Kitap Tanıtım: İmamın Öldürülüşü
Güney Afrika'lı zenci lider İmam Abdullah Harun'un ırkçı rejime direnişi,
inancı ve halkı uğrunda verdiği mücadele ve sonunda Güney Afrika rejiminin
JİTEM'ince işkenceyle öldürülüşünün ibret verici öyküsü..
29.12.2012 12:04 Bu haberimizde Özgün Yayıncılık'ın bir kitabını
tanıtmayı amaçladık. "İmamın Öldürülüşü" başlıklı kitapta, Güney
Afrika'lı zenci lider İmam Abdullah Harun'un ırkçı rejime direnişi,
inancı ve halkı uğrunda verdiği mücadele ve sonunda Güney Afrika rejiminin
JİTEM'ince işkenceyle öldürülüşünün ibret verici öyküsü anlatılmaktadır.
1956′da müslümanlar, Peygamber’in doğumunu kutladıkları gün, Güney Afrika'da,
Kap’ın Claremont banliyösündeki El Camia Camii’nin cemaati, 32 yaşındaki Hacı
Abdullah Harun’u kendilerine imam olarak atadılar. Bu müslümanlar, memur sınıfın
“Kap Melezleri” diye adlandırdığı, ırkça karışık 2.5 milyon halkın bir bölümünü
oluşturmaktadır.
Cemaatin yaşlı üyeleri, imam olarak atanan Abdullah Harun'un, oldukça genç
ve biraz da çocuksu tavırları olduğu kanaatine sahiptiler. İmam’ın böyle bir
göreve uygun olmadığını düşünüyor, dini önderlerin ağırbaşlı adamlar olduğu
kanaatine sahip oldukları için bu imamın fazla espritüel olduğunu ve bu yüzden
bazı sorunlar doğurabileceğini aralarında konuşuyorlardı.
Göze batacak biçimde traşlı kafası, kısa boyu ve oldukça şık bir giyimi olan
İmam acaba bu görevi yerine getirebilir miydi? Yeni imamın, haftada bir sinemada
geçirdiği saatler, ibadet ve tefekkürle geçirilemez miydi? Tamamı iki bin kişi
olan cemaatin yaşlı üyeleri bundan pek emin Hacı Abdullah Harun değillerdi.
Her şey bir yana, imam olarak seçilen Abdullah Harun ilerleyen günlerde daha çok
sorumluluk almaya, gençleri etrafında toplamaya başlamıştı. İmam Harun,
kendisini yetiştiren halasının sayesinde, birçok kez hacca gitmiş ve doğu
ülkelerinde Arapçasını oldukça iyi bir şekilde geliştirmiş ve 14 yaşında hafız
olmuştu. Bu yüzden, dini konulardaki bilgisi ve yeniliklere açık oluşu kendisini
farklı kılıyordu.
Bir önder yetişiyor…
Din konusunda oldukça donanımlı olan Abdullah Harun, bütün irfanlarına rağmen,
siyasi konularda oldukça zayıftı. Kendisi, İslam’ın salt bir öte dünya dini
olmadığını düşünüyor, bu yüzden halkının toplumsal ve siyasal işlerine ilgi
duymaya başlıyordu. Laik bir devlet içerisinde yaşayan İmam, bu sistemde eğitim
gören gençlerle tartışıyor, kendisini geliştirmeye çalışıyordu. Ne var ki, ırkçı
ve faşist yaklaşımları olan devlet, Kap melezlerine ve Müslüman halka karşı
oldukça sert ve tutucu tavırlar sergiliyordu. Beyazlar için yerleşim bölgeleri
yapılıyor, siyahları beyazlardan uzaklaştırmak için, en verimsiz ve uzak
bölgeler seçiliyor, bunun için de hiçbir şekilde hak ve hukuk aranmıyordu. Bu
yüzden, İmam’ın oturduğu bölge, görevli olduğu sürelerde değiştirilmişti.
İmam Abdullah Harun’un yaşadığı ırkçı devlet, eğitimi de soysuzlaştırma çabası
içindeydi. Bu yüzden özel olarak kurulan Kap Melezlerine ait kolejler
yakılıyordu. Bu ciddi dönemde ve gergin atmosferde; Müslümanların toplumun
siyasal hayatına katılmalarının güçlü bir geleneği olduğuna inanan İmam,
kurtulmak istese de kendisini bırakmayan siyasete, zamanla da bağımsızlık
yolunda çalışan örgütlere açık bir ilgi duymaya başladı.
Tebliğ, her yerde…
İmamlığının üçüncü yılında Harun, çok faal bir cemaat oluşturmuş, piknik ve
şenliklerle halkı bir arada tutmuştur. Yoksullar için bir yardım fonu
oluşturmuş, kadınlara iş ve araştırma merkezleri kurulmasına ön ayak olmuştur.
Oldukça aktif birisi olan İmam, tebliğ çalışmalarını oldukça önemsiyor ve siyah
göçmen işçiler arasında İslam’ı anlatıyor ve her yerde küçümsenen bu işçilerin
kalbini İslam’a ısındırıyordu.
Günler geçtikçe oluşan siyasi gerginlikler, siyahlar arasında çeşitli örgütler
kurulmasına sebep oluyordu. Bu ezilen halk, hakkını aramalı ve sesini
yükseltmeliydi. Ancak İmam Harun, bu konuda sert olunmaması taraftarıydı. Şöyle
diyordu dostu İbrahim’e;
“Biliyorum ki, duanın gücü dağları yerinden oynatabilir. Halkı inançlı olmaya
çağırmalıyız. Eğer seçilmiş bir günde, bütün halkı diz çöküp dua etmeye
çağırırsak, Allah beyaz halkın yüreğine bir değişiklik verecektir mutlaka.
Böylesi bir yürek değişikliğini dileyebiliriz, eminim bundan.”
Siyah direniş!
Böyle diyordu İmam Harun. Ancak daha sonra dua büyük işler başarabilse de yalnız
dua etmek yetersizdir sonucuna vardı. Onu bu düşünceye sevkeden olay, ırkçı
yönetimin, tüm siyahların artık yanlarında her zaman “paso” ile dolaşmasını
emretmesiydi. Bu karara itiraz eden Pan-Afrikanist örgütü, yanlarında paso
taşımayacaklarını bildirdi ve pasif bir direniş gösterisi olarak binlerce kişi
polis karakoluna gidip teslim oldu. Bu pasif direnişe, polis oldukça şiddetli
bir karşılık verdi. 69 kişi öldürüldü ve daha fazlası da yaralandı. Sıkı yönetim
ilan edildi ve siyah halkın umudu olan, Pan-Afrikanist ve Afrika Ulusal kongresi
yasa dışı ilan edilip, yirmi kişi de tutuklandı.
Bu olaylardan sonra, İmam Harun, yoksul halka yardım amacıyla kurulan çeşitli
hareketlere katıldı ve ilk defa sivil polisin dikkatini çekti. Bir yandan da,
vaazlarına devam eden İmam, hükümeti ağır şekilde eleştiren konuşmalar yaptı ve
jurnalcilerin cemaat içine sızmasına engel olamadı. Örgütle bağlantıları olan ve
peşine polislerin takıldığı Mücahid ve İbrahim isimli arkadaşları ülkeden kaçmak
zorunda kaldı.
Şimdi İmam daha da yalnızdı. Bu boğucu hava, İmam’ın kendisini arındırması için
Mekke’ye hanımıyla birlikte bir hac vazifesi yapma fikrini getirdi. Ve İmam,
şehid edilmesine ön ayak olacak, bu yolcuğuna çıktı.
Hicret yılları
Orada, arkadaşı İbrahim'le görüştü ve örgütle iyice içli dışlı oldu. Arkadaşının
teklifiyle daha sonra Kahire’ye geçti ve oradan da Londra’ya. Burada, hem
halkına para yardımı, hem öğrenciler için burslar ve hem de örgüt için gerekli
görevleri üstüne alıyordu. Bu yaptığı görüşmeler devletin muhbirleri tarafından
izleniyor ve haber veriliyordu. İmam bunları, işkence ve hücre dönemlerinde
anlayacaktı.
Ülkeye geri döndüğünde, artık eski Abdullah Harun değildi. Daha da bilinçlenmiş
ancak oldukça cesaretli hamleler yapıyordu. Bir müddet sonra, polisler mescide
baskınlar yapmaya, belgeleri ele geçirmeye çalıştı. İmam, sürekli taciz
ediliyor, polisin nefesini ensesinde hissediyordu. Bu sıkıcı havada, bir Londra
seyahati daha yapması İmam’ın bütün açıkları göstermesi demekti. Ancak İmam, bu
hataya düştü ve Londra’ya gitti. Oradaki görüşmelerde, jurnalcilerin gözündeydi
ve İmam yurda dönüşünden bir müddet sonra, yurtdışına kaçma tekliflerini
reddettiğine pişman olarak, polis tarafından tutuklandı.
Şehidân Ey!
Ve günlerce sorguda kaldı İmam. Çeşitli işkenceler gördü. Arkadaşlarını ele
vermemek için çırpındı. Kendisini Allah’a teslim etti, namazlarını kıldı,
Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tuttu. Yılmadı İmam. Ama sonunda bu
işkencelere dayanamayarak can verdi. Allah o’nu şehitlik mertebesine
ulaştırdı(inşallah).
Son sözleri şu oldu;
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Günahlarımı bağışla. Karımı ve
çocuklarımı esirge. Şimdi senin gözetip esirgemene her zamankinden daha çok
muhtaçlar. Ey en esirgeyici olan! Sen birsin, buna iman ettim. Ve Peygamber
Muhammed, senin Resûlündür. Selam üzerine olsun. Yaralarım sızlıyor, artık bu
eza ve cefaya dayanasım kalmadı. Ey esirgeyici olan! Ruhumu al; işkencelere
bedenimi bırak, zayıflığımı bağışla. Ey esirgeyici olan! Beni öldür artık,
bedenimi özgür kıl; halkımı özgür kıl!”
Ve 138 günlük hücre hapsi, küfür, hakaret, zulüm, işkence ve yıldırma, o
Cumartesi sabahı, 27 Eylül 1969′da sona erdi. Rabbim, cennetinde bizi
buluştursun.
KİTABIN KÜNYESİ
İmamın Öldürülüşü – Barney Desai, Cardiff Marney – Özgün Yayıncılık
Edebiyat / Roman dizisi - Sayfa Sayısı: 184
Ö Z G Ü N Y A Y I N C I L I K
Büyük Karaman Cad. Manisalı Fırın Sok. No.7/A
İHH Karşısı - Fatih / İSTANBUL
Tel: 0212 631 43 55
BU ÖYKÜYÜ
BANT TİYATROSU (WMA) OLARAK İNDİRMEK/DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN (1,23MB)
(Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
(29 Aralık 2012, 12:04) |