2006'da arabasında ölü bulunan ASELSAN mühendisi Hüseyin Başbilen'in intihar mı ettiği, cinayete mi kurban gittiğine ilişkin kesin görüşü istenen Adli Tıp Genel Kurulu üyeleri kesin görüş bildiremedi. 38 üyeden 17'si intihar derken, 7'si cinayet, 14'ü ise her iki olasılık da olabilir dedi. Öte yandan adli tıp raporu şüpheli ölümü aydınlatmaya yarayacak delillerden sadece birini teşkil ediyor. Olaya ilk bakan savcı intihar deyip dosyayı kapatmışken, Ergenekon soruşturması sürecinde dosya tekrar açılmış ve somut bulgulara ulaşılmıştı. Bu ve bunlara eklenebilecek diğer bulgular Başbilen ile dosyadaki diğer iki ölümün cinayet olduğu şüphesini güçlendiriyor.
16.07.2014 13:07 Çoğunluk, Başbilen'in ölümüne neden olan kesiklerin kendisince yapılmış olabileceği sonucuna varırken, bazı üyeler "kesiklerin Başbilen tarafından oluşturulmalarının varit görülmediği", bir kısmı ise "kendisi ya da başkasınca oluşturulup oluşturulmadığının tıbben ayrılamayacağı" gerekçeleriyle çoğunluk görüşüne muhalif kaldı.
45 SAYFALIK RAPOR
Başbilen'in ölümünü soruşturan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Adli Tıp İhtisas Kurulunun, ölümün "intihar mı, cinayet mi" olduğuna ilişkin oy birliğiyle bir sonuca varamaması üzerine Adli Tıp Kurumu Kanunu uyarınca, Adli Tıp Genel Kurulundan "kesin kanaat" bildirmesini istedi. Genel kurul, hazırladığı 46 sayfa raporu başsavcılığa gönderdi.
Raporun sonuç kısmında, Başbilen'in zehirlenerek öldüğünün ve kesik vasıfta yaralanma dışında başka bir travmatik tesirle öldüğünün tıbbi delillerinin bulunmadığı kaydedildi.
VÜCUDUNDA İKİ KESİK
Başbilen'in vücudunda iki adet kesik vasıfta yara saptandığı aktarılan raporda, boyunda tarif edilen yaralanmanın cilt ve cilt altı dokularını içerdiği, büyük damar yaralanması bulunmadığından ölüm oluşturacak nitelikte olmadığı, sol el bileğinde tanımlanan yaralanmanın, müstakilen öldürücü nitelikte olduğu bildirildi. Kesiklerin, olay yerinde elde edilen maket bıçağı ile husullerinin mümkün olduğu kaydedilen raporda, ölümün, büyük damar kesisinden gelişen dış kanamadan meydana geldiği aktarıldı.
Başbilen'in olay öncesi fiziksel açıdan sağlıklı olduğunun bildirildiği, majör depresyon tanısıyla tedavi gördüğünün anlaşıldığı, 4 Ağustos 2006'da işe gitmek üzere evinden ayrıldığı, bir gün sonra aracı içinde ölü bulunduğu kaydedilen raporda, intihar notu ile araç içerisinde bulunan maket bıçağı hatırlatıldı ve şunlara yer verildi:
"Olay yeri inceleme bulguları, cesedin bulunduğu ortam, bulunuş şekli, çürümeyle oluşabilecek düzeyde olan ve ölüm öncesi alkol alımına bağlı olması durumunda da kişinin savunmasını engelleyecek düzeyde olmayan etil alkol bulunduğu; uyutucu, uyuşturucu herhangi bir madde bulunmadığı, olay yeri görüntülerinin yapılan incelenmesinde kan lekelerinin lokalizasyonu ve dağılım şekli, otopsisinde tespit edilen kesik vasıfların lokalizasyonları, özellikleri ve ağırlıkları, kişinin vücudunda ölümüne müessir başkaca bir travmatik değişim ve toksik madde bulunmaması birlikte değerlendirildiğinde; kesik vasıftaki yaraların bir başkası tarafından oluşturulduğunun delillerinin bulunmadığı, ölümüne neden olan kesik vasıftaki yaraların kişinin kendisi tarafından husullerinin mümkün olduğu oy çokluğuyla mütalaa olunur."
Rapordaki bu görüşe, 38 üyeden 17'si katıldı. Kalan üyeler ise farklı gerekçelerle bu görüşe muhalif kaldı.
Muhalif görüşler
Üyelerden 7'sinin muhalefet şerhinde, "kemik ya da kıkırdakta aletin neden olduğu yaralanma varlığının cinayeti, yokluğunun ise daha ziyade intiharı düşündürmesi gerektiğinin tıbben bilindiği" belirtilerek, "Cesette, boyun sol yanındaki kesi bölgesinde tiroit kıkırdak korpusunda kesilerin bulunması, eylemin, kişinin kendisi tarafından meydana getirilmesinden ziyade başkası tarafından oluşturulduğunu düşündürmektedir" denildi.
Adli tıp literatüründe, "tereddüt kesileri" bulunmayan intihar olgusunun bildirilmediğine işaret edilen şerhte, Başbilen'in bileğindeki tereddüt kesilerinin eşlik etmediği tek ve derin kesi ile boyunda tiroit sol korpusunda saptanan iki kesiyi oluşturan yaralanmaların, kişinin kendi eylemiyle oluşturulmalarının varit görülmediğine yer verildi.
Başbilen'in gittiği psikiyatri uzmanının, "majör depresyon" tanısı koymakla birlikte, intiharını beklemediği ifade edilen görüşte, Başbilen'in aracının kilit mekanizmasının özelliklerine dikkat çekildi ve aracın, Başbilen tarafından içeriden kilitlenebileceği gibi, "kilitli hale de getirilebileceği" bildirildi.
Başbilen'in ölümünün, kesici vasıfta alet yaralanmasına bağlı büyük damar kesilmesinden gelişen dış kanama sonucu meydana geldiği belirtilen görüşte, "Cesedin durumu, aracın kilit mekanizmasının özellikleri, kişinin intihar etmesini gerektirecek yeterli tıbbi bilgi ve bulgu bulunmaması, otopsi raporunda tarif edilen kesik vasfındaki yaraların lokalizasyonları, kesik atardamarların anatomik ve fizyopatalojik özellikleri ile meydana gelen harabiyet birlikte değerlendirildiğinde, kendisi tarafından oluşturulmalarının varit görülmediğine dair oy çokluğuyla alınmış genel kurul kararına karşılık muhalefet şerhimizdir" ifadesi kullanıldı.
Bazı üyeler ayrımın mümkün olmadığını savundu
Muhalif 14 üye ise dosyadaki raporlara göre, ceset bulunduğunda tüm vücutta çürümenin ilerlediğini, dış muayenede çürüme nedeniyle yumuşak dokulara yönelik travmatik değişim bulunup bulunmadığının ayrımının yapılamadığına işaret etti. Çürümeye bağlı ciltte yaygın soyulmalar bulunduğu aktarılan ve herhangi bir etkili eylem sırasında meydana gelebilecek nitelikte sıyrık, ekimoz gibi yüzeysel travmatik değişikliklerin, çürümenin ilerlediği olgularda ayırt edilemeyebileceği bildirilen görüşte, "kişinin olay sırasında başka kişi veya kişilerle fiziksel mücadeleye girip girmediğinin kesin olarak söylenemeyeceği" ifade edildi.
Başbilen'in vücudundaki kesiklerden boyundakinin ölüme yol açacak nitelikte olmadığı, sol el bileğindekinin ise müstakilen ölüm meydana getirir nitelikte olduğu kaydedilen görüşte, "Tarif edilen yaraların niteliği, lokalizasyonları dikkate alındığında, kişinin kendisi tarafından oluşturulabileceği gibi başkası tarafından da oluşturulabileceği, bu hususta tıbben tefrik yapılamayacağına dair muhalefet şerhimizdir" değerlendirmesine yer verildi.
Başbilen, 4 Ağustos 2006'da sabah saatlerinde, otomobiliyle işine gitmek üzere evinden ayrılmış, ancak ASELSAN'a gitmediği anlaşılınca eşi tarafından aynı gün Yenimahalle Merkez Karakoluna kayıp başvurusunda bulunulmuştu. Başbilen, bir gün sonra akşam saatlerinde Ankara'nın Kavaklı köyü Aydıncık Mahallesi Mezarlık Üstü mevkisinde tarla içinde, park halindeki otomobilinde, boynu ve sol bileği kesilmiş şekilde ölü olarak bulunmuştu.
Jandarma raporunda, otomobilin kapı ve bagajının kilitli olduğu, cesedinin boyun ve bilek kısmında kesikler bulunduğu kaydedilerek, otomobilde "elveda" başlığıyla başlayan bir not ele geçirildiği kaydedilmişti.
Cinayet iddiaları üzerine başlatılan soruşturma kapsamında rapor istenen İstanbul Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesinin 5 üyesi olayın “intihar”, 3'ü ise “cinayet” olduğu yönünde görüş bildirmişti. Başbilen, ölmeden önce Milli Tank Projesi Atış Kontrol Sistemi Projesinde görev yapıyordu.
OLAYIN GEÇMİŞİ
Başbilen, 4 Ağustos 2006'da sabah saatlerinde otomobiliyle işine gitmek üzere evinden ayrılmış, ancak ASELSAN'a gitmediği anlaşılınca eşi tarafından aynı gün Yenimahalle Merkez Karakoluna kayıp olduğu bildirilmişti. Başbilen, bir gün sonra akşam saatlerinde Ankara'nın Kavaklı köyü Aydıncık Mahallesi Mezarlık Üstü mevkisinde tarla içinde, park halindeki otomobilinde, boynu ve sol bileği kesilmiş şekilde ölü olarak bulunmuştu.
Jandarma raporunda, otomobilin kapı ve bagajının kilitli olduğu, cesedinin boyun ve bilek kısmında kesikler bulunduğu kaydedilerek, otomobilde "elveda" başlığıyla başlayan bir not ele geçirildiği kaydedilmişti.
Soruşturmaya bakan savcı intihar diyerek dosyayı kapatmış, ailesi ise savcının dikkate aldığı deliller ve sonuca itiraz etmişti.
Ergenekon Savcısı Fikret Seçen, 2010 yılında Gölcük Donanma Komutanlığı'nda ele geçen çuvallarca belgedeki bazı bilgiler üzerine dosyayı bir kez daha açtı. Ancak olay yeri Ankara olduğu için görevsizlik kararı vererek dosyayı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. Emniyet bilirkişi raporunda cinayet ihtimali ağırlık kazandı. Adli Tıp'tan bir kaç kez alınan raporlarda hep ihtilaf yaşandı. Çoğunluk intihar derken bazı üyeler cinayet görüşünü belirtti.
Olayla ilgili Baba Başbilen'in başvurusu üzerine olayı Başbakanlık Teftiş Kurulu da araştırdı. 1 yıllık çalışmayla hazırlanan rapor, Başbilen'le birlikte diğer iki Aselsan mühendisinin ölümünü de kapsıyordu. Rapor, yaşanan ölümlerin cinayet mi yoksa gerçekten intihar mı olduğu sorusuna net bir cevap veremedi. Ancak rapor, bir taraftan somut delil ve bulguları görmezden gelirken, diğer taraftan mühendislerin ispatlanması son derece zor olan telekinezi yöntemiyle öldürülmüş olabilecekleri gibi bir sonuca vararak, adeta topu taca atmış olarak değerlendirildi.
Diğer taraftan Başbakanlık Teftiş Kurulu'nun raporunda önemli noktalara da dikkat çekiliyordu. Örneğin mühendis Ünsem Ünal'ın ölüme gittiği görüntülerin CD'si ile diğer mühendis Hüseyin Başbilen'in intihar mektubunun yer aldığı flash belleğin jandarmada kaybolmuş olması.. Her ikisi de kritik öneme sahip delillerin kaybolması akıllara Danıştay saldırısının kayıp kamera görüntülerini getiriyor. Ayrıca Aselsan olayındaki jandarma bağlantısı, akıllara Albay Kazım Çillioğlu'nun intihar değil cinayet olduğu net şekilde anlaşılan ölümü soruşturmasında ortaya çıkan jandarma bağlantısını getiriyor.
Diğer taraftan Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı konuyla ilgili ilk davayı açmış bulunuyor. Başbilen'in yazdığı öne sürülen 'intihar mektubu'nun yer aldığı flaş diski kaybettiği iddiasıyla olay yerine bakan iki jandarma görevlisi 'adli görevi ihmal' suçundan yargılanmaya başladı. 21 Kasım 2013 tarihinde Ankara 16. Sulh Ceza Mahkemesinde görülen ilk duruşmada sanıklardan biri flash diski diğerine teslim ettiğini iddia ederken diğeri ise teslim almadığını savundu. Tanık olarak dinlenen diğer bir görevli ise flash diskin teslim olayını doğruladı. Bu durumda iki sanıktan biri üzerinde şüphe güçlenmiş oluyor. İddianamede, sanıkların, Başbilen'in yazdığı iddia edilen intihar mektubunun yer aldığı flaş belleği kaybederek, "adli görevi ihmal" suçunu işledikleri öne sürülüyor. Flaş belleğin kaybolması nedeniyle intihar mektubunun oluşturulma tarihinin tespit edilemediği de iddianamede belirtiliyor.
4 Şubat 2014 tarihinde görülen 2. duruşmada ise sanık avukatları, Başbilen'in ASELSAN'da kullandığı bilgisayarda inceleme yapılmasını talep etti. Bu talep üzerine söz alan Başbilen'in babası Vehbi Başbilen, söz konusu bilgisayarda daha önce inceleme yapıldığına ilişkin emniyet tutanağını mahkemeye sundu. Bilgisayarın incelenmesine ilişkin sanık avukatlarının talebinin gelecek celse değerlendirilmesine karar veren mahkeme, eksikliklerin giderilmesi için duruşmayı ileri bir tarihe ertelemişti.
İŞTE 'ASELSAN ÖLÜMLERİ CİNAYET' DİYEN DELİLLER
Adli Tıp Genel Kurulu ölü olayının intihar mı cinayet mi olduğu konusunda şüpheye düşmüş görünüyor. Ancak adli tıp raporunun şüpheli ölümü aydınlatmaya yarayacak delillerden sadece birini teşkil ettiğine dikkat etmek gerekir. Olaya ilk bakan savcı intihar deyip dosyayı kapatmışken, Ergenekon soruşturması sürecinde dosya tekrar açılmış ve cinayeti düşündüren çok sayıda somut bulguya ulaşılmıştı. Oldukça geniş bilgiler içeren bu bulgular şu şekilde aktarılabilir:
1) Başbilen dosyasında yer alan çok sayıda çarpıcı delil ve bulgu
Aselsan dosyasında çok sayıda çarpıcı delil ve bulgu yer alıyor: Kesikler ve kan içindeki Hüseyin Başbilen, öndeki iki kapıyı açmak için çaba sarf ediyor. Direksiyon altı zemindeki çantada sadece 1 damla kan var. O da alt tarafında. Çantanın içindeki Milli Tank Projesi ile alakalı sunum kayıp. Maktulün elleri temiz, kan izi yok. Aracın ön ve arka koltuklarında nereden geldiği belirsiz kan damlaları ve birikintileri mevcut. Cep telefonu ölüm günü evinde kalmış. Bu telefondan şüpheli görüşmeler yapılmış. Psikolojik tedavi görmüyordu. Son senelerde sadece 9 grip ilacı kullanmış (SGK'nın savcılığa gönderdiği yazıya göre). İddia edilen intihar mektubu ne adli emanette ne de Hüseyin Başbilen'in bilgisayarında var. Bileklerin kesilmesi, erkeklerin tercih ettiği bir intihar metodu değil. Kanda uyuşturucu ve alkol yok. Boğaz ve bilek kesiklerinin aynı anda maktulce oluşturulamayacağı belirtiliyor. Boğaz kesiği, ilk raporun aksine 2-3 cm değil, 20 cm (Çelişen Adli Tıp raporları). Ergenekon sanıklarının, Adli Tıp Kurumu üyelerinin tutumu ile ilgili şüpheli görüşmeleri. 2 aylık eşin intihar tezini destekledikten sonra maktulün ailesiyle hiç görüşmemesi. Jandarma astsubayının olay yerinde delil karartmaya yönelik çabaları. Gölcük'ten çıkan şok belge.
a) Cinayet diyen adli tıp üyelerinin gerekçelerinin her biri çarpıcı
Adli Tıp'ın Başbilen'in ölümüne dair yaptığı incelemede üyelerin çoğu intihar dese de bazı üyeler cinayet olduğu görüşünde. Bunun gerekçelerini de açık açık belirtiyorlar. O gerekçelerde çarpıcı tespitler var. Bu tespitler savcılık tarafından cinayet şüphesini güçlendiren kanıt olarak dosyaya konuldu. Aselsan mühendisi Hüseyin Başbilen'in intihar raporuna üç Adli Tıp uzmanının şerh koyduğu ortaya çıktı. Boğaz ve bileği kesilen Başbilen'in elinde kan izi olmaması cinayeti doğruluyor. Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu'nda Aselsan mühendisi Hüseyin Başbilen'in ölümüyle ilgili 'intihar' görüşüne karşı çıkan Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Yüksel Aydın Yazıcı, Tıbbi Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Canser Çakalır ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Sedat Tavşanoğlu'nun şerh gerekçesi basına yansıdı. Boynunu 20 cm, bileğini ise 8 cm kestiği öne sürülen Başbilen'in ellerinde kan izlerinin bulunmamasına dikkat çekilen raporda, “Kişinin olay yerindeki bulunmuş şekli, otopsi raporunda tarif edilen kesik tarzındaki yaraların nitelikleri ile oluşturdukları harabiyete göre sorulduğu üzere kendisi tarafından oluşturulmalarının varit görülmediğine dair muhalefet şerhimizdir” dendi.
Başbilen'in ölümüyle ilgili 10 kişiden oluşan Adli Tıp Kurulu Başkanlığı Birinci İhtisas Kurulu tarafından hazırlanan raporda yedi üye 'intihar', üç üye ise 'cinayet' demişti. Başbilen'in ölüm nedenini 'cinayet' olarak tanımlayan Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Yüksel Aydın Yazıcı, Tıbbi Patoloji Uzmanı Prof. Dr. Canser Çakalır ve Kardiyoloji Uzmanı Prof.Dr. Sedat Tavşanoğlu gerekçelerini şöyle sıraladı:
“Olay yerinde ve otopside kişinin ellerinde muhtemelen parmak izi alımına bağlı mürekkep bulaşıkları dışında herhangi bir kan izi tarif edilmediği; dosyada kişinin intihar etmesine sebep olabilecek ağır depresyonda olduğuna veya alkol ya da uyuşturucu madde kötüye kullanımına dair herhangi bir tıbbi bulgu, belge ve emarenin olmadığı, kişinin olay yerindeki bulunmuş şekli, otopsi raporunda tarif edilen kesik tarzındaki yaraların nitelikleri ile oluşturdukları harabiyete göre sorulduğu üzere kendisi tarafından oluşturulmalarının varit görülmediğine dair muhalefet şerhimizdir. Kesici vasıfta aletlerin kullanıldığı intihar olgularında bilek ön yüzü, dirsek çukuru, diz çukuru, boyun, karın ve göğüs gibi bölgelerdeki organ veya damarların kesilmesine rastlanacağı, tereddüt kesileri olarak genellikle birden fazla kesik olacağı, tereddüt kesileri olarak tanımlanan bu yaraların değişmez özellikleri arasında birbirlerine yakın ve paralel grup halinde ve yüzeysel olmalarının sayılabileceği, boyunda ve bilekte rastlanan bu kesilerin adetleri farklı olup iki veya üçten bazı olgularda birkaç yüzde değişebileceği tıbben bilinmektedir.”
Şerh gerekçeleri arasında Başbilen'in kullandığı intihar metodunun erkeklerin intihar yöntemlerine uygun olmadığı da belirtiliyor. Durum şöyle açıklanıyor: “Erkeklerin genellikle 'boynun kesilmesi veya göğse batırma, kadınlarda ise bilek kesmeye rastlandığı, birkaç kesi denemesinden sonra birçok olguda kişilerin seçmiş oldukları yöntemi terk ederek başka bir metotla hayatlarına son verdikleri; tereddüt kesilerinin varlığı önemli olmakla beraber bir cinayet ihtimalini de ortadan kaldırmayacaktır.”
Raporda ölümünün cinayet olduğu kanaatinin, çünkü parmaklarda kan izi olmadığının belirtilmesi önemli. Raporda ayrıca, boyun ve bileklerdeki kesiklerin çok derin olduğu, intihara kalkışan bir insanın bileklerini ve boynunu tek seferde bu kadar derin kesemeyeceği de vurgulanıyor. İstanbul Adli Tıp Genel Kurulu üyelerinden 5'i ise Başbilen'in intihar ettiği görüşüne varmıştı. 5 üyeye göre, 'Başbilen önce boğazını sonra bileğini kesti.' Ancak boğazını 20 cm uzunluğunda ve derince kesen bir insanın bu acıyla daha sonra bileğine de derin kesik atabileceği kimseye inandırıcı gelmiyor. Raporda yer alan cinayet gerekçeleri arasında, olay mahallinde kişinin intihar etmesine sebep olacak ağır depresyonda olduğuna veya alkol ve uyuşturucu madde kullandığına dair bulgu olmadığının belirtilmesi de dikkati çekiyor.
b) Sunum yapacağı gün öldü, proje sayfaları kayboldu
Başbilen milli tank projesi üzerinde çalışıyordu ve grubun beyni idi. Sunum yapacağı gün ortadan kayboldu. Ölü bulunduktan sonra projesiyle ilgili çalışmalar kayboldu.
c) İntihara neden olabilecek ağır depresyon durumu yok
Psikolojik rahatsızlık nedeniyle intihar ettikleri öne sürülen üç mühendisle ilgili Savcılığın talebi üzerine SSK tarafından verilen raporda, bu mühendislerin ölümlerine kadar psikolojik tedavi görmedikleri, sadece soğuk algınlığında alınacak ilaçlar kullandıkları belirtildi. Seçen'in 2010\1323 soruşturma muhabere numarası ile Ankara'ya gönderdiği dosyayı devir alan Ankara Cumhuriyet Savcısı Veli Dalgalı, SSK'dan mühendislerin SSK aracılığıyla ne tür tedaviler gördüklerini ve hangi ilaçlar kullandığına dair ayrıntılı bir rapor hazırlanmasını istedi. SSK'dan gönderilen raporda ise, mühendislerin psikolojik tedavi görmediği, psikolojik rahatsızlıklarda kullanılan antidepresan niteliğinde ilaç almadıkları, sadece soğuk algınlığında kullanılacak nitelikte ilaçlar aldıkları belirtildi: “Hüseyin Başbilen sadece 9 kez gripten ilaç aldı. Psikolojik tedavi gördüğüne dair bilgiye rastlanılmadı.”
Soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Savcısı Veli Dalgalı, psikolojik rahatsızlık nedeniyle intihar ettiği öne sürülen Başbilen'in yakın çevresi ve iş arkadaşlarının dinlenmediğini de belirledi. Soruşturma dosyasını, Deniz Feneri e.V soruşturmasında görevlendirildiği için eylül ayında Murat Demir'e teslim eden Dalgalı, iş arkadaşlarına ve çevresine Başbilen'in psikolojik bozukluğu olup olmadığını sordu. Alınan ifadelerde ise Başbilen'in psikolojisinin bozuk olmadığı, sadece balayı döneminde geçirdiği basur ameliyatının getirdiği bazı sorunlar yaşadığı, ancak intihar eğilimi olmadığı anlatıldı. Savcılık, daha önce SSK'dan Başbilen'in kullandığı ilaçların dökümünü istemiş, gelen cevapta antidepresan hap almadığı bildirilmişti.
d) Borcu yüzünden intihar etmiş olamaz
Hüseyin Başbilen'in borcu yüzünden intihar ettiği de ileri sürülmüştü. Ancak araştırmalar sonucu Başbilen'in bankadaki hesabında yüklü miktarda para bulunduğu, iddiaların aksine iki aylık evli olan Başbilen'in düğündeki takılarının da bir bankanın kasasında saklandığı tesbit edildi.
e) Savcılığın yaptırdığı bilirkişi incelemesi
Savcılık, Başbilen'in ölümünü bilirkişi heyetine de incelettirdi. Bilirkişi ölümün cinayet olduğu sonucuna vardı. Bunun nedenleri açık açık belirtildi. Savcının isteği üzerine Ankara Kriminal Polis Laboratuarı'nda, bilirkişi marifetiyle 'Kan Serpintileri Seyir Analizi' de yapıldı. Türkiye'nin bu konuda en yetkin uzmanlarının hazırladığı 21.02.2011 tarihli bilirkişi raporunda olayın cinayet olduğuna dair ciddi kanaat uyandıracak şu bulgulara yer verildi:
“Kesilerin şoför mahallinde başladığı, bu esnada şahsın bir müddet şoför koltuğunda beklediği; kanama devam ederken bekleme esnasında sol kapı kumanda kollarına bir veya birden fazla dokunulduğu; sonradan bilinmeyen bir nedenden dolayı ön yolcu kapısına ulaşmaya çalıştığı; yolcu ön koltuğuna emekler vaziyette kısmen geçtiği; bu sırada güç ve bilinç kaybı gerçekleştiğinden yolcu koltuğu ön boşluğuna düştüğü ancak hala ön yolcu kapısına ulaşmaya çalıştığı; yerde olmasına rağmen kapıya ulaşmaya devam ettiği ve yere yakın konumda kapıya temas ettiği; bu denemeler sırasında ölümün gerçekleştiği...”
-Bilirkişi: Ölüm olayında başka kişiler de yer aldı-
Raporun en üzerinde durulması gereken bölümü ise 'Açıklama Getirilemeyen Şüpheli Durumlar' bölümü. Bu bölümün girişinde “Bu durumlarla söylenebilecek en önemli husus, mevcut süreç analizi ile uyuşmamaları, sürece aykırı olmaları ve ölü bulunan şahıs dışında ikinci veya üçüncü şahıslarca gerçekleştirilmeleri ihtimali olan durumlardır.” deniyor.
-Araçtan dışarı çıkmak istedi-
Aselsan soruşturmasını yürüten Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat Demir, Hüseyin Başbilen'in ölü bulunduğu araçta çekilmiş fotoğrafları ve video kayıtlarını, kan ve parmak izlerini, Türkiye'de bu alandaki uzmanlığı ile tanınan bilirkişiye yorumlattı. Olaydan sonra araçta çekilen onlarca resmi tek tek inceleyen uzman bilirkişi, kanın yönü ve akış şeklini analiz etti. Bilirkişi raporunda, Başbilen'in şoför koltuğunun yanındaki koltukta, başının torpido gözünün altında, ayaklarının ise koltuğun üzerine kalması ile ilgili olarak, “Başbilen'in aracın içerisinde olduğu esnada, boynundaki 20 cm'lik kesik ve bileğindeki kesiklerin mevcut olduğu, kendisinin dışarı çıkmak için önce şoför koltuğunun yanındaki koltuğu açmak istediği, ancak kapıyı açmayı başaramayınca yan koltuğa geçtiği, yan koltuktaki kapıyı açmak için geçtiği esnada vücudundaki yaralar nedeniyle başının torpido gözünün altına gelecek biçimde düştüğü, daha sonra ölüm anının gerçekleştiği ve vücut ağırlığının baş üzerinde toplanmasından dolayı boynunda kırıklar oluştuğu” değerlendirmesi yapıldı. Bilirkişi iki önemli bulguda olayın cinayet olduğuna kanaat getirdi. Kan fışkırma, akma ve cesedin bulunduğu konumu gözönünde bulunduran uzmanlar, parmak izi araştırmasına göre olay anında araçta başka kişi veya kişilerin varlığını tesbit etti. Ayrıca Başbilen'e ait olduğu belirtilen bir çantanın olaydan sonra araç koltuğuna bırakıldığı belirlendi. Söz konusu yorumların yanına kan izlerinin resimleri eklenerek raporlaştırıldı. Bu rapora göre olay 'intihar' değil 'cinayet'.
f) Başbilen'in ailesinin yaptırdığı bilirkişi incelemesi
Bir bilirkişi raporu da Başbilen'in ailesi tarafından özel bir ekibe hazırlatıldı. Aile, Jandarma ve Adli Tıp Kurumu raporlarına ilişkin uzman ekiplerden yardım istedi. Başbilen'e ait tüm bilgi ve belgeler Kayseri'de uzmanlık alanı kan ve sperm delilleri olan ekibin inceleme raporu da maktulün öldürüldüğünü kuvvetlendirdi. Başbilen'in ölümü ile ilgili kesin bir hüküm tesis etmenin mümkün olmadığı belirtilirken, birçok bulgunun öldürüldükleri yönünde olduğu kaydedildi.
g) Yabancı uzmanlar da Aselsan cinayet diyor
Başbilen'in ölü bulunduğu araçta kriminal inceleme ekipleri tarafından cinayet sonrası yapılan araştırmadaki bilgiler, yabancı bir uzman ekip tarafından da değerlendirildi. Başbilen'in ölümü sonrası olay yerine giden kriminal ekipler, kanın yön ve akış şeklini olay yerinde inceleyerek fotoğraflamış ve kameraya almıştı. Soruşturma savcılığı tarafından görevlendirilen uzman ekipler olay yerine giden kriminal ekibin topladığı bilgi ve dokümanları yorumladı. Dünya çapında tanınmış ekibin, Başbilen'in boğazını kesen falçatanın sağ arka koltukta oturan bir başka kişi tarafından saplanmış olabileceğini belirttiği, falçatanın önce boyun alt tarafına doğru kesik bıraktığı çıkarken ise aracın arka koltuk yönüne doğru çıkış izi bırakmış olabileceği görüşüne yer verdiği bildirildi. Uzman ekibin aracın arka koltuğunda Başbilen'e ait bulunan kan izlerini buna bağlayarak, Gayri ihtiyari bıçak arka taraftan çekilirken bıçakta biriken kan damlaları da bıçakla beraber hareket ederek arka tarafa damladı tespitinde bulunduğu kaydedildi. Ekibin kan fışkırma, kan akma, kanın yönü ve kanın akış şeklini detaylı incelediği aktarıldı. Uzman ekibin ayrıca Başbilen'in boynundaki 20 cm'lik kesik ile bileğindeki kesikleri detaylı incelemeye tabi tuttuğu bildirildi. Uzman ekibin bileklerini kesen bir kişinin bu acıyla boğazını 20 cm nasıl kesebileceğine ilişkin de sorgulama yaptığı dile getirildi. Edinilen bilgilere göre inceleme ekibinin en çok üzerinde durduğu nokta Başbilen'e ait kanın araç içindeki dağılması oldu. Yabancı uzmanlar da ölümün cinayet olduğu kanaatinde.
h) Jandarmanın var dediği intihar mektubu bulunamadı
Soruşturma safhasında meydana gelen bir kaç çarpıcı gelişmeden biri, ilk olay yeri incelemesini yapan Jandarmanın var dediği intihar mektubunun bulunamaması oldu. Hüseyin Başbilen'in intihar mektubunu Aselsan'daki bilgisayarında, 4 Temmuz 2006'da yazdığı öne sürülmüştü. Jandarmanın, mühendisin intihar mektubunun Aselsan'daki bilgisayarında yazıldığı yönündeki raporu üzerine adı geçen bilgisayarın hard diskini incelemeye alan savcılık, burada mektubun kopyasına rastlayamadı. Hüseyin Başbilen'in ailesi ise, mektubun yazıldığı söylenen 4 Temmuz 2006 günü oğullarının işe gitmediğini öne sürdü.
i) Aselsan belleği jandarmada kayboldu
Soruşturma safhasında meydana gelen diğer bir çarpıcı gelişme ise, Hüseyin Başbilen'e ait flash belleğin jandarmada kaybolması oldu. Bellekte, Başbilen'in intihar ettiğine delil olarak gösterilen mektubun yer aldığı iddia ediliyordu. Bu mektubun varlığına dair iddia, olay yerinde ilk soruşturmayı yapan jandarma tarafından ileri sürülmüştü. Başbilen'in aracında bulunan, bilgisayarda yazılmış 4 Temmuz 2006 tarihli intihar mektubunun mühendise ait olup olmadığını araştıran savcılık, olayla ilgili ilk incelemeyi yapan Jandarma'dan bilgi istedi. Jandarma, söz konusu mektubun Başbilen'in Aselsan'daki bilgisayarında bulunduğunun belirlendiğini söyledi. Savcılık, Jandarma'nın cevabını yeterli görmeyerek bilgisayarı yeniden incelettirdi, ancak söz konusu mektubun izine rastlanmadı. Bunun üzerine Jandarma'ya mektubun bilgisayarda bulunamadığı bildirildi ve konuyla ilgili cevap istendi. Jandarma ise mektubun Başbilen'in öldüğü esnada aracındaki harici bir bellekte kayıtlı olduğunu bildirdi. Harici belleğin kendilerine teslim edilmesini talep eden savcılığa jandarmadan gelen yanıtta belleğin kayıp olduğu yönünde ifadeler yer aldı.
j) Başbilen'in çantasındaki bilgisayar kayıp
Başbilen'in aracındaki çantanın buraya sonradan konduğu bilgisi, 28 Şubat 2011 tarihli bilirkişi raporunda yer almıştı. Çantanın içinde Başbilen tarafından hazırlanan Milli Tank Projesi'nin ilk 50 sayfası bulundu. Ancak ailesi, Başbilen'in çantasında bir de laptop bulunduğunu iddia etmişti. Başbilen'in Aselsan'daki bürosunda ve evinde yapılan aramalara rağmen ailenin söz ettiği laptop'un izine rastlanmadı.
k) Mühendislerin Aselsan'daki son günleri
Soruşturmayı yürüten Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat Demir, Aselsan'a mühendisler ile ilgili birçok soru sordu. Mühendisler Halim Ünsem Ünal, Evrim Yançeken ve Hüseyin Başbilen'in Aselsan'daki son günlerini soran Savcı Demir, ayrıca üç mühendisin üzerinde çalıştığı son projeleri, kurumdaki başarılarını ve soruşturmanın gizliliği ilkesince kamuoyuna yansımayan birçok konuda Aselsan'a sorular sorarak cevaplanmasını istedi. Aselsan'dan bu konuda gelen ayrıntılı raporda mühendislerin son günlerine dair çarpıcı bilgilerin olduğu öğrenildi.
l) Olay yeri fotoğrafı ve diğer ayrıntılar
Aselsan mühendisi Başbilen'in şüpheli ölümüne ilişkin olay yeri fotoğrafları ortaya çıktı. Fotoğraflarda olayın intihar değil cinayet olduğu iddialarını güçlendiren çok sayıda işaret bulundu. Bunlardan birisi çok çarpıcı. Başbilen'in cesediyle birlikte sağ ön konsolun altında bulunan çantanın yukarıda kalan ön yüzünde kan izine rastlanmazken çantanın sadece alt yüzeyinde kan lekesi olduğu tespit edildi. Bu ayrıntı çantanın ikinci bir kişi tarafından Başbilen'in ölümü sonrasında cesedinin yanına konulduğunu gösteriyor. İlk kez ortaya çıkan fotoğraflarda Başbilen'in başka biri tarafından zor kullanılarak öldürüldüğü izlenimi veriyor. Başbilen'in aracında duruş şekli de bu nasıl intihar sorusunu gündeme getirirken, olay yeri tespit raporunda neden bu ayrıntılara yer verilmediği, Başbilen'in kuşkulu ölümünde şüpheleri daha da artırdı.
-Boğazını kesti, etrafa kan sıçramadı-
Aselsan mühendisi Başbilen'in ölümünü aydınlatacak olay yeri fotoğraflarında ilginç ayrıntılar ortaya çıktı. Olay yeri tespit raporuna göre, boğazı ve bileği kesilerek hayatını kaybeden Başbilen'in kanının aracın sağ ön konsolunun altına doğru 90 derecelik açıyla aktığı öğrenildi. Başbilen'e ait kan damlalarına aracın tavan, koltuk ve kapı yanlarında rastlanmazken, 'boğazını keserek intihar eden bir kişiden çıkan kan damlaları nasıl olurda hiçbir tavan ve yan cisimlere sıçramaz?' sorusunu akıllara getirdi. Bu da Başbilen'in boğazının aracın ön tarafına ikinci bir kişi tarafından tutularak kesildiği savını güçlendirdi.
Arabadaki kan izlerinin kriminal incelemesi, Başbilen'in boğaz ve bileklerini kendisinin kesmesi sonucu oluşacak kan izleriyle açıklanamayacak başka izlerin olduğunu ortaya koyuyor. Olayın cinayet olduğunu düşünen bir kaynağa göre Başbilen, şoför koltuğunda otururken iki kolu sürücü koltuğu üzerinden arka tarafta oturan katil tarafından tutularak zorla arkaya çekildi. Bilekleri burada ölümcül şekilde kesildi. Sonra da Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesi üyelerinden olaya 'intihar' diyenlerin tereddüt kesisi olduğu yönünde kanaat bildirdiği boğaz kesisi yapıldı. Böylece, olayın intihar olarak tanımlanması için gerekçe oluşturuldu. Katil veya katiller araçtan çıktıktan sonra Başbilen, önce şoför, sonra yolcu kapısını açma gayretine girdi. Bu sırada başı ön yolcu koltuğu boşluğundayken öldü. Kan kuruduktan sonra da içindeki kozmik sunum alınan çanta, sürücü ön koltuğu önüne atıldı.
-Çantanın üstünde kan izi yok-
Başbilen'e ait olay yeri fotoğraflarındaki Başbilen'in cesedinin duruş pozisyonu da olay yeri tespit raporunu doğrularken akıllara durgunluk veren bir başka ayrıntı da Başbilen'e ait çantayla ilgili oldu. Başbilen'in cesediyle birlikte sağ ön konsolun altında bulunan çantanın yukarıda kalan ön yüzünde kan izine rastlanmazken çantanın sadece alt yüzeyinde kan lekesi olduğu tespit edildi. Bu ayrıntı çantanın ikinci bir kişi tarafından Başbilen'in ölümü sonrasında cesedinin yanına konulduğu, akan kanın da sonrasında çantanın sadece alt yüzeyini lekelediği iddiasını güçlendirdi. Jandarmanın çektiği fotoğraflarda aracın direksiyon altı zemininde bir çanta olduğu açıkça gözüküyor. Rapordaki tespitte “Yoğun kan birikintisi olan bir zemin üzerinde bulunan çantanın hem altının hem üstünün kanlı olmadığı, herhangi bir kan lekesi izinin bulunmadığı görülmektedir.” deniyor. Bilirkişi, çantanın ölüm esnasında aynı yerde bulunması halinde üzerinde sıçrama, fışkırma türündeki tüm kan izlerinin görülmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Ayrıca, çantanın altındaki zemin üzerinde kan lekesi bulunmayan temiz bölgelerin olması gerektiğini belirtiyor. Çanta temiz iken, kan lekelerinin zemin paspası üzerine geçtiği ve araç yıkama firmasına ait kağıt paspasının da kanlı olduğu belirtilerek nihai değerlendirme şöyle yapılıyor: “Bu, çantanın kanama devam ederken burada olmadığını göstermektedir.”
Çantanın direksiyon altına, pedalların önüne ne zaman konulduğuna dair başka fotoğraflara dayanılarak yapılan tespite göre de çantanın alt kısmında herhangi bir kan lekesi bulunmuyor. Çantanın temiz olduğu görülüyor. Bilirkişi raporunda şunlar ifade ediliyor: “Yukarıda anlatılan inceleme ve analizler neticesinde, çantanın ölüm sürecinin bitmesi ve kan lekelerinin pıhtılaşıp kurumasından sonraki bir zamanda fotoğraflarda görülen pozisyona geldiği görüş ve kanaatindeyim.”
Oysa olaya ilk bakan Savcı Hasan Aykaç'ın 'kovuşturmaya gerek olmadığına' dair kararı vermesinde etkili olan gerekçelerden biri, arabanın kapılarının içeriden kilitli olmasıydı. Bu noktada şunu sormak gerekiyor: Kesiler meydana geldiğinde araç kilitli ise -ki Aykaç'ın kararında arka kapı kelebek camı kırılarak kapının açıldığı ve cesedin çıkarıldığı belirtiliyor- bu çanta nereden geldi? Kim veya kimlerce kanlar donduktan sonra sürücü koltuğu önüne yerleştirildi?
Başbilen'in arkadaşlarından alınan bilgiye göre, boş bulunan çantanın içinde ölümünden önce 57 saat üzerinde çalıştığı Altay Milli Tank Projesi'nin 4 ve son etabına ait sunum ve harici bellek bulunuyordu. Tank projesi, ayrı ekipler tarafından elektronik, mekanik, silah sistemleri ve zırh olmak üzere ayrı ayrı çalışılmıştı.
-Kafası koltuğun altına nasıl gitti?-
Olay yeri fotoğraflarında Hüseyin Başbilen'in kafasının yan koltuğun altına doğru sokulmuş olması dikkat çekti. Aracın şoför mahallinde oturan Başbilen'in kapıları açmak için neden şoför mahalli yerine aracın sağ tarafındaki kapıyı açmak istediği sorusu gündeme getiriyor. Olay yeri raporlarında Başbilen'in şoför bölümünden sağ koltuğa geçmek istediği iddia edilmişti.
-Pantolonuna çamur nasıl bulaştı?-
Ankara'nın Kavaklı köyü Aydıncık Mahallesi Mezarlık Üstü mevkisinde tarla içinde, park halindeki otomobilinde, boynu ve sol bileği kesilmiş şekilde ölü olarak bulunan Başbilen'in olay yeri fotoğraflarında pantolonunun paça ve arka cep kısmında çamur lekeleri de dikkat çekiyor.
-Kağıt paspastaki kan lekeleri açıklanamaz şekilde-
Şüpheli durumlar sadece çanta ile sınırlı değil. Arka yolcu koltukları önüne serili, yıkama sonrası konan kağıt paspasların konumu ve üzerindeki kan lekeleri de 'açıklanamaz' durumlar içeriyor. Rapora göre bu paspasların üzerindeki kan lekeleri arasında kanın akış yönleri, yoğunlukları ve oluşma mantıkları açısından hiçbir bağ yok. Arka taraftaki kan leke ve birikintileri farklı nedenlerle kendine özgü bir şekilde meydana gelmiş. Şoför koltuğunun arkasındaki yolcu koltuğu önündeki paspasın kapı tarafından ön koltuk altına doğru itilmiş olduğu da fotoğraflarda görülüyor. Arka koltuk önünde görülen iki ayrı kan lekesinin oluşum itibarıyla 90 derece, yani yere dik açıyla damladığı tespit edildi. Bu lekelerin maktulün hareket ettiği konuma, güzergaha, şoför koltuğunun konumuna ve kan serpintilerinin genel seyrine aykırı bir pozisyon ve açıda olduğu belirtildi. Rapordaki diğer bir şüpheli durum da ön yolcu koltuğu arkasındaki kağıt paspasın üzerindeki yoğun kan lekesi. Bu lekenin ön taraftan ya da başka yerden akıntı şeklinde olmadığı belirtiliyor.
-Adli Tıp, 'sıfır' hatasını kabul etti-
Olay yeri raporunda ölünün bileğinde 10 cm., boynunda ise 20 cm. kesikler olduğu yazıldı. Ancak Adli Tıp Raporu'nda 2 cm. boyun kesiği var deniyor. Bu çelişki kasti olmayan bir hata olarak açıklandı. Başbilen'in boğazındaki 20 cm'lik kesik heyet üyeleri tarafından hazırlanan raporda 2-3 cm olarak gösterilmişti. Otopsi fotoğrafı ve rapordaki bu çelişkiye dikkat çeken savcılık, Adli Tıp'a yazdığı yazıda “Ölüm nedeni hakkında net cevap verin. Adli Tıp Genel Kurulu'nun onayı olsun” demişti. Savcılığın uyarısının ardından Adli Tıp'ın ise sıfır hatası yapıldığını kabul ettiği ortaya çıktı. İnsan kusurundan kaynaklanan böyle bir hata yapılmış ve gözden kaçmış olabilir. Bu nedenle bu hatayı, 'cinayete işaret eden deliller' arasında göstermek mümkün görülmüyor.
2) Ergenekon kapsamında ele geçen delil ve bulgular
Aselsan intiharları dosyasının tekrar açılması Ergenekon savcısı Fikret Seçen'in 'Fuhuş ve casusluk' soruşturması kapsamında Gölcük Donanma Komutanlığı'nda elde ettiği bir belge ve belki ek olarak diğer bazı deliller üzerine olduğu biliniyor. Bu deliller ölümlerinin bu çetenin, dolayısıyla da Ergenekon'un işi olabileceğini gösteriyor. Çarpıcı delil ve bulgular var.
a) Gölcük belgesi: Aselsan'da sorun çıkaranlar var, gereken yapılmalı
'Fuhuş ve Casusluk' soruşturması kapsamında gelen bir ihbar üzerine Ergenekon savcısı Fikret Seçen tarafından 6 Aralık 2010 yılında Gölcük Donanma Komutanlığı'nda arama yapıldı. İstihbarat Şube'nin zemin karoları altına gizlenmiş çok önemli çuvallarca belge ele geçirildi. Bu belgeler, Balyoz ve Ergenekon gibi çok sayıda davayı önemli ölçüde etkiledi. Bu belgelerden biri olan Aselsan.doc isimli belge, Aselsan intiharlarını soruşturan Ankara Cumhuriyet savcılığı tarafından cinayet şüphesini güçlendiren kanıt olarak dosyaya konuldu. Aramada bulunan bir harici bellek içerisindeki dosyada, Aselsan ve SAGEM'e yoğunlaşalım, sorun çıkaranlar var. Sorunun kaynağı bulunmalı, gereken yapılmalı. şeklinde ifadeler yer alıyordu.
b) Ergenekon ve Balyoz iddianamelerinde belirtilen örgüt yapılanması
Ergenekon ve Balyoz Eylem Planı davası iddianamesi eklerindeki belgelerde, Aselsan'daki yapılanmaya özel önem verildiği, ilişki kurulabilecek -7'si lider olmak üzere- 47 kişiden bahsedildiği görülüyor. Savunma sanayiindeki organizatör olarak eski HAVELSAN Genel Müdürü Dr. Ömer Faruk Yarman gösteriliyor. Yarman, daha sonra Gölcük Donanma Üssü'nde ele geçirilen belgeler ve Balyoz davası kapsamında tutuklanmıştı.
Yukarıda bahsi geçen Aselsan'daki Ergenekon ve Balyoz örgüt yapılanmasına dair iddiayı 16 Nisan 2012 tarihinde 'kontrgerilla.com' sitesinde 'Abdullah Harun' tarafından alıntılanan ve genişletilen yazımızda daha geniş şekilde dile getirmiştik. Yazımızın ilgili kısmı şu şekilde idi:
-Paşalar intihar görevi aldı mı?-
Peşpeşe intihar ederek öldükleri iddia edilen üç Aselsan mühendisinin ölümünde Aselsan yöneticisi paşalar görev aldı mı?.. Ergenekon iddianamesinde yer alan bir telefon görüşmesi, Balyoz iddianamesindeki diğer satırlarla ve soruşturmada ortaya çıkan yeni bulgularla bir araya gelince bu şok şüpheyi akıllara getiriyor.
Soruşturmayı yürüten savcılar, Aselsan ve TSK'ya yönelttiği sorulara aldığı cevaplarla, bu mühendislerin kritik projeler üzerinde çalıştıklarını teyit etti. Oysa Aselsan, daha önce mühendislerin ölümleri ile ilgili sessiz kalmış, kamuoyunda dile getirilen iddialar üzerine de Mayıs 2007 tarihinde internet sitesinden bir açıklama yapmıştı. 8 maddeden oluşan açıklamada intihar ettikleri ileri sürülen mühendislerin psikolojik tedavi gördükleri belirtilerek olayın intihar olduğunun tahkikatlarla kesinleştiği dile getirilmişti. Açıklamanın sonundaki satırlar ise daha da şaşırtıcı idi. Çalışanlarımızın isimlerinin gerçekle ilgisi bulunmayan spekülasyonlar ile anılmaya başlanması tüm Aselsan ailesini üzmüş... denilerek, mühendislerin savunma sanayii için hayati öneme sahip projelerde çalıştıkları şeklindeki haberlerin 'spekülasyon' olduğunu kamuoyuna duyuruluyordu. Aselsan, kamuoyunu aydınlatmayan tam tersine karartan bu şaşırtıcı tavrını, ancak savcılığın ısrarı üzerine değiştirmek zorunda kaldı.
Bu noktada Ergenekon iddianamelerinde de dile getirilmiş olan 'Aselsan'da bazı paşaların etkin olduğu' iddiaları da hatırlanmalı. Birinci Ergenekon iddianamesinin 1267'nci sayfasında yer verilen '1540 sayılı iletişim tespit tutanağında', Ergenekon sanıkları Doç. Dr. Emin Gürses ile Ümit Sayın arasında, Aselsan mühendislerinin ölümü hakkında şu görüşme geçiyor:
-GÜRSES: Deniyor ki bu çocuklar durup dururken intihar etmediler. Bunları belli bir hazırladılar intihara yani. -SAYIN: Öyle yöntemler var. İNFRATEST duyulmayan eşik altı seslerle, mikrodalgalarla var öyle yöntemler. -GÜRSES: Şimdi onun için ben onları size yönlendirdim. Benim anladığım bir konu değil ki. -SAYIN: Ben cinayet olduğunu düşünüyorum bunların. Adli Tıp Kurumu'ndakiler de öyle düşünüyor. -GÜRSES: He ama üç tane cinayet arka arkaya olunca, nasıl oluyor diye şüpheleniyorlar. -SAYIN: Bir tanesi bir tanesi en azından cinayet olarak düşünülüyor. Kesin deliller varmış ellerinde Birinci Kurulun. Aselsan'daki paşalarla konuştum. (...) Aselsan'daki paşalar rahatsız oluyorlar bu konudan. Yani Aselsan yönetim kurulundakiler. -GÜRSES: Paşalar niye rahatsız oluyor, incelesinler. Doğru iş yapsınlar sen ne yapacaksın paşaları. -SAYIN: Valla geçen yıl beni çağırdılar aslında o cinayetlerden sonra. Bilinmezliğin kontrolüyle ve de bu İNFRATEST ile ilgili bir sunum yaptım orda yönetim kuruluna. İnsanlarda işte depresyon, intihar şey ağır psikolojik bozukluklar yapmanın mümkün olduğunu kanıtlarıyla ve görsel materyalleriyle anlattım filmlerle. He kafalar karıştı da. Onlar Aselsan'daki olayı intihar diye yorumluyorlar. -GÜRSES: Bunlar Eşref Bitlis'in ölümüne de sebep. -SAYIN: Evet doğrudur. Bitlis olayı kesin suikast. -GÜRSES: Ona bile kaza diyorlar hala. ... Rapor da veren işte o tümgeneral. Bu var ya Aselsan'da konuşan paşanın danışmanlarından.
Bu satırları dikkatle okuyunca dikkati çeken ayrıntılar var. Örneğin bazı teknik yöntemler kullanılarak mühendislerin intihara sürüklenmiş olabileceği bilimsel olarak mümkün görülüyor. Deniyor ki bu çocuklar durup dururken intihar etmediler. Bunları belli bir hazırladılar intihara yani diyerek bunu mümkün gören Ergenekon sanığı Doçent, en azından mühendislerden birinin intihar etmediğini dile getiriyor. Bu durum şüpheleri güçlendiriyor.
Telefon görüşmesinde dikkat çeken diğer bir ayrıntı, Eşref Bitlis olayında kaza raporu veren tümgeneralin Aselsan'daki bir paşanın danışmanı olması. Hatırlanacağı gibi, Eşref Bitlis'in 1993 yılında uçağının düşerek hayatını kaybetmesi üzerine düzenlenen, uçağın buzlanma sonucu kazaen düştüğü şeklindeki raporun şüpheli olduğu, olayın buzlanma sonucu oluşan bir kaza değil, bir sabotaj olduğu İTÜ uzman bilirkişilerinin incelemeleriyle saptanmıştı. Eşref Bitlis olayına dair soruşturma da tıpkı Aselsan intiharları soruşturması gibi giderek derinleştiriliyor.
Aselsan olayının konuşulmasından rahatsız olan Aselsan paşaları.. Mühendislerin kritik projeler üzerinde çalıştıklarını 'bu iddialar spekülasyon' diyerek gizleyen Aselsan paşaları.. Bitlis ölümünde şüpheli kaza raporu hazırlayan Aselsan paşaları.. Bu ayrıntılar Aselsan mühendislerinin ölümlerinde, Aselsan yönetiminde görev alanların da yer almış olabileceği şüphesini akla getiriyor.
Tam da paşaların istediği şekilde olayların ilk savcı tarafından intihar denilerek kapatıldığı söylenebilir. Ta ki iki yıl sonra Ergenekon savcılarının devreye girerek dosyayı tekrar açmasına kadar. Soruşturmaya bakan ilk savcının birçok şüphenin üzerine gitmediği, jandarmanın var dediği intihar notunun yer aldığı iddia edilen flash belleğin kaybolduğu, mühendislerin çantasından proje sayfalarının alınmış olduğu ve diğer bir çok şok edici ayrıntı savcılarca ortaya çıkarılmaya başlandı. Tüm bu gelişmeler paşaların olaydaki rolüne dair şüpheleri güçlendiriyor.
Bu noktada, Üçüncü Balyoz iddianamesinin 205. sayfasındaki şu satırlar sanıyoruz şüpheleri daha da güçlendirecektir:
...53-)Şüpheli ömer faruk ağa yarman Dosyada mevcut Balyoz Güvenlik Harekat Planı içerisinde '...Belirleyeceğimiz emekli TSK mensubu arkadaşlarımızın başta OYAK, Aselsan, HAVELSAN, ROKETSAN, TAİ vb. olmak üzere TSK ile iltisaklı şirketlerdeki görevlendirmelerinde kilit pozisyonlara sahip olunacak şekilde düzenlemeler yapılmasına devam edilecektir. ' şeklinde ve yine dosyada mevcut Suga Harekat Planı içerisinde 'OYAK, Aselsan ve HAVELSAN gibi şirketler müzahir emekli personelin istihdamı konusunda etkin olarak kullanılmaya devam edilmektedir.' şeklindeki ibarelerin yer aldığı görülmüştür. Dosyada mevcut SAVUNMA SANAYİ isimli excel belgesi incelendiğinde ÖZET(SS), Aselsan, HAVELSAN, SSM-STM, TAİ, ÖZEL, ÖZET (Tübitak), Tübitak isimli çalışma sayfalarından oluştuğu, belgenin 09.01.2003 tarihinde fyarman isimli kullanıcı tarafından oluşturulduğu ve 25.02.2003 tarihinde Suha TANYERİ isimli kullanıcı tarafından son kez kaydedildiği anlaşılmıştır. Söz konusu belge 2010/185 ve 2010/1003 sayılı soruşturmalar kapsamında ele geçirilmiştir. Her ne kadar 2010/185 sayılı soruşturma kapsamında hazırlanan iddianamede bu konu ile ilgili teferruatlı izahat yapılmış olsa da şüpheli açısından belge tekrar incelendiğinde; ÖZET (SS) isimli çalışma sayfasının diğer çalışma sayfalarında yer alan sayfaların özeti mahiyetinde olduğu, sayfanın başında SAVUNMA SANAYİ: Genel koordine Faruk Yarman şeklinde şüphelinin isminin yer aldığı, belgedeki tabloda Aselsan, HAVELSAN, SSM, STM, TAİ kurumlarında görevlendirilebilir personel sayısının ve bu kurumlarda koordineyi sağlayacak isimlerin belirtildiği,... (Abdullah Harun / kontrgerilla.com) (http://www.kontrgerilla.com/mansetgoster.asp?haber_no=4453)
c) Ergenekon sanıklarının telefon görüşmesi
Mühendislerin şüpheli ölümleriyle ilgili Birinci Ergenekon iddianamesinde tek bir bilgi var. Ergenekon 1. iddianame, Sayfa: 1267'de şu satırlar yer alıyor:
Tape:3568 11.01.2008 tarihinde X Bayan ile görüşmesinde özetle; X bayan şahsın 'Kanal 1 den arıyorum da şimdi fatih bey burada Fatih ALTAYLI Teketek programına başlıycak pazartesi günü, 14 Ocak Pazartesi günü; mı., ve o gün m... Aselsanla ilgili bi konu işlemeyi düşünüyo' 'Emin GÜRSESle konuştum biraz önce de, o da konuğumuz olacak herhalde ve sizin adınızı verdi. Hani bu konularda çok uzman olduğunuzu söyledi.' Dediği, Ü.SAYIN'ın 'ben şu sıralarda televizyon programlarına pek katılmıyorum, çok sağolun' dediği Tape:1540 11.01.2008 tarihinde Emin GÜRSES ile görüşmesinde özetle; Emin'in kendisini bir programa davet ettiklerinden bahsettikten sonra Emin'in '...deniyor ki bu çocuklar durup dururken intihar etmediler. Bunları belli bir hazırladılar intihara yani...' Dediği, Ümit'in 'Öyle yöntemler var. İNFRATEST duyulmayan eşik altı seslerle, mikrodalgalarla var öyle yöntemler.' Dediği, Emin'in 'Şimdi onun için ben onları size yönlendirdim. Benim anladığım bir konu değil ki.' Dediği, Ümit'in '... Ben Cinayet olduğunu düşünüyorum bunların. Çünkü adli tıp kurumundakiler de öyle düşünüyor.' Dediği, Emin'in 'He ama üç tane cinayet arka arkaya olunca, nasıl oluyor diye şüpheleniyorlar.' Dediği, Ümit'in 'Bir tanesi bir tanesi en azından cinayet olarak düşünülüyor. Diğerleri ikisi intihar olabilir ama bi tanesinin cinayet olduğu konusunda kesin deliller varmış ellerinde birinci kurulun. Diğer ikisi intihar olabilir. Dolayısıyla ben cinayet olduğunu düşündüğümü söyledim de bunlar ses falan kaydedip de benim şeylerimi verirse; çünkü Aselsan'daki paşalarla konuşmuşum ben geçen...' 'Basında konuşuluyor değil mi? Ben pek takip etmiyorum artık. Çünkü Aselsan'daki paşalar rahatsız oluyorlar bu konudan. Yani Aselsan YÖNETİM KURULUNDAKİ.' Dediği, Emin'in 'PAŞALAR NİYE RAHATSIZ OLUYORLAR, İNCELESİNLER DOĞRU İŞ YAPSINLAR YANİ. SEN NE YAPACAKSIN PAŞALARI.' Dediği, Ümit'in 'Valla geçen yıl beni çağırdılar aslında o cinayetlerden sonra... Bilemezliğin kontrolüyle ve de bu İNFRATEST'le ilgili bir sunum yaptım orda yönetim kuruluna. İnsanlarda işte depresyon, intihar, şey ağır psikolojik bozukluklar, yapmanın mümkün olduğunu kanıtlarıyla ve görsel materyalleriyle anlattım filmlerle.' 'He kafalar karıştı da. Onlar şey bu Aselsan'daki olayı öyle yorumlamıyorlar zaten intiharı. Bunlar çok kritik yerde çalışan kişiler değil diyorlar.' Dediği.
İddianamedeki bu görüşmeyle ilgili görüşlerini açıklayan Hüseyin Başbilen'in babası, kafasını en çok kurcalayan konunun Ergenekon davası olduğunu vurguladı ve şöyle konuştu: “Ergenekon sanığı Ümit Sayın'ın konuşmaları iddianamede yer aldı. Emin Gürses ve Kemal Alemdaroğlu ile yaptığı görüşmede oğlumun olayından söz ediyordu. Konu hakkında Aselsan'ın konuşmaması konusunda kendisini uyardığını açıkça belirtiyordu. Bu konuşmayı yapan kişi sıradan birisi değil, Adli Tıp Enstitüsü'nde görev yapan Ümit Sayın... Sayın'ın deşifre olan konuşmasında 'cinayet yönünde deliller var' demesi ve 'Adli Tıp Raporu olumsuz çıkacak' hatırlatmasında bulunması, bu konuda bilgi sahibi olduğunu gösteriyor. Hangi baba Ergenekon iddianamesinde oğlunun cinayetinin yer aldığını görür de harekete geçmez? Ben davayı yürüten savcıların, bizlerin ifadesine başvuracağını tahmin ediyorum. Ve iddianameye yansıyan bu görüşmelere mercek tutacaklarını da umuyorum.”
Bu ses kaydı her ne kadar Sayın'ın kişisel düşüncesi imiş gibi algılansa da kendisinin adli tıp yöneticisi olduğu hatırlanırsa Adli Tıp'takilerin de cinayet olduğuna inandıklarına dair sözleri ciddiye alınabilir. Öyle bile olsa bunun da pek önemli olmadığı açık. Çünkü Adli Tıp'ın görüşü zaten gizli değil. Savcı Adli Tıp'tan defalarca görüş aldı. Son görüşe göre Çoğunluk intihar dese de cinayet diyen üyeler de var. Sonuç olarak Ümit Sayın'ı yukarıda içeriği verilen telefon görüşmesi hiçbir önem taşımıyor. Tabi görüşme bu kadarsa ve bu konuda başka bir bilgi yoksa.. Savcı Murat Demir, Ergenekon sanığı Ümit Sayın'ı şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırdı. Sayın'ın ifade verip vermediği verdiyse de ne dediği basına yansımadı. Ayrıca ifade verdiyse bile Ümit Sayın tutuklanmadı. Sayın'ın Ergenekon davasında gizli tanık olduğu, örgüt hakkında çok önemli bilgiler verdiği ileri sürülmüştü. Bunu doğrulayacak gelişmeler yaşandı Birinci Ergenekon davası duruşmalarında. Ama yine de bu, doğruluğu teyit edilmemiş bir iddia.
d) Fuhuş ve Casusluk çetesinden ele geçen şok belgeler
Ergenekon savcısı Fikret seçen tarafından yürütülen 'Fuhuş ve casusluk' soruşturmasında Aselsan ölümlerine ışık tutabilecek şok içerikli belgeler yer alıyor. Bunların Aselsan savcısı tarafından dosyaya delil olarak konulup konulmadığını bilmiyoruz. Ancak aşağıda aktaracağımız belgeler incelendiğinde Aselsan ölümleriyle çok yakından ilgili olabileceği anlaşılıyor.
'Fuhuş ve casusluk' davasının 250 sayfalık iddianamesi incelendiğinde fuhuş ve şantaj yoluyla gizli askeri belge ve projeleri elde etmeye çalışan bir çetenin TSK'nın içinde adeta cirit attığı net şekilde görülecektir. Devletin güvenliğini tehlikeye sokacak 165 binden fazla belge ve 43 adet video kaydının, çetenin eline geçtiği iddia ediliyor. Genelkurmay'ın 'yabancı bir devletin eline geçmesi durumunda o ülkeye yarar sağlar' dediği deliller arasında pek çok askeri birlik ve üsse ait gizli bilgi ile buralara ait kamera görüntüleri ve krokiler bulunuyor. Casusluk çetesinin bu kadar büyük kapsamlı faaliyetlerinin, Aselsan mühendislerinin intihar süsü verilerek öldürüldüğüne dair güçlü bir bulgu olduğu açık. Ayrıca bu soruşturma kapsamında Gölcük'ten elde edilen bir belgede, 'Aselsan'da sorun çıkaranlar var, gereken yapılsın' talimatının delil niteliği taşıdığı da açık. Ayrıca iddianamede yer alan bir bölüm Hüseyin Başbilen'in boğaz ve bileğinin falçatayla kesilerek öldürülmesini de anımsatır çetenin yönelttiği cinayet tehdidini içeriyor. Diğer satırlarda yer alan şekillerde şantaj ve baskılara maruz kalan insanların bunalıma girerek intihar etmesi de herhalde şaşırtıcı olmamalıdır.
-'Sonunuz Münevver gibi olur'-
Çete lideri İbrahim Sezer'de ele geçen belgelerde, 'Deniz Harp Okulları kızları nasıl ikna edilebilir?' başlıklı çalışmada, kız öğrencilerin fuhuşa nasıl sürükleneceğinin ayrıntılarına yer veriliyor. İstenileni yapmayan öğrencilerin nazikçe tehdit edilebileceği ve bunun nasıl yapılacağına dair örnekler sıralanıyor. Fuhuşa karşı çıkan öğrencilere, başı kesilerek öldürülen Münevver Karabulut'un akıbeti hatırlatılıyor: Ters çıkan olursa, 'biz çok güçlüyüz, sen bizi ne zannettin, seni konuşturmayız, seni de Münevver Karabulut gibi bir çöpte bavulun içinde kafası kesik biçimde bulurlar' denilebilir. Metnin devamında kız öğrencilerin fuhuşta kullanılması için kendilerine şu telkinlerde bulunmaları tavsiye ediliyor: Ben de bu yollardan geçtim, güzel yerlere gelmek ve rahat görev yapmak istiyorsanız kadınlığınızı kullanmalısınız. Bu şekilde hiçbir zaman okuldan atılmayacak, sınıfta kalmayacak ve Harp Okulu'nu rahat bir şekilde tamamlayacaksınız.
-Yavaşlatılacak projeler, elde tutulamayanların imhası-
Yine iddianamede yer alan bazı satırlar ise Aselsan'daki projelerin yavaşlatılmasıyla ilgili. Çetenin ele geçirdiği projeleri İsrail, Rusya ve Yunanistan'a sattığı iddiası da düşünüldüğünde, Aselsan'da kritik projelerde çalışan mühendislerin çetenin ve İsrail gibi ülkelerin ilgi ve hedef listesine girmemesi mümkün görülebilir mi?.. Projelerden sonuç alınamıyorsa ve elimizde tutamadıklarımızı yapabiliyorsak imha edelim deniliyor çete tarafından. Buradaki imha ile projeleri geliştiren mühendislerin imhasının kastedilmesi mümkün görülüyor. Fuhuş ve casusluk iddianamesinde şu şok satırlar yer alıyor:
Kritik proje listesinin çıkarılması, müşterilerle face2face görüşme ayarlanabilir. Projelerin listelerinin detaylanması, çalışan sayısı, müşteri bilgisi, karşı taraftan irtibat kim, Proje çalışanlarının detaylandırılması, cv leri, adres, telefon numaraları, okul bilgileri, tecrübeler vb., Proje takviminin çıkarılması, yukarıdan bir gözün projeleri takip etmesi, bilgisayar yazılım desteği, Havelsan, Aselsan ve diğer sanlarla aylık toplantı konusu, yavaşlatılacak projeler bize paslanacak, projelerin belirlenmesi, eleman alımı, Kadın zaafı olan yöneticilerin tespiti. O...Y...fe göre birisi var mı, psikolojik tahlil, Eleman alımı konusu ciddi tutulmalı, Merdan Metin sorumlu, ciddi eleman eksiğimiz var. Alt kadroyu dolduramıyoruz. Alt önemli... Gerekirse Harp Okuluna gitmesin, mühendis olsun. Deniz Kuv. Tuzla hattındaki evlerin genç mühendislerce de kullanılması ve kız konusunda dernekten yardım istiyoruz. Projelerden sonuç alınamıyorsa ve elimizde tutamadıklarımızı yapabiliyorsak imha edelim. Eleman ve durum tespiti çok önemlidir. Yürüyen davalarla ilgili bilirkişilik önemli. Bizim çocuklardan yönlendirilmesi şart. Yönlendirebileceğimiz arkadaşların sertifikalandırılması için acilen planlama yapılmalı, ilgili kurslara gönderilmesi. Bizim kontrolümüz dışında gerçekleşen ve istemediğimiz şekilde sonuçlanan bilirkişi faaliyetlerinin engellenmesi veya yıpratılmasın. Özellikle TSK ile ilgili bilirkişilikler için A...Ç... ve Merdan Metin'e iletilmesi. DzKK'daki arkadaşlara bu isimleri acilen iletelim. İlgili arkadaşlara kriptolu telefon verilmesi. 10 adet böcek alımı.
3) Ölümlerin kısa aralıklarla peşpeşe gerçekleşmesi
Özellikle ilk üç Aselsan mühendisinin ölümü birkaç aylık aralıklarla Ankara'da peşpeşe geldi. Hüseyin Başbilen: 7 Ağustos 2006.. Halim Ünsem Ünal: 16 Ocak 2007.. Evrim Yançeken: 26 Ocak 2007.. Zafer Oluk: 5 Mayıs 2008.. Burhaneddin Volkan: 8 Ekim 2008..
4) Kaybolan dosyalar, intiharın günah olduğunu bilmeleri
Ölen mühendislerdeki bazı proje dosyalarının kaybolması, şahıslardan bazılarının intiharın günah olduğunu bildiklerine dair ailelerin verdiği bilgiler dikkat çekici. Hüseyin Başbilen'in babası Vehbi Başbilen, Oğlum çok gizli projelerde çalışıyordu ve o gün yanında brifing için hazırladığı çok önemli bir dosya vardı. Ancak evladım araç içinde ölü bulunduğunda, yanında bulunan çantada projeler yoktu. Yetkililer bu projelerin olmadığını gördüğünde, işyerinde ve evinde aramalar yaptı. Onlar da bulamadı. İşte oğlumun ölüm sebebi o dosyalarda gizli. Ben asla oğlumun intihar edeceğini düşünmüyorum. O, inançlı bir insandı. Sevgi ve umut doluydu” dedi.
Jandarmanın olay yerinde otomobilin içinde yaptığı aramada Başbilen'in çantası bulunuyordu. Ancak doğal olarak çantanın üzerinde olması gereken kan lekeleri yoktu sadece alt kısmında vardı. Bilirkişilerin en çok dikkat çektiği garipliklerden biri buydu. Bilirkişiler çantanın ölüm olay gerçekleştikten sonra olay yerine bırakıldığı görüşüne vardılar. Ayrıca çantada olması gereken, Başbilen'in üzerinde çalıştığı milli tank projesiyle ilgili sunumların bulunamadığı ortaya çıktı. Bu da bilirkişinin şüpheleriyle örtüşüyordu. Başbilen'in, ölümünden üç gün önce, 4 Ağustos 2006'da, Aselsan'da, Türkiye'nin savaş teknolojisinde dış bağımlılığını ortadan kaldıracak çalışmalarına ilişkin bir sunum yapacağı ifade ediliyordu. Başbilen'in bu sunuma 57 saat boyunca hazırlandığı hem ailesi hem de arkadaşları tarafından açıklandı. Bu sunumun 'Milli Tank Altay' Projesi konusunda olduğu, Başbilen'in bu konuya 57 saatlik bir çalışmayla hazırlandığı, ancak sunum yapacağı gün öldüğünü babası açıkladı. Başbilen'in arkadaşlarından alınan bilgiye göre de, aracında boş bulunan çantanın içinde ölümünden önce 57 saat üzerinde çalıştığı Altay Milli Tank Projesi'nin 4'üncü ve son etabına ait sunum evrakı ve dijital dosyasını içeren harici bellek bulunuyordu. Tank projesi, 4 ayrı ayrı ekip tarafından elektronik, mekanik, silah sistemleri ve zırh olmak üzere ayrı ayrı çalışılmıştı.
5) Savunma sanayiinde çok kritik projelerde çalışıyor olmaları
Savunma sanayiinde Aselsan'ın ana üretici haline geldiği millileştirme çabaları yabancı güçlerin tepkisini çekmiş ve cinayetlere itmiş olabilir. Bu iddiayı ileri sürenler İran'da nükleer çalışmalarda yer alan İranlı nükleer bilimcilere yönelik suikastleri hatırlatıyorlar. Kaliteli bilim insanlarının kolay yetişmediğini hatırlatan bu çevrelere göre her bir suikast ile milli hamlelere geçici süreyle de olsa önemli bir darbe vurulabilir. Bu o güçler açısından önemli bir başarı sayılır. Tabi cinayet işlenecekse de bunun açıkça işlenmesi değil, olabildiğince intihar, tercihen de doğal bir ölüm süsü verilerek işlenmesi tercih edilecektir bu güçler tarafından.
Yerli silah sanayiinin gelişmesine yabancı güçlerin tepki göstermesi, mühendisleri hedef haline getiren tek unsur olmayabilir. Diğer bir unsur da projelerin mali değerinin yüksek olması, ya da diğer bir deyişle yüksek fiyata alıcı bulunabilmesi olabilir. Fuhuş ve casusluk soruşturmasında, kritik ve gizli askeri projelerimizin para karşılığı bir çete tarafından yabancılara satıldığı açığa çıktı. Maliyeti çok yüksek olan bu hassas projelerin çetenin iştahını kabarttığı düşünülebilir. Bu durum mühendislerin çete tarafından öldürülmüş olma olasılığını akla getiriyor.
6) Başbilen'lerin avukatının evine esrarengiz kişilerin girmesi
Aselsan soruşturması devam ederken Başbilen ailesinin avukatı Ramazan Serhat Başbilen'in ofisine kimliği belirlenemeyen şahıs ve şahıslar girdi. Hiçbir parmak izi bırakmayan şahıslar, ofisin altını üstüne getirdi, kasayı patlattı. Ancak ne ilginçtir ki kasanın içindeki yüksek meblağdaki çek, senet ve değerli evraka dokunmadı. Bu olayın tek başına bir cinayet delili olduğu söylenemez elbette. Ancak diğer şüphelerle örtüştüğü ve cinayet şüphesini güçlendirdiği de söylenebilir. (Abdullah Harun / kontrgerilla.com)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Aselsan soruşturması, intiharlarda 'Casusluk' çetesinin izleri ve Ergenekon şüphesi manşetlerimiz
Deniz Kuvvetlerinde şüpheli intihar olayları ve Ergenekon şüphesi
Aselsan'da ilk dava başladı
Aselsan'da ilk dava disk'e
Aselsan şüphelisi: Jandarma
Aselsan intiharlarına Başbakanlık incelemesi
Aselsan'da son inceleme imzalara
Aselsan belleği jandarmada kayboldu
Aselsan belleği jandarmada kayboldu
Adli Tıp: 10'a 3, Aselsan cinayet
Bilirkişi: Aselsan intihar değil cinayet
Yabancı uzmanlar: Aselsan cinayet
Aselsan: Mühendisler kritik görevdeydi
Ergenekon ses kaydı Aselsan'da
Yazılım devrede, İsrail düşman
Ergenekon ve bağlantılı iddianamelerde arama yap