FORUM - SORU MESAJI
Bulunduğunuz bölüm: TARTIŞMA FORUMU > Cumhurbaşkanlığı seçimine doğru provokasyonlar >
Cumhurbaşkanlığı seçimine doğru provokasyonlar
Bölümü Açan: Hasan Cemal,
Tarih : 18 Eylül 2006, Pazartesi 03:42
Başlık : Cumhurbaşkanlığı seçimine doğru provokasyonlar Açıklama : İsmailağa camiinde öldürülen imam olayının hayret verici şekilde müslümanları karalayıcı şekle dönüştürülme gayretleri, maksadın ortamı germek, olayı 28 şubat öncesindeki fadime-ali kalkancı olayına dönüştürmek olduğu anlaşılıyor. Hayret şey, hem tertipliyor imamı öldürüyor katilini de öldürtüyorlar hem de ölü veren kesimi suçluyorlar. Keçisi çalınan imamı keçi çalan diye de zaten bunlar suçlamamış mıydı? Kontrgerilla resmen psikolojik harekat yürütüyor. Danıştay olayını tertiplediler, bir takım karşı güçler devreye girdi de danıştay tetikçisinin arkasında kolkola girmiş bir takım ilginç ulusalcı yurtsever laiklerin olduğu ortaya çıktı. Sonra atabeyler grubunu da bu karşı güç ortaya çıkardı. Daha önce de dikkat çekilmişti bu konuya, ben de ona inanıyorum. Demokrasiyi katletmeye çalışanlara karşı demokrasiyi korumaya çalışan derin bir takım gerçek yurtsever güçler direniyor, provokasyonları deşifre ediyor. Zor aşırı laik beyler zor. 28 şubatçılarınız dahi dolduruşa geldik diyor pişmanlık sergiliyor. Sergilediğiniz her toplum mühendisliği projeniz ters tepiyor, millet tokatlıyor, sandığa gömüyor. Eğer aynı kafayla devam ederseniz inşallah bu sefer tokadı yeterli görmeyecek yumruğu patlatacak projenize. Devam etmek isterseniz bir kafa ve sonra apış aranıza bir tekme...
Bu
bölüme mesaj yolla-
CEVAP MESAJLARI
Recep Taşkın,
20 Haziran 2007, Çarşamba 15:22
"Demokrasiyi katletmeye çalışanlara karşı demokrasiyi korumaya çalışan derin bir takım gerçek yurtsever güçler direniyor, provokasyonları deşifre ediyor." Hasan Cemal arkadaşın bu satırları bence günümüzde yaşananları çok iyi izah ediyor. Ben de doğruluğuna inanıyorum. Görüşlerini birkez daha aynen aktarmak istiyorum: "İsmailağa camiinde öldürülen imam olayının hayret verici şekilde müslümanları karalayıcı şekle dönüştürülme gayretleri, maksadın ortamı germek, olayı 28 şubat öncesindeki fadime-ali kalkancı olayına dönüştürmek olduğu anlaşılıyor. Hayret şey, hem tertipliyor imamı öldürüyor katilini de öldürtüyorlar hem de ölü veren kesimi suçluyorlar. Keçisi çalınan imamı keçi çalan diye de zaten bunlar suçlamamış mıydı? Kontrgerilla resmen psikolojik harekat yürütüyor. Danıştay olayını tertiplediler, bir takım karşı güçler devreye girdi de danıştay tetikçisinin arkasında kolkola girmiş bir takım ilginç ulusalcı yurtsever laiklerin olduğu ortaya çıktı. Sonra atabeyler grubunu da bu karşı güç ortaya çıkardı. Daha önce de dikkat çekilmişti bu konuya, ben de ona inanıyorum. Demokrasiyi katletmeye çalışanlara karşı demokrasiyi korumaya çalışan derin bir takım gerçek yurtsever güçler direniyor, provokasyonları deşifre ediyor. Zor aşırı laik beyler zor. 28 şubatçılarınız dahi dolduruşa geldik diyor pişmanlık sergiliyor. Sergilediğiniz her toplum mühendisliği projeniz ters tepiyor, millet tokatlıyor, sandığa gömüyor. Eğer aynı kafayla devam ederseniz inşallah bu sefer tokadı yeterli görmeyecek yumruğu patlatacak projenize. Devam etmek isterseniz bir kafa ve sonra apış aranıza bir tekme..."
Dilek G.,
20 Haziran 2007, Çarşamba 03:57
Cumhurbaşkanı seçim sürecinde yaşanan kışkırtmalar bölümünüzü dikkatle takip ediyorum. Aslında bir çok kışkırtmalar varki eklememişsiniz. Şunları da eklemeniz bence uygun olur. Saygılarımla:
-Askerlerimizin cenaze namazlarının MHP ve bazı sol gruplardan oluşan ulusalcı kanat tarafından istismar edilerek hükümet üyelerinin protestosuna dönüştürülmeye çalışılması,
-Atabeyler-Şemdinli davalarının savcılar ve yargıtay tarafından şaşırtıcı gerekçelerle beraate götürülmeye çalışılması, sanıkların yakalanan bombaların zararsız olduğu ve aslında PKK ile mücadele etmeyi planlıyorlardı şeklindeki şaşırtıcı bahane ile kahramanlaştırılmaya ve masum gösterilmeye çalışılması, davaların sivil mahkemelerden alınarak askeri mahkemelerde gördürülmeye çalışılması,
-Danıştay davasında adı geçen eski özel harpçiler Oktay Yıldırım ve Muzaffer Tekin'in Ümraniye'de bir evde güya askeri kışla dışındaki bir çöplükten buldukları(!) 27 adet Danıştay saldırısı öncesi cumhuriyet gazetesine atılanlarla aynı seriden el bombalarıyla yakalananıp tutuklanmaları, sanıkların evlerinde yapılan aramalarda ergenekon yapılanmasına dair notların ve MGK gizli yazışmalarının ele geçirilmesi,
-Sezer'in cumhurbaşkanının hükümet tarafından seçilmesi konusundaki tüm gayretleri istisnasız akamete uğratma çabası, chp-anayasa mahkemesi-sezer üçlüsünün şaşırtıcı uyumu
-Amerika'da bir düşünce kuruluşunun düzenlediği Türkiye'nin Kuzey Irak'a müdahalesi öncesi ve sonrası gelişmeler konulu beyin fırtınası toplantısına Talabani'nin oğluyla birlikte emekli ve halen görevdeki bazı Türk askeri yetkililerinin de katılarak senaryo icabı (!) bazı büyük provokasyonların Türkiye'ye ve akp'ye etkilerini ve başka birçok önemli olası gelişmeyi tartışmaları
Abdullah Harun, aharun@gmx.net
2 Mayıs 2007, Çarşamba 11:24
Anayasa Mahkemesi şaşırtmadı. KONTRGERİLLA örgütü tüm gücüyle cumhurbaşkanlığı sürecine müdahale ediyor! Anayasa mahkemesi birilerinin emirlerini açıkça yerine getirdi. 1) Sezer, 25 Nisan'da hükümete karşı denge unsuru olmalarını istemişti. 2) Genelkurmay 27 Nisan'da verdiği muhtırayla nasıl hareket etmeleri gerektiğini hatırlatmıştı. 3) Son olarak da Baykal 30 Nisan'da ne olur ne olmaz diyerek akp'nin oylamasını reddetmezlerse çatışma çıkacağını kendilerine hatırlatmıştı. Bu sitenin konusu kontrgerilla. Yeni hedefi İslam. Yıllardır bu sitede ve başka yerlerde projektör tutularak sergilenmekte olan bu çok gizli örgütlenme, tıpkı bir ahtapot gibi artık tüm kollarıyla açığa çıkmaktadır. Bir kolu Şemdinli'de ve Atabey'lerde ortaya çıktığı gibi silahlı gücü kontrol ediyor. Bu güç kah Şemdinli'de ortaya çıkıyor, kah Santora-Dink-Malatya cinayetlerini işlettiriyor. Diğer bir kolu chp'yi-akredite basını-üniversiteleri-dernekleri-sivil toplum kuruluşlarını vs. temsil ediyor. Diğer bir kolu yargıyı temsil ediyor. Sezer'in atadığı üyeler fire vermeden 9'a 2 çoğunlukla inanılmaz bir şekilde geçmişteki tüm cumhurbaşkanlığı seçimlerini de şaibe altında bırakarak 367 şartını kabul ediyor ve sistemi halkın seçtiği akp.yle inatlaşma uğruna tıkıyor. Zaten umurlarında mı, adam bir kitap fırlatıyor çocuk gibi, ekonomi çöküyor. 23 nisan'da cumhurbaşkanı sezer.in yerine geçen temsili öğrenci çocuk dahi bunu yapamaz. Diğer kolu Kontrgerilla tartışmasını Türkiye'de ilk defa başlatan Kurmay Albay Talat Turhan'ın da belirttiği gibi Cumhurbaşkanı temsil ediyor. Onun görevi kontrgerilla harekatını koordine etmek. Buna engel olmaya çalışan Özal'ın 1 Şubat 1993 yılındaki Uğur Mumcu cinayeti üzerine sözleri manidar. Onu suikastle, olmayınca da zehirleyerek ortadan kaldırmaktan çekinmiyorlar. Cumhurbaşkanlığı sürecinde ortamı geren provokasyonları adeta canlı yayınla bir bir buraya aktarmaya çalıştık, çalışıyoruz. Provokasyonlar peşpeşe ve gittikçe daha bir kaba şekilde gelişiyor, halkı, meclisi, kurumları tehdit ederek pervasızlaşıyor. Bir kırılma noktasına gidiyor Türkiye. Bir çatışma ortamına sürükleniyor. Bu sitede yıllardır dile getirilen kontrgerilla stratejilerinden birisi gerilim stratejisidir. Ortam terör olaylarıyla, ekonomik sabotajlarla, politik istikrasızlıklarla, diğer suç dalgalarıyla sarsılarak, gerilerek, toplum zaman içinde huzur ister hale getirilir. Darbe olgunlaştırılır. Sonunda da asker darbe yapar. Bunları yapanlar Atatürk'ün, Atatürkçülüğün arkasına sığınıyorlar. Atatürkçülük bu mu? Harbiyeli.net'teki emekli askerlerin yazısını okumanızı tavsiye ederiz. Gerçek Atatürkçüler de bu durumdan rahatsız. 27 nisan muhtırasını emekliliği yaklaşan bir generalin aceleyle organize ettiğinden bahsediyor bunlar. Bir rejim bu tür entrikalarla, provokasyonlarla, kontrgerilla yöntemleriyle nereye kadar gidebilir? Hadi iletişim gelişmese, nesiller tecrübelerini sonrakilere aktaramasa belki. Ama aksine iletişim gittikçe gelişiyor. Tartışmak, fikirleri aktarmak yasaklanamıyor, isteseler de yapamaz hale geliyorlar. Kendi menfaatlerini düşünen bir azınlık için bu durum, sürdürülebilir olduğu sürece kabul edilebilir belki. Ama gerçek bir devlet sürekli böyle bir gerilimle yaşayabilir mi? Şunu tartışamazsın şunu konuşamazsın şunu giyemezsin şunu teklif edemezsin. Bizim çizdiğimiz sınırlar içinde kalmak zorundasın.
Bu rejim, Talat Turhan'ın da belirttiği gibi bir Kontrgerilla Cumhuriyeti'dir, baskıcı bir rejimdir. Özgürlükler yoktur. Göstermelik jestlerle göz boyamak bu gerçeği değiştirmiyor. Tıpkı Irak Baas partisi olayında olduğu gibi bir azınlık orada baas, bizde chp olarak askeriyede-yargıda-partide-üniversitelerde-add gibi stk.larda-sendikalarda-vs. örgütlenmişler. Kontrgerillayı bunlar yönetiyor. Sen emekli yargıtay başsavcısı, üzerine düşeni yap, 367 olayını gündeme getir, sen başsavcı Şemdinli'de yakalanan elemanlarımızı mahkumiyetten kurtar, tekrar gördüreceğimiz mahkemeyi de sakın Van'da yaptırma. Sen eleman, bombanı gelecek defa daha dikkatli koy, bizi böyle cürmü meşhut halinde yakalatıp rezil etme. Sen hsyk, savcıyı derhal görevden at. Sen anayasa mahkemesi, seni kimin seçtiğini ve uyarılarımızı unutma, halkın vicdanını boşver.....
Mehmet Ç.,
30 Nisan 2007, Pazartesi 05:49
Komunist Rusya dönemi, Romanya Çavuşesku dönemi, Ukrayna Yanukoviç dönemi, Gürcistan Rusya yanlısı Şevardnadze dönemi, Kırgızistan Akayev dönemi, Irak baas dönemi sona erdi. Hepsinin ortak özellikleri vardı. Baskıcı ve kapalı rejimler yaşayamıyor. Hepsi sancılı şekilde biryere kadar yol alıyor ama sonra birden devriliyor. Demokrasinin olmadığı, baskıya dayanan, kafanın içine değil dışına bakılan son birkaç rejim de devrilmek üzere!
Çember gittikçe daralıyor. Kendikendinize oluşturdunuz aslında bu çemberi. Atatürk'ün arkasına sığınıyor ve aslında millişefinizin rusya etkisinde kalmış komün ideolojisini dayatıyorsunuz millete. İstiklal marşının ikinci kıtasından sonrası sizi rahatsız ediyor.
Müslümanları hedef gösteriyorsunuz oysa bu vatan için onlar savaştı. Küçük büyük tüm bayanların başörtüsüne karşısınız ama kurtuluş savaşı yıllarını ve Sütçü İmam olayını unutuyorsunuz. Kubilay'ı esrarkeşlere katlettirerek müslümanların üzerine attınız. Benzer provokasyonlarınızı acemice tekrarlıyorsunuz. Halkı zorla halkevlerine doldurup dans ettirdiniz, kuran okumayı yasakladınız, Menderesleri astınız.
Laiklik adı altında İslam düşmanlığı yapıyorsunuz! Kutludoğumun gittikçe daha bir coşkuyla kutlanması zorunuza gidiyor. Orduevindeki düğünde damadın annesini başörtülü diye içeri almıyorsunuz. Yoksa İslam'ın herşeyine mi karşısınız? Ezan sesi ve arapça okunması sizi rahatsız mı ediyor? Peygamberin bir arap olması zorunuza mı gidiyor? Türkler zorla mı müslüman oldu sizce? Bütün dünyada islamiyet yayılıyor, ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Cumhurbaşkanı eşinin başörtüsü içinizi mi karartıyor? Başörtülüler, imamhatipliler bu ülkenin zencileri mi? Yasaklamakla amacınıza ulaşabileceğinizi düşünüyor musunuz? Yaptıklarınız insan haklarına uyuyor mu? Siz yoksa müslümanları insan yerine dahi koymuyor musunuz? Siz, Ku-klux-klan mısınız?
Peki, şöyle bir geriye bakınca ne görüyorsunuz? Bir arpa boyu yol aldığınızı mı? Yoksa.. onu da mı alamadınız? Çağdışı kıyafet çağdışı ses çağdışı din.. Ne kadar da öfke ve nefret dolusunuz!.. AB niye sizi rahatsız ediyor. Hani Atatürk bize çağdaş batı uygarlığını hedef gösterdi diyordunuz? Batının rahatsız olmadığı müslümanlardan siz rahatsız oluyorsunuz. Başörtülüleri sokmadığınız üniversiteleriniz niye başarılı değil. Artı yerine eksi değer üretmekle uğraştığınız için mi?
Kapalı bir rejimsiniz! İnternet, uydu yayınları sizi tedirgin ediyor. 163, 141, falan filan gibi gerçeklerin tartışılmasını önleyici maddeleriniz artık işe yaramıyor çıplak olduğunuzu haykıran sesler yükseliyor. Darbeler muhtıralar korkutmuyor artık. Sular akması gereken yönde akıyor. Kimsenin kimseye tahakküm etmediği, insanların inancından dolayı baskı altına alınmadığı bir yöne, özgürlüğe doğru akıyor.
Ayağınıza taktırdığınız ip gittikçe dolanıyor. Beyler gittikçe kuşatılıyorsunuz.
Abdullah Harun, aharun@gmx.net
28 Nisan 2007, Cumartesi 04:30
Cumhurbaşkanlığı sürecinde en büyük provokasyon Genelkurmay.dan geldi! 27 Nisan 2007 gece yarısı genelkurmay, internet sitesinde yayınladığı basın duyurusunda seçim sürecinde laiklik konusunun tartışma odağı haline geldiğini ve gerektiğinde görevleri olan darbeyi yapacaklarını açıkça ilan ettiler. beyfendilerin muhtıra gerekçesi neymiş, 23 Nisan'da Kuran okuma yarışması düzenlenmeye kalkışılmış, neymiş başka bir programda küçük kızlar başörtülü olarak çağdışı kıyafet içerisinde ilahiler okumuşmuş. Milli Eğitim Bakanı açıkladı, iddialar asılsız ya da hukuki işlemler zaten başlatılmış. Bunlar her zaman oluyor Kuran okuma yarışmaları her zaman tertipleniyor küçük kızlara da anne babaları her zaman başörtüsü takabiliyor. Demokrasi yok mu özgürlük yok mu? Bale yapabilirler, manken olarak podyumda gezinebilirler ama başörtüsü takamazlar...mış! Hangi çağda yaşıyoruz? Zorla mı bizi değiştireceksiniz?! Derdiniz, coşkuyla kutlanan Kutludoğum haftası mı? Ayrıca niye tam anayasa mahkemesi ön plana çıkınca çığlık atıyorsunuz? Yemezler beyler, bunların arkasına sığınmayın. Sizin asıl derdiniz artık kontrgerillanızın şemdinli'de yakalanıyor olması. Size karşı seslerin gittikçe yükseliyor, otoritenizin, öcülüğünüzün azalıyor olması. Mgk.dan ülkeyi yönetemiyor olmanız vs.vs. Açıkça AB'ye karşı çıkamıyorsunuz değil mi? Yönetme gücünün elinizden kayıyor olması sizin asıl derdiniz. Romanya Çavuşesku rejimi-Irak Saddam'ın Baas rejimi-Kırgızistan-Ukrayna eski kapalı rejimleri gibi Atatürkçülüğün arkasına sığınarak kapalı bir rejim sürdürmek istiyorsunuz. Atatürkçülüğü aşındırdığınızın farkında mısınız? Atatürkçülük gerçekten de bu mu? En büyük hortumlamalar 28 şubat döneminde olmadı mı? Millet en ağır ekonomik buhranı bu süreçte yaşamadı mı? Korkutamazsınız artık! Darbe de yapamazsınız, biraz sıkar. Çünkü yalama oldu. Öyle ikide bir çığlık atmanız kimseyi korkutmuyor. Piyasalar bile artık sizi iplemiyor! Birkaç ilerigerizekalınız kurumun şerefine leke süremez ve sürmemeli. Ordu milletin ordusudur. Siyaset yapmak isteyen kendine güveniyorsa buyursun sandığa. Ama yoksa seçmene güvenmiyor musunuz? Şimdi şöyle bir geriye bakın, yapmaya çalıştığınız toplum mühendisliği ülkeyi istediğiniz yöne götürüyor mu? Bir yanda tartışan gelişen ve gittikçe birbiriyle kaynaşan diyaloğa giren açık bir dünya, diğer yanda sayısı gittikçe azalan baskıcı kapalı bir kaç rejim. Artık Rusya'daki komünistler, Romanya'daki çavuşeskucular, Irak'taki baasçılar, Kırgızistan ve Ukrayna'daki benzerleriniz sizi terketti! Şunu tartışamazsın şunu konuşamazsın şunu giyemezsin şunu teklif edemezsin. Bizim çizdiğimiz sınırlar içinde kalmak zorundasın yoksa görevimizi yaparız haa!
Muhtıranızın tek bir anlamı var, zamanlamasının çok ilginç oluşuyla: anayasa mahkemesine açık mesaj göndermek ve akp ye karşı tavır almalarını emretmek!
Abdullah Harun, aharun@gmx.net
22 Ocak 2007, Pazartesi 05:00
Hrant Dink suikasti, hassas bir zamanda meydana geldi. ABD kongresinde, Ermeni soykırımında Türkleri suçlayan tasarı hazırlıklarının tekrar ısıtıldığı, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde 2007'de siyasi suikastler de dahil olmak üzere gerilim çıkarıcı eylemlerin artabileceği iddialarının yapıldığı, Türkiye'nin 2007'de en önemli dış meselesinin Irak ve Kerkük olduğu en yetkili ağızlarca ve gittikçe artan bir dozda ifade edilmeye başlandığı, Medeniyetler çatışması değil barışı çalışmalarında Türkiye'nin başrollerde oynamaya başladığı, AB sürecinin yavaşladığı ve Kıbrıs konusunda köşeye sıkıştırıldığı, hem Batı hem ABD'de İslamofobi denilen Müslümanları terörist gösterme gayretlerinin arttığı bir zamanda Ermeni asıllı olmasına rağmen Türkiye Cumhuriyeti'ne bağlılığını yazı ve davranışlarıyla gösteren, fikir özgürlüğünü savunan AB ve barış yanlısı bir insanın daha önce rahip cinayetinin de işlendiği Trabzon kökenli bir genç tarafından vurulması basit bir intikam olayı olarak değerlendirilemez bizce. Gerçi olay araştırılıyor ve mahkeme süreci başlayıp bitmiş değil. Her taşın altında komplo arıyor değiliz ve buna da karşıyız. Ama olayın zamanlaması ve bazı ayrıntılar bu cinayetin örgütsel ve taşeron işi olduğunu gösteriyor.
Bu suikastin cumhurbaşkanlığı seçim süreciyle doğrudan ilgisinin olmadığına, en azından şu an için böyle olmadığına inanıyoruz. Olay, bir gencin intikam hissiyle işlediği basit bir siyasi cinayet değil. Jak Kamhi suikast girişiminde de heyecanlı gençlerin sureti haktan görünen kişilerce eyleme kışkırtıldığı iddiaları vardı. En kuvvetli olasılıkla bu bir ABD provokasyonu. Tabi bu bir spekülasyon. Olayın sonuçları en çok ABD'nin işine yaradığı için böyle düşünüyoruz. 1. Kerkük ve Irak konusunda canını sıkan Türkiye'ye ciddi bir uyarı yapmış olur. "Devam ederseniz tepkisiz kalmam, ekonomik ve siyasi istikrarınızı sarsarım. Çuval giydirmemden ders almadıysanız bundan alın, benimle takışmayın. Üstelik gerginlik hem cumhurbaşkanlığı sürecinde elinizi zayıflatır hem de demokrasi karşıtı şahinlerinizin elini güçlendirir." 2. Ermeni tasarısını bir türlü geçiremeyen ABD artık bu konuda bir adım ileri geçebilir. 3. Sadece ABD'deki değil tüm diğer ülkelerdeki Ermeni çevrelerinin eli güçlendirilmiş olur.
4. Medeniyetler çatışması tezi güçlendirilmiş olur. Çatışma ortamı daima ABD'nin işine yarar.
Abdullah Harun,
29 Eylül 2006, Cuma 03:34
mustalican45@hotmail.com'un 9/28/2006 9:43:50 PM tarihli mesajı:
aslında yazacak çok şeyim var ama... gecenin bu vaktinda aklıma gelenleri yazayım..Şimdilik tek merak ettiğim sizce Hiram ABAS'ı Kim ve neden öldürdü?
9/28/2006 9:43:50 PM
Öncelikle site ziyaretiniz için teşekkür ederiz. Amatörce birşeyler yapmaya çalışıyoruz. Gizli bilgilere ulaşmamız (yani ajanlık vs.) mümkün değil. Gazete vb.deki bilgileri takip etmeye, aralarındaki görebildiğimiz ve olduğunu sandığımız irtibatları yakalamaya çalışıyoruz.
Hiram Abas cinayeti de bize göre MİT'in Cumhurbaşkanı Turgut Özal tarafından sivilleştirilmesi (ki asker hakimiyetindedir) ve başına Müsteşar olarak Abas'ın getirilmek istenmesini sabote eden Kontrgerilla diyebileceğimiz gizli devletin işidir. Aynı güç Turgut Özal suikastini Kontrgerillanın Afyon Dazkırı şebekesine mensup Kartal Demirağ'a gerçekleştirtmeye çalışanlardır. Başarılı olamayınca Özal'ı zehirlediler. Yine aynı güç MİT'e alternatif olarak Özal tarafından kurulmasına başlanıp Tansu Çiller tarafından devam ettirilen Abdullah Çatlı ve Mehmet Ağar gibi şahısların da yeraldığı Susurluk ekibinin çekirdeğini teşkil ettiği KGB (Kamu Güvenliği Birimi) adlı istihbarat örgütünü de önce Perinçek'in Aydınlık gazetesinde MİT raporu olarak lanse eden ve bir ay sonra Görevimiz Tehlike filmlerini bile gölgede bırakacak bir mükemmelikte Susurluk kazasıyla tam olarak çökerten güçtür. Yine aynı güç bize göre Güneydoğu'da dönen olayları ve silah kaçakçılığı vb. konularda itiraflara başlayan JİTEM Jandarma İstihbarat elemanı Binbaşı Cem Ersever ve ekibini yine görevimiz tehlike filmlerine benzer profesyonellikte öldürenlerdir.
Bu gücün en korktuğu şey halka yayılmış bir demokrasidir. Birbiri ardına gelişen Romanya Gürcistan ve Kırgızistan'daki demokratik halk ayaklanmaları bunları gittikçe köşeye sıkıştırmaktadır. Gelişen medya iletişimi, dünyanın küçülmesi, Avrupa Birliği ile yakınlaşma ve demokratikleşme çabaları, Güneydoğu meselesinde PKK etkisinin gittikçe kırılması, gösterilere para ile getirilen neredeyse tamamı küçük çocuklar dışında halkın katılmaması, Şemdinli olayı ile gizli devletin (ve bize göre parmağı var şimdiki Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın, mahkemece sorgulanmalıydı ama korktular ve olayı daha fazla büyütemediler) provokasyonunun ortaya çıkarılması vs.vs. gibi gelişmeler Kontrgerilla'nın hareket alanını gittikçe daraltmaktadır. Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler öncesi adeta panik havasıyla peşpeşe demeçler vererek halkın oy vererek seçtiği hükümete gözdağı vermeye ve korkutmaya çabalamaktadırlar. Sitemizin ana sayfasında da peşpeşe sıraladığımız gibi cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki provokasyonlar gittikçe artmaktadır. Cumhurbaşkanı-Genelkurmay ve KK komutanı-Üniversite rektörleri üçlüsü atak üstüne atağa geçmişlerdir.
Yine inandığımız başka birşey, 12 eylül benzeri bir darbeyi gerçekleştirmeleri mümkün değil, çünkü gelişen avrupa birliği sürecinde gelinen noktada demokrasinin geri döndürülemeyeceğini onlar da biliyor. Onların yapmak istediği, 28 şubat benzeri post modern darbe denilen demokrasiyi tamamen rafa kaldırmadan balans ayarı yapmaktır. Toplumu tekrar bati çalışma grubu gibi toplum mühendisleriyle istedikleri yöne sürüklemek istemekte, zamanında yaptıkları gibi halkı zorla halk evlerinde dans etmeye zorlayarak çağdaş hale getirmek ve benzeri çabalarla amaçlarına ulaşmaktır. Hükümet, avrupa birliği rüzgarını tıpkı 3 kasım seçimlerinden hemen sonra olduğu gibi arkasına alarak direnmelidir. Daha fazla demokrasi, daha fazla sivil insiyatif, halkın daha fazla katılımı, sivil toplum gösterileri sağlanmalıdır. Püf noktası burasıdır. Hükümet ve sivil toplum bunu başarmalı. Birileri silahlarına güvenerek macera düşünebilir. Tıpkı 2001 krizinde olduğu gibi çocukça hareketlerle halkın kafasına anayasa kitapçığı fırlatabilir. Ekonomi çökmüş umurlarında mı, nasıl olsa demirel örneğinde olduğu gibi ailece yolsuzluklarla ceplerini şişirmeyi becermekte, toplumun çektiği sıkıntılardan uzak kalmaktadırlar....
Yazacak şey çok ama şu an aklımıza gelenler bunlar. Emailinize cevap olarak bunları yazdık. Düzeltme yapmadan gönderiyoruz ve anlayışla karşılayacağınızı düşünerek bu cevabı siteye de yerleştimek istiyoruz. Ülkemiz için ümitliyiz.
Sizlere iyi günler dileriz.
Abdullah Harun
Bu bölüme mesaj yolla
|