Taraf yazarı Alper Görmüş, medyanın bir bölümünde Ergenekon soruşturma ve davasını karalamak için büyük bir çaba görüldüğünü örnekleriyle belirtiyor ve bu karalama çabasına büyük tepki gösteriyor.
02.12.2008 15:29 Alper Görmüş (Taraf): Zaten uzun başlıklar kullanıyorum, fakat bu defa daha da uzununu kullanmak ve şöyle yazmak isterdim: ?Ergenekon, Tuncay Güney değil Veli Küçük´tür, tıpkı 9 Mart 1971´in Mahir Kaynak değil Cemal Madanoğlu olması gibi!? 9 Mart 1971´deki ?ulusalcı-devrimci? (siz ?Baasçı? diye okuyun) darbe girişiminin akim kalmasının ardından gerçekleştirilen 12 Mart 1971 darbesiyle ilgili gerçekler açığa çıkmaya başladığında ben politik olarak ?tıfıl? bir üniversite öğrencisiydim. 9 Mart 1971´in ben ve benim gibi ?sol sempatizanı? tıfılların gözündeki imajı MİT ajanı Mahir Kaynak üzerinden kuruluyordu ve bu nedenle bu imaj son derece olumluydu. 9 Mart´çıların ne yapmak istediğini tartışmıyorduk bile; mademki olay ?alçak bir MİT ajanı? tarafından ortaya çıkarılmıştı, mademki muhbirlik dünyanın en alçak faaliyetiydi, o halde 9 Mart ?iyi bir şey? olmalıydı. Buna ilaveten 12 Mart´çıların 9 Mart´çıların ordu içindeki kolunu tasfiye etmekle yetinmeyip hem sivil hem asker kanadını işkencelerden geçirmesi, 9 Mart´ın gerçek anlamı üzerinde düşünebilmemizi neredeyse on yıllar boyunca engelledi. Türkiye solu, bu uzun yıllar boyunca 9 Mart´ın sembolik resmi olarak hep Mahir Kaynak´ı hatırladı; Cemal Madanoğlu´nu, Faruk Gürler´i, Muhsin Batur´u değil...
Şimdilerde benzer bir imaj operasyonunun Tuncay Güney üzerinden Ergenekon davasıyla ilgili olarak yürütülmeye çalışıldığına şahit oluyoruz. Zaman gazetesinden Mustafa Ünal, 30 Kasım tarihli yazısının son paragrafında bu durumu gayet veciz bir biçimde ortaya koyuyordu (ki, göreceğiniz gibi, o paragraftan küçük bir değişiklikle ben de bir başlık türetmiş durumdayım): ?Bugünlerde Ergenekon´u sulandırmak ve farklı yönlere çekmek isteyenler Güney´e sarılıyor. Oysa niyetleri ve ne yapmak istedikleri çok sırıtıyor. Ergenekon, Tuncay Güney değil Şener Eruygur´dur...?
Güney´in ?MİT´ik adam?lığının anlamı?
Sabah gazetesi, Tuncay Güney´in MİT´le bağlantısını ortaya koyan belgeyi yayımladığında, aklıma hemen ?Ergenekon´u sulandırmak ve farklı yönlere çekmek isteyenler?in basındaki temsilcileri geldi. İsterseniz bana ?sen de amma safmışsın be kardeşim? deyin, itiraf ediyorum ki, bu meslektaşların kendilerini ?açık pozisyon?a düşmüş gibi hissettiklerine vehmettim. Öyle ya, o ana kadar, kendilerinin deyişiyle ?ne idüğü belirsiz bir adamın laflarıyla yürütülen operasyon ve dava? birden bire devletin en önemli istihbarat kurumunun ?dava?sı haline gelivermişti işte.
Oysa bakın mesela Milliyet yazarı Melih Aşık buradan nasıl bir sonuç çıkarıyordu: ?MİT´e Ergenekon´la ilgili belgeler ´2002´de postayla 6 adet CD ve 2 sayfalık isimsiz mektup? olarak ulaşıyor. Demek ki o yıllarda da hizmetini sürdürüyor! Hiçbir ciddiyeti olmayan şemalarla, raporla devletin en hassas kurumunu yönlendiriyor. Devletin böyle adamlarla iş tutması insanı hüzünlendiriyor...? Operasyonun ve davanın ?isimsiz bir ihbar mektubu?na değil de MİT´in görevlendirdiği bir muhbire dayandığının ortaya çıkması bu davayı zayıflatır mı, güçlendirir mi? Hiç kuşkusuz güçlendirir. Fakat benim ?açık pozisyon? tahminimin tersine, ?sulandırma? heveslileri bu gerçeğin ortaya çıkmasından sonra, faaliyetlerini daha da hızlandırdılar.
Bu zevattan ikisi, ?Hahamın lüleleri? üzerinden gitmeyi tercih etmişti: Hürriyet´ten Bekir Coşkun, Milliyet´ten Ece Temelkuran... Bekir Coşkun (29 Kasım): ?Ve bizim haham yüzünden Türkiye´nin yarısı hapiste, iyi mi?.. Generaller, profesörler, yazarlar, hukukçular...? Ece Temelkuran: (28 Kasım): ?Her gördüğün lüleliyi haham zannetme. Zira bazı lüleliler MİT ajanı çıkabilir!? Ece Temelkuran yazısında asıl olarak, gazetesinin muhabirlerinden İpek Yezdani´nin Tuncay Güney´in hahamlığının gerçek olmadığına dair haberini hatırlatarak Türk basınının ?ağaca çıkmışlığı?yla dalga geçiyor. Güney´in hahamlık iddiasının neden şimdiye kadar sorgulanmadığı hakikaten bir zül sayılmalı basın için. Fakat Güney´le (dolayısıyla Ergenekon´la) ilgili çok önemli bir gelişmenin olduğu bir gün, bu gelişmeyi hiçbir şekilde yorumlamayıp espri denemelerine girişmek de hayli anlamlı bir tavır olarak göründü bana. Şimdi, üç yazıdaki ortak duyguya (ortak rahatsızlığa) bakınca, ilk tespitimin (kendilerini ?açık pozisyonda? hissetme) aslında doğru olduğunu yeniden düşünmeye başlıyorum. İlk şaşkınlıkla durumu kurtarmaya, kuyruğu dik tutmaya çalışıyorlar galiba...
Muhbiri beğenmemek!
Üç temsilcisini buraya aldığım bu zevatın bizim de inanmamızı istedikleri ortak propagandalarına göre, Tuncay Güney gibi bir adamın muhbirliğine asla güvenilemez! Milliyet, Güney´in güvenilmezliğini yalnız yazarlarıyla değil haber sayfalarıyla da kanıtlamaya çalışan gazetelerin başında geliyor. En son, 2001´de onu bizzat sorgulayan polis müdürlerinden Ahmet İhtiyaroğlu´nun izlenimlerini iki gün boyunca uzun uzun verdiler. İhtiyaroğlu´nun, Güney´e neden güvenmediğine ilişkin sözleri de kayda değer aslında: ?Güney´in hem gay olması, hem genç hem de çok kolay anlatan olması sebebiyle kendisine inandırıcı gelmediğini...? Fakat Milliyet´çiler, İhtiyaroğlu´nun ?Tuncay Güney, Fethullah Gülen´le ilgili sorular karşısında terledi? tanıklığını epeyce inandırıcı bulmuş olacaklar ki, bunu seve seve başlığa çekmişler. (Bu arada Milliyet´e gene bir şeyler oluyor galiba... Ahmet İhtiyaroğlu haberinin hemen altındaki haberin başlığı ve spotu aynen şöyle: ?Mahkemeden Savcı Öz´e sert yanıt / Savcı Öz, Tolon´un Adli Tıp´a sevkine itiraz etti. Mahkeme ´hiçbir yasal dayanağı olmayan itirazın reddine´ dedi. Ben, bu haberi veren gazetelerden hiçbirinde böyle öforik bir ruh hali görmedim. Haberin iki ara başlığından biri de şöyleydi: ?Mahkeme hukuk dersi verdi...? Hadi hayırlısı...)
Belgeleri boşverin, sızdırana ve nasıl sızdırdığına bakın!
Dikkat ediyor musunuz, bu iş biraz Darbe Günlükleri´ne benzemeye başladı... Nasıl ki orada ?malzeme?nin içeriğine bakmayıp ?kim sızdırdı, nasıl sızdırdı? makamından şarkılar söyleyen meslektaşlarımız vardı, bugün de Tuncay Güney´in bir yerlere sızıp toparladığı bilgilerin içeriğine bakmayıp ?o zaten meczup? türküsünü söylemeyi tercih edenler var. Sanki adam oturup kendisi düzenlemiş bu belgeleri, sanki ortada fabrikasyon bir vaziyet var! Diyelim adam karakter zaafları olan güvenilmez biri; peki öyle biri bir yerden bilgi ve belge sızdırdığında o bilgi ve belgelere dudak bükmemiz mi gerekiyor?
Bu garip bakış açısına en nükteli cevabı Murat Belge vermişti: ?Böyle işlere bulaşan insanlar pek öyle ciddi ve güvenilir kişilikleriyle tanınmazlar. Ayrıca, bir de istihbaratı toplayacağı zevatın kişilik özelliklerini şöyle bir düşünelim. Her birinin birer Tuncay Güney davranış kalıbı sergilediği şimdiye kadarki durumlarından belli. Hemen ´bu da bizden´ demişlerdir.? (Alper Görmüş / Taraf)
(02 Aralık 2008, 15:29)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Ergenekon ve benzer davaları tanıkları karalayarak ya da tehditle etkisiz bırakma gayretleri
Ergenekon davasını engelleme girişimleri
Kontrgerilla Medyası
Ergenekon iddianamesinde arama yap