28 Şubat davasında 40. duruşma başladı. Duruşmaya, tutuksuz sanıkların savunmalarıyla devam ediliyor.
28.11.2013 12:36 28 Şubat darbe sürecine ilişkin 5'i tutuklu 103 sanığın 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni cebren devirmeye, düşürmeye iştirak' suçundan müebbet hapis cezası talebiyle Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davanın 40. duruşması başladı.
Duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katılıyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı, bu duruşmaya da katılmadı.
Duruşmanın başında üye Hakim Süleyman Köksaldı, sanıkların yoklamasını aldı.
Duruşmada daha sonra sanıkların savunmasının alınmasına geçildi.
SANIK İSRAFİL AYDIN'IN SAVUNMASI
Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada önce dün savunmasını tamamlayan emekli albay İsrafil Aydın'ın sorgusu yapıldı.
Cumhuriyet savcısı Kemal Çetin, iddianamede bazı kısımların özet olarak yer aldığını söyleyen Aydın'a, "Cumhuriyet savcısı gelen CD'yi açıyor ve belgeleri çıkartıyor, dosyalıyor. Tutarlı olan geçirilen ifade tutanaklarıdır. Savcıya güvenmeyip de kime güveneceksiniz?" dedi.
Müşteki avukatlarından Emrullah Beytar, "O tarihte Kara Kuvvetleri Komutanlığında İstihbarat Plan Şubesi'ndesiniz. Orada BÇG ile ilgili yapılanma olup olmadığıyla ilgili bilginiz var mı?" sorusuna Aydın, "Konu benim bilgim dışındadır" yanıtını verdi.
Aydın'ın avukatı Mehmet Gencel Ergül de müvekkilinin suçlanmasına neden olan CD'leri gönderenlerin savcılık tarafından sorgulanması gerektiğini söyledi.
Elektronik ortamdaki bilgi ve belgeler üzerinde oynanabileceğini belirten Ergül, savunma yapamadığını söyleyerek CD'nin bir kopyasını talep etti.
SANIK KEMAL GÜRÜZ'ÜN SAVUNMASI
Aydın ve avukatının ardından 28 Şubat döneminin YÖK Başkanı Prof. Dr. Kemal Gürüz savunmasına başladı. BGÇ'nin üyesi gibi çalıştığı suçlamasını kabul etmediğini söyleyen Gürüz, BÇG'yi basından duyduğunu ifade etti.
Başkanlığı döneminde YÖK'ün siyasi partiler, Genelkurmay Başkanlığı ve MGK Genel Sekreterliği dahil, tüm anayasal kurumlarla karşılıklı saygıya dayalı, ancak mesafeli ilişkisi olduğunu kaydeden Gürüz, "Üniversite yasama, yürütme ve yargının yanında dördüncü erk değildir, ama kendine özgü apayrı konuma sahiptir. Üniversite kimseden emir ve talimat almaz" dedi.
Üniversitenin, özgürlükçü parlamenter demokrasilerin kalesi olduğunu söyleyen Gürüz, 8 yıllık YÖK başkanlığı süresince, birkaç münferit olay dışında ülke genelinde üniversitelerde olay çıkmadığını kaydetti.
Gürüz, görevi süresince ülkenin her yerindeki üniversite kampüslerinde tek başına yürüdüğünü anlatarak, "Bugün ise yürüyemediklerini görüyorsunuz. Kampüslerde huzur ve güven ortamını tam anlamıyla sağlayarak ülke yönetimine yardımcı olmuşuzdur. İddianamenin hiçbir yerinde aksine en küçük ima dahi yok" ifadelerini kullandı.
Savcılıkça ifadeye çağrıldığında yurt dışından gelerek, Türk adaletine teslim olduğunu dile getiren Gürüz, "Çünkü ben bir Türk'üm. Korkacak, sakınacak, kanunlara aykırı hiçbir eylem ve işlemim olmadı. Yetkilerimi kullanırken meşruiyet ve yasalara uygunluğu her türlü şeyin üstünde tuttuğum için kendimden emin ve rahattım. Halen de öyleyim" diye konuştu.
YÖK'ün Başbakanlığa bağlı olmadığını, bununla birlikte anayasal bir kurum olduğunu belirten Gürüz, dolayısıyla MGK kararlarının YÖK'ü de bağlayacağını, YÖK'ün kurulmasından itibaren, kendisinden önceki başkanlar döneminde de yıllarca bu yönde icraatlar yapıldığını dile getirdi.
BÇG ile YÖK arasındaki yazışmalardan ancak soruşturma başladıktan sonra haberdar olduğunu savunan Gürüz, bu belgelerin içerikleri hakkındaki tüm bildiklerinin iddianamedeki ibaret olduğunu söyledi.
Gürüz, söz konusu belgelerde ne isminin ne de "YÖK Başkanı" ibaresinin geçtiğini ifade ederek, belgelerde "YÖK Başkanlığı" ibaresinin kullanıldığını, bununla da kendisinin değil, kurum olarak YÖK'ün kastedildiğini belirtti.
Gürüz, iddianamede BÇG toplantılarına katıldığına ilişkin bilgi bulunmadığına işaret etti.
-"Öznal ve Arıtürk telkinde bulunmadı"-
AB'ye uyum çerçevesindeki değişikliklerden önce emekli Korgeneral Erdoğan Öznal'ın YÖK Genel Kurulu, emekli Tümgeneral Sedat Arıtürk'ün ise Denetleme Kurulunda görev yaptığını anlatan Gürüz, "Görevde bulundukları süre zarfında ne Öznal ne Arıtürk, BÇG'den belge getirmeyi bırakınız, BÇG'nin, MGK'nın isteklerine ilişkin en küçük telkinde bulunmuşlardır" diye konuştu.
İddianamede, bazıları üniversite personeli hakkındaki yazılara atıfta bulunulduğuna dikkati çeken Gürüz, bunların gizli olabileceğini söyledi.
YÖK personelinin, YÖK Başkanı da dahil olmak üzere belgelerin nereden geldiğini bilmesinin mümkün olmadığını kaydeden Gürüz, dolayısıyla bunların hiçbir şekilde YÖK ile BÇG arasında irtibat olduğuna kanıt olarak gösterilemeyeceğini ileri sürdü.
Gürüz, şunları kaydetti: "Genelkurmay Başkanlığı ve MGK Genel Sekreterliğinden YÖK'e gelen ve arşivlenen resmi yazılar ortadayken, BÇG ile YÖK arasında kuryeler vasıtasıyla gizli bir haberleşme kanalı bulunduğunu ileri sürmek tutarsız ve abestir.
İddianameye göre, Genelkurmay Başkanlığı ve MGK Genel Sekreterliğinden sadece YÖK'e değil, bakanlıklara, MİT'e, RTÜK'e, Emniyet Genel Müdürlüğüne de çok belge gönderilmiştir. Şimdi soruyorum, bunlar da mı BÇG'nin uzantısı? Anayasal kurumlardan, resmi kanallardan gelen ve bir başka anayasal kurumda arşivlenen resmi yazıları darbe olarak kabul etmek, hukuk ve vicdana sığar mı?"
YÖK Başkanlığı döneminde Cumhurbaşkanı ve TBMM dışında bir kez, Cumhurbaşkanının isteği üzerine, REFAHYOL iktidarda değilken, yükseköğretimle ilgili MGK'ya sunum yaptığını bildiren Gürüz, bunun dışında hiçbir makam ve kuruma bilgi sunmadığını söyledi.
Gürüz, "Kimseden emir alacak falan değilim. Ama başbakan, bakanlar ve çeşitli anayasal kurumlarla yapılan nezaket ziyaretlerinde ve çeşitli vesilelerle karşılaşmalarda yükseköğretim konuları tabii ki gündeme gelmiştir. Askeri konular da gündeme gelmiştir. Genelkurmay Başkanıyla yaptığım görüşmeler de bu kapsamdadır" dedi.
Evinde bulunan "Siyasal İslamla Mücadele" başlıklı belgeyi, Erdoğan Öznal'ın hazırladığını ve kendisinin de bulunduğu çeşitli kimselere verdiğini anlatan Gürüz, bunun Öznal'ın şahsi düşünceleri olduğunu, o tarihte REFAHYOL'un iktidarda olmadığını ve raporu da hiç okumadığını ifade etti.
-"Yavuz Psikolojik Harekat Planı"-
İddianamede, "Yavuz Psikolojik Harekat Planı"nı uygulamakla suçlandığına dikkati çeken Gürüz, planı ilk kez soruşturma sırasında duyduğunu, planın ayrıntılarını ise ilk kez iddianameyi okuyunca öğrendiğini anlattı.
İddianamede, "Yavuz Psikolojik Harekat Planı"nın ilk olarak 1992'de yürürlüğe konulduğu, 1995 ve 1999'da yenilendiği bilgisine yer verildiğine işaret eden Gürüz, "Bu plan ilk uygulandığı dönemde YÖK Başkanı olan arkadaşım Mehmet Sağlam, bugün AKP milletvekili olup, partisince TBMM Başkanvekilliği'ne layık görülmüştür. 1995'te Başbakan olan Tansu Çiller ise bu davanın bir numaralı mağdurudur. Haydi buyurun, içinden çıkın" diye konuştu.
YÖK'teki aramada üniversite mensuplarına ait bilgileri içeren defter bulunmasının kamuoyuna "YÖK'te fişleme" olarak yansıdığını anlatan Gürüz, iddianamede geçen yeşil defter ve mavi ajandayı ilk kez savcılık sorgusunda gördüğünü söyledi. Defterdeki el yazısının kendisine ait olmadığını bildiren Gürüz, yapılan incelemelerde defterlerin, arşiv memurlarının, aranan yazıları kolay bulabilmek amacıyla tuttukları fihristler olduğunun anlaşıldığını anlattı.
-"Tansu Hanım ile Mehmet Sağlam'ı çağırın"-
Yurt dışında alınan diplomalar konusuna değinen Gürüz, denklik belgesi verme yetkisinin YÖK'e ait olduğunu hatırlattı. YÖK Başkanlığına 1995'te geldiğine işaret eden Gürüz, El Ezher Üniversitesinde bir çeşit ekstern öğretim yapıldığı, devam zorunluluğu bulunmadığı, eğitim standartlarının yeterli olmadığı gibi konuların gündeme gelmesinin ardından "YÖK Başkanı kim o zaman? Mehmet Sağlam. Kemal Gürüz daha o zaman yok. El Ezher'in denkliği Mehmet'in zamanında kaldırıldı. Eğer bu suçsa onu buraya çağırın, ona hesap sorun" dedi.
Yurt dışındaki üniversitelerin denkliği konusunda ilahiyat uzmanlarından beş kişilik kurul oluşturulduğunu söyleyen Gürüz, Ak Parti Hükümetleri döneminde bakanlık yapan Mustafa Sait Yazıcıoğlu ve Mehmet Aydın'ın da bu kurulda görev yaptığını dile getirdi. Kurulun, çalışmaları sonucunda El Ezher'in, Türkiye'deki ilahiyat fakültelerinin altında eğitim verdiği, buradan mezun olanların öğretmen olarak atanamayacağı yönünde rapor verdiğini anlatan Gürüz, bir dizi kararla El Ezher ve bazı üniversitelerin denkliğinin kaldırıldığını bildirdi.
Gürüz, "El Ezher'in diploma denkliği bu iddianamenin bir numaralı mağduru Tansu Çiller'in Başbakanlığı döneminde kaldırılıyor. Eğer bir suç varsa Tansu Hanım ile Mehmet Sağlam'ı çağırın, ona sorun, niye bunu yaptın, Kemal Gürüz'ün başına bunu açtın diye" dedi.
-Yurt dışından çağırılan burslu öğrenciler-
Yurt burslu gönderilen üniversite öğrencilerinin geri çağırılması konusundaki iddiaları yanıtlayan Gürüz, 1993'te yapılan seçmelerde 100 üzerinden 40 ağırlıklı ortalama puanı olan bin 381 öğrencinin başarılı sayıldığını anlattı.
Bunun çok düşük bir puan olduğunu ifade eden Gürüz, "Çakan bin 381 öğrenci yurt dışına gönderilmiş. 1996'dan sonra başarı puanı yükseltildi. Yurt dışında okuyan öğrencilerle ilgili düzenlemeler ortaya konulduğu tarihlerde REFAHYOL ve BÇG de söz konusu değil. Bunun darbeyle ilişkisi nedir, hakikaten kuramıyorum. İddia makamı da kuramamış" diye konuştu.
-"Erbakan adına yazılmış bir yazının gereğinin yerine getirilmesi..."-
Gürüz, Ağustos 1996'da, Cumhurbaşkanlığından gelen yazıdan bir hafta sonra Başbakanlıktan YÖK'e, Necmettin Erbakan adına imzalanmış gizli bir yazı gönderildiğini bildirerek, şunları söyledi: "Rahmetli Erbakan'ın adına yazılmış bir yazının gereğinin yerine getirilmesi, iddianamede aynı rahmetli Erbakan'ın başında olduğu REFAHYOL Hükümeti'nin devrilmesinin kanıtı olarak kullanılıyor. Şimdi ben buna nasıl müdafaa yapayım?
Yazı üzerine her taraftan bilgi istedik, Genelkurmay Başkanlığı, MİT dahil. MİT'ten liste geldi. Her bir öğrenci için ayrı ayrı değerlendirme yapıldıktan sonra geri çağırma listeleri hazırlandı. Sefaretlerde büyükelçilerin katıldığı, orada görevli MİT temsilcilerinin bulunduğu toplantılarda enine boyuna değerlendirmeler yapıldı. Tek tek bakıldı. Keyfilik yok burada. Bazıları geri çağırıldı. Çağırılanların hiçbirinin işine son verilmedi. Bunlar yine de yüksek lisanslarını yapmaları için ODTÜ ve Boğaziçi'ne yerleştirildi. 100 üzerinden 40 alarak ODTÜ'ye, Boğaziçi'ne yerleşemezlerdi. Bir kısmı da atıldı sonra. Mesela adam bir sene kalmış gelmiş, İngilizce sınavını geçememiş."
Duruşmaya daha sonra öğle arası verildi. Gürüz, aranın ardından savunmasına devam etti. Savunması alınan eski YÖK Başkanı Kemal Gürüz, Milli Güvenlik Kurulu kararlarına göre icraat yapıldığını belirtti. İddianamede sözü edilen YÖK ile ilgili BÇG belgelerinin varlığından savcılıkta verdiği ifadede haberdar olduğunu ileri süren Gürüz, “Zikredilen belgelerde adım geçmediği gibi ‘YÖK başkanı’ ibaresi geçmemektedir. YÖK başkanlığı ibaresi vardır. Bununla YÖK başkanlığı değil kurumun adı vardır. Anayasal kurumlardan başka anayasal kurumlara gelen belgeler darbe unsurları arasında sayılması akla mantığa sığar mı?” dedi.
-"MGK sunumu dışında sunum yapmadım"-
20 Nisan 1998’de Cumhurbaşkanı’nın MGK’da yaptığım sunum dışında başka sunum yapmadığını öne süren Gürüz, “Bunun dışında hiçbir şekilde başka makama sunum yapmadım. Genelkurmay Başkanlığı ile yaptığım görüşmeler nezaket ziyaretidir. Bu görüşmelerde askeri konularda konuşulmuştur, ama bunlar nezaket ziyaretleridir. YÖK Genel Kurulu’ndan alınan tüm kararlar yargıdan geçmiştir. Alınan kararları uygulamak YÖK başkanının görevidir. Bu kararları yerine getirmekle YÖK başkanı suçlanamaz. Bu kararları uygulamazsam suçlanmam gerekiyor. ‘Yavuz Harekât Planı’ başbakanın emri ile yürürlüğe gelmiştir. MGK’dan gelen yazıları yırtıp atmak gibi bir görevim yok. Eğer bu işlemleri yapmasaydım beni yargılamanız gerekirdi.” şeklinde konuştu.
-Denklik belgesi verme-
Denklik belgesini verme yetkisinin YÖK’e ait olduğunu dile getiren Gürüz, savunmasına şöyle devam etti: “Halen Ak Parti Kahramanmaraş milletvekili olan Mehmet Sağlam’ın görevli olduğu dönemde Başbakanlık’a gönderdiği yazı var. El-Ezher’in denkliğinin iptal edilmesi ile ilgili yazı var. Bunun üzerine de Milli Eğitim Bakanlığı bu kararı eğitim müşavirliklerine göndermiştir. Daha sonra Türkiye Kahire Büyükelçiliği Eğitim Müşavirliği’nden YÖK’e yazı geldi. El-Ezher’in eğitimde yeterli olmadığına dair yazı geldi. Ben görevde değilim. Mısır ile aramız bozulacak. Buna çözüm bulmak için ben göreve geldikten sonra komisyon kurduk. Rapor hazırladılar. El-Ezher Üniversitesi bizim ilahiyat fakültelerinin eğitim seviyesinin altındandır. Bu üniversitenin eğitimi kabul edilemez kararı alındı. Alınan belgeler ancak Diyanet İşleri Başkanlığı’nda geçerli olabilir kararı alındı. Yurt dışına giden araştırma görevlilerin geri çağrıldığı doğrudur. Bunlar akademik başarısızlık ve eğitim gördükleri okulların eğitim seviyesinin yetersizliğinden dolayı geri çağrılmıştır.”
Ortaöğretim başarı puanının ağırlığını artırmak için 1996'da çalışmalar yaptıklarını anlatan Gürüz, "Kimseye yasak konulmadı, isteyen istediği yere girebilir. Meslek lisesi mezunları giremiyordu. Bu sistem yeniden tasarlandı ve müfredat katsayıları Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulunun temsilcileriyle yapıldı. Nasıl olur da bunu hükümeti devirmek diye iddianameye koyarsınız?" dedi.
Sınav sistemindeki değişikliğin nedenin, orta öğretimdeki başarı puanının etkinliğini artırmak olduğunu belirten Gürüz, şunları kaydetti:
"Genelkurmaydan gelen yazıda, 'Ortaöğretim başarı puanının ağırlığının artırılmasını uygun görmüyoruz, gereğinin takdirini sunarız' denildi. Emir verme diye bir şey yok, gayet nezih bir yazı. Beni çok rahatsız etti bu. Cevap vermemeyi tercih ettim.
Çevik Paşa'dan randevu aldım, makamına gittim. Hayatımda ilk defa orada karşılaştım, gayet zarif, kibar bir insan. Fevkalade nazik davrandı. Ben bu yazınızı kaale almayacağım, biz kararımızı verdik, bu işler sizin üzerinize vazife değil, dedim ve ayrıldım. Çevik Bir emretti, Kemal Gürüz yaptı diye, bu yıllardır suistimal edilir. Üniversitelere girişteki sınav değişikliğinin BÇG ile alakası yoktur. Refah Partisinden önce de bu çalışma vardı. Biz bakanlığa brifing verdik. Ondan sonra tutuluyor deniyor ki; hükümeti devirmek..."
-"Gururla hizmet ettim"-
Görev süresince 2 rektörün görevden alındığını, 6 kişinin ise istifa ettiğini ifade eden Gürüz, "Müşteki Servet Armağan, YÖK Genel Kurulu kararıyla görevden alınıyor. Burada 9 hükümet temsilcisi var ve bu karar oy birliğiyle alınıyor. Mağduriyeti söz konusu değil. Kamuoyunda bu konuyu onunla tartışmayı çok isterdim ama gelemez karşıma" dedi.
Gürüz, Kırıkkale Üniversitesi Rektörü Beşir Atalay'ın da oy birliğiyle, Cumhurbaşkanı'nın onayıyla görevden alındığını söyledi.
Yasal olarak kendisine verilen görevleri yerine getirdiğini savunan Gürüz, şunları kaydetti: "İcraatlarımın tümünün arkasındayım, bugün olsa yine yapardım. Hepsi, yüce Türk milletinin ve Türk devletinin menfaatleri, uluslararası evrensel, bilimsel normlar göz önünde bulundurularak, büyük bir vicdan rahatlığı içinde yapılmıştır. Bunların hesabını, ben her yıl yüce Türk Milletine, Meclise verdim. Şikayetçi olanlar yargıya gitti. Neredeyse tamamı davaları kaybetti. Dolayısıyla müştekilik yada mağduriyet söz konusu değildir. Hayatımda gurur duyduğum bir dönemdir YÖK Başkanı olduğum dönem. Gururla hizmet ettim, bugün de ederdim."
-"Geçerli kanıt yok"-
Hükümeti düşürme suçuna ilişkin hukuken geçerli bir kanıtın bulunmadığını savunan Gürüz, beraatına karar verilmesini istedi.
İfadesini tamamlamasının ardından Gürüz'ün sorgusuna geçildi.
Üye hakim Süleyman Köksaldı'nın, "TSK'dan atılan personelin üniversitelerde çalıştırılmamasına dair talimat aldınız mı?" sorusuna Gürüz, "Talimata gerek yok, Devlet Memurları Kanunu uyarınca bu zaten mümkün değil" cevabını verdi.
Köksaldı'nın, "Türbanla üniversiteye girme sorunları yaşanıyordu. Anayasa Mahkemesinin bir kararı da var bununla ilgili. Bu konuda hükümet sizle hiç görüştü mü? Çözüm getirelim dediler mi?" sorusu üzerine Gürüz, Anayasa Mahkemesinin kararları durduğu sürece, böyle bir durumun mümkün olmadığını söyledi.
-"Üniversite hocalığının şartları var"-
Üye hakim Hakan Oruç'un, "Yurt dışına eğitime gönderildikten sonra, geri Türkiye'ye çağırılanlar var. Bunlar, fikirleri nedeniyle mi çağırıldı? Çünkü belgelerde bunlara irticacı denilmiş? Eğer böyleyse, savcılıklara suç duyurusunda bulundunuz mu? Bu eğilimleri ne şekilde tespit edildi?" sorusuna Gürüz, şu yanıtı verdi: "Son sorunuzdan başlıyorum cevaplamaya, evet orada bir görevi ihmal olabilir, ama biz gençleri mahkeme kapısında uğ diye düşündük ve bunların hiçbiri kapının önüne konmadı. Biz bunları ODTÜ'ye, Boğaziçi Üniversitesine yerleştirdik. Aslında bu sorunun cevabı rahmetli Erbakan'da. Başbakanlık Güvenlik İşleri Başkanlığından 1996'da gelen yazıda, isimler var. Biz bunla yetinmedik. MİT'ten, Genelkurmay Başkanlığından, Emniyetten, İçişleri Bakanlığından da bilgi aldık. Üniversite hocalığının belli şartları, bilimsel akademik normları vardır."
Kemal Gürüz'ün, "İnternet sitelerinde Atatürk'e küfür eden insanlar, Türk üniversitelerinde yer alamaz" demesi üzerine hakim Oruç, "Verdiğiniz örnek bir suç. Kaldı ki Atatürk'ü koruma kanunu olmasa bile bu suç olarak düşünülebilir" dedi.
-"YÖK'ün fişleme yaptığı yok"-
Hakan Oruç'un, "YÖK'te bulunan defterler var. Bunların içinde birçok öğretim görevlisinin, 'tarikat yanlısı nurcu, türbanlı, Atatürk düşmanı' gibi vasıflandırıldığını görüyoruz. YÖK tarafından gönderilen CD'lerde de sizin bazı rektörlere yazdığınız yazılar var. Öğretim görevlilerinin farklı, hatta aykırı görüşe sahip olmasının normal olduğunu düşünüyorum. Bilimin gelişmesi için farklı ve aykırı görüşlerin olması gerekir. Haklarında kanuni işlem yapılması ihtiyacı oldu mu?" sorusuna Gürüz, şu cevabı verdi:
"Hiç kimse hakkında fişleme yapılmamıştır. Bunlar devletin çeşitli kurumlardan YÖK'e intikal ettirilmiş bilgiler. YÖK bunları alır, ilgili üniversiteye bildirir, kanunlara uygun gereğini yapın diye. YÖK'ün fişleme yaptığı falan yok. Fikir özgürlüğü konusunda sizlere katılıyorum, ama bunun sınırının olduğuna da inanıyorum. Bu defterler kurşun kalemle yazılmış ve benim yazım değil. Bugün üniversitede oylama yapılıyor, YÖK'e geliyor oylama. Orada en çok oy alan atanmıyor, ona göre değerlendirme yapılıyor. Bunların hepsi mahkemeye verilecek, mahkemelerde uğraşılacak falan biz buna gitmemeyi tercih ettik. Kendi mevzuatımız içinde halletmeye çalıştık. Şikayeti olanlar açtı dava, kimi kazandı, ama çoğu kaybetti."
-"Bilimsel düzenleme yapıldı"-
Hakan Oruç'un, "Katsayıda yapılan ayarlamalar nedeniyle ilk 500'e giren meslek lisesi mezunları bile istediği üniversiteyi kazanamadı. Bu uygulamanın, özellikle de Genelkurmaydan size yazılan mektubun sonucu olduğunu düşünüyor musunuz? O ortamın etkisi oldu mu?" sorusuna Gürüz, "Öyle bir şey olmamıştır, kazanırdı. Tamamen bilimsel düzenleme yapılmıştır. Mesleki teknik eğitime zarar verdiği tümüyle geçersiz bir iddiadır" yanıtını verdi.
Yaptıkları düzenlemeden sonra meslek ve teknik liselerindeki öğrenci sayılarında artış olduğunu ifade eden Gürüz, burada okuyan öğrencilere büyük imkanlar sağladıklarını söyledi.
Oruç'un, "Ben ilk 500'e giriyorum mühendis olamıyorum. İmam hatibe girmiş, ilahiyata gitmek zorunda değil, bu anlamda sınırlama doğuran bir sonuç ortaya çıkmadı mı?" sorusuna Gürüz, "Kimseye yasak konmadı, siz hakkı olmayan birine puan veremezsiniz. Meslek lisesinde okutulan derslerin yüzde 32-33'ü zihinsel beceri, diğerleri meslekle alakalı. İmam hatip liseleri bu milletin bir gerçeğidir, ben bu konuda üzerime düşeni gereğince yapan biriyim" cevabını verdi.
-"Ben Genelkurmay'a arz etmem"-
Hakim Oruç'un "Ben ilk 500'e girsem mühendis olamaz mıydım?" sorusunu tekrarlaması üzerine Gürüz, "1,5 milyon kişi sınava giriyor. Bu hangi üniversiteyi talep ettiğine, talepteki yoğunluğa bağlı. Ama istediği üniversiteye yerleşenler çok ciddi rakamlardaydı" dedi.
Oruç da, Gürüz'e, "Tamam, neyse Kemal Bey, bu konuda anlaşamayacağız herhalde" karşılığını verdi.
Katsayı değişikliğinin Genelkurmay'la bağlantısının bulunmadığını savunan Gürüz, "Çevik Bir ile Genelkurmay'da birbirimize girdik. Sizin mektubunuzu kaale almıyorum, genel kurula sunmayacağım dedim, daha ne diyeyim" dedi.
"Genelkurmay Başkanlığına arz edilen konularla ilgili bilgi notu belgesi var, bunu siz mi hazırladınız?" sorusuna Gürüz, "Haberim yok, ben Genelkurmay Başkanına falan arz etmem. Cumhurbaşkanı ve Parlamento düzeyi dışında hiç kimseye arz etmem, çok gerekirse söylerim" cevabını verdi.
-"Erbakan'ın isim listesi var"-
Üye hakim Süleyman Köksaldı'nın, "REFAHYOL Hükümeti döneminde, 7 Ağustos 1996'da rektörleri Ankara'ya çağırdınız mı? Anıtkabir'e gittiniz mi? Niye böyle bir gereksinim duydunuz?" sorusuna Gürüz, "Hatırlamıyorum, ama laiklik konusunda hassasiyetimiz vardı. Laiklik partiler üstü bir şeydir. Laiklik konusunda, REFAHYOL da hassastı. Sayın Başbakan, bununla ilgili talimat veriyordu" yanıtını verdi.
Cumhuriyet savcısı Kemal Çetin'in, "Katsayı uygulamasından sonra, herhalde imam hatip ve meslek liselerinden ilk 10'a girenler üniversiteyi kazanıyordu" demesi üzerine Gürüz, "Siz anladığım kadarıyla ölçme değerlendirme konusunda uzmansınız" karşılığını verdi.
Savcı Çetin'in, "yurt dışına gönderilenlerin eğitiminin engellendiğini, Türkiye'ye çağırılarak cezalandırıldığını" söylemesi üzerine Gürüz, "Hayır, cezalandırmadık. Yeni yerlere yerleştirdik. Sayın Erbakan'ın verdiği isim listesi var bu konuda. Bu elimde var, ama okumak istemiyorum" dedi.
-"Cami tamir ettirdim"-
Savcı Çetin 'in, "Bir öğretim üyesinin, bir görüşe mensup olması, bir görüşe ait kişilerle birlikte olması suç mudur?" sorusuna Gürüz, "Neyin suç olup olmadığına ben karar veremem, o sizin işiniz. Türk devletinin kanunları ve nizamı üniversitelerde de geçerlidir. Tabii ki her türlü görüşten insan olabilir ama bu hiç kimseye suç işleme hakkı vermez" cevabını verdi.
Çetin'in, "Rahmetli Erbakan milli görüşçüydü. Öğretim görevlileri listesinde milli görüşçü olarak belirtilen 15-20 kişi var, bunların da takibini istemiş olabilir mi?" sorusuna Gürüz, "Bunlar devletin resmi belgeleri, kayıtlı şeyler" yanıtını verdi.
Üye hakim Hakan Oruç'un, "1997 ve 1998 yıllarında, ceza alan idari ve akademik personelde ciddi artışlar olduğunu" söyleyip, "YÖK'e ne oldu da birdenbire bu kadar bir patlama yaşandı?" sorusunu sorması üzerine Gürüz, "YÖK'te hiç birşey olmadı, ülkede oldu. Dönemin siyasilerinden Köksal Toptan'ın da dediği gibi Türkiye'de ciddi hassasiyetler yaratıldı" dedi.
"Durduk yere hiç kimseye birşey yapılmaz, hepimiz bu milletin çocuklarıyız, hepimiz dini inançlara saygılıyız" diyen Gürüz, rektör oldu dönemde, üniversitesindeki bir camiyi tamir ettirdiğini, mevlüt okuttuğunu kaydetti.
Gürüz, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki sorgusunda, müşteki avukatlarının iddianameyle bağlantılı sorularını yanıtlayacağını, ancak genel soruları yanıtlamayacağını bildirdi.
Müşteki avukatlarından Reşat Petek'in, "Görev döneminizde üniversitelere genelge göndererek, başörtülü öğrencilerin üniversitelere alınmaması konusunda talimatınız oldu mu?" sorusu üzerine Gürüz, "Anayasa Mahkemesi, MGK kararları ve rahmetli Sayın Erbakan'ın genelgelerinin gereği olarak böyle işlemler yapılmıştır" dedi.
Petek'in, "üniversitelerdeki kılık ve kıyafet" konusundaki soruları üzerine Gürüz, iddianamede kılık kıyafetle ilgili hiçbir şey bulunmadığını ifade etti ve soruyu yanıtlamayacağını bildirdi.
Erdoğan Öznal'ın hazırladığı "Siyasal İslamla Mücadele" başlıklı rapor anımsatılarak, "Böyle raporları evinizde mi, iş yerinizde mi saklarsınız?" sorusunu Gürüz, "Keyfim nerede isterse orada saklarım. Kısmen evimde, kısmen şeyde. Resmi belge falan değil ki bu. Adam rapor yazmış, 'Şahsi fikrimdir' diyor. Erdoğan Öznal'a sorun bu soruyu" diye yanıtladı.
Gürüz, bir başka soru üzerine, MİT yetkililerinin zaman zaman kendileriyle görüştüklerini aktardı ve "Devletin tüm kurumlarıyla görüşürüm, uygun gördüğüm şeyleri söylerim. Onlardan bir talep gelirse, Cumhurbaşkanı ve Başbakan haricindekileri, uygun görürsem yaparım" dedi.
Genelkurmay'da bir toplantıya katıldığını, ancak tarihini hatırlamadığını ifade eden Gürüz, "Bugün olsa da giderim. Türk Genelkurmayı bu. Özel ilişkiler diye bir şey söz konusu değildir. İki tane anayasal kurum arasında özel ilişki olmaz. Herhalde davet geldi. 2 Mayıs 1997'de Harp Akademilerinde düzenlenen toplantıya katılıp katılmadığımı bilmiyorum, hatırlamıyorum. Ama davet gelseydi katılırdım, şeref duyardım, Türk devletinin Türk ordusunun, Türk Genelkurmayı'nın yasal faaliyetlerinin hepsine katılmaktan şeref duyarım."
-"Daha anasından doğmadı"-
Kendilerine BÇG'den hiçbir yazı gelmediğini, ancak herhangi bir devlet kurumundan yazı geldiğinde gereğini yapmak mecburiyetinde olduklarını anlatan Gürüz, "İnsanları inancına, itikadına, dini görüşüne, felsefesine göre vasıflamak suç değil mi?" sorusu üzerine de böyle bir şey yapmadığı karşılığını verdi.
Avukat Petek'in, "Kanunsuz emirleri uygulamak suç değil mi?" sorusu üzerine Gürüz, hayatında hiç kanunsuz emir almadığını söyledi ve "Bana kanunsuz emir verecek daha anasından doğmadı. Siz kendi aldığınız kanunsuz emirlere bakın" ifadesini kullandı.
-Askerlerden gelen yazı üzerine asistanı görevden attırdığını doğruladı-
Müşteki avukatı Emrullah Beytar, kimseden talimat almadığını savunan sanık Kemal Gürüz’e dönemin MGK Genel Sekreter Başyardımcısı Korgeneral İlker Başbuğ’un YÖK’e gönderdiği yazıda, Selçuk Üniversitesi’nde görev yapan bir asistan hakkında inceleme yapılmasını istediği, bu talimattan sonra söz konusu asistanın görevinden atıldığını hatırlattı. Gürüz de “İstihbari gelen bir şikayet değerlendirilmiş ve gerekeni yapılmıştır” diyerek, askerden talimat aldığını kabul etmiş oldu.
-'Benim adım Kemal Gürüz. Başka bir şey demiyorum'-
Kemal Gürüz, bir müşteki avukatının, "28 Şubat dönemindeki işlemlerinizin baskıyla olduğunu düşünüyor musunuz?" sorusuna, "Asla. Benim adım Kemal Gürüz. Başka bir şey demiyorum" diye yanıtladı.
-"Ordu göreve pankartı arkamda açılmış"-
"Anıtkabir önünde ordu göreve pankartı taşıdınız mı?" sorusu üzerine Gürüz, "Hayır, taşımadım. O pankart arkamda açılmış. Pankartı açan Türk Solu adlı komünist bir gruptur. Benim komünistlerle uzaktan yakından ilgim olmayacağını herkes bilir, siz de biliyorsunuz. Benim için de 'ırkçı, faşist' demişlerdir" dedi.
Müşteki avukatlarından birinin, "YÖK genelgeleri nedeniyle başörtülü öğrenciler hayatlarının en acı trajedilerini yaşadılar. Siz, eylem ve işbirliğiniz nedeniyle 'Ben bu mağdurlardan, müştekilerden özür diliyorum' diyor musunuz" sorusu üzerine Gürüz, "Böyle bir soru sorma hakkınız yok" ifadesini kullandı.
Müşteki avukatlarından Yılmaz Bölükbaşı'nın "Çevik Bir'e yaptığı ziyaret ve orta öğretim başarı puanı konusundaki" sorusu üzerine, "Sayın Bir'in orada söylediği, ortaöğretim başarı puanının dikkate alınmaması. Çevik Bir diyor ki, 'Ortaöğretim başarı puanını sıfırlayın, sadece sınav puanını dikkate alın'. Bunu Yusuf Ziya Özcan ve Gökhan Çetinsaya yerine getirdiler" diye konuştu.
Müşteki avukatlarından Emrullah Beytar'ın bazı üniversite görevlilerinin yerlerinin değiştirildiği, psikolojik baskıyla istifaya zorlandıklarına ilişkin sözleri üzerine Gürüz, "Tümüyle gerçek dışıdır. Hiç kimseye karşı psikolojik harekat yapılmamıştır. Böyle bir sürü işlem yapılıyor. Bugün de yapılıyor. Çok rutin bir idari konu" dedi.
Müşteki avukatlarından İsmail Aydos da Gürüz'e, "1995-1997 arasında insanlar istediği kılık kıyafetle üniversitelere girebiliyordu. O dönemde genelge yayımlanmadı. Ne vardı ki o dönemde?" diye sordu. Gürüz, bu soru üzerine, "Köksal Toptan'a sorun onu" ifadesini kullandı.
Gürüz, üniversite olaylarının darbelerde rol oynadığını düşünüp düşünmediğine ilişkin soruyu ise "27 Mayıs'ta oynamışlardır. 27 Mayıs'a şiddetle muhalifim. 12 Eylül, 27 Mayıs bütün kötülüklerin anasıdır. 12 Mart da irticanın önünü açmıştır. Askerler ne zaman müdahale etmişlerse bölücü ve irticacı hareketlerin önü açılmıştır" diye yanıtladı.
-Mahkeme başkanı Gürüz'ü elini cebinden çıkarması için uyardı-
Mahkeme heyetine yönelik küstah ve saygısız tavırlarıyla dikkat çeken Gürüz’ün, savunması sırasında zaman zaman sol elini cebine koyduğu ve bazen de ellerini arkadan birleştirdiği görüldü. Mahkeme Başkanı Tayyar Köksal, sanık Gürüz’ü elini cebinden çıkarması konusunda uyardı. “Pardon” diyen Gürüz, ellerini kürsünün üzerine koydu.
-Duruşmada "darbe" tartışması-
Öte yandan, duruşmada, müşteki avukatlarından Reşat Petek'in sorularını yöneltirken, "28 Şubat darbesi" ifadesini kullanması tartışmaya neden oldu.
Birkaç soruda bu ifadeyi kullandıktan sonra Petek'e, sanık avukatları ve bazı izleyiciler tepki gösterdi. Sanık avukatları, bulundukları yerden "Sürekli darbe diyor. Daha yargılama bitmedi" dedi.
Avukat Petek, kendisine tepki gösteren sanık avukatlarından Erol Aras'a, "Dışarıda 'Ordu göreve' diye bağırabilirsiniz" dedi.
Müdahale eden Mahkeme Başkanı Tayyar Köksal, "Yargılama daha devam ediyor. Bu avukat beyin şahsi görüşüdür. Herkes yargılamaya gereken özeni göstersin. Burada herkese yeterince ve kanun gereği söz hakkı veriyoruz. Darbe veya hükümeti düşürme suçlaması var" diye konuştu.
Duruşma, Gürüz'ün sorgusunun tamamlanmasının ardından 3 Aralık salı saat 10.00'a ertelendi. Savunmasını yapan sanıklar Ruşen Bozkurt ve İsrafil Aydın'ın duruşmalardan vareste tutulması kararlaştırıldı.
(28 Kasım 2013, 12:36)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Darbe kaydına tekzip talebi
Darbe kaydına suç duyurusu
28 Şubat davasında mahkeme heyeti ile ilgili tartışmalar
28 Şubat´a Balyoz etkisi
28 Şubat davası duruşmaları
Flaş!!! 28 Şubat davası açıldı
28 Şubat soruşturması manşetlerimiz
28 Şubat süreci manşetlerimiz
28 Şubat iddianamesinde arama yap