Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, eski İstihbarat Daire Başkanlığı Personel Şube Müdürü Coşgun Çakar ve eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer ile Yargıtay'ın bozduğu ana davanın 8 sanığının da aralarında bulunduğu 35 kişinin yargılandığı davada 6-7-9-10 Şubat'ta olmak üzere 4 duruşma daha yapıldı. Tutuklu sanık dönemin İstanbul Emniyet İstihbarat Müdürü Ali Fuat Yılmazer savunmasına devam etti.
11.02.2017 14:52 Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesine ilişkin eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, eski İstihbarat Daire Başkanlığı Personel Şube Müdürü Coşgun Çakar ve eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer ile Yargıtay'ın bozduğu ana davanın 8 sanığının da aralarında bulunduğu 35 kişinin yargılandığı davanın 34'üncü duruşması başladı.
06.02.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, bu davanın yanı sıra FETÖ/PDY'ye yönelik soruşturmalarla davalarda tutuklu bulunan Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer ile tutuksuz sanıklardan eski Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler katıldı.
Aralarında hükümlü Yasin Hayal'in de bulunduğu bazı tutuklu sanıkların cezaevlerinden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile bağlantı kurularak katıldığı duruşmada müdahil Hrant Dink ailesini ise avukatları temsil etti.
Duruşmada, eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer savunma yapmaya devam ediyor. Yılmazer'in ifadesini tamamlaması ve çapraz sorgusunun bitmesinin ardından, bir önceki duruşma alınan ara karar gereği tanıkların dinlenmesine geçilmesi bekleniyor.
Mahkeme davanın 20 Ocak 2017'de görülen duruşmasının ardından verdiği ra kararında, dönemin İstanbul Valisi - eski İçişleri Bakanı Muammer Güler ile eski Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Emin Arslan, eski emniyet müdürleri Hanefi Avcı, Selim Kutkan, FETÖ/PDY soruşturması kapsamında aranan istihbarat Dairesi eski Başkan Yardımcıları Ayhan Falakalı ve Recep Güven ile gazeteci Nedim Şener'in de arasında bulunduğu 51 kişinin tanık olarak dinlenmesine karar verilmişti.
YILMAZER SAVUNMASINA DEVAM ETTİ
Duruşmada, savunması devam eden Ali Fuat Yılmazer, daha önce soru yöneltemediği eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'e sorular sordu. Yılmazer, 'Cinayetten hemen sonra İstanbul, Dink'in ne pahasına olursa olsun öldürüleceği bilgisini içeren F4 raporuna ulaşmış. Erhan Tuncel de sorgusunda, Terörle Mücadele Şubesi'nde 'F4 bana gösterildi, ben açıklama yaptım' demiştir. İstanbul ekibinin savcılık beyanları savunma temelli ve yalan beyanlardır. Sonradan değiştirilmiş beyanlardır. İlk gün ne söylemişsem bugün de aynısını söylemek zorundayım. Ama durmadan beyan değiştirenleri de sizin takdirinize bırakıyorum' diyerek F4 raporunu görmediğini söyledi.
'PROTESTOLAR DİNK'İ HEDEF HALİNE GETİRDİ'
Ali Fuat Yılmazer, Güler'e 'Alenileşmiş tehdit bilgileri neye göre istihbarat çalışması kapsamına girmez?' diye sordu. Ahmet İlhan Güler ise, 'Dink'in yargılandığı Türklüğe hakaret davası, mahkemelerdeki nümayişler legal büro tarafından takip edilirdi. Hayati tehdit gibi bir değerlendirme yapmadık' diye cevap verdi. Yılmazer bunun üzerine, bu protesto ve propagandaların Dink'i hedef haline getirdiğini öne sürdü.
'GÜLER'İN BEYANINDAN BAŞKA TEK BİR DAYANAK YOK'
Ali Fuat Yılmazer, iddianamede aleyhindeki tek iddianın Ahmet İlhan Güler tarafından beyan edildiğini belirterek 'Ahmet İlhan Güler savcılığa verdiği ifadesinde F4 raporunu Ali Fuat Yılmazer'in görmemiş olmasının mümkün olmadığını belirtmiştir. Bunun dışında C Şubesi personelinden hiçbiri bu raporu 'Yılmazer'e arz ettik' dememiştir. Aleyhime başka bir ifade de yoktur. Dolayısıyla tek bir dayanak yok, Ahmet İlhan Güler'in beyanından başka. Tüm evraklar şube müdürüne iletilir ve ben gördüğüme paraf atarım. Ama söz konusu raporda benim parafım yoktur' dedi.
GÜLER: BİLİRKİŞİLİK YAPMADIM, DEĞERLENDİRME YAPTIM
Bunun üzerine Ahmet İlhan Güler de 'Benim bilgime göre 9 nolu, F4 raporunu (Dink'in öldürüleceği bilgisi içeren rapor) okumaması mümkün değil' diye konuştu. Yılmazer ise 'Bu yorum, sokaktaki bir adamın yapacağı yorumdan kıymetli değildir. Bu yorum dışında hakkımda delil yok' deyince Ahmet İlhan Güler de 'Ben bilirkişilik yapmadım, bir değerlendirme yaptım' dedi.
Duruşmaya Yılmazer'in savunmasına devam edilmek üzere ara verildi.
Duruşmada savunmasına devam eden eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, savunması alınan eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in çapraz sorgusunun yapıldığı duruşmaya katılamadığını belirterek, bu sanığa sorular sormak istediğini söyledi.
Talebinin kabul görmesi üzerine Yılmazer, duruşmada hazır bulunan Güler'e bazı sorular yöneltti.
Cinayetten hemen sonra İstanbul'un, 'Hrant Dink'in ne pahasına olursa olsun öldürüleceği' bilgisini içeren F4 raporuna ulaştığını ve Erhan Tuncel'in de sorgusunda, 'Terörle Mücadele Şubesinde F4 bana gösterildi, ben açıklama yaptım' dediğini anlatan Yılmazer, İstanbul ekibinin savcılık beyanlarının savunma temelli yalan ve sonradan değiştirilmiş beyanlardan oluştuğunu öne sürdü.
'Protesto ve propagandalar, Dink'i hedef haline getirdi'
İlk günden bu yana aynısını söylediğini, başkalarının durmadan beyan değiştirdiğini ve F4 raporunu görmediğini iddia eden Yılmazer, Güler'e, 'Alenileşmiş tehdit bilgileri, neye göre istihbarat çalışması kapsamına girmez?' diye sordu. Güler ise 'Dink'in yargılandığı, 'Türklüğe hakaret' davası, mahkemelerdeki nümayişler legal büro tarafından takip edilirdi. Hayati tehdit gibi bir değerlendirme yapmadık.' diye cevap verdi. Bunun üzerine Yılmazer de bu protesto ve propagandaların Dink'i hedef haline getirdiğini savundu.
İddianamede aleyhindeki tek iddianın Ahmet İlhan Güler tarafından beyan edildiğini belirten Yılmazer, 'Ahmet İlhan Güler savcılığa verdiği ifadesinde, 'F4 raporunu Ali Fuat Yılmazer'in görmemiş olmasının mümkün olmadığını' belirtmiştir. Bunun dışında C şubesi personelinden hiçbiri, 'Bu raporu Yılmazer'e arz ettik' dememiştir. Aleyhime başka bir ifade de yoktur. Dolayısıyla tek bir dayanak yok, Güler'in beyanından başka. Tüm evraklar şube müdürüne iletilir ve ben gördüğüme paraf atarım ama söz konusu raporda benim parafım yoktur.' ifadelerini kullandı.
Söz alan Ahmet İlhan Güler'in, 'Benim bilgime göre 9 nolu F4 raporunu (Dink'in öldürüleceği bilgisi içeren rapor) okumaması mümkün değil' demesi üzerine Yılmazer de 'Bu yorum, sokaktaki bir adamın yapacağı yorumdan kıymetli değildir. Bu yorum dışında hakkımda delil yok.' dedi. Güler ise bu kez, 'Ben bilirkişilik yapmadım, bir değerlendirme yaptım.' dedi.
'F4 raporunun sorumlusu Trabzon'dur'
Soru sorma işleminin ardından savunma yapmaya devam eden Yılmazer, F4 raporunun değiştirilmesi iddiasıyla ilgili, değerlendirmeye tabii tutulamayacağını ve bunun il sorumluluğunda olduğunu aktararak, 'Ankara'dan yapamam bunu. O evrakın nasıl olacağını, ilden başka kimse değerlendiremez. Trabzon bilgiyi nasıl takdir ederse öyle gönderir. Yanlış mı oldu? Sorumlusu Trabzon'dur. Engin Dinç, 'bizzat ben değiştirdim' diyor. O değiştirmiş, o İstihbarat Daire Başkanı olmuş. O değiştirmiş, ben tutuklanıyorum.' diye konuştu.
Yılmazer, 'İstihbarat Daire Başkanlığının bir hatası var ise Ahmet İlhan Güler'i zamanında görevden almamış olmasıdır. O görev o gün hakkı ile yapılmadığı için bugün bu cinayetler, bu katliamlar meydana geliyor.' değerlendirmesini yaptı.
Duruşma, Yılmazer'in savunmasına devam edilmek üzere, yarına ertelendi.
07.02.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya, tutuklu sanıklar dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ve dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer getirildi. Tutuksuz sanıklar dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler ve Erhan Tuncel de duruşmada hazır bulundu. Bazı sanıklar ise, ses ve görüntülü sistem aracılığıyla duruşmaya katıldı.
'DAVANIN EN ÖNEMLİ SANIĞI ERHAN TUNCEL OLMALIYDI'
Ali Fuat Yılmazer savunmasında, Dink cinayetini Erhan Tuncel'in örgütlediğini öne sürdü. Yılmazer, 'Erhan Tuncel ya emniyet üzerinden ya da jandarma üzerinden yaptı bu organizasyonu. Örgütlü yapıyı bulmak istiyorsanız Erhan Tuncel üzerinden gitmek zorundasınız. Başka yolu yok. Bu davanın en önemli sanığı Erhan Tuncel olmalıydı. Kime gideceksiniz Erhan Tuncel üzerinden gideceksiniz. Kim her ne yapmışsa Erhan Tuncel üzerinden yapmış' diye konuştu.
'10 NO'LU F4 RAPORU KENDİNİ KURTARMA RAPORUDUR'
Yılmazer, dönemin yardımcı istihbarat elemanı Erhan Tuncel'in, cinayetin azmettiricisi Yasin Hayal'i Dink'e yönelik eylemden vazgeçirmek için telkinde bulunduğuna dair bilgilerin yer aldığı 10 No'lu F4 raporunun sahte olduğunu da öne sürdü. Yılmazer, 'Bu F4 sahte F4'dür. 10 No'lu F4 raporu, kendini kurtarma raporudur. Bu raporla 'Biz bu cinayeti engellemeye çalışıyoruz' demek istemişlerdir. İstihbari hiçbir değeri yok. Ben diyorum ki keşke hiç yazmasalarmış, daha da berbat etmişler. Burada tehdidi görüyorsunuz da niye arkasını görmüyorsunuz? Kandırmaca bunlar' dedi.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki 35. duruşmada savunmasına devam eden Yılmazer, istihbarat çalışmasıyla elde edilen verilerin, işlenmeden delil olarak kullanılamayacağını ancak bugünkü soruşturmalarda istihbari bilgilerin delil sayıldığını, istihbari bilginin bir sonuca varması gerektiğini öne sürerek, 'ByLock' soruşturmalarında böyle yapıldığını söyledi.
İki il emniyeti arasındaki bilgi paylaşımlarının tamamen illerin görevleri içinde olduğunu ve bilgi verilmesinin de mecburi kılındığını aktaran Yılmazer, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının İstihbarat Daire Başkanlığına (İDB), 'iller arasındaki koordinasyonun nasıl olması gerektiğini' sorduğunu, dönemin İDB Başkanı Engin Dinç imzasıyla 23 Haziran 2014'te gelen cevabi yazıda, yönetmeliklerden bahsedilerek, 'Ülke genelinin koordinasyonunu ilgilendiren değerlendirme ve çalışmalar İDB tarafından, bunun dışında bir veya birden fazla ili ilgilendiren çalışmalar ise İDB ile koordineli olarak ilgili illerin istihbarat şube müdürlüklerince yürütülmektedir.' ifadesinin kullanıldığını dile getirdi.
'Engin Dinç zerre kadar katkı sunmadı davaya'
Yılmazer, 'Israrla bu konu buraya hapsedilmeye çalışılıyor. Kimin görevinde olduğu çok belli. İlin görevidir. Yazıya rağmen iddianamede suç yine bize yöneltiliyor. Engin Dinç geldi buraya, inkar etti bunu. Yönlendirici sorular soruldu. 'Eksikliği C Şubenin gidermesi gerekirdi' dedi. Niye yazıda yok? Niye yazmadın bu evraka madem öyle? İller arası yazışmada eksiklikleri giderici yazıyı niye göndermedin. İki il arasındaki bilgi eksikliğinin İDB tarafından nasıl giderildiğine dair örnek evrak getirseydin ya. Arşiv senin emrinde. Geldi buraya İDB Başkanı, yarım saat savunma yapmadı, zerre kadar katkı sunmadı davaya. Ben cezaevinde kısıtlı imkanlarla çalıştım. Getiremediklerine göre getirebilecekleri şey yok çünkü. Yalanlarla iftiralarla buraya kadar getirdiler.' diye konuştu.
İddianamede, iller arasında bilgi paylaşımı yükümlülüğü kapsamında doğrudan bir suçlama bulunmadığını ve F4 belgesinde daha fazla bilgi bulunduğunu, koruma prosedürü başlatılması gerektiğinin yazılı olduğunu savunan Yılmazer, '4 Aralık 2014 tarihli savcılık ifademde bu bana sorulduğunda, 'asıl görev il istihbarat şube müdürlüklerindedir. Yapamayacakları iş varsa biz devreye gireriz. 81 ile tamim yazı göndeririz. Ortada bir operasyon yok ki ben koordine edeyim' demişim. Ancak kovuşturma aşamasında diğer sanıklar ve Engin Dinç bile önceki beyanlarına aykırı beyanlarda bulundular.' dedi.
İstanbul'a bilginin eksik gittiğinin iddia edilemeyeceğini, F4 kaynaklı bilgi olduğu için, en azından bu iddianın C Şube tarafından söz konusu edilemeyeceğini anlatan Yılmazer, 'Bilgi istihbarat değerlendirmesine tabi tutulmalı. İstihbarata dönüştürülmüş şeklinin ilgili ile gönderilmesi gerekmektedir. Bunu yapmakla yükümlü olan istisnasız Trabzon'dur. Merkezden kimse değerlendiremez bunu. Çünkü Yardımcı İstihbarat Elemanı'nın (YİE) güvenliğiyle ilgili bir konu bu. Onun ne dediği bizi ilgilendirmez. Onun dediğinin nasıl değerlendirildiği önemlidir. Ortaya ne çıkmışsa onu aynı şekilde İstanbul'a göndermişler. Eksiklik yok kandırmaca var.' ifadesini kullandı.
Dönemin İstihbarattan Sorumlu Emniyet Müdür Yardımcısı Şahmaz Demirtaş'ın, Başbakanlık müfettişlerinin 2008 yılında hazırladığı rapordaki beyanlarına dikkati çeken Yılmazer, Demirtaş'ın, 'Ses getirecek eylem ne demek?' sorusuna karşılık, 'Ses getirecek eylem tabiri, Hrant Dink'in öldürüleceği anlamına gelmektedir' dediğini, iddianamede bu kısmın bulunmadığını ve dava açısından bundan daha değerli bir bilgi, bir delil olmadığı halde bunun kullanılmamasının akla hayale sığmadığını öne sürdü.
'Bilgiye gerek yok ki, Dink zaten korunmalıydı'
Ali Fuat Yılmazer, şöyle devam etti:
'Hangi eksiklikten bahsediyoruz biz? Ne eksikliği? Yasin Hayal bizim kayıtlarımızda El Kaide mensubu olarak görülüyor. İstanbul'u da çok iyi biliyor Yasin Hayal. El Kaide ile uğraşan herkes isim olarak bilir. Bununla ilgili yazı yazılmış. 'Mc Donalds'da el yapımı bomba' deniyor, 'eylem yapacak, kin besliyor' deniyor ve bundan, 'öldürme' anlaşılmıyor öyle mi? Bir de bu bilgiye ihtiyaç yok ki. Yasanın valiliğe yüklediği, emniyet müdürüne yüklediği yükümlülük gereği Dink'in zaten korunması gerektiği bilgisine sahibiz. Onun üstüne bu yazı geliyor (F4), yine de 'ses getirecek eylemden kastın ne olduğu anlaşılmıyor' deniliyor. İstanbul'a bilgi eksik gitmemiş ki ben neyini tamamlayacağım. F4'deki bilgiye karışma yetkiniz yok. Yanlış da verse yazılacak oraya, ili takdir edecek. Merkezden karışamazsınız. Bir tane örneği yok. İstanbul'a bilgi gitmiş ama İstanbul bu durumda, biz de bu durumdayız. İstanbul'a bilgi falan eksik gitmemiştir yani.'
İstihbaratta en zor görevin YİE çalıştırmak olduğunu ve YİE'lerin bugün istihbaratta çalıştırılamaz hale getirildiğini aktaran Yılmazer, 2007 yılında İstanbul istihbarat şube müdürü olarak göreve başladığında biri hariç 42 kayıtlı YİE'nin ilişkisini kestiğini, bunların hepsinin Erhan Tuncel gibi olduklarını, hiçbirinin gerçekten eleman gibi olmadığını ve YİE'lerin tümünün örgütlerde aktif aynı zamanda hedefleri olan kişilerden oluştuğunu söyledi.
'Polisin eve bomba koyduğu nerede görülmüş?'
'Polisin eve bomba koyduğu nerede görülmüş? Polis, eleman marifetiyle yapar bu gibi kumpasları. Bunu Tahşiye davasında da söylemeye çalıştım. Bir yere kumpas yapmak için, istihbaratçı olarak o örgütün içinde elemanının olması lazım. Ben 42 elemanın ilişiğini kesmişim. Böyle bir sistematik bırakmamışım' diyen Yılmazer, F4 belgelerindeki YİE anlatımlarına istihbaratçıların karışamayacağını, F4 bilgilerinin sorgu materyali olarak kullanılamayacağını ve ağzından çıkan bilgilerin kullanılması durumunda YİE'nin kimliğinin deşifre olacağını kaydetti.
Yılmazer, 'F4 İstanbul'a alıştığımız tarzda yaygın uygulama olarak gönderilmiş. Çok isterseniz tumturaklı yazarsınız. Polis böyle dil kullanıyor. 'Eylem' denildiği zaman, anlamaları gerekeni tam anlamıyla anlamışlar. Tersini demenin iyi niyetle alakası yok bana göre. Asıl sorumluluk doğuran belge Trabzon'dan İstanbul'a gönderilen belgedir. Ben bir kasıt görmüyorum. İlla, 'eksiklik var' diyorsanız, aklı gücü o kadar yetmiş. İmkanları yetkisinde bunu yapmış.' dedi.
Dink'in yazı olsun ya da olmasın İstanbul Valiliği ve İstanbul Emniyeti'nin sorumluluğunda korunması gerektiğini vurgulayan Yılmazer, 'Koruma da yetmiyor. Siyasal terör tehdidinden bahsediyoruz. Reina, bir polis tarafından korundu. Gaffar Okan sıkı korunurken öldürüldü. Tehdidin bertaraf edilmesi gerekir. Kasıt aranacaksa, tehdidi bertaraf ettiniz mi, etmediniz mi ona bakın. Tehdit bellidir Hrant Dink'te. Buna yönelik çalışma yaptın mı yapmadın mı, ona bakacaksın. O yazı üzerine koruma da verilebilirdi ama yetmezdi. Onlar bu davada tam anlamıyla adalete uygun bir sonuca bağlanmadıysa, uluslararası mahkemenin konusu olacaksa, hiçbir zaman bu iş sonlanmayacak.' değerlendirmesini yaptı.
Eski İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın mahkeme sunduğu dilekçede kendisi hakkında, 'bazı polis memurlarını kadrolaşmak için göreve almaya çalıştığı' yönündeki beyanları olduğunu hatırlatan Yılmazer, 'Emniyetteki kadrolaşma polis memurlarıyla falan olmaz, bunu herkes bilir. Cerrah'ın emniyet müdürlüğü döneminde hiçbir tane adam alamadım. Şarka giden, azalan personelin yeri dahi dolmadı. En fazla 25 kişinin çıkışını sağlamışım istihbarattan usulsüzlüklerini gördüğüm için.' ifadesini kullandı.
'Bu işi Erhan Tuncel örgütledi'
Yılmazer, o dönem kendisinin istihbarattan gönderdiği adamların FETÖ soruşturmaları kapsamında tutuklandığını ve istihbarata bir tane bile rütbeli almadığını ileri sürdü.
Dink cinayetini Erhan Tuncel'in örgütlediğini de öne süren Yılmazer, 'Gariban Yasin Hayal'in olaydan haberi yok. Yasin, 'Erhan demek, devlet demek' diye algılamış. Erhan Tuncel ya emniyet üzerinden ya da jandarma üzerinden yaptı bu organizasyonu. Örgütlü yapıyı bulmak istiyorsanız Erhan Tuncel üzerinden gitmek zorundasınız. Başka yolu yok. Bu davanın en önemli sanığı Erhan Tuncel olmalıydı. Kime gideceksiniz Erhan Tuncel üzerinden gideceksiniz. Kim her ne yapmışsa Erhan Tuncel üzerinden yapmış.' diye konuştu.
'Odatv işine bakmaz olaydık'
Dönemin Odatv soruşturmasıyla ilgili de konuşan Yılmazer, 'Odatv'ye hay bakmaz olsaydık. Ahmet Şık, Nedim Şener ile ilgili hiçbir çalışma yapmadım. Ne telefon dinlemem var, ne yazışmam var. Organize şubeye yazmışım bir yazı sadece. Almış gitmiş organize soruşturmayı. Operasyonu yapan Zekeriya Öz. Organize şube yaptı, niye onları görevden almıyorsunuz? Ben yokum ki madem usulsüzlük. Ben Odatv ile ilgili Başbakan talimat verdiği için çalıştım. 'Yalancı bunlar' diyor. Allah yalancının belasını versin.' şeklinde konuştu.
Duruşma, 9 Şubat Perşembe günü devam edecek.
09.02.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada savunma yapmaya devam eden eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü ve İstanbul İstihbarat Şube Müdürü olduğu dönemlerde yapılan istihbari dinlemelerle ilgili konuşarak, bu dinlemelerin usulüne göre yapıldığını öne sürdü.
İstihbaratta 30 bin dinleme yaptıklarını ve bunların içinde bir tane bile usulsüz dinleme yapılmadığını savunan Yılmazer, bu dinlemelerin suç olmasına rağmen deşifre edildiğini ve kendi dönemlerinde İstanbul İstihbarat Şubenin dinlemesini yaptığı insanlardan birisinin çıkıp da basına bilgi vermediğini aktardı.
Yılmazer, 'İşte benim istihbaratçılığım budur. Ali Fuat Yılmazer budur. Dünyada bunun bir tane örneğini göremezsiniz. Benimle ilgili, 'çok usulsüz dinledi' dediler. Bir tek kişi de şikayetçi olmadı.' şeklinde konuştu.
Mahkeme heyeti, Ali Fuat Yılmazer'in savunmasının alınmasına devam edilmek üzere duruşmayı yarına erteledi.
Yılmazer'in yarınki duruşmada savunmasını bitirmesi bekleniyor.
10.02.2017 GÜNKÜ DURUŞMADA YAŞANANLAR
Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink cinayetine ilişkin kamu görevlilerinin yargılandığı 2'si tutuklu 35 sanıklı davaya 37. duruşma ile devam edildi. Duruşmada 16 Ocak'ta savunmasına başlayan dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer'in ifade veriyor.
Bugünkü savunmasında ağırlıklı olarak C Şubesi'ni anlatan Yılmazer, 'Ne çalışma yaptıysak orada. O zaman o çalışmaları İstanbul yapabilseydi Hrant Dink seyirciler arasında olurdu' dedi. Yılmazer ayrıca Danıştay saldırısının dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in 'kanatları altında işlendiğini' ileri sürdü.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmaya, tutuklu sanıklar dönemin İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek ve dönemin İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer getirildi. Tutuksuz sanıklardan dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve dönemin İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler de duruşmada hazır bulundu. Bazı sanıklar ise ses ve görüntülü sistem aracılığıyla duruşmaya katıldı.
'C-5'İ KURDUĞUMU SÖYLEMEDİM'
İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube'de illegal bir büro yapılanması olmadığını ileri süren Yılmazer, 'Gizli yapılandırılan bir büro değildir. Savcılıkta 2006'nın Haziran ayında C-5 isminde bir büro kurduğumu söylemedim ancak savcı böyle yazmış. C-5 diye kurulan bir büro yok' dedi. İddianamede, C-5 büronun emniyet ve orduda tasfiyeleri gerçekleştirmek ve bürokrasiyi dizayn etmek için illegal kurulduğunun iddia edildiğini ifade eden Yılmazer, 'Büroda zaten 1 komiser, 2 polis memuru var. 1 komiser, 2 polisle büro kurulmaz' dedi.
'BÜRO SABRİ UZUN ZAMANINDA ŞEKİLLENDİRİLDİ'
2007 öncesi büroda Ergenekon sözünün doğrudan geçmediğini de ifade eden Yılmazer, 'Ulusalcı grupların tehdit oluşturduğu, azınlıklara yönelik nefret söylemleri geliştirildiği için çalışma yaptım. İnkar etmiyorum. İstihbarat Daire Başkanı imzasıyla iltisaklarının ortaya çıkarılmasını istedim. El Kaide çalışmasının yanında ciddi mesai harcadım buna. Ancak oradaki isimlerin yüzde 1'i yoktur Ergenekon davasında' diye konuştu. Yımazer C büronun eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun zamanında şekillendirildiğini ve kadrosunda değişiklik yapılmadığını belirterek 'Dışarıdan bir tane adam getirmemişim, nasıl cemaat yapılanması bu' dedi.
'HRANT DİNK SEYİRCİLER ARASINDA OLURDU'
Ali Fuat Yılmazer, 'C Şubesi'nde imha edilmiş hiçbir şey yok. Ne çalışma yaptıysak orada. Arşivde eksik hiçbir şey yok. Bir tane kanunsuz şey varsa getirin. O zaman o çalışmaları İstanbul yapabilseydi Hrant Dink seyirciler arasında olurdu. Ogün'ler, Yasin'ler kendini kahraman sanıyorlardı, o zaman kendilerini öyle görmeyeceklerdi' dedi.
'PARALEL YAPI ÖNÜNÜZDE'
'Hrant Dink'i tehdit eden gruplar belliydi' diyen Yılmazer, 'Danıştay saldırısı öncesinde Muzaffer Tekin dinleniyordu. Yoksa Ahmet İlhan Güler nereden bilecek, Muzaffer Tekin ile Alparslan Aslan (saldırıyı gerçekleştiren) arasındaki 50 saniyelik konuşmayı. Ahmet İlhan'ın kanatları altında işleniyor bu cinayet. Paralel yapı önünüzde' diye konuştu. Yılmazer, 'Terörü önlemiş olduğum ne kadar çalışma varsa ondan yargılanıyorum. Savcı 'Yol verdiniz cinayete' diyor. Ne kadar şaibeli insan varsa devletin baştacı haline getirilmiştir. Tabii bunların hepsi konjonktürel. Yani bir gün gelecek, bunlar değişecek. Örgütlü suç uzmanıyım ben. Buralardan çıkacak örgütlü iltisaklar' şeklinde konuştu. Duruşmaya öğle arası verildi.
DİNK AİLESİNİN TALEBİ REDDEDİLDİ
Duruşmaya verilen aranın ardından tutuklu sanıklar Ramazan Akyürek ve Yılmazer ile müdahil Dink ailesinin avukatlarının talepleri alındı.
Mahkeme heyetine bir dilekçe sunan Dink ailesinin avukatı Hakan Bakırcıoğlu, Dink'in 24 Şubat 2004'te İstanbul Valiliğine çağrıldığını hatırlatarak, görüşmeyi gerçekleştiren dönemin MİT görevlileri Özel Yılmaz ve Handan Selçuk, dönemin İstanbul Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile görüşme kararını veren dönemin MİT İstanbul Bölge Başkanı Hüseyin Kubilay Günay'ın tanık olarak dinlenilmesini talep etti.
Bakırcıoğlu'nun sunduğu dilekçede, 'Hrant Dink öldürülmeden bir hafta önce, 12 Ocak 2007 tarihli yazısına konu ettiği, önemli bulduğu bir görüşmedir. Bu görüşmenin kimler tarafından organize edildiği, bu görüşmeyle ne amaçlandığı, bu görüşme ile ilgili hangi kurum ve kişilerin bilgilendirildiği, bu bilgilendirmenin hangi yöntemle gerçekleştiği konuları tüm yönleriyle açığa çıkarılmalıdır.' dedi.
Taleplerle ilgili ara kararını açıklayan mahkeme heyeti, Dink ailesinin avukatı Hakan Bakırcıoğlu'nun talebini, davanın esasına etkili olmayacağı gerekçesiyle reddetti.
Davanın tutuklu sanıkları Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek'in bu hallerinin devamına hükmeden heyet, duruşmayı sıralı yapılmak üzere 13,14,16 ve 17 Mart'a erteledi.
İDDİANAMEDEN
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından hazırlanan 168 sayfalık iddianamede, Ramazan Akyürek ile Coşgun Çakar'ın 'tasarlayarak kasten öldürmek' suçundan ağırlaştırılmış müebbet, 'silahlı örgüt kurmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma' suçlarından da 23'er yıldan 44'er yıla kadar hapisle cezalandırılması talep ediliyor.
Sanıklardan Ali Fuat Yılmazer'in 'tasarlayarak kasten öldürmek' suçundan ağırlaştırılmış müebbet, 'silahlı örgüt kurma, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma' suçlarından 19 yıldan 32 yıla kadar hapis cezasına çarptırılması istenen iddianamede, dönemin Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı Engin Dinç ve eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler'in 'kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi ve görevi kötüye kullanma' suçlarından 15 yıl altışar aydan 22'şer yıla kadar hapisle cezalandırılması öngörülüyor.
Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ve eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun'un 'görevi kötüye kullanma' suçundan 6 aydan ikişer yıla kadar hapisle cezalandırılması istenen iddianamede, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay ve eski Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarattan Sorumlu Müdür Yardımcısı Hasan Durmuşoğlu'nun 'kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi, görevi kötüye kullanma ve resmi belgeyi yok etme' suçlarından 18 yıl altışar aydan 29 yıl altışar aya kadar hapis cezasına çarptırılması talep ediliyor.
Cinayetin işlendiği dönemde İstihbarat Daire Başkanlığında görevli komiser Yılmaz Angın, İstihbarat Daire Başkanlığı C Büro Şube Müdür Yardımcılığı görevini yürüten Tamer Bülent Demirel ve Osman Gülbel, Trabzon'da polis memurluğu yapan Muhittin Zenit, Mehmet Ayhan, Onur Karakaya, komiser yardımcısı Özkan Mumcu, Trabzon İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı görevini yürüten Ercan Demir ve Trabzon İstihbarat Şube Müdürlüğü yapan Faruk Sarı hakkında 'tasarlayarak kasten öldürme' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası talep edilen iddianamede, bu sanıklar hakkında ayrıca 'silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma' suçlarından çeşitli hapis cezaları isteniyor.
İddianamede, dönemin İstihbarat Daire Başkanlığında görevli Şube Müdürü Yunus Yazar, eski İstihbarat Daire Başkanlığı C Şube Müdür Yardımcısı Ali Poyraz, o dönem komiser olan Hamdi Egbatan, Mehmet Akif Yılmaz, Serkan Şahan, Ömer Faruk Kartın, polis memuru Mehmet Uçar ve dönemin mülkiye müfettişi Şükrü Yıldız'ın ise 'silahlı örgüte üye olmak, resmi belgede sahtecilik, resmi belgeyi yok etme ve görevi kötüye kullanma' suçlarından çeşitli hapis cezalarına çarptırılmaları talep ediliyor.
Süreç
Dönemin özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, 19 sanığın yargılandığı davada 17 Ocak 2012'de verdiği kararla tutuklu sanık Yasin Hayal'in, 'Hrant Dink'i tasarlayarak öldürmeye azmettirmek' suçundan ağırlaştırılmış müebbet, yazar Orhan Pamuk'u tehdit etmekten 3 ay ve 'ruhsatsız silah bulundurmak' suçundan da 1 yıl hapisle cezalandırılmasını, 'silahlı terör örgütü yöneticisi olmak' suçundan ise beraatını kararlaştırmıştı.
Tutuklu sanıklardan Erhan Tuncel'in de toplam 10 yıl 6 ay hapisle cezalandırılmasına hükmederek tahliyesine karar veren heyet, sanıklardan Ersin Yolcu'yu 12 yıl 6 ay, Ahmet İskender'i 13 yıl 4 ay ve Salih Hacısalihoğlu'nu 2 ay 15 gün hapisle cezalandırmış, bütün sanıkların 'silahlı terör örgütü üyeliği' suçundan beraatına hükmetmişti.
Bozma kararı
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 'örgüt' yönünden verilen beraat kararını bozmuş, sanıkların 'silahlı terör örgütü' değil, 'suç işlemek amacıyla oluşturulan örgüt' üyesi oldukları gerekçesiyle yargılanmalarına hükmetmişti.
'Kasten öldürmeye azmettirme' ve 'Orhan Pamuk'u tehdit' suçlarından sanık Yasin Hayal'e verilen mahkumiyet kararını onayan daire, Yasin Hayal hakkında 'silahlı terör örgütü kurma, yöneticisi olma' suçundan verilen beraat kararını ise 'suç örgütü kurma ve yönetme' suçundan mahkumiyet gerektiği için bozmuştu.
Sanıklardan Erhan Tuncel'in 'patlayıcı madde imal etme' suçundan mahkumiyet kararını onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 'kasten öldürmeye azmettirme' suçundan beraat hükmünü ise sanığın Dink'in öldürülmesi suçuna yardım suretiyle iştirak etmesi sebebiyle mahkumiyeti gerektiği için bozmuştu. 'Silahlı terör örgütü yöneticisi olma' suçundan beraat kararı da 'suç örgütü üyesi olma' suçundan mahkumiyeti gerektiği gerekçesiyle bozulan Tuncel hakkında, Trabzon'da 24 Ekim 2004'te McDonalds'ın bombalanması olayında, 'genel güvenliği kasten tehlikeye sokma, mala zarar verme ve 6 ayrı kasten yaralama' suçlarından verilen mahkumiyet kararı da bozulmuş, bu eyleminin '6 ayrı kasten öldürmeye teşebbüs' suçunu oluşturacağına karar verilmişti.
Yargıtayın kararının ardından davanın yeniden görülmesine İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde başlanmış, bu mahkemede 6 duruşma yapıldıktan sonra dosya, Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 10. maddesiyle görevli ağır ceza mahkemelerinin kaldırılması üzerine İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmişti. İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, kamu görevlilerine ilişkin iddianameyi kabul ettikten sonra dava dosyasını, Ogün Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in de aralarında bulunduğu, haklarındaki hükümler Yargıtay tarafından bozulan 8 sanıklı ana davayla birleştirilmesi için İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesine göndermişti.
Bu mahkemenin heyeti, 'Birleştirme kararında muvafakat talep edilmediği, mahkemenin terör suçlarına bakmakla görevli olmadığı, ana davada yargılamanın ileri aşamaya geldiği ve bu davada yargılananlarla yeni davada yargılanacak kamu görevlileri arasında ortak sanık bulunmadığı' gerekçeleriyle dosyayı İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesine iade etmişti. Mahkemeler arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi için dosyaların gönderildiği Yargıtay 5. Ceza Dairesi, iki davanın birleştirilmesini ve birleşen davanın İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmesini karara bağlamıştı.
Paralel yapı-Hrant Dink cinayeti
(11 Şubat 2017, 14:52)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER: