2010'da yayınladığı 'Haliç'te Yaşayan Simonlar' kitabıyla cemaatin paralel devlet yapılanmasını ilk kez büyük boyutlarıyla ortaya koyan eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, yeni kitabını yayınladı. 'Olay sadece bir hükümetin, bir siyasi partinin sorunu değildir' diyen Avcı, cemaat yapılanmasının elinde hala bir çok şantaj kaseti bulunduğunu ileri sürdü.
24.04.2015 21:38 "Haliç'te Yaşayan Simonlar" kitabıyla çok tartışılan Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'nın yeni kitabı "Cemaat'in İflası / Hoca'nın Ayağının Kaydığı Yer"in tanıtım toplantısını gerçekleştirdi. Avcı, Taksim Hill Hotel'de düzenlenen basın toplantısında Tekin Yayınevi Basın ve Halkla ilişkiler Sorumlusu Yasemin Arpa, Yayınevi avukatı Kenan Yıldız ile birlikte basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.
"AMACIMIZ ASLINDA OLAYIN NE OLDUĞUNU ANLATMAK"
Tekin Yayınevi etiketiyle çıkan kitap, ilk kez yarın okuruyla İzmir Kitap Fuarı'nda buluşacak. Kitabı ile ilgili olarak Hanefi Avcı, "Amacımız aslında olayın ne olduğunu anlatmak. Elbette herkes de biliyor; Ama ben bir de kendi penceremden kendi bakış açımla özellikle de bu tür olaylar polisiye kısımları ilgilendirdiği için orada uzun yıllar kalan görev yapan birisinin bakış açısıyla arka planında ne olduğunu aslında göründüğünden nasıl farklı bakılması gerektiğini anlatmaya çalıştım." dedi.
"KÖRLER FİLİ HER BİR TARAFINDAN YAKALAMAK SURETİYLE TARİF ETMEYE KALKAR"
Cemaati anlatırken bir örnek veren Avcı, şunları söyledi:
"Körler filin her biri bir tarafından yakalamak suretiyle tarif etmeye kalkar. Kimi hortumundan yakalar onu tarif eder, kimi ayağından yakalar, kimi dişinden. Aslında hepsinin tarifi doğrudur da hepsi fili tarif etmiyordur. Sadece parçalarını tarif ediyorlardır. Hepsinin tarifini bir araya getirseniz de fil olmuyor. Fil daha farklı ve büyük bir şey. İşte bizim olayımızda körler değil hepimiz görüyoruz. Ama karşımızdaki cemaat gözükmüyor. Gözükmeyen bir varlık var. Direkt gözle göremiyoruz. Hepimiz muhatap olduğumuz durumlara göre onu tanımlamaya çalışıyoruz. İşte telefonları dinlenenler, telefon dinleyen insanların özel hayatına müdahale eden, bunu şantaj diye kullanan bir yapıyla karşı karşıya olduğunu zannediyor. Balyozcular kendilerine sahte bir plan hazırlanarak kendilerinin mağduriyetlerine sebep olduğunu sanıyor. Casusluk davasına muhatap olanlar kendilerine böyle bir iftira yapıldığından bahsediyor. İşte ben bana o zaman kasetler koydular, bana iftira ettiler. Benim hiçbir sol örgütle bağlantım olamaz bana böyle bir şey yaftaladılar diye tarif ediyorum. Hepimiz ayrı ayrı tarif ediyoruz. Aslında bu tariflerin hepsi muhatap noktasında doğru. Hepsini birleştirdiğimiz zaman cemaatin parçaları ama cemaat bunlardan daha büyük ve farklı bir olay. Ben bir nebze kitapta bunu tanıtmaya çalıştım."
SORULARI YANITLADI
Tanıtımın ardından habercilerin sorularını yanıtlayan Avcı, yaklaşan seçim ve cemaatle ilgili bir soruya şu yanıtı verdi:
"Olay sadece bir hükümetin bir siyasi partinin sorunu değildir. Geçmişte de hatırlarsanız hükümet cemaatle beraberken paralelken, beraber müşterek hareket ederken, muhalefetteki partiler cemaate karşıydılar. Onu da açık bir şekilde dillendiriyorlardı. Ben Türkiye'deki bütün partilerin bu konuda aynı kanaatte olduğunu düşünüyorum. Hatta cemaat içinde aynı şey geçerlidir. Hangi parti başa geçerse geçsin, -bugün Ak Parti var yarın başka parti de geçse- mutlaka cemaat onların bu anlayış devam ettikçe rakip olacaktır. O siyasi partilerde mutlaka cemaate rakip tavır alacaktır. Tabii ki siyasi partilerin bir yarışı vardır. Yarışı dolayısıyla birbirini eleştireceklerdir. Bugünkü siyasi konjonktürde siyasi partilerin birbirlerini eleştirmeleri, bu konudaki politikaların ayrı bir olay olduğunu ve bütün siyasi partilerimizin bu konuda aynı fikirde olduğu kanaatindeyim. Ama siyasi söylem olarak günün getirdiği seçimlerin getirdiği bir de geçmişte yaşananlar dolayısıyla birbirlerini eleştirme konusunda farklı konuşabilirler, farklı sesler dile getirebilirler. Ama bu sorun karşısında böyle bir sorumluluk geldiği zaman hepsinin aynı olduğunu düşünüyorum."
"KENDİSİNİ GÖREMİYORUZ. KENDİSİNİ SAKLIYOR. BEN CEMAATİM DİYEN YOK. EYLEMLERİYLE TANIYORUZ "
Cemaatin kaçta kaçının ortaya çıkardığı ile ilgili soru üzerine Avcı, şöyle konuştu:
"Cemaati biz olaylarıyla eylemleriyle tanıyoruz. Kendisini göremiyoruz. Kendisini saklıyor. Ben cemaatim diyen yok. Ama yaptığı faaliyetlerle bir hukuka aykırı telefon dinlemeleriyle, sahte 'Balyoz Planı'yla, 'İzmir Casusluk Soruşturmaları'yla kamu kurumlarındaki insanlara yapılan sahte komplolarla ben kendi yaşadığım süreçteki bana isnat edilen sahte örgütleri sahte montajlarla biliyorum. Şimdi şu ana kadar bakıyoruz. Ciddi operasyonlar olmuştur. Bir takım işlemler yapılıyor. Ama yapılan daha çok hukuka aykırı dinlemeler ve çok bariz bazı yapılan suçlarla ilgili soruşturmalardır. Baştan sonra sahte hazırlanmış Balyoz Planı vardır. Bu suçların ne kadarı ortaya çıkartıldı. Yani benim bir rakam verebilmem yorumda bulunmam çok önemli değil. Sizler bu olayları en iyi takip eden insanlarsınız. Şöyle baktığınız zaman suç işleyen bu olayda rol alan o grupların insanları örgütler ligine çıkarttık.
"KİM AYARLIYOR, KİM TEZGAHLIYOR, KİM BİLGİSAYARLARA KOYUYUR, KİM SUÇLUYOR ? ORTAYA ÇIKMASI LAZIM"
Buna ben yüzde 40 derim siz yüzde 50 diyebilirsiniz. Karşımızda ciddi bir yapı var. Ama karşımızdaki bu yapıyı tam orta yere çıkartamadık. Varlığından eminiz. Yaptıklarıyla belli. O örgütün tam yönetimini, bu işi yapanları bu işi tertipleyenleri, kim bunları yapıp ayarlıyor. Kim bu sahte planları tezgahlıyor. Kim o sahte dokümanları ODATV'ye koyarak insanları suçluyor. Kim bilgisayarlara koyuyor. Bunların hepsinin ortaya çıkması lazım. Orta yere çıkanlara baktığınız zaman evet ciddi bir iş yapılmıştır. Etkinlikleri kırılmıştır. Ama yolun çok başlangıcındayız diye düşünüyorum. Bir rakam vermek çok önemli değil. Epey bir mesafemizin olduğunu bunun unutulmaması gerektiğini düşünüyorum. Bir çok insan yakalandı. İçeri girdiler. Mesele bitti diyor. Ama hangi mesele bitti. Hangi olayı yapanları ortaya çıkartabildik tam manasıyla. Çıkarttıklarımız var. Beş on tane olay çıkartmıştır. Sınavlarla ilgili çıkartılıyor. Bazı komplolar aydınlatılıyor. Telefon dinlemelerle ilgili bir çok insan hakkında işlem yapılıyor. Ama yapılamayanların daha fazla olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki süreç bunu epey daha yaşayacağız. Epey daha bununla muhatap olacağız tahmin ediyorum."
"BENİM GÖREBİLDİĞİM KADARIYLA DIŞ BİR İRTİBATLARI YOK "
Avcı, cemaat ve uluslararası bağlantısıyla ilgili bir soruyu "Ben orta yere çıkan belge ve dokümanlara, maddi vakalara dayanarak konuşuyorum. Şu ana kadar gördüğümüz bizim, muhatap olduğumuz cemaatin kendisi bu. Cemaatin bu kadar güç kazanmasına da hep içten aldığı destekle oldu. Yani dışardan destek alarak yapacağı olaylar daha da az. Belki vardır. Şu anda benim görebildiğim kadarıyla dış bir irtibatları yok. Varsa da ben bilmiyorum. Önümüzdeki süreçte iç irtibatlarının üzerine gitmek lazım diye düşünüyorum.
Avcı, eski CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve 10 MHP'linin seks kasetlerinin Cemaat'in oluşturduğunun artık bir gerçek olduğunu ifade etti. Sadece CHP ve MHP'lilerin değil birçok siyasetçi, yargı mensubu ve üst düzey yöneticilerin şantaj görüntüleri olduğunu da kaydetti. Avcı, Hrant Dink'in öldürülmesi, Malatya Zirve Yayınevi cinayeti, Turgut Özal ve Muhsin Yazıcıoğlu'nun ölümlerini, Cemaat'in kullandığı olaylar olarak gösterdi. Kitapta, Dink cinayetinin Trabzon'da emniyet muhbiri Erhan Tuncel tarafından ihbar edilmesine rağmen İstanbul'a bilgi verilmediği gerekçesiyle emniyet müdürleri hakkında açılan idari soruşturmaya değinildi. İdari soruşturmayı yürüten mülkiye müfettişlerinin Trabzon ve başkan Ankara'yı aklayıp sadece İstanbul'u kusurlu gösteren raporlar hazırladığı anlatıldı. Cemaatin bu soruşturmayı fırsata çevirip İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'i görevden aldırıp yerine Ali Fuat Yılmazer'i getirerek kendi kadrosunu kurmaya çalıştığı dile getirildi. Mülkiye müfettişlerinin üç kez yürüttüğü soruşturmanın Cemaat'in müdahalesi nedeniyle usulüne uygun yapılamadığı, Dink'in yakınları ve avukatların müracaatı üzerine Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun üç müfettiş görevlendirdiği aktarıldı. Başbakanlık müfettişlerinin Trabzon, Ankara ve İstanbul'u kapsayan geniş çaplı bir soruşturma başlattığı belirtildi.
Kitap'ta Dink cinayetindeki Paralel oyun ve diğer öne çıkan konular şöyle:
PARALEL MÜDÜR BAŞBAKANIN TALİMATINA TANIMIYOR
*Müfettişler İstanbul'a geldiklerinde, kendilerine tahsis edilen odada, Emniyet'te bu soruşturmada bulunmuş Terörle Mücadele, İstihbarat ve Güvenlik şubelerdeki görevlileri çağırıp Başbakan imzasıyla yetkilenmiş görev belgelerini göstererek bazı belge ve evrakları istiyorlar... Terörle ve Güvenlik şube müdürleri saygıyla 'tamam' diyorlar. Ancak zamanın İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer biraz da garip bir tavırla müfettişlere "Başbakan sizi göndereceğini, Ergenekon soruşturmasına sahip çıksın" diyor... Başbakanlık müfettişleri merkeze dönüp topladıkları bilgilere göre raporlarını hazırlarken, Teftiş Kurulu Başkanı Müttalip Ünal diyor ki, "Bu soruşturmadan Ramazan Akyürek ve Ali Fuat'ın çıkarın. Onları dahil etmeyin" Müfettişler bunun uygun olmayacağını, bu kişilerin de olayda kusuru bulunduğunu, raporu ona göre tanzim ettiklerini söylediklerinde, bunun Başbakanın isteği olduğunu söyleyerek, ısrar ediyor. Müfettişler ise "Hayır, biz raporu olduğu gibi yazarız. Bizim raporumuz makama sunulur, makam raporu beğenmezse işleme koymaz. Takdir sayın Başbakanlık makamına aittir. Ama biz raporu olduğu gibi yazmak mecburiyetindeyiz" diyorlar.
FAİLİ MEÇHULLERİ ÇÖZMEK İSTEMEDİLER
*Cemaat aslında faili meçhuller konusunda çok büyük mesafe alabilirdi. Aslında faili meçhullerle, özellikle Güneydoğu'daki olaylarla ilgili elde çok önemli bilgiler vardı... Ergenekon, Balyoz, Devrimci Karargah vb, davalarda bir gram ciddi delil olmaksızın, uydurma sebeplerle yüzlerce insanı tutuklayan, yüzlerce ağır mahkumiyetler veren Özel Yetkili Mahkemeler, Güneydoğu ve batı illerindeki faili meçhul cinayetlerle ilgili o kadar sağlam bilgiler olmasına rağmen, bu konuda hiç istekli davranmadılar; söz konusu olaylara dair ciddi araştırmalar yapmadılar.
CEMAATİN HEDEFİ: HER ŞEYE HÜKMETME
*Cemaat'le hükümetin neden karşı karşıya geldiğini anlamak için Cemaat'in planlarını ve 2003'ten sonra bu planlardaki değişimi doğru okumak gerekiyor. Ben kavganın sadece dershane sorunu veya MİT olayı olmadığını, bütün bunları da kapsayan daha büyük bir sebebi olduğunu, asıl sebebin her şeye hükmetme hırsına dayandığını biliyorum.
*Türkiye'nin en ciddi iç ve dış meselelerinde hükümetten farklı bir bakış ve politika anlayışı vardır. Bu konular din, inanç gibi cemaatin uğraşı sahasının dışındı, günlük siyaset ve toplumu yönetmeyle ilgili politikalar, hesaplar planlar ve hareketlerdir. Cemaatin ülkedeki siyaseti dizayn etmeyi planladığı ve komplolar ile bu konuda çok önemli neticeler aldığı açık olarak ortaya çıkmıştır.
*En büyük adli idari davalarda, büyün holdinglerin davalarında, hükümet ve bakanlığın kararları iptali Cemaat'in etkin olduğu yargı ve yüksek yargıda karara bağlanıyor ve burada cemaatin hakimiyeti her gün daha çok yükseliyor, tek güce dönüşüyor.
*Telefon dinlemeleri ile elde edilen toplumsal tüm bilgiler ve devletin arşivi Cemaat'in elinde ve denetiminde. Bilgi en büyük güçtür. Cemaat herkesin gizli sırlarına vakıf... İstediğinde suçu 10 günde çıkarıyor ancak Cemaat mensuplarının yaptığı işler hiçbir şekilde çözülmüyor.
17 ARALIK BAŞARILI OLSAYDI...
*17-25 Aralık darbe girişimi başarılı olsaydı, cemaate muhalif kimse kalmayacaktı... İkinci adımda üst düzey bürokratlar, bakanlar ve MİT Müsteşarı dahil hepsi İran casusluğu yapmaktan gözaltına alınıp tutuklanacaktı. Türkiye genelinde İKK faaliyetleri adı altında muhalif herkesin susturulacaktı. Belirli suçlar isnat edilerek tüm toplumun hizaya getirilmesinin planlandı... Cemaat, yolsuzluk operasyonları adı altında hükümete darbe hazırlayan, yurt dışı bağlantılı deni bir yapıdır.
*Herkes kendi yaşadıkları ve durumu üzerinden Cemaat'i tarif ediyor. Bunların hepsi kendi içinde doğru ama Cemaat'i tam olarak anlamak ve anlatmak için yetersiz.. Tüm Türk halkına verdikleri zararlar hesaplanamayacak kadar çok.
GÜLEN'E ADETA TAPIYORLAR
*Cemaat ve mensuplarının yaptıklarını anlamak için Cemaat'in lideri Fethullah Hoca'nın Cemaat tarafından nasıl görüldüğünü bilmek lazım.... O ne diyorsa doğrudur. Hiç tartışılmaz. Çünkü onda akıl üstü, ilahi irade tarafından ona verilmiş bilgiler ve kutsanmış şeyler vardır... Hoca'nın çayından artan, bardağın altındaki çay parçası asla dökülmez. O çayı da herkes gıdım gıdım almak suretiyle bir menfaat sağlamak ister. Hocanın kullandığı hiçbir eşya boşa atılamaz, çöpe atılamaz. Hoca'nın dışarı bıraktığı gömleği, Hoca'nın bir tek kazağı, Hoca'nın bir tişörtü, Hoca'nın bir ceketi, cemaat için o kadar kutsal ve değerlidir ki onu getirip en değer verilen, en önemseyen bir kimseye hediye olarak verilecek kadar değerli bir hediye halindedir. Hoca cemaat içerisinde bu denli kutsaldır. Yaptığı her hareketin bir manası olduğu kabul edilir.
KAZAYA SUİKAST SÜSÜ
"Cemaat Özal'ın zehirlendiğini, öldürülmüş olduğu iddialarını sürekli dillendirerek birtakım hedefler amaçlıyordu. En sonunda tamamen saçma olduğu herkesçe görülen bir kişinin beyanlarına dayanarak Özal'ın eşini ve oğlunu olayın faili yaptılar" ifadelerinin yer aldığı kitapta Avcı, Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopter kazası ile hayatını kaybetmesi olayını da cemaatin kullandığını belirtiyor. Cemaatin kazadan suikast çıkarmak için bir takım kurumları suçlamak ve insanları tutuklamak için olağanüstü gayret sarf ettiğini dile getiren Avcı, "Hatta kaza yerine gelip inceleme yapan insanlar Malatya ÖYM'leri tarafından tutuklandı" diyor.
OPERASYONEL GAZETECİ YETİŞTİRDİLER
Hanefi Avcı, kitabında, cemaatin çok sayıda operasyonel basın mensubuna sahip olduğuna dikkat çekerek sıradan bir konu veya kurumla ilgili değil de, MİT, Emniyet ve Askeriye de bulunan her türlü belge dahil, en gizli kozmik bilgilerin bile derlenip toparlanıp bavullarla adı sanı duyulmamış bir gazeteciye teslim edildiğini belirtiyor. Cemaatin bilgi akışı sağladığı gazetecilerin yıllar önce dil öğrenmek amacıyla Amerika'ya gittiklerinden bahseden Avcı, bu gazetecilerin Amerika'da herhangi bir üniversite ya da herhangi bir okulda eğitim faaliyetine katılmadıklarını ve Gülen'in çiftliğinde kalarak hazırlandıklarını söylüyor.
İlk dinleme 2007'de
Cemaatin geçmişte küçük çaplı askeri birlikler içerisindeki elemanları aracılığıyla oda dinlemesi ve üzerlerine ses kayıt cihazı koyarak dinleme yaptıklarını söyleyen Avcı, cemaatin tüm illerdeki telefon dinlemelerine ise 2007 sonu ile 2008 başlarında EGM İstihbarat Başkanlığı ve İstanbul, Ankara, İzmir gibi illerin istihbarat şubelerini ele geçirmesiyle başladığını ifade ediyor. 2007'de başlayan dinlemelerin 17-25 Aralık'a kadar devam ettiğini, on binlerce telefonunu hukuka aykırı olarak dinlendiğini belirtiyor. Kişileri zor durumda bırakmak için yıllar önce görevle ilgili yapılan toplantılarının kayıtları olduğunun da anlaşıldığını dile getiren Avcı, "Cemaat kendi ödeneğini ve devlet imkânlarını kullanarak çok cihaz aldı. Bu cihazları kendi mensuplarına vererek, güvenlikle ilgili toplantıların yapıldığı odalara yerleştirerek kayıt yaptı" diye anlatıyor.
STALİN BİLE YARGIYI BU KADAR KULLANMADI
25.04.2015 09:39 Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı Gülen Cemaatini anlattığı ikinci kitabında ‘Cemaat’in İflası / Hoca’nın Ayağının Kaydığı Yer’ konuşulmaya devam ediyor. Gülen’in Yargı’yı bir silah gibi kullandığını yazan Avcı, “Stalin bile muhaliflerini temizlemek için yargıyı bu kadar etkin kullanmadı” dedi.
Avcı, kitabında 2011-2012 yıları arasındaki özel Yetkili Mahkemelerde yürütülen tüm soruşturmaların cemaatin denetimi altında yürütüldüğünü anlattı. Şike, KCK, Cüppeli Ahmet Hoca ve benzeri davalar cemaatin istekleri doğrultusunda kararlar verildiğini kaydeden Avcı,” Hatta Gülen nasıl istiyorsa öyle karar veriliyordu, tutuklama istiyorsa tutuklama, hüküm istiyorsa hüküm, beraat istiyorsa beraattı” şeklinde ifade etti.
HSYK, Yargı, Emniyet’in ardından Cemaatin ele geçirdiği Yargıtay’ın en güçlü silah haline geldiğini belirten Avcı, “Cemaatin en büyük silahı, yargının aslında varabileceği son nokta 17 Aralık’tı” iddiasında bulundu.
Avcı, Stalin’in bile muhaliflerini temizlemede yargıyı bu kadar etkin kullanmadığını savundu. Özel Yetkili Mahkemeler aracılığıyla her istediğini yapacağını fark eden Cemaat’in, akabinde HSYK ve Yargıtay’ı hedef aldığını yazdı. Cemaatin yargı sistemini bozarak hakimiyet altına aldığını kaydeden Avcı, “Gülen, HSYK ve Yargıtay’ı da bozup hakimiyet kazandıktan sonra operasyon için düğmeye bastı” görüşünü dile getirdi.
ŞOK!!! KORSAN BASKIDA CEMAAT YOK
27.04.2015 20:15 Hanefi Avcı'nın 'Cemaatin İflası-Hoca'nın Ayağının Kaydığı Yer' adlı yeni kitabında, polisin yaptığı baskınlarda ele geçen korsan kitaplarda Cemaat bölümlerinin çıkarıldığı tespit edildi. Hanefi Avcı'nın Tekin Yayınevi'nden çıkan yeni kitabı 'Cemaatin İflası- Hoca'nın Ayağının Kaydığı Yer'' adlı kitabının piyasaya çıkmasının henüz 2. gününde korsan baskıları yakalandı. Tekin Yayınevi'nin verdiği bilgiye göre polisin yaptığı baskınlarda ele geçen korsan kitaplarda Cemaat bölümlerinin çıkarıldığı görüldü.
İhbar üzerine harekete geçen Ankara Emniyet Müdürlüğü, Olgunlar Sokak'ta yaptıkları baskında çok sayıda korsan kitap ele geçirdi. 10'a yakın kitap dükkanında Hanefi Avcı'nın 'Cemaatin İflası- Hoca'nın Ayağının Kaydığı Yer'' adlı kitabının korsan baskıları ele geçirildi. İlk incelemede, korsan kitaplarda Cemaatle ilgili iki önemli bölümün yer almadığı, korsan baskıda 'Cemaatin İflası' bölümünün çıkarılmış olduğu görüldü.
Tekin Yayınevi yetkililerinden basın danışmanı Yasemin Arpa: "Korsanla mücadeleye devam edeceğiz. Şu an toplanan kitaplar Emniyet Müdürlüğü'nde incelemeye alındı." Korsanla mücadele için bir ekip oluşturduklarını söyleyen Arpa, okuyucuların da herhangi bir yerde görecekleri korsan kitaplar için kendilerine ihbar da bulunma çağrısı yaptı.
Hanefi Avcı'nın "Haliç'te Yaşayan Simonlar" adlı kitabında Paralel Yapı'nın Emniyet'teki örgütlenmesini ele alırken pekçok baskıya maruz kalmış, Avcı yalan iddianame ve delillerle 4 yıl cezaevinde yatmıştı. (Haber7)
(24 Nisan 2015, 21:38), son güncel.: (27 Nisan 2015, 20:15)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: