28 Şubat davasında 48. duruşma görülüyor. Duruşmada, 1 numaralı sanık dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı da hazır bulunuyor. Vareste tutulan sanıkların büyük bir bölümü de duruşmaya katıldı. Duruşmayı çok sayıda basın mensubu da izliyor. Duruşmada Karadayı'ya mahkeme heyeti, savcı ve müşteki avukatlar tarafından çok sayıda kritik sorular yöneltildi. Karadayı'nın sorular karşısında zorlandığı ve çelişkili cevaplar verdiği görüldü. Geç saate kadar süren duruşma Pazartesi gününe ertelendi. Karadayı'nın çapraz sorgusuna o gün devam edilecek.
12.12.2013 11:39 28 Şubat darbe sürecine ilişkin 5'i tutuklu 103 sanığın 'Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni cebren devirmeye, düşürmeye iştirak' suçundan müebbet hapis cezası talebiyle Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılandığı davanın 48. duruşması görülüyor.
Duruşmaya tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katılıyor. Davanın 1 numaralı sanığı dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ilk kez duruşmaya katıldı. Sağlık sorunları nedeniyle duruşmalara gelmeyen Karadayı'nın, bugün savunmasını vermesi bekleniyor. Karadayı'nın, duruşma salonunda sanıklar için ayrılan bölüm yerine avukatının yanındaki sandalyeye oturması dikkat çekti.
-'Niye bu kadar kalabalık?'-
Duruşma öncesinde sanık İsmail Hakkı Karadayı, "Niye bu kadar kalabalık" diye sordu. Avukatlar ise, "Bugün siz ifade vereceğiniz için bu kadar kalabalık" yanıtını verdiler.
Vareste tutulan sanıkların büyük bölümünün de duruşmaya geldiği görüldü. Duruşmayı çok sayıda basın mensubu da izliyor.
Duruşmanın başında üye Hakim Süleyman Köksaldı, sanıkların yoklamasını aldı. Duruşmada daha sonra, sanıkların savunmasına geçildi.
SANIK İSMAİL HAKKI KARADAYI'NIN SAVUNMASI
Duruşmanın başlaması ile birlikte savunma yapmak için kürsüye 1 nolu sanık İsmail Hakkı Karadayı geldi. Mahkeme Başkanı Tayyar Köksal, Karadayı'ya "Biz sizin rahatsızlığınızın derecesini bilemiyoruz, rahatsızlanınca bize söyleyin" diyerek, kimlik tespitini yaptı. Eşiyle ortak bir evinin olduğunu belirten Karadayı'ya hakları hatırlatıldı.
Kimlik tespiti yapılan Karadayı, "Evliyim, 2 çocuğum var, sabıkam yok, emekliyim, aylık ortalama gelirim 6-7 bin lira. Eşimle ortak bir evimiz var, arabam yok" dedi.
Başkan Tayyar Köksal, emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'ya iddianameyi okuyup okumadığını sordu. Karadayı hastalığı sebebiyle tam olarak okuyamadığını ama yeniden okunması talebinin olmadığını söyledi. Bunun üzerine Başkan Köksal, iddianamenin önce özetleneceğini suçlamaları hatırlatacağını daha sonra savunmaya geçileceğini belirtti. İddianameden suçu ve suç tarihini okuyan Köksal, Genelkurmay, MGK, Cumhurbaşkanlığı, Bakanlıklar ve Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu tarafından gönderilen belgelerin, Ergenekon ve Balyoz davalarınki belgelerin, ev aramaları sırasında elde edilen belgeler ile şüpheli ve müdafilerin ifadelerinin delil olarak konulduğunu bildirdi. Kürsüye gelen Karadayı savunmasına başladı.
“Olayların altyapısını ortaya koymadan önce tüm detayları arz etmek isterim. Bu olayları iyi anlamak için 28 Şubat’ı anlamak gerekir. 28 Şubat süreci bir darbe süreci asla değildir. Ülke genelinde ciddi bir gerginlik dönemi yaşanmıştır. Bunun temelinde ne vardır, neden bu süreç oluşmuştur çok iyi değerlendirmek, sebep sonuç ilişkisine bakmak gerekir. Olay iyi incelenmez ise hatalarla dolu olacak, gerçek ortaya çıkmayacaktır. Anayasamızın belirttiği gibi Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Toplumun yasası bu esaslara dayanır. Bu ilkelerin özellikle siyaset ve yönetim kademesinde uygulanması temel olan esaslardır. 28 Şubat bu esaslara ters düşen uygulamaların ortaya çıktığı tablodur. Huzursuzluktur. Ancak bunun kaynağı silahlı kuvvetler olmamıştır. Ancak bazı çevreler bunu böyle yansıtmıştır. Bu iftiradır. Bu darbe söylemi saçmadır.
-'Dini siyasete alet ettiler'-
54'üncü Hükümet koalisyon hükümeti olarak kurulmuş ve ülkeyi yönetmeye başlamıştır. Kuruluşundan bir süre sonra biraz önce söylediğim temel prensiplerin dışına kaymak suretiyle özellikle dini siyasete alet ederek ciddi huzursuzluklar yaratmış, bazı çevreleri buna teşvik etmiş, olumsuz tavır ve hareketlerle ciddi huzursuzluklar yaratmıştır. Bu gelişmeler sürecin başlangıcı olmuştur. Süreci bu siyasi gerginlik başlatmıştır. Kışkırtma siyasi boyuttadır. Toplumsal boyutta bir süreç hazırlama olgusu yoktur. Toplumda huzursuzluk yaratan bu hareketlerin bir kısmını hatırlatalım. Erbakan'ın kürsüye çıkıp ‘Şeriat gelecek kanlı mı olacak kansız mı olacak’ demesi, Başbakan'ın lüks araçlarla takkeli, sarıklı, şalvarlı tarikat mensuplarına verdiği iftar yemeği, Erbakan’ın ülkemizin itibarını düşüren yurt dışı gezileri, cihat çağrıları, toplu namaz gösterileri, ‘Şeriat isteriz yaşasın Hizbullah’ sözleri, Susurluk kazasının ortaya çıkardığı karışıklıklar, Güneydoğu’da çıkmaya başlayan örgütler, örgüt cinayetleri, domuz bağıyla öldürülen, evlerin bodrumlarında bulunan insan cesetleri, milletvekillerinin cumhuriyet karşısı söylemleri vs.
(Karadayı savunmasının ortasında ilacını almak istediğini söyledi. Başkan Köksal “Rahatsızlığınızı söyleyin” dedi. Karadayı ilacını aldıktan sonra savunmasına devam etti. )
-'Erbakan TSK’nın karşısında olmazdı'-
Halkımızı rahatsız eden faaliyetler karşısında aydınlık için 1 dakika karanlık eylemi hala hafızalarda. Şu hususu belirtmek isterim ki asla bir darbe düşüncesi oluşmamış. Bu olanlar Anayasa eliyle olmuştur. Bunların TSK ile ne gibi bir organik bağlantısı olabilirdi. Bugün ortaya konan bir iddianame ile ben bir numaralı sanık olarak hükümeti yıkmak suçlaması gibi ağır ve haksız bir iftirayla muhatap oluyorum. 50 yılı aşkın meslek hayatımda ilk defa mahkemeye çıktım. Bu suçlama hangi maddi delillere göre yapıldı anlamak mümkün değil. Teşhis yanlış olursa tedavi doğru olur mu? İddianame iki temel yanlış üzerine kurulmuş. O günlerde ortada cebir ve şiddetle yıkılan hükümet yoktur. O günün gerçeklerine bakarsak 18 Haziran 1997'de istifa eden Başbakan Erbakan’ın istifa mektubu dosyada. Orada istifa ettiğini açıkça yazmaktadır. Bu mektupta, ortağı olan siyasi parti genel başkanına, protokolleri gereği, görev değişikliği imkanı sunabilmek için istifa ettiğini açıkça yazmaktadır. Dönemi özetlemek gerekirse, 27 Mayıs 1997'den itibaren, iki siyasi parti ve rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu katılımı ile hükümetin sona erdirilmesi için 20 gün çalışma yapıldığı, daha sonra yayımlanan dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın kitabında ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Hangi mantıkla iddianamede bu suçlama olur. Acaba Erbakan’ın dilekçesi kabul edilseydi ve Tansu Çiller görevi teslim alsaydı bugün bu dava açılacak mıydı? Ayrıca bu dava neden Erbakan hayattayken açılmadı da uzun süre beklendi. Bu bekleyişin sebebi ne? Şuna inanıyorum. Erbakan hayattayken açılsaydı Erbakan taşıyacağı vicdani sorumluluk gereği TSK’nın karşısında olmayacaktı. TSK’nın hiçbir rolünün olmadığını gayet iyi biliyordu.
-'Akla mantığa sığmaz'-
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel görevi Mesut Yılmaz’a vermiş ve yeni bir hükümet kurulmuştur. Gerçekler bu kadar açıkken acaba bunların içinde benim rolüm ne oldu. Bunu anlamak mümkün değil. Benim o dönemde idam cezası gerektiren bir eylem yapıp sonra yönetime el koymayıp birinin başbakan olmasını göze almam akla mantığa sığmaz . Diğer delilere hiç girmeden bu davanın kapatılması gerekir. İkinci yanılgı BÇG ile ilgili ortaya konulan belgeler. MGK toplantılarında istihbarat birimlerinin verdikleri bilgiler çerçevesinde hükümetin koyduğu gündem maddeleri konuşulur. Herkes fikrini söyler. Heyetin görüşleri maddeler hallinde MGK Genel Sekreterine not ettirilir. Yani kimse toplantıdan önce hangi kararların çıkacağını bilemez.”
-'BÇG daha kurulmadan sözde ordunun üst kademesini ele geçirmiş'-
İddianamenin ikinci büyük yanılgısı Batı Çalışma Grubu (BÇG) ile ilgili görüşler. İddianamede dedikodulara yer verilerek, hazin ve trajikomik çelişkilere düşülmüş. BÇG, daha kurulmadan, sözde ordunun üst kademesini ele geçirmiş ve MGK üyelerine, 28 Şubat kararlarını baskı ile aldırmış gibi ifade edilmiş. İddianame, Cumhurbaşkanına, Başbakan'a, kurul üyelerine ve kuvvet komutanlarına, zorla kararlar aldırabilme gücünü BÇG'de görmektedir ki, böyle değerlendirme, onlara büyük bir hakarettir. İnanılması akla mantığa sığmayacak bu husus, iddianamenin hukuk ve mantık dışına çıkılınca, ne kadar inandırıcılıktan uzak bir duruma düştüğünü göstermektedir.
-'MGK'dan çıkacak kararları hiç kimse daha önceden bilemez'-
MGK toplantılarında, devletin istihbarat organlarının raporları çerçevesinde Cumhurbaşkanının gündeme koyduğu maddeler görüşülür. Önceden hiç kimse belirli kararlarla toplantıya gelmez. Gündem maddeleri konuşulurken herkes fikrini söyler. Böylece heyetin görüşü, maddeler halinde Cumhurbaşkanı tarafından MGK Genel Sekreterine not ettirilir. MGK'dan çıkacak kararları, hiç kimsenin daha önce bilmesi mümkün değildir. Kararlar, toplantı devam ederken, kendiliğinden oluşur.
-'Silahlı kuvvetlerin siyasetin dışında kalması her zaman prensibimiz'-
Silahlı Kuvvetlerin siyasetin dışında kalması her zaman temel prensibimiz olmuştur. Atatürk'ün 1908'de telkin ettiği gibi bu sadece benim değil, bütün arkadaşlarımın benimsediği bir husustur. Demokrasi dışında bir yönetim asla düşünemedik ve hiçbir zamanda düşünemeyiz.
-'Darbe söylentileri istismar edildi'-
28 şubat 1997 dönemi, Anayasal esaslara ve temel ilkelere ters düşen, yasa dışı siyasi, idari ve sosyal uygulamaların ortaya çıkardığı bir tablo olduğu gibi siyasetçiler ve siyasi partilerin, iktidar mücadelesindeki çatışmalarının da sonucu. Siyasetçiler darbe söylentilerini istismar ederek bunu kullandılar. Gerçekler böyleyken,17 yıl sonra anlaşılmaz bir sebeple, bunu askere yüklemek bu haksız suçlamayı bir darbe kisvesiyle açıklamak ve kamuoyuna sunmak haksızlıktır.
-'Tarih bunu mutlaka yazacaktır'-
Maalesef bu olmuştur ve telafisi de asla mümkün görülmemektedir. Ama tarih bunu mutlaka yazacaktır. Ülkemiz, o günlerde her ne kadar demokrasi ile idare edilen bir ülke olsa da, maalesef gerçek demokrasi ile yönetilen ülkelerde olduğu gibi sosyal meseleleri demokratik bir uzlaşma kültürüyle çözmesi yerine, bazı siyasi, sosyal, istikrarsızlıklar, sıkıntılar yaşamıştır. Özelikle siyasi partilerin yapısı, siyasi felsefesi, partilerin ideolojik davranışları gibi çeşitli faktörler, bunları olumsuz etkileyebiliyor. Seçim dönemleri, hükümetlerin kuruluş aşamalarında, koalisyon zarureti durumlarında, bu gibi istikrarsızlıklara daha çok rastlanabiliyor. Ancak, demokrasi anlayışı oturmuş ise bunlar daha rahat çözülebiliyor
-'Demirel'in dediği gibi 'bugünkü çamaşırı dünkü güneşle kurutamazsınız'-
54'üncü hükümetten biraz gerilere gidilirse, aynı felsefi ve siyasi görüşe inanmış radikal görünümlü iki parti, hukuk dışı uygulamaları, ideolojik yapıları, yasalara aykırı tutum ve davranışları sebebiyle, yargı tarafından kapatıldı. Kapatılan bu partiler, zaman içinde biraz daha güçlenerek, değişik isimler altında, yeni kuruluşlarla ve farklı görüntülerle koalisyonlara girme ve yönetime ortak olma hatta, zamanla yönetim imkanlarına da ulaşabilmişlerdir. Olayları değerlendirirken, başta zaman faktörü olmak üzere, sebep-sonuç ilişkileri üzerinde durmak, sebepler ortaya çıkarılmadan, sadece sonuçlar üzerinde yoğunlaşmak, daima yanlış olur ve gerçek çözümlere ulaşılması mümkün olamaz. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, Meclis Araştırma Komisyonunda, sizlerin de hatırlayacağı bir sözünü ifade etmek istiyorum. Demirel, 'Bugünkü çamaşırı, dünkü güneşle kurutamazsınız' demiştir. 28 Şubat'ı da bu açıdan da değerlendirmek gerekir.
-'Bugünün gerçek mağdurları sivil ve asker çalışanlardır'-
Bu gerginliğin sebepleri nelerdir? Sebep olanlar kimlerdir? Ülkemizde huzursuzluk yaratacak neler yapmışlardır? Öncelikle onu görmek ve değerlendirmek gerekir. Oysa, o günlerdeki huzursuzluğu yaratanlar, sebep olanlar, unutuluyor, bunlardan hiç ama hiç bahsedilmiyor. Bunlar, bugün, kronik mağdurlar görüntüsü içinde, kendilerine göre yargıdan, ordu aleyhine çıkacağını düşledikleri mutlu sonuçlara odaklanmışlardır. Aslında bugünün gerçek mağdurları, yasalara uygun olarak ülkesine her kademede, şerefle hizmet etmeye çalışan sivil-asker çalışanlardır. Zaman zaman MGK'da da dile getirilen bu tür olayların, toplumumuzun bir parçası olan Silahlı Kuvvetlerimiz de de endişeler yaratması, elbette kaçınılmazdı.
-'Tankların yürütüldüğünden haberim yok'-
Tankların yürütülmesinde haberim yok. Bir gün sonra haberim oldu, arkadaşlarıma sorduğumda tankların tatbikata gitmek için buradan geçtiğini söylediler. 2014 yılındaki MGK kararları hükümettin tıpkı 28 Şubat kararlarında olduğu gibi bu kararları uyguladığı belgeleriyle ortaya konmuştur. Yani 97 yılındaki kararların aynısını MGK almaya devam etmiştir. Böylece bu davanın temelinde yanlışlığı ortaya çıkmıştır. BÇG’nin kurulmasında haberim yok. Erbakan’a ‘size irticai faaliyetler konusunda yardımcı olabiliriz’ dedim. BÇG’de bu doğrultuda ikinci başkanın bilgisiyle kurulmuş.
-'Camilere pompalı tüfek depolandığı iddiaları bizi çok endişelendirdi'-
MİT'ten, valiliklerden, jandarmadan ve değişik istihbarat kaynaklarından bölücü, yıkıcı faaliyetler ve irtica tehdidi ile gelen raporlar, ordu olarak bizde de kaygı uyandırdı. Bazı camilere pompalı tüfek depolandırıldığı iddiaları bizi daha da endişelendirdi. Konuştuğum, dinlediğim asker sivil herkes, olaylardan rahatsızlıklarını ve endişelerini belirtiyor, 'Memleket nereye gidiyor' demekten kendilerini alamıyorlardı. Bu durumda, yasal sorumluluğum gereği, haftalık ziyaretimde, bunlar Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile görüştüğümde de gündeme geldi. Bana ulaşan bilgileri, aldığımız raporları ve gelişmeleri izah etmeğe çalıştım. Anladığım kadarıyla kendilerinin de bazı bilgileri ve ciddi endişeleri vardı. Konunun ciddiyeti sebebiyle bizden brifing talebinde bulundu. Kendilerine 17 Ocak 1997'de Genelkurmay'da bir brifing takdim ettik. Brifingle ilgili bu raporları talep ettiler, sanıyorum, verdiğimiz belgeleri makamında yeniden inceletti ve değerlendirdi. Müteakip görüşmemizde konunun MGK'da ele alınması gerektiği ortaya çıktı ve 28 Şubat 1997'de MGK toplandı. Hatırladığım kadarıyla toplantı MİT'in ve Genelkurmay'ın özet takdimleriyle başladı.
MGK'nın anayasal bir kurum. Siviller ve askerler burada cumhurbaşkanlığının başkanlığında önemli konuları konuşup, değerlendirir. Burada her şahıs, cumhurbaşkanının verdiği söz hakkı çerçevesinde dilediği gibi konuşur, fikirlerini açıklar, buna da kimse müdahale etmez. Sayın Cumhurbaşkanı ayrıca her üyeye MGK'da alınan kararlara iştirak edip etmediğini sorar. İsteyenin de alınan kararlara şerh koyma hakkı vardır. 6 yıl iştirak ettiğim bu toplantılarda bunun aksine asla bir tutum görmedim. Yüksek Askeri Şura'da da anlayış ve uygulama böyledir.
-'Gece çok geç olmuştu... Kararların imzalanması ertesi güne kaldı'-
28 Şubat 1997'deki MGK'da, tahminen 9 saatten fazla devam eden bu toplantıda alınan kararlar, daha önceden TSK tarafından hazırlandığı ve baskı içeren tavırlarla Kurul'un sivil üyelerine dayatılmış, böylece Sayın Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de dahil olmak üzere Kurul'un sivil unsurlarının inisiyatif alması engellenmiştir ifadesi var. Yine iddianamede dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan'ın kararları geç imzalamasının, 'darbe ve müdahale endişesinden kaynaklandığı' belirtiliyor. Tamamiyle uydurma ve inanılmaz olan bu ifade dahi bu iddianamenin ne kadar temelsiz esaslara dayandığını kesin bir göstergesidir. O günkü MGK belgeleri tetkik edilir veya Sayın Süleyman Demirel'in Meclis Araştırma Komisyonundaki söyledikleri dikkate alınırsa bunların ne kadar yalan ve uydurma şeyler oldukları ortaya çıkacaktır. Evet, kararların imzalanması ertesi güne kalmıştır. Sebebi ise hatırladığım kadarıyla, gece çok geç olmuştu. Ayrıca MGK Genel Sekreteri tarafından kaleme alınan kararlarda bazı düzeltmeler de gerekiyordu. Madde sayısı herhalde 18'den fazlaydı. Bir kısmının itirazlardan dolayı çıkarılarak yeniden yazılması gerekiyordu. Gecikmenin esas sebebinin bunlar olduğunu hatırlıyorum. 28 Şubat 1997'de alınan kararlar, bilahare 14 Mart 1997'de Bakanlar Kurulu kararları haline getirildi ve diğer hükümet birimlerine direktif olarak yayınlandı.
-'Emir, bakanlıklara ve ilgili birimlere iletildi'-
Böylece MGK'nın tavsiye niteliğindeki bu kararları Başbakanlık emirleri şekline sokuldu ve her birimin de kendi sorumluluğu çerçevesinde çalışmalara başlandı. İrticai olaylarda aynen terör ve bölücülük gibi tehdit kavramı içinde kabul edilerek Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde yer almıştır. Dolayısıyla bu belge toplumun tüm kurum ve sorumlularını ilgilendirir. 14 Mart 1997'de Başbakan Necmettin Erbakan imzası ile yayınlanmış Başbakanlık emrinin ikinci paragrafında 'İrtica ile etkin bir şekilde mücadele edilmesi kararının önemle takip edilmesi, konuyla ilgili kısa, orta ve uzun vadeli tedbirlerin dikkat ve ihtimamla alınması, mali destek ve yasa değişikliğine ihtiyaç gösteren tedbirler varsa bunlar hakkında da Bakanlar Kurulunca gereğinin yerine getirilebilmesi için Başbakanlığa bildirilmesini rica ederim' ifadesine yer verilerek, emrin bakanlıklara ve ilgili birimlere iletildiği anlaşılıyor.
-'Olayların boyutu çok daha ötede'-
Bu direktifle Başbakan da ülkedeki huzursuzluğun sebeplerini ve kaynağını bizzat kabul etmişti. MGK kararlarından ve Başbakanlık emrinden sonra mevcut huzursuzluğun geçeceğine dair inancımız arttı. Zira bu direktifte ayrıca her MGK toplantısında, Başbakanlık Genelgesi ile yapılan ve yapılmayan işlerin Kurul'a sunulması da emrediliyordu. Bu hususta, başta İçişleri ve Adalet Bakanlıkları olmak üzere ilgili bakanlıklar kendi birimlerine genelge yayınlamışlardı. Bu genelgeler okunduğunda olayların boyutunun, asker olarak bizim bildiklerimizin çok daha ötesinde olduğu görülecektir.
-'BÇG, muhtemelen o grup'-
Hatırladığım kadarıyla kısa bir süre, Genelkurmay da 2. Başkan'a bağlı bir çalışma grubu kurularak, bunlara gerektiğinde yardım imkanı sağlanmıştı. İddianameyi inceleyince gördüm ki bugün suçlanan Batı Çalışma Grubu, muhtemelen o gruptur. O tarihte hem TBMM'de hem de yargıda bu grupla ilgili yapılan şikayetler sonucu, yapılan tahkikatta çalışma grubu hukuka uygun bulunarak herhangi bir yasa dışı oluşum olmadığı kesin hüküm haline geldi. MGK kararlarından ve Başbakanlık emrinden sonra mevcut huzursuzluğun geçeceğine dair inancımız arttı. Bundan sonra bu konularla fazla ilgilenmedik ve çalışmalar kendi akışında devam etti.
-'Hayali darbe olgusu yaratıldı'-
Aradan 17 yıl geçti, pek çok şeyin unutuldu, yanlış yorumlar, varsayımlar, niyet okumaya dayanan tahminler ortaya çıktı. Doğru olmayan, duyumlara dayanan rastgele kitaplar yazıldı, gazete ve televizyonlarda çoğu gerçek dışı değerlendirmeler, bilgisi ve ilgisi olmayan kişilerle yapılan röportajlar, sohbet toplantıları, konuşmaları, silahlı kuvvetlere antipati besleyenlerin yalan yanlış suçlamaları, darbe dedikoduları, iftiralar, basına yansıdı. Bir bakıma böylece, hayali bir darbe olgusu yaratılarak, yıllar sonra, aleyhimizdeki bu haksız ve inandırıcılıktan tamamıyla uzak böyle bir davanın açılması meşru gösterilmeye çalışıldı. Maalesef son günlerde yine çeşitli çevrelerce ve bir kısım basında yapılan geniş kampanyalar ile de özellikle, o günleri yaşamamış veya unutmuş toplum üzerinde de gerçek bir darbe yapıldığı intibaı uyandırılmaya çalışılmaktadır. Sayın Süleyman Demirel'in açık ve netçe söylediği 'Bunların neresi darbe? Her şey demokrasinin kuralları içinde olmuştur, prosedüre uygun çalışmalardır' sözlerini bugün kimse gündeme getirmemektedir. Bunlar gerçekten son derece üzücüdür.
-'En büyük kötülük'-
Maksatları, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratma sürecine destek vermektir. Bu da ülkemize yapılabilecek en büyük kötülük ve ihanettir. Oysa hiçbirimizin aklından uydurulduğu gibi yasa dışı bir eylem asla geçmemiştir. Şunu üzülerek söylemek istiyorum ki iddianamedeki yorumlar ve değerlendirmelerde, bunlara benzer gerçek dışı çok şeyler görüyor ve hayret ediyoruz.
-'Maksadı aşan beyanlar olabilir'-
Gerçekleri anlatma arzusuyla soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısına avukatı kanalıyla başvurarak, ifademin alınmasını istedim. Savcı çok sonra beni sorguya çağırdığında gösterdiği belgeleri ilk defa gördüm. Savcının özet halinde gösterdiği 60-70 belgenin hiçbirinde imza ve parafım yoktur. Karargah'ta her zaman birçok çalışma grubu vardı ve bunlar gerekmedikçe, doğal olarak komutana bilgi vermedi. Yıllar geçti, unuttuklarım, bana arz edilen veya edilmeyen evraklar olabilir. Hatta maksadı aşan beyanlar, yersiz konuşmalar olabilir. Onlar, o zaman TCK ve Askeri Ceza Kanunu çerçevesinde belki soruşturulabilirdi. Ancak onların zaman aşımı dolduktan sonra, olmayan bir olayın delili diye şimdi, o belgelerin dava konusu yapılması, insafın ve aklın kabul edeceği bir yaklaşım değildir. Kaldı ki o gün bana gösterilen 6 ve 27 Mayıs 1997 tarihli belgelerin, gerçek olmadığı yargılama aşamasında ciddi dayanaklarla ileri sürülmüştür.
-'Darbe çağrısı ve iması görmedim'-
Genelkurmay İkinci Başkanı, karargahın amiri olarak, MGK kararları çerçevesinde böyle çalışma yapmak, gerekirse her alanda değişik çalışma gurupları da kurmak görev ve yetkisine sahiptir. Bu belgelerle ilgili Sayın Savcı'nın bana sorduğu sorulardan anladığım kadarıyla gerek BÇG'nin teşkili gerekse buna paralel yayımlanmış detaylı emirlerin, Başbakanlığın 14 Mart 1997'de yayımlamış olduğu genelgede 'İrtica ile etkin şekilde mücadele kararının önemle takip edilmesi, konu ile ilgili kısa, orta ve uzun vadeli tedbirlerin ihtimamla alınması' anlayışı içinde detaylı ve ileriye yönelik çalışmalar olduğunu değerlendiriyorum. Bunların hiçbirinde bir darbe çağrısı veya iması asla görmedim.
-'Bilgi verilmesine gerek görülmedi'-
Karargah'ta her zaman çalışma grupları vardır. Grupların çalışma ve değerlendirmeleri, Genelkurmay Başkanı'nın, gerek Cumhurbaşkanı ve Başbakan gerekse MGK'da arz edilecek konulara ışık tutar. İstisnai durumlar dışında, çalışma gruplarının, Genelkurmay Başkanı ile doğrudan ilgisi yoktur ancak önemli konular İkinci Başkan'ın emri ile Genelkurmay Başkanı'na çıkarılır, o da değerlendirerek emir verir. Bütün karargah çalışmaları Türk Silahlı Kuvvetlerinin Karargah Hizmetleri Yönergesi'ne uygun yürütülmesi gerekir. İddianameye geçmiş bazı ifadelerdeki "Komutana arz edildi" veya "Arz ettim" gibi bir kısım konuların hepsini bugün hatırlamam mümkün değil. Ancak anladığım kadarıyla bazı konularda bana bilgi verilmesine gerek görülmedi.
-'Gölcük'te konuştuğum söyleniyor. Yok böyle bir şey'-
Gölcük'te var olduğu iddia edilen bir toplantıda, benim konuşmamdan bahsediliyor. Böyle bir şey yok. Buna ilişkin belge hem tarih hem de içerik bakımından delil olamaz. Toplantıdaki konuşma düzeni bu şekilde olamaz. İçeriğini ise akıl ve mantık kabul etmez. Bir takım gazeteci, yazar ve siyasetçilerin görüş ve beyanları dikkate alınarak yapılan siyasi yorumlarda, ben baştan beri bazı koalisyonların kurulmasına karşıymış gibi gösterilmeye çalışıldım. Bunlar düzmece, yalan ve yanlış. Oysa söylenenlerin aksine bir koalisyon hükümeti de kurulmuştur.
-'Askeri siyasetin içinde göstermek isteyenler bu çirkin oyunu oynamıştır'-
O tarihlerde bulunduğum makam dolayısıyla, ismimi kullananlar oldu. Bunlar siyasi maksatlar için de olabilir. Askeri, siyasetin içinde gibi göstermek isteyenler zaman zaman maalesef, bu çirkin oyunu oynamışlardır. Darbe, muhtıra yalanlarını bazı siyasilerin rakiplerine karşı bir tehdit olarak kullandıkları da görülmüştür. Bunları, o günlerde duyduk, yaşadık. Bazen bir suale verilen tek kelimelik bir cevap dahi, bu karakterdeki insanlara fırsat verir. Bu bakımdan hizmet süremde, siyasi mesajlar vermekten, bazı suallerle karşılaştığımda da bu tip beyanlardan mümkün olduğu nispette kaçınmışımdır.
-'Bükreş'te 'milli irade esastır' dedim, Erbakan defalarca teşekkür etti'-
Koalisyon tartışmalarının kızıştığı bir sırada, Bükreş'te, gazeteciler tarafından sorulan bir soruya, "milli irade esastır" şeklinde cevap verdim. Bunun için Erbakan bana defalarca teşekkür etti. TBMM'de verilen bir resepsiyonda, bir kadın milletvekili 'Paşam bizler sadece sizlere güveniyoruz, artık orduya güveniyoruz' tarzındaki bir konuşmasına, ben, 'Hayır, hepimiz TBMM'ye güvenmek zorundayız' diyerek, adres olarak milli iradeyi gösterdim. Bunu burada söylememin sebebi, o günlerdeki siyasi huzursuzluğu, hazin bir tablo olarak ortaya koymak içindir.
-'Şahit olanlar açıklasınlar'-
Hakkımdaki iddialar haksızdır. İddianamede, şahsıma ilişkin imzalı tutanaklar usule uygun değildir, delil niteliği taşımıyor. Hizmetle ilgili olarak, 54. Hükümetle ilişkilerimizde hiçbir problem olmadığı gibi, Hükümetin de gerektiğinde Silahlı Kuvvetlere vermiş olduğu her türlü desteği de inkar etmemiz mümkün değildir. Kişisel düzeyde de, hiyerarşik yapı içindeki sağlıklı ilişkiler, her zaman aynen devam etmiştir. Bunlara herkes şahittir, aksini kimse söyleyemez. Resmi görevimin gerektirdiği kişiler dışında, iddianamede adı geçen ve mağdur olarak ortaya çıkan hiç kimse ile de hatırladığım kadarıyla, herhangi görüşmem bahis konusu değildir. Bunun dışında, iddianamenin omurgasını teşkil eden, cebir ve şiddet kullanarak Hükümetin görevini yapmasına engel olan hiçbir icraatımız olmamıştır, bunu asla ve asla kabul etmiyorum. Böyle bir olaya şahit olanlar varsa gelip açıklasınlar. Çoğu bugün hayattalar.
-'Hukuk rezaleti olarak tarihe geçer'-
Silahlı Kuvvetlerimiz, bu süreçte, hükümetin hangi görevine mani olmuş, nerede ne şekilde bir cebir şiddet kullanmış veya teşebbüste bulunmuştur, bunun kesinlikle açıklanması, ortaya konması gerekir. Böyle bir iftiranın iddianameye konması, iddianameyi çürüttüğü gibi, farklı hedeflere ve yorumlara da yol açıyor. Bunları, yüce halkımız asla affetmeyeceği gibi, tarihe de bir hukuk rezaleti olarak geçer. Bu dönemde ortaya çıkan olumsuz olayların hiçbiri silahlı kuvvetlerimize yüklenemez, bunları ve sebeplerini yukarıdaki bölümlerde kısmen açıkladım.
-'Derhal beraat talep ediyorum'-
Trafik kazalarında, suçun yüzde 90'dan fazlasının sürücüye ait olduğu istatistiki değerlendirmelerde belirtilmektedir. Bu anlayış içinde, yüce yargımız, sürücü durumunda olan bu partiyi yasa dışı tutum ve davranışlarından dolayı suçlu bularak, kısa bir süre sonra kapatmıştır. Neden? Burada askerin herhangi bir rolü düşünülebilir mi? Yargıya baskı anlayışı akla mantığa sığar mı? Bunlar kabul edilebilir mi? İddianamenin temelinin çökmüştür. Davanın derhal beraatle sonuçlanmasını talep ediyorum.
-'Cumhuriyet tarihinde ilk defa devlet şeref madalyasıyla taltif edilen kişiyim'-
28 Şubat döneminde, Silahlı Kuvvetler, bölücü terör örgütüyle de mücadele etti ve terörü büyük ölçüde bitirdi. Başarılarımdan dolayı, halkın, Cumhurbaşkanının ve Hükümetin, sözlü ve yazılı takdirlerini aldım. 50 yıllık hizmet süremde, mesleğimle ilgili pek çok olaya şahit oldum. Asker her zaman siyasetin dışında kalmalıdır, buna bütün gönlümce inanıyorum. Görevim süresinde bu inanca kesinlikle bağlı kaldım. Aksini düşünseydim veya bir ihtirasım olsaydı, Cumhurbaşkanının, görevimi bir yıl daha uzatma teklifine olumlu bakabilirdim, ama zamanı gelince, 30 Ağustos 1998'de ordudan ayrıldım. Ayrılırken, Cumhuriyet tarihinde ilk defa, Devlet Şeref Madalyası ile taltif edilen kişi oldum. Bunu, hizmetlerimi daima yasalar çerçevesinde yaptığımın bir belgesi olarak kabul ediyor ve onur duyuyorum. Hayatın cilvesine bakınız ki, bugün 17 yıl sonra, gazete kupürlerine dayanan garip bir hayali darbe iddianamesi karşısında, burada savunma durumunda bulunmaktayım.
-'Onlar asla darbeci değil'-
Yargılamanın başladığı 2 Eylül'den itibaren, mahkemede bulunmayı arzu etmeme rağmen sağlık sorunlarım nedeniyle bu mümkün olmadı. Bu benim için de ayrıca bir üzüntüdür. Genelkurmay Karargahındaki bütün arkadaşlarım yasalara uygun davranmışlardır, bu haksızlığa uğrayan bütün silah arkadaşlarıma da geçmiş olsun diyorum, onlar asla darbeci değildir. Adalet er geç tecelli edecektir."
Karadayı'nın savunmasının ardından mahkeme duruşmaya ara verdi. Avukatının koluna girerek salondan çıkan Karadayı öğle yemeği için adliyeden ayrıldı. 13.30'da devam edilecek duruşmada Karadayı'nın çapraz sorgusu yapılacak. Sağlık sorunları bulunan Karadayı'nın, savunmasını zaman zaman keserek, ilaç ve su içtiği görüldü.
-Çapraz sorgu-
Duruşmanın öğleden sonraki oturumu, Karadayı'nın sorgusuyla başladı. Sorgu öncesinde Mahkeme Başkanı Tayyar Köksal, Karadayı'ya, rahatsızlığı nedeniyle gerektiğinde ara verebileceğini söyledi.
Köksal'ın, "54. Hükümet göreve gelince Genelkurmayın rahatsızlığı oldu mu?" sorusu üzerine Karadayı, "Şahsen bana intikal eden durum olmadı. Böyle bir şey duymadım" dedi.
"Rahatsızlık nedeniyle hükümetin değiştirilmesinin hasıl olup olmadığına" ilişkin soruyu yanıtlarken Karadayı, "Hayır, kesinlikle böyle bir şey yok" ifadesini kullandı. Bununla birlikte, savunmasında sıraladığı çeşitli olaylar ortaya çıktıktan sonra kamuoyunda oluşan rahatsızlığın kendilerine de intikal ettiğini söyledi.
Başkan Köksal'ın, "MGK toplantısında, 'Bu gelişmeler darbeye götürür' gibi sözleri kullanmanızın özel amacı var mı?" sorusu üzerine "Hayır, kesinlikle böyle bir şey düşünmedim" diyen Karadayı, toplantıda ne söylediğini de tam hatırlamadığını bildirdi.
Bunun üzerine Köksal, dosyadaki MGK belgelerine ilişkin tutanaktan Karadayı'ya konuşmalarının bir kısmını okudu.
Karadayı, MGK'da her şeyi açık açık konuşmanın önemini belirterek, orada açık açık her şeyi söyleme ihtiyacı duyduğunu, bununla birlikte bütün sözlerini hatırlamadığını ifade etti.
Toplantıda kara çarşaflı kadın fotoğrafı göstermiş olabileceğini bildiren Karadayı, "Onun dışında darbe iması dahi abesle iştigal etmektir. Zaten böyle bir fikir olsa orada söylemeye gerek yok. Bu tamamıyla mantık dışı" diye konuştu.
BÇG oluşturulurken kendisine bilgi verilip verilmediğini tam hatırlamadığını söyleyen Karadayı, ancak bu konu hakkında konuştuğu Necmettin Erbakan'ın, "Bizden de yardım alabilirsiniz" dediğini öne sürdü. BÇG'nin çalışmaları konusunda kendisine bilgi verildiğini, ancak raporların önüne gelmediğini anlatan Karadayı, BÇG'nin kurulduğunu hatırladığını, ancak BÇG hakkında detaylı bilgisinin olmadığını söyledi.
-Sincan'da tankların yürümesi-
Karadayı, Başkan Köksal'ın, "Sincan'da tankların yürümesi konusunda önceden bilginiz var mıydı? Sonradan bu konuyu araştırdınız mı? Hükümete gözdağı amacıyla mıydı?" sorularına şu yanıtı verdi:
"Tankların yürüyüşünden hiç haberim yoktu. Kesinlikle. Sonra, bunu öğrenince Sayın Cumhurbaşkanı da sordu, ben de arkadaşlara sordum. Hatta kızdım. Onlar da bunun rutin tatbikat olduğunu söylediler. Köprü tadilattaymış, o yüzden oradan geçmişler. Cumhurbaşkanına böyle izah ettim. Tankların gidişinden gelişinden katiyen haberim yok. Bu normal bir tatbikat, onlara da inanıyorum. Yalnız, istismara açık bir zamanda oldu. O zaman gazeteler değişik biçimde yorumladılar. Kesinlikle haberim yoktu. Hiçbir arkadaşım bana böyle bir şey söylemedi. Çünkü söylemeye gerek yok."
Karadayı, tankların yürümesi öncesinde gerçekleştirilen Kudüs Gecesi'ni basından duyduğunu ifade ederek, "hükümetin de olaya el koyduğunu ve geceyi yapanların cezalandırıldığını" kaydetti.
-'Demirel'in rahatsızlığı'-
Tankların yürümesi konusunu ne Necmettin Erbakan'ın ne de Tansu Çiller'in sorduğunu bildiren Karadayı, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in de gelişmelerden son derece rahatsız olduğunu kendisine söylediğini aktardı. Karadayı, "Sanıyorum Başbakan'a bir iki tane mektup yazmış. Onu duydum" dedi.
Bir başka soruyu yanıtlarken, 28 Şubat 1997'deki MGK'da gündemi askerin belirlemediğini ifade eden Karadayı, MGK Genel Sekreterinin, toplantılar öncesinde karargaha gündemle ilgili bilgi verdiğini, askerin de bu konularla ilgili hazırlık yaptığını anlattı.
MGK'ya gittikten sonra konuların kendiliğinden geliştiğini anlatan Karadayı, bazen iki konuyu değerlendirmek için gidildiğinde on konunun konuşulduğunu aktardı.
"MGK'daki konuları bizim tespit etmemiz kadar akla mantığa aykırı bir şey olamaz" diyen Karadayı, MGK toplantılarından önce hiçbir arkadaşının, "Bu konuyu MGK'da konuşalım" dediğini duymadığını söyledi.
HAKİM: MADEM MGK GÜNDEMİNİ CUMHURBAŞKANI BELİRLİYOR, BU HAZIRLIK NEDEN?
Üye Hakim Süleyman Köksaldı, 28 Şubat 1997'deki MGK tutanaklarını incelediklerini belirterek, "Cumhurbaşkanı MİT'in sunumu olduğunu söylüyor. Siz söz alıyorsunuz, 'Bundan önce bizim de bir çalışmamız var. Gündeme ondan sonra geçilsin' diyorsunuz. Madem gündemi Cumhurbaşkanı belirliyor, bu hazırlık nereden geldi? (Dönemin MGK Genel Sekreteri) İlhan Kılıç da 'Gündemi silahlı kuvvetler getirdi' demişti" sorusunu yöneltti.
Karadayı, soruyu yanıtlarken, 17 Ocak 1997'de Cumhurbaşkanına arz ettikleri brifingin diğer üyelerce bilinmesi için bunu yapmış olabileceklerini ifade etti ve "Sanıyorum, oradaki üyeleri aydınlatmak içindi" dedi.
Bunun üzerine Köksaldı, sanıklardan Fevzi Türkeri'nin, MGK'daki brifingin daha farklı olduğunu söylediğini ve mahkemenin bu brifinge ulaşamadığını belirterek, "Cumhurbaşkanının haberi yok. Diyorsunuz ki 'Önce biz sunalım.' Yani siz hazırlıklı geliyorsunuz. Size, '28 Şubat'ta irtica görüşülecek. Hazırlığınızı yapın gelin' dendi mi?" diye sordu.
"Daha evvel olabilir. Cumhurbaşkanının talebiydi" diyen Karadayı, Cumhurbaşkanının MGK gündemini belirlediğini, MGK Genel Sekreterliğinin de gündemle ilgili daha önce bilgi verdiğini anlattı. Karadayı, "Arkadaşlar da o konular hakkında hazırlık yaparlar. Mesela Kıbrıs konuşulacaksa asker detaylı çalışır gider. Ama orada alınacak kararlar varsa, onu Cumhurbaşkanı sıralar" diye konuştu.
Sanıklardan Fevzi Türkeri elini kaldırarak, açıklama yapmak istediğini bildirdi. Ancak bu talebi mevcut aşamada reddedildi.
-Kalemli'nin kitabı-
Üye Hakim Hakan Oruç'un, eski TBMM Başkanı Mustafa Kalemli'nin "Kalemli'nin Kaleminden" kitabında yazdıklarından bazı bölümleri aktararak, "Mustafa Kalemli ve Tansu Çiller ile görüşmeniz oldu mu? 54. Hükümet kurulmadan Refah Partisi'ne yönelik tavrınız oldu mu?" diye sorması üzerine Karadayı, şöyle konuştu:
"Kuzey Irak'ta bir sürü yaralı, şehit aldık. Bunlar GATA'ya geliyor. Ben onları ziyaret edenlere her zaman teşekkür ederim. Kendim de ziyaret ederim. O'nun GATA'ya gittiğini söylediler. 'Bulun, teşekkür edeyim' dedim. Telefonda teşekkür ettim. Telefonda böyle bir şey konuşulamaz. Kalemli yazdığı kitabı bana da gönderdi. Meclis Başkanının tarafsız olması icab eder. Kafasında bir fikir varsa bunu açıkça söyleyemez. Kalemli ile ailece ilişkimiz vardı, bir daha da konuşmadık."
Bükreş'te katıldığı bir toplantıda, "Biz askerler siyasetin dışındayız" dediğine işaret eden Karadayı, bunu okuyan Erbakan'ın kendisine 7-8 defa teşekkür ettiğini söyledi.
Karadayı, kitaptaki yer verilenlerle ilgili, "Bu tamamıyla uydurma. Kalemli'nin kendi arzularını benim ismimle telkin etmekten başka bir şey değil" ifadesini kullandı.
Karadayı, 24 Ocak 1997'de Gölcük'te gerçekleştirilen "komutanlar toplantısı"na ilişkin soru üzerine, "O toplantı değil, bir plan tatbikatı. Orada ben konuşma yapmadım. Bu plan tatbikatında komutanlar biraraya gelir, Genelkurmay Başkanı olduğum için ihtiyaçlar bana bildirilir. Fakat, o arada irticai konuşmalar da konuşulmuş olabilir. Ancak bir şey söyleyeyim, komutan bir yere gittiğinde evvela konuşmaz. En son Genelkurmay Başkanı fikirleri değerlendirir. Ben orada bir konuşma yapmadım" dedi.
Duruşmaya daha sonra, Karadayı'nın talebiyle kısa süre ara verildi.
Karadayı, ordudan ihraç edilen askerlerin kararlarında BÇG'nin yönlendirmesinin olup olmadığına ilişkin soruya "Disiplin bir müessesedir. Disiplin esaslarına riayet edilmeyen atılabilir. MGK kararlarının hükümet tarafından onaylanarak Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ne ulaştığı andan itibaren irtica, bölücülük ve terör gibi ciddi mesele olmuştur. İrtica faaliyetlere girenler de belgelerle incelenmiş, araştırılmış YAŞ'a sunulmuştur. YAŞ da oybirliği ile atmıştır. YAŞ'ın başında o zaman Erbakan vardı. Şerh düşebilirdi. Ben oylarınıza sunuyorum dediğim zaman kendisi iki elinin birden kaldırdı" yanıtını verdi.
-Mesut Yılmaz'a yönelik hakaretleri iddiası-
Sanıklardan Hüsnü Dağ'ın evinde ele geçirilen belgelerde Mesut Yılmaz'la ilgili sözlerinin sorulması üzerine Karadayı, "Böyle bir konuşma yaptığımı hatırlamıyorum. Mesut Yılmaz'a "sarhoş, kumarbaz' demişim böyle bir şey yok. Başbakanlık yapan bir insana böyle bir şey söylemedim. Yılmaz'la hasta olmadan önce yemek yedim, yakınlığım var böyle bir şeyi söylemem, benim karakterime de uygun değil" diye konuştu.
Savcı Kemal Çetin'in "Siz o dönem karargahın komutanısınız, BÇG ile ilgili hazırlanmış çalışmaların yol haritası mahiyetinde belgeler var. Belgelerle ilgili ayrıca bir dağıtım planları var. Kuvvet komutanlıklarına, daire başkanlıklarına gönderilmiş. Sanıklar BÇG'nin Genelkurmay Başkanına arz edildiğini söylüyor. Çevik Bir, BÇG'nin kendisine verilen emir ve talimatlar doğrultusunda kurulduğunu, Genelkurmay Başkanı emri ile emirlerin yayınlandığını belirtti. Siz de haberim olmadı diyorsunuz burada bir çelişki yok mu?" sorusuna Karadayı, "Prensip emri ise benim imzamla gider. Ama karargah diğer bakanlıklarla olduğu gibi bir çalışma yapmıştır. Bunun detaylarını tam olarak hatırlayamıyorum" yanıtını verdi.
Çetin'in "İddianamede yer alan belgelerde Gölcük'te bir seminer yapıldığı belirtiliyor. Siz katılmadım diyorsunuz ama katıldığınıza dair ifadeler var" demesi üzerine Karadayı "Gölcükte yapılan bir plan tatbikatıydı. Süreçle ilgili bir karar alınmadı, tatbikatlara Çevik paşanın gelmesi diye bir şey hatırlamıyorum" diyerek Çevik Bir'e dönüp "Sen geldin mi?" şeklinde sorması duruşma salonunda gülüşmelere neden oldu.
-'Tankların yürütülmesinden haberim yok, bu konu çok istismar edildi'-
Çetin'in Etimesgut Zırhlı Birlikler Komutanlığı'na bağlı tankların Sincan içinden geçirilmesi olayının anımsatılarak, "Sizin haberiniz yok muydu" diye sorması üzerine Karadayı, "Bu bir eğitim tatbikatı. Benim kesinlikle bir haberim yoktur. Bu öğle bir tesadüf oldu ki yoruma açıktı. Bu konular konuşulurken bir de tankların yürümesi değişik yorumlandı. Cumhurbaşkanı bana bu konuyu sorduğu zaman ben de komutanlara sordum, ne karargahın ne de benim haberim var" yanıtını verdi.
TÜRKİYE'Yİ SARSAN TANKLARIN GEÇİŞİ OLAYINI MERAK EDİP KOMUTANLARLA GÖRÜŞMEMİŞ
"Kuvvet komutanı ile ilgili bu konuda bir değerlendirmeniz olmadı mı?" şeklindeki soruya ise Karadayı, "Hayır konuşmam olmadı. Bana tankların eğitim için bunu yaptığı söylendi o dönemde köprü yolu bozulmuş o nedenle de o yoldan geçmişler. Bana 3 ayda bir gider, Türkiye'nin çeşitli illerinde bu tatbikatlar yapılır, bundan Genelkurmay Başkanını haberi yok' dediler bu konu çok istismar edildi" yanıtını verdi.
Karadayı, tatbikat tarihinin çok ters bir zamana geldiğini ifade etti.
Tankların yürümesine ilişkin Genelkurmay Başkanı'nın yanlış anlaşılma olmaması için neden açıklama yapmadığının sorulması üzerine Karadayı, "700 bin kişiyle uğraşıyorum. Bunlar ıvır zıvır konular, bunlarla ilgili açıklama yapılması gerekiyorsa falan basın subayı ilgilenir" dedi.
-'Gürüz'e benim böyle bir türban mektubu yazmam mümkün değil, uydurma'-
"Türban konusunda" YÖK Başkanı Kemal Gürüz'e yazdığı mektubun sorulması üzerine ise Karadayı, "Bu emri ben mi yazmışım, imzam var mı?" sorusunu yöneltti. Çetin'in imzanız yok demesi üzerine Karadayı, "Böyle bir şeyi ilk defa duyuyorum ben kimseye böyle bir mektup yazmadım, yazmam da. Ben beni ilgilendiren konuları, ordumu düşünürüm. Benim dışımdaki şeyler beni ilgilendirmez, bu tamamıyla uydurma, ilk defa duyuyorum hayret ettim. Ben rektör ile sık sık görüşen bir insan değilim, birkaç sefer kokteylde karşılaştım onun dışında yok. Bunlar yalan şeyler, ben yazsam imzam olur, yapmayın efendim" diye konuştu.
Savcı Çetin'in "Cumhurbaşkanlığına verilen 17 Ocak 1997 tarihli brifingde kadrolaşmayla ilgili konuşmalar var hükümet iş başına geldiğinde kendi kadrolarını atamaz mı? Bununla Genelkurmay Başkanlığı'nın ilgilenmesi nasıl değerlendiriyorsunuz" demesi üzerine Karadayı, "Ben Silahlı Kuvvetlerin dışında hiçbir şeye karışmam, o devletin işidir. Bu değerlendirmeler raporlardan olabilir MİT'ten, Emniyetten, hiç birine de şerh koymadı koyabilirdi" yanıtını verdi.
Karadayı, Savcı Çetin'in "Camilerin silahla doldurulmasından bahsediyorsunuz ancak bunlarla ilgili adli bir soruşturma yok. Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanı bu konularda gereğini neden yapmadı" diye sorması üzerine "Ben pompalı tüfeklerin camilerden toplandığını hem gazetelerden okudum hem de arkadaşlarımdan öğrendim. Benim araştırma yapmam gibi bir şey mümkün değil, ben Cumhurbaşkanına arz ettim" ifadelerini kullandı. Çetin'in "Genelkurmay Adli Müşavirliğini ilgilenebilirdi" demesi üzerine Karadayı, "Adli müşavirliğin böyle bir görevi yok" karşılığını verdi.
'BÇG SİZE BASKI YAPIP SİZİN İRADENİZİ ELE GEÇİRİP DARBE YAPTI MI?'
Sanık avukatının "BÇG size baskı yapıp sizin iradenizi ele geçirip darbe yaptı mı?" sorusuna Karadayı, "Böyle bir şey olamaz, mantık dışı. Kabul etmiyorum. Akla, mantığa sığmayacak olaylar bunlar dedikodu" yanıtını verdi.
Bilgilendirme brifinglerinin BÇG'nin yönlendirmesiyle yapıldığına yönelik iddiaların anımsatılması üzerine Karadayı, "Bilgilendirme toplantıları her zaman yapılır. Bu toplantı Genelkurmayın yetkisindedir. Kuzey Irak'tan 40 bin silah ele geçirdik. Bu silahları gösterdik, bunun gibi bir çalışmalardır brifingler çoğundan haberim yoktur, karargah normal görevini yapmıştır" ifadelerini kullandı.
-'Erbakan ihraçlarda iki elini birden kaldırdı'-
28 Şubat sürecinde ordudan disiplinsizlikleri nedeniyle ilgili atılanların BÇG'nin etkisinin olup olmadığının sorulması üzerine Karadayı, şu yanıtı verdi: "Disiplin bir müessesedir. Disiplin esaslarına riayet edilmezse atılabilir. MGK kararlarının hükümet tarafından onaylanarak Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ulaştığı andan itibaren irtica, bölücülük ve terör gibi ciddi mesele olmuştur. İrtica faaliyetlere giren belgelerle gelmiş incelenmiş, araştırılmış YAŞ'a sunulmuştur. YAŞ da oybirliği ile atmıştır. YAŞ'ın başında o zaman Erbakan vardı. Şerh düşebilirdi. Ben oylarınıza sunuyorum dediğim zaman kendisi iki elinin birden kaldırdı. Disiplini ihlal eden insanlar atılır. Atılmaların BÇG hiç alakası yok. Niye bunu böyle sorular anlamıyorum. Disiplinsizliği birlik komutanı tespit eder, alaya gönderir, alayda inceler tümene gönderilir, onlar inceler ve Genelkurmaya kadar gelir. Kuvvet Komutanlıkları ve Genelkurmay Adli Müşavirlik inceler, gerçekten bir disiplinsizlik varsa YAŞ'a gelir orada incelenir."
'TANKLARIN GEÇİŞİ ÜZERİNDE DURMAYIP İFTAR YEMEĞİN ÜZERİNDE NİÇİN DURDUNUZ?'
-'İftar yemeği irticai faaliyetin kamuoyuna yansıması pozisyonuydu'-
Müşteki Avukatının "Başbakanlıkta tarikat liderlerine verilen yemeğin de tanklar konusu gibi yanlış anlaşılması söz konusu olabilir, neden yemeğin üzerinde bu kadar durdunuz" sorusuna Karadayı, "İftar konusu bütün kamuoyunu etkileyen bir olaydır, bu bir irticai faaliyetin kamuoyuna yansıması pozisyonuydu" yanıtını verdi.
Müşteki avukatının Karadayı'ya 28 Şubat sürecinde uluslararası bir yönlendirmeye maruz kalıp kalmadığını sorması üzerine "Ben yasaların dışında hiçbir şey yapmadım, kimseyi de dinlemedim uluslararası dahil" karşılığını verdi.
Üye Hakim Hakan Oruç'un, "Sanık Hüsnü Dağ'ın evinde ele geçirilen notlar var. Bu notlarda sizin değerlendirmeleriniz olduğu iddia edilen ifadeler ve siyasilerle ilgili değerlendirmeler var. Böyle bir konuşmanız oldu mu?" sorusuna, Karadayı, "Böyle bir konuşma yaptığımı hatırlamıyorum. Ben Yılmaz'ı tanıyan biriyim, başbakanlık yapmış kişi hakkında böyle birşey söylemem söz konusu değil. Hayali ifadeler. Hasta olmadan 10 gün önce, Mesut Yılmaz'la yemek yedik. Bunların hiçbirini konuşmadık" cevabını verdi.
SAVCI ÇEVİK BİR'İN KARADAYI'YA YÖNELİK SUÇLAMASINI HATIRLATTI
Cumhuriyet Savcısı Kemal Çetin de Karadayı'ya acil şifalar dileğinde bulunarak, "Siz o dönem karargahın komutanısınız. BÇG ile ilgili hazırlanmış, bu çalışmaların yol haritası mahiyetinde belgeler var. Bu belgelerle ilgili dağıtım planları var. Sanık Muhittin Erdal Şenel, BÇG'nin Genelkurmay Başkanı'nın haberi olmadan kurulamayacağını söylüyor. Çevik Bir de her emir ve yazının, Genelkurmay Başkanının emriyle yayınlandığını belirtti. Siz, 'bu konulardan haberdar olmadım' diyorsunuz, bunda bir çelişki yok mu?" sorusunu yöneltti.
Karadayı, "Bu prensip emriyse benim imzamla gider, ama karargah diğer bakanlıklarda olduğu gibi bir çalışma yapmıştır ve emirleri dağıtmıştır. Bunun detaylarını tam hatırlamıyorum, sayın avukatım açıklasın. Hastalığımdan dolayı bazı şeylere giremedim. Sayın savcı bana 70 tane belge gösterdi, hiçbirinde imzam ya da parafım yok. Düşündüm bunlar taslak mı diye... Ban gönderilmedi" yanıtını verdi.
Savcı Çetin'in, "İddianamede yer alan belgelerde, Gölcük'te bir seminer yapıldığı belirtiliyor. Gölcük toplantısına katıldığınızı destekleyen ifadeler ve belgeler var, ne diyorsunuz?" sorusuna, Karadayı, Gölcük'te yapılan bir plan tatbikatıydı. Süreçle ilgili bir karar alınmadı. Ben Çevik paşanın, şube müdürlerinin geldiğini hatırlamıyorum. Böyle bir konuşma olmadı. Kesinlikle Gölcük toplantısında böyle birşey konuşulmamıştır" cevabını verdi.
Savcı Çetin'in, "Tankların yürütülmesi konusunda 'bilgim yok' dediniz. Sizin haberiniz, emriniz olmadan bu nasıl olur? Tankların yürütülmesi konusunda Hikmet Köksal'la ne konuştunuz?" sorusuna, Karadayı, "Hikmet Köksal'la birşey görüşmedim. Bu konudan benim kesinlikle haberim yok, normal bir eğitim tatbikatıydı. Bu öyle bir tesadüf oldu ki yoruma açık oldu. Bu konular konuşulurken tankın yürümesini halk değişik yorumladı. Benim kesinlikle haberim yoktu" yanıtını verdi.
Savcı Çetin'in, "Köksal'a sordunuz mu bu tanklar neden oradan geçti diye?" sorusunu, Karadayı, "Tankların yürüyüş sebebi nedir? diye sordum. Bana, 'eğitim yapan tanklar, köprü yolu bozulduğu için oradan geçti' denildi. Hikmet Paşa'ya bunu sordum geçen, hastaymış galiba, 'benim de haberim yok' dedi" diye yanıtladı.
SAVCI: TANK YÜRÜTÜLMESİ ÖNCEDEN PLANLANMAMIŞ BELLİ, HER TARAFINDAN DÖKÜLEN BİR PLAN VAR
Savcı Çetin'in, "Tankların yürütülmesinin önceden planlanmamış olduğu belli. İzzettin İyigün bunları 20 civarına düşürüyor. Her tarafından dökülen bir plan var burada" demesi üzerine, Karadayı, "Benim bilgim yok. Bu tanklar eğitim için '3 ayda bir mi ne gider' dediler. 'Bu bir eğitim tatbikatı' dediler bana. Ben de Sayın Cumhurbaşkanına bu şekilde arz ettim. Bu çok istismar edildi" karşılığını verdi.
SAVCI: GENELKURMAY TANK YÜRÜYÜŞÜ KONUSUNDA KAMUOYUNDAKİ ENDİŞEYİ NİÇİN GİDERMEDİ?
Savcı Çetin'in, "Genelkurmay Başkanlığı'nca tankların yürümesi konusunda, 'bu bir darbe girişimi değildi' gibi bir açıklamanın yapılmaması dikkat çekici. Bu açıklamanın yapılmamış olması kamuoyunda sarsıntıya neden oldu diye düşünüyorum" demesi üzerine, Karadayı, "Herşey için Genelkurmay Başkanının bir açıklama yapması beklenemez. Ben Cumhurbaşkanına arz ettim. Ben bunun normal bir tatbikat olduğunu düşünüyorum, ama çok ters bir zamana denk geldi" ifadesini kullandı.
Savcı Çetin'in, "28 Şubat 1997 tarihli MGK kararında yok. Kararın giriş kısmında, bu tarihte MGK'nın toplandığı belirtiliyor. Bu karar kaç gün sonra Başbakan Erbakan tarafından imzalandı?" sorusuna, Karadayı, "2 gün sanırım. Başbakanlığa gitmiş, Meclis'e gitmiş o anlamda gecikme olmuş. Bu MGK'nın işi, ben ve kuvvet komutanları görmez" cevabını verdi.
SAVCI: MGK KARARLARI SANKİ ÖNCEDEN HAZIRLANMIŞ GİBİ
Savcı Çetin'in, "MGK toplantısında, siz, '10 dakikada imzalarız' demişsiniz. 18 maddeden oluşan kararın eklerine bakıldığında çok ciddi şeyler var. Kararlar, MGK toplantısından önce mi yazıldı?" sorusu üzerine, Karadayı, "10 dakikada bu iş biter diye birşey söyledim mi hatırlamıyorum. MGK Genel Sekreteri bunu devamlı not ediyordu. Bunu böyle yazalım mı diye soruyorlardı, yani yazılı bir şekil vardı" dedi.
Karadayı, Savcı Kemal Çetin’in 'MGK kararı kaç gün sonra Erbakan tarafından imzalandı? MGK kararı 4 sayfa. Toplantı 9 saat civarında sürdü. Erbakan’ın söylemleri ile kararların devamının diğer güne bırakıldığı belirtiliyor. 'Bu kararların 10 dakikada hazırlanamayacağı belli. Sizin 10 dakikada hazırlayalım şeklinde söyleminiz var ama. Hazırlayıp da mı geldiniz?' sorusuna şu karşılığı verdi: “Iki gün sonra imzalandı. Arkadaş, Erbakan’ın peşinden gitmiş, bundan dolayı gecikme olmuş. Konuşma esnasında kararlar oluşur. Cumhurbaşkanı, herkese, kararlara iştirak ediyor musunuz diye sorar. Bunun diğer güne bırakılmamasını istemem doğal.”
Sanık avukatlarının, “Medyada her gün bu konu konuşuluyor. Meclis'e soru önergesi veriliyor ama siz de bilginiz olmadığınızı söylüyorsunuz. BÇG ifadesini ne zaman duydunuz?” sorusuna ise Karadayı, "Başbakanlığa destek olarak kurulan grubun BÇG olduğunu biliyorum. Görevdeyken duydum. BÇG ile ilgili detaylı bilgim yok.” karşılığını verdi.
Karadayı, müşteki avukatlarından birisinin, “28 Şubat dönemine ait bazı manşetleri gösteren müşteki avukatı bu açıklamalar size mi aittir? Yalansa, bunları yalanladınız mı?” sorusunu da “Açıklamalar bana ait değil. Gazetelerin her yazdığına inanmam. Bu konuda açıklamam vardır. Silahı Kuvvetler siyasete karışmamalı diye açıklama yaptım.” diye yanıtladı.
Savcı Çetin'in, "Sizin dönemin YÖK Başkanı Kemal Gürüz'e yazdığınız bir yazı var, 'türban konusundaki tutumunuzu takdirle karşılıyoruz' gibi ifadeler içeren. TSK'nın eğitimle, üniversitelerle ilgili değerlendirmelerini, Genelkurmay Başkanının göreviyle nasıl bağdaştırıyorsunuz?" sorusuna, Karadayı, "Bu metni ben mi yazmışım? İmzam var mı? Ben hiçkimseye bu şekilde bir mektup yazmadım, yazmam da. Ben savcıya, 'ordumu düşünürüm, bunun dışındaki birşey beni ilgilendirmez' dedim. Bu yalan, ilk defa duyuyorum. Hayret ettim. Ben sayın Gürüz'le sık sık görüşen bir insan değilim. Yan yana gelip bir konuşma yapmadım. Böyle birşey yok, bunlar yalan, yanlış şeyler. Benim imzam olur, yapmayın" cevabını verdi.
Savcı Çetin'in, "Cumhurbaşkanlığına verilen 17 Ocak 1997 tarihli brifingde kadrolaşmayla ilgili konuşmalar var. Hükümet iş başına geldiğinde kendi kadrolarını atamaz mı? Bununla Genelkurmay Başkanlığı'nın ilgilenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna, Karadayı, "Ben 'silahlı kuvvetlerin dışında hiçbirşeye karışmam. O devletin işidir' demiştim. Bu değerlendirmeler raporlardan olabilir. MİT'ten, Emniyetten, valiliklerden birsürü rapor geldi. O raporlardan olabilir. Genelkurmay nereden bilsin? Genelkurmay'ın bir istihbarat teşkilatı yok ki" karşılığını verdi.
-'Müdahale edeceğiz' diye birşey yok'-
Savcı Çetin'in, "Camilerin silahla doldurulmasından bahsediyorsunuz, ancak bunlarla ilgili adli bir soruşturma yok. Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanının bu konularda işlem yapmayacağı endişesi mi var? Neden konuşuldu da gereği yapılmadı? sorusuna, Karadayı, "Ben pompalı tüfeklerin camilerden toplandığını hem gazetelerden okudum hem de arkadaşlarım bana söyledi. Benim araştırma yapmam gibi birşey yok. Ben telaşlandım, konuyu Cumhurbaşkanına arz ettim" yanıtını verdi.
Savcı Çetin'in, "Genelkurmay Adli Müşavirliği ilgilenebilirdi" demesi üzerine Karadayı, Adli Müşavirliğin böyle bir görevinin bulunmadığını söyledi.
Savcı Çetin'in, "Bu tip endişeler neden brifinglerde kullanıldı da gereği yapılmadı?" sorusu üzerine Karadayı, "Bunu İçişleri Bakanına, valilere sorun. Her olaya müdahale edeceğiz diye birşey yok" cevabını verdi.
-'Belgede BÇG diye birşey yok'-
Sanık avukatı Yasin Tekakça'nın, "BÇG ifadesini ne zaman duydunuz?" sorusuna Karadayı, "Görevdeyken, Başbakanlığa destek olmak için kurulan grubun BÇG olduğunu anladım" dedi.
Tekakça'nın, "BÇG ile ilgili Milli Savunma Bakanı açıklama yapıyor, Mecliste tartışma oluyor, daha sonra Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılama oluyor. Hergün manşetler atılıyor. Siz BÇG'den haberinizin olmadığını söylüyorsunuz, doğru mu anladım?" sorusuna Karadayı, "Sanıyorum BÇG ile ilgili dava açıldı ve beraatle sonuçlandı. Bunun yasadışı bir grup olmadığı mahkeme tarafından tescil edildi. Bunu hatırlıyorum" yanıtını verdi.
Tekakça'nın, "Basında sıkça söz edilen, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan belgelerin çalınmasıyla ilgili Kadir Sarmusak davası var, bunu hatırlıyor musunuz?" sorusuna, Karadayı, "Sanıyorum Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda bir er belgeleri almış. Bazı belgelerin çalındığını hatırlıyorum" cevabını verdi.
Avukat Tekakça'nın, "Bu bazı belgeler çok önemli. Bunlar basına çıktığı için yargılama oldu" demesi üzerine Karadayı, "Bu konuda söyleyecek birşey bulamıyorum, BÇG diye birşey yok belgede" karşılığını verdi.
’BUNLAR TAMAMEN SAÇMA’
Avukat Tekakça'nın, "Karargahınızda, BÇG diye bir çalışma grubu olduğunu biliyor muydunuz?" sorusuna Karadayı, "Başbakanlığa teklif ettiğim zaman çalışma grubunun olduğunu gördüm. Savcıya ifade verdiğimde hatırladım" cevabını verdi.
Tekakça'nın, "Askeri hiyerarşinin dışında bir BÇG oluşturulduğu ve hükümetin düşürüldüğü iddia ediliyor. BÇG size baskı yapıp kuvvet komutanlarıyla birlikte sizin iradenizi ele geçirip darbe mi yaptı? sorusunu, Karadayı, şöyle yanıtladı:
"Böyle birşey olamaz, bu tamamen mantık dışı. Ancak BÇG'yi mahkemeye verdikleri zaman, ne şekilde beraat ettiğini avukatım gayet güzel izah edecek. Ben hastalığım ve yaşım gereği aklımda tutamıyorum. Bunlar tamamiyle saçma, akla, mantığa sığmayacak dedikodular, laflar."
-'Karargah görevini yaptı'-
Sanık avukatı Aykanat Kaçmaz'ın, "1998 yılı Mart ayında bir MGK toplantısında Sayın Çetin Doğan bir sunum yaptı. Aynı 28 Şubat tarihli toplantıdakine benzer. BÇG'den bahsetti. Bundan haberiniz var mı? Doğan tarafından böyle bir sunum yapıldı mı?" sorusuna Karadayı, "Hatırlamıyorum" karşılığını verdi.
Kaçmaz'ın, "1997'nin Haziran ayında bir takım brifingler verildi. Birliklerde de birçok brifing verildi. İddianameye göre brifingler BÇG'nin isteğiyle yapıldı. Bu brifingler kimin görüşüydü, BÇG'nin yönlendirmesiyle mi, Genelkurmay'ın isteğiyle mi yapıldı?" sorusuna, Karadayı, "Bilgilendirme toplantısı her zaman Genelkurmay Başkanlığı'nın emriyle yapılır. Bölücü terör örgütüyle ilgili biz 40 bin silah ele geçirdik, belgeler ele geçirdik. Bunları anlattık halka. Bunların çoğundan benim haberim oluyordu. Karargah kendi görevini yapmıştır, bunda yasal olmayan birşey görmüyorum" yanıtını verdi.
-'Erbakan iki elini kaldırdı'-
Kaçmaz'ın, "TSK'dan atılan personelin darbeye karşı olan personel olduğu söyleniyor. Bu atılmalar 28 Şubat'tan önce de yapılıyor muydu? Yoksa BÇG'nin çalışmasının bir sonucu muydu?" sorusunu, Karadayı, şöyle yanıtladı:
"Silahlı kuvvetler bir disiplin müessesesidir, TSK'nın ortaya koyduğu esaslara uymazsa atılabilir. MGK kararlarının hükümet tarafından onaylanıp, milli güvenlik siyaset belgesine geçmesinden sonra, irtica da bölücülük gibi bir tehlike oldu. İrticai faaliyetlere girenlerin belgeleri gelmiştir, bunlar incelenmiştir, araştırması yapılmıştır. Bunların başında da rahmetli Erbakan vardı. Hatta bunların hiçbirine şerh koymadı, koyabilirdi. Hatta bir keresinde, ben oylarınıza sunuyorum dediğimde iki elini birden kaldırmış."
Karadayı, BÇG ile disiplinsiz kişilerin atılmasının bir alakasının bulunmadığını söyledi.
Avukat Kaçmaz'ın, "MGK'da karar verildikten sonra, milli güvenlik siyasetinin oluşturulmasında, irticayla ilgili ne yaptınız?" sorusuna, Karadayı, "Milli güvenlik siyaset belgesini hazırlamada benim rolüm olmaz. Milli güvenlik siyaset belgesine geçmiş bir şeyin bütün kurumlar tarafından uygulanması da elbette Genelkurmayı ilgilendirir ve Genelkurmay da ilgili faaliyete bakar" cevabını verdi.
Karadayı, Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada müşteki avukatlarından Muhammet Emin Özkan'ın, "Silahlı kuvvetler benim zamanımda hiçbir baskı yapmamıştır dediniz. Hükümet veya herhangi bir bakanlığın istemediğiniz halde aldığı tek bir karar var mıdır?" sorusu üzerine, "Mutlaka vardır, ama nereden bileyim. Bir sürü karar alıyorlar" dedi.
Mahkeme Başkanı Tayyar Köksal'ın araya girerek, "Sizin muhalefetinize rağmen hükümetin aldığı bir karar var mıdır, diye soruluyor" demesi üzerine Karadayı, "Hayır, kesinlikle. Hükümetin aldığı kararlara ben ne karışırım" ifadesini kullandı.
"Yargı mensuplarına brifinglerin, yargı mensuplarının talepleri üzerine verildiğini duyduğunu" söyleyen Karadayı, 28 Şubat öncesinde Başbakanlıkta tarikat mensuplarına verilen iftarla ilgili, "Başbakanlığa gelen, bütün kamuoyunu etkileyen bir olaydı. İrticai faaliyetin kamuoyuna yansımasıydı. Bu bakımdan üzerinde durdum. Yalnız ben değil, herkes durdu" değerlendirmesinde bulundu.
Özkan'ın, "Bilmediğimiz derin bir yapı provoke ederek, sizi göreviniz dışında bir mevziye çekmiş olabilir mi o günlerde?" sorusuna Karadayı, "Ben, yasaların dışında hiçbir şey yapmadım. Hiçkimseyi dinlemedim. (Soruyu) Anlamadım da, öyle..." yanıtını verdi.
Başkan Köksal, avukat Özkan'ı, "Soruları tersinden değil, doğrudan soralım" diye uyardı.
-'Gazetelerin yazdığı her şeye inanmam'-
Müşteki avukatlarından Reşat Petek, Genelkurmay Karargahı'ndaki brifinglerin basına nasıl yansıdığına ilişkin örnekler verdi. Bir gazetenin "Gerekirse silah bile kullanırız" manşetiyle çıktığına dikkati çeken Petek, bunlar üzerine açıklama veya tekzip ihtiyacı duyup duymadıklarını sordu.
Karadayı, manşetteki gibi bir açıklama "kesinlikle yapmadığını" söyledi ve "Gazetelerin yazdığı her şeye inanmam. Her gazete değişik şekilde yorum yapabilir. Ama benim yorumum vardır. Açıklama yaptım, 'Silahlı kuvvetler hiçbir zaman siyasete karışmamıştır' dedim" ifadelerini kullandı.
Bir başka soruyu yanıtlarken, "Genelkurmayda askeri hakimlere karışmadıklarını" söyleyen Karadayı, kendisinin olduğu iddia edilen bir ses kaydının dökümünün basında yer aldığının belirtilmesi üzerine, bunun kurgu olduğuna ilişkin görüşünü dile getirdi.
-'Yalan, uydurma'-
Bodrum'da ailece ziyaret ettikleri Mesut Yılmaz'a, "Size altın tepsi içinde iktidar veriyoruz. Ancak Siyasi Partiler ve Seçim Kanunları değişecek, 8 yıllık eğitim çıkacak, milletvekili dokunulmazlığını kürsü dokunulmazlığıyla sınırlandıracaksınız" deyip demediklerine yönelik soru üzerine Karadayı, "Yalan, uydurma. böyle şeyler söylemedim. Olacak şey değil" diye konuştu.
Avukat Petek, Karadayı'ya, "dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir'in, ABD'de gazetecilere 'Demokrasiye balans ayarı yaptık' dediğine" ilişkin haberleri hatırlattı.
Söz alan Bir'in avukatı Vefa Toklu, müvekkilinin savunması sırasında böyle beyanda bulunmadığını söylediğini belirterek, soruya itiraz etti.
Karadayı da, "Balans ayarını ilk kez bir gazetede okudum. Çok da üzülmüştüm. Ben Çevik Paşa'nın öyle bir şey yapacağını düşünmem" dedi.
Petek'in, "Bir gazeteci, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in, sizin muhtemel bir darbeyi önlediğinizi söylediğini yazdı. Siz, muhtemel hangi darbeyi önlediniz?" sorusuna Karadayı, şu yanıtı verdi:
"Cumhurbaşkanının ifade ettiği konu şudur: 'Karadayı devamlı benimle temas etmek suretiyle tam bir devlet adamlığı yapmıştır'. Karargahımızın gizli bir şeyi olsa Cumhurbaşkanına her şeyi söylemem. Darbe düşüncemiz yok ki. Böyle bir şey olmadı. Gazeteler, başlık satsın diye... Mesela tanınmış bir yazar, 'Karadayı mahkemeye çağırırlarsa kafama tabancayı dayarım, intihar ederim' demişti. Her yazıya doğru olarak bakarsanız, hayatınız sıkıntıyla geçer. Darbe diye müdahale fikrini hiçbir zaman düşünmedik. Ne karargahım düşünmüştür ne ben düşünmüşümdür."
Petek'in, "Merhum Muhsin Yazıcıoğlu, sizin görev döneminizde Yozgat'ta 'Türkiye Cezayir olmayacak, İran olmayacak. Ama biz Türkiye'nin Suriye olmasına da müsaade etmeyeceğiz. Postallı demokrasi istemiyoruz' diyor. Yozgat Jandarma İl Alay Komutanlığı polisin alanına girmesine rağmen bu toplantıyı kameralarla tespit edip, fezlekeyle Yazıcıoğlu'nun dokunulmazlığının kaldırılmasını istiyor. Savcılığın soruşturacağı konuda jandarmanın böyle müdahalesi size bildirildi mi?" sorusunu yöneltti.
Karadayı, bu soruya, "İlk defa sizden duyuyorum. Jandarma benim emrimde değil, İçişleri Bakanlığının emrinde" karşılığını verdi.
DURUŞMA SONA ERDİ
Saatin ilerlemesi üzerine mahkeme sorguya ara vererek, duruşmayı 16 Aralık Pazartesi saat 10.00'a erteledi. Karadayı'nın savunmasına pazartesi günü kaldığı yerden devam edilecek.
Duruşma sonrası İsmail Hakkı Karadayı, gazetecilerin sorularını cevapsız bıraktı. Avukatı ise savunması bitmediğinden Karadayı’nın sorulara cevap vermeyeceğini ifade etti.
(12 Aralık 2013, 11:39), son güncel.: (13 Aralık 2013, 11:25)
HABERLE İLGİLİ ŞİKAYET, DÜZELTME GİBİ TALEPLERİNİZİ İLETMEK İÇİN TIKLAYIN
HABERLE BAĞLANTILI OLABİLECEK LİNKLER:
Darbe kaydına tekzip talebi
Darbe kaydına suç duyurusu
28 Şubat davasında mahkeme heyeti ile ilgili tartışmalar
28 Şubat´a Balyoz etkisi
28 Şubat davası duruşmaları
Flaş!!! 28 Şubat davası açıldı
28 Şubat soruşturması manşetlerimiz
28 Şubat süreci manşetlerimiz
28 Şubat iddianamesinde arama yap