Faiz lobisine suç duyurusu
Adalet Platformu, uluslararası faiz lobisi hakkında savcılığa suç duyurusunda
bulundu. Ülkemizde son dönemde adı sık sık duyulan bu lobi, merkezi Londra'da
bulunan LIBOR üyesi likiditesi yüksek 20 kadar bankadan oluşuyor. Aralarında
anlaşarak dünyada geçerli faiz oranlarını belirleyen bu bankaların manipülasyon
yaparak dünya ekonomisini haksız şekilde ve önemli ölçüde etkiledikleri daha
önce çeşitli ülkelerde bir çok kez gündeme gelmiş ve soruşturma konusu olmuştu.
Ancak tıpkı twitter olayında olduğu gibi yasaların devreye girmesi üzerine bu
lobi geri adım atarak ilgili ülkelerle uzlaşmaya varmıştır. Adalet Platformu,
işte bu lobinin faiz oranlarını belirlerken manipülasyon yaptığı ve hedef
ülkelerin ekonomileri aleyhine fiili bir durum meydana getirdiği şüphesinin
araştırılması için savcılığa bir suç duyurusu dilekçesi verdi. Dilekçede; sadece
bu lobinin Türkiye'ye yönelik faaliyetlerinin soruşturulması değil, lobinin
şüpheli faaliyetlerinin ülkemizde daha önce defalarca gündeme gelmiş olmasına ve
Türkiye'nin söz konusu ekonomik kaybının şok edici boyutlarda olduğunun dile
getirilmesine rağmen şimdiye kadar hiç bir incelemenin yapılmaması nedeniyle
ilgili kamu görevlilerinin olası ihmal ve rollerinin de soruşturma kapsamına
alınması talep edildi.
14.04.2014 12:40
Abdullah Harun / kontrgerilla.com - Sivil toplum kuruluşlarından Adalet Platformu, uluslararası faiz lobisi
hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu. Adalet Platformu'na göre; global bir
FAİZ LOBİSİ/ÇETESİ'nin varlığı artık, sadece Türkiye'de özellikle Başbakan
Erdoğan'ın öncülüğündeki bir kesim tarafından değil, bir çok ülkenin üst düzey
ekonomistleri, bilim adamları ve devlet adamları tarafından da dile getirilmeye
başlanmış bulunmaktadır. Bu lobi, KUR ve FAİZ oranları ile oynarak, belli
bankalar ve ülkelerin lehine, yine belli bankalar ve ülkelerin ise aleyhine
sonuç üretecek şekilde manipülasyon yapmaktadır.
Ülkemizde son dönemde adı sık sık duyulan bu lobi, merkezi Londra'da bulunan ve
kısa adı LIBOR olan London Interbank Offered Rate (Londra bankalar arası para
piyasası) üyesi likiditesi yüksek bankalardan oluşmaktadır. Sayısı 20 civarında
olan ve suç duyurusunda tümü belirtilen bu bankaların, aralarında anlaşarak
dünyada geçerli faiz oranlarını belirlediği, yani manipülasyon yaptıkalrı, diğer
bir deyişle doğal akışa müdahale ederek istedikleri sonuçların oluşmasını
sağladıkları, bu yolla da dünya ekonomisini haksız şekilde ve önemli ölçüde
etkiledikleri daha önce çeşitli ülkelerde bir çok kez gündeme gelmiş ve
soruşturma konusu olmuştu. Ancak tıpkı twitter olayında olduğu gibi yasaların
devreye girmesi üzerine bu lobi geri adım atarak ilgili ülkelerle uzlaşmaya
varmıştı.
Adalet Platformu, işte bu lobinin faiz oranlarını belirlerken manipülasyon
yaptığı ve hedef ülkelerin ekonomileri aleyhine fiili bir durum meydana
getirdiği şüphesinin araştırılması için savcılığa bir suç duyurusu dilekçesi
verdi. Dilekçede; sadece bu lobinin Türkiye'ye yönelik faaliyetlerinin
soruşturulması değil, lobinin şüpheli faaliyetlerinin ülkemizde daha önce
defalarca gündeme gelmiş olmasına ve Türkiye'nin söz konusu ekonomik kaybının
şok edici boyutlarda olduğunun dile getirilmesine rağmen şimdiye kadar hiç bir
incelemenin yapılmaması nedeniyle ilgili kamu görevlilerinin olası ihmal ve
rollerinin de soruşturma kapsamına alınması talep edildi.
İŞTE O SUÇ DUYURUSU
Adalet Platformu'nun oldukça geniş olan suç duyurusu dilekçesinin tamamı şu
şekildedir:
CUMHURİYET SAVCILIĞINA - İSTANBUL
09 Nisan 2014
DOSYA NO :
MÜŞTEKİ :ADEM ÇEVİK
Vatandaşlık No:12409824156
Şifahane Caddesi. 14 Süleymaniye - Fatih - İstanbul
www.adaletplatformu.org ademgerede@gmail.com
Tel: +905322033274 – 05322467411
ŞÜPHELİLER :
1-Bank of America / Amerika
2-Bank of Tokyo-Mitsubishi UFJ / Japonya
3-Barclays Bank / İngiltere
4-BNP Paribas
5-Citibank NA
6-Credit Agricole CIB
7-Credit Suisse / İ sviçre
8-Deutsche Bank / Almanya
9-HSBC / Honkong
10-JP Morgan Chase
11-Lloyds Banking Group
12-Rabobank
13-Royal Bank of Canada / Kanada
14-Société Générale
15-Sumitomo Mitsui Bank
16-Norinchukin Bank
17-Royal Bank of Scotland / İngiltere
18-UBS AG
19-Thomson Reuters / İngiltere
20-Devletin, Kurumların ve Milletin zarar görmesi karşısında görevini yapmayan
kamu görevlileri ve libordan dolayı vatandaşı zarara uğratan ve vergi kaçıran
Türkiyedeki Bankalar ile soruşturma sonucunda ortaya çıkacak şüpheliler
KONU: Türkiye Cumhuriyeti Halkı, hükümeti ve Kurumlarının, Global Finans
aktörleri yani Faiz/Libor Lobisi vasıtasıyla, KUR ve FAİZ Politikaları ile belli
kurumları eliyle örgütlü olarak, organize bir şekilde mali suç oluşturulması ve
zarara uğratılması.
AÇIKLAMALAR
1-Merkezi Londrada bulunan, kısa adı LIBOR olan, London Interbank Offered Rate,
Londra bankalararası para piyasasında likiditesi yüksek bankaların birbirlerine
ABD doları üzerinden borç verme işlemlerinde uyguladıkları faiz oranıdır. Londra
saati ile 11:00-11.30 itibarı ile de sabitlenir. Bu değerler, piyasalar
tarafından gösterge faizi olarak kullanılır. Burada ki uzlaşılan faiz oranı
sadece Londra’daki bankalar tarafından kullanılmamakta, birçok finansal işlemde
gösterge faiz oranı olarak kullanılmaktadır. Resmi adı BBA LIBOR'dur. (British
Bankers' Association Libor) ve BBA tarafından organize edilir.
Bu Merkez, KUR ve FAİZ oranları ile oynarak, belli bankalar ve ülkeler lehine ve
belli bankalar ve ülkeler aleyhine sonuç üretecek şekilde manüplasyon
yapmaktadır..
LIBOR oranları 10 farklı para birimi ve 15 farklı zaman periyodu için her gün
Londra saati ile 11.00-11:30'da hesaplanır ve Thomson Reuters aracılığı ile ilan
edilir.
Bretton Woods antlaşmasından sonra Altın-Dolar kotasyonu ile uluslararası para
sisteminde bir anlaşmaya varıldığı söylensede, global bir FAİZ LOBİSİ/ÇETESİ nin
varlığı artık, ülkemizde de olduğu gibi üst düzey economist, bilim adamları ve
devlet adamları tarafından ifade edilmektedir.
Bu sistem, bugün yeni teknolojilerle desteklenerek, yeni arbitraj olanaklarını
da beraberinde getirrek daha karmaşık hale gelmiştir... Piyasanın bu derece
entegre ve süratli olabilmesi bu seferde bankalar arası piyasalarda yapay zeka
ile yeni jenerasyon faiz arbitrajlarına olanak vermiştir. Bu konuda uzman Tan
Haskol'a göre dünya da anında swap arbitrajı yapılabilecek 50'nin üzerinde
perakende fx broker'ı bulunmaktadır..
2-Sistem FOREX le, karmaşık borsa ilişkileri ve sanal para BİTCOİN’lerle daha da
karmaşık hale gelmekte ve “KAYDİ PARA” hareketleri karşılıksız kağıtlar
üzerinden bir kriz halinde ülkelerde büyük iktisadi yıkımlara yol açabilecek
hileli oyunlar oynanmaktadır..
1986'da uygulanan ilk sabitlemede Libor sistemine yalnızca Amerikan doları,
İngiliz sterlini ve Japon yeni kote edilmişti. İlerleyen yıllarda 20'ye yakın
para biriminin faiz oranları LIBOR'da ortak olarak belirlendi. 2000 yılında
Avrupa'daki para birimlerinin Euro'ya entegre olmasıyla geriye aşağıdaki listede
bulunan 10 para birimi kaldı.[ Bunlar sırası ile : Avustralya doları (AUD),
Kanada doları (CAD), İsviçre frankı (CHF), Danimarka kronu (DKK), Euro (EUR),
İngiliz sterlini (GBP), Japon yeni (JPY), Yeni Zelanda doları (NZD), İsviçre
kronu (SEK), Amerikan doları (USD)
1988'e kadar en kısa borçlanma periyodu aylıktı. Buna ek olarak önce haftalık
2001 yılından sonra da günlük ve 2 haftalık borçlanma periyodları eklendi. Artık
günümüzde gecelik borçlanma faizleri belirlenmektedir.. Bütün Daha uzun vadeli
borçlanma araçları da yine bu değerler üzerinden hesaplanmaktadır. Bu rakamlarda
çok küçük oynamalar bile, hedef ülkelerin ekonomisine çok büyük zararlar
verebilmektedir..
3-Dünyanın en büyük likidite sağlayıcı 18 bankası LIBOR sisteminin katılımcısı
durumundadır. Bu bankalar her sabah Thomson Reuters'in LIBOR hesaplama
algoritmasına faiz kotasyonlarını verirler. Hesaplamada kesilmiş aritmetik
ortalama metodu kullanılır. Kesim için güven aralığı %25'tir. Süreç somut olarak
şu şekilde işler. Reuters önce katılımcıların tekliflerini sıralar. ardından en
düşük ve en yüksek %25'i sıralamadan çıkartır ve kalan tekliflerin aritmetik
ortalamasını alır.
Katılımcı bankalar perakende brokerlarda dahil olmak üzere 200'den fazla piyasa
katılımcısını temsil eder. Ancak temsil ettiği kurumlar sisteme kotasyon
veremezler. Sadece 18 adet likidite sağlayıcı banka sisteme kotasyonlarını
iletebilir. Bunlar sırası ile: Bank of America, Bank of Tokyo-Mitsubishi UFJ,
Barclays Bank, BNP Paribas, Citibank NA,
Credit Agricole CIB, Credit Suisse, Deutsche Bank, HSBC, JP Morgan Chase,
Lloyds Banking Group, Rabobank, Royal Bank of Canada, Société Générale, Sumitomo
Mitsui Bank, Norinchukin Bank, Royal Bank of Scotland, UBS AG’dir.
4-LIBOR bağlantılı Mali usulsüzlük işlemi basında “Büyük Skandal” başlığı ile
duyuruldu.. Maliplasyona katılan 21 Bankaya 22 Milyar dolar ceza kesildi. Esasen
Sistemin şeffaflığı ve güvenilirliği yüzünden BBA sistemin manipüle
edilemeyeceğini düşünüyordu. Dahası manipülasyon çok organize bir iç kartel
tarafından gerçekleştirilmek zorundaydı çünkü Reuters'in sistemine göre en düşük
ve en yüksek %25'lik dilim tekliflerden çıkarılıyordu. Bunun yanı sıra kalan
tekliflerin sıra dışı olması gerekirdi ki faiz oranı yapay bir şekilde
belirlenebilsin. Netice de bu Likidite sağlayıcıların organizasyonu ile
gerçekleşti ancak ardarda gelen rekabet ihlali soruşturmaları 9 Şubat 2009’da
manipülasyonun ortaya çıkmasına sebep oldu. Manipülasyonun temel mantığı
anlaşmaların zaman ve bilgi asimetrisine dayanmaktadır. Likidite sağlayıcılar
yerel yönetimlere, bankalara mortgage servislerine yüksek faizle kredi sattıktan
sonra LIBOR oranlarını yapay olarak düşürürler ancak anlaşmalar değişken faizli
olmayabilir ve uzun vadeli olumlu beklentilere dayanabilir. Ardından likidite
sağlayıcı piyasadan ucuz faizle verdiği borçların karşılığını toplar. Böylece
orijinal kreditörün değişken faizle yaptığı anlaşmaların faiz farkı sıfır riskle
kreditörün cebine girer..
5-22. Milyar dolar, tek ceza değildi, 2013 yılında yine benzer skandallar
yaşandı ve ülkeler açtıkları davalar sonunda bu bankalarla dostane çözüm yoluna
giderek bazı ülkeler ve fonlara bu oyunlar sonucu doğan zararlar ödendi..
6-OTC (Over The Counter) piyasaların tek bir merkeze kote edilme çabası her
zaman için iki fiyatı doğurur. bu fiyatlardan biri indikatiftir (merkez fiyat).
Diğeri ise piyasa fiyatıdır (gerçek fiyat). Piyasada serbestçe belirlenmesi
gereken gerçek fiyat eğer indikatif data tarafından belirlenmeye zorlanırsa
gerçek fiyatla-indikatif fiyat arasında bir fark oluşur. Bu fark yapay
dalgalanmalar ya da kazançlar için manipüle edilebilir.
7-Bu konuyla ilgili olarak aşağıdaki internet sitelerinden de bazı bilgi ve
belgelere ulaşmak mümkündür. (Bu kaynakların tümüne, internet üzerinden ulaşmak
mümkündür)
-http://www.bbalibor.com/explained/the-basics
-Bretton Woods Antlaşması 1944
-Orhan Hançerlioğlu Ekonomi sözlüğü 72 Basım
-http://tfcinvestment.com/dusuk-riskli-sabit-getirili-yatirimlar/swap/
-TV5 Ana Haber 23 Eylül 2012 stüdyo konuğu
-http://www.global-rates.com/interest-rates/libor/libor.aspx
-http://uemek.blogspot.com.tr/2012/05/liborda-rekabet-ihlali-ve-manipulasyon.html
-http://www.finansgundem.com/haber/libor-manipulasyonu-pahaliya-patladi/308345
-www.tfcinvestment.com
-www.bbalibor.com/
-www.global-rates.com
8-Bu konuda uzman, emekli bir bankacı olan Demir İnal tanık ve bilirkişi sıfatı
ile dinlenebilir.. Kendisi Bankacılık konusunda akademik düzeyde bilgi sahibi
olup, diplomatik tecrübesi, dil hakimiyeti yanında, İmar Bankası eski genel
Müdür yardımcılığı, Emlak Gayri Menkul Yatırım Ortaklığı Genel Müdür
Yardımcılığı, İhlas Finans kurucu Genel Müdür Yardımcılığı görevlerinde
bulunmuştıur.. (Demir İnal / dinal1@yahoo.com
9-Bu konuda daha önce ayrı bir yazı yazan gazeteci yazar Abdurrahman Dilipak’ın
konu ile ilgili makalesini de ekte takdim ediyorum. (EK:1) Dilipak bu yazısında
açık bir şekilde ihbarda bulunmakta ve olayı özetlemektedir..
10-Ayrıca Ercan Yalınkılıç’ın “Uzmanı olmayanlar için LIBOR Skandalı” başlıklı
yazısını da ekte takdim ediyorum. (EK:2) Bu makalede ayrıca Dünya LIBOR Skandalı
ile çalkalanıyor? Peki nedir bu LIBOR? İlk kez ne zaman kullanıldı? Neden
kullanılır? LIBOR nasıl manipüle edildi? sorularına cevap aranıyor..
5-Olay Amerikada, İngilterede , Almanyada yargıya taşındı LIBOR Skandalının
yargıya taşınması ile ilgili basında yer alan haberlerden örnekler (E:3, EK:4,
EK:5)
6-Gazete Vatanda LIBOR Skandalı, Barclays Banktan istifalar ve zarar görenlere
ödenen tazminata ilişkin haber (EK:6)
7-BORYAD Borsa Yatırımcıları Derneğinin konu ile ilgili raporunda ilginç
bilgiler var.. TURKİYE ve LIBOR konusunu da ele alan makalede “benzeri bir
uygulama başlatılmasıyla ilgili süreç bir kez daha gündeme geldi. Aslında adı
konulmasa da benzer bir hesaplamanın Türkiye’de de yapıldığı ifade ediliyor.
Bankaların ve diğer piyasa oyuncularının bir “faiz lobisi oluşturarak
Türkiye’nin borçlanma maliyetlerini artırdıkları ve hem borçlanan hane halkını
hem de kamuyu yüksek maliyetler ödemeye yönelttikleri iddiaları, Türkiye’de de
yıllardır tartışılıyor” deniliyor Öyle anlaşılıyor ki, bu konu uzmanı olan
herkesin bildiği bir sır
Sözkonusu makalede Barclaysten toplu istifalar olduğu haberi yanında , şüpheli
bankaların LIBOR, EURIBOR, TIBOR oranlarına bağlı faiz türevleri üzerinden
yaptıkları manüplasyon sonucu milyarlarca dolar ceza ödeseler de bu durum, bu
bankaların gelirlerinde %3 ile %14 lük bir gelir azalmasına sebeb olacak kadar
küçük bir kayıp olarak görülüyor.. Batılı kuruluşlar, bu manuplasyondan doğan
zararları ile ilgili açtıkları davalarda, yargılamanın sonu beklenmeden, “Rızaen
Sulh ve Dostane çözüm” yoluna gidilerek hemen, bu zararlar karşılanıyor. Ama bir
çok dünya ülkesi Fazi lobisinin baskısından çekindiği için dava açma yoluna bile
gitmiyor. Sonuçta ülkelerin %90 ındaki manuplasyondan doğan hak kayıpları, belli
bankaların hanesine kar olarak kaydediliyor..
Makalede sözü edilen Morgan Stanley Raporu bu işlerin kimler tarafından nasıl ve
niçin yapıldığını açıkça gözler önüne seriyor.. Bu ve daha fazla ayrıntı için
(EK:7)
8-Biz bir grub duyarlı yurttaş ve bu işlerden zarar gören kişi ve kuruluşların
temsilcisi olarak, “Finansal Tetikçilikle Mücadele Derneği“ kurmak üzere,
çıktığımız yolda, içeride Faiz Lobisinin manuplasyonunu araştırırken, bunun
Global çapta , devletleri dolandıran, çok daha büyük ölçekli bir iş olduğunu
gördük.. Yaptığımız küçük çaplı bir araştırmada dehşet verici bilgilere
ulaştık.. Bu çerçevede basında yer alan iki ayrı makaleyi daha bilgilerinize
arzediyoruz.. Ve Esasen bu bilgiler ışığında , siyasi karar vericilerin, ilgili
kuruluşlar ve savcılıkların re’sen harekete geçmesi gerektiğini düşünüyoruz..
EK’te “LIBOR skandalı büyüyor, faiz lobisi
sessiz”/SüleymanYaşar/Sabah/3Temmuz2012” tarihli makalesi ve Yaşar Erdinç’in
Bugün gazetesindeki, “LIBOR Skandalı Üzerine” başlıklı ve 10.1.2013 tarihli
makalesini takdim ediyorum. (EK:8-EK:9)
Yaşar Erdinç sözkonusu makalesinde , bu konunun neden üzerine gidip
irdelenmediğini sorguluyor ve Ayrıca TAZMİNAT yoıluna gidilmesinin önemine vurgu
yapıyor..
Ayrıca; CFTC ve FSA raporlarının çok sayıda tespitle yayınlanmış olmasına rağmen
ve suçlanan bankanın bu otoriteler ile "uzlaşma"yı seçme yoluna gitmesine
rağmen, BBA'nın internet sayfasında ilgili banka hâlâ panel bankaları listesinde
yer almaktadır.
CFTC ve FSA Raporları ile ortaya konulan manipülasyonlardan LIBOR'u doğrudan
veya dolaylı olarak kullanan tüm kesimlerin etkilenmiş olması muhtemeldir. Bu
nedenle, söz konusu raporları delil olarak kullanıp kendi özel zararlarını
hesaplayabilen muhtemel mağdurların, özel hukuk hükümleri çerçevesinde
manipülasyonu gerçekleştirenlere zararı tazmin davası açmaları mümkün olmalıdır.
Bu kesime kamu borçlanmaları bağlamında örneğin Türkiye Hazine'si de dahil
olabilir. Bu nedenle, LIBOR manipülasyonu Türk hukukçular tarafından
değerlendirilmesi beklenecek bir konudur.” Diyor.. Erdinç yazısında Bu tür
piyasaların çökmeye mahkum olduğunu belirtiyor ve mekanizmaların devreye girmesi
çağrısında bulunuyor..
9-“Türkiyenin LIBOR skandalı mağduru olduğu”na dair Sabah gazetesinde 11.1.2013
tarihinde çıkan bir haberle, LIBOR Skandalının İngiltere Merkezine
sıçrayabileceğine dair 4 Temmuz 2012 de Blomberg’de çıkan bir haberi de EK de
takdim ediyorum. (EK:10-EK:11)
11 Temmuz 2012 de yayınlanan “Bankaların başbelası LIBOR Skandalı” başlıklı
Sabah Gazetesi’nde çıkan yazıda da “LIBOR tutarı 500-800 TRILYON dolara varan
kredi ve türev enstrümanın günlük fiyatlanmasında “benchmark” (kıstas faiz)
olarak kullanılıyor. Türk bankaları da her zaman LIBOR’e endeksli dış kredi
kullanıyorlar. Başta Barclay’s, 12 dev bankanın aralarında anlaşarak LIBOR
oranlarını suni olarak belirledikleri iddiası finans dünyasını karıştırdı.
SABAH, traderlerin birbirlerine attıkları e-mailleri tercüme etti” spotundan
sonra rezaletin ne kadar umursamaz ve laubali ve gayri ciddi şekilde
örgütlendiğini gözler önüne seriyor.. Bir banka yetkilisi “KANKA FAİZİ BİR PUAN
İNDİRELİm HARİKA OLUR” diyebiliyor ve bu rica hemen yerine getiriliyor, ama
dünyada milyonlarca kişi, yüzbinlerce kuruluş bundan Milyarlarca dolar zarar
görebiliyor.. Ve tabi bu telefon grörüşmesinde kazanan taraf diğer tarafta
işlemi yapan uzmana ogün 5.6 milyon YTL lik bir teşekkür bonusu gönderebiliyor..
Bu komedi hayali bir iddia değil. Suçüstü oldukları durumlarda, hemen özür
dileniyor ve tazminat ödeniyor.. Ama oyun devam ediyor.. Şimdi Almanya kendi
bankalarını inceliyor. Öte yandan ABD Senatosu Bankacılık Komitesi Başkanı Tim
Johnson, FED Başkanı Ben Bernanke’nin ifadeye çağırdı. Batıda parlementolar bu
konuyu mercek altına aldılar.. Bu iddiaların konu edildiği makale için bakınız
(EK:12)
10- Baycan Şabudak Finans Gündeminde 1 Ekim 2012 de bu konuyu yazdı ve “LIBOR
Skandalı Türkiyeyi Teğet mi Geçti?” diye sordu.. Bu gazete haberine gore, Merkez
Bankası o tarihte bir soruşturma kurulu oluşturdu. Bu kurulun çalışmalarının
istenmesi ve gereğinin yapılıp yapılmadığının ortaya çıkartılması gerek..
(EK:13) deki yazıda bu konuda şu bilgiler yer almaktadır..
“Libor piyasası Vatandaşın kullandığı konut kredisi, tüketici kredisi, kart
faizi, öğrenci kredisi ve türev ürünlerin fiyatlamasını da içeren (pastanın
küçük kısmı” yaklaşık 360 trilyon dolarlık finansal ürün piyasasını etkiliyor
dememiz yeterli galiba. Skandalın patlak vermesi ile ortalığa güncel tabir ile
“tapeler” saçıldı. Söz konusu tapeler skandala adı karışan küresel bankaların
kendi aralarında düşük faizle borçlanırken, vatandaşa yüksek faizle kredi
vererek aşırı kâr elde ettiğini gözler önüne serdi. Skandalın bir boyutunda ise
kağıt üzerinde ambargo uygulanan ülkeler için ambargonun nasıl delindiği var ama
bu bambaşka ve epey su kaldırır bir tartışma konusu.
Skandalın ardından İngiliz bankası Barclays konunun mahkemeye giderek büyümemesi
için anlaşma yolunu seçti ve 453 MİLYON DOLAR ödemeyi kabul etti. ABD,
İngiltere, İsviçre, Güney Kore, Almanya, Singapur soruşturmaların sıçradığı
ülkeler. Türkiyeden ise hala yüksek bir ses çıkmış değil. Libor skandalı
bahsinde –takip edebildiğim kadarıyla- Türkiyede resmi ağızdan yapılan
açıklamalar son derece sınırlı. BDDK Başkanı özellikle Avrupa'daki bankalardan
borçlanan bir ülke olarak yüksek faizlerden olumsuz etkilendiğimizi ve skandalın
mağdur tarafında yer aldığımızı ifade etti. Ancak henüz net bir eylem planı
hazırlamadıklarını, Merkez Bankası ile oturup bu konuda neler yapabileceklerini
konuşmalarının ve öncelikle zararın tespit edilmesi gerektiği yolundaki
açıklamaları bunun ilki. Bir diğer basına yansıyan gelişme ise Bank for
International Settlement (BIS) toplantısından dev bankaların başkanları, Libor
konusunda ortak hareket etme kararı aldı. Libor skandalı için ortak soruşturma
yapma kararı alan merkez bankaları arasında Türkiye de yer alıyor. “
(EK:14) deki haberde ise SOL Ekonomi, “ABD deki Bankalar da Organize
Dolandırıcılığa Karıştı” başlıklı makalede Global Kapitalizmin ve Faiz Lobisinin
ülkeleri ve halkları nasıl dolandırdığı ayrıntıları ile anlatılıyor ve
kapitalistlerin danışıklı döğüş politikaları ile kamu maliyeleri ve kamu
bankalarının nasıl zarara uğratıldıkları örneklervar
(EK:15) deki haber “BARCLAYS’İN en kıdemli üst düzey yöneticilerinden Jerry del
Missier’in adı Diamond ve Paul Tucker arasındaki görüşmede geçti. Suçunu kabul
etti ve ayrıldı.” Diye başlıyor. Kendi aralarında yaptıkları görüşmeler
dinlemeye takıldı ve bu manuplasyon ortaya çıktı..
Yine (EK:16) de bulunan İngilizce Global Finans marketlerinin dünya ekonomisini
nasıl maniple ettiklerini anlatan makalenin konunun anlaşılmasında yardımcı
olacak bilgiler var EK-17
www.radikal.com.tr/yazarlar/metin_ercan/libor_sorusturmasinda_oyun_teorisi-1165058
EK-18 www.unodc.org/unodc/en/treaties/CAC/signatories.html
www.adaletplatformu.com/?Syf=18&Hbr=73782
NETİCE VE TALEP : Yukarıdan beri sıralanan bilgiler çerçevesinde şüpheli
bankalar ve bunlara karşı sessiz kalan kamu görevlileri hakkında cezai ve hukuki
takibat yapılmasını, bu maksatla, konuya ilişkin, Cumhurbaşkanlığı, TBMM,
Başbakanlık, İlgili Bakanlıklar (Maliye, Ticaret, Adalet), MİT, Merkez Bankası
(Merkez Bankasının bu konuda bir araştırma yaptığı bilgisi daha önce basında yer
aldı. Bu çalışmaya kimler katıldı. Nasıl bir rapor hazırlandı ve nasıl bir işlem
yapıldı, bunun araştırılmasını talep ediyorum) , TOBB, İstanbul Borsası, DDK,
BDDK gibi ilgili resmi birimlere yazı yazılarak mevcut bilgi ve belgelerin
toplanması, Dışişleri Bakanlığı üzerinden, BM ve AB ile yazışmalar yapılarak,
açılan, karara bağlanan ve devam eden davalarla ilgili bilgi ve belgelerin
toplanması, BM ve AB de ve bunlara bağlı kuruluşlarda bu konuda yapılan
çalışmaların toplanarak, (Morgan Stanley Raporu, CFTC ve FSA Raporları gibi,
Ayrıca Başbakanlık, Basın, Yayın, Enforrmasyon Genel Müdürlüğü üzerinden, bu
bankalarla ilgili ülkelerin hükümet, İlgili kurum, STK, Media ve
Üniversitelerinin bu tartışmalara ilişkin yazılarının ve raporlarının
derlenmesi) Milli Menfaatlerimizin korunması ve devam eden zararların önlenmesi
ve geçmişten bu güne devam eden hak kayıplarının tazmini için gerekli hukuki
süreçlerin başlatılmasına, bu maksatla ekli belgelerde sözü edilen kişi ve
kuruluşların ve uzmanların dinlenmesine, bu maksatla ilgili dernekler ve
Üniversitelerin ekonomi bölümlerinden konuya ilişkin görüş alınmasına karar
verilmesini, konuya duyarlı ve söz konusu uygulamadan zarar gören, vergi veren,
duyarlı bir yurttaş olarak şüphelilerin cezalandırılmasını, liborda yapılan bu
sahteciliklerin bir benzerinin de forex (kur) tesbitlerinde de yapıldığı ortaya
çıkmıştır bu konuda da davalar açıldı Türkiye’nin de bu konudaki çok büyük
oranda zararlar ettiği ihtimali bilinmektedir, zararların tazmini yoluna
gidilmesini bu yapılanların gasp=hırsızlık olması sebebiyle mahkemeler
sonuçlanıncaya kadar şüphelilerin malvarlıklarına tedbir konulmasını, 5237
Sayılı Kanun 13. maddesi uyarınca hangi ülkede kim tarafından işlenirse
işlensin, Türkiye Cumhuriyeti Mahkemeleri’nin bu suçların faillerini yargılama
yetkisi ve görevi bulunmaktadır. 10/12/2003 yılında imzalanan
www.unodc.org/unodc/en/treaties/CAC/signatories.html ve 9 Kasım 2006’da
yürürlüğe giren “Yolsuzlukları ve Görev Suistimallerini Önlemeye Yönelik BM
Sözleşmesi” anlaşmasına gore anayasanın 90. Maddesi ve 5506 sayılı yasa
çerçevesinde yasal bağlayıcılığı olan maddelere gore de cezai ve hukuki işlemler
yapılmasını, bu sömürü düzenine son verilmesini, verilecek kararlar hakkında
tarafıma bilgi verilmesini, aksi halde suçluyu koruma, görevi ihmal suçlarından
da yargıya başvuracağımı saygıyla bilgilerinize arzederim.
09/04/2014 Adem ÇEVİK Adalet Platformu Başkanı
EK’LER
1-LIBOR , Kur Vesaire!.. / Abdurrahman Dilipak / Yeni Akit / 4 Ocak 2014 / 2
Sayfa
http://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdurrahman-dilipak/libor-kur-vesaire-4291.html
2-Uzmanı Olmayanlar İçin LIBOR Skandalı / Fercan Yalınkılıç – Ekonomisayfası.net
/ 22.7.2012 / 2 Sayfa
3-LIBOR Skandalı Yargıya Taşındı / borsagündemi.com / 10.07.2012 / 1 Sayfa
4 A-LIBOR Skandalı Mahkemede / Euronews / 20.06.2012 / 1 Sayfa
4-B-LIBOR Skandalı
5-LIBOR Skandalı bir siyah kuğu olayı mı? / Greg Hunter / 16.10.2012 / 1 Sayfa
6-LIBOR Skandalı /A.Ağaoğlu /Gazete Vatan / 5.7.2012 / 2 Sayfa
7-Danışıklı Döğüş;LIBOR Skandalı, Toplu İstifalar / Borsa Yatırımcıları Derneği
/ 2012 Eylül / 2 Sayfa
8-LIBOR Skandalı Büyüyor, Faiz Lobisi Sessiz / Süleyman Yaşar / Sabah / 3 Temmuz
2012 / 1 Sayfa
9-LIBOR Skandalı Üzerine / Yaşar Erdinç / Bugün Gazetesi / 10 Ocak 2013 / 2
Sayfa
10-Türkiye de LIBOR Skandalı Mağduru / Sabah Gazetesi / 11.1.2013 / 0 Sayfa /9’a
EK
11-LIBOR Skandalı İngiltere Merkeze Sıçrayabilir /Bloomberg Tv / 4.7.2012 / 2
Sayfa
12-Bankaların Yeni Başbelası LIBOR Skandalı /11 Temmuz / 2012 / 2 Sayfa
13-LIBOR Skandalı Türkiyeyi Teğet mi Geçti? Baycan Şabudak / 1 Ekim 2012 /
finansgundemi.com / 2 Sayfa
14-ABD deki Bankalar da Organize Dolandırıcıla Karıştı / SOLEkonomi-SOL Portal /
3 Sayfa
15-Barclays’ın CEO’su Jerry del Missier İstifa Etti / Haberdesin.com / 1 Sayfa
16-Manipulation: How Financial Markets Really Work / Stephan Lendman / Global
Resarch 29.5.2009 / 5 Sayfa
17-
www.radikal.com.tr/yazarlar/metin_ercan/libor_sorusturmasinda_oyun_teorisi-1165058
18- www.unodc.org/unodc/en/treaties/CAC/signatories.html
19- http://www.adaletplatformu.com/?Syf=18&Hbr=73782
Eklerin toplamı:2 Toplam:6+30=36
EK:1
Abdurrahman Dilipak
abdurrahmandilipak@yeniakit.com.tr
LIBOR, Kur, Vesaire!..
04 Ocak 2014 Cumartesi Yeni Akit
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, “Son 1 haftada halka açık şirketlerimizin
değeri tam 20 milyar dolar düşmüş. Sadece Halk Bankası’nın değer kaybı 1 milyar
625 milyon dolar” dedi.
Olay gazete manşetlerinde bir 2 milyon lira hikayesinden söz ediliyor, bir de
ayakkabı kutularında 4,5 milyon dolar.. Ona, buna, şura, bir 20 milyon dolar
iddiası daha var.. Hepsini toplasan edeceği rakam belli.. Ama iki hafta içinde,
sadeceHalkbank’ın değerindeki kayıp 20 Milyar dolar! Bunun piyasaya yansıması
100 milyar doların üzerinde.. Maksat belli, Türkiye’yi iktisaden boğmak, para
girişini engellemek, çıkışını/kaçışını hızlandırmak, ve Türkiye’yi iktisaden
boğarak kardeş ve yoksul ülkelere yardımı engellemek!
Türkiye’ye gelen paralar birilerinin of-Shore kasalarından çıkıyor. Onun için bu
operasyona destek vermek üzere, sadece ABD’den bir lobi 25 Milyar doları, derin
yapılara ve paralel örgütlere aktarabiliyor. Daha Arap ülkelerinden Avrupa’dan
aktarılan hariç..
Bir bankacı dostumun anlattıklarına göre, LİBOR (London Interbank Offered Rate)
Londra’daki Bankalararası Teklif Edilen (faiz) Oranı olarak çevrilebilir.
Bankalar birbirlerine teklif ettikleri faiz oranlarını deklare ederler (kotasyon
verirler) ve Londra saatiyle 11:30’da katılan bankaların ortalamasıyla her
vadede bir “faiz sabitlemesi” yapılır. Katılımcı bankaların sayısı son yıllarda
16’ya çıkarıldı. Bu sabitleme(ler) 360 trilyon dolarlık para piyasası, kredi ve
türev ürünleri için “temel” kabul ediliyor! Son günlerde ortaya çıkarılan
skandala kadar bu sabitlemelerin (fixation) adil bir biçimde yapıldığı
varsayılıyordu. Ancak durum hiç de öyle değilmiş. Kotasyon veren bankalar
arasında farklı bir “trafik” yaşanıyormuş! Bankalar kendi pozisyonlarına göre,
diğer bankaları arayarak verecekleri kotasyonları etkileyebiliyor,
değiştirebiliyormuş. Diyelim ki bir bankanın bugün yüklü bir işlemi var ve
ucuzdan borçlanmak istiyor. Diğer bankaları arayarak teklif oranlarını düşük
tutmalarını “rica ediyor” ve böylelikle o günkü sabitlemenin düşük olmasını
sağlıyor. Ertesi gün piyasa “normal” seviyesine döndüğünde de bu işten ekstra
kazanç sağlıyor. Ya da tam tersi borç verecekse bu durumda da oranların
yükselmesini “rica ediyor” karşılığında da bir “şampanya” vaad ediyormuş!
Şampanya dedikse onun nasıl bir şey olduğunu Ertuğrul Özkök’e sormak gerek..
LİBOR yolsuzlukları bilinmeyen bir şey değil, ama birileri pişkinliğe vuruyor ve
konunun üstü hep örtülüyor. 2007-2009 yıllarında 20’den fazla banka bu skandala
karışmış. 10 para biriminin 1 gecelikten 1 yıla kadar değişen vadelerdeki faiz
oranlarının sabitlenmesi sırasında bazı bankaların faiz belirleme sürecinde
“danışıklı” hareket ettikleri ortaya çıktı.
Dünyadaki banka ve finans kuruluşları arasında dönen finansın 350-400 trilyon
dolar arası olduğu hesaplanıyor. Amerika, İngiltere, İsviçre ve Avrupa Birliği
gibi Devlet kuruluşları gerekli soruşturmaları yaparak bu yolsuzluğu yapan
finans kurumları ile, genelde, anlaşarak büyük cezalar ödettiler. Sürekli borç
kullanan veya fonlarını kullandıran binlerce Belediye, emekli sandığı, sigorta
şirketi gibi kurumlar da tazminat alabilmek için ne yapacaklarını araştırıyor.
Türkiyede uzun yıllardır yurt dışından borç alıp verdiği için bu konuyu
incelemelidir.
Bu skandalın ilk kurbanı İngiliz Barclay’s Bank oldu. Amerikan ve İngiliz piyasa
düzenleyici kurumlarına 453 milyon dolar ödemeyi kabul ettiler. CEO Bob Diamond
istifa etti. Arkasından birçok dünya devi banka teker teker Amerikan, İngiliz,
İsviçre, Avrupa Birliği’nin çeşitli kurumlarına milyarlarca Dolar tutarında
(mahkemeye gitmeden, anlaşarak) ceza ödediler. 2012 başından bu yana bankaların
çeşitli Amerikan ve İngiliz Devlet kurumlarına ödedikleri cezalar şöyle:
Baclay’s Bank 453 m $, UBS Bank 1.500 m$, Deutsche Bank 950 m$, City Group 90
m$, RBS (Royal Bank of Scotland) 560 m$, J. P. Morgan 105 m$. Ayrıca,
yukarıdakiler dahil 7 Finans kuruluşu daha birkaç gün evvel Avrupa Birliği
Komisyonununca 1.7 milyar Euro yani 2.2 milyar Dolar daha ceza yedi.
Bir yandan 2 milyon dolarlık bir rüşvet iddiası ile, milli bir bankanın itibarı
yerle bir edilip, ülkeye 100 milyar dolar zarar verilirken, öte yandan batıda
olanlara bakın.. İsrail dışişleri bakanı bu işten çok mutlu.. Birileri kaş
yapayım derken göz çıkarttı, dostları dilhun ederken İsrail’i sevindirdi.. Bu
arada bu sabıkalı bankalar toplam 6 Milyar Dolar civarındaki cezaları öderken
bunun iki misline yakın miktardaki cezadan da skandal soruşturması sırasında,
Devlet Kuruluşları ile “iyi niyetle yardımlaştıkları” için, kurtulmuşlar.
Ödedikleri ceza matrahtan/kardan düştüğü için yine bu işten zararlı çıkan kendi
halkları, devletleri oluyor aslında..
Bir de döviz manüplasyonu davası var. New York’ta başlayan soruşturmanın aynı
Libor Skandalı gibi doğru ve de çok büyük olduğu iddia ediliyor. Dünyada günde 3
Trilyon Dolarlık para değişimi yaptığı hesaplanıyor. Bu durumda gene
sahtekarlığın boyutları çok büyük çıkacak. Bu konuda şimdilik haklarında
soruşturma başlatılan bankalar şunlar: Credit Suisse, Goldman Sachs, JPMorgan,
Royal Bank of Scotland, HSBC, Barclays, Citigroup, Deutsche Bank and UBS.
Ülkemizde son 17 ve 25 Aralık hadiselerinin bence, en büyük sebebi Türkiye’nin
son yıllarda, hem ekonomik ve siyasi ağırlığının artması hem de dünya
bankacılığında son yıllarda arkası arkasına ortaya çıkan yolsuzluklar sebebiyle
özellikle İslam ülkelerinden gittikçe artan finansman ve yatırımın önünün
kesilmek istenmesidir. Unutulmasınki İngiltere, İsviçre, Almanya ve tabii
Amerika Finans merkezi olma avantajlarını kullanarak kazandıkları paralar ile
ekonomilerini ayakta tutmaktadırlar. Londra Finans merkezi olmaktan çıkarsa
ekonomik çöküşü kaçınılmaz. Eğer doğru çıkarsa Bağdat yönetimi ile K. Irak Kürt
yönetimi K. Irak petrol boru hattından gelecek milyarlarca doları Halk Bankası
yerine birABD bankasına yatırmak üzere anlaşmış gibi. İşte size 17 ve 25 Aralık
operasyonunun arkasındaki asıl çete.
Bakalım hükümet bu konuda bir girişimde bulunacak mı? Türkiye’de serbest finans
bölgesi ve milli bilgi bankası kurulabilecek mi, yoksa bundan sonra da bir savcı
bir polis bir bankanın bilgisayarını klonlayıp gidebilecek mi bundan sonra da!
Ya da basında bu konu ne kadar yankı bulacak.. Selam ve dua ile..
EK:2
Uzmanı olmayanlar için LİBOR skandalı!
Dünya LIBOR Skandalı ile çalkalanıyor?
Peki nedir bu LİBOR?
İlk kez ne zaman kullanıldı? Neden kullanılır?
LİBOR nasıl manipüle edildi?
Ekonomisayfası.net /Fercan Yalınkılıç
22 Temmuz 2012
London Interbank Offered Rate (LIBOR): Londra Bankalararası kredi vermek için
istenen faiz oranı. Bankalar kısa vadeli fonlama ihtiyaçlarını karşılamak için
birbirinden borç alırlar. Borç almanın sebebi sermaye yeterlilik oranını
sağlamaktan nakit akışını düzenlemeye kadar çok çeşitli olabilir. Bankaların
hepsi hangi faiz oranıyla borç verdiğini duyurur. Bankaların istediği faiz
oranının ortalaması alınarak LIBOR faiz oranı elde edilir. LIBOR, tek
gecelikten, 1 yıl süreye kadar hesaplanır. LİBOR ile ilgili detayları okumak
için haberin devamını tıklayın..
UZMANI OLMAYANLAR İÇİN LİBOR SKANDALI!
London Interbank Offered Rate (LIBOR): Londra Bankalararası kredi vermek için
istenen faiz oranı. Bankalar kısa vadeli fonlama ihtiyaçlarını karşılamak için
birbirinden borç alırlar. Borç almanın sebebi sermaye yeterlilik oranını
sağlamaktan nakit akışını düzenlemeye kadar çok çeşitli olabilir. Bankaların
hepsi hangi faiz oranıyla borç verdiğini duyurur. Bankaların istediği faiz
oranının ortalaması alınarak LIBOR faiz oranı elde edilir. LIBOR, tek
gecelikten, 1 yıl süreye kadar hesaplanır.
Bankalar kredi kartı faizlerinden, kredi faizlerine, finansal ürünlerin
fiyatlanmasına kadar çok çeşitli yerde LIBOR’u gösterge faiz olarak kullanır.
Dünyada nominal değeri 350 trilyon dolara yaklaşan kredi ve finansal ürünlerde
LIBOR kullanılıyor. Bu da LIBOR’un ne kadar kritik bir gösterge olduğunu
anlatmaya yetiyor.
LIBOR 1984’te İngiliz Banka Birliği, İngiltere Merkez Bankası’yla birlikte
çalışarak bankaların verdiği LIBOR oranlarını bir standarta bağlamaya çalıştır.
Bu çabalar 1985 yılında meyve verdi ve LIBOR son halini 1985’te aldı.
LIBOR SKANDALI
Geçen haftalarda piyasalar LIBOR’un bankalar tarafından manipüle edildiği
haberiyle çalkalanmıştı. LIBOR skandalı İngiltere’nin en büyük bankalarından
Barclays’le birlikte patlak verdi. Ancak hemen ABD’li bankalar da dahil olmak
üzere diğer finansal kurumlar da mercek altına alındı.
Skandalın patlak vermesinin ardından LIBOR manipüle edildiğinden uzun süredir
şüphelenildiği de ortaya çıktı. 1998 yılında bir Fed analisti LIBOR konusundaki
çarpıklıklara dikkat çeken bir araştırma raporu yayınladı. Ardından da New York
Fed’in 2008 yılında manipülasyondan haberdar edildiği haberi piyasaya yayıldı.
LIBOR NASIL MANİPÜLE EDİLDİ?
Bankalar 4 şekilde LIBOR’u manipüle edebilir:
1. Piyasa gerçeklerini yansıtmayacak kadar yüksek oranda kotasyon vermek
2. Piyasa risklerine rağmen kredi verebilmek için aşırı düşük faiz oranıyla borç
istemek
3. Kredi verilen bankanın finansal risklerini gözardı etmek yada görmezden
gelmek. Böylelikle de büyük risklerin fiyatlanmasına engel olmak
4. Banakalar anlaşarak LIBOR’u yapay seviyelerde tutabilir
Bankalar 350 trilyona varan türev ürünler piyasasını manipüle ederek,
müşterilerinin ve genel halkın zarar görmesine yol açarak, yüksek karlar elde
edebilirler. LIBOR oranı bir borsada değil de tezgah üstü piyasada fiyatlandığı
ve gene tezgah üstü piyasası enstrümanlarda kullanıldığı için de denetlenmesi
çok zor bir gösterge faiz. Ayrıca LIBOR’un fiyatlanması nispeten sayılı bankanın
elinde olduğu için de bu gösterge faizin manipüle edilmesi daha kolay hale
geliyor.
BANKALAR KURALLARINI KENDİ KOYDUKLARI BİR OYUN OYNUYOR: KASA HER ZAMAN KAZANIR
Büyük bankalar denetimin az olduğu bir ortamda, kuralları ve fiyatları kendi
belirledikleri bir piyasada müşterilerine hizmet veriyor. Bu da oyun sahasının
hep bankaların lehine şekillendiği anlamına geliyor. Biz tüketiciler de oyunun
şikeli olduğunu bilmeden finans piyasası sahasına giriyoruz. Sonuçta hep
tüketici kaybediyor.
ABD Kasım’da seçime gidiyor olmasa ve Obama’nın seçim kampanyası bankacılara
karşı olma stratejisini içermiyor olsa bu manipülasyonlardan da asla haberimiz
olmayabilirdi.
EK:3
LIBOR Skandalı Büyüyor
LİBOR SKANDALI YARGIYA TAŞINDI
10.07.2012 - 08:30
www.borsagundem.com
İngiltere'de libor skandalına 10-14 bankanın bulaştığı düşünülüyor.
İngiltere'nin Hazine'den sorumlu Maliye Bakanlığı yetkilisi Mark Hoban
tarafından Handelsblatt gazetesine yapılan açıklamada Ülkedeli Libor faizi
skandalına 10 ila 14 bankanın karıştığından şüphelenildiği ve hükümetin bu tip
yasadışı faaliyetlere karşı bazı uygulamalara gideceği ifade edildi.
Libor skandalı mahkemede – economy İngiliz yatırım bankası Barclays’in üç eski
fon yöneticisi hakkında manipülasyon suçlaması ile başlatılan soruşturma
mahkemeye taşındı.
İngiliz Dolandırıcılık Bürosu, küresel çapta yapılan soruşturma sonrası banka
eski çalışanlarını faiz oranlarında oynamakla suçladı. Kredi alıp vermede faiz
oranları ile oynamakla suçlanan zanlıların hakim karşısına çıkmasına karar
verildi. Ancak 2008 yılında başlayan libor skandalı olarak bilinen dava için
henüz gün belirlenmedi.
Banka yöneticilerini savuna...
İLGILI HABERLER: http://tr.euronews.com/2014/02/17/libor-skandali-mahkemede
Türkçe:
Web sayfası: http://tr.euronews.com/
Facebook: https://www.facebook.com/euronews
ratingsTime:00:36More inNews & Politics
EK:4
LIBOR skandalı mahkemede
euronews-tr 20.06.2012
İngiliz yatırım bankası Barclays’in üç eski fon yöneticisi hakkında manipülasyon
suçlaması ile başlatılan soruşturma mahkemeye taşındı. İngiliz Dolandırıcılık
Bürosu, küresel çapta yapılan finansal dolandırıcılık olayını takibe
aldı..Ayrıntılı haber videosu aşağıdaki linkte:
http://www.dailymotion.com/video/x1cg7x0_libor-skandali-mahkemede_news
Euronews 2. Haber
EKONOMİ
Libor skandalı ,
17/02 17:50 CET
İngiliz yatırım bankası Barclays’in üç eski fon yöneticisi hakkında manipülasyon
suçlaması ile başlatılan soruşturma mahkemeye taşındı.
İngiliz Dolandırıcılık Bürosu, küresel çapta yapılan soruşturma sonrası banka
eski çalışanlarını faiz oranlarında oynamakla suçladı. Kredi alıp vermede faiz
oranları ile oynamakla suçlanan zanlıların hakim karşısına çıkmasına karar
verildi. Ancak 2008 yılında başlayan libor skandalı olarak bilinen dava için
henüz gün belirlenmedi.
Banka yöneticilerini savunan hukuk şirketi suçlamaların ardından herhangi bir
açıklama yapmadı. Banka yöneticileri libor skandalının patlamasına karşın 2012
yılına kadar çeşitli finans kurumlarında çalışmaya devam etmişti.
Copyright © 2014 euronews
EK:5
LIBOR Skandalı bir Siyah Kuğu Olayı mı?
Greg Hunter,
LIBOR skandalı, RBS üst yöneticisini işinden etti.
Financial Times 16.10.2012 12:39 TSİ
İngiliz Royal Bank of Scotland (RBS) Avrupa, Afrika, Orta Doğu ve Asya faiz
oranlarından sorumlu üst düzey yöneticisinin işine LIBOR soruşturması kapsamında
son verdi. Yönetici şimdiye kadar RBS'in işten çıkardığı en kıdemli çalışan
oldu. inShare Mail Sonra OkuYazdır İngiltere’nin en büyük bankalarından RBS,
LIBOR skandalıyla ilgili olarak Avrupa, Afrika,Orta Doğu ve Asya faiz oranları
işlemleri bölümünün başında bulunan Jezri Mohideen’in işine son verdi. Mohideen,
LIBOR skandalı nedeniyle RBS’in işine son verdiği en kıdemli yönetici oldu.
Financial Times’ın haberine göre Londra bankalar arası gecelik faiz oranı olan
LIBOR’un manipüle edildiğine dair soruşturma kapsamında Mohideen’ın işine geçen
hafta son verildi. Geçen sene dört çalışanının işine son veren RBS, bu kararla
birlikte ilk kez üst düzey bir yöneticiyi işten çıkardı. RBS işten çıkarmayla
ilgili olarak bir yorum yapmadı ancak yayınladığı açıklamada “LIBOR oranının
belirlenmesi sürecinde yaşanan konuşmaları, iletişimi ve verilen oranları
incelemeye devam ediyoruz. RBS, kanun yapıcılarla tam bir işbirliği içerisinde”
ifadesi kullanıldı.
http://www.cnbce.com/haberler/dis-haber/libor-skandali-rbs-ust-yoneticisini-isinden-etti
Copyright © cnbce.com
EK:6
LIBOR skandalı
A.Ağaoğlu / Gazete VATAN
05.07.2012
Batı bankacılığının “temel direklerinden” biri olan LIBOR’da bir skandal
patladı! 2007-2009 yıllarında 20’den fazla banka bu skandala karışmış. 10 para
biriminin 1 gecelikten 1 yıla kadar değişen vadelerdeki faiz oranlarının
sabitlenmesi sırasında bazı bankaların faiz belirleme sürecinde “danışıklı”
hareket ettikleri ortaya çıktı.
LIBOR (London Interbank Offered Rate) Londra’daki bankalararası teklif edilen
(faiz) oranı olarak çevrilebilir. Bankalar birbirlerine teklif ettikler faiz
oranlarını deklare ederler (kotasyon verirler) ve Londra saatiyle 11:30’da
katılan bankaların ortalamasıyla her vadede bir “faiz sabitlemesi” yapılır.
Katılımcı bankaların sayısı son yıllarda arttırıldı. Bu sabitleme(ler) 360
trilyon dolarlık para piyasası, kredi ve türev ürünleri için “temel” kabul
ediliyor!
Son günlerde ortaya çıkarılan skandala kadar bu sabitlemelerin (fixation) adil
bir biçimde yapıldığı varsayılıyordu. Ancak durum hiç de öyle değilmiş. Kotasyon
veren bankalar arasında farklı bir “trafik” yaşanıyormuş! Bankalar kendi
pozisyonlarına göre, diğer bankaları arayarak verecekleri kotasyonları
etkileyebiliyor, değiştirebiliyormuş. Diyelim ki bir bankanın bugün yüklü bir
işlemi var ve ucuzdan borçlanmak istiyor. Diğer bankaları arayarak teklif
oranlarını düşük tutmalarını “rica ediyor” ve böylelikle o günkü sabitlemenin
düşük olmasını sağlıyor. Ertesi gün piyasa “normal” seviyesine döndüğünde de bu
işten ekstra kazanç sağlıyor. Ya da tam tersi borç verecekse bu durumda da
oranların yükselmesini “rica ediyor” karşılığında da bir “şampanya” vaad
ediyormuş!
Bu skandalın ilk kurbanı İngiliz Barclay’s Bank oldu. Amerikan ve İngiliz piyasa
düzenleyici kurumlarına 453 milyon dolar ödemeyi kabul ettiler. Önce Yönetim
Kurulu Başkanı Marcus Agius, ardından da İngiliz Başbakanı başta olmak üzere
siyasi otoritelerin baskısıyla CEO Bob Diamond istifa etti. Diamond’un dünkü
parlemento oturumunda ‘İşlemcilerin yaptıklarından, skandal patlayınca haberdar
oldum’ demesi onu ne yazık ki kurtaramayacak!
Mesele Barclay’s ile bitecek gibi değil. Reuters’ın haberine göre, Citigroup,
UBS ve RBS’in de isimleri bu soruşturma da geçiyor! 20’ye yakın bankanın
soruşturulduğu bu skandalda mutlaka “günah keçisi” sayısı artacaktır.
Bankacılığının “onurunu” kurtarmak adına devreye giren İngiliz Başbakanı David
Cameron’un işi bir parlemento soruşturmasına taşıması da söz konusu.
İşin dramatik boyutu bu mesele piyasalara güven verecek şekilde bir sonuca
vardırılmadığı takdirde LIBOR sisteminin güvenilirliği ciddi bir şekilde
sarsılacaktır. Bundan böyle sabitleme oranlarının belirlenmesi için mutlaka yeni
metodolojiler devreye alınmak zorunda. Belki de “mekanizma” devlet(ler)
kontrolüne alınmak zorunda kalacak.
Siyasi otoritelerin finans sektörünü bu denli “başıboş” bırakmasının bir sonucu
daha ortaya çıkmış durumda. Mutlaka kamu adına bu mekanizmaların kontrol
edilmesi, finans sektörünün bu denli keyfi davranmasının önüne geçilmesi
gerekiyor. Bu demek değil ki tüm finans sektörü kamuşlatırılsın. Yapılması
gereken uyulması gereken kuralların net bir şekilde ortaya koymak ve bunları
sıkı bir şekilde denetlenmek. Son 10-15 yıllık dönemde başta türev ürünler i
olmak üzere risklerin net ve sitematik olarak tanımlanması ve tabii ki kimlerin
sermayelerine göre ne kadar risk alabileceklerinin ortaya konması gerekiyor.
Aksi takdirde hiç de adil olmayan yöntemlerle çalışan, yatırım yaparak risk alan
dürüst kesimden yolsuzluk yapanlara haksız kazanç transferi devam edecek!
Umarım bu skandal ve son finansal kriz bu konuda ciddi adımlar atılmasına katkı
sağlar!
EK:7
Danışıklı Dövüş, LIBOR Skandalı, Toplu İstifalar
BORYAD
Borsa Yatırımcıları Derneği
Geçtiğimiz aylarda patlak veren LIBOR (London Interbank Offered Rate) skandalı
...
Geçtiğimiz aylarda patlak veren LIBOR (London Interbank Offered Rate) skandalı,
finans piyasalarında zor rastlanan ve birçok kişiyi “bu derece bir spekülasyon
yapılamaz” düşüncesiyle şaşkınlığa sürükleyen bir olay.
Yaz ayları finans piyasalarının durgunlaştığı, herkesin köşesine çekildiği ve
haber trafiğinin azaldığı aylardır. Ama son birkaç yıldır piyasalar oldukça
hareketli geçiriyor yaz aylarını. Bu sıcak zamanlarda artık durgunluk bir
tarafa, iyiden iyiye piyasalar çalkalanıyor, skandallar patlak veriyor. 2012
yazı da skandallar konusunda oldukça iddialı geçti. Temmuz ayında patlak veren
LIBOR (London Interbank Offered Rate) skandalı, finans piyasalarında zor
rastlanan ve birçok kişiyi “bu derece bir spekülasyon yapılamaz” düşüncesiyle
şaşkınlığa sürükleyen bir olay. Öncelikle konunun yabancısı okurlarımız için
kısaca açıklayalım: LIBOR, Londra bankalar arası para piyasasında kredibilitesi
yüksek bankaların birbirlerine ABD doları üzerinden borç verme işlemlerinde
uyguladıkları faiz oranıdır. Bankalar kısa vadeli fonlama ihtiyaçlarını
karşılamak için birbirinden borç alırlar. Borç almanın sebebi, sermaye
yeterlilik oranını sağlamaktan nakit akışını düzenlemeye kadar çok çeşitli
olabilir. Bankaların hepsi borç verme faiz oranlarını açıklarlar. Bankaların
istediği faiz oranlarının ortalaması alınarak LIBOR faiz oranı elde edilir.
LIBOR, gecelikten yıllığa birçok farklı vadede hesaplanır. Bankalar kredi
faizlerinden, kredi kartı faizlerine, finansal ürünlerin fiyatlanmasına kadar
çok çeşitli yerde LIBOR’u gösterge faiz olarak kullanır. Dünyada nominal değeri
350 trilyon dolara yaklaşan kredi ve finansal ürünlerde LIBOR kullanılmaktadır.
1984 yılında hesaplanmaya başlanan bu gösterge faiz, finans dünyasının en önemli
kavramlarından biridir.
Kotasyon Veren Bankalar Arasında Danışıklı Dövüş
350 trilyon dolara ulaşan bir piyasanın oyuncular tarafından etkilenmesini
beklemek son derece zor elbette. Piyasalar faiz sabitlemelerinin adil bir
şekilde belirlendiğini varsaysa da patlak veren skandal, durumun hiç de böyle
olmadığını gözler önüne serdi. Kotasyon veren bankalar arasında bir danışıklı
dövüş olduğunu ortaya çıkaran otoriteler, bankaların kendi pozisyonlarına göre
diğer bankaları arayarak verecekleri kotasyonları etkileyebildiğini,
değiştirebildiğini gözler önüne serdi. Örneğin bir bankanın bugün paraya
ihtiyacı var ve ucuz borçlanmak istiyor. Diğer bankaları arayarak teklif
oranlarını düşük tutmalarını konusunda dileklerini iletiyor ve böylelikle o
günkü faiz oranlarının gerçekte olması gerekenden düşük olmasını sağlıyor.
Ertesi gün piyasa “normal” seviyesine döndüğünde de bu işten ekstra kazanç
sağlıyor. Ya da tam tersi borç verecekse bu durumda da faiz oranların
yükselmesini istiyor. Skandaldaki en büyük aktör olarak ortaya çıkan
Barclays’deki üst düzey yöneticiler istifalarını çoktan verdi. Ancak skandal
sona ermedi. İngiltere Merkez Bankası (Bank of England) ve ABD Merkez
Bankası’nın (Federal Reserve System) isimlerinin de olaya karışması ve skandala
adı karışan bankaların LIBOR’u kendi çıkarlarına göre belirlediklerinin
kanıtlanmasının ardından, bankaların zararı karşılamak üzere milyonlarca dolar
ödedi ve regülasyona tabi kılındı. Tüm bu gelişmeler piyasalardaki huzursuzluğu
yine de dindirmedi. Sorun bu kadar rahat ve çabuk çözülmeyecek gibi görünüyor.
Barclays’ten Toplu İstifalar
Skandalın ardından Barclays’in yönetim kurulu başkanı Marcus Agius, genel müdürü
Bob Dimaond ve baş işletme direktörü Jerry del Missier istifa ettiler. Kısacası
istifalar nedeniyle İngiltere’nin en büyük bankalarının birinin başında yönetici
kalmadı. İngiliz Bankacılık Denetleme Kurulu, Barclays’in borçlanma maliyetini
olduğundan düşük göstererek LIBOR’u manipüle ettiği gerekçesiyle bankaya toplam
290 milyon sterlin ceza verdi. Ama cezalar bu olaylardan sorumlu kişilere değil
de şirkete verildiğinden, bir nevi küçük yatırımcılar suça ortak ediliyor.
Morgan Stanley tarafından yayınlanan rapora göre, LIBOR oranını manipüle ettiği
konuşulan 12 küresel bankanın ceza, sözleşme ve yatırımcılarına verdiği zararın
toplamda 22 milyar doları bulabileceği öngörülüyor. Morgan Stanley’nin
analizinde, 11 bankanın daha, geçtiğimiz ay ABD ve İngiltere’deki yetkililere
465 milyon dolar ödemek zorunda kalan Barclays gibi cezalandırılacağı ifade
ediliyor. Bu analize, milyarlarca dolarlık ekstra cezaya neden olabilecek ABD ve
Avrupa’daki kartel soruşturmaları dahil değil. Avrupa Birliği Rekabet Kurumu
Başkanı Joaquin Almunia, 1 yılını tamamlayan LIBOR, Euribor ve Tibor oranlarına
bağlı faiz türevlerine ilişkin kartel soruşturmalarının
“önceliklerinden”olduğunu belirterek konuya verdikleri önemin altını çizmişti.
Morgan Stanley’e göre tahmini cezalar, bankaların 2012’deki hisse başı
kazançlarını %4 ila %13 oranında azaltabilir. Kamu Bankacılık Kurumu Başkanı
Ellen Brown, Global Research’te konuyu ele aldığı bir makalesinde, LIBOR
skandalı gibi dolandırıcılık faaliyetlerinin serbest piyasa ideolojisi gereği
özel bankalarla yönetilen bir sisteme özgü olduğunu, özel bankalara uygulanacak
regülâsyonun ise kamu yararının sağlanması için bir çözüm olmadığını savunuyor.
LIBOR skandalının ABD’deki dolandırıcılık örneğinin hemen ardından geldiğini
belirten Brown, bu örnekte de bankalar arası faiz haddi üzerinde, sözleşmelerden
mali araçlara, mortgage kredilerinden borçlanma kredilerine 500 trilyon dolarlık
değeri etkileyen bir tezgâh kurulduğunu ifade ediyor. İşin dramatik boyutu, bu
mesele piyasalara güven verecek şekilde bir sonuca vardırılmadığı takdirde LIBOR
sisteminin sorgulanmaya başlanacak olması. Faiz oranlarının belirlenmesi için
yeni bir yöntem bulunmak zorunda kalınabilir. Belki bu noktada devletlerin de
devreye girmesi gerekecek. Siyasi otoritelerin finans sektöründe herkesin at
koşturmasına izin vermesinin bir sonucu daha ortaya çıkmış durumda. Kamu adına
bu mekanizmaların kontrol edilmesi, finans sektörünün bu denli keyfi
davranmasının önüne geçilmesi, benzer skandalların yaşanmaması açısından elzem
görünüyor.
Türkiye ve LIBOR
Skandal sonrası Türkiye’de de önümüzdeki yıllarda kendi faiz oranları konusunda
LIBOR benzeri bir uygulama başlatılmasıyla ilgili süreç bir kez daha gündeme
geldi. Aslında adı konulmasa da benzer bir hesaplamanın Türkiye’de de yapıldığı
ifade ediliyor. Bankaların ve diğer piyasa oyuncularının bir “faiz lobisi
oluşturarak Türkiye’nin borçlanma maliyetlerini artırdıkları ve hem borçlanan
hane halkını hem de kamuyu yüksek maliyetler ödemeye yönelttikleri iddiaları,
Türkiye’de de yıllardır tartışılıyor. Bu teze karşılık sürülen genel savunma
ise, bu piyasaların manipüle edilebilmek için çok büyük olduğu, hiçbir bankanın
veya bankaların bu işi yapmaya gücünün yetmeyeceğiydi. Ama görünen o ki, LIBOR
piyasasının bile manipüle edilmesi mümkün oluyorsa, ülkemiz para piyasalarında
benzer bir durum yaşanmaz demek çok kolay değil. Her ne kadar BDDK ve Merkez
Bankası’nın piyasaları kontrol altında tutmaları konusunda birçok deneyim
atlatmış olsak da, serbest piyasa koşullarının fazla başı boş yaratabileceği
sorunları göz önünde bulundurmak gerekiyor.
EK:8
Libor Skandalı Büyüyor, “Faiz Lobisi” Sessiz
Süleyman yaşar / Sabah
3 Temmuz 2012 Salı
Dünyada çok ucuz olan parayı, Türkiye'ye çok pahalıya satana alkış
tutanlara"faiz lobisi" diyoruz. Bu lobi, haksız para kazananları desteklerken ve
onlara güzellemeler yaparken bu arada kendisi de kolay para kazanıyor. Dünyada
enflasyondan arındırılmış reel faizler negatif seyrederken, bunlar, Türkiye'de
yüksek reel faizin olması gerektiğini ileri sürüp haksız kazancı destekliyorlar.
Faiz lobisi, Başbakan Erdoğan, "reel faizler sıfır olsun" dediğinde, "ekonomi
bilmiyor" diyerek kendi aralarında eğleniyorlar. Ekranlara çıkıp, faizlerin
piyasalarda serbestçe belirlendiğini ileri sürüyorlar. Hatta ahbapçavuş
ilişkisiyle akademik unvan almış faiz lobisinin bazı elemanları faizin nasıl
piyasada serbestçe belirlendiğine ilişkin makaleler yazıyorlar. Oysa gerçek öyle
değil! Dalgalı kur rejimi uygulayan bir ülkede reel faizlerin içeride ve
dışarıda eşit olması gerekiyor. Aksi takdirde döviz kuru dalgalanmadığından
yüksek reel faiz veren ülkenin parası diğer ülke para birimine göre sürekli
değerleniyor. O zaman da o ülke rekabet gücünü kaybediyor. İhracatı azalıyor,
ithalatı artıyor.
Ama bizde ahbap-çavuş ilişkisiyle akademik unvan almışların bunu bilmesi ve
anlaması mümkün değil. Bunlar ancak gördüklerinde anlıyorlar. Anlamaları için de
birilerinin yakalanması gerekiyordu. Nitekim sonunda o da oldu. ABD ve Avrupa'da
düzenleyici kurumlar, aralarında anlaşarak faizleri istedikleri seviyede tutan
ve müşterilerine yüksek fiyatlardan satan banka çetelerini yakaladı. Şimdi bizim
faiz lobisinin ahbapçavuş akademisyenleri ne diyecekler bakalım derken,
bunlardan hiç ses çıkmadı. Sanki dünya faiz skandalıyla sarsılmıyormuş gibi
bunların hepsi sus pus oldu. Ortada yoklar.
Faiz manipülasyonu yaptığını kabul edip 453 milyon dolar ceza ödemeyi kabul eden
Barclays bankasının Yönetim Kurulu Başkanı Marcus Agius dün istifa edeceğini
açıkladı. Dün bütün küresel basında manşet olan bu haber bizim basında yer
almadı.
İngiltere iktidarıyla muhalefetiyle bu skandala el koydu ama bizim lobiden tek
bir yazı, tek bir söz yok. Niye? Çünkü işin ucu kendilerine de gelebilir. Çünkü
manipüle edilen Londra bankalar arası faiz oranları (Libor), bizde de eşik
olarak alınıyor ve uluslararası piyasalarda toplam 800 trilyon dolarlık menkul
kıymet ve borç sözleşmesini etkiliyor, 350 trilyon dolarlık swap ve 10
trilyonluk dolarlık otomobil, konut borçlanmaları da bu toplamın içersinde
sayılıyor. Kısaca tüketicinin hayatını, yapılan bu Libor manipülasyonu yakından
ilgilendiriyor. Gelelim son duruma... Faizleri manipule edip insanların cebinden
haksız para alan Barclays bankasının ardından şimdi 20 banka daha soruşturma
geçiriyor. Tek tek hepsinin faizleri nasıl manipüle ettikleri ve bu işe nasıl
karıştıkları ortaya çıkarılacak.
Hemen hatırlatalım, bizim faiz lobisi de geçen yıl faizlerin haksız biçimde
yüksek tutulmasını sağlayarak Türkiye Hazinesi'ne yaklaşık 14 milyar lira fazla
faiz ödettirmişti.
Faiz lobisi, bu yıl başında " Türkiye batacak, borç bulamayacak, dolar 2.5 lira
olacak" diye kampanya yaparak da faizleri yükseltti. Yine Hazine fazladan 5
milyar lira faiz ödedi.
Bakın... ABD, İngiltere faiz manipülasyonu yapanları yakaladı, tek tek hesap
sormaya başladı. Peki bizde bu hesabı soracak yok mu?
EK:9
LIBOR Skandalı Üzerine
10 Ocak 2013 Perşembe / Bugün Gazetesi
Yaşar ERDİNÇ / yerdinc@bugun.com.tr
Aynı zamanda dünyanın en geniş kapsamlı bilimsel çalışmalarını içeren
www.ssrn.com sitesinde de yer alıyor.
Ethem Sancak halihazırda Sermaye Piyasası Kurulu Denetim Dairesi Başkanı olarak
görev yapıyor ve Türkiye'deki manipülasyonların gözetiminden sorumlu. Aynı
zamanda, "Türev Finansal Araçlar Sözlüğü" isminde, benim bildiğim kadarıyla, şu
ana kadar finansal piyasalarla ilgili olarak yazılmış, içeriği en doğru ve en
zengin kitabı yazdı. Sayın Oral Erdoğan ise Bilgi Üniversitesi'nde finans
profesörü olarak görev yapıyor.
Çok fazla irdelenmedi
Geçen yılın sonbaharında Avrupa'da ortaya çıkan LIBOR skandalı medyada da yer
buldu ama çok fazla irdelenmedi. İki yazarın, LIBOR skandalına ilişkin bu
bilimsel çalışması skandalı ele alıyor. Makalenin özet bölümünde belirtildiği
üzere, LIBOR dünyada yaygın olarak kullanılan bir para piyasası gösterge faiz
oranıdır. Pek çok finansal işlem ve finansal araç bu oran üzerine
oluşturulmaktadır. Makalenin çok önemli mesajlarını şöyle verebiliriz:
• Yazarlara göre, LIBOR oranları gerçeği yansıtmalı ve doğru olarak
hesaplanmalıdır. LIBOR'un manipüle edilmesi aslında tüm finansal piyasaların
manipülasyonu yanında finansal sistemin güvenilirliğini bozmak anlamına gelir.
ABD finansal piyasalar otoritesi olan CFTC ile İngiliz otoritesi olan FSA
kuruluşlarının raporlarından anlaşılacağı üzere bu skandal, piyasa aktörleri
arasında doğrudan ya da dolaylı olarak haksız ve bilinçsiz servet transferlerine
yol açmıştır.
Tazminat yolu önemli
• CFTC ve FSA raporlarının çok sayıda tespitle yayınlanmış olmasına rağmen ve
suçlanan bankanın bu otoriteler ile "uzlaşma"yı seçme yoluna gitmesine rağmen,
BBA'nın internet sayfasında ilgili banka hâlâ panel bankaları listesinde yer
almaktadır.
• CFTC ve FSA Raporları ile ortaya konulan manipülasyonlardan LIBOR'u doğrudan
veya dolaylı olarak kullanan tüm kesimlerin etkilenmiş olması muhtemeldir. Bu
nedenle, söz konusu raporları delil olarak kullanıp kendi özel zararlarını
hesaplayabilen muhtemel mağdurların, özel hukuk hükümleri çerçevesinde
manipülasyonu gerçekleştirenlere zararı tazmin davası açmaları mümkün olmalıdır.
Bu kesime kamu borçlanmaları bağlamında örneğin Türkiye Hazine'si de dahil
olabilir. Bu nedenle, LIBOR manipülasyonu Türk hukukçular tarafından
değerlendirilmesi beklenecek bir konudur.
Bu tür piyasalar çökmeye mahkum
• Dünya finansal piyasalarının en önemli gösterge oranları gerçeği yansıtmıyor
ve hatta birilerinin özel menfaatlerine göre şekillenebiliyorsa, böyle bir
ortamda güvenilir piyasadan bahsetmek imkansızdır. Bu tür skandallara mahal
veren tarafların ağırlığının bulunduğu piyasalar da çökmeye mahkumdur.
Mekanizmalar devreye girsin
• LIBOR skandalı karşısında hızla gelişen sermaye piyasası örneği olarak
Türkiye'de uygulanan temel yaklaşımlardan biri, suç oluşumunu ve suistimalleri
önleyecek güçlü ve kendi kendini kontrol edebilen mekanizmaları devreye
sokmaktır.
Yazarlar çok önemli tespitlerde bulunmuşlar. Manipülasyonları tümüyle kökünden
kazımanın imkansız olduğunu düşünüyorum. Dilerim bu örnekler ve bu bilimsel
çalışma, bizim sermaye piyasalarımızdaki manipülasyonları kökünden kazır da
yatırımcılar daha bir güvenle bu piyasaya gelirler.
EK:10
Türkiye de Libor skandalı mağduru
11.01.2013
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) Başkanı Mukim Öztekin, küresel
faiz Libor'un ortak belirlendiğinin ortaya çıktığı skandalda Türkiye'nin de
mağdur olduğunu söyledi. Öztekin, "Bu olay bankaların biraz daha kâr elde etmek
için Libor'u belirlerken yaptıkları bir spekülasyon. Türkiye'ye sirayet etmiş
herhangi bir şey yok. Ama Türkiye de borç alan bir ülke olarak olumsuz
etkilenebilmiştir ve bize de zararları olmuştur" dedi. Türk bankacılık
sisteminin yapısının oldukça sağlam olduğunu belirten Öztekin, özkaynakların
yaklaşık yüzde 90'ının ana sermayeden oluştuğunu söyledi. Vatandaşa istemeden
kredi kartı göndermenin ağır cezaları olduğunu da belirten Öztekin,
"Vatandaşlarımız şunu bilmeli ki bankaların talep edilmeden kredi kartı vermesi
mümkün değil" dedi. BDDK Başkanı Mukim Öztekin, herkesin bankalarla sorununun
aynı olmadığını belirterek, "Sorunlar, taksitli kredi kartlarında. Kredi
kartları en fazla takibe dönüşüm oranına sahip kredi türü, oran da yüzde 5'ler
civarında. Kredi kartlarında 3.5 milyar lira civarında takibe dünüşüm söz
konusu" diye konuştu.
EK:11
LIBOR Skandalı İngiltere Merkez'e Sıçrayabilir
Barclays'ın istifa eden başkanı Diamond'ın bugün parlamentoda yapacağı
açıklamalar, İngiliz Merkez Bankası'nı da skandala sürükleyebilir
04 Temmuz 2012 Çarşamba, 11:57 Bloomberg
İngiliz basını, geçen haftadan bu yana ülke gündemini meşgul eden ve Barclays
bankasının neden olduğu LIBOR skandalına geniş yer veriyor.
Skandalın ardından önceki gün Barclays bankasının yönetim kurulu başkanı Marcus
Agius, dün ise bankanın başkanı Bob Dimaond ve baş işletme direktörü Jerry del
Missier istifa etmişti.
Financial Times (FT) gazetesi istifalar nedeniyle İngiltere'nin en büyük
bankalarının birinin başında yönetici kalmadığına dikkati çekti. Times ve Daily
Telegraph gazeteleri ise Diamond'ın bugün parlamentoda yapacağı açıklamalarla,
İngiliz Merkez Bankası'nı da skandala sürükleyebileceğini bildirdi.
Daily Telegraph, ''Dün Barclays tarafından açıklanan belgeler, İngiltere Merkez
Bankası başkan yardımcısının (Paul Tucker'ın) eski İşçi Partisi hükümetinin
baskısıyla Barclays'i borçlanma faiz oranlarını düşürmeye teşvik ettiğini ortaya
koyuyor'' diye yazdı.
Bankacılık Denetleme Kurulu, Barclays'in borçlanma maliyetini olduğundan düşük
göstererekLibor'u manipüle ettiği gerekçesiyle bankaya 290 milyon sterlin ceza
vermişti.
İngiltere Maliye Bakanı George Osborne, Diamond'ın istifa kararını memnuniyetle
karşıladığını ifade ederek, ''Umarım bu, İngiliz bankacılığında yeni bir
sorumluluk kültürüne yönelik atılmış adım olur'' demişti.
LIBOR skandalı ve öğrettikleri
2007 yılının sonbaharından bu yana dünya ekonomisi finans devlerinin birbiri
ardına patlayan skandallarıyla çalkalanıyor. Geçtiğimiz yıl Wall Street
protestolarıyla ABD’de toplumsal muhalefetin odağına yerleşen finans sektörünün
önde gelen isimleri bu kez LIBOR’un belirlenmesinde manipülasyon yapıldığı
iddialarıyla karşı karşıya. Geçtiğimiz günlerde ünlü Barclays’e verilen 290
milyon poundluk ceza ve kamuoyunda yükselen tepki sonrasında İngiliz
bankalarının en fazla kazananan CEO’su olarak da bilinen Bob Diamond görevinden
istifa etmek durumunda kalmıştı. Ama iş burada kalmadı. Soruşturmanın 2008
yılında LIBOR’un belirlenmesinde rol oynayan diğer 15 uluslararası bankayı da
kapsayacak şekilde genişletilmesi kararlaştırldı.
LIBOR kısaca Londra’da bankalararası piyasada bankaların borç verme işlemlerinde
uygulanan kısa vadeli faiz oranı olarak tanımlanabilir. 10 farklı para birimi
için ve bir geceden bir yıla kadar 15 farklı vadede belirlenen bu faiz oranı
dünya finans piyasalarının başlıca referans noktalarından biri ve günümüzde
toplam değeri 800 trilyon doları aştığı tahmin edilen finansal araç ve
sözleşmelerin piyasa değerlerini doğrudan belirliyor.
LIBOR İngiliz Bankalar Birliği (BBA) adına Thomson Reuters tarafından
hesaplanıyor. Her gün saat 11.00’de bankalar Reuters’i arayarak o sabah
borçlandıkları takdirde ne oranda faiz ödemek durumunda olduklarını
bildiriyorlar. Dolayısıyla bildirilen oran varsayımsal bir oran, bankalar bu
orandan borçlanma yükümlülüğünde değiller. Daha sonra bankalar tarafından
bildirilen bu faiz oranlarının en üst ve en alt çeyreği hesap dışı bırakılıyor
ve kalan bölümün ortalaması alınıyor. Böylece herhangi bir bankanın LIBOR’u tek
başına etkilemesinin önüne geçilmek istense de hesap dışı bırakılan bir bankanın
dahi faiz oranlarını etkilemesi mümkün. Kısaca bir örnekle açıklayalım. A
Bankası yüzde 1, B Bankası yüzde 2, C Bankası yüzde 3, D Bankası yüzde 4 olarak
faiz oranlarını bildiriyorlar. Bu durumda en düşük ve en yüksek faiz oranını
bildiren ilk ve son çeyrek yani A ve D bankası hesap dışı bırakılıyor. Böylece
LIBOR B ve C bankasının faiz bildirimlerinin ortalaması olan 2.5 olarak
belirleniyor. Şimdi diğer bankaların faiz bildirimlerinin aynı kaldığını ama A
Bankasınının faiz bildiriminin yüzde 5’e yükseldiğini varsayalım. Bu durumda en
düşük teklifi veren B bankası ile birlikte A bankası da hesap dışı bırakılıyor,
bu kez en üst çeyrek de yer aldığı için. Yeni LIBOR oranı ise C ve D
bankalarının ortalaması olan yüzde 3.5 olarak belirleniyor.
Elbette bu oynamalar gerçekte çok daha düşük, baz puan seviyesinde (yüzde 0.01)
oluyor ama LIBOR’dan etkilenen finansal varlıkların 800 trilyon doları aşan
büyüklüğü düşünüldüğünde piyasalarda etkisi büyük oluyor.
Kriz öncesinde LIBOR oldukça dar bir alanda dalgalandığından LIBOR oranlarının
nasıl belirlendiği piyasalarda fazlaca tartışılmıyordu. Ne var ki, son kriz ile
birlikte LIBOR’un da piyasa gerçekleri ile bağının zayıfladığı ve spekülatif bir
nitelik kazandığı görüldü. Burada borçlanma güçlüğü çeken bankaların daha zor
durumda kalmamak için gerçekte borçlanabildiklerinin altında oranlar
bildirmesinin de önemli rol oynadığı anlaşılıyor.
Barclays’in yaptığı da bu. Banka kendi borçlanma maliyetlerini yansıtmayan düşük
faiz oranları belirterek LIBOR’u olması gerekenden aşağı çekmiş. Diğer 15
bankanın da en azından önemli bir bölümünün bu işin içinde olduğu konusunda
kamuoyu hemfikir.
Peki bu manipülasyonun sonuçları neler? Değişken faizli mortgage kredisi ödeyen
milyonlarca insan açısından bakıldığında bu iş onlara da yaramış elbet. Bu
sayede en azından bir süre daha düşük faiz ödemişler. LIBOR’dan etkilenen pek
çok finansal enstrümanın fiyatlarındaki oynamalardan kaybedenler olduğu gibi
kazananlar da oldu kuşkusuz. Burada uğranılan zararın toplam bilançosunu
çıkartmak kelimenin tam anlamıyla imkansız...
Diğer yandan LIBOR gibi ekonomideki en önemli fiyatlardan birinin bankalar
tarafından kolaylıkla maniple edilebilmesi piyasadaki temel sinyal
mekanizmalarının aksaklığına işaret ediyor, sistemin kırılganlığını arttırıyor.
Ve belki de hepsinden önemlisi, finans piyasaları açısından böylesine temel bir
oran dahi 16 dev banka tarafından bu denli kolaylıkla maniple edilebiliyorsa
burada serbest piyasadan bahsetmek mümkün müdür? Bu varsayımla yapılan
analizlerin, öngörülerin gerçekle tutarlı olması beklenebilir mi?
2008 krizinin patlak verdiği günden bu yana finans tekellerinin hegemonyasının
ne denli güçlü olduğunu görüyoruz. Kurtarma paketleriyle kasalarına trilyonlarca
dolar aktarılan bankalar kârlılığıyla göz kamaştırıyor. Kısa süre önce
öngörüsüzlükleriyle sadece bankalarını değil küresel ekonomiyi kaosa sürükleyen
CEO’lar rekor primleriyle dergilerin ön kapaklarını süslüyor. Böylesi bir
ortamda finans kesimine dönük düzenlemeler, verilen cezalar göstermelik bir
nitelik taşımanın ötesine geçemiyor. Serbest piyasa söylemi ise yoksul sınıflara
anlatılan bir yalan, altı boş bir kavram olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor.
İşin acısı bunu en son iktisatçılar görüyor.
EK:12
Bankaların Yeni Başbelası: LIBOR Skandalı
11 Temmuz 2012 Sabah gazetesi
Dünya finans devlerinin başı dertten kurtulmuyor. Lehman Krizi’nden bu yana her
yıl dev bir skandal endüstriyi sarstı. Bu sene yatırım bankacılığı devi JP
Morgan’ın 4 milyar dolara varacağı tahmin edilen “trading” zararı ile açıldı.
Geçen sene ise vergi kaçakçılığına aracılık ve hileli dökümanlarla konut haczi
ABD bankalarına 25 milyar dolar idari cezaya mal olmuştu. Son iki ayda patlak
veren LIBOR oranlarını manipüle etme suçlaması ise cezaları 100 milyarlara
taşıyabilir.
LIBOR NEDİR?
LIBOR Londra’da Interbank piyasasında kredi alıp-vermek için kullanılan faizler.
Bunlar gecelikten yıllığa kadar uzanıyor ve bankalar arasında teklif verme usulü
ile fiksleniyor.
LIBOR tutarı 500-800 TRILYON dolara varan kredi ve türev enstrümanın günlük
fiyatlanmasında “benchmark” (kıstas fiaz) olarak kullanılıyor. Türk bankaları da
her zaman LIBOR’e endeksli dış kredi kullanıyorlar.
Başta Barclay’s, 12 dev bankanın aralarında anlaşarak LIBOR oranlarını suni
olarak belirledikleri iddiası finans dünyasını karıştırdı. SABAH, traderlerın
birbirlerine attıkları e-mailleri tercüme etti:
KANKA, YARDIM ET
Dünyanın en büyük bankalarından birinin New York’ta Park Avenue’ya bakan
binasında oturan bir trader Barclays’in Londra genel merkezindeki meslektaşına
“Kanka faizi 1 puan indirirsen harika olur” diye bir e-mail atıyor. Ardından
günlük 360 trilyon dolar büyüklüğe ulaşan ve tüm dünyada 800 trilyon dolarlık
mali piyasalarda paranın fiyatının belirlenmesine yarayan Libor faizi bir anda
düşüyor. Bu işlemleri yapan bankanın başkanına ek olarak 2 milyon sterlin yani
5. 6 milyon liralık bonus çeki gönderiliyor.
DÖRT YILLIK SORUŞTURMA
Bu, Libor faizinin manipülasyonuyla ilgili soruşturmada 2005-2009 yılları
arasında e-mail ve telefon takibine takılan isteklerden sadece biri. Amerika,
Asya ve Avrupa’da onlarca ülke ve 20′ye yakın uluslararası bankayı kapsayan
tarihi manipülasyon soruşturmasının sadece Barclays Bank ayağında 300′e yakın
e-mail ve telefon görüşmesi kaydı raporlara girmiş durumda.
BARCLAY’S SUÇU İTİRAF ETTİ, TAZMİNAT ÖDEDİ
Devletleri, tüketicileri yani borç alan ve veren herkesi dolandırmakla suçlanan,
suçlamaları kabul edip, “Soruşturmayı derinleştirmeyin” talebiyle İngiliz ve ABD
hükümetlerine 453 milyon dolar ödemeyi öneren, Barclays Bank’ın fon yöneticileri
ile ismi verilmeyen diğer bankalardaki meslektaşları arasındaki söz konusu
görüşme kayıtları, 2005- 2009 tarihleri arasında İngiliz BDDK’sının yaptığı
takibe takıldı.
Çete kurarak dünyayı dolandırmakla suçlanan banka yöneticileri olası bir hapis
cezasından da kurtulabilmek için yıllar içinde bu manipülasyondan yaptıkları
servetlerin bir bölümünü bağışlanmak kaydıyla mahkemelere geri ödemeyi teklif
ediyor.
“HİÇ HABERİM YOKTU”
Barclays CEO’su Bob Diamond dün, suçsuz olduğunu iddia ederek, bankadan alacağı
56 milyon dolarlık son prim çekini bağışlayabileceğini açıkladı. Ancak
soruşturmanın devamı getirilirse, Diamond, aldığı bonusların tamamını geri
vermek hatta Barclays’i 453 milyon dolar zarara uğratmakla suçlanabilir. Ancak
Diamond, İngiliz Parlamentosu’nda yaptığı savunmada “Hiç haberim yoktu, alt
kademelerce yapılmış. Suçsuzum” dedi. Hatta bir adım daha ileri giderek, kendi
emrinde çalışan fon yöneticilerinin mailleri karşısında “Midem bulandı” diyerek
işin içinden sıyrılmaya çalıştı.
POZİSYONLARINI KORUDULAR
Ancak araştırmanın sonuçları ve yapılan tüm yorumlarda ortak kanı Barclays’le
patlak veren krizin birçok bankaya sıçrayacağı. ABD’de soruşturmayı yürüten
Başsavcı Yardımcısı Lanny Breuer, “Yıllardır traderlar Libor manipülasyonunu
yapmaya cesaretlendirmiş. Bundaki amaçları ise küresel krizin tam ortasında
kendi mali pozisyonlarına fayda sağlamak” dedi.
ALMAN OTORİTELERİ DE DEUTSCHE’Yİ İNCELİYOR
İngiltere’de Finansal Hizmetler Otoritesi’nin yaptığı araştırmanın bir benzerini
de Almanya’da Federal Finansal Denetim Otoritesi (BaFin) yapıyor. BaFin’in “özel
araştırma” yaptığını açıklamasının ardındanDeutsche Bank’ın hisseleri ilk etapta
yüzde 5 düştü. Hisseler üç günde yüzde 8.1 değer kaybetti. Şimdi gözler üç
kıtada soruşturma açılması beklenen Citi, UBS, HSBC, JP Morgan Chase, RBS gibi
diğer büyük bankaların üzerinde.
BERNANKE VE GEİTHNER DA İFADE VERECEK
ABD Merkez Bankası (Fed) 2007′de Libor belirleme konusunda bilgisi olduğunu ve
İngiltere’deki otoriteler ile bu bilgiyi paylaştığını açıkladı. ABD Senatosu
Bankacılık Komitesi Başkanı Tim Johnson, Fed Başkanı Ben Bernanke’nin ifadeye
çağrılabileceğini söyledi. Johnson ayrıca Hazine Bakanı Timothy Geithner’ın da
Bernanke gibi hazır olması gerektiğini belirtti.
SOYGUN NASIL YAPILDI?
Savcıların iddialarına göre, bankalar sadece kendilerinin işlem yapma yetkisi
olduğu Libor piyasasında faiz oranlarını piyasa şartlarına göre çok düşük
seviyede belirledi. Söz konusu kuruluşlar böylece hem birbirlerinden hem de -ve
daha da önemlisi- dünyanın geri kalanından piyasaya akan dövizlere çok düşük
fiyat ödeyip borçlandı. Ancak bu ucuz kaynakları, küresel krizin başladığı
dönemde tüketicilere, şirketlere, devletlere, kısacası tüm kredi çekenlere
olağan koşullara göre fahiş fiyattan sattı. ‘Ucuza borçlan, çok pahalıya sat’
olarak tanımlanacak bu işlem banka kârlarının daha önce görülmedik seviyelere
çıkmasına neden oldu.
BAŞROLDE ALTI İSİM VAR
Bob Diamond Barclays CEO’su İstifa etti
DİAMOND dış baskıların bankaya zarar verdiği gerekçesiyle geri çekildi ve istifa
etti. Diamond’un İngiltere Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Paul Tucker ile
e-mailleri soruşturuluyor.
Marcus Agius Barclays Başkanı İstifa etti
MARCUS Agius bankanın davranışının kabul edilemez olduğunu açıkladı. Agius yeni
bir CEO atanana kadar vekaleten görevi yürütecek.
EK:13
Libor skandalı Türkiye'yi Teğet mi Geçti?
Baycan Şabudak
01 Ekim 2012 Pazartesi
Finansgundemi.com
Dünya Libor Skandalının yarattığı küresel ölçekli bunalım ve itibar kaybı
ülkemizi etkilememiş olacak ki istisnaları olmakla birlikte medyadan pek ilgi
görmedi. Oysa skandalın ardından ABD, Avrupa ve Uzak Doğuda soruşturmalar
başlatıldı. Skandala adı karışan Bankaların Üst düzey yöneticileri adliye
kapılarını aşındırdı. Bankalarsa birbiri ardına “pardon” diyor.
Skandalın detaylarına geçmeden evvel LİBOR’ un ne olduğundan bahsetmekte fayda
var.
LİBOR, “London Interbank Borrowing Offer Rates” (Londra bankalar arası ödünç
verme faiz oranlarının) kısaltması. Başındaki Londra ibaresi sizi yanıltmasın
zira tüm dünyada geçerliliği olan bir enstrüman. Kısaca açıklayacak olursak:
Londra bankalar arası para piyasasında kredibilitesi yüksek bankaların
birbirlerine borç verme işlemlerinde uyguladıkları faiz oranıdır. Referans faiz
olarak kabul edilir. Her gün British Bankers’ Association (BBA) tarafından
belirlenmekte ve söz konusu faiz oranları BBA’nın İnternet sitesinde bir hafta
gecikmeli olarak yayımlanmaktadır.
Peki LİBOR Niçin Önemli?
Libor piyasası Vatandaşın kullandığı konut kredisi, tüketici kredisi, kart
faizi, öğrenci kredisi ve türev ürünlerin fiyatlamasını da içeren (pastanın
küçük kısmı) yaklaşık 360 trilyon dolarlık finansal ürün piyasasını etkiliyor
dememiz yeterli galiba.
Skandalın patlak vermesi ile ortalığa güncel tabir ile “tapeler” saçıldı. Söz
konusu tapeler skandala adı karışan küresel bankaların kendi aralarında düşük
faizle borçlanırken, vatandaşa yüksek faizle kredi vererek aşırı kâr elde
ettiğini gözler önüne serdi. Skandalın bir boyutunda ise kağıt üzerinde ambargo
uygulanan ülkeler için ambargonun nasıl delindiği var ama bu bambaşka ve epey su
kaldırır bir tartışma konusu.
Skandalın ardından İngiliz bankası Barclays konunun mahkemeye giderek büyümemesi
için anlaşma yolunu seçti ve 453 MİLYON DOLAR ödemeyi kabul etti. ABD,
İngiltere, İsviçre, Güney Kore, Almanya, Singapur soruşturmaların sıçradığı
ülkeler. Türkiyeden ise hala yüksek bir ses çıkmış değil. Libor skandalı
bahsinde –takip edebildiğim kadarıyla- Türkiyede resmi ağızdan yapılan
açıklamalar son derece sınırlı. BDDK Başkanı özellikle Avrupa'daki bankalardan
borçlanan bir ülke olarak yüksek faizlerden olumsuz etkilendiğimizi ve skandalın
mağdur tarafında yer aldığımızı ifade etti. Ancak henüz net bir eylem planı
hazırlamadıklarını, Merkez Bankası ile oturup bu konuda neler yapabileceklerini
konuşmalarının ve öncelikle zararın tespit edilmesi gerektiği yolundaki
açıklamaları bunun ilki. Bir diğer basına yansıyan gelişme ise Bank for
International Settlement (BIS) toplantısından dev bankaların başkanları, Libor
konusunda ortak hareket etme kararı aldı. Libor skandalı için ortak soruşturma
yapma kararı alan merkez bankaları arasında Türkiye de yer alıyor.
İlk bakışta kesinlikle güzel gelişmeler olarak görünse de üzüntü verici yanları
da yok değil. Mesela skandalın gün yüzüne çıktığında tarih haziran 2012;
Barclays konunun daha da büyümemesi için 453 milyon dolar ödemeyi kabul
ettiğinde ise takvimler Temmuz 2012’yi gösteriyordu. Yani bir aylık bir süreçte
kamu otoriteleri mekanizmayı işletiyor ve işin üzerine kararlılıkla gidiyor.
Tepki sadece kamu otoriteleriyle sınırlı değil. Amerikan Berkshire Bank hem
kendisini hem de müşterilerini zarara uğrattığı gerekçesiyle skandala adı
karışan bankalara dava açtı. Bu arada Berkshire Bank 800 milyon dolar sermayeli
11 şubeli bir banka olduğunu vurgulamak isterim. Diğer taraftan İtalyan tüketici
örgütleri ayakta İtalyanların morgage kredileri ile 3 MİLYAR AVRO zarara
uğradığı iddiasında. Listeyi bu şekilde sıralamak ve örnekleri çoğaltmak mümkün.
Gelelim Türkiye’ye; dünya skandalın artçılarını birbiri ardına yaşarken
ülkemizde resmi ağızdan yapılan ilk açıklama hazırlıksız yakalandığımız, bir
eylem planımız olmadığı ve zararımızın ne kadar olduğunun dahi bilinmediği
yolunda. Açık konuşalım Türkiye sendikasyon tipi kredilere son derece bağımlı
bir ekonomik yapıya sahip. Bu nedenle Türkiye’ nin Libor Skandalından
etkilenmemesi imkân ve ihtimal dâhilinde değil. Öncelikli görev BDDK, SPK,
Merkez Bankası, Bankalar Birliği, Türkiye’ deki Bankalara düşüyor. Zaman
kaybetmeksizin bu mekanizmanın açık yüreklilikle libor skandalının Türkiye
verdiği zararları tespit noktasında insiyatif alması şart. Zararın tespitinden
sonra ise biz vatandaşlara düşen görev: en az İtalyan tüketiciler kadar bilinçli
olarak skandalın takipçisi olmak.
Yorum ve sorularınız için: baycansabudak@gmail.com
Read more:
http://www.finansgundem.com/baycan-sabudak-yazar33/libor-skandali-turkiye_yi-teget-mi-gecti-262963y.htm#ixzz2xx9gO7gk
EK:14
ABD’deki Bankalar da
Organize Dolandırıcılığa Karıştı
(soL – Ekonomi) Sol Portal
Mali tekellerin LIBOR'a hile karıştırdıklarının gündeme gelmesinden bu yana,
devlet denetiminin sorunu çözeceği vurgulanıyor. Global Research’ten Ellen Brown
ise, regülasyonların yeni vakaları engellemeyeceğini, sorunun özel bankaların
devleti belirlediği sistemin kendisinde olduğunu söylüyor.
Geçtiğimiz haftalarda, Barclays başta olmak üzere bazı dev bankaların beş yıldır
bir danışıklı dövüş halinde uluslararası piyasalarda borçlanma maliyetlerini
belirleyen Londra Bankalar Arası Faiz Haddi’ni (LIBOR) manipüle ettikleri “LIBOR
Skandalı” olarak gündeme yansımıştı. Barclays’deki üst düzey yöneticilerin
istifalarını vermelerinin ardından İngiltere Merkez Bankası (Bank of England) ve
ABD Merkez Bankası’nın(Federal Reserve System) isimlerini de olaya
karıştırmalarıyla, skandala adı karışan bankaların LIBOR’u kendi çıkarlarına
göre belirlediklerinin kanıtlanmasının ardından bankaların zararı karşılamak
üzere milyonlarca dolar ödemesiyle ve regülasyona tabi kılınmalarıyla sorunun
çözüme kavuşacağı iddia edilmekteydi.
Ancak Kamu Bankacılık Kurumu Başkanı Ellen Brown Global Research’te konuyu ele
aldığı bir makalesinde, LIBOR Skandalı gibi dolandırıcılık faaliyetlerinin
serbest piyasa ideolojisi gereği özel bankalarla yönetilen bir sisteme özgü
olduğunu, özel bankalara uygulanacak regülâsyonun ise kamu yararının sağlanması
için bir çözüm olmadığını savunuyor.
Makalesine The Guardian’dan Seumas Milne’nin, organize bir biçimde faiz
oranlarına hile karıştırılması olayının Barclays’ten, hatta Londra’dan öteye
giderek, kartellerin piyasa ekonomisinin temel fiyat değerini manipüle etmeleri
için sisteme içkin özendiricilere tabi tutulduğu, devlet denetiminin fena halde
azaltıldığı bir sisteme özgü bir durum olduğu tespitiyle başlayan Brown’a göre,
LIBOR’un manipülasyonu özgün bir dolandırıcılık örneği değil.
ABD’deki bankalar da organize dolandırıcılığa karıştı
Brown, Mayıs ayında ABD’li General Electric’in (GE) mali kolu olan GE Capital'in
üç personelinden oluşan “United States of America v. Carollo, Goldberg, and
Grimm” adlı bir örgütün ABD Adalet Bakanlığı tarafından organize
dolandırıcılıktan hüküm giydiğini söylüyor. Buna göre, on yıllık bir ekip olan
Dominick Carollo, Steven Goldberg ve Peter Grimm adlı GE Capital çalışanları,
uzun vadeli borçlanma araçlarından olan eyalet bonoları üzerindeki kamu
ihalelerine fesat karıştırmak suretiyle tezgâh kurarak ABD’deki birçok kentte
3,7 milyon dolar değerinde para dolandırdılar. Bank of America, JPMorgan Chase,
Wells Fargo ve UBS gibi ABD menşeli dev bankalar da ihalede teklif vererek bu
tezgâha dâhil olurken, kamu davası sonucu ceza olarak devlete 673 milyon dolar
ödediler.
LIBOR Skandalı’nın ABD’deki dolandırıcılık örneğinin hemen ardından geldiğini
belirten Brown, bu örnekte de bankalar arası faiz haddi üzerinde, sözleşmelerden
mali araçlara, mortgage kredilerinden borçlanma kredilerine 500 trilyon dolarlık
değeri etkileyen bir tezgâh kurulduğunu ifade ediyor.
Bankalar aslında suçlu bulunmuyor
ABD Mal, Vadeli İşlem ve Ticaret Komisyonu’nun (The U. S. Commodities Futures
Trading Commission) (CFTC) değerlendirmesinde Barclays’in, “bankanın türev
araçlarından yararlanmak” ve “Barclays’ın mali durumunu gözeterek, bankanın
şanını pazardaki ve medyadaki olumsuz algılardan korumak için” diğer bankalarla
işbirliği yaparak yaygın biçimde gerçek oranlar yerine hayali oranlar bildirdiği
öne sürülüyor.
Ancak CFTC’nin Barclays’e “kurbanların hasarını karşılamak üzere” herhangi bir
ceza vermediğini vurgulayan Brown, Barclays’in diğer dev bankalarla organize
etkinliklerinin, Federal Vurguncu ve Rüşvetçi Örgütler Kanunu (U.S. Racketeer
Influenced and Corrupt Organizations Act) (RICO) uyarınca suç sayıldığını ve
RICO’nun kurbanları zararlarının üç mislini dolandırıcı taraflardan tahsil
etmekle yetkilendirebildiğini bildiriyor. Ancak Brown’a göre, RICO’nun ceza
yaptırımları da sorunu çözmekte yeterli değil.
LIBOR bankaları değil, kamu kurumlarını vurdu
Brown, banka taraftarlarının, bankaların borç faizleri üzerinden para kazandığı,
faiz oranının gerçek oranlardan geriye çekilmesiyle bankaların aslında kârının
azaldığı ve bu şekilde kimsenin zarar görmediği iddialarının tutarsızlığını da
ortaya koyuyor. Bu durumun ancak bölgesel kredi veren küçük bankalar için
geçerli olabileceğini savunan Brown, kârı azalan küçük bankaların zaten LIBOR
Skandalı’na adı karışan 16 dev banka arasında olmadığını söylüyor. Dahası,
JPMorgan, Citibank and Bank of America gibi ücret hadlerini tespit eden büyük
ABD bankalarının 2008 ekonomik krizinden sonra bölgesel kredi vermeyi
kestiklerini, ABD’nin en büyük bankalarından olan BOA, Citi, JPM and Wells Fargo
gibi bankalarınsa bölgesel kredilerinde yüzde 53 oranında kısıntıya gittiklerini
ifade ediyor.
Brown, bu gibi büyük bankaların esas olarak büyük oranda vadeli faiz oranı
takası gibi türev araçları sayesinde kâr ettiklerini, LIBOR dolandırıcılığının
aslında türev araçları üzerinden bu şirketlerin kârını artırdığını ortaya
koyuyor. LIBOR Skandalı’nda esas kaybedenlerin, bankalar tarafından senelerdir
yol, köprü ve okul gibi kamu yatırımları için satılan bonolar üzerindeki sabit
faiz oranının vadeli faiz oranı takasıyla düşeceğine ikna edilen bölgesel
yönetimler, hastaneler ve üniversiteler gibi kâr amacı gütmeyen kurumlar
olduğunu söylüyor. Takas genellikle bir tarafın (bu örnekte kamu kurumları olmak
üzere) sabit faiz oranı üzerinden bankaya ödeme yapmasına karşılık, LIBOR’a
endeksli dalgalı kura maruz kalması biçiminde gerçekleşiyor.
LIBOR üzerinden şikeye karışmasa da, diğer büyük bankalar da tazminat ödemeli
Kamu kurumlarının LIBOR dolandırıcılığı sebebiyle vadeli faiz oranı takası
üzerinden yaşadığı zarar, Massachusetts Başsavcısı Martha Coakley, New York
Başsavcısı Eric Schneiderman, Kaliforniya Kamu Emeklilik Fonu (CalPERS) ve
hastaneler tarafından araştırılmakta; ancak Kaliforniya Eyaleti’ne bağlı Oakland
Kent Konseyi, dava sonuçlarını beklemeden bedel ve ceza ödemeksizin Goldman
Sachs Bankası ile anlaşmasını iptal etmeye yönelik 3 Temmuz’da bir teklifte
bulundu. Goldman Sachs bu anlaşmayı reddettiği takdirde Oakland’ın banka ile
gelecekte iş yapmayı boykot edeceğini bildiren Brown, binlerce kentin ve kamu
kuruluşunun vadeli faiz oranı takasından zarar gördüğünü, eğer Oakland’ın
izinden gidip bankalarla anlaşmalarını iptal ederlerse vergi mükelleflerinin
milyonlarca dolarının kurtarılacağını ileri sürüyor.
Brown, Goldman Sachs’ın LIBOR Skandalı’na adı karışan 16 bankadan biri
olmamasına karşın, Goldman’ın da LIBOR Skandalı’nda hile yapan diğer bankaların
eylemi sebebiyle sebepsiz zenginleştiğini, başkası zararına sebepsiz zenginleşen
bir tarafın da karşı tarafın zararını karşılamakla yükümlü olduğunu vurguluyor.
ABD’li bankalar mortgage üzerinden dolandırıyor
Brown, Louisiana Eyaleti’nde 17 dolandırıcı bankanın Mortgage Elektronik Kayıt
Sistemi’ni (MERS) devleti transfer bedelleri üzerinden dolandırmak üzere bir
plan kurduğuna dikkat çekerken, MERS aracılığıyla transfer edilen mortgage
bedellerinin de yasa dışı olduğunu söyledi. MERS aracılığıyla ipoteklerden emre
muharrer senetlerin ayrılmasının, temlik işlemleri silsilesinde boşluklar
yaratarak transferi geçersiz kıldığını bazı mahkemeler karara bağladı.
MERS’in müşterek bankalarla beraber ödenmemiş bedel üzerinden verdiği
milyonlarca dolar zararın başka eyaletlerde de kabul edildiğini ifade eden
Brown, MERS’in ülke ölçeğinde tapu sicil kayıtlarına telafisi mümkün olmayan
zararlar verdiğinin ve konut krizinin merkezinde durduğunun artık kanıtlandığını
söylüyor. Brown’a göre, RICO denetiminde yürütülen MERS davası, elektronik
dolandırıcılıkla yerleşim bölgelerinin kayıt ücretlerini üzerinde hile yapmak
üzere bir kurgu olması hasebiyle diğer davalardan ayrılıyor.
Kamu bankacılığı bir çözüm olabilir mi?
RICO yaptırımlarıyla zararın üç misline çıkarılmasının bu dev gemiyi
batıracağını savunan Brown, The Guardian yazarı Milne’in, daha sert
düzenlemelerin ya da yatırım bankacılığından perakende satışın ilgasının,
Barclays ve LIBOR skandalı örneğinde de ortaya konduğu gibi, yolsuzluğu
engelleyemeyeceği ve yönetimleri daha verimli yatırımlara evriltemeyeceği savına
katılıyor.
Brown’a göre, ancak dev bankaların parçalanması, parça parça kamulaştırılan
kısımların gerçek kamu yatırımı bankalarına dönüştürülmesi ve toplumsal olarak
yönetilen bölgesel bankalar aracılığıyla mali düzen toplum yararına işler hale
getirilebilir. Özel sektör bankacılığının çöktüğünü ve kamu odaklı bir çözümün
gerektiğini ifade eden Brown, ABD bankacılık tarihi boyunca özel bankaların
üzerlerindeki devlet denetimi azaltıldığında kötü huylu hale gelerek kamudan
faydalandığını söylüyor. Ancak bankaların sermaye üzerindeki güçleri dolayısıyla
devlet denetimini daima alt edebildiğini ifade eden Brown, regülâsyonun özel
bankaların parazitliğini engelleyemeyeceğini dile getiriyor. Brown’a göre çözüm,
halkın yararı için merkezi ve yerel bankaların kamu mülkiyetinde olması. Brown,
aksi durumda sistemin bugüne dek olduğu gibi özel mülkiyet yararına
işletileceğini ve azınlığı zenginleştirmek üzere daima yeni krizlere gebe
olacağını söylüyor.
EK:15
Barclays CEO’su
Jerry del Missier İstifa etti
BARCLAYS’İN en kıdemli üst düzey yöneticilerinden Jerry del Missier’in adı
Diamond ve Paul Tucker arasındaki görüşmede geçti. Suçunu kabul etti ve ayrıldı.
Paul Tucker İngiltere Merkez Bankası Başkan Yardımcısı
İFADE veren Tucker, Barclays’in istifa eden başkanı Bob Diamond ile 2008′de
Libor faizlerini belirleme konusunda yaptığı bir telefon görüşmesi basına sızdı.
Sir Jeremy Heywood Bakan
HEYWOOD Ekim 2008′de krizin en derinleştiği dönemde Hazine’ye hükümetin Barclays
konusunda çekincelerini ve endişelerini iletti.
David Green QC Yolsuzluk Ofisi Direktörü
LİBOR konusunda araştırma yapan birimin başında. Green, düzenleyicilerin ve
yöneticilerin üzerine fazla gitmediği yönünde baskı altında.
E-MAİL TRAFİĞİ
İngiliz Finansal Hizmetler Otoritesi’nin 4 yıllık araştırması sonucu çıkan ve
dünyanın en zengin bankacılarından Diamond’a “Lağım çukuru, midemi bulandırdı”
dedirten e-mail ve telefon trafiğinde ise Libor faizlerinin manipüle edildiği şu
ifadelere kuşkuya yer bırakmaksızın ispatlanıyor:
Kanka (dude) 4.17 gerekiyor 1 aylık. Üç aylık da 4.41.
Düşük kalmasını istiyoruz 1 aylığına. Bize çok pahalıya, servete mal olma
ihtimali var. Yardımınız için teşekkürler.
Üç aylık yüksek gerekiyor. 80 milyarımız var. 0.1 puan düşükte sabitleyelim.
4.90 veya daha düşüğü harika olur.
Pazartesi günü için uzun 3 aylık nakitimiz olacak New York’ta. Bunun için
elinizden gelen en düşüğü ayarlayın lütfen… Teşekkürler.
Eğer değişmeden gelirse artık “Ölü bir adamım ben!”
Yarın ciddi yardıma ihtiyacım var. 1 aylık sabit…
Haberdesin.com
EK:16
http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin_ercan/libor_sorusturmasinda_oyun_teorisi-1165058
Manipulation: How Financial Markets Really Work
Stephen Lendman
Global Research
May 29, 2009
Wall Street’s mantra is that markets move randomly and reflect the collective
wisdom of investors. The truth is quite opposite. The government’s visible hand
and insiders control markets and manipulate them up or down for profit - all of
them, including stocks, bonds, commodities and currencies.
Catherine Austin Fitts describes a "financial coup d’etat, including fraudulent
housing (and other bubbles), pump and dump schemes, naked short selling,
precious metals price suppression, and active intervention in the markets by the
government and central bank" along with insiders.
It’s financial fraud or what former high-level Wall Street insider and former
Assistant HUD Secretary Catherine Austin Fitts calls “pump and dump,” defined as
“artificially inflating the price of a stock or other security through
promotion, in order to sell at the inflated price,” then profit more on the
downside by short-selling. “This practice is illegal under securities law, yet
it is particularly common,” and in today’s volatile markets likely ongoing
daily.
Why? Because the profits are enormous, in good and bad times, and when carried
to extremes like now, Fitts calls it “pump(ing) and dump(ing) of the entire
American economy,” duping the public, fleecing trillions from them, and it’s
more than just “a process designed to wipe out the middle class. This is
genocide (by other means) - a much more subtle and lethal version than ever
before perpetrated by the scoundrels of our history texts.”
Fitts explains that much more than market manipulation goes on. She describes a
“financial coup d’etat, including fraudulent housing (and other bubbles), pump
and dump schemes, naked short selling, precious metals price suppression, and
active intervention in the markets by the government and central bank” along
with insiders. It’s a government-business partnership for enormous profits
through “legislation, contracts, regulation (or lack of it), financing, (and)
subsidies.” More still overall by rigging the game for the powerful, while at
the same time harming the public so cleverly that few understand what’s
happening.
Market Rigging Mechanisms - The Plunge Protection Team
On March 18, 1989, Ronald Reagan’s Executive Order 12631 created the Working
Group on Financial Markets (WGFM) commonly known as the Plunge Protection Team
(PPT). It consisted of the following officials or their designees:
– the President;
– the Treasury Secretary as chairman;
– the Fed chairman;
– the SEC chairman; and
– the Commodity Futures Trading Commission chairman.
Under Sec. 2, its “Purposes and Functions” were stated as follows:
(2) “Recognizing the goals of enhancing the integrity, efficiency, orderliness,
and competitiveness of our Nation’s financial markets and maintaining investor
confidence, the Working Group shall identify and consider:
(1) the major issues raised by the numerous studies on the events (pertaining to
the) October 19, 1987 (market crash and consider) recommendations that have the
potential to achieve the goals noted above; and
(2)….governmental (and other) actions under existing laws and regulations….that
are appropriate to carry out these recommendations.”
In August 2005, Canada-based Sprott Asset Management (SAM) principals John Embry
and Andrew Hepburn headlined their report on the US government’s “surreptitious”
market interventions: “Move Over, Adam Smith - The Visible Hand of Uncle Sam” to
prevent “destabilizing stock market declines. Comprising key government
agencies, stock exchanges and large Wall Street firms,” this group “is
significant because the government has never admitted to private-sector
membership in the Working Group,” nor is it hinting that manipulation works both
ways - to stop or create panic.
“Current mythology holds that (equity) prices rise and fall on the basis of
market forces alone. Such sentiments appear to be seriously mistaken….And as
official rhetoric continues to toe the free market line, manipulation has become
increasingly apparent….with the active participation of selected investment
banks and brokerage houses” - the Wall Street giants.
In 2004, Texas Hedge Report principals Steven McIntyre and Todd Stein said
“Almost every floor trader on the NYSE, NYMEX, CBOT and CME will admit to having
seen the PPT in action in one form or another over the years” - violating the
traditional notion that markets move randomly and reflect popular sentiment.
Worse still, according to SAM principals Embry and Hepburn, “the government’s
unwillingness to disclose its activities has rendered it very difficult to have
a debate on the merits of such a policy,” if there are any.
Further, “virtually no one ever mentions government intervention publicly….Our
primary concern is that what apparently started as a stopgap measure may have
morphed into a serious moral hazard situation.”
Worst of all, if government and Wall Street collude to pump and dump markets,
individuals and small investment firms can get trampled, and that’s exactly what
happened in late 2008 and early 2009, with much more to come as the greatest
economic crisis since the Great Depression plays out over many more months.
That said, the PPT might more aptly be called the PPDT - The Plunge
Protection/Destruction Team, depending on which way it moves markets at any
time. Investors beware.
Manipulating markets is commonplace and as old as investing. Only the tools are
more sophisticated and amounts involved greater. In her book, “Morgan: American
Financier,” Jean Strouse explained his role in the Panic of 1907, the result of
stock market and real estate speculation that caused a market crash, bank runs,
and hysteria. To restore confidence, JP Morgan and the Treasury Secretary
organized a group of financiers to transfer funds to troubled banks and buy
stocks. At the time, rumors were rampant that they orchestrated the panic for
speculative profits and their main goals:
– the 1908 National Monetary Commission to stabilize financial markets as a
precursor to the Federal Reserve; and
– the 1910 Jekyll Island meeting where powerful financial figures met in secret
for nine days and created the private banking cartel Federal Reserve System,
later congressionally established on December 23, 1913 and signed into law by
Woodrow Wilson.
Morgan died early that year but profited hugely from the 1907 Panic. It let him
expand his steel empire by buying the Tennessee Coal and Iron Company for about
$45 million, an asset thought to be worth around $700 million. Today, similar
schemes are more than ever common in the wake of the global economic crisis
creating opportunities to buy assets cheap by bankers flush with bailout cash.
Aided by PPT market rigging, it’s simpler than ever.
Wharton Professor Itay Goldstein and Said Business School and Lincoln College,
Oxford University Professor Alexander Guembel discussed price manipulation in
their paper titled “Manipulation and the Allocational Role of Prices.” They
showed how traders effect prices on the downside through “bear raids,” and
concluded:
“We basically describe a theory of how bear raid manipulation works….What we
show here is that by selling (a stock or more effectively short-selling it), you
have a real effect on the firm. The connection with real value is the new
thing….This is the crucial element,” but they claim the process only works on
the downside, not driving shares up.
In fact, high-volume program trading, analyst recommendations, positive or
negative media reports, and other devices do it both ways.
Also key is that a company’s stock price and true worth can be highly divergent.
In other words, healthy or sick firms may be way-over or under-valued depending
on market and economic conditions and how manipulative traders wish to price
them, short or longer term.
The idea that equity prices reflect true value or that markets move randomly (up
or down) is rubbish. They never have and more than ever don’t now.
The Exchange Stabilization Fund (ESF)
The 1934 Gold Reserve Act created the US Treasury’s ESF. Section 7 of the 1944
Bretton Woods Agreements made its operations permanent. As originally
established, the Treasury ran the Fund outside of congressional oversight “to
keep sharp swings in the dollar’s exchange rate from (disrupting) financial
markets” through manipulation. Its operations now include stabilizing foreign
currencies, extending credit lines to foreign governments, and last September to
guaranteeing money market funds against losses for up to $50 billion.
In 1995, the Clinton administration used the fund to provide Mexico a $20
billion credit line to stabilize the peso at a time of economic crisis, and
earlier administrations extended loans or credit lines to China, Brazil,
Ecuador, Iceland and Liberia. The Treasury’s web site also states that:
“By law, the Secretary has considerable discretion in the use of ESF resources.
The legal basis of the ESF is the Gold Reserve Act of 1934. As amended in the
late 1970s….the Secretary (per) approval of the President, may deal in gold,
foreign exchange, and other instruments of credit and securities.”
In other words, ESF is a slush fund for whatever purposes the Treasury wishes,
including ones it may not wish to disclose, such as manipulating markets,
directing funds to the IMF and providing them with strings to borrowers as the
Treasury’s site explains:
“….Treasury has often linked the availability of ESF financing to a borrower’s
use of the credit facilities of the IMF, both to support the IMF’s role and to
strengthen assurances that there will be timely repayment of ESF financing.”
The Counterparty Risk Management Policy Group (CRMPG)
Established in 1999 in the wake of the Long Term Capital Management (LTCM)
crisis, it manipulates markets to benefit giant Wall Street firms and high-level
insiders. According to one account, it was to curb future crises by:
– letting giant financial institutions collude through large-scale program
trading to move markets up or down as they wish;
– bailing out its members in financial trouble; and
– manipulating markets short or longer-term with government approval at the
expense of small investors none the wiser and often getting trampled.
In August 2008, CRMPG III issued a report titled “Containing Systemic Risk: The
Road to Reform.” It was deceptive on its face in stating that CRMPG “was
designed to focus its primary attention on the steps that must be taken by the
private sector to reduce the frequency and/or severity of future financial
shocks while recognizing that such future shocks are inevitable, in part because
it is literally impossible to anticipate the specific timing and triggers of
such events.”
In fact, the “private sector” creates “financial shocks” to open markets, remove
competition, and consolidate for greater power by buying damaged assets cheap.
Financial history has numerous examples of preying on the weak, crushing
competition, socializing risks, privatizing profits, redistributing wealth
upward to a financial oligarchy, creating “tollbooth economies” in debt bondage
according to Michael Hudson, and overall getting a “free lunch” at the public’s
expense.
CRMPG explains financial excesses and crises this way:
“At the end of the day, (their) root cause….on both the upside and the downside
of the cycle is collective human behavior: unbridled optimism on the upside and
fear on the downside, all in a setting in which it is literally impossible to
anticipate when optimism gives rise to fear or fear gives rise to optimism….”
“What is needed, therefore, is a form of private initiative that will complement
official oversight in encouraging industry-wide practices that will help
mitigate systemic risk. The recommendations of the Report have been framed with
that objective in mind.”
In other words, let foxes guard the henhouse to keep inventing new ways to
extract gains (a “free lunch”) in increasingly larger amounts - “in the interest
of helping to contain systemic risk factors and promote greater stability.”
Or as Orwell might have said: instability is stability, creating systemic risk
is containing it, sloping playing fields are level ones, extracting the greatest
profit is sharing it, and what benefits the few helps everyone.
Michel Chossudovsky explains that: “triggering market collapse(s) can be a very
profitable undertaking. (Evidence suggests) that the Security and Exchange
Commission (SEC) regulators have created an environment which supports
speculative transactions (through) futures, options, index funds, derivative
securities (and short-selling), etc. (that) make money when the stock market
crumbles….foreknowledge and inside information (create golden profit
opportunities for) powerful speculators” able to move markets up or down with
the public none the wiser.
As a result, concentrated wealth and “financial power resulting from market
manipulation is unprecedented” with small investors’ savings, IRAs, pensions,
401ks, and futures being decimated from it.
Deconstructing So-Called “Green Shoots”
Daily the corporate media trumpet them to lull the unwary into believing the
global economic crisis is ebbing and recovery is on the way. Not according to
longtime market analyst Bob Chapman who calls green shoots “Poison Ivy” and
economist Nouriel Roubini saying they’re “yellow weeds” at a time there’s lots
more pain ahead.
For many months and in a recent commentary he refers to “the worst financial
crisis, economic crisis and recession since the Great Depression….the consensus
is now becoming optimistic again and says that we are going to go from minus 6
percent growth to positive growth in the second half of the year….my views are
much more bearish….The problems of the financial system are severe. Many banks
are still insolvent.”
We’re “piling public debt on top of private debt to socialize the losses; and at
some point the back of (the) government(’s) balance sheet is going to break, and
if that happens, it’s going to be a disaster.” Short of that, he, Chapman, and
others see the risks going forward as daunting. As for the recent stock market
rise, they both call it a “sucker’s rally” that will reverse as the US economy
keeps contracting and the financial system suffers unexpected or manipulated
shocks.
Highly respected market analyst Louise Yamada agrees. As Randall Forsyth
reported in the May 25 issue of Barron’s Up and Down Wall Street column:
“It is almost uncanny the degree to which 2002-08 has tracked 1932-38, ‘Yamada
writes in her latest note to clients.’ ” Her “Alternate Hypothesis” compares
this structural bear market to 1929-42:
– “the dot-com collapse parallels the Great Crash and its aftermath,” followed
by the 2003-07 recovery, similar to 1933-37;
– then the late 2008 - early March 2009 collapse tracks a similar 1937-38
trajectory, after which a strong rally followed much like today;
– then in November 1938, the market dropped 22% followed by a 26% rise and a
series of further ups and downs - down 28%, up 23%, down 16%, up 13%, and a
final 29% decline ending in 1942;
– from the 1938 high (”analogous to where we are now,” she says), stock prices
fell 41% to a final bottom.
Are we at one today as market touts claim? No according to Yamada - top-ranked
among her peers in 2001, 2002, 2003 and 2004 when she worked at Citigroup’s
Smith Barney division. Since 2005, she’s headed her own independent research
company. She says structural bear markets typically last 13 - 16 years so this
one has a long way to go before “complet(ing) the repair process.” She calls the
current rebound “a bungee jump,” very typical of bear markets. Numerous ones
occurred during the Great Depression, 8 alone from 1929 - 1932, some deceptively
strong. Expect market manipulators today to produce similar price action going
forward - to enrich themselves while trampling on the unwary, well-advised to
protect their dollars from becoming quarters or dimes.
(14 Nisan 2014, 12:40)
Adalet Platformu ile ilgili manşetlerimiz |