapılabilinir. Başka biri yapsa da ortaya çıkartılır, aydınlatılırdı. Başbakanlık’taki böcekler konusunda da genel değerlendirmem başka birinin yapma şansı yok. O dinlemeleri de aynı yapının yaptığını düşünüyorum. Başbakanlık da sanırım bu konuda aynı şeyi düşünüyor. Orasının sürekli denetimi var. Oradakilerden habersiz kimsenin yapması mümkün değil.

T.A.: Bu dinlemelerde yabancı servis ihtimali nedir?

H.A.: Sıfırdır. Yabancı servis ihtimali yoktur. Onlar başka türlü yöntemler kullanırlar. Onlar için ayrıca böyle bir dinleme risktir. Priz içine böcek koyma yöntemi, polisin, kanunu uygulayan birimlerin yöntemidir. Herhangi bir ülkedeki polis, jandarma bu yöntemi kullanır. Yabancı servisler çok daha farklı cihazlar kullanır.

'SİZİ DEVRİMCİLER DE, DEVLET DE KABUL ETMİYOR'

Hanefi Avcı'nın bir diğer açıklaması ise Radikal internet sitesinde yayınlandı. Kendisine yöneltilen sorular ile cevapları şu şekilde:

Biliyorsunuz; siz tutuklandıktan sonra Devrimci Karargah Davası’nı ve sizi anlatan “Hanefi Yoldaş” diye bir kitap yazdım. “Hanefi Yoldaş” ismini görünce ne hissettiniz?

Aslında sizin bir alaycı bakış açınız olduğunu, bana böyle bir şeyin yakıştırılamayacağını, ama birilerini zorla monte ettiğini, kitabın da onu hicvettiğini yakaladım.

Devrimci Karargah Davası'nda manzara şöyleydi: Sizi devrimciler de, devlet de kabul etmiyor. Siz arada kalmıştınız. İlk savunmanızı yaptığınızda ağlamıştınız. Niye ağladınız?

Devrimciler kabul etmiyor, etmez, normal. Ama oradaki devlet değildi. Beni kabul etmeyen cemaatti ve onların uzantılarıydı. Evet, devletin tepkisi vardı ama tam manasıyla değil, açıkçası. İftiranın bile yakışan şekli vardır. Hiç olmayacak, bir insana hiç yakışmayacak şeylerin söylenmesi çok garip oluyor. Bu garipliği ifade etmekte zorlanıyorsunuz bazen. O kadar anormalin içinde bir şey söylemek de çok zor, orada biraz zorlanmıştım.

“Devlet bunu bana nasıl yapar?” diye bir his miydi acaba?

Çok büyük bir haksızlık, çok büyük bir yanlışlık. Belki herkesin bildiği ama bilmiyormuş rolünü oynadığı bir şeyi anlatmanın zorluğunu yaşadığım bir haldi.

Siz “karşımdaki devlet değildi” dediniz ama yanınızda da devlet adına kimse yoktu?

Beni sadece mahkemede yargılamadılar. İdari olarak ciddi cezalar aldırıldım. Öyle, bir kenara konmuştum. Bana yaklaşmak risk haline gelmişti. Bana sahip çıkacak insanlar da sıkıntıya girebilirdi. Herkes onu hissediyordu.

Solcular sizinle yan yana düşmekten rahatsızdı. Siz solcularla yan yana düşmekten rahatsız oldunuz mu?
Ben rahatsız olmam. Kim olursa olsun; yeter ki davasında ve inancında samimi olsun. Oradaki insanların (Devrimci Karargah Davası sanıklarını kastediyor) karşı çıkışları bile çok manalıydı. Benim bulunduğum konumla oranın bağdaşmadığının, bana isnat edilen suçlarla onların alakasının olmayacağının tavrıydı. Bana karşı çıkışları düşmanlık gibiydi ama bir yerde dostluk gibiydi. Çünkü durumumu en iyi onlar ifade ediyorlardı. “Bu adamın bizle alakası yok, bizle alakası olamaz. Biz bu adamla ancak hesap sormak için bir araya geliriz” dediler.

Bir duruşma sonunda avukatınız Fidel Okan mahkeme heyetine şunu demişti: “Sizin Hanefi Avcı’yı tahliye etmeyeceğinizi biliyoruz. Biz bundan sonra tahliye dilekçelerimizi size değil, Pensilvanya’ya göndereceğiz.” Nitekim Bakan Mehmet Ali Şahin, bazı hakimlerin Pensilvanya’ya evrak gönderdiğini söyledi. Her ne kadar avukatınız şaka yapmışsa da bunun bir gerçeklik boyutu var. Siz bu kadar olabileceğini tahmin etmiş miydiniz?

Biz Fidel beyin savunmasından sonra o hakimlerin yeni geldiğini, bu kadar sert söylenmemesi gerektiğini konuşmuştuk. Ama sonra Fidel’in doğru olduğunu, bizim yanılmış olduğumuzu anladık. Tabii ki bu kadarını tahmin etmezsiniz. Yargının bu kadar tarafsızlığını yitireceğini, bu kadar taraflı hareket edebileceğini, adaletin adaletsizlik uğruna çalışabileceğini tahmin edemezsiniz.

Mahkemeler sürecinde mi öğrendiniz bunu?

Öngörülerim vardı ama insanların toplu olarak bu hale yönelebileceğini tahmin edemezsiniz. Birazcık sınırı aşan insanlar olabilir ama akılla mantıkla bağdaşmayacak şeylerle muhatap olursanız cevap vermekte zorlanıyorsunuz. Bizim davada o örgütle (Devrimci Karargah) yakınlığımızı değil, tam tersini ispatlayan belgeler var. Biliyorsunuz, örgütün yurtdışı sorumlusu ile Türkiye’deki insanın konuşması var; alakamın ve bağımın olamayacağını… Örgütün kendi dokümanı var.

Örgüt de zaten rahatsız.

(Gülüyor) Örgüt de rahatsız. Örgüt hatta kasıtlı yapıldığını, kendilerini yıpratmak, benim gibi bir polisle irtibatlı olmak, o örgütü zayıflatan ve aşağılatan bir şey. Öyle algıladılar.

Siz şöyle dediniz: “SDP’lileri beni mahkum etmek için bu davaya bağladılar.”

Evet, aynen öyle. Üzülerek söylüyorum; legal bir partinin tüm yönetimi mahkum edildi. Hem de hiçbir suçları yok. O arkadaşlara isnat edilen suç, çatı partisi kurma çalışmasına katılmak. Çatı partisi de Devrimci Karargah’ın öngörüsüymüş. Akıl var, mantık var. İllegal bir örgüt legal yapıyı zaten savunmuyor. İkincisi, çatı partisine kimin katıldığı belli. Ki bu örgütün adından önce var. Nihayet de kuruldu ve partiye dönüştü. Kimse bu partiye bir şey sormuyor. Ama parti çalışmasına katıldı diye tüm SDP’li yöneticilere ceza verdiler. Resmen legal parti cezalandırıldı. Ceza alınırsa o parti kapatılacak.

Aynı zamanda TİKKO ve PKK propagandasından da yargılandınız.

Kitapta, terörle mücadelede eğitimin önemiyle ilgili anlatımımdan dolayı PKK ve TİKKO propagandası yapmaktan yargılandım. Ben örgüt mensuplarının kendi davalarına çok samimice bağlı olduklarını, ciddi eğitimden geçtiklerini, en ağır şartlarda bile eğitime ara vermediklerini anlatıyorum. Orada anlattıklarım TİKKO ve PKK mensubu olduğu için beni yargıladılar. Ertelendi dava, biliyorsunuz. Ankara’daki faili meçhul cinayetler davasından da şüpheli yaptılar beni. Halbuki Susurluk olayında ilk ifadeyi veren benim. Onun takipsizlik kararı yeni geldi; yönetim değiştikten sonra geldi. Başka soruşturmalar da var hakkımda, kapanmamış; özel yetkili savcılıkta… İsmini bilmiyorum. Hâlâ ucu açık soruşturmalar var.

TİKKO, Devrimci Karargah ve PKK’nın sizinle kurabileceği en olağan ilişki, size bir zarar verme yönünde olabilir, değil mi?

Mazi itibariyle Emniyet’te, örgütsel faaliyetlere en çok ben engel olmuşumdur; biliyorlar. Suç isnat edebilmek için mantık ölçüsü kaldırılmış. Ne bulursak onu isnat edeceğiz. Ölçüsüzce saldırıydı. Akıl var, mantık var; bir insan dört ayrı gizli terör örgütüyle istese de ilişki kuramaz. Siz isteseniz de örgütler sizle kurmazlar. Legal adresler değil, varıp da ben sizle konuşayım diyesiniz. Hadi, biriyle diyelim kaza bela bir temasınız oldu; dördüyle bir temas olması mümkün değil. Hepsi farklı anlayışın, farklı çizginin insanları. Çok açık, herkes de biliyor; bilmesine rağmen illa ben bunu yaparım diyerek, dayatma yapılıyor.

Devrimci Karargah Davası’nda sanıklardan Mehmet Güneş, “Sıradan ilişkileri bile örgüt ilişkisi olarak yorumlayanların kendisi örgüttür” demişti. Buna katılıyor musunuz?

Siz de haberlerini yaptınız; yok poşu taktı, yok şu olaya katıldı, yok seminere katıldı… Herkes de yemek yiyor, örgüt mensubu da yiyor, o zaman yemek yiyenlerin hepsini tutuklayamazsınız. Öyle bir hale gelmişti ki… İnsanları tutuklayabilmek için ağır itham lazım. İnsanları özel yetkili mahkemede tutuklamak için örgüt iddiası lazım. Ondan dolayı bu iddialar yakıştırılıyor ve bu bahaneler yaratılıyor. Yoksa örgütle ilgili geçmişte yaşanmış nice mahkemeler, Yargıtay içtihatları var. Hiç kimseye bir olaya katıldı diye örgüt mensubu denemez. Bunun şartları var: Kod adı olacak, rapor verecek, sorumluluğu olacak, devamlı irtibatı olacak, gizli bağı olacak… Bunlar olmaksızın sadece bir eylemden, bir açıklamadan, bir kitaptan ötürü insanlar cezalandırılamaz. Ama maalesef böyle bir dönem yaşadık.

Gizli tanık uygulaması vardı keza.

Aslında bütün soruşturma yöntemleri kötü niyetle kullanıldı. İhbarlar kötü niyetle kullanıldı. Kendi ihbarlarını kendileri verdiler. Dinlemeler ve izlemeler de kötü niyetle kullanıldı. Hukukun makul ve modern soruşturma yöntemi olarak önerdiği her şey…

Sizce bu süreçte hükümet gerçekten kandırıldı mı?

Basiretsizlik diyelim. Kandırılma yok. Birtakım şeyleri görebilmek gerekir, devlet adamlığı bunu görmeyi gerektirir. Görmeyenlerin kötü niyetli değil, sadece basiretsiz olduklarını veya tahmin etmediklerini düşünüyorum.

Siz basiretsiz olduğunu düşünüyorsunuz ama iktidara yakın bir gazeteci, cemaate seslenerek, “Bizden önce ne kadar valiniz vardı, şimdi ne kadar var?” diyebiliyor. Yani kamusal olanakların bölüştürüldüğü anlaşılıyor.

Evet, iktidarlar kendilerine oy veren insanlara bazı nimetler dağıtır. Buna rağmen onların bunu normal kullanacaklarını, hele hele kendilerine karşı kullanacaklarını tahmin etmediklerini zannediyorum.

Peki neden o zaman sizi memuriyetten men ettiler?

Benim yazdığımı onlar öyle algılamadılar. Hem hükümete hem cemaate karşı yapılmış kötü niyetli bir girişim olarak gördüler.

Kaç kez ihraç edildiniz?

İkisi meslek ve memuriyetten, beşi meslekten. Dava sayısı biraz fazla. Ceza davası 10 kadar. İdari yargı daha fazla.

Ne kadar tazminat ödediniz?

Emeklilik ikramiyemin yarısına yakınını tazminat davalarına ödedim.

Size dava açanlardan biri de, eski İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer’di. Yılmazer’e 130’u aşkın takdir ve teşekkür belgesi bu iktidar döneminde verilmiş. Bu takdir ve teşekkürler de iyi niyet sonucu mudur?

Görevlerinin bir kısmının yanlış ve sahte olduğu, hukuka aykırı olduğu şimdi ortaya çıkıyor.

Ama 130 da biraz fazla değil mi?

E tabii biraz abartılmış. Tabii bir de şu var: İstanbul’da polisi biraz teşvik etmek için ufak tefek başarılar genelde ödüllendirilir. Amirler sınıfında biraz fazla olur. Biraz da belli bir dönem yapılanlar alkışlandı.

Bile bile mi?

Yok, belki bazen işine geldi. Bir de şu var: Türkiye’de belli bir sol kesim de, liberal kesim de, yapılan olayları, 'Türkiye bağırsaklarını temizliyor', 'kirli geçmişiyle yüzleşiyor' ve 'askeri vesayetle yüzleşiyor' diye alkışladırlar. Ben de böyle düşünebilirdim. Benim 28 Şubat tavrım var. Ben bunların nasıl yapılması gerektiğini bildiğim için normal olmadıklarını gördüm.

Sizi iktidardan daha basiretli kılan ne?

Ben polisim. Polisin yaptığı işlemlerin nasıl yapılması gerektiğini biliyorum. Yargının nasıl çalışması gerektiğini biliyorum. Bunların normal olup olmadığını görüyorum. Önce biliyorsunuz; polis teşkilatı içerisinde cemaate mani olacak bazı isimler ayıklandı. Adı duyulmayan insanlar da var. Ben onlara bakarak… Bunların teker teker cemaat tarafından tuzağa düşürüldüğünü emniyette herkes biliyor da seslendirmiyorlar.

Neydi engelleyen?

O dönemin Ergenekon ve Balyoz gibi tahkikatların verdiği bir hava vardı. Gerçekten önemli şeyler yapılıyormuş, askeri vesayetle mücadele ediliyormuş gibi bir görüntü vardı. Bu tahkikatlar zarar görmesin diye bu insanlar kollandı.

Yılmazer’in, “Her operasyondan önce Başbakan’a bilgi verdim” iddiası doğru mu sizce?

Bir şey diyemem. Biri doğru, biri yanlış diyor. Ama şu var: Eğer yanlış bilgi verirseniz yanlış da yönlendirirsiniz. Birçok konuda Başbakan’a doğru bilgi verilmediği kanaatindeyim.

Oda TV Davası’nda çok güçlü ve teknik bir savunma yaptığınız halde sonuç değişmedi. Neden sizce?

TÜBİTAK raporu bile her şeyi ortaya koyuyordu. TÜBİTAK, o virüsü almış, onların bilgisayarına benzer bir bilgisayara yüklemiş ve virüsün ne yapacağını simüle etmek istemiş. Bilgisayar kendiliğinden çalışmış, ele geçirmiş, Amerika’dan bir yere bağlanmaya kalkmış. Bilgisayar, virüsün Amerika’da bağlanmaya çalıştığı site gibi bir bilgisayara bağlanmış; şifreli haberleşmeye kalkıştığını görmüş. Yani olayın nasıl olduğu TÜBİTAK’ın en kötü raporunda bile gözüküyor. Detayına bakarsanız, daha da aşırısı gözüküyor. Buraya kasıtlı olarak soruşturma yapanlar tarafından konduğunu gösteriyor. Bunu mahkemenin de görmesi gerekiyor ama görmüyorlar.

Nedim Şener ve Ahmet Şık neyin kurbanı oldu?

Nedim beni, benim kitabımı, daha önce yazdıklarıyla beraber savunmasından ötürü hedefti. Ahmet ise cemaat kitabı yazdığından hedef oldu. Belgelere bakıyorsunuz; Ahmet, Nedim ve ben başta hedef değiliz. Oda TV aranırken, hedefleri belli insanlar var: Soner Yalçın ve arkadaşları. Arama yapılırken bazı evraklar bulunmuş, evraklara dayanarak, Nedim’in, Ahmet’in, benim ve Kaşif Kozinoğlu’nun burayla bağlantısı olabileceğini kanaat etmişler. Tesadüf bulunma sonrası savcılık TEM Şube’ye yazı yazıyor; diyor ki, “Bu kişiler hakkında bilgi varsa bize gönderin.” Nedim Şener ve Kozinoğlu ile ilgili iki gün içerisinde, 1134 sayfalık evrakı teslim etmişler. Nedim’i 2009’da dinlemişler. Üç savcı “Bir suçunuz yok” diye kapatmışlar, her şey imha edilmiş. Fakat Nedim’in konuşmalarını “İmha ettik” dedikleri halde etmemişler. Oda TV soruşturmasından bir ay önce gece sabaha kadar 500 sayfa çözmüşler. Yani Nedim’in bu soruşturmaya dahil edileceği belli. Hazırlık yapılmış, sabah çözülmüş. Madem Nedim buna dahil değildi, niye hazırlık yaptınız? Yine benimle ilgili 518 sayfa evrak hazırlanmış iki günde. İki günde bunu daktilo edemezsiniz.

Bugün cezaevinde röportaj yapan, cezaevinden çıkarken sizinle resim çektiren, kahraman olduğunuzu düşünen kimi gazeteciler, sizin kitabınız çıktıktan hemen sonra, cezaevine girmenizden hemen önce, sizin hakkında, “Hanefi Avcı’nın adını duyduğumda böğüresim geliyor” diyebilmişti. Ne değişti onlar açısından?

(Gülüyor) Onlara sormak lazım. Bunlardan bir kısmı haksızlık yaptığını diyerek özür dilediler. Ben samimi olanlarını anlayışla karşılarım.

Siz siyasi iktidardan gazetecilere herkesin 'iyi niyetle' hata yapmış olduğuna inanıyor musunuz?

Bir kısmının yapmış olabileceğine inanırım. Mesela hükümet. Bana kötülükleri dokunmuştur ama en azından bu kendilerine yönelinceye kadar cemaat bunu yapmaz zannediyorlardı. Ama yapılan bazı hukuksuzlukları görüp ona müsamaha ediyorlardı.

Cemaatin yapmayacağını tahmin ederken, sizin yapacağınızı neden tahmin ediyorlar?

Onlar şunu düşünüyor: Bana yapılanı, biraz bu işi faş ettiğim için makul görüyorlar. Cemaatin bazı kanunsuzluklarını azıcık görüyorlar. Türkiye’deki sorun bu tabii: Şimdi siz ne olursanız olun her şeyin hukuki olmasını istersiniz. Ama bazen şunu düşünürsünüz: Benim hasımlarıma hukuksuz işlem yapılabilir.

Herkes sizin için şu kanaatte: İşkenceden yargılanması gereken adamı düşünce suçlusu yaptılar.

Onu abarttılar aslında bakarsanız. Beni bulunduğum zaman ve zemine göre değerlendirmek lazım. Ben 1980’den 1983 yılının başına kadar Mersin’de fiili sorgu operasyonlarında bulunuyordum. Mersin’de karşılaştığım insanlarla arkadaş ve dostum. Sadece Nejdet Kılıç (Devrimci Karargah Davası (DKÖ) sanığı) değil…

Fiili işkence uyguladınız mı?

…Yalnız Nejdet değil, herkesle muhatabım. Ama o dönem uygulanan yanlışlıklar doğru mu? Hepsi sadece Mersin’e ve bana ait değil Türkiye’nin genel yöntemi.

En azından şahsınıza soruyorum: İşkenceye katıldınız mı?

Bunu demek yanlış olur. Niye? Çünkü her döneme ve zemine göre bu kelime değişir.

Sorgu amaçlı kötü muamele…

Şunu demek lazım: En azından yapılan işlemler hukuka uygun değildir. Bugün modern manada insan haklarına uygun değildir.

Adam dövme…

Adam dövmesinden aşağılanmasına, tuttuğunuz ortam… İnsanları kapalı spor salonunda tutuyorsunuz.

Peki o günkü davranışlarınızdan ötürü yargılanmanız gerektiğinizi düşünüyor musunuz?

En büyük yargıyı insan kendi vicdanında yapmalıdır. Mersin’deki insanların hepsi benim arkadaşımdır.

Kaç kişiyi sorguladınız bu dönemde?

Mersin’de sayı oldukça kalabalıktır.

Bunların ne kadarı işkenceli sorgudan geçmiştir?

Ben tek başına her şeyi yapan biri değilim. Siyasi Şube’nin parçasıyım. Olaya bütün bakmak lazım. Türkiye’nin tamamından kötü muamele söz konusuydu.

Sizin nezaretiniz altında kaç kişi bu şiddetten geçmiştir?

Bir kişi de, yüz kişi de olabilir, bilemezsiniz. Mühim olan şu bak: Bu bir kişi de olsa böyle bir olayın olduğu fikri bile yeterlidir. Rahatsız olmanız için…

Özel bir kastınız var mıydı?

Hayır, herkes görevim dışında bir kastım olmadığını bildiği için bana samimi yanaşıyorlar.

O zamanki milliyetçi eğiliminiz, solculara özel bir antipatiniz…

Benim herkese eşit muamele yaptığımı herkes bilir. Şunu demek istiyorum: 1983’ten sonra insanlarla muhatap olan bir görevde çalışmadım. İstihbarattaydım. Cemaat biraz bu yönü kasti abarttı. Bana sol kesim sahip çıktığı için özellikle abartılar. Mesela İstanbul’daki bazı operasyonlar… Ben operasyona gitmem ki, tamamı yapan insanlara ait.

İllegal dinlemeler meselesi?

Ona gelelim. Benim bu işe başladığım zamandan bugüne, 1987 ile 1995 arası yaptığım her olayın hesabını veririm.

İllegal mi bunlar?

Hayır, o zaman kanun yok. Yasası yok, mevzuat yok.

Peki, sizin odanızdan çıktığı iddia edilen ses kasetleri hangi döneme aitti?

Ben evraka baktığımda, 1990 ile 1997 arası gözüküyor.

Sizin yaptığınız dinlemeler mi?

Hayır, hatta bir kısmı askeri santraller…

Kim dinledi o zaman?

Cemaatin arşivi. Cemaat o tarihte emniyette, jandarmada, MİT’te gayrıresmi dinlemeleri topluyor arşivinde, onları buraya koyuyor.

Dinlemelerin bir kısmı sizin döneminizde mi yapıldı?

Belki olabilir.

Sizin de dinlediğiniz insanlar da mı var arasında?

Hayır, kesinlikle. Olsa, ben zaten bilirim, hesabını da veririm.

Siz böceği yaygın kullandınız. Edirne’de koydurduğunuz böcekler televizyondan, minareden çıktı. Sizin geliştirdiğiniz tüm yöntemler sizin ve toplumu aleyhine kullanıldı.

Bunlar sadece terörle mücadele için kullanılabilir, başka şekilde kullanılmaz. Kullanmaya kalkarsanız felaket olur. Terörle mücadele etmeniz için bu ihtiyaç var çünkü terör örgütleri buna göre tedbir alıyor. Bütün mesele, bunu hukuka aykırı kullanmayacaksınız.

Siz bütün davalar için aynı eleştiriyi yapıyor musunuz? KCK, Devrimci Karargah, Şike…

Hatta diyorum ki, adi davalar daha kötü. Hepsi cemaatin yürüttüğü davalar. Cemaatin bakış açısı dolayısıyla uyuşturucu ve mafyayla mücadele ediyoruz diye bir ton insana verdikleri zarar var. İnanılmaz cezalar veriyorlar. Siyasi davaları herkes görüyor, biliyor. Ama adi davlarda da onun gibi anılmalı. İnsanları kesip biçiyorlar.

Bu davalarda görev alan polis müdürlerinin bilgi enforme ederek kitap yazmasına yardımcı oldukları kişiler milletvekili oldu AKP’den. Bu da mı acaba iyi niyet sonucu oldu?

Değil ama bir dönem ittifaktı diyelim, onlar kendilerini ittifak görüyorlardı. Bu ittifak da ölçüsüzdü, etik değildi.

“AKP ve cemaat ittifakı hukuk dışıydı” diyebiliyor muyuz?

Hukuk ve etik dışıydı.

Sizin tutuklanmanızdan önce yaptığımız söyleşide bana, cemaatin bir suç örgütü görünümü arz ettiğini ancak anayasal düzene karşı hareket ettiği iddiasına da bakmak lazım demiştiniz. Bugün görüşünüz ne?

En azından bir çıkar amaçlı örgüt var, bu örgüt mevcut hükümetin, mevcut yönetimin tüm politikalarının yerine kendi politikalarını uygulamaya kalıyor.

Silahlı bir örgüt mü?

Silahı yok ama şu var: Ergenekon’da, Poyrazköy’de, şurada burada gömüldü denen silahların da bu örgüte ait olduğu gerçeği var.

Bu onu silahlı örgüt yapar mı?

Yapmaz, silahlı şiddet kullanmadığınız sürece silahlı örgüt olmazsınız. Ama insanlara iftira etmek ve insanları mahkum etmek için kullanılan malzemedir. Bir de bu silahlı niye bulunduruyorsun, bunun hesabı ayrı bir olaydır. Bu silahlı bulundurmak da ayrı bir suçtur.

Bu dönemde yargılananlar ve ölenlerle ilgili bir adım atılmalı mı?

Ben derim ya, 'bu olayın son mağduru, hükümet' diye... Birinci mağduru, ismini cismini bilmediğimiz bir ton insan var. Ergenekon ve Balyoz ve bir sürü davanın mağduru var. En çok istediğimiz şu: Yeniden yargılanma istiyoruz. Kimse yargılanmaktan çekinmiyor ama adil bir yargı istiyoruz. Kısmen yapıldı, kısmen yarım kaldı. İkincisi, idari mağduriyetler. Ben, askerler, bir ton insan mağdur oldu. Bunların mağduriyetleri giderilmeli. Birtakım insanların onurlarıyla oynandı, evlerine seks kasetleri kondu. Bunlar iade edilmelidir. Birtakım insanlar öldü.

Devlet özür dilemeli midir?

Bence dilemelidir.

Bu devletin özür borcu var mıdır yurttaşlarına?

Bence vardır. Çok ciddi bir yıkım olmuştur. Yaşlı bir insanı koymuşsunuz, üç yıl boyunca içeride yatırıyorsunuz. Birçok insanın ailesi dağılıyor. Bunların elbette ödenmesi lazım.

Bir kesim de şöyle diyor: “O halde Ergenekon, Balyoz, darbelerle yüzleşme, bunların hepsi yalan mıydı?”

Belki birileri darbe yapmaya çalışmıştır. Ben 28 Şubat’tan tutuklandım. Şu yargılanan insanlar belki de böyle bir şey yapmış da olabilir. Ama şu anda orta yere konan Balyoz Planı sahte delillere dayanıyor. davaların temelini oluşturan dokümanların hepsi hukuken sorunlu.

O halde yargılananların değil, yargılayanların mı darbe yaptığı sonucuna varacağız?

Ortaya çıkan o gözüküyor. Onlar bu toplumu dizayn etmek adına tek tek kendileri başlattılar bu tahkikatları. Ama eldeki belgeler ve deliller doğru değil.

28 Şubat’ta laik askerlerin kurduğu mahkemede de yargılandınız, bugün dindar sivillerin kurduğu mahkemede de yargılandığınız. Hangisi daha adildi?

(Düşünüyor) İkisi de çok adil değil ama… Birinde çok az bir ceza aldım, bunda çok ağır bir bedel ödedim.

Hangisi daha ağırdı?

Bu daha ağır ama benim şahsımda da topluma verdiği imaj açısından da çok ciddi fark var: O rejimlerde insanlara korku ve panik yaydılar ama bu kadar susturulmadı. Düşünün, bir Ahmet’in kitabını bulundurmak, vermemek, avukatlar dahil, 'örgüte yardım etmek sayarım' diye karar çıkardılar. Basılmamış kitapları suçladılar. Öyle bir uygulama yaptılar ki, dağdaki çoban bile korktu.

Bu dönem 28 Şubat’tan daha mı ağırdı?

Bence ağır değilse bile ondan geri kalır değildi. 28 Şubat’ın tek bir bakış açısı vardı. Bu dönem herkesi korkuttu. Herkesi “1 Numara yaparım” dedi. Herkes için korku kaynağı haline dönüştü.

28 Şubat Davası açıldı. Bunun da bir davası açılmalı mı?

Mutlaka açılacak. Herkes yaptığının hesabını vermeli. Onlar hukuksuz davrandılar ama bunlara karşı hukuki davransınlar. Kendilerinin yaptıkları kendilerine uygulanmasın. Onlar demedi ama biz diyoruz.

------------------------------------------------------------------------------

'PARALEL YAPININ ASIL HEDEFİ BAŞBAKAN’I TUTUKLAMAKTI'

03.07.2014 14:05 Hanefi Avcı'nın yeni bir açıklaması Star gazetesinde yayınlandı. Helin Şahin'in haberine göre; MİT Müsteşarını tutuklamak isteyen paralel yapının, sonraki hedefinin Erdoğan olduğunu belirten Hanefi Avcı, her kesime yönelik kalabalık tutuklamalar için Silivri’de yeni adliye yapıldığını anlattı.

Paralel yapıyla ilgili yazdığı kitabın ardından hedef tahtasına oturtulan ve 4 yıl cezaevinde kalan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, 7 Şubat 2012’de MİT müsteşarına yönelik yargı operasyonun cemaat lehine sonuçlanması halinde operasyonun Başbakan ve ekibinin tutuklanmasıyla noktalanacağını söyledi. Silivri’deki yeni adliye binasının da daha büyük tutuklamalar ve davalar için yapıldığını belirten Avcı, paralel yapının toplumun her kesiminden insanları tutuklama hazırlığı yaptığını söyledi.

Bir kitap yazdı, cemaatin hedefi oldu

Devrimci Karargah terör örgütü ve OdaTV davalarındaki iddialar kapsamında 2010 yılından itibaren cezaevinde tutulan Hanefi Avcı, Anayasa Mahkemesi’nin hakkında verdiği “Hak ihlali yapıldı kararı üzerine dosyasının bulunduğu Yargıtay tarafından tahliye edilmişti. “Haliçte Yaşayan Simonlar Dün Devlet Bugün Cemaat” adlı kitabının yayınlanmasının ardından cemaatin operasyonuna maruz kaldığı anlatan Avcı, “Toplumun birçok kesimi sıradaydı” dedi.

7 Şubat’ın hesabı hala sorulmadı

Devlet içinde devlet olmayı amaçlayan Gülen cemaatinin Türkiye’de devleti tamamen ele geçirmeyi amaçladığını anlatan Avcı, paralel yapının bu planlarının Başbakan Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümeti tarafından suya düşürüldüğünü kaydetti. Paralel yapının 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve diğer MİT çalışanlarına yönelik operasyonu hatırlatan Avcı, “Hükümet o dönem yeteri kadar bu işin üzerine gitmediği için 17-25 Aralık ile karşı karşıya kaldı. 7 Şubat’ı yapanlardan o dönem hesap sorulmadı” dedi.

Balyoz’un benzeri MİT’te olacaktı

“Eğer paralel yapı o zaman başarılı olsaydı Balyoz davasının benzeri MİT’te yaşanacaktı” diyen Avcı şöyle devam etti: “4 MİT görevlisi tutuklanacaktı. Ardından başka MİT personelleri hakkında dava açılacak ve tıpkı Balyoz’da olduğu gibi yüzlerce MİT görevlisi yargılanacaktı. MİT hakkında ciddi bir tahkikat başlatılacaktı ve MİT’e görev verenler daha sonra soruşturmaya dahil edilecekti. Yani parlamentodakileri yargılamak için fezleke hazırlanacaktı ve daha sonra gelecekte Başbakan ile kabine hakkında bir dava gündeme gelecekti. Eğer MİT personeli yargılanıp mahkum ettirilseydi bu kez onlara yetki veren kişi de mahkum olacaktı. Yani Başbakan da yargılanıp mahkum olacaktı.”

MİT, emniyet, iş dünyası ve medya

Dikkat çeken bir iddiayı gündeme getiren Avcı, Silivri Cezaevi’nin hemen karşısına yapılan ve yapımı geçen yıl biten duruşma salonun cemaat operasyonları için hazırlandığını aktarıyor. “Silivri’de Balyoz ve Ergenekon davaları bitince yeni bir duruşma salonu yapıldı. Çünkü cemaat toplumun tüm katmanlarına operasyon yapacaktı” diyen Avcı, şöyle devam etti: “Herkes sıraya konulmuştu. Lazım olur diye Silivri cezaevinin karşısına üç katlı bir adliye binası diktiler. Hükümet yetkilileri, MİT, Emniyet, iş dünyası, medya ve birçok kesim sırasıyla operasyondan geçirilecekti. Özel yetkili mahkeme mantığının amacı buydu.”

Hükümet hakkında bilgi topladılar

Cemaatin her şeye müdahale edip tek otorite olmayı istediğinin altını çizen Avcı, “Bu yüzden hükümetle cemaatin karşı karşıya gelmesi kaçınılmazdı. En büyük kriz 7 Şubat’tı. Bu olayın ardından 17 Aralık 2013’te cemaat hükümeti yok etmek için hazırlıklarını devreye soktu. Hükümet hakkında çok eskiden beri bilgi topluyorlar. Bu yeni bir şey değildi” dedi. “Cemaat en güçlü dönemini yaşarken sadece devlet tarafından durdurulabilir” diyen Avcı, “Cemaatin yaptıklarına karşı olmak o yapının artık kaybedeceği anlamına gelir. Bu hükümete çatmasalardı eğer bu kadar ciddi bir tavırla karşı karşıya kalmazlardı. Benim ya da başkasının tavrı onları durdurmaya yetmiyordu. Hükümetin kendisiyle çelişince bu hale geldiler” diye konuştu.

BİR AY ÖNCE PARALELİ ANLATTI

Hanefi Avcı, 17-25 Aralık sonrası Emniyetteki tayinlerin sadece bir tedbir olduğunu ifade ederek asıl suçluların ortaya çıkması için yeteri delil olduğunu düşündüğünü aktardı. Cezaevinden çıkmadan hemen önce paralel yapı ile ilgili İstanbul savcılarına ifade verdiğini söyleyen Avcı, “İmamların adını verdim. Telefonlarımın dinlenmesiyle ilgili şikayetlerim için de yeniden dilekçe verdim. O dönem yaşanan her şey yanlıştı. Adımın karıştırılamayacağı soruşturmalara karıştırıldım. Dava açtıkları gerekçelerin içi boştu” dedi.

CEMAAT KORKU SALARAK BÜYÜDÜ

CEMAATİN yargı ve emniyet eliyle elde ettiği gücü kullanarak ülkeyi yönetmeyi amaçladığını anlatan Hanefi Avcı, “Olayı daha da büyüttüler. Birçok insan Pensilvanya’ya gidip sorununu çözmeye çalışıyordu. Toplumun çoğu ‘cemaat isterse istediğini indirir istediğini yükseltir’ düşüncesine sahip oldu. Bu yüzden birçok kişi cemaatle yakınlaşamaya çalıştı. Belli konumları olan insanlar konumlarını muhafaza etmek veya yükselmek için cemaate yakınlaştı. Cemaat de bunu kullandı. Cemaat kendini büyütmek ve ben tek otoriteyim imajı yaratmak için bir korku saldı. Operasyonlar birçok kesimde korkuya neden oldu. Herkes ‘Beni de Ergenekon sanığı yapabilirler’ endişesi içine sokuldu” dedi.

DİNLEDİLER VE ODAMA KOYDULAR

İŞYERİNDEKİ arama kararını verenin de tutuklayanın da hakim Rüstem Eryılmaz olduğunu belirten Hanefie Avcı, “Ankara’da görevde olduğum yerde değil de eski makamım Eskişehir’de arama yapıldı ve kasetler bulundu. O kasetleri cemaat oraya koydu. Kasetlerdeki dinlemeleri de yıllarca cemaat yaptı. Kaset kayıtlarının çoğu askeri santrallerle ilgiliydi. Bana suç ithaf etmek için o kasetleri koydular. Ellerinde böyle binlerce kaset var. O bantlar ortaya çıkanın yüzde biri. 1990’larda cemaat bant arşivi yapmaya başladı” dedi. (Star)

(01 Temmuz 2014, 11:59), son güncel.: (03 Temmuz 2014, 14:05)

HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN

HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:

PARALEL YAPI KONULU HABER GRUPLARINDAN KISA BİR BÖLÜM: (TÜMÜ ve LİNKLER İÇİN TIKLAYIN)  
Paralel Yapıya yönelik hemen hemen tüm operasyonlar ve açılan davalar
Paralel yapıya açılan ve sonuçlanan davalar
Paralel yapı ve diğer kurum kuruluşlarla bağlantıları
Başbakan Erdoğan'ın paralel yapıyla ilgili açıklamaları
Paralel yapı-Abdullah Gül
Paralel yapı-Taksim Gezi Parkı olayları bağlantısı
Paralel yapı-Çeşitli davalardaki kumpaslar
Paralel yapı-Ergenekon
Paralel yapı-Behçet Oktay intiharı
Paralel yapı-Hablemitoğlu cinayeti
Paralel yapı-Üzeyir Garih cinayeti
Paralel yapı-Cevzet Soysal cinayeti
Paralel yapı-Gaffar Okkan cinayeti
Paralel yapı-Paris cinayetleri
Paralel yapı-Haydar Meriç cinayeti
Paralel yapı-15 Temmuz (2016) 'TSK'daki Fetö'cülerin darbe girişimine açılan davalar'
Paralel yapı-Fenerbahçe/Şike soruşturması
Paralel yapı-Ses kayıtları
Paralel yapı-Hanefi Avcı'nın cemaat iddiaları
Paralel yapı-Sabri Uzun'un cemaat iddiaları
Paralel yapı-28 Şubat süreci
Paralel yapı-Kaset olaylarıyla bağlantısı
Paralel yapı-Rusya Ankara Büyükelçisi Andrey Karlov suikasti
Paralel yapı-1990 Uğur Mumcu vd. Laiklik suikastleri soruşturmasında kumpas
Paralel yapı-TSK'daki Fetö'cülerin 15 Temmuz askeri darbe girişimi ile bağlantısının delilleri
Paralel yapı-15 Temmuz askeri darbe girişimindeki rollerini saptırma gayretleri
Paralel yapı-Yargılandıkları davalarda Fetö'nün terör örgütü olduğunu kabul etmeyen sanıklar
Paralel yapıya karşı devlet kurumlarının attığı adımlar
Paralel yapı-Deşifreyi ve soruşturmaları engelleme çabaları
Paralel yapı-Kamikaze tahliye girişimleri
Paralel yapı-Teslim olmayıp saklanan ya da yurtdışına firar eden şüpheliler
Paralel yapıya dair hukuki deliller
Paralel yapı mensuplarından gelen itiraflar
Paralel yapı-Suç duyuruları
Paralel yapı-Abdullah Harun
Paralel yapı-Dış ülke bağlantıları
Paralel yapı-Vatana ihanet
Paralel yapı-Misyonerlik/Dinlerarası Diyalog Bağlantıları
Paralel yapı-İslami açıdan sapkın görüşleri
Paralel yapı-Fetullah Gülen'in bedduaları
Paralel yapı-Örgüt mensuplarının intiharları
Paralel yapı konulu kitaplar
Paralel yapı konulu filmler
Paralel yapı bahanesiyle kontrgerilla yapılanmalarının gözden kaçırılma çabaları ... (TÜMÜ ve LİNKLER İÇİN TIKLAYIN)

http://www.kontrgerilla.com/mnsetgoster.asp?haber_no=6067    yazdır/print

ŞOK! TSK'daki Fetö'den darbe

15.07.2016 22:46 Türkiye, 15 Temmuz saat 22:00'den beri şok dakikalar yaşıyor.. İlk önce Jandarmadan bazı birliklerin İstanbul'un iki yakasını birbirine bağlayan köprüleri tanklarla ulaşıma kapattığı haberleri geldi. İlerleyen dakikala..
Tamamı 15.7.2016

İşte çılgınlıklarının nedeni

17.07.2016 14:13 TSK'daki Fetö'cülerin darbe girişimi "çılgınca" ve "gözü dönmüş" olarak değerlendiriliyor. Bir çok detay bu değerlendirmeye yol açıyor. Örneğin Meclis'in bombalanması.. Örneğin TRT'yi ele geçirirken canlı yayında darbe..
Tamamı 17.07.2016

İşte Paralel'in 81 il imamı

20.01.2015 21:02 Fetullah Gülen cemaatinin Marmara bölge imamı ile birlikte 8 il imamı olduğu iddia edildi. Bu isimlerin fotoğraflı özgeçmişleri yayınlandı. Bu imamların bir devlet memuru gibi terfi alarak kademe kademe yükseldiği iddia ediliyor..
Tamamı 20.01.2015

Paralel'e de Ergenekon'a da hayır

11.03.2014 14:52 Türkiye'de dün yargıda şiddetli bir deprem yaşandı. Daha önce benzeri yaşanmayan bu depremin merkez üssü, Ergenekon davasına bakan özel yetkili İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi oldu. Ergenekon davasına bakan İstanbul ..
Tamamı 11.3.2014

Büyükanıt: Huzurum kalmadı!

19.12.2015 23:00 Abdullah HARUN / kontrgerilla.com - 27 Nisan e-muhtırası soruşturmasında 'şüpheli' olarak sorgulanan dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın ifadesi ortaya çıktı. Kontrgerilla.com'un ulaştığı iki sayfalık ifaded..
Tamamı 19.12.2015

Fehmi Koru sitemize taş attı

12.10.2015 19:46 Maişet derdi nedeniyle yaklaşık 1 yıldır günlük yerine haftalık haber girişine geçmek zorunda kaldık. Dikkat edenler bunu farketmiştir. Saatlerdir süren bu haftalık haber girişini de az önce tamamlamış ve internet..
Tamamı 12.10.2015

Şok!!! Savcı Öz yurtdışına kaçtı

18.08.2015 20:19 HSYK tarafından haklarında terör örgütü üyeliği suçlamasıyla soruşturma başlatılan, ardından mahkemece yakalama kararı çıkarılan savcılar Zekeriya Öz ve Celal Kara'nın yurtdışına kaçtıkları ortaya çıktı. Mahkeme eski s..
Tamamı 18.08.2015

Balyoz Planı gerçek: 7 beraate itiraz

09.10.2016 13:55 Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Orgeneral Çetin Doğan'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığın beraat kararının bozulması yönünde görüş bildirdi. 6 Ekim'de yaşanan gelişmeye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı adına B..
Tamamı 9.10.2016

Belgesel: Gezi'nin ardındakiler

24.06.2013 11:20 Taksim Gezi olaylarına katılanlar.. Haber, açıklama ve attıkları twitlerle destek verenler.. 'Çapulcu' olduklarını açıkça belirtenler.. 'Mesele Gezi değil sen hala anlamadın mı?' diyerek hükümeti bir ayaklanma ile devirmeye destek verenler..
Tamamı 24.06.2013

7 sanıklı Balyoz davası kapandı mı?

16.12.2018 11:00 İstanbul'da, Fetö yargısının etkin olduğu dönemde açılan ve 237 sanığın müebbet hapse mahkum edildiği, Fetö ile mücadelenin başlamasının ardından davanın kumpas olduğuna dair somut delillerin ortaya çıkması üzerine..
Tamamı 16.12.2018

Humeyni planı suya düştü

08.11.2014 13:58 Yıllardır ABD'de yaşayan Türk vatandaşı Fetullah Gülen'in Türkiye'ye dönmekten kesinlikle vazgeçtiği ileri sürülüyor. Gülen cemaatinin liderliğini yapan Fetullah Gülen, kendisine DGM tarafından dava açılmadan hemen önc..
Tamamı 8.11.2014

Gülen: 28 Şubat MGK'sı sevaptı

01.11.2014 17:35 Erdoğan'ın ilk kez 'Cumhurbaşkanı' sıfatıyla başkanlık ettiği Ekim ayı MGK toplantısı 10 saati aşarak en uzun MGK rekorunu kırdı. 28 Şubat süreci kararlarının alındığı MGK toplantısı ise 8 saat sürmüştü. MGK'da paralel..
Tamamı 1.11.2014

Ayrıntılarıyla 7 Şubat krizi

08.02.2014 15:18 Tarih: 7 Şubat 2012.. Ankara, Cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir olayla sarsıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan dahil 5 MİT yöneticisi hakkında savcılık tarafından yakalama kararı çıkartıldı.. Sabah gazetesinden A..
Tamamı 8.2.2014

Beddua etti, suç duyurusu yağdı

27.01.2014 13:03 Fetullah Gülen'in avukatı: Psikolojik harekâtta yeni aşamaya geçildi.. Fetullah Gülen Hocaefendi'nin avukatı Nurullah Albayrak, müvekkili hakkında ortaya atılan iftiraların suç duyurusu şeklinde yargıya taşınması suret..
Tamamı 27.1.2014

Paralel Yapı = P2 Locası

14.01.2014 15:48 Gülen cemaatinin lideri Fethullah Gülen'in paralel yapıyı uzaktan yönetmek için yaptığı telefon görüşmeleri bugün internette yayınlandı. (1) Görüşmelerde Gülen'in, bir dini cemaat liderinin ötesine geçerek siyaset..
Tamamı 14.1.2014

Özkök ve Yalman'dan şok inkar

03.11.2014 19:23 Balyoz davasında Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'hak ihlali' kararı üzerine yeniden yargılama başladı. Duruşma, Anadolu 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nce Anadolu Adalet Sarayı'ndaki 450 kişilik Şehit Hakan Kılıç Konferans Salo..
Tamamı 3.11.2014

Yabancı vakıflara suç duyurusu

02.12.2013 16:57 Sivil Toplum Kuruluşu Adalet Platformu, Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı vakıflar hakkında, yasak olmasına karşın Türkiye'deki siyasi olaylara müdahale ettikleri gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu. Suç duyurusund..
Tamamı 2.12.2013

Düşünen adam da olacak mı?

19.06.2013 17:17 Taksim Gezi olayları 19 günlük bir süreç sonra polisin Gezi parkını boşaltmasıyla sona erdi. Ancak artçı gelişmeler sürüyor. İki gündür 'duran adam' eylemi gündemde. Hükümeti protesto eden ve Gezi eylemcilerine destek ..
Tamamı 19.6.2013

Fetö'nün Şok Mangasına dava

21.11.2022 14:22 Ankara'da, Cumhuriyet Başsavcılığı, FETÖ'cü olmayan askeri öğrencilerin "şok mangası" yöntemiyle fiziki ve psikolojik şiddet uygulayarak okulu bırakmalarına neden oldukları ileri sürülen 8 eski asker hakkında "işkence ..
Tamamı 21.11.2022

Kara Kuvvetleri: 80 Müebbet Onandı

29.11.2022 10:33 Ankara'da, FETÖ'nün darbe girişimi sırasında Kara Kuvvetleri Komutanlığı (KKK) karargahında yaşanan olaylara ilişkin aralarında 4 eski generalin de bulunduğu 132 sanıklı dava dosyasının istinaf incelemesi tamamlandı..
Tamamı 29.11.2022

Kars: 12 Müebbetin Gerekçesi

30.11.2022 13:13 Kars'ta, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişimine katıldıkları ve örgütün kentteki sözde 'ana komuta kademesi'nde yer aldıkları iddia edilen, aralarında örgütün sözde 'sıkıyönetim komutanı' ve dönemin 14. Me..
Tamamı 30.11.2022

Yakalanan İlk Darbeciye Müebbet

29.11.2022 11:03 Bursa'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Bursa'da sözde 'sıkıyönetim komutanı' olmayı beklerken 'yakalanan ilk darbeci' olan dönemin İl Jandarma Komutanı Yurdakul Akkuş'un da..
Tamamı 29.11.2022

Darbeci Yaver'in Müebbeti Onandı

29.11.2022 10:43 Ankara'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimi akşamı Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ın kaldığı oteli darbecilere bildirdiği belirlenen eski başyaver Ali Yazıcı'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet ile eski Dalaman Deni..
Tamamı 29.11.2022

Çatı Davada Müebbetler Değişmedi

29.11.2022 10:22 Ankara'da, Yargıtay'ın 15 Temmuz darbe girişiminden önce açılan FETÖ çatı davasında, örgütün tepe yöneticileri eski Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, eski milletvekili İlhan İşbilen, keski Zaman Gazetesi İm..
Tamamı 29.11.2022

Askeri Hakimlere Müebbet Onandı

02.12.2022 09:55 Ankara'da, Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Ankara 25. Ağır Ceza Mahkemesince FETÖ'nün darbe girişiminde yer alan dönemin Genelkurmay Başkanlığı adli müşavirleri Hayrettin Kaldırım ve Muharrem Köse'nin de aralarında bulundu..
Tamamı 2.12.2022

Poyrazköy Kumpası: 1. Dava Başladı

28.11.2022 13:39 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün "Poyrazköy'de ele geçirilen mühimmat, Kafes eylem planı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD), Amirallere Suikast" gibi davalardaki usulsüzlüklere ilişkin polis mem..
Tamamı 28.11.2022

Poyrazköy Kumpası: 2. Dava Yargıya

28.11.2022 15:42 İstanbul'da, kamuoyunda 'Poyrazköy davası' olarak bilinen dava ve soruşturmalarda görev alan 48 eski hakim ve savcı hakkında 'gizliliği ihlal', 'iftira', 'suç delillerini yok etme', 'kişisel verileri hukuka aykırı olar..
Tamamı 28.11.2022

1985'teki Sınav Hırsızlığına Dava

02.12.2022 12:37 Ankara'da, FETÖ irtibatı nedeniyle hakkında dava açılan eski Albay Cengiz C.'nin, 1985'te yapılan askeri lisesi sınav sorularını, 'örgüt abisi' aracılığıyla önceden aldığını itiraf etmesi, verdiği bilgilerin doğru çı..
Tamamı 2.12.2022

Pinhan Restaurant'a 9 Hapis

30.11.2022 12:08 İstanbul'da, Fetullah Gülen liderliğindeki terör örgütü (Fetö) adına faaliyetlerde bulunulduğu gerekçesiyle kayyum atanan örgütün karargahı konumundaki Maltepe Pinhan Restoran yapılanmasına dair 45 sanıklı davaya devam..
Tamamı 30.11.2022

Zırhlı Tugay Darbe davası

30.11.2022 12:40 İstanbul'da, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin aralarında muvazzafların da bulunduğu 28'si tutuklu 138 askerin 'kamu malına zarar verme' suçundan altışar yıl ile 'Anayasal düzeni ort..
Tamamı 30.11.2022

Darbede Valilik İşgali davası

30.11.2022 12:29 İstanbul'da, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişiminde İstanbul Valiliğinin işgalini konu alan 90 sanıklı davada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Yargıtay tarafından bozulan eski Yarbay Recep Karaçam'ın yeniden yargılan..
Tamamı 30.11.2022

Donanma Darbe davası

28.11.2022 13:24 Kocaeli'de, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Donanma Komutanlığındaki eylemlere ilişkin davada dosyaları ayrılan 6'sı tutuksuz, 13'ü firari 19 sanığın yargılanmasına devam edildi..
Tamamı 28.11.2022

Adana Yasadışı Dinleme davası

21.11.2022 12:10 Adana'da, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) üyeliğinden hüküm giyen eski İl Emniyet Müdürü Ahmet Zeki Gürkan ile terörden sorumlu emniyet müdür yardımcısı İsmail Bilgin'in, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) mensubunu yasa ..
Tamamı 21.11.2022

Tır Kumpası Organizatörleri davası

21.11.2022 11:57 Adana ve Hatay'da MİT tırlarının durdurulması ve aranmasını organize ettikleri gerekçesiyle haklarında 2'şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 50 yıl 5'er ay hapis cezası istemiyle dava açılan Fetullahçı Terör Örgütü'nün ..
Tamamı 21.11.2022

13.08.2001'den beri ziyaretçi sayısı:
66.038.251