KONTRGERİLLA VAR MI?
KlasikİlkBölümDelilleri | AksiyonDergisi,4Mart2007 | BülentOrakoğluRöpörtajı,Y.Şafak,18Haziran2007 | AliBayramoğlu,Y.Şafak,20Haziran2007 | ErgenekonTüzüğü,Radikal,5Nisan2008 | İbrahimKaragül,Türkiye'ninNeresindeSilahDepolarıYapıldı?,Y.Şafak,8Nisan2008 | ErgunBabahan,TetikçilerVeDestekçileri,Sabah,9Nisan2008 | BülentOrakoğluRöpörtajı,27Mayıs'ınArefesiGibi,CafeSiyaset,9Nisan2008 | İsmetBerkan,Ergenekon'unYakınTarihiYazıDizisi,Radikal,4-11Nisan2008 | Ergenekon'daVeliKüçük'tenbüyük7kişivar,Sabah,22Nisan2008 | A'danZ'yeErgenekon,Milliyet,24Mart2008 | ErgenekonİddianamesiTamamlanmakUzere,Sabah,6haziran2008 | ErgenekonİddianamesiKabulEdildi!-TAMAMI,25temmuz2008 | ErgenekonİddianamesindeKontrgerilla,27temmuz2008 | GladioyuÇökertenSavcıdanTavsiyeler,3temmuz2008 |
Ecevit'in,ÖzelHarp'inSivilUzantısındanDuyduğKorku,10ocak2010
GLADIO'DAN ERGENEKON'A - MÜCADELENİN ÜÇ SACAYAĞI…
Gladio'yu çökerten savcı Fellice Casson'a yeniden kulak verme zamanı.
Genç Siviller'in Bilgi Üniversitesi’nde
düzenlediği “Hukuk, Devlet, Derin Devlet” adlı sempozyumdan
27 Nisan 2008
Sempozyuma katılan Felice Casson, sempozyumun gazeteci Yasemin Çongar,
Ömer Laçiner ve Hasan Cemal ile avukat Ergin Cinmen’in katıldığı
müzakere oturumunda soruları yanıtladı.
Felice Casson:
İyi günler. Her şeyden önce beni İstanbul’a davet eden Genç Siviller’e teşekkür ederim.
Bana konuşmam için 45 dakika verildi. Bu gizli örgütten, ‘Gladio’dan bahsetmem için aslında en az 45 gün lazım. Dolayısıyla bu konuyu, mecburen, çok özet bir şekilde sunacağım. Daha sonra, gelecek sorulara cevap vererek ‘Gladio’yu daha derinlemesine anlatmaya çalışacağım. Gladio’ya İngilizcede ‘State Behind’ (Derin Devlet) deniyor. Benim aktarmak istediğim, Gladio dediğimiz teşkilatın ne şekilde ortaya çıktığı ve bunu bizim nasıl bulduğumuz. Bunun uluslararası yeri, yasadışı durumu ve bununla ne şekilde mücadele edilebileceği. Gladio’yla mücadelede yargıyla, adaletle ve vatandaşlarla birlikte nasıl hareket edilebilir?
Gladio nasıl ortaya çıktı?
Gladio’yu ortaya çıkaran araştırma, 31 Mayıs 1972 yılında gerçekleşmiş bir katliamla (Peteano) başladı. Jandarmalar bir ihbar üzerine Yugoslavya-İtalya sınırı arasında bulunan Gorizvia’da şüpheli bir aracı kontrol ederken patlama oldu ve jandarmalar öldü. Olayın anarşist bir grup tarafından yapıldığı iddia edildi. Yerel çapta suç işleyen kişiler bunun sorumlusu olarak gösterilmeye çalışıldı. Fakat bunun yersiz bir iddia olduğu anlaşıldı ve hakkında dava açılan herkes beraat etti. Ben 1980 yılında göreve geldim, 1981 yılının sonlarına doğru bana Venedik’te savcılık görevi verildi. Savcılık görevi verildikten sonra bu olaylar hakkında soruşturma yapmam istendi. Ben dosyayı kapatmak yerine davayı daha derinlemesine araştırdım. Bu olayın İtalyan nazi-faşistler tarafından yapıldığı ve bu kişilerin gizli servise, jandarmaya ve polise mensup kişiler oldukları ortaya çıktı. Dava zor bir dava oldu ama davanın sonunda olayla bağlantılı herkes hüküm giydi.
Cumhurbaşkanı kıvırtıyor!
Yedi yıl sonra, olayın Gladio’ya mensup bir kişi tarafından yapıldığı ortaya çıktı. Bir uzman tarafından yapılan araştırmada, bu bombaların nazi-faşistlere ait olmadığı, solculara ait olduğu ortaya çıktı. Bu davanın sonunda, 1989 yılında, başka bir gizli yapının ortaya çıktığını gördük. Biz bunun birtakım işaretlerini almıştık ve Vincenzo Vinciguerra adında bu olaylara karışmış bir kişinin yaptığı açıklamalar sayesinde birtakım yeni bilgiler edindik. Canarevio Maletti adında bir general bize NATO’ya bağlı bu gizli örgüt hakkında bilgi verdi. Araştırmalarımız ve elimizdeki belgeler sayesinde, verilen bilgilerin doğru olduğunu gördük.1990’ın başlarında Başbakan Andreotti’ydi. Andreotti’ye yazarak araştırmalarımı anlattım. Onunla Roma’da görüştüm. Ona bu gizli örgütten bahsettim ve örgütle ilgili bütün evrak ve dosyaların bana verilmesini istedim. Berlin Duvarı bir yıl önce yıkılmıştı. İtalyan siyaseti yeni bir döneme giriyordu. Andreotti’nin izin verme sebeplerinden biri, İtalya’daki siyaset yapısının bir değişim geçiriyor olmasıydı. İtalya daha önce stratejik açıdan çok önemli bir devletti. Coğrafi, siyasi ve kültürel anlamda çok önemli bir ülke idi. 1990’dan itibaren, Soğuk Savaş’ın bitimiyle bu durum değişmeye başlamıştı. Bu değişim Gladio’yu da işlevsiz kılıyordu.
Başbakan soruşturmaya devam etmemi istiyordu ama Cumhurbaşkanı soruşturmaya müdahale etmek istiyordu. Sonunda Başbakana ve bana karşı bir tutum içine girdi. Bir kaç yıl boyunca yargıyı, siyaseti ve halkı da içine alan çok büyük bir mücadele oldu ve Gladio’yla ilgili gereken bütün belgelere ulaşıncaya kadar bayağı bir zaman geçti.
Belgeler ne diyor?
Bu belgelerden şöyle bir sonuç çıkıyordu: Örgütün geçmişi 50’li yıllara dayanıyordu. Gladio, 50’li yılların başlarında II. Dünya Savaşı sonrası dünyada kurulmuş bir organizasyondu. Muhtemel bir Sovyetler Birliği istilasından korunma amacıyla kurulmuş. Bu uluslararası amacın kendi içinde bir mantığı var. O zamanki panorama içinde anlaşılır bir durum bu. Sonradan olan biteninse, anlaşılabilir bir tarafı yok. 60’lı yılardan itibaren Gladio, amacını, ülke içindeki karşı-siyasi hareketlerin kontrolü olarak değiştiriyor. Bu meselenin 1972 yılındaki Pepeano katliamıyla başladığını söylemiştim. Aslında, 60’lı, 70’li hatta 80’li yıllara kadar birtakım katliamlar oldu. Bankalarda, trenlerde, Bolonya, Floransa, Napoli demiryollarında, 1969 yılında Milano’da Piazza de Fontana’da patlamalar ve katliamlar oldu. Birçok insan hayatını kaybetti. Bütün bu olayların faşist sağcılar tarafından yapıldığı söylendi. Faşistlerin hepsi, İtalyan gizli servislerine, hatta Amerikan gizli servislerine mensuptu ve ülkede gerilim stratejisini uyguluyorlardı. Halkın bu gerilimden ve terör olaylarından etkilenerek daha sert bir disiplini talep etmesi isteniyordu. Bu strateji aracılığıyla ülkede daha tutucu bir atmosfer yaratılacaktı. 60’lı yıllarda bu bombalama olaylarından sonra birkaç darbe girişimi de oldu. Bunlardan bir tanesi 1964 yılında Jandarma Komutanı Lorenzo ve Valerio Borgese adında bir faşist tarafından planlanmıştı ve amaç yeniden faşist bir devlet kurmaktı. Ondan sonra bir darbe teşebbüsü daha oldu ve bunda da İtalyan Gizli Servislerinin bağlantısı vardı. Bunların aynı zamanda uluslararası faşist gruplarla bağlantıları bulunuyordu. International Negra adındaki, Güney Amerika’dan Avrupa’ya kadar yayılma alanı olan örgütlerle çalışıyorlardı.
Gizli servisler, gizli eğitimler, özel eylemler!
İtalyan gizli askeri servisler, yüzlerce kişiyi gizli bir şekilde eğitebiliyor ve özel eylemler yapmak üzere hazırlayabiliyordu. Gizli depolarında silah, mühimmat ve sabotaj malzemeleri vardı. Eğitim alan bu gruplar, bu malzemeleri kendilerine verilen talimatla istenilen yerlerde kullanıyorlardı. Aldıkları eğitim sonucu yabancı ülkeler tarafından işgal edilmiş herhangi bir ülkeye girip istedikleri kişiyi o ülkeden kaçırabiliyor ve casusluk faaliyetlerinde bulunabiliyorlardı. Casusluk faaliyeti yürütenlere ‘gladyatör’ deniyordu, çünkü bunlar da Gladio’ya bağlıydılar. Gizli ve yasadışı bir yapıydı bu. Parlamento bu yapıdan haberdar değildi. Hükümetler de bilmiyordu. State Behind (Derin Devlet) dediğimiz bu örgüt 40 yıl kadar sürdü. 40 yıl boyunca bu gizli yapıdan hiç kimsenin haberi olmadı.
Nasıl oldu da 40 yıl boyunca kimsenin haberi olmadı?
Peki, bu yapının özelliği neydi de, bu yapı 40 yıl boyunca hiç kimse tarafından bilinmedi? Bizim yaptığımız araştırmalar, İtalyan gizli servisinden ve başka ülkelerin gizli servisinden bulduğumuz bilgiler sonucunda şunu söyleyebiliyorum: Bu yapı özünde bir NATO oluşumu değil, bir CIA oluşumudur. Böyle bir yapı ortaya çıkınca, bunları savunanlar “Biz bu örgütü İtalyan halkını Sovyetlerin istilasından korumak için kurduk” dediler. Bu yapı, NATO’ya bağlıydı, ama sadece bununla bitmiyordu. Bu yapı aynı zamanda CIA’e bağlıydı. İtalyan Gizli Servisi ve CIA arasında bir antlaşma yapılmıştı. Bu anlaşmada İtalyan devleti ve parlamento atlatılmıştı. İtalyan Anayasası’nın 38. maddesi, yapılacak uluslararası antlaşmalar için parlamentodan izin alınması gerektiğini söyler. Parlamento demokrasiyi ve halkı temsil eder. O yüzden bu tür antlaşmaların parlamentonun onayından geçmesi gerekir. 40 yıl boyunca bu yapının yaptıklarından hiçbirimizin haberi olmadı. 40 yıl boyunca hükümetlerin, Başbakanların ve Cumhurbaşkanlarının bile haberi olmadı. Bunların arasında İtalya Hıristiyan Demokrat Parti Başkanı Amintio Farfani vardır, o dönemde 6 defa Başbakan olmuştur ve bu görevlerin hiçbirinde bu yapıdan haberdar olmamıştır. Bunun dışında Savunma Bakanlarının, Genelkurmay Başkanlarının bu yapıdan haberi olmamıştır. Bu yapıyı sadece Gizli Servis tarafından seçilmiş kişiler biliyordu. İtalyan devleti içinde sadece bunlara güvenebiliyorlardı. Hükümet, parlamento ve silahlı kuvvetler içinde birtakım bağlantılar kurulmuş ve gerektiği zaman oralara müdahale etme mekanizması kurulmuştu. Tabii araştırma komisyonu 1990 yılında kuruldu ve Gladio’nun anayasa bakımından yasadışı olduğu anlaşıldı. Zaman geçtikçe bu yasadışılık daha da artıyordu.
Bu örgüt, Amerikan gizli servisinin örgütüdür!
Bu durumda daha iyi anladığımız şeyler ortaya çıktı. Çok hassas bir araştırma söz konusuydu. Karşı karşıya geldiğimiz kurumlar yurt içinde ve yurt dışında en üst düzeydeydi. Bu teşkilat başka ülkeler içinde de vardı, işte bu yüzden NATO’ya değil CIA’ye bağlı diyoruz. Bu örgüt, Amerikan gizli servisinin örgütüdür: NATO’ya bağlı olmayan İspanya ve Portekiz’de de Gladio tipi yapılar vardı. Aynı şekilde, Fransa askeri açıdan NATO’ya üye olmamasına rağmen, Fransa’da da öyle bir yapı vardı. İtalya dışında da böyle yapılar vardı. Herhangi bir şekilde meşruiyetleri yoktu. Uluslararası ilişkilere girdik. İspanya ve Fransa hükümetleri, bu yapıların kendi anayasalarına uygun olmadıkları, meşru olmadıkları, İspanyol ve Fransız halkının iradesini yansıtmadıkları konusunda bize güvence verdi. Peki, bu yapı ne işe yaradı? Patlayıcı maddelerden bahsediliyordu. Batı kökenli ya da Doğu Avrupa kökenli olanları vardı. Bunun dışında, bu yapı birbirlerine rakip olan grupları birbirlerine katliamlar ve suikastlar yaptıkları izlenimi vererek rakip grupları birbirlerine kışkırtmada da kullanılıyordu. Trieste yakınlarında bir hücre evinde yaptığımız aramada, Çekoslovak patlayıcısı bulduk. İddialara göre solcuların kullanması için orada bulunuyordu. Dolayısıyla suçu solculara yükleyeceklerdi. Halbuki doğrudan İtalyan ve Amerikan gizli servisleriyle ilişkiliydi.
Tesadüfen kurulmaz!
State Behind (Derin Devlet) dediğimiz Gladio, tesadüfen kurulmuş bir teşkilat değildir. Hatırlatmak istediğim bir belge var. Bu belge İtalyan gizli servis arşivlerinde de vardı. Şu anda tarihsel bir niteliği var. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’yla ilgili bu belge 1972 tarihini taşıyor. Bu belgede Amerikan gizli servisinin Avrupa’da neler yapması gerektiği anlatılıyor. Özellikle İtalya ve Fransa’da ne tür faaliyetlerde bulunması gerektiği anlatılıyor. Neden İtalya ve Fransa denilmiş. Çünkü zaten İtalya ve Fransa’da mevcut politik durumda, sendika olsun, sosyal kurumlar olsun, birtakım derin yapılara karşı çok güçlü bir hareket vardı. Diğer ülkelerde yoktu bu. O yüzden de her ne kadar bağlaşık olsa da, ittifak içinde olsa da, mutlaka oralara sızmalar yapılması gerekiyordu. Hukuksuzluk, kışkırtma yapılması gerekiyordu. Ve gerekirse bazen sınırları zorlayarak suikast yapılması gerekiyordu. Çok etkileyici bir belge okudum ve o belgede gerektiğinde gizli servislerin İtalya ve Fransa’yı Vietnam’a çevirmeleri gerektiği yazıyordu. 1970’li yılların başlarından bahsediyoruz. Yani düşünün ne kadar kabul edilemeyecek bir müdahale kavramı söz konusu. Aslında ABD’nin ittifak içinde olduğu ülkelerden bahsediyoruz. İtalyan muhalefetine sızmalardan bahsediliyor. Peki, nasıl yapılacak? Öncelikle komünist ve sosyalist muhalefete karşı değil, bütün muhalefete karşı yapılacaktı bu sızmalar. Bunlar arasında sendikal hareketler olacaktı, öğrenci hareketleri olacaktı. Katolik papazlara karşı (çünkü o dönemde Katolik papazlar da kendi aralarında örgütlenmişti), her türlü muhalefete karşı çalışılması gerekiyordu.
Türkiye bir fermuar!
Pratik açıdan da neler söyleyeceğimize bakalım. Böyle bir örgütün var olup olmadığını nasıl teyit edebiliriz? Türkiye’de böyle bir şeyin olup olmadığını nasıl değerlendirebiliriz? Türkiye’de bazı açılardan var olduğunu söylemek mümkün. Bir yargı mensubu, vatandaş, halk böyle şeylerin var olup olmadığını nasıl anlar? Ben Türkiye’nin durumunu çok net bir şekilde bilmiyorum. Gazetelerden ve birkaç kitaptan takip ettiğim kadarıyla ancak.
Gördüğüm kadarıyla, Türkiye stratejik açıdan çok önemli bir konumda bulunuyor. Geçmişte de bu böyleydi, şimdi de böyle. İtalya’da durum biraz farklıydı. Berlin Duvarı çöktükten sonra İtalya’nın stratejik önemi iyice azaldı. Türkiye’nin stratejik konumu ise hala çok önemli. Türkiye hala çok hassas bir noktada. Kültürlerin, ekonomilerin, sosyal tarihlerin bir araya geldiği noktada Türkiye, siyasi açıdan da uluslararası açıdan da çok önemli bir noktada. Bu yüzden Türkiye’nin yapısı ve konumu çok önemli. Türkiye bir ‘fermuar’ desem, belki uygun bir ifade olabilir. Geçmişler, kültürler ve ülkeler arasında bir fermuar. Bunu söyledikten sonra, neyin altını çizerek böyle bir yapı var mı yok mu denilebilir.
Yargı mensupları korunmalı
Bence en önemli nokta, yargının gerçekten bağımsız olmasıdır. Bu ne demek? Biz İtalya’da anayasa tarafından verilmiş garantilere sahibiz. Bunların hiçbir şekilde tartışılmasına imkân yoktur. Yargıya ve yargı mensuplarına hiçbir müdahalede bulunulamaz. Yargının yaptığı hiçbir araştırmaya müdahale söz konusu değildir. Bu sadece savcılara ve hâkimlere verilmiş bir hak değildir. Savcılar ve hâkimler üzerinden demokrasimize ve bütün halka verilmiş bir garantidir. Her demokratik devlette yasama, yürütme ve yargı kesinlikle ayrı olabilmelidir. Bağımsız, özerk bir şekilde, kurumsal olarak birbirlerine saygı duyarak görevlerini yapabilmelidirler. İtalya’da ‘vardı, var ve var olacak’ bu garanti, mutlaka şarttır ve temeldir, fakat bu yeterli değildir. Çünkü katliamlar, terör olayları, gizli servislerin yaptıkları çalışmalar üzerine yaptığımız araştırmalarda bazı şahitlerin bazı sanıkların ortadan kaldırılabildiğini gördük. Bazen hâkimlerin öldürülmesine bile rastladık. Çok ciddi sorunların olduğu gözümüzden kaçmadı. Zor meseleler bunlar, fakat gördüğüm kadarıyla her durumda, araştırmalarda daha ileri gittikçe kurumsal himaye edici müdahaleler olması lazım. Yargının ve yargı mensuplarının korunması ve himaye edilmesi şart… Bunun için, öncelikle bilgi sahibi olan bir parlamentoya ihtiyaç var. Basın bütün kollarıyla (gazete, televizyon) hür ve bağımsız olmalı ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) çalışmaları, yargının bağımsızlığının garantisi altına alınmalı.
HSYK İtalya’da anayasayla kurulmuş bir kurumdur ve siyasi erkle, diyelim, başbakanla ya da bir bakanla bir yargı mensubu arasında tartışma olduğu zaman, bir anlaşmazlık olduğu zaman müdahale eder ve eğer yargı mensubunun haklı olduğuna karar verirse onu himaye eder ve yargı mensubunun bağımsızlığını sürdürmesi konusunda bütün çabayı gösterir. Bu sayede soruşturma barışçıl şekilde devam edebilir. Tabii ki, yargı mensubunun suç işlemiş olması da söz konusu olabilir. Disiplin suçu da işlemiş olabilir. O zaman hemen ona ceza verirler. Fakat bu anayasal organ, HSYK, üçte ikisi kadarı ile hâkimler ve savcılar tarafından, üçte biri kadarı da parlamento tarafından seçilen bir kurumdur. HSYK bağımsız yargı konusunda çok büyük çalışmalar yapmaktadır, yargı bağımsızlığına çok büyük katkısı olmaktadır.
Mücadelede “hür” basının önemi!
Gladio tarzı bir örgütle mücadelede, hür basın da çok önemlidir. İtalya’da anayasanın 21. maddesi, düşünce özgürlüğünü ve basın özgürlüğünü tümü ile himaye altına almıştır. Yani gazeteci sadece teorik açıdan özgür değildir. Aynı zamanda bütün olanaklar, kendi araştırmaları ve soruşturmalarını bağımsız yapabilmesi açısından da koruma altındadır. Bu olanaklar ona maddi açıdan da verilir. Herhangi bir şekilde, mesela bir araba yaparsak, fakat benzinini koymaz ya da tekerleğini takmazsak o araba hiçbir yere gitmez. Böyle bir örgütle mücadelenin başarılı olması için yargı ve basın mutlaka ve mutlaka bağımsız şekilde çalışabilecek durumda olmalıdır. Basın bağımsız olarak araştırmalarını yapabilmelidir. Bazı durumları merak edip arkasında neler var diye takip edebilmelidir, bu yargı için de bir garantidir. Demokratik bir ülkede iki tane çok önemli temel taşıyıcı sütun vardır. Bunlar vatandaşlar için de garantilerdir. Bunlardan biri bağımsız yargı, diğeri de bağımsız basındır, hür basındır. Çünkü bunlar politikacıyı kontrol ederler, politikayı kontrol ederler. Eğer yargı iyi çalışmazsa basın onu da kontrol eder. Eğer bunlardan bir tanesi çalışmazsa demokrasi azalır.
Parlamento ve “faydalı” komisyonlar!
Bahsedeceğim üçüncü nokta ise parlamentonun her zaman bilgi sahibi olmasıdır. Biz yine anayasamıza göre İtalya’da parlamentoda araştırma komisyonları kurma yetkisine sahibiz. Geçmiş yıllarda bunlardan çok sayıda vardı. Terörizm hakkında kuruldu, katliamlar hakkında kuruldu. Bunların çok önemli hizmeti oldu. Bu sayede araştırıldı ve acaba neden yıllar boyu İtalya’da sürekli darbe çabalarının var olduğu anlaşıldı. Niye teröristler saldırıyordu, niye katliamlar yapılıyordu? Daha öncesinde, çok az vakada kimin ne yaptığını anlayabilmiştik. Meclis komisyonları, araştırma komisyonları ise bütün bu olgular arasındaki bağlantıları kurmak konusunda çok yararlı oldu. Mesela Terörizm Komisyonu gerçekten çok faydalı bir komisyondu. Temel önemi olan bir komisyondu. Çünkü meclis komisyonları yargı ile de paralel çalışır. Yargıç, adli bir araştırma yapar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’na (CMUK) göre, öbür tarafta ise meclis komisyonu siyasi bir bakış açısı ile daha farklı bir araştırma yapar. Başka bir araştırma ve soruşturma komisyonu ise gizli servisler üzerinde kurulmuş olanıdır. Biz parlamento mensupları olarak geçen dönemde çalıştık. Ben 25 sene yargı mensubuydum, savcıydım, şimdi ikinci defa senatör seçildim. Devlet sırrı nedir, gizli servis nedir, parlamento bunun üzerinde nasıl kontrol icra eder… Bunların üzerinde çalıştım. Bunlar çok önemli çünkü gizli hizmetlerin arşivleri incelenebilmeli ve yasaya her zaman uygun çalışıp çalışmadıkları kontrol edilebilmelidir. Bunlar işte mevcut kontrol mekanizmalarıdır. Eğer yargı gerektiği gibi çalışıyorsa, parlamento gerektiği gibi çalışıyorsa, eğer basın hürse ve gerektiği gibi çalışıyorsa, kamuoyu zaten gerektiği şekilde bilgilenir ve sağlıklı bir şekilde ülkede neler olduğunu anlar. Amaç da bu değil midir zaten? Mühim olan, vatandaşın bilgi sahibi olmasıdır, halkın ülkede ne olduğunu bilmesidir.
Hakim ve savcıların özel hayatında şeffaflık şart!
Şunu da söylemek, anlamak lazım: Acaba niye bu kadar zaman Gladio’dan hiç haberdar olmadık, katliamların sorumlularını hiç bilemedik? Çünkü İtalya’da da, Türkiye’de olduğu gibi bazı yargı mensupları yargılandılar ve soruşturmalarını sürdüremediler, hatta bazıları öldürüldü. Bence bir yargı mensubu ne kadar hassas bir konuyu çalışıyorsa, o kadar özenle çalışmalıdır. Hiçbir hata yapmamalıdır, bir virgülü bile yanlış koymamalıdır ve özel hayatını da her zaman çok açık ve şeffaf yaşamalıdır. İtalya’da gördük, bazı çok hassas işlerle uğraşan yargı mensupları kendi hatalarından dolayı meslek değiştirmek zorunda kaldılar. Mesela Tirento vilayetinde çok önemli bir araştırma yapan bir yargı mensubunu hatırlıyorum: Bir silah kaçakçılığı vakasına bakan, Arap ülkeleri, Batı ülkeleri ve ABD’yle ilgili araştırma yapan bir yargı mensubu… Olağanüstü rakamlardan söz ediliyordu, fakat bu hakim daha sonra prosedürle ilgili, usulle ilgili hatalar yaptı ve yargı mensupluğu sona erdirildi ve doğrudan hakimlikten çıkartıldı. Ne yazık ki, disiplin açısından da bu hassasiyeti gösterilmesi talep edildi. Di Pietro’ya, dostumuz Di Pietro’ya da aynı şey oldu. Rüşvet konusunda, Milano’da yolsuzluk konusunda çok çalıştı, fakat bir yerden sonra disiplin sorunlarıyla ayrılmak zorunda kaldı, daha sonra ona ceza davası açıldı. Disiplin soruşturması açtılar ve toptan meslekten ayrılmak zorunda kaldı. Yani hâkimin ya da savcının aynı zamanda şeffaf olması şart, onun hakkında her şeyin bilinmesi şart. Mesela, bir parantez açayım, belki gülümsetir bu sizi, şu anda yaptığım konuşma gizli serviste mutlaka rapor olarak yer alacak, İtalyan gizli servisinde bulunacak. Teori değil bu, gerçek.
İspanya’da birkaç zaman önce, uluslararası bir platformda gizli servislerden bahsettim. Eski Portekiz başbakanı, İngiltere’den ve İspanya’dan hâkimler vs. vardı. Terörizmi, gizli servisleri anlattım. Birkaç yıl sonra, Roma’daki gizli servisin arşivini aradığımda, Madrid’de söylediklerimin hepsini buldum. “Tebrik ederim,” dedim gizli servise. Yani düşününüz, her şeyi biliyorlar, her şeyi kontrol altında tutuyorlar. İşte bunun için, “Hâkim ve savcıların özel hayatında şeffaflık mutlaka şarttır” diyorum.
Sağ ve sol terörizme karşı “havuz” sistemi!
İtalya’da, illegal örgütlerle ilgili olarak, başka bir enstrüman da son zamanlarda gündeme getirildi ve güzel sonuçlar verdi: Araştırma havuzu. Bir grup hâkim ve savcı var, hep aynı şeylerle ilgileniyorlar. Bu ne demek? Mesela mafya üzerine araştırma yapılmaya başlandı. Giovanni Falcone zamanında başlandı bu araştırmaya. Sicilya’da mafyanın nasıl çalıştığı, uluslararası bağlantıları vs. anlaşılamıyordu ve hâkimler ve savcılar gerekli müdahaleyi yapamıyordu. Giovanni Falcone, Antoni Kaponnetop, Barlo Barsolino, Eppino Dilello gibi isimler havuz fikrini hayata geçirdiler. Bunlar tam zamanlı ve sürekli olarak en zor mafya davaları üzerinde çalışıyorlardı. Bunu terörizm üzerinde de uygulamaya başladık. Kızıl tugaylar gibi aşırı sol terörizm olsun, Nazi-faşist eğilimli aşırı sağ terörizm üzerine olsun, bunları yaptık ve çok güzel sonuçlar getirdi. Bu, farklı farklı bakış açılarından belirli garantileri bize sunan bir tarzdır. Yani yargı mensubunun meslektaşları ile birlikte çalışabilmesi çok önemlidir, çünkü eğer bir kişi yalnızsa ve çok ağır baskılara tabi tutuluyorsa, bir noktadan sonra psikolojik açıdan sorunlar yaşayabilir ve vazgeçme eğilimi gösterebilir. Güvendiği meslektaşları ile sürekli birlikte çalışabiliyorsa; dört göz, sekiz göz, on altı göz oldukları zaman iki gözden daha iyi görürler. İstişare yapılır, bilgi alışverişi yapılır. Bu, himaye açısından da bir garantidir. Çünkü daha önceden olduğu gibi, öldürülen bir yargı mensubu olursa, diğerleri devam edebilir. Neden bahsedildiğini bilince, konuyu bilince yapılan çalışmanın devamlılığı olabiliyor. İşte bu çok önemli ve olumlu bir tecrübe oldu bizim için. Önemli bir cihetini daha hatırlatayım: Bir hâkim tek başına muhakkak ki bütün araştırmaları yapamaz. Dolayısıyla, adli polis her halükarda kendisiyle birlikte çalışacak. Burada problem bir ekip yaratmakta… Tamamen güvenilir bir ekip yaratılması bu gibi araştırmalar için son derece önemlidir. Böyle bir çalışma grubu sayesinde her tarafa gidilebilir ve gereken bütün araştırmalar yapılıp deliller ortaya çıkarabilir.
İşte demokrasi: Şeffaflık ve bilgilendirme
Bu soruşturmaların, tabii ki son derece hassas ve zor olduğunu belirterek konuşmamı sonlandırıyorum. Bitirmeden bir noktayı daha vurgulamak istiyorum: Demokratik bir ülkede en önemli hususlardan biri şeffaflıktır. Siyasilerin bulundukları yer cam bir saray gibi olmalıdır. İçini tamamen ve çok açık bir şekilde görebilmek lazım… Vatandaşların buna hakları vardır, onları temsil eden kişilerin neler yaptığını görmelidir. Vatandaşın, siyasetin içinde neler olup bittiğini çok açık bir şekilde bilmeye hakkı vardır. Siyasetin iyi bir şekilde yürütülmesi için bilgilendirme çok önemlidir. Bu, çok temel bir değerdir. Bir tesadüf değildir ki, diktatör rejimler, nazi-faşist rejimler, bu bilgilendirmeyi daima mümkün olduğu kadar düşük tutmak isterler. Çünkü halk ne kadar az bilirse onlar için o kadar iyidir. Böylelikle istediklerini rahatlıkla yaparlar. Hâlbuki biz vatandaşlar olarak her şeyi bilirsek olan biteni anlayabiliriz, değerlendirebiliriz, düşüncelerimizi söyleriz ve karar alabilir, demokrasiyi yaşatabiliriz. İşte demokrasi budur. Şeffaflık ve bilgilendirme… Bu hem kendimizin, hem içinde bulunduğumuz topluluğun yararınadır.
Eğer karşılaşsaydınız, Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet
Savcısı Zekeriya Öz’e neler derdiniz?
Bir katılımcının “Eğer karşılaşsaydınız, Ergenekon soruşturmasını
yürüten Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’e neler derdiniz?” sorusunu
yanıtladı. Casson, “Ergenekon soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı
Zekeriya Öz ile eğer karşı karşıya gelseydim; ‘Yasalara
uy, hata yapma, hiç falso verme’ derdim. ‘Kendini
koruyabilmen için kurallara uyman şart’ derdim. ‘Başka
yargı mensuplarıyla bir takım kur ve birlikte çalış, böylece hem
soruşturmayı hem de kendini himaye altına alırsın’ derdim. ‘Parlamenterleri
de sürece dahil et. Parlamentoya sürekli soruşturmayla ilgili bilgi ver’
derdim. Deneyimlerim bana bunları söyletti” diye konuştu.
Ergenekon ithamları doğruysa böyle bir yapı demokrasi için
tehlikelidir. Soruşturmanın da sonuna kadar gidilmelidir
Ergenekon soruşturmasına yönelik bir başka soru üzerine de Casson,
soruşturma kapsamında ağır ithamların bulunduğunu ve bunların doğru olup
olmadığını herkesin bilmesi gerektiğini kaydederek, “Eğer ithamlar
doğruysa böyle bir yapı demokrasi için tehlikelidir. Soruşturmanın da
sonuna kadar gidilmelidir” dedi.
İtalya’da Gladio halen var mı?
Casson, İtalya’da “Gladio”nun halen var olup olmadığının sorulması
üzerine de, “Gladio kuşkusuz resmen kapatıldı ama
benzeri yapılar yok iddiasında da bulunamam. Böyle şeyler kanser
gibidir. Tümör gibi kendini yeniden üretir” dedi.
Cumhurbaşkanına rağmen başarıya ulaştık
Gladio’yu ortaya çıkarma sürecinde İtalya’da hükümetin rolü sorulan
Casson, bu tür soruşturmalar sürecinde güçlü bir siyasi iradenin önemli
olduğunu ifade ederek, İtalya’daki soruşturma sürecinde dönemin
Başbakanı olan Andreotti’nin dönemin Cumhurbaşkanı’na rağmen kendisiyle
işbirliği yaptığını ve başarıya ulaştıklarını söyledi.
Sizce Anayasa Mahkemesi yargısal darbeyi durduracak mı, yoksa evet mi
diyecek?
Hasan Cemal’in “Türkiye’de 2003-2004 yıllarında darbe tertipleri
vardı. Bu darbe süreci geçen yıl seçimle bozuldu. Bu yıl ise yargısal
darbe süreci haline geldi. Bu süreci sizce Anayasa Mahkemesi durduracak
mı, yoksa evet mi diyecek?” sorusu üzerine de Casson, “Bence
demokrasilerde seçilmişlerin gücünün diğer güçlerin üzerinde olması
lazım. Yargı olsun, asker olsun herhangi bir gücün devletin üstünde
yöneticilik yapmaması lazım” dedi.
İtalya’da yargının bağımsızlığı ve savcıların nasıl çalıştığına ilişkin
bir soruya da Casson, İtalya’da Anayasaya göre hakimler ve savcıların
diğer tüm güçlere karşı bağımsız olduğunu söyledi.
İtalya’da da Türkiye gibi benzer bir süreç vardı. Demokratik süreç
işlemeye devam etti.
Türkiye’de darbe söylemlerinin hala devam ettiğine ilişkin bir yorum
üzerine de Casson, “İtalya’da da Türkiye gibi benzer bir süreç vardı.
Gerginlik stratejisi ve askerlerin müdahalesi söz konusuydu. Yıllar
geçince demokratik süreç işledi. 1960-70-80’lerin en büyük partileri
ortadan kalktı. Hem yargının bağımsız çalışması hem de halkın desteğiyle
çözüme gidildi” dedi.
Konuşmasının ardından Casson’a Genç Siviller’in amblem olarak
kullandıkları Converse ayakkabı hediye edildi. (Genç Siviller)
KlasikİlkBölümDelilleri | AksiyonDergisi,4Mart2007 | BülentOrakoğluRöpörtajı,Y.Şafak,18Haziran2007 | AliBayramoğlu,Y.Şafak,20Haziran2007 | ErgenekonTüzüğü,Radikal,5Nisan2008 | İbrahimKaragül,Türkiye'ninNeresindeSilahDepolarıYapıldı?,Y.Şafak,8Nisan2008 | ErgunBabahan,TetikçilerVeDestekçileri,Sabah,9Nisan2008 | BülentOrakoğluRöpörtajı,27Mayıs'ınArefesiGibi,CafeSiyaset,9Nisan2008 | İsmetBerkan,Ergenekon'unYakınTarihiYazıDizisi,Radikal,4-11Nisan2008 | Ergenekon'daVeliKüçük'tenbüyük7kişivar,Sabah,22Nisan2008 | A'danZ'yeErgenekon,Milliyet,24Mart2008 | ErgenekonİddianamesiTamamlanmakUzere,Sabah,6haziran2008 | ErgenekonİddianamesiKabulEdildi!-TAMAMI,25temmuz2008 | ErgenekonİddianamesindeKontrgerilla,27temmuz2008 | GladioyuÇökertenSavcıdanTavsiyeler,3temmuz2008 |
Ecevit'in,ÖzelHarp'inSivilUzantısındanDuyduğKorku,10ocak2010
|