FORUM - SORU MESAJI
Bulunduğunuz bölüm: TARTIŞMA FORUMU > Kontrgerilla var mı? >
2009 yerel seçim öncesi G.doğu'da tırmanan olaylar
Bölümü Açan: Abdullah Harun, aharun@mx.net
Tarih : 22 Ekim 2008, Çarşamba 09:09
Başlık : 2009 yerel seçim öncesi G.doğu'da tırmanan olaylar Açıklama : Güneydoğu'da yatışmış görünen ortam, 2009 Mart ayında yapılacak yerel seçimler yaklaşırken dikkat çekici şekilde halkı kışkırtma provokasyonlarıyla gerilmeye çalışılıyor. Ergenekon soruşturmasıyla köşeye sıkışan Kontrgerillacılar, çılgınca ve her koldan atak üstüne atak yapıyor. Bir taraftan Ergenekon soruşturmasını akamete uğratmaya çalışıyor, bir taraftan aymdeki 9 elemanıyla tüm toplumu germek için "Egemenlik sizin değil bizimdir!" açıklaması yapıyor, bir taraftan da Güneydoğu'da gerginliği azaltıcı her girişimi baltalamaya, karalamaya ve provokasyonlar düzenlemeye çalışıyor. Kontrgerillacılarla işbirlikçiliği ortaya çıkan, Güneydoğu'da gerginlikten beslenen ve tabanını kaybetmek istemeyen terör örgütü pkk, provokasyonlarını sürdürecek. Hem kontrgerillacılar hem pkk gerginlikten besleniyor. Bu gerginliklerin yaklaşan yerel seçimlerle ilgili olduğu iddiaları sık sık medyada yeralmaya başlamıştı aslında. Ama seçim tarihi yaklaştıkça bu iddialar doğrulanırcasına, söylentiler çıkarılarak kışkırtıcı olaylar başlatılmaya ve yayılmaya çalışılıyor. Birilerinin bu gayretlerini sürdüreceğini tahmin edip başladığımız bu canlı yayında peşpeşe ve gittikçe yoğunlaşan kışkırtma girişimlerine tanık oluyoruz, yaşıyoruz ve daha birçoğunun da yaşanacağına inanıyoruz. Teröristbaşı Öcalan'a işkence yapıldığı söylentisi çıkarılarak taşlı, sopalı eylemler başladı; esnafa zorla kepenk kapattırıldı. Yurt genelinde de AK Parti teşkilatlarına çok sayıda bombalı saldırıda bulunuldu, partiye ait araçlar kundaklandı. DTP Batman il teşkilatı, Tayyip Erdoğan'ın bölge gezisinin iptalini istedi. Kasım ayının ilk haftasına kadar Erdoğan, Tunceli, Hakkari, Van ve Siirt'e gidecek. Pkk, Van ve Hakkari'de şimdiden çalışmalara başladı. Ev ev gezen terör örgütü sempatizanları söz konusu tarihlerde sokağa çıkılmamasını istiyor.
Ayrıca bu konuyla ilgili olduğu için
Kontrgerilla - PKK işbirliği başlıklı tartışmaya da bakabilirsiniz.
Bu
bölüme mesaj yolla-
CEVAP MESAJLARI
muhsin batur,
24 Kasım 2008, Pazartesi 03:29
dtpli emine ayna, yerel seçim kampanyasını hakkari’de başlatırken ağzındaki baklayı çıkartmış; ‘onlar durmak yok savaşa devam derlerken biz susalım mı? bizim haklarımızı yok sayarken, bırakalım haklarımızı, bizi yok sayarken, ölümü dayatırken sessiz mi kalalım. onlar durmak yok savaşa devam derken susalım mı? yoksulluğa devam derken susalım mı? kusura bakmasınlar. eğer gerçekleri söylemek, akpartiyi başbakan erdoğan'ı geriyorsa germeye devam edeceğiz.’ demiş. ortada bir gerçek varsa sizin kardeşi kardeşe kırdırmak istemenizdir. herkesten daha iyi biliyorsunuzki şiddet ve terörle hiçbir hak elde edilemez. mecliste grubunuz var neden demokratik yolları denemiyorsunuz.denemezsiniz tabi terör oldukça yeriniz ve rant geliriniz cukka hazır neden kürt halkını düşünesiniz ki?
Recep Taşkın, Behiç Kılıç, Tercüman,
14 Kasım 2008, Cuma 05:57
Başbakanı Kürt düşmanı olarak gösteren kampanyayı yürütenlerin bordro amirlerine bakıldığında net olarak görünen 'Patronlar kulübü' değil midir?.. 'IMF'ye teslim ol-devlet ihalelerindeki payımızı düşürme' kavgalarından sonra başlaması ilginç değil mi Başbakan'ın 'Kürt düşmanı' kampanyası ile saldırıya uğraması... Tayyip Erdoğan'a karşı faaliyeti ipuçları vermeye başlayan Alman gizli servislerine akredite kimlikleri iyice algılamak gerekiyor... Alman bankaları, Alman gazeteleri, Alman siyasetçileri kimlerle ilginç ilişkiler içerisindedir?!. 'Kürt düşmanı' saldırısını başlatan PKK ile, bu gizli servislerin ilişkilerinin izah tarzı nedir?.. Tayyip Erdoğan'ın 'Kürt düşmanı' olarak tanımının onun üstüne oturmadığını en iyi bilenlerce, bu şekilde saldırıya uğramasının art niyetini sorgulamalıyız... Bu sorunun cevabında, Türkiye'nin içinde bulunduğu büyük kuşatmanın sırrı mevcuttur... Kürt insanının peşinde koştuğu bütün arayışlarına sıcak yaklaşan Tayyip Erdoğan, neden sistemli bir biçimde 'Kürt düşmanı' ilan edilmek isteniyor?.. PKK, sistemli bir biçimde 'özerk bölge' diye sunulan ABD-AB petrol şirketleri projesine zemin hazırlasın diye zorlanıyor... 'Tek bayrak-tek vatan-tek millet' söylemi sorgulatılıyor!.. Kürt -Türk ayırımı zorlanıyor... Projenin asıl taşeronları PKK'dan çok, global paranın acentası sermaye ağalarıdır!..
Recep Taşkın, Selim Çürükkaya,
13 Kasım 2008, Perşembe 08:51
Eski PKK yöneticisi Selim Çürükkaya: DTP milletvekilleri, seçildiği günden bugüne Kürtlerin lehine ne gibi kanun teklifi vermiş, konuşma yapmıştır? Öcalan'ın saçıdır, sayındır, dövdüler, geni bozuldu, bunlarla ilgileniyorlar. Ahmet Türk, genel başkan olarak Cumartesi Anneleri'nin toplandığı yere gitmeli , Sizin yeriniz burası değil. Ergenekon savcısının kapısının önüdür demeli. Bu kadar Kürdün gözü dönmüşse bu şarap içtiğinden dolayı değil, Veli Küçük'ün işlediği cinayetlerden dolayıdır.
necmettin yurtseven,
6 Kasım 2008, Perşembe 06:36
Sayın Valinin son zamanlardaki 'sert ve rijit' çıkışlarına bir anlam veremiyorum doğrusu. Yılların tecrübeli mülkî âmiri, hükûmet tarafından da beğenilmeyen uygulamaların (yeşil kart iptali, kömür yardımından mahrumiyet v.b. gibi.), kânûnî ve hukûkî sakıncalarını bilemeyecek kadar, (hadi câhil demeyim) tecrübesiz olamaz. Yıllarca kaymakamlık ve vâlilik yapmış bir bürokrat, en hassas konularda, bir siyâsetçi rahatlığıyla nasıl hâlâ konuşmaya devam edebiliyor doğrusu ben anlam veremiyorum. Valiler, merkezî hükumetin temsilcisi ve uygulayıcısıdırlar. Valinin uygulamak istediği şeyleri İçişleri Bakanlığının tasvib etmediğini gazetelerde okuduk. Buna rağmen bir vâli, hükûmetle ters düşüşüyor görüntüsü vermeyi göze alarak niçin açıklamalarına, tonunu daha da arttırarak devam eder? Hayret ki ne hayret! Hele Türkiye nüfusunun %3-4'ünü yani 2-3 milyon kişisini terörist olarak, sayısını bu derece yüksek göstermesi, PKK'nın bile hiç dillendirmediği bir şeydi. Hâ şimdi aklıma geldi, siyâsî kulislerde geniş kapsamlı bir vâliler kararnamesi hazırlandığına dâir söylentiler var. Öylesine aklıma geldi işte.
adnan resit,
6 Kasım 2008, Perşembe 04:11
turkiye'nin amerika veya diğer batı ulkelerindeki demokrasilere benzemesi için ''ben kurdum'' diyen birinin devlet baskanı olması gerekir. ama o kurtlerin vergisiyle gecinen bir vali o kisilere terorist diyebiliyor. tabi hukumetin de o valiyi hala gorevden almaması içinde bulunudugumuz donemin aslında ortacag oldugunu gosteriyor.
duken kolan,
6 Kasım 2008, Perşembe 02:41
bu adam kendini ne zannediyor akp farkında değilmi böyle kendini bilmez insanların konuşmalarına sessiz kaldıkça yok olduğunu bu adam acilen devletten uzaklaştırılmalı
FERHAT ÖNCÜ,
6 Kasım 2008, Perşembe 01:53
Durum çok vahim,böylesi sosyolojik analizden yoksun insanların Adana gibi büyükşehirlerde valilik yapması ve denetleme görevi olan birimlerin herhangi bir uyarıda bulunmaması çok vahim.Irkçılık konusunda bayrağı ındırmeyen ABD bile siyah bir başkan seçmişken,bizim valimiz 2 milyon kürt teröristtir diyor.Çooook vahim.
ahmet tahin, adana valisinin yumurtladığı zırvalar
6 Kasım 2008, Perşembe 01:39
var bir şeyler ama, çözemiyorum. ancak eminim bir şeyler var, maksatlı bu sözler. ama ne? mantık falan da yok, doğrudan hakaret ve suçlama. yoksa OHAL geliyor da vali "beni OHAL valisi yapın" falan diye çırpınıyor olmasın. sarf ettiği sözlere, düşmanca ve ırkçı zihniyetine ve çarpıtmalara dayalı suçlamalara baklılırsa akla gelebilir bu ihtimal.
tansa genç,
6 Kasım 2008, Perşembe 01:28
Artık bunlar gaf değil apaçık kasıtlı söylemler. Bir şeyleri tırmandırma isteği olduğu besbelli. Yarın başka bir söylemle devam edeceği bugünden anlaşılabiliyor. Sadece vali beyin kişiliğini ve ilşkide olduğu çevreyi bilmediğim için bunu dayandıracak yeri bulamadım o kadar. Ama belli ki bu söylemler ortamı iyice gerene kadar devam edecek ve birileri bu tırmandırmaya gizli onay veriyor. Hep birlikte göreceğiz.
erdoğan yıldız,
5 Kasım 2008, Çarşamba 13:59
Diyarbakır GEÇİLMEZ! Diyarbakırı düşüreceğiz diyen akp iktidarda olduğu 5 yıldır tek bir çivi bile vurmadı.Aksini ispat eden varsa buyursun yazsın.Diyarbakır dan 6 milletvekili çıkaran akp diyarbakır için tek kelime ile " hiçbir şey " yapmamıştır.Akp nin son zamanlardaki açıklamaları halkı akp den uzaklaştırmıştır.Bu arada sorun akp ve ya başka bir parti de değildir.Halk kesinlikle dtp yi ve onun adayını seçecektir.Akp 2004 te aldığı oylardan daha az oy alacağını çok iyi biliyor. Mesele sadece Diyarbakır da değildir.Siirt gibi Van gibi yerlerde de akp oy düşüşü yaşayacak gibi.Özellikle siirt belediyesini kaybedecek gibi.
bulent coskun,
5 Kasım 2008, Çarşamba 13:02
Once kurtleri din ile terbiye etmeye kalkistiniz. Osmanlinin bu dahiyane plani, ultralaik, ennkemalist kadrolar tarafindanda islerine geldigi icin devam ettirildi. Ne de olsa mukdedir agalarin ve ulvi seyhlerin kullari olarak kurtler, daha kontrol edilebilir muazzam oy depolari islevi goruyorlardi. Sonra kurtleri, yeri geldi 33 kursunla, yeri geldi bok yedirerek, yeri geldi kendi dillerini konusuyorlar diye para cezasi keserek, sonra diyarbakir zindaniyla, sonra kontrgerillanizla, jiteminizle, hizbullahinizla, yesilinizle terbiye etmeye kalkistiniz.. Ve simdi kanimizi donduran bir utanmazlikla soruyorsunuz bu cocuklar niye polise tas atiyor diye.. Ve simde aclikla terbiye ederiz diyorsunuz arsizlikla.. Yorulmadinizmi bu rezil kandirmacayi oynamaktan? Biz yorulduk.. Ve artik yeni seyler konusmak istiyoruz
nurettin inan,
5 Kasım 2008, Çarşamba 11:33
VALİ OLABİLİRSİN AMA!!!!!! OLAMAZSIN. Sayın vali ,vede vali haklı diyenler.Sormak istiyorum sizlere acaba sövüp sayıp kafir yahudi dediğiniz israil filistinli ailelere böyle bir uygulama yapmışmıdır. Dünyanın hangi ülkesinde böyle bir durumda, sorunun temeline inip çözmek yerine , insanların temel hakları gasp edilerek çözüm aramaya gidilmiş. Sayın vali evinde kalaşnikof silah bulunduran kaç yeşilkartlı aile tanıyorsunuz açıklayın. ayrıca kürtlerin 15 çocuk yapması size neden bukadar dokunmuş, sizde yapın sizi tutanmı var. O çocuklara taşları aileleri attırmıyor sayın vali faşist zihniyetiniz attırıyor. vali olarak hayırlı bir şey yapsaydınız alkışlardık. Ama yıkıcı olmayı tercih ettiğiniz için kınıyorum sizi.
rizgari,
5 Kasım 2008, Çarşamba 09:04
forum kurallarına aykırı olarak hakaret ve aşağılama içeren bu mesaj silinmiştir!.. Moderatör: Sevilay Uğur
ozgur birask,
5 Kasım 2008, Çarşamba 07:10
Başbakanın mitinglerine gidenler: 1 Sivil elbise giydirilmiş asker, 2-Köy Korucuları 3- Özel Şirketlerde geçici çalıştırılan personel ( Katılmazlarsa kovulacaktır tehtidiyle ) 4- Öğrenciler 5-Kendi milletvekilinin yakın akrabaları ve ihaleciler 6-Kurum Amirleri evet işte bunlar. halktan kimseyi bulamazsın. Bu Halkın Erdoğana temmuz seçimlerinde oy vermesinin sebebi Bu savaşa bir çare bulabileceği umudu idi. ancak bu umut Bizzat başbakan tarafından yok edilmiştir. Kürt vatandaşlarımızın memleketimize gelme demesinin sebebi erdoğan tarafından kandırıldıklarını ( Kürt sorunu benim sorunumdur. ) düşündüklerindendir. bakın mesele DTP meselesi değildir. AKP nin dağıttığı kömür ve makarna hiçbir şekilde huzur ve sukunet getirmemiştir. Doğuya yatırım yaptığı da yalan. eğer sivası geçerseniz bunu görürsünüz. halk eskisinden daha sefil ve fakir. Yatırım yaptık dedikleri kendi milletvekillerinin akraba çevresinin dışına çıkmamıştır. Halk DTP den hiçbir zaman uzaklaşmadı. aksine daha da kenetlendi. Başbakanın vaadlerinin boş çıktığını ve gerçek yüzünü gördükçe dahada kenetlendi ve kenetlenecek. Bir halkın dilini kültürünü varlığını yok sayacaksın, tepki verince de "ya sev ya terket" diyeceksin. Olmadı Başbakan Olmadı.
Recep Taşkın, Murat Yetkin, radikal,
5 Kasım 2008, Çarşamba 07:08
Güneydoğu’da meydanı boş bırakmadığı için Ertuğrul Özkök’ün yanında olmak istediği Erdoğan ile ‘Çeksinler gitsinler’ tavrıyla Deniz Baykal’dan ‘Sen çek git’ lafı işiten Erdoğan sanki iki ayrı kişi. Oysa Başbakan Tayyip Erdoğan, aynı tabanı paylaşan DTP ve PKK’nın protestolarına aldırmadan ve gayet doğru yaparak sık sık Doğu ve Güneydoğuya giderken de, kızgınlığına yenik düşüp -olmayacak şey- ‘çekin gidin’ derken de aynı süreci yaşıyor. Bu sancılı bir süreç. O kızgınlık, Güneydoğudaki çatışma İstanbul sokaklarına yansımaya başladığında kendini yine olmayacak şekilde gösterdi. Başbakan, PKK-DTP’nin Kürt milliyetçisi göstericilerine muhtemelen Türk milliyetçisi göstericiler tarafından pompalı tüfekle müdahale edilmesine çerçeveyi aşan ve tehlikeli bir tepki verdi. Erdoğan’ın sağduyu çağrısı yapmak adına ve sabrın nereye kadar süreceği gibi meşru bir endişeyi dile getirirken, vatandaşın kendisini kendi imkânıyla savunma yolundan söz etmesi tepkiye yol açtı. CHP lideri Baykal, ‘Eğer halk kendisini pompalı tüfekle savunacak ise, sana ne ihtiyaç var?’ diye sordu dün Meclis grubuna konuşmasında.
İki yanlış, bir doğru mu? DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, Başbakanın sözlerini ‘Katli vaciptir’ diyen din adamlarına benzetti. Ama iki yanlış bir doğru etmiyor. DTP, Erdoğan askerlerle yoğun bir tartışma sürecine girip Kürt ayrılıkçılığı meselesiyle cidden uğraşmaya başladığından bu yana DTP bölgeyi geriyor. PKK’nın 10’uncu Kongresi’nin, orduda devir teslim törenlerinin yapıldığı günlerde gerçekleşmesi siyasete bir tesadüftür. Ama ileride tarihsel açıdan bakıldığında anlam taşıdığı görülecek. PKK lider kadrosu bu kongrede artık eylemlerde insan kırımını da gözetmeksizin, şaşırtıcı taktiklerle sürekli vurma çizgisini ilan etmişlerdir. Aktütün budur. Bunda ABD’nin Türkiye’ye ve aynı zamanda Başbakan Erdoğan’a verdiği destek, İran ve Suriye’den artık destek alınamaması, Cumhur-başkanı Abdullah Gül’ün inisiyatif almasıyla Türkiye’nin Ermenistan ile buzları kırması ve elde yalnızca Barzani’nin kalmış olmasının payı vardır. PKK’nın Ankara’nın Barzani ile daha sıkı işbirliğine girmesini ve Mart 2009 yerel seçimlerini baltalamak dışında güncel hedefi kalmamıştır.
Aynı süreçte Ankara’da ezberi bozan Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ olmuştur. Başbuğ, başta Başbakan Erdoğan olmak üzere, hükümet, muhalefet, medya ve sivil toplum ile daha önce görülmedik yoğunlukta iletişim içine girmiştir. Dün Eğirdir komando okulunda Başbakan ve Genelkurmay Başkanı, Eylül başından bu yana sekizinci defa PKK ve Kürt ayrılıkçılığı ile mücadele konusunda bir araya gelmişlerdir. PKK’nın eylemleriyle güvenlik ortamını gererken, DTP’de işte böyle bir çerçevede Abdullah Öcalan’ın İmralı cezaevi koşullarını gündeme getirerek siyaset ve toplumu germeye başlamıştır. Başbakan Erdoğan Kürt ayrılıkçılığı konusunda siyaseten iki yönden kuşatılmış görünüyor. Bir tarafta 2005 Ağustos’unda ‘Kürt sorununu çözme’ taahhüdünü hatırlatan Kürt kökenli tabanı ve askerle irtibatından hoşlanmayan liberal kesimler vardır. Diğer yandan PKK’nın üzerine daha etkinlikle gidilmesini isteyen, ama asayiş dışı çözümler için hükümetin siyasi otoritesine yasal zorunluluk dışında da biat eden asker, polis ve AK Parti’nin çoğunluk oy tabanı vardır.
Bu koşullar altında Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin en köklü sorununa yeni bir bakış bulma sürecini, doğal olarak sancılarıyla yaşamaktadır.
İniş çıkışların başlıca nedeni, belki de Erdoğan’ın henüz karara varamamış olmasıdır. Üstelik bunun için fazla zaman kalmadığını da bilmektedir. Yerel seçimler, Kürt ayrılıkçılığı ile mücadele ve Kürt kökenli vatandaşların -çoğunluğunun- hislerine tercüman olabilme açısından da bir sınav olacaktır. Gerek Erdoğan’ı ayağı yerden kesik çözümlere zorlayanlar, gerekse bu karışıklıktan sınırları eskiye göre genişlemiş demokrasiye geri adımlar attırmaya çalışan şahinlerin dediği olmayacak gibi görünüyor. Doğrusu da bu. Doğrusu demokratik kazanımlardan geri adım atmadan, ülkenin bütünlüğüne halel getirmeden, Türk halkının çoğunluğuna ‘onlar aldı’ değil, ‘biz verdik’ dedirtecek çözümleri bulmak. Erdoğan’ın son günlerdeki iniş çıkışları böyle bir çözüm ortamına yardımcı olacak türden değil. (radikal gazetesi, 5 Kasım 2008)
sezer yıldız,
5 Kasım 2008, Çarşamba 06:59
mi acaba? konu kurt meselesi oldugunda, nedense diger sartlar es geciliyor. 85 yıllık bir cumhuriyette kurtlerin siyaset yapmamaları icin ne gerekiyorsa yapılmadımı?, secim barajı yuzde 10, Kurtlerin oy kullandıgı bir cok sandık basında askerler nöbet tutmuyormuydu, barış isteyen kürt aydınları kacmak zorunda kalmadımı?. sizce kurtler salakmı hemen silaha sarıldılar binlerce gencini topraga verdiler. Sizler turk olarak once su yukarıda yazdıgım hadiselerin onune gecin kurtlere siyaset yapma ozgurlugunu tanıyın, onlarda silahli mücadeleden vazgecsin.
macit cününoğlu,
5 Kasım 2008, Çarşamba 06:56
K.Marks söylemiş ki "Tarihte olan her şey,başka türlü yaşanamadığı için gerçekleşmiştir". Sizi bilmem ama,doğru bir saptamaymış gibi geliyor kulağa. Ülkemiz de siyaset beslenir her zaman, "din'den ve ırk'tan". Uzaktır bize evrensel kavramlar öncelikle "Ekmek ve Dağılımı,ve sınıfsal olmak". Bu aşamada sormak lazım değilmi DTP'ye ? Siz ne yapmak istiyorsunuz, gerçek amacınız ne ? Bir kez olsun, samimi davranın...Çıkın ortaya yüreklice ! Ya önderiniz APO'nun arkasın da durun ! Ya da yoksulun. Sizi ne kadar ilgilendiriyor "söylemeye dilim,vicdanım ve geçmişim izin vermiyor ama", Kürt Halkının açlık kavgası... Nerede duracak yeryüzünün en adi ve en aşağılık IRK'çılığa dayalı KAN davası...Anlıyorum, suçluyorsunuz "olağanüstü dönemlerin faşizmini". Yalnız sizmiydiniz acı çeken,ölen,sürgüne gönderilen...Kürt'ten başka kimse yaşamadı mı, bu topraklar da eziyet. Bu arada yıllardır merak eder dururum, bağışlayın beni ! Sizin sınıf atlayan,zenginleriniz nerede ? Neden sesi çıkmaz bir kere ? Bu arada en çok "Türk Bayrağı" onun evin de, üstelik te her gün "vatan-millet-sakarya" da onların söylemin de !...Arkadaş yalnız yaşadığın topraklara değil, insanlığa karşı derin "sorumluluğun" var...Yalvarırım düşün bir kez daha "bin kere". Yazık olmuyormu "bin" yıl yaşadığımız "ülkemize". Boş ver etnik kimlik meselesine ,biz onlarca yıl birlikte kavga vermedik mi "EMEK EN YÜCE DEĞER" diye...
Recep Taşkın, İsmet berkan, radikal,
5 Kasım 2008, Çarşamba 06:45
Kürtler, dertlerini şiddet yoluyla anlatmak yerine barışçıl bir medeni haklar ve demokrasi mücadelesi verseler, bunu da son 25 yıldır pasif direnişlerle, sessiz yürüyüşlerle, Kürt dili ve kültürünü savunan barışçıl yollarla yapmış olsalar acaba bugün Kürt sorununda durumumuz ne olurdu. Bugün İstanbul’da, gazetede oturuyorum, karşımda yine televizyon açık, Amerika’da Başkanlık seçimleri yapılıyor ve daha oy verme işlemi devam ediyor. Ama ben sırf oy verme kuyruklarına bakarak yazıyorum: O gün geldi işte, bir Afro-Amerikalı Amerika’ya Başkan seçildi! Babası Kenyalı, annesi beyaz Amerikalı, göbek adı ‘Hüseyin’ (ilk adı Barack da büyük ihtimalle Hz. Muhammed’in atının adı olan ‘Burak’tan gelme), çocukluğunun bir bölümü Endonezya’da geçmiş bir kişinin Amerika’ya başkan seçilmesi başlı başına bir değişimdir zaten ve bu değişimi hazmetmek bile ciddi zaman alacak. Derisinin rengi beyaz olmayan bir kişinin Amerika’ya başkan seçilmesi, daha düne kadar hayal bile edilemez bir şeydi. Amerika, köleliği Anayasasına yazmış, köleliği kaldırmak uğruna bir iç savaş yaşamış, kanunlarda yazılı resmi uygulaması olan ayrımcılığı kaldırmak için ciddi bir medeni haklar mücadelesi verilmiş ülkenin adı. Ama bütün bunlara rağmen gündelik hayatta ayrımcılığın bir gerçek olduğu ve bu gerçekle başa çıkmak için de özel yasaların çıkarıldığı, pozitif ayrımcılığın uygulandığı ama yine de düne kadar siyah bir başkanın hayal bile edilemediği ülke burası.
Böyle konuları yazarken ister istemez aklıma Türkiye ve bizim bir türlü yapamadığımız medeni haklar mücadelesi geliyor. Mesela Kürtler, dertlerini şiddet yoluyla anlatmak yerine barışçıl bir medeni haklar ve demokrasi mücadelesi verseler, bunu da son 25 yıldır pasif direnişlerle, sessiz yürüyüşlerle, Kürt dili ve kültürünü savunan barışçıl yollarla yapmış olsalar acaba bugün Kürt sorununda durumumuz ne olurdu? Kürtlerin içinden bir Marthin Luther King Jr. çıkmış olsaydı, kalabalıkları peşine takıp Ankara’da, Tandoğan’da onbinlerce kişiye ‘Bir rüyam var’ diye başlayan bir konuşma yapsaydı ne olurdu acaba? Onlar için de eminim ‘O gün asla gelmez’ denirdi. Ama bakın, o gün geliyor işte.
serkan demir,
5 Kasım 2008, Çarşamba 06:38
Bu kadarıda pes doğrusu. bu ırkçı ve faşist vali sadece bir örnek bana göre. toplumun sorunlarını ne ile izah etmeye çalıştığını gerçekten anlamıyormusunuz. neden anadil ve barıştan söz etmiyor. neden toplumsal sorunların çözümünden söz etmiyor. bir kürt olarak bence KÜRT kardeşlerimin sürekli olarak barıştan ve kardeşlik söz etmesi artık anlamsız. bu ayrımcılık ve sorunları görmeme mantığına karşı, birlikteliği sağlamak artık çok zor. bu devletin türk kardeşlerimi temsil ettiğini düşünmek beni çok ama çok üzüyor.
ahmet tahin,
5 Kasım 2008, Çarşamba 06:37
tam kapatıyordum sayfayı.kapatamadım, tekrar döndüm. aklı başında, barıştan yana herkes akan kanı durdurmaya yönelik iyi kötü kendince fikirler üretirken burada açıkça kan dökmek, kürtleri öldürmek, delikanlılık falan lafları ediliyor. gerçekten inanılmaz bu kadarına. bu nefret edebiyatıyla 25 senedir kan akıyor memlekette. Baskın Oran yazmış, açın okuyun. korkunç gerçekten “Ey Türk, silah kuşan, bir düşman da sen vur” şeklinde sloganlarla kampanyalar başlatmışlar. cinnet değilse nedir bu? şimdi de burada silah kullananların elleri öpülüyor. insaf azıcık kardeşim!
Mehmet Demirel,
5 Kasım 2008, Çarşamba 06:32
Haber başlığınız çok saçma.Ülkemizde Adana Valimiz gibi CESUR YÜREKLERE ihtiyacımız var. Başını kuma sokmuş öyle yöneticilerimiz var ki! Benim babam cocuklugunu ac gecirmis, yirtina yirtina bir yerlere gelmis vatanina bagli ve de milliyetci bir insan. O da kuzeydoguda fakirlik icinde ihmal icinde buyumus. Simdi batida yasiyor ve Ne Mutlu Turk'um Diyene diyor. Vali hakli hainleri beslemek istemiyoruz.
Abdullah Harun, aharun@gmx.net
5 Kasım 2008, Çarşamba 06:02
Birisi Adana Valisi İlhan Atış'ı durdursun. şöyle zırvalamış vali hazretleri: "Adana'da işsiz olduğunu söyleyip, işsizlikten dolayı çocuklara polisi, jandarmayı taşlatan aileleri huzurunuzda davet ediyorum. Gelsinler, yarın tarlalarda kendilerine iş vereceğiz. Ama mesele işsizlik değil, mesele yoksulluk değil. İki hanım alırken, üç hanım alırken yoksul değilsiniz. Kalaşnikof alırken yoksul değilsiniz, düğünlerde binlerce mermi atarken yoksul değilsiniz. Tabanca atarken yoksul değilsiniz. 15 tane çocuk doğururken yoksul değilsiniz. Ama polise, jandarmaya taş atınca, yoksulluktan dolayı atıyorum diyeceksiniz ve destek göreceksiniz. Ayıptır."
Asıl senin yaptığın ayıp! Ayıptan da öte. Teröristleri ayıplayacağım derken neler zırvalıyorsun böyle? Kaş yapayım derken göz çıkarmak herhalde budur. Hatta göz çıkarmakla bile kıyaslanamayacak çok vahim bir durum. Derhal bu valiyi görevden alın. Çünkü teröristlerin yaktığı ateşe benzinle gidiyor.
Fikret,
5 Kasım 2008, Çarşamba 06:01
Güneydoğudaki mahalli seçim yarışı, iki partinin normal yarışı değil. Türk topraklarında ayrı bir siyasi coğrafya yaratmak isteyen terör örgütü partisi ile bölgeyi Türkiye'ye bağlayan tek siyasal katılma kanalı olan akp arasında bir seçim mücadelesidir bu. Bölgede ya pkk partisi veya akp. buyurun seçin.
ibrahim kuyubasi,
5 Kasım 2008, Çarşamba 05:19
ERDOĞAN’IN “doğru duruşu” nedeni ile, inceden inceye saldırıya uğramaya başlayacağından zaten emindim ve başladılar!.. Ne demekmiş de efendim bu “açıklama”, dehşet içerisindelermiş!.. Zannedersiniz ki, “olanların” hiçbiri olmadı, milletimiz ayaklanmaları dehşet içerisinde seyretmedi, bayrağımız, polisimiz saldırıya uğramadı ve özerk bölge ilan edilmedi de... Başbakan bir anda böyle dedi!..
Alçakların, yaptıklarını yok sayarak sığınma noktalarına bakacaksınız ve bir mazlum topluluğun haksızlığa uğradığını varsayıp, susup oturacaksınız... Bunlar bir aydır “TBMM’yi basarız Başbakan’ı asarız” naraları ile şehirleri basıyorlar, işyerlerini tahrip ediyorlar, ortahalli vatandaşı canını tehdit edip malını ateşe veriyorlar... Yaktıkları araçların çoğu ekmek teknesi...
İlgilisi de çok iyi biliyor ki; eşkıya çetesi son yıllarda stratejik yayılma planı çerçevesinde, Dolapdere havalisini ele geçirmeyi, burada yaşayan vatandaşları yıldırıp kaçırmayı, boşaltılan evlere militan mahallesi kurmayı planlıyor... Bu çerçevede saldırılar gerçekleştiriyor ve matbuattan da (yandaş) destek alıyor... Yani “pompalı” bir anda durup dururken patlamadı... Eşkıya çetesi çok uyanık ya!.. Yaptıkları anılmayacak, yandaş medya üzerini örtecek, bunlar da yol alacak!.. Başbakan Erdoğan Van ve Hakkari gezileri öncesi bir yandan açıktan açığa tehdit edilirken, o malum eşkıya başları ne diyorlardı?..
“Gelme buraları kurtarılmış bölge!..” Milletvekili olabilmiş bu militanların “gelme” demesi orada öyle duracak, Başbakan’ın ‘’Biz ne dedik? ‘tek millet’ dedik. Ne dedik? ‘tek bayrak’ dedik. Ne dedik? ‘Tek vatan’ dedik? Ne dedik? ‘Tek devlet’ dedik. Buna kim karşı çıkabilir yahu?.. Buna karşı çıkanın bu ülkede yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin. Dünyanın neresine gidersen git her ülke böyledir.” Demesi sorgulanacak, nasıl olurda böyle konuştu diye malum matbuat tarafından inceden inceye saldırıya uğrayacak !.. Böylece alçakların yüzleri güldürülecek!.. Şöyle bir değerlendirelim, Başbakan Erdoğan’ın desteklenmesi neden gereklidir?.. Gerçekler şudur... Bu ülkenin Kürt vatandaşları, hele şu son otuz yılda tamamen eşkıya çetesinin insafına terk edilmiştir!.. Bu vatanın Kürt insanları, eşkıya çetesinin elinde rehindir... Biraz direniş gösteren Kürt bu durumu canı ile ödüyor... Sadece Şırnak’ın 300 Kürt vatandaşı PKK katliamlarının kurbanıdır, gerisini varın siz hesaplayın... Kürt vatandaşların siyasi temsilcisi PKK mı olacak, bu olacak iş mi?.. Peki ortalıkta neden Tayyip Erdoğan’dan başka bir lider yok!?. PKK Tayyip Erdoğan’ı “öncelikli düşman” ilan ederken, bunun sebebi “kürt insanının peşine düşeceği siyasi kimlik” olarak var saymasıdır... Ve bu değerlendirme de geçerlidir... Başbakan’ın Van gezisi öncesinde, PKK’nın Meclis’e taşıdığı milletvekili kimlikli iki tip, kapı kapı dolaşıp esnafı kepenk indirmeleri için tehdit etti...(Bu azgın heriflerin, polisle bilerek sürtüşme yarattıkları, dokunulmazlık zırhlarına bürünüp polise ağıza alınmayacak küfürlerle saldırdıkları, yandaş kameralar önünde olay çıkarmaya çalıştıklarını falan anlatmıyorum bile!..) Van’lılar onca tehdide karşın, ellerinde bayrakları ile şehir meydanını doldurdularsa, bu ortamda al bayrak orada hakim olduysa bunu siyasi kimlik olarak Tayyip Erdoğan sağladı... PKK’nın yaptığı iç savaş tahriki değil mi?.. Cana mala saldırıdan nasip almayacaklarından emin olan krema tabakanın, Başbakan’a “Pompalıyı savundu!” diye saldırmaları normaldir de. Erdoğan’ın “Sabır” isteyen sözlerini iyice bellemek gerekir... Başbakan “Fakat tabii bu sabır nereye kadar olacak. Bunun da endişesi içerisindeyim. Eğer siz vatandaşın mağazasının camlarını indirirseniz, vatandaşın hayatına kast ederseniz, hayatına kast ettiğiniz vatandaş kalkıp da eğer elinde böyle bir tedbiri böyle bir imkanı varsa, o da kendini savunma yoluna gidecektir” diyerek sadece Dolapdere de olanları anlatmıyor ki; Bu işten zarar görenler Doğu ve Güneydoğu’nun binbir güçlükle ayakta duran esnafı değil mi?.. Camının çerçevesinin, eli silahlı çetelerce alaşağı edilmesine ne kadar dayanacak?!.. Başbakan’a bir kez daha helal olsun, bu ülkenin Kürt vatandaşlarını eşkiyanın elinden kurtarmak için attığı, atacağı adımlar için... Türkiye’nin en önemli meselesidir, Kürt insanını PKK’nın karşısında savunabilip sahiplenmek...(Behic Kilic beyin yurekten katildigim bugunku Tercuman gazetesindeki yazisini alintiladim)
ibrahim kuyubasi,
5 Kasım 2008, Çarşamba 05:15
Sabrimizi tasirmayin zaza12 ve heval gibiler. Yaptiginizin 10 mislini yapmasini bilen ve yasayan bir milletiz. Bizi tanimayan gecmisimize bir baksin. Enson yikilacak ve bolunecek bir millet-devlet varsa oda Yuce Turk Milletidir. Bu boyle biline ve gorule... Elinden geleni ardiniza koymayin, ne yaparsaniz yapin biz sabirliyiz. Sabrimizin tastigi yerde is biter evelallah...
heval amedi,
5 Kasım 2008, Çarşamba 05:08
çelişkiyi gören varmı?hem çıkan olaylardan dtpnin oy kaybettiğini kürt halkına zarar verdiğini savunacaksın hemde dtp oy kaybettiği için olay çıkardığını söyleyeceksiniz. iyide madem olaylar zoraki yapılıyor ve kürt halkına zarar veriyor bu dtpye daha çok oy kaybettirmezmi?
Zaza12,
5 Kasım 2008, Çarşamba 05:06
görüşecezakpnin pili bitti sandıkta görüşeceğiz dtp silip süpürecek güneydoğuyu akp kürtler için artık bitti
Recep Taşkın,
5 Kasım 2008, Çarşamba 01:33
Cumhurbaşkanı Gül: Sorunlarımız tabii ki var, bunları konuşarak, kendi aramızda tartışarak çözebiliriz. Bunun ortamı da Türkiye’de var. Herkes sorununu, meseleleri açıkça konuşabiliyor, bunlar parlamentoda, basında tartışılıyor, her türlü görüş ortaya atılıyor. Son günlerde bazı illerde yapılan kanunsuz gösteri ve eylemler hiçbir şekilde tasvip edilemez. Hele hele çocukların, masum insanların bu işe müdahil edilmesi asla affedilmez. Herkesin dikkatli olması gerekir. Bugün dünyada bir ülkenin bir köşesinde olan şey, her tarafa yansıyor. Bunların çok olumsuzlukları olur, önemli olan şey, çıkmaz sokaklara girmemektir. Herkesin çok büyük sorumluluğu vardır. Bu açıdan kanunsuz eylemler, davranışlar, polisle, askerle, jandarma ile karşı karşıya gelmek, izinsiz gösteriler yapmak kesinlikle tasvip edilemez. Sorunlarımız tabii ki var, bunları konuşarak, kendi aramızda tartışarak çözebiliriz. Bunun ortamı da Türkiye’de var. Herkes sorununu, meseleleri açıkça konuşabiliyor, bunlar parlamentoda, basında tartışılıyor, her türlü görüş ortaya atılıyor. Bütün bunlar varken kanunsuz eylemlere girmek, ne vesile ile olursa olsun, asla tasvip edilmez, çok yanlış yoldur. Devlet de kanun ve nizamları uygulamak zorundadır. Kanunsuz eylemlere teşvik edenlere ve onun içinde olanlara kesinlikle sempatiyle bakmayın. Farklı düşüncesi olanlar olabilir, bunlar konuşulabilir, medeni şekilde tartışılabilir, bunun ortamı da Türkiye’de vardır.
Recep Taşkın, hasan celal Güzel, radikal,
4 Kasım 2008, Salı 06:21
DTP/PKK’nın hesabı şudur: Güneydoğu’daki ve büyük şehirlerdeki olayları tırmandırırsak; 1. Sokağa hâkim görüneceğimiz için taraftarlarımızı kaybetmeyiz. Ayrıca, mahallî seçimlerde bölge halkına gözdağı vermiş oluruz; böylece oyların AK Parti’ye kaymasını önleriz. 2. Terör örgütüyle birlikte düzenlediğimiz eylemlerle bölge halkı üzerinde psikolojik propagandamızı yürütmüş oluruz. 3. Bu eylemler karşısında dayanamayıp partimizi kapatırlarsa, bundan gene biz kârlı çıkarız ve mağduru oynayıp oylarımızı arttırırız. Batı’ya karşı da terör eylemlerini mazur gösterebiliriz. 4. Bu şekilde sürdürdüğümüz eylemler sonucunda, Türkiye’nin diğer bölgelerinde Türk-Kürt Kavgası’nı başlatırız. Bu da ülkenin bölünmesine yardımcı olur. 5. Hele bir de sıkıyönetim veya olağanüstü hâli ilân ettirebilirsek, bölge halkını büyük ölçüde yanımıza çekmiş oluruz.
Yani, DTP/PKK, her hâlukârda kazançlı çıkmayı beklemektedir.
Bu çerçevede yapılacak bir analizde, meselenin sadece mahallî seçimlerde Diyarbakır ve diğer birkaç ilin belediye başkanlığının kazanılması olmadığı açıkça görülecektir. Başbakan’ın her türlü tehlikeyi göze alarak, DTP/PKK’nın eylemlerine rağmen Güneydoğu’yu karış karış gezmesi, Türkiye’nin birlik ve bütünlüğüne sahip çıkılması içindir ve fevkalâde isabetlidir. DTP/PKK konusunda şu politikaları uygulamalıyız: 1. Başbakan ve bakanlar bölgeye ziyaretlerini arttırarak devam ettirmelidirler. Ayrıca, CHP, MHP ve diğer partiler de, icap eden güvenlik tedbirleri alınarak bölgeye gitmeli ve bölge halkıyla kucaklaşmalıdırlar. 2. DTP/PKK’nın estirdiği terör, eylemleri yapanların dışına taşırılmadan mutlaka önlenmeli, devlet varlığını ve hâkimiyetini göstermelidir. 3. Daha fazla geciktirilmeden Anayasa’da değişiklik yapılmalı ve DTP’nin kapatılması önlenmelidir. 4. DTP’li milletvekillerinin ve teşkilât yöneticilerinin terör eylemleri tespit edilerek haklarında kanunî işlem başlatılmalıdır. 5. DTP/PKK’nın erimekte ve bitmekte olduğu, her vasıta kullanılarak bölge halkına gösterilmelidir. 6. Başbakan’ın yaptığı gibi, kimliğe, dile, kültüre saygılı olunduğu ve bölge halkının kardeşliği üzerinde durulmalıdır. Özellikle inanç beraberliği teması işlenmelidir. 7. DTP/PKK’nın istismar ettiği kişiler, kadınlar, çocuklar tesbit edilerek, sadece eylem esnasında değil, eylemden sonra da sevgi, şefkat ve yardım eli uzatılmalıdır. 8. Güneydoğu Âcil Eylem Plânı çerçevesinde, bölgeye âcilen dikkate değer fonlar aktarılmalı ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılmalıdır. (Hasan Celal Güzel, Radikal, 4 Kasım 08)
nevzen han - botancizre,
4 Kasım 2008, Salı 06:21
Devlet eliyle provakasyon. Şemdinli’de bir derneğin açılışına katılan komutanlar DTP Belde Başkanlığı önünde halay çekmiş. baska durumda bas bas provakasyon kokan hareketler diye baslik atacak gazeteler, internet sayfalarindan bildiri yayinlayacak pasalar neredeler? siz yaptiniz mi mubah, baskasi yaptimi bolucu? hic inandirici degilsiniz!
botancizre,
4 Kasım 2008, Salı 06:19
aaa. buralara demokrasi gelmiş. haberim olmadı hiç... Doğu yıllardır bu ülkenin arka bahçesi olmuş. Üzerinde yaşayan Kürtler ikinci sınıf insan muamelesi görmüş, sebepsiz yere sürgünler yemiş ve faili meçhul (faili jitem) kurbanlar vermiş. Açlıkla terbiye edilmiş. En önemlisi Kürtlüğüyle beraber kültürü, şarkıları ve dili yasak ve inkâr edilmiş. Şimdi bunca şeyden sonra DTP ve Korucular derneğinin komşu olabildiği “demokratik” bir ortamda askeri yetkililer çıkmış ve yöresel kıyafetler giyen korucularla birlikte halay çekmiş. Hem de Kürtçe şarkılar eşliğinde… Şimdi soruyorum. Bunca şeyden sonra askeri yetkililerin kalkıp Kürtçe halay çekmesi ne kadar inandırıcı gelebilir ki bize? İnanın bu kokuşmuş ve sadece kendini kandıran zihniyete acıyorum.
Hasan Cemal,
4 Kasım 2008, Salı 05:53
Kürt-Türk kardeşliğini sadece dtp-pkk baltalamıyor, devletin yetkilileri de halen bunu yapıyor. Aşağıda bir alıntı var, Baskın Oran’ın 12 Ekim 08 tarihli Radikal 2’de çıkan bir yazısından. Daha önce okumadıysanız, bir göz atmanız yararlı olabilir, Kürt meselesi nedir, ne değildir açısından... “Son 15 günden birkaç olay...
Bir: Aliağa Kaymakamı, Rojda Bayram isimli bir öğrencinin şiir okuyacağını öğrenince müdüre, “Başka isimde öğrenci bulamadınız mı!” diyerek ilkokul açılış programını iptal ettirdi (Taraf, 19.09.08). İki: DTP milletvekilleri geçerken selam durmak yerine arkasını dönen Meclis polisleri sonunda bir de TBMM İdare Amiri Sırrı Sakık’ın resminin üstünü kağıtla kapattılar (N. Durukan, Milliyet, 19.09.08). Üç: Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Cüneyd Zapsu’yu kastederek “Erdoğan’ın tüm danışmanlarının Kürt olması tesadüf mü? Türkiye düşmanlarını yanlış yerde arıyor” diye yazan Uğur İpekçi’yi suçsuz buldu (Radikal, 01.10.2008). Dört: TSK ve yargı mensupları TBMM’nin açılış oturumuna katılmadılar (Taraf, 02.01.08). Daha önce de Genelkurmay 30 Ağustos kutlama kokteyline DTP milletvekillerini davet etmemişti. Askerler Cumhurbaşkanı Gül’ün yemin törenine katılmamışlardı. Org. Mustafa Muğlalı adının 1943’deki toplu cinayet mahalli Özalp’te bir kışlaya verildiğini hatırlıyorsunuzdur (Milliyet, 13.05.04). Başbakan DTP’li eli sıkmıyor. Beş: Hakkari Yüksekova’da belediyenin ilçeye astırdığı ve “Yüksekovalıların Ramazan Bayramı Mübarek Olsun” diyen Kürtçe pankart polis tarafından indirtildi (Radikal, 02.10.08). Hani Kürtçe yasak değildi? Altı: Ölen PKK’lıların mevlidine katıldı diye 12 DTP’liye “PKK propagandası yapmak”tan 10’ar ay hapis cezası verildi (M. H. Benli, Radikal, 03.10.08). Ve yedi: Bir gazeteci, Bolu Express’te çıkan “Türk, işte karşında düşmanın!” başlıklı köşe yazısında, kimi DTP’lilerin adlarını tek tek sıraladı ve her şehit için DTP’li öldürülmesini istedi. Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı bu yazıyı “fikir özgürlüğü” olarak değerlendirdi ve takipsizlik kararı verdi. Mahkeme de bu kararı isabetli buldu (Milliyet, 02.10.08).
Gazeteci Kürt olsa, bu “X” harfinden gazetesi kapatılırdı (örnek: Radikal, 22.01.08), Ama benim derdim başka: Bu zat yazısına devamla “... ayrıca, DTP’lilerin anaları da sinkaf edilmelidir” demiş olsa, acaba hakkında o zaman soruşturma açılır mıydı? Hiç sanmam. Yazdım ya, ANAP milletvekili Süleyman Sarıbaş, Azınlık Raporu çıkınca bendeniz ve Prof. Kaboğlu hakkında Meclis kürsüsünden, “Azınlık arayanlar, analarına, babalarının kim olduğunu bir kez daha sormalıdırlar. Ey Türk, titre ve özüne dön. Ne mutlu Türk’üm diyene” (Hürriyet, 27.10.04) diyerek bizi piç, ölmüş analarımızı orospu, ölmüş babalarımızı deyyus ilan etmişti. Ve Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de 16.01.2007’de bu sözleri akladı. Bu memlekette ancak kimlerin anasına-babasına sinkaf çekilirse yargıçlarımız mahkumiyet kararı verebilirler, sizlerin tahminine bırakıyorum.
Yahu, Ortaçağ tarihinde okurduk, şaşardık “100 Yıl Savaşları” mı olurmuş diye. Şeyh Sait’ten hesaplayın, bizimki şimdiden 83 yıl oldu. Ha gayret! Bir de anaların Kürtçe ağıtlarını yasaklarsak arayı bir anda kapatma hatta aşma imkanı var.” (Baskın Oran, Radikal 2, 12 Ekim 08, Hasan Cemal, Milliyet, 4 Kasım 08, http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=1011404).
Recep Taşkın, Ertuğrul özkök, Hürriyet,
4 Kasım 2008, Salı 05:45
İtiraf edeyim, başbakana bütün kızgınlığıma rağmen, son haftalarda Güneydoğu illerine yaptığı gezileri, oralarda söylediklerini iyi buluyorum. Bu tutumu bana iyi geliyor. Bir zamanlar, rahmetli Ecevit’in büyük hayranlıkla izlediğim cesaretini onda da görüyorum. O nedenle, dün Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in yaptığı çağrıyı da destekliyorum. Evet, Türk siyasetinin öteki partileri de Güneydoğu’yu boş bırakmamalı. Hiç kuşkusuz Başbakan’ın bu çabaları büyük ölçüde seçime yönelik. Bunu yadırgamamak lazım. Sonunda orası Türkiye ve orada da yerel seçimler yapılacak. Terör örgütü ve artık onunla bağını saklamakta hiç beis görmeyen DTP, bu seçimi ideolojik bir alana çekmeye çalışıyor. Bölgedeki belediyelerin büyük çoğunluğu başarısız. Diyarbakır’a neredeyse çivi çakılmamış. Bölgedeki birkaç belediye hariç, neredeyse hepsi, son 4 yılı sadece dağdan gelen cenazeleri kaldırmakla geçirmiş. Ve şimdi bu beceriksizliğe, "Kürt milliyetçiliği" kılıfı geçirip mesaj vermeye çalışıyor. Seçime 5 ay kaldı, Diyarbakır’ın, Hakkári’nin, Bingöl’ün altyapısından, çöpünden, suyundan, yolundan söz eden yok. Böyle olunca da, yoldan, sudan, refahtan söz eden partilerden korkuyorlar. Örgüt şakşakçılığıyla, teröristbaşı posteriyle seçim kampanyası yapmaya çalışıyorlar. Vah benim bölge halkıma. Onlara vaat ettikleri tek şey, 5 yıl daha örgüt goygoyculuğu. Varsın yolları pislik götürsün. Çöpler toplanmasın, insanlar hastalıktan kırılsın. Türkiye’nin siyasi partileri bu kısırdöngüyü kırmalı, bölge halkını prangalarından kurtarmalıdır. Bunun için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalı. Ne siyasi fedakárlık gerekiyorsa o da yapılmalı. Ben kendi payıma, bütün kızgınlığıma rağmen, Başbakan’a bu konuda destek veriyorum.
Recep taşkın, Fikret Bila, Milliyet,
4 Kasım 2008, Salı 05:30
DTP-PKK cephesi için yerel seçimler "seçim"den öte bir anlam taşıyor. PKK ve DTP için sorun sadece seçimi kazanmak değil. Onun ötesinde var olup olmama sorunu. DTP seçimlere yönettiği belediyelerin hizmetlerini överek, yol, su, elektrik vaat ederek girmiyor. Genel seçimlerde de yerel seçimlerde de tek propaganda yöntemi etnik milliyetçilik, etnik kimlik talepleri.
DTP ve PKK'nın bölgede belediyeleri kaybetmeleri, varlıklarını besleyen olanakları kaybetmeleri anlamına geliyor. Belediyelerin, PKK ve DTP için bir çeşit "devlet" işlevi gördüğünü söylemek gerçekçi olur. DTP için yerel seçim yarışı, ben AKP'den daha iyi belediye hizmeti veririm, yolsuz, susuz, elektriksiz köy bırakmam, çöpleri en iyi ben toplarım yarışı değil bu... "Burada siyasi irade benim"i gösterme, "yerel devleti" kaybetmeme yarışı... Kepenk kapatmak, Başbakan'ı ile sokmamaya çalışmak, askere, polise molotofkokteyli atmak, çocukları sokaklara sürüp taş attırmak, "Belediye hizmetlerini biz daha iyi veririz" propagandası sayılabilir mi? Elbette hayır... PKK ve DTP Güneydoğu'yla kendilerinden başka siyasi varlık istemiyorlar.
AKP'ye karşı yürüttükleri şiddet gösterilerine dayalı propagandanın amacı da bu...
Recep Taşkın, Behiç Kılıç, Tercüman,
4 Kasım 2008, Salı 05:22
SEZAR’IN hakkı Sezar’a... İşte bu kadar, ilk defa bir başbakan ahaliyi eşkıya çetesinin eline terk etmemek için, Doğu ve Güneydoğu’yu adım adım geziyor... Bu da bizim hep eleştirdiğimiz kişi... Oraları ilelebet Türkiye kalacaksa tek yol budur, ahaliye sahip çıkmak, yalnız olmadıklarını göstermek, ayaklarına gitmek... 1984’ten beri izlerim, vatan topraklarının bu bölgesine özellikle Özal’dan sonra “büyükler” birer göstermelik gezi ile yetindiler. Vaad edip vermediler, meseleyi olağanüstü hal yetkililerine havale ettiler... Özal’ın “verdikleri”nden daha çok yararlananları da biliyoruz... Devletin parasını “Doğu’ya yatırım” diye kapıp İstanbul’a, İzmir’e Ege Akdeniz kıyılarına gelip harcadılar, çaldılar, çırptılar...
Tayyip Erdoğan, elini Doğu ve Güneydoğu’dan çekmiyor, Allah için durum böyle ve sağlık, eğitim, yol v.s için yapılan harcamalar da ortada (Partili müteahhitlerin bal tutup parmak yaladıkları gerçeği olsada...) ve bu yüzden de şu anda siyasi umud bu kişidir...
Son geziye bakınız... Başbakan Erdoğan ulu orta tehdit edildi, açık açık “gelirsen can güvenliğin olmaz” bile denildi!.. Gözü dönmüş PKK fedaileri, sırtlarındaki milletvekili dokunulmazlığı kalkanı ile, o toprakların Ankara’ya ait olmadığını dillendirip Erdoğan ile Ariel Şaron’un işgal gezileri benzetmeleri yapabildiler... Ellerindeki belediyelerin kontrol ettiği devlet güçlerini bile Başbakan’a karşı seferber ettiler... Bütün bunlar, “iç savaşı” sahneletecek müdahalelere zemin hazırlayıp Kürt insanının üzerinden kirli oyuna zemin hazırlamak içindi... Başbakan’ın askeri polisi sivillerin üzerine sürmesini sağlamayı umuyorlardı... Ya da Başbakan “ayaklanmanın kaçınılmaz olduğunu görüp geri adım atacak, seçim öncesi çıkacak olayların faturasını düşünerek geziyi erteleyecek” ve eşkıya amacına ulaşacaktı... Başbakan’ın bölgeye gelişini ertelemesini PKK büyük bir zafer olarak kutlayacaktı!..
Geziyi izleyen gazeteci arkadaşlar anlatıyor, Başbakan Hakkari yolunda büyük bir risk almış... Kendisini taşıyan helikopter yoğun bir bulut kümesine girmiş... Helikopterlerin bulutta ilerlemesi mümkün değil, kafileye eşlik eden helikopterler geri dönmüş, Başbakan yola devamda ısrar etmiş... Helikopter uçak irtifasına çıkarak hedefine ulaşmış...
Açık ve nettir, eğer Tayyip Erdoğan doksanlı yılların başında Başbakan olsaydı ve bugün uyguladığı politika ile hükümet etseydi şimdi bu ülkenin bu “sıcak sorunu” yoktu...
Bu yüzden Tayyip Erdoğan PKK çetesi tarafından öncelikli düşman ilan edilmiştir... PKK, onlarca yıldır esir aldığı ve üzerlerinden her türlü çıkarı sağladığı Kürt insanının Tayyip Erdoğan tarafından sahiplenilmesine tahammül edemiyor...
Başbakan, adımladığı şehirlerde Kürt insanına şöyle seslendi;
‘’Biz ne dedik? ‘tek millet’ dedik. Ne dedik? ‘tek bayrak’ dedik. Ne dedik? ‘Tek vatan’ dedik? Ne dedik? ‘Tek devlet’ dedik. Buna kim karşı çıkabilir yahu?..” Karşı çıkana da tavsiyesi şöyle; “Buna karşı çıkanın bu ülkede yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin. Dünyanın neresine gidersen git her ülke böyledir.”
Türkiye’nin mutlu geleceği Başbakan’ın bu sözlerindeki reçetedeki gibi değil midir?.. Bu değil midir, bu topraklarda yaşayan her ferdin eşit ve kardeşce paylaşımını sağlayacak taban?.. “Tek millet, tek bayrak, tek vatan..” işte bu kadar...
Başbakan’ın daha sözleri ortadayken İmralı’dakinin kapı kulları (Gene sırtlarındaki dokunulmaz TBMM zırhı ile) ortaya çıkıp itirazı bastırıyorlar!.. “Erdoğan’ın tekçi ve ırkçı yaklaşımını reddedenleri ülkeyi terk etmeye davet etmesi tam bir aymazlık örneğidir.” Diyorlar!.. Pes artık yani!.. Ne demek yani “Tekçilik ırkçılıktır!..” mantığı... Irkçılık bu değil mi?.. Bu yaklaşım (Bu ülkede iki millet olsun, silahlarla bu kuralı koyacağız) etnik milliyetçilek temelinde bir Hitler kafası değil mi?.. Başbakan’a cevapları bile savaş tehditleri ile dolu!.. “Tek bayrak, tek vatan, tek millet, istemeyen çeksin gitsin” çağrısına verdikleri cevap; “Kim kimi kimin vatanından kovuyor” Bu ne demek biliyor musunuz?.. “Teslim olmazsanız, biz silahla bu toprakları söker alırız işte o kadar!..” Leyla Zana’nın “PKK en büyük gücümüz!..” sözlerini de hatırlayınız... Başbakan, Kürt insanını bu eşkiyanın elinde bırakmamak için doğru politika yürütüyor... Ya öteki siyasi partilerin niye hiç adı yok!!? (behiç Kılıç'ın tercüman gaztesindeki 4 Kasım 2008 yazısı alıntılanmıştır. http://www.tercuman.com.tr/v1/yazaryazi.asp?id=87)
emre uslu - önder aytaç,
4 Kasım 2008, Salı 03:48
Apo tek güç olarak kendini görüyor. Kürt hareketini de kendisinin temsil ettiğine inanıyor. Barzani ile yapılacak görüşme, farklı seslerin Diyarbakır'dan yükselmesi, alternatif STK'lar, Apo'yu çok huzursuz ediyor. O da halkı sokağa dökmeye çalışıyor. Kürtleri kışkırtmak, terörden nemalananlara, korku cumhuriyetinin devam etmesini arzulayanlara yarar. Geçim derdiyle uğraşan sıradan Kürt ve Türk'e yaramaz.
Recep Taşkın, Zübeyir KINDIRA,
3 Kasım 2008, Pazartesi 10:56
Bu gerilim daha fazla sürmez!. Göreceksiniz, birkaç gün içinde bu gerilim tümüyle düşecek. DTP cenahından zaten böyle sinyaller geliyor. Başbakan Erdoğan'ın, gerilimden kazançlı çıktığı görülmeye başlandı, DTP cenahından. Bölgede CHP, MHP gibi partilere sempatik bakanlar bile son günlerde yaşanan bu gerginlik sonrası, AKP'ye yönelmeye başladı. Üstelik sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde görülmüyor bu tavır. Batı'da da şöyle bir söylem var: “Baykal da, Bahçeli de gitsin bölgeye ve siyaset yapsın. DTP"ye mi teslim edeceğiz oraları? Bak bir tek Kasımpaşalı gidiyor. Vatan toprağı orası. DTP'lilerin tekeline bırakılamaz…” Yani, karşılıklı süren gerilim sonucunda amaç hasıl olmuş gibi. "DTP mi AKP mi?" tercihine itilenler, saflarını belirlemeye başladı. Bu saflaşmada CHP ve MHP'nin etkin bir rolü olmayınca, AKP"nin kazançlı çıkmasının, kendi oylarında da düşüşe neden olduğunu fark edince, DTP tavır değiştirmek zorunda kaldı. Bu nedenle gerilimi düşürmek zorundalar. Ve de düşürecekler. Hani, İmralı'dan da böyle bir "talimat" geldiyse; buna da şaşırmam... (http://www.internethaber.com/author_article_detail.php?id=7580&interstitial=true adresinden alıntılanmıştır)
yavuz donat sabah,
3 Kasım 2008, Pazartesi 08:42
Densizliğin dik alası. Konuşanlar "çoluk çocuk" da değil. Koca koca insanlar. Meclis'te temsil edilen bir partinin il başkanı veya parlamenteri konumundakiler. Söyledikleri ise: "Başbakan Van'a, Hakkari'ye gitmesin (veya gelmesin), zira halk tahrik oluyor." Bir Başbakan'ın, ülkesinin bir köşesine gitmesi ne zamandan beri "tahrik nedenleri" arasına girdi? Böyle bir densizliğe sadece Başbakan'ın ya da partisinin tepki göstermesi yetmez. Tepki ötekilerden de gelmeliydi. CHP'den, MHP'den...
Meclis dışındaki muhalefetten. Defalarca gittik, gözledik.
Bölgede iki eksenli siyaset yapılıyor. Din ekseninde AK Parti, etnik eksende DTP. Hani ötekiler nerede? Ötekiler oylarını AK Parti'ye terk etmiş, sorumluluğu Tayyip Bey'e yüklemişler.
Diğer liderler de gitsinler. İlle de miting yapmaları gerekmez.
Halkın arasına girsinler, bir kahvede oturup sohbet etsinler. Bölgeye yalnız değilsiniz mesajını versinler.
Recep Taşkın,
3 Kasım 2008, Pazartesi 07:41
Başbakan'ın Van'a gelmesine dakikalar kala DTP il yöneticileri ile konuşuyoruz. Pozisyonları farklı olsa da söylemleri aynı. İddialarına göre Erdoğan'ın bu ziyareti tahrik amaçlı ve partileri de 'demokratik tepkilerini' gösterecek. Demokratik tepkiden anladıkları biraz farklı. Araçlar ateşe veriliyor, polis taşlanıyor, camlar kırılıyor. Söylemler kin ve nefret dolu. Bu nasıl demokratik tepki diye sorduğumda tebessümle 'demokratik hakkımızdır' diyorlar.
Az sonra da Kürt sorununun çözümü için kafa yoranların çok düşünmesini gerektirecek bir sahne yaşanıyor. Molotoflar, taşlar. Polis noktası alevler içinde, bazı polisler yaralanmış. Partililer ortamı sakinleştirmek yerine eylemcilere alkışla destek veriyor. İnsana "Nasıl yani?" dedirtecek bir sahne. Dedikodu siyasetinin etkili olduğu bu bölgede, kulaktan kulağa efsaneler yayılıyor. 'Keskin nişancılar bir genci vurdu'. 'Panzer çocuk ezdi' gibi insanları galeyana getirecek 'yalan'lar uyduruluyor. Milletvekilleri ise küstahlık seviyesinde açıklamalar yapıyor. Sharon benzetmesi herhalde kolay kolay unutulmaz. Bu kısa olay bile DTP'lilerin iki yüzlü siyasetinin göstergesi. Hem özgürlükten hem demokratik haklardan bahsedecekseniz hem de çocukların ellerine taş, molotof, silah verip sokağa salacaksınız. Sorunun çözümünde bütün kusurları başkasında arayacak, aynaya bir kez olsun bakmayacaksınız. 'Cumhuriyet'e tavır alacaksınız. Üzerine yemin ettiğiniz Anayasa'yı tanımayacak, Türk Bayrağı'nı kullanmayacaksınız. DTP eylemiyle söylemi arasındaki farkı kimseye anlatamaz. Başbakan iki günlük programında halkı boykota çağırdı denebilir. Terörü araç olarak kullananları dışlama çağrısı yapmıştı. DTP bugün Kürt sorununun çözümü yerine bizzat kendisi sorun olmaya başladı ki bu da marjinalleşip yalnızlaşmasına neden olacak. Son olaylar gösterdi ki eylemler bizzat örgütün talimatıyla organize ediliyor ve tek hedef Başbakan'ın kendisi. Sloganlarda ve söylemlerde öne çıkan tek şey bizzat Tayyip Erdoğan. Aynı sahneler Yüksekova ve Hakkari'de de yaşandı. Bütün tepki Erdoğan'a.
Cumartesi günü Van'da yaşanan bir başka sahne önemliydi. Eylemciler bütün dükkanların açık olduğu Cumhuriyet Caddesi'ne saldırınca ellerine sopaları alan iş yeri sahipleri göstericileri kovaladı. Hatta yakaladıkları bir gösterici az daha linç ediliyordu. DTP oynadığı ateşin farkında değil. DTP'nin bu kadar agresifleşmesi şüphesiz yaklaşan yerel seçimle ilgili. Bütün korku yayma politikalarına rağmen kendi oy vereninin bile tepkisini çekiyor. Van'da konuştuğum onlarca kişi bu şiddet dalgasına tepkiliydi. Ama aynı zamanda da korkuyorlardı ve sinmiş gibiydiler. Bir başka esnaf ise inadına AK Parti'ye oy vereceklerini söylüyordu.
Aslında AK Parti başka illeri kıskandıracak derecede Van'a yatırım yaptı. Yapılanları saymaya sayfalar yetmez. Van halkı da tepkisini sandığa yansıtmış. DTP ise sürekli geriliyor. İktidar partisinin Van'da bu kadar güçlü olmasında Bakan Hüseyin Çelik faktörünü de unutmamak gerek. DTP insanın aklını ve insafını zorlayan eylemlere söylemelere girişecek. Hatta 'serhildan' hazırlıkları konuşuluyor. Fakat Başbakan kararlı. Van girişine asılan Halil Rıfat Paşa'nın 'Gidemediğin yer senin değildir' sözü bu politikayı yansıtıyor. Tüm tahriklere rağmen memleketin her karışını dolaşacağını, bıkmadan usanmadan hizmet götüreceğini söylüyor. Yerel yöneticiler de örgütün tuzağının farkında.
Fakat AK Parti'nin işi hiç kolay değil. Özellikle de Yüksekova ve Hakkari'de. Aşiretlerin etkili olduğu bu iki şehirde artık tek aşiret PKK. Her iki şehir de hayalet gibiydi. Hem kepenkler kapalı hem araçlar çalışmıyor. Gazeteciler olarak bizler bile şiddetten nasibimizi aldık. Bölgenin nabzını iyi tutanlar gözlemlerimizi doğrulayan tespitler yapıyorlar; "Örgüt ne yapın edin polisi sert davranmaya mecbur bırakın. Kan aksın. Birkaç eylemcinin ölmesinden bir şey olmaz' talimatı verdi. Bu yüzden her şey beklenebilir. Kan akmazsa örgüt istediğini alamaz." Adem Yavuz ARSLAN, Bugün gazetesi, 3 Kasım
Recep taşkın, Radikal,
2 Kasım 2008, Pazar 14:13
Özellikle son dönemde PKK lehine olan gösterilerde polisle çatışan, onlara taş atarken görmeye başladığımız çocukların ortak özellikleri, gelecekten beklentilerinin olmaması. Bazıları, taş atmayı oyun sanırken, polisten dayak için intikam duygusuyla atanlar da bulunuyor. Radikal, Van’da taş atan çocuklarla konuştu: M.D. (14): Ağabeyim geldiği için ben de geldim. Ağabeyim liseyi bitirdi, şimdi oto tamircisinin yanında çalışıyor. “Ben okudum da ne oldum” diyor. Herkes taş attığı için ben de atıyorum. Z.D. (13): Bizim oradaki ağabeylerle geldim. Onlar atıyorsa, bir bildikleri vardır. (“Attığın taşlar polise gelirse” denilince) Onlar da bize bomba atıyor. Filmlerdeki, bilgisayar oyunlarındaki gibi çok heyecanlı. Ama bazen korkuyorum da. A.Ç. (15): Ablam şimdi hapiste. Onun kötü biri olduğunu düşünmüyorum. Neden hapiste olduğunu da anlamıyorum. Daha önce de taş attım. Bir defasında beni yakaladılar, çok dövdüler. Anama, bacıma küfrettiler. Ben onlara niye acıyayım. S.Y. (14): Benim babam yok. Anamın da geldiğimden haberi yok, duysa çok kızar. Bana, “Oku adam ol” diyor. Ama ben okusam bile para kazanamayacağımı biliyorum. Bizim orada okuyanlar var, ama onlar da işsiz. Bu yaz İstanbul’a gittim. Çok güzel şehir, hiç buraya benzemiyor. Devlet buraya hiçbir şey yapmıyor. Çünkü biz Kürdüz... M. (13): Ağabeyim İstanbul’da üniversitede okuyordu. Dağa gitti. TC öldürdü onu. Şimdi ben bir tamircinin yanında çalışıyorum ama az para veriyorlar ve sürekli bağırıyorlar. Orada çalışmak istemiyorum ama babam işsiz. Adımı yazmayın, yoksa beni de abim gibi öldürürler. Radikal gazetesi, 2 Kasım 2008, http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=Detay&ArticleID=906422&Date=02.11.2008&CategoryID=77
Recep Taşkın, Derya Sazak,
2 Kasım 2008, Pazar 14:03
Sivil itaatsizlik şiddeti içermez. DTP hata yapıyor; Güneydoğu'da başlattığı eylemleri 'sivil itaatsizlik' olarak sunmaya çalışsa da, 'teori' pratiğe uymuyor! Çocukların kullanıldığı taşlı sopalı gösterilerde şiddet öne çıkıyor. Başbakan Erdoğan'ın Van gezisi öncesinde DTP Milletvekili Özdal Üçer, Doğu ve Güneydoğu'ya gitmek için sanki DTP'den 'izin' almak gerekiyormuş gibi, seçimlerde yüzde 47 oyla iktidar olmuş parti liderine 'Bölgeye gelmeyin!' diyebiliyor. Hakkâri AKP binası önünde patlayan bomba, sivil halkın yaralanmasına yol açıyor. Diyarbakır'daki 'kepenk kapatma' eyleminden sonra kentin nabzını tutarken, siyaseten haklı olsalar bile vicdani eşiğin aşılması ve toplumun 'terörize' edilmesi halinde DTP'nin eylemlerinin ters tepebileceğine ilişkin yorumları aktarmıştık.
Van'daki olaylar, 'gerilim'in artmasında ve çocukların Filistin'deki 'intifada' benzeri taşlı, sopalı gösterilere yönlendirilmesinde DTP'nin rolünün hiç de barışçı olmayan biçimde sertleştiğine işaret ediyor. Anayasa Mahkemesi'nde hakkında kapatılma davası bulunan bir parti, yerel seçim öncesinde bu politikayı neden tercih eder? PKK da DTP'nin kapatılmasını mı istiyor? Ya da DTP, Diyarbakır başta yerel yönetimleri elde tutmanın tek yolu olarak Güneydoğu'da olayları tırmandırmaya mı çalışıyor? Başbakan Erdoğan dün Van'da 'Barış istiyorsanız silahı durdurun' diye çağrı yaptı.
DTP'nin bir bildiği vardır diyoruz. Ancak bu eylemlerin 'sivil itaatsizlik'le ilgisinin olmadığı bir gerçek. Meraklıları için, Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan 'Kamu Vicdanına Çağrı Sivil İtaatsizlik' kitabını öneririz. Gandhi'den Martin Luther King'e, Habermas'a pek çok makalede bu tür eylemlerin tarihi anlatılıyor.
1848 yılında ABD'de Thoreau tarafında köleliğe ve Meksika savaşına karşı ilk kez kullanılan 'sivil itaatsizlik' kavramında temel ilke, 'yasadışı' olsa da protestoların barışçı olması, 'hukuk düzeni' içinde kalınması ve şiddet içermemesidir. Gandhi en naif eylemci olarak, 'yaralayıcı ve zarar verici' sözlerden bile kaçınılmasını öneriyor. 'Sivil itaatsizlik düşmanlıkları derinleştirmenin değil, düşmanlığı gidermenin, karşıtını yok etmenin değil, ikna etmenin bir yöntemi olarak düşünüldüğü için, şiddet kullanmak sivil itaatsizliğin hedefleriyle uyuşmaz.'
Örneğin sessiz oturma eylemi yapılacaksa, yapılacak olan sadece budur. Eylem gizli değil, aleni (kamusal) olmalıdır.
Türkiye'de 'Cumartesi Anneleri'nin faili meçhullerle ilgili eylemleri dikkat çekiciydi. 1960'larda Martin Luther King'in ırk ayrımcılığına karşı başlattığı 'sivil haklar' mücadelesi kırk yıl sonra Obama'ya bugün Beyaz Saray yolunu açıyor. Vietnam Savaşı karşıtı gösteriler de başarılı oldu. Parlamentoda temsil edilen bir parti olarak DTP şiddeti reddetmelidir. Derya sazak, Milliyet, 2 Kasım 2008
serdar,
2 Kasım 2008, Pazar 11:44
Göz altına alındı ve nezarete kondu.Milletin vergileri ile semirtilip ortalığa salındı. Adına demokrasi diyorlar.Milleti evlatlarına kurşun sıkan canilere merhametle yaklaşmak mazlum millete zulumdür.Her etki tepkiyi doğurur.Millete kepenk kapattıranlar sorgulanmak şöyle dursun devlete isyan ettiklerinden derhal kurşuna dizilmelidir.10 yaşında sokak göstericisi,18inde dağda pkk yandaşı mehmetçiğe kurşun sıkan terörist.Sıkın kafasına bakalım bir daha cesaret eden ediyor mu?
sevilay uğur,
2 Kasım 2008, Pazar 08:37
Hükümetin Doğu ve G.doğu'ya yatırım atağı niye dtp ve pkk lıları bu kadar öfkelendiriyor? Van'da dün 100 tesis açılışından sonra bugün Hakkari'de iki hastaneyi de içine alan 749 projenin toplu açılışına gelen başbakanı protesto eden terör taraftarları, açılışlara etrafı yakıp yıkarak cevap vermeyi tercih ediyor.
sevilay uğur,
2 Kasım 2008, Pazar 05:31
Huzur ve istikrarla yok olacağını bilen dtp ve pkk yandaşları Başbakan Van'da 100'ü aşkın tesisin açılışını yapınca çılgına döndü. Başbakan Erdoğan 5. kez geldiği Van'a çıkarma yaptı. Van baştan sonra bayraklarla donatılırken şehrin görünür yerine Halil Rıfat Paşa'nın 'Gidemediğin yer senin değildir' sözü asıldı.
İşte eğitimden sağlığa, ulaşımdan güvenliğe bölge halkının yaşam seviyesini yükselten, dtp ve pkk'lıları da çıldırtan tablo:
EĞİTİM YATIRIMLARI: Bahçesaray Lisesi, Güneyyamaç İlköğretim Okulu, Azıklı Köyü İlköğretim Okulu, Ececek Köyü Şinova Mezrası İlköğretim Okulu, Şahin Tepe Mezrası İlköğretim Okulu, Kuvalıpınar Yamaç Mezrası İlköğretim Okulu, Kuyucak Köyü İlköğretim Okulu, Hangecik Köyü İlköğretim Okulu, Sarıçimen Köyü İlköğretim Okulu, 40 Köy İlköğretim Okulu, Erciş Kız Öğrenci Yurdu (2 tane), Gevaş Kız Öğrenci Yurdu, Cumhuriyet Lisesi Erkek Öğrenci Yurdu, Çaldıran Kız Öğrenci Yurdu, Muradiye Erkek Öğrenci Yurdu, Çatak Erkek Öğrenci Yurdu, Çatak Kız Öğrenci Yurdu, YİBO Kız Öğrenci Yurdu. SOSYAL YATIRIMLAR: Erciş Kapalı Spor Salonu, Vali Haydar Bey Spor Salonu, Gür Pınar İlçesi Spor Tesisleri, Kss Spor Tesisleri, Çaldıran Belediyesi Spor
Tesisleri, Anfi Ve Çocuk Parkı Öğretmen Evleri, Gürpınar Öğretmen Evi, Saray Öğretmen Evi, 14 Köy Okuluna 61 Daire Lojman, SAĞLIK KURUMLARI: Gevaş Devlet Hastanesi Diyaliz Ünitesi, Merkez Yeni Mahalle Sağlık Ocağı, Merkez Süphan Mahallesi Sağlık, Merkez Beyüzü Mah Sağlık Ocağı, Gürpınar Tutanaç Sağlık Ocağı, Çiçekli Belediyesi Sağlık Ocağı,
Erciş Yukarı Işıklı Köyü Sağlık Ocağı, Van Eğitim Araştırma Hastanesi Kanser Tanı Merkezi, Fizik Tedavi Merkezi, Yanık Merkezi, Ağız Ve Diş Sağlığı Merkezi. GÜVENLİK YATIRIMLARI: 2 Nisan Polis Merkezi Van Polis Evi, Sanayi Polis Merkez Amirliği Saray İlçe Emniyet Amirliği, Bahçesaray İlçe Emniyet Amirliği. ALTYAPI YATIRIMLARI: 30 Km Bölünmüş Yol, Van Gürpınar Gevaş Arası 388 Yerleşim Biriminin Şebekeli Suyu, 428 Km Asfalt Köy Yolu, Bin 44 Km Stabilize Köy Yolu, Uşak Belediyesi İçme Suyu Projesi, Kocapınar Beldesi İçme Suyu Projesi, Van Şehir Geçişi Kuruyu Düzenleme Projesi, Erciş Şehir Geçişi, Kelebibağ Şehir Geçiş Projesi, Kocapınar Şehir Geçiş Düzenlemesi, 45 Km Kollektör Hattı, Van 255 Km Kanalizasyon Şebekesi -
Van 10 Adet Yeni Bulvar -
Van Narmandüzü Su Deposu, Beyüzümü Mahallesi Su Deposu, 315 Km Asfalt Yol, Van 50 Km Kaldırım. TOPLU KONUTLAR: 80 Adet Afet Konutu, Erciş TOKİ Evleri 304 Konut. DİĞER YATIRIMLAR: İpek Yolu Piknik Alanı, Erciş Aile Danışma Merkezi, Edremit İnci Kefali Üreme Merkezi, Bahçesaray İlçe Müftülük Binası Ve Lojmanı, Çaldıran Belediyesi Otogar, Çaldıran Belediyesi Sağlıklı Yaşam Merkezi, Dabaoğlu Parkı Ahmet İlhan Parkı Şehir Parkı. YENİ TEMELİ ATILANLAR: Morgedik Barajı, 400 Yataklı Yüzüncü Yıl Üniversitesi Araştırma Hastanesi Ek Binası, Van Anadolu Meslek Lisesi. TOPLAM: 40 okul, 11 öğrenci yurdu, 6 spor tesisi, 2 öğretmen evi, 61 öğretmen lojmanı, 6 sağlık ocağı, 6 sağlık merkezi, Van Polis Evi 2 İlçe Polis Evi 2 Polis Karakolu 384 TOKİ Konutları (Bugün gaztesi, 2 Kasım 2008, http://www.bugun.com.tr/haber_detay.asp?haberID=44970)
mervan güngör,
31 Ekim 2008, Cuma 08:52
DTP, terörist başı Abdullah Öcalan'a uygulandığı iddia edilen kötü muameleye dikkat çekmek için yarın Diyarbakır'da başlatacağı 2 günlük oturma eyleminin hazırlıklarını belediyenin olanaklarını kullanarak sürdürüyor. Eyleme tüm DTP'li milletvekilleri, belediye başkanları, il genel ve belediye meclis üyeleri, parti meclisi üyeleri, il başkanları ve yöneticilerinin katılacağı bildirildi.
heval amedi,
29 Ekim 2008, Çarşamba 11:47
ben hizmet istemiyorum. t ayyibe derdimizi anlatıyoruz ama o anlamıyor kaç defa söyledik biz senin hizmetini falan istemiyoruz anadilde eğitim hakkımızı istiyoruz.
xerbe qelec,
29 Ekim 2008, Çarşamba 11:43
sayin basbakan!sayin basbakan sizi eskilerden beri cok seviyordum.siz istanbulda belediye baskani oldugunuz zaman babama diyordum keske bu basbakan olabilirse türkiyenin bütün sorunlari cözer.ve gercekten oldunuz.ama maalesef simdi,ekonomiden baska,aklinizda hic bisey kalmadi.hersey ekonomi degil.biz kürt olarak bizim anadilimizde egitim görmek,tv istiyoruz,insterseniz hic bir köprü yapmayin ama bunu yapin.sanki birisi kürtsorununa SANSÜR koymus basbakan bu sorunu artik agzina almiyor.gidip gelip ekonomi diyor.selamlar
remzi kurtalan,
29 Ekim 2008, Çarşamba 06:09
istiyorlar ki anayasa mahkemesi partiyi kapatsın polis ve asker sert müdahale etsin hükümet anti demokratik yasalar çıkartsın artan şiddet dtpye oy olarak dönsün
Abdullah Harun, Ayhan Kıskaç, Haber-7, aharun@gmx.net
27 Ekim 2008, Pazartesi 10:56
Altınova’nın filmleri aratmayan provokasyon sahnelerinin ardından "İmralı’da
işkence" iddiası ile seçim öncesi planlanan sahneleri izliyoruz şimdilik. Önce
Altınova’da Kürtlerin üzerine salınan halk… Sonra Kürtleri sokağa döken
provokasyonlar. Gün geçmiyor ki şehirlerin birinde kaos olmasın ve güvenlik
güçleri ile halk arasında çatışma çıkmasın. Tüm bu olayların ardında ise yerel
seçimler öncesi güç gösterisi yapmak isteyenlerin çabasından başka ne olabilir
ki? Yerel seçimlerde kaybetme korkusu yaşayan DTP, devlet ile bozuk olan arasını
boşuna mı iyice açmak için çaba sarf ediyor? Seçime kadar terör iyice tırmanacak.
Yerel seçimlere huzur içerisinde girme düşüncesi içerisinde olanlar şunu iyi bilsin ki bu böyle olmayacak ve ortam istediğimiz sükunetini devam ettiremeyecek. Çünkü DTP’nin bölgesinde sandığın galibini kaos belirleyecek. Korku sandığın rengine etki edecek. Güneydoğu'da seçmen, seçim huzur içerisinde geçerse AKP, terör gölgesinde oluşacak korku ortamında ise DTP diyecek.
Güneydoğu cadı kazanına dönüştürülmek isteniyor.
Süreç Altınova’da ciddi olarak başlatıldı. Sonra İmralı iddiaları, peşinden bildik manzaralar. Diyarbakır, Hakkari, Mersin, Adana. Siirt, Mardin bu süreç
böyle devam edecek. Bir yanda Ergenekon davası görülmeye devam ederken öbür
yanda olayların yurt çapına yayılmak istenmesi tesadüf değil. Kaynadıkça kazan
oyunun aktörleri de kazanacak.
Yerel seçimlerin şimdiden tek galibi gibi gözüken AKP ise Güneydoğu’da bazı illeri kazanmak için Başbakan’ın talimatları doğrultusunda yoğun bir şekilde çalışmalarına başlamış gözüküyor. Ortam gerilecek, gerginliği önlemek isteyen ve tansiyonun yükselmesi için çaba sarfedenler çatışma meydanının iki kanadını
oluşturacak. Sandık adaletini, adil olmayan oyunların piyonları ile paylaşacağa
benziyor. Yoksa yaşadıklarımız İmralı’nın işkence iddialarının ortaya çıkardığı
sahne değil. Sadece filmin sahnesini böyle izlettirmek istiyorlar bize. Aksi taktirde yerel seçimlerde ortaya çıkacak olan hezimet ülkenin birliğine, güvenliğine darbe vuracak bundan emin olun. Filmin figüranları değiştirilerek önümüze bildik sahnelerle konulmaya devam ediyor. Gaziantep'te DTP'ye karşı kışkırtılarak onlara saldıranların yaptıkları ise senaryonun devamı. Ayhan
Kıskaç, ayhan.kiskac@hotmail.com, 28 Ekim 2008 (Not: Yazarın Haber7’deki yazısı
alıntılanmıştır. http://www.haber7.com/haber/20081027/Yerel-secimler-terore-teslim.php)
adarahibi,
27 Ekim 2008, Pazartesi 09:55
Sayın Sevilay Uğur, bana Erdoğan hükümetinin bölgeye yaptığı tek bir olumlu , sürdürülebilir, sahiden hayata geçmiş projesini gösteremezsiniz. Hep laf bunlar ve bunlara karnımız tok. Hani Kürtçe TV? Nerede kültürel haklar? Bana sulamalardan söz etmesin. Bana barajlarla zengin olmuş bir toplum gösterebilirmisiniz? Baraj yapmak bir yatırım değildir. Barajların yapılış sebebi sadece su politikasıdır ve su politikasının da Kürtlere cazip gelen bir tarafı yoktur. Eğer baraj yapıp toprak reformu yapmayacaksa neye yarar bu? Toprak ağalarını daha da zenginleştirip halkı sömürmelerinden başka hiçbir işe yaramaz bu. Erdoğan sadece ortalığı laflarıyla şişirir ama icraat yok. Herkes gitgide yoksullaşıyor, bölgeden hiçbir zaman eksik olman gerilim onun politikaları sayesinde iyice ayyuka çıktı. İnsanlar öldüğünde "Abartılacak bir şey yok" diyen "Kadında olsa çocuk da olsa gereğini yaparız" diyen bir adam Diyarbakır'da gereken cevabı almıştır. Erdoğan'ın partisinin bölgeden alacağı rey kalmamıştır. Bu böyle biline...
Bu bölüme mesaj yolla
Sayfa
1
2
BirSonraki
|