Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, köşe yazısında Gülen cemaati kulislerinden yansıyan bazı ilginç bilgilere yer verdi. Gündemi sarsan bu bilgilere göre, bazı fanatik cemaat yöneticileri Gülen'in 2058 yılına kadar yaşayacağı iddiasını ileri sürüyor. Dilipak, bu hurafeyle insanları kandıran paralel yapının ileri gelenlerinin aslında kapalı kapılar ardında cemaatin gidişatından rahatsız olduklarını dile getirdiklerini de belirtiyor. Öte yandan cemaatin önemli isimlerinden olan ve yakın zamanda paralel tartışmalar nedeniyle bir kopuş yaşayan Hüseyin Gülerce cemaate sert eleştiriler yöneltti.
01.11.2014 15:15 Gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak, 29 Ekim 2014 tarihinde Yeni Akit'te yayınlanan “Paralellerden haberler var” başlıklı yazısında ilginç ayrıntılara yer verdi. Gülen’in 2058 yılına kadar yaşayacağı hurafesiyle insanları kandıran paralel yapının ileri gelenleri aslında kapalı kapılar ardında cemaatin gidişatından rahatsız olduklarını dile getiriyorlarmış. Dilipak'ın yazısı şu şekilde:
"Paralellerden haberler var.. Gülen 120 yaşına kadar yaşayacakmış.. Yani cemaat içinde şimdilik bir liderlik kavgası yok.. Birileri levhi mahfuzun şifresini kırmış gibi konuşuyor sanki!? Erdoğan’ın kaçacağı, hapse tıkılacağı, aklını kaybedeceği yok. Şimdi iki yıla kadar ölmesi için cemaat dualarını sürdürüyor.. Bu defa daha uzun bir tarih verdiler.. Beklenti o yönde. Bana göre keramet değil, kehanet.. Kahinler de yalan söyler. Yine de siz bunlara inanmayın. Gülen sonrası için kulisler, lobiler tam gaz. Gülen 120 yaşına kadar yaşayacağına ve 1938’de doğduğuna göre 2058’e kadar hayat garantisi sözkonusu.. Gülen’in kendi ile ilgili uydurulan hikayelerden haberi var mı bilmiyorum ama birileri cemaati bu hikayelerle uyutmaya çalışıyor..
Gülen Amerika’dan ayrılırsa nereye gidecek? Hani Erdoğan sınırdışı edilmesini istiyor ya.. Kimine göre Güney Afrika, kimine göre Avustralya ya da Yeni Zellanda. Kimine göre Pekin, kimine göre Uganda..
Cemaatin önemli isimleri kendi aralarında özeleştiriye de başladılar. Gülerce bu konuda tek değil, ama bunu açık açık konuşmuyorlar.. Cemaatte para veren işadamları artık bu işlerden rahatsız.. Mesela “siyasetle ne işimiz vardı” diyor önemli bir kısmı. Zaman gazetesinin siyasi kavga üslubundan rahatsız olanlar çoğunlukta.. Hatta kışkırtıcı yayın yaptığını düşünenler var. Zaten Zaman gazetesi de bu yayınları kendi değil, 25 kuruşluk bir gazete üzerinden yapmak istiyor artık sanki.. Millet gazetesi 25 kuruş olacak, böylece Zaman’ın tiraj kaybını bu şekilde daha ucuz yoldan karşılayacaklar.. Sözcü’nün dışında cemaatin okuyabileceği yeni bir gazete bu işin cemaate mali yükünü azaltacak..
17 Aralık’ın cemaate sızan ajanlar tarafından maniple edildiğini düşünenlerin sayısı artıyor.. Herkesle diyalog derken, çok fazla içe kapanıldığından, diğer Müslüman topluluklarla temasın kesilmesinden şikayet edenler de var.. Dini yorumlarda, geleceğe ilişkin istihraçlar konusunda; abi ve hocaefendiye bağlılıkta aşırıya gidildiğini düşünenler de var..
Birtakım abilerin siyasete çok hırslı bir dalış yaptıklarından şikayetçi birçok kişi..
CHP’ye oy istemeyi bir intihar gibi görenler çoğunlukta.. Hatta niye AK Parti ile bu kadar içli dışlı olduk, MİT’le orduyla, polisle işimiz ne.. Bürokraside bu kadar rol almak doğru mu idi diye soran birçok kişi var.. Siyasallaşmak yerine siyasilerle kol kola girmek yerine dirsek teması kurulabilirdi düşüncesi hakim.. “Balyoz ve Ergenekon davası ile neden bu kadar iç içe girdik, taraf olduk, niye bu işin Ankara, dış ülkeler, Media, Mafia, Sermaye, Bürokrasi ayağı ile ilgilenmedik” diye sorunlar az değil.. Mesela cemaatin İHH ve MİT operasyonundaki Gezi’deki rolü, iktidara karşı olan herkesle yan yana gelmesi, Cumhurbaşkanlığı seçimindeki tutumu, yerel seçimlerdeki tutumu da eleştiri konuları arasında..
Diyalog ve hoşgörüde ipin ucunun kaçtığını düşünenler de var, hareketin tarikata dönüştüğünü düşünen de.. Geleceğe ve gaybe ilişkin konulara fazla dalındığını düşünenlerin sayısı da az değil.. Özellikle de gerçekleşmeyen geleceğe ilişkin haberlerin işin ciddiyetini sulandırdığını düşünenler bu eleştirilerini artık açık açık dile getiriyorlar..
Cemaat çevresinde, reddedilmeyen, cemaat tarafından korunan bazı isimlerin yargı sürecinde siyasilerle polemiğe girdiklerinde kontrol dışı, kabul edilemeyecek bir üslub ve dille konuştukları, hatta işin hakaret ve tehdide vardığından şikayet eden birçok kişi var.. Sosyal mediadaki performans ve arkası arkasına açılan davaların geri teptiği, keskin sirke politikasının küpüne zarar vermeye başladığı zaten genel bir kanaat..
Birçok kişi de, bu kadar kısa bir sürede, işlerin bu kadar geri gitmesi ve çok iyi gider gibi gözüken ilişkilerin bir anda altüst olmasına anlam veremeyenler de önemli bir yekûn tutuyor..
Yine önemli bir okumuş kesimden, ABD, İsrail, Vatikan ilişkileri, İsrail, Hıristiyan dünyası ile ilişkiler konusundaki kuşkular ve eleştirilere karşı yeterli, inanılır bir açıklama getirilemediğini düşünenlerin sayısı da giderek artıyor..
Toplanan paraların nereye gittiği, değirmenin suyunun nereden geldiği, cemaat üzerinden zengin olanların durumu, Hocaefendi ölünce mal varlığının, şirket, vakıf ve derneklerin kimler tarafından nasıl yönetileceği de yavaş yavaş dillendirilmeye başladı.. Hocaefendinin yoksul biri gibi gösterilmesini de birçok kişi gayri ciddi buluyor..
Çok başka bir kaygı daha var.. İşler böyle devam edecek olursa işini kaybedeceklerin durumu ne olacak. Daha da önemlisi yarın paralel yapı kırmızı kitaba da girer ve cemaatin birtakım adamları hakkında davalar açılır, mal varlıklarına el konursa ne olacak.
Birçok işadamı bundan rahatsız.. Çünkü cemaate para vermekle, paralel yapıya yardım ve yataklık etmekle suçlanabileceği gibi, kendi sermayesi, cemaatin parası olarak görülüp mal varlığı dondurulabilir.. Yurtiçinde ve dışına transfer edilen paralar var. Sahte kimlikler, pasaportlar, diplomalar bir yana, soruların cevap anahtarı verilerek üniversiteye giren, işe giren, terfi ettirilen insanlar var.. Gerçek dışı diplomalar, sertifikalar, hayali isimler ve vatandaşlık numaraları üzerinden açılan hesaplar ve bunlarla ilişkili kişiler yarın bir anda kendilerini sanık sandalyesinde bulabilir..
Cemaatin okullarında kapasite %50’nin altında.. Eğitim kalitesi öğrenci velilerini tatmin etmiyor.. 2015 üniversite sınavları bugünkü şartlarda bir felaket olabilir.. Ücretleri büyük ölçüde düşürmelerine rağmen, öğrenci velileri gazeteye abone olmuyor, himmet ödemiyor, etkinliklere katılmıyor, hatta taahhüt ettikleri paraları ödemiyorlar.. Bankada hesabı olanlar hesabını kapatıyor, derslere katılmıyor, cemaat şirketlerinden alışveriş etmiyor.. Cemaatle gönülbağını koparmış birinin anlattığı daha birçok şey var..
Cemaat mensubu birçok kişi, her şey çok iyi giderken nasıl oldu da bu işler, bu noktaya geldi onu açıklamakta zorluk çekiyor.. Olanlar yetmemiş gibi, Zaman ve Bugün gazetesi, Samanyolu’nun yayınlarındaki üslub ve dile karşı öfkeliler. Hele yeni bir parti kurma girişimlerine karşı öfkeleri ağızlarından taşıyor.. Cemaatin tümü ile siyasallaşacağı ve varolan itibarlarını da kaybedecekleri kaygısını taşıyorlar. “Zararın neresinden dönülürse kâr olacağı”nı düşünüyorlar. “Keskin sirke küpüne zarar verir” diyorlar..
Cemaat gidişattan rahatsız.. Artık bunları kendi aralarında küçük grublar halinde iken konuşuyorlar.. Selâm ve dua ile." (Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit)
HÜSEYİN GÜLERCE: CEMAATLE BAĞIMI KOPARDIM
Dilipak'ın yazısındaki iddialarına kaynak olarak belirttiği ancak adını vermediği "Cemaatle gönülbağını koparmış biri"nin kim olduğu bilinmiyor. Ancak ilginçtir, bu tarife uyan kişilerden biri olan Hüseyin Gülerce'nin medyada ilginç bir röpörtajı yayınlandı. Cemaatin ileri gelenlerinden olan Hüseyin Gülerce, Hürriyet gazetesinden Ahmet Hakan'a konuştu, cemaat yönetimine sert eleştiriler yöneltti. Gülerce, geçtiğimiz günlerde Fetullah Gülen liderliğindeki paralel yapı konusunda bir soruşturma yürütmekte olan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na tanık sıfatıyla ifade de vermişti.
Hürriyet Gazetesi yazarı Ahmet Hakan, bugünkü (01.11.2014) yazısında Zaman Gazetesi eski yazarı Hüseyin Gülerce ile konuştu... Ahmet Hakan, Gülerce'ye cemaat ile ilgili kritik sorular yöneltti. Gülerce, cemaatten ilk kopma olayını bütün detaylarıyla açıklarken, hükümete yönelik girişilen kavgaya da açıklık getirerek "cemaat devleti ele geçirmek istedi" diye belirtti.
GÜLERCE: CEMAATİN ŞANSI YOK, DAĞILIR
İşte Hakan'ın Hüseyin Gülerce ile o röportajı:
"Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın Mütevelli Heyeti Üyeliği'nden istifa eden ve 17 Aralık sürecinde cemaatla yaşadığı gerilim sonrası bir dönem Genel Yayın Yönetmenliği'ni de yaptığı 25 yıldır yazdığı Zaman gazetesinden ayrılan Hüseyin Gülerce, "Hükümet şu anda Hizmet Hareketi'ni bitirmek için tüm cephelerde çok ciddi savaş veriyor" diyerek, cemaatın bu "savaşı" kazanma şansının olmadığını söyledi.
Gülen cemaatı için "Dağılır" diyen Gülerce, "Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu... Hepsi çok ciddi iddialarda bulunuyorlar. Bunları yok saymanız mümkün değil. Bu iddialardan herhangi biri doğru çıkarsa 'Hizmet Hareketi' çok büyük yara alır" ifadelerini kullandı.
Zaman gazetesinden ayrılma sürecini anlatan Gülerce, Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Hakan Fidan'ın ifadeye çağrılması sonrası gazetenin manşetiyle sarsıntı geçirdiğini söyleyerek, "Hocaefendi, Hizmet Hareketi'nin nabzını kılcal damarlarına kadar tutan bir insan. 'Savcılar hep haklı çıktı' başlığını mutlaka görmüştür ya da haberdar edilmiştir. MİT Müsteşarı'nın ifadeye çağrılmasına destek vermek, hükümete resmen savaş ilan etmekti" diye konuştu.
Gülerce şunları söyledi:
"25 Aralık'taki olayı görünce 'Hizmet Hareketi, hükümete topyekûn savaş açmış' dedim. 'Erdoğan gitsin, AK Parti kalsın' planı çerçevesinde hareket ettiler. Erdoğan gittikten sonra AK Parti Meclis Grubu'ndan 'Hizmet tandanslı' bir hükümetin çıkabileceğini umdular. Siyaseti bilen bir insan olarak bana bunu sorsalardı, asla böyle bir şeyin olmayacağını söylerdim."
Hüseyin Gülerce bu görüşlerini, Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan'a açıkladı. Hakan'ın "Cemaat, devleti ele geçirmek istedi" başlığıyla yayımlanan (1 Kasım 2014) söyleşisi şöyle:
Cemaat, devleti ele geçirmek istedi
Ne oldu da Hizmet'i bırakma noktasına geldiniz?
İlk sarsıntıyı '7 Şubat Krizi'nde geçirdim. Savcıların MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı ifadeye çağırması olayı... Savcıların ifadeye çağırması sarsmadı beni. Devletin savcıları, millet adına bir şey görmüşlerdir, ifadeye çağırmışlardır. Burada bir şey yok. Sarsıntıyı ertesi gün Zaman gazetesini alınca geçirdim. Gazete bu haberi "Savcılar bugüne kadar hep haklı çıktı" diye veriyordu. Bu haber, bu şekilde Hocaefendi'den habersiz verilemez. İşleyişi biliyorum. Hocaefendi, Hizmet Hareketi'nin nabzını kılcal damarlarına kadar tutan bir insan. Bu başlığı mutlaka görmüştür ya da haberdar edilmiştir.
O haberin o şekilde verilmesinin anlamı neydi? Neden sizde sarsıntıya yol açtı?
Hocaefendi'nin çizgisi belliydi. Hangi hükümet olursa olsun hep destek olmuş, saygılı davranmıştır. Oysa MİT Müsteşarı'nın ifadeye çağrılmasına destek vermek, "Savcılar hep haklı çıktı" diye haber yaptırmak, hükümete resmen savaş ilan etmekti.
Bu konuyu konuşmadınız mı Cemaat'ten arkadaşlarınızla?
Üç gün sonra Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nda bir toplantıdaydık. Zaman gazetesinden Abdülhamit Bilici Bey de vardı toplantıda. Ben orada "Savcılar daima haklı çıkıyor" diye başlık atmanın yanlış olduğunu söyledim. Gerekçelerimi anlattım. "Bu başlık Hizmet'e zarar veriyor" dedim. İkna edici bir şey söylemediler. Savunma bile yapmadılar. Ben o zaman o haberin arkasında Hocaefendi'nin olduğunu anladım.
Ama buna rağmen Cemaat'ten kopmadınız.
Kopmadım ama sarsıntı geçirdim. İkinci sarsıntım Gezi'den sonra Zaman'da Başbakan Erdoğan'a yönelik hakaretlerin başlamasıyla gerçekleşti. İhsan Dağı, Mümtaz'er Türköne, Ahmet Turan Alkan gibi Hizmet'in içinden yetişmemiş arkadaşlar, eleştirinin de ötesine geçen yazılar yazmaya başladı. Bunların da Hocaefendi'den habersiz bir şekilde yayınlanması mümkün değildi.
Sizin açınızdan kopuş nerede başladı?
25 Aralık'taki olayı görünce "Hizmet Hareketi, hükümete topyekûn savaş açmış" dedim.
Nasıl yorumladınız bu "topyekûn harekete geçme" olayını?
Bir savaşa girerken dost kuvvetler, düşman kuvvetler analizi yapılır. Gücünüz yeter mi böyle bir şeye? Buna bakılır. Baktılar ve güçlerinin yeteceğini düşündüler. Kendilerine güvendiler. "Erdoğan gitsin, AK Parti kalsın" planı çerçevesinde hareket ettiler. Erdoğan gittikten sonra AK Parti Meclis Grubu'ndan "Hizmet tandanslı" bir hükümetin çıkabileceğini umdular. Siyaseti bilen bir insan olarak bana bunu sorsalardı, asla böyle bir şeyin olmayacağını söylerdim.
Cemaat sizce devleti ele geçirmek mi istiyordu?
Yönetime hâkim olmak istediler. Neden? Çünkü Türkiye için en iyisini, en güzelini kendilerinin yaptıklarına inanıyorlar. Diyorlar ki: Bizim yöntemimiz tek yöntem, dünyaya açılıyoruz, her şeyin en iyisi burada ve bunu engellemek ihanet... "Böyle güzel ve yararlı bir şeyi engellemeye çalışıyor AK Parti, bu nedenle ihanet ediyor" diye düşünüyorlar.
Hizmet'in kazanma şansı yok bitecek
Cemaat'i bitirecek mi hükümet?
Böyle söyleyince Hizmet'in içindekiler "Hizmet bitmez" diyorlar. Çoğu şu anda ne olup bittiğini bilmiyorlar tabii.
Peki, ne olup bitiyor?
Hükümet şu anda Hizmet Hareketi'ni bitirmek için tüm cephelerde çok ciddi savaş veriyor.
Kazanma şansı yok mu Cemaat'in?
Bana göre yok. Ama Cemaat'teki arkadaşlar, kendi davalarının en doğru olduğunu düşünüyorlar. "Peygamberlerin yolundan gidiyoruz" diyorlar. "Hz. İbrahim ateşe atılınca pes etti mi" diyorlar. "Hz. Musa firavuna pes etti mi" diyorlar. Mesela Zaman yazarı Ali Ünal Bey, Bülent Arınç'a cevap verirken "Müminler münafıklardan özür dilemez" diye yazdı. İnanç planında Hizmet'e bir şey olmayacağını düşünüyorlar. Oysa Hizmet Hareketi'nin karşısına kocaman bir dağ çıktı. Onlar hâlâ küçücük bir tümsekle karşı karşıya olduklarını düşünüyorlar. "Bizim otobüsümüzün altı bile değmez, devam edelim, bu tümseği geçeceğiz" diyorlar.
Sizce ne olur? Dağılır mı Cemaat?
Bana göre dağılır. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başbakan Davutoğlu... Hepsi çok ciddi iddialarda bulunuyorlar. Bunları yok saymanız mümkün değil. Bu iddialardan herhangi biri doğru çıkarsa "Hizmet Hareketi" çok büyük yara alır.
Hangi iddia doğru çıkabilir? Mesela Fethullah Gülen'in "dinleme emri" verdiği iddiası mı?
Evet... Bazı polisler itirafçı oldu deniliyor. Ne derece doğru bilmiyoruz. Bazı polislerin Pensilvanya'ya gittikleri, talimatı bizzat oradan aldıkları söyleniyor. Bunlar kanıtlanırsa... Cemaat biter.
Ben diğerleri gibi değilim
Cemaat yapısı içinde yıllarca önemli görevlerde bulunmuş bazı isimler, Cemaat'ten ayrılınca aleyhte konuşmalar yaptılar. Siz de onlar gibi mi oldunuz?
Bir-iki isim söyler misiniz?
Mesela Nurettin Veren adlı bir adam çıktı, sonra Latif Erdoğan... Siz de onlar gibi misiniz?
Bu bana büyük hakaret olur. Onların her birinin özel bir durumu var. Bünye içerisindeki çekişmelerin sonucunda ortaya çıkan durumlar. Benim için böyle bir şey söz konusu değil. Ben kimseyle çekişmedim ki.
'Abiler düşünür' diyorlar
Hüseyin Gülerce'den çok keskin bir Cemaat eleştirisi...
Şöyle diyor Gülerce:
“Hizmet'ten bir arkadaşımız... Okumuş, mühendis olmuş... Soruyorum kendisine: "Ne düşünüyorsun" diye... "Bizim düşünmemize gerek yok, abiler ilettiler zaten bu konuyu" diyor...
Hizmet Hareketi'ni zaafa uğratan şeydir insanların düşünmemesi, eleştirmemesi ve sorgulamaması. Düşünmeyeceksin, sorgulamayacaksın ve eleştirmeyeceksin. Yukarıdan bir şey geliyorsa bu kesin doğrudur.
Bu beni çok ürkütüyor. Bu yapı, bu zihniyet, Türkiye'nin yönetimine hâkim olsa ne olur? Allah korusun diyorum.”
Hocaefendi'yle ilgili duygularım çok karışık
Hüseyin Gülerce'ye "Açık soracağım: Şu anda Fethullah Gülen hakkında ne düşünüyorsunuz" dedim.
Başlattı anlatmaya:
“Ben Hocaefendi'yi çok seviyorum.
Dünyada dostluğundan şeref duyduğumu açıkladığım tek insandır Hocaefendi.
Ben böyle samimi, ihlaslı, Sahabe Efendilerimizi hatırlatan başka bir kişi tanımadım.
Şimdi geldiğim noktada aynı bedende iki insan olduğunu düşünüyorum.
Birisi benim çok sevdiğim, saydığım, kendisine nokta kadar zarar gelmesini istemediğim, ona yapılan hakaretlerin, saldırıların vicdanıma bıçak gibi saplandığı bir insan. Hâlâ öyle.
Bir de bu insanla aynı bedende yer alan, sadece ve sadece kendi kafasındaki Türkiye'ye ulaşabilmek için ne lazım geliyorsa yapabilen, ölçü tanımayan bir insan.
Birisi için canınızı verebilirsiniz. Diğeriyse sizi ürkütüyor.
Ona toz kondurmak istemiyorum. Ama vicdanıma sığdıramadığım, ilkelerime sığdıramadığım, Müslümanlık anlayışıma sığdıramadığım yanlışlar var. Onları da görüyorum.
Duygularım çok karışık.”
Cemaatçiler Cemaat'ten kurtulacak, iyi olacak
Sizce bu işin sonu ne olacak? Bu kavgadan ne çıkacak?
Bir tarafta hükümet var... Kamuda başörtüsünü serbest kılan, okullara siyer dersi koyduran, "Menderes'ten beri beklediğimiz hükümet buydu" dedirten, yüzde 50 oy alan bir hükümet... Diğer tarafta ise dünya çapında güzel işler yapan, gönüllere giren bir "Hizmet Hareketi" var... Şu anda bu ikisi birbirini "hain" ilan etmiş, savaş başlatmış... Kılıç şakırtılarından başka bir ses duyulmuyor. Şimdi bir mümin olarak bunun benim dünyamda bir izahı olması lazım.
Nedir izahınız?
Şöyle izah ediyorum: Güzel işler yapılıyorsa, Allah bu güzel işleri heba ettirmez. Bunlar boşa gitmez. Ben eskiden "Mücadele Birliği" içindeydim. 1968–1972 arasında faaliyet gösteren bir hareketti bu... Ayrıldım o hareketten... Dağıldı "Mücadele Birliği". Düşünün: "Bu iş için ölürüm" dediğimiz bir hareketten ayrıldık. Ayrılınca çok üzüldük. Ama ne oldu? Herkes kendisi oldu ve Allah'ın kendilerine verdiği kabiliyetle Türkiye için bir şey yaptı. Oradan Cemil Çiçek çıktı, Melih Gökçek çıktı, Ahmet Taşgetiren çıktı...
Benzer bir durum Cemaat için de mi geçerli olacak?
Evet... Bu olaylar durulduktan sonra "Hizmet Hareketi" içindeki insanlar, kendileri olacaklar. Yani düşünmeyen, sorgulamayan ve eleştirmeyen insanlar bu insanlar, biat kültüründen kurtulacaklar. "Gassalın önündeki meyyit" gibi olmaktan çıkacaklar. (Cenaze yıkayıcısının önündeki cenaze gibi olmaktan çıkacaklar).
Bütün bağlarımı kopardım
Cemaat'ten ayrıldınız mı?
Evet... İki somut adım attım. İlk olarak Zaman gazetesinden ayrıldım. İkinci olarak Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın mütevelli heyet üyeliğinden istifa ettim. Böylece beni "Hizmet Hareketi"nin içinde gösteren iki somut bağı koparmış oldum.
Cemaat'e ne zaman girdiniz siz?
1978 yılında Hocaefendi'yi tanıyan arkadaşlar benimle ilgilenmeye başladılar. Hocaefendi'yle ilk yüz yüze gelişimiz 1980 yılında oldu.
Ne zaman bağlandınız?
Hocaefendi'yle ilk görüştüğümde oluştu o bağlanma duygusu. 1980'de. 35 yıl olmuş. Sonra çok çabuk ilerleme oldu. 1989'da Zaman gazetesinde yazmaya başladım. 1993'te Samanyolu televizyonunda yorumcu oldum. 1994'te Zaman'da yönetici oldum. O dönemlerde Hocaefendi ile doğrudan görüşmeye, oturup kalkmaya başladım. Çok seviyorum, sayıyorum ve çok önemsiyorum. Eğitime önem veren bir insandım. Karşımda eğitimle ilgili çok kaliteli ve orijinal fikirleri olan bir insan vardı. Böylece kendimi Hizmet'e adamış oldum. Hatta espri yapıyordum, diyordum ki "Beni Hizmet'in namlusuna sürün, bir atımlık mermiyim, nereye atıyorsanız atın". Bu ruh haliyle artık etle tırnak olmuştum.
Hüseyin Gülerce kimdir?
Trakyalı... Keşan'dan... Yalova'da yaşıyor. Asıl alanı: Matematik... Eğitimci... Köşe yazarı. Gençliğinde Aykut Edibali'nin "Mücadele Birliği"nde yer almış. 1980'den beri de Cemaat'in içinde. Cemaat'le o kadar iç içeydi ki... Bir ara onun için "Cemaat'in Sözcüsü" bile dendi. Zaman gazetesinde genel müdürlük yaptı. Yazılar yazdı, konferanslar verdi, temaslarda bulundu. Hepsini "Hocaefendi" dediği Fethullah Gülen için yaptı, "Hizmet Hareketi" dediği Cemaat için yaptı. Gülerce, 35 yıllık Cemaat macerasına son verdi." (Ahmet Hakan Coşkun / Hürriyet)
(01 Kasım 2014, 15:15)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: