KONTRGERİLLA VAR MI?
KlasikİlkBölümDelilleri | AksiyonDergisi,4Mart2007 | BülentOrakoğluRöpörtajı,Y.Şafak,18Haziran2007 | AliBayramoğlu,Y.Şafak,20Haziran2007 | ErgenekonTüzüğü,Radikal,5Nisan2008 | İbrahimKaragül,Türkiye'ninNeresindeSilahDepolarıYapıldı?,Y.Şafak,8Nisan2008 | ErgunBabahan,TetikçilerVeDestekçileri,Sabah,9Nisan2008 | BülentOrakoğluRöpörtajı,27Mayıs'ınArefesiGibi,CafeSiyaset,9Nisan2008 | İsmetBerkan,Ergenekon'unYakınTarihiYazıDizisi,Radikal,4-11Nisan2008 | Ergenekon'daVeliKüçük'tenbüyük7kişivar,Sabah,22Nisan2008 | A'danZ'yeErgenekon,Milliyet,24Mart2008 | ErgenekonİddianamesiTamamlanmakUzere,Sabah,6haziran2008 | ErgenekonİddianamesiKabulEdildi!-TAMAMI,25temmuz2008 | ErgenekonİddianamesindeKontrgerilla,27temmuz2008 | GladioyuÇökertenSavcıdanTavsiyeler,3temmuz2008 |
Ecevit'in,ÖzelHarp'inSivilUzantısındanDuyduğKorku,10ocak2010
KONTRGERİLLA'YI AÇIKTAN DİLE GETİREN 3. BAŞBAKAN: AKSİYON DERGİSİ, 4 Mart 2007:
Kontrgerilla mı Ergenekon mu, Çeteler mi?
Başbakan Erdoğan'ın Hrant Dink cinayetinden sonra başlattığı derin devlet
tartışması sürüyor. Kimi Erdoğan'ın derin devletle imtihana girdiğini söylüyor,
kimi uyarıyor: Devleti yöneten o, gereğini yapmalı.
Türkiye’deki derin devletin içinde bulunan bir grup özerkleşti ve devletin
kontrolü dışına çıktı. Bu grup, Türkiye’nin bölüneceği korkusuyla besleniyor ve
düşman saydıkları herkesi öldürmeyi haklı görüyor. Amerikan yönetimi, özellikle
Rum Patriği Bartholomeos ve Ermeni Patriği Mutafyan’ın can güvenliği için Türk
hükümetine uyarı mesajı gönderdi.’
Bu iddia, Yunanistan’da yayınlanan Kathimerini gazetesinde 11 Şubat 2007
tarihinde yer aldı. Yani son haftalarda sürmekte olan “derin devlet”
tartışmaları artık sınır ötesine taştı. Özellikle Hrant Dink cinayetinden sonra
yeniden gündeme gelen derin devlet tartışmaları, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın ilk defa bir yurtdışı seyahatinde “Derin devlet vardır ve bunu
minimize etmek gerekir.” sözleri ile alevlendi. Erdoğan açıklamalarını,
sonuncusu 11 Şubat 2007’de Rize’nin Ardeşen ilçesindeki yerel Kaçkar TV’de olmak
üzere çeşitli platfomlarda tekrarladı. Kaçkar TV’de tam Erdoğan derin devletten
bahsedip “Bakıyorsunuz bir yerden bir emniyet elemanı çıkıyor, bir yerden
bakıyorsunuz bir asker, bakıyorsunuz devlette yargıda ve şurada, burada bir
bağlantı çıkıyor. Bütün bunların hepsi bunun (derin devletin) çok açık delili.”
derken elektrikler kesildi.
Can Dündar’ın deyimiyle, 1980’den önce “kontrgerilla” iddialarını dile getiren
Bülent Ecevit’i saymazsak; 1980’den bu yana devletin içindeki derin
yapılanmaları bu şekilde açıktan dile getiren ikinci başbakan Erdoğan. Ondan
önce bu konuları telaffuz eden ise Başbakan Turgut Özal. Nitekim, Can Dündar 1
Şubat 2007 tarihli yazısında bunu şöyle yazdı: “Derin Devlet’i telaffuza
yeltenen 2 başbakan çıktı: Bülent Ecevit ve Turgut Özal... İkisi de suikast
girişimlerinde ölümden döndü. Bir daha da bu konuyu ağızlarına almadılar. Şimdi
Başbakan Erdoğan derin devletle imtihana giriyor. Kendisine kolaylıklar
diliyoruz.”
ERDOĞAN NEDEN DERİN DEVLET DEDİ?
1970’lerde ortaya çıkan kontrgerilla tartışmalarını da sayarsak, Türkiye’de
derin devlet olgusu yaklaşık 40 yıldır gündemde. O zamandan beri konu defalarca
Meclis gündemine de geldi. Ama Meclis, hiçbir “kontrgerilla” önergesini
görüşmeyi başaramadı. Bu önergeler hep iktidarda hangi parti veya partiler varsa
onların oyları ile reddedildi. İlginç olan, CHP lideri Deniz Baykal’ın da, bu
önergelerden birinde imzasının olması.
Derin devlet tartışmalarının özellikle 1996’daki Susurluk kazasından sonra
önemli bir boyut kazandığı söylenebilir. Televizyonda M. Ali Birand’ın “Derin
devlet var mı?” sorusuna cevap veren dönemin Emniyet İstihbarat Dairesi Başkan
Yardımcısı Hanefi Avcı’nın “Var. Hem de gerçek bir devlet ile karşı karşıyayız.”
demesi hâlâ hafızalarda. Zaten Türkiye’de kafalar biraz da bu noktada karışıyor.
Nedir bu derin devlet? Tartışmaların temel odak noktası bu aslında: Türkiye’de
böyle bir yapılanma var mı yok mu? Bir diğer soru, varsa devletin neresinde ve
kimlerden oluşuyor? Üçüncü önemli soru ise Türkiye’nin böyle bir yapılanmaya
ihtiyacı var mı yok mu?
“Ordu MGK’da ikaz etmiş. Sıkıyönetim Koordinasyon Kurulu’nda uyarmış. Basında,
rahatsızlıklarını belirtmiş. Hükümeti ve siyasi gidişatı eleştiren sözler
söylemiş. Sonra derin devlet işlemeye başlamış. Devlet işlemeyince, işletecek
bir güce ihtiyaç var.” 27 Mayıs, 12 Mart ihtilallerini yaşamış, 12 Eylül
Darbesi’nin kumandanlığını yapmış Kenan Evren Paşa, derin devletin işleyişini ve
derin devlete ihtiyacı böyle anlatıyor. Sabah Gazetesi yazarı Yavuz Donat’ın iki
yıl önce yaptığı ‘derin devlet’ başlıklı çalışmasında ikinci çıkışı 9.
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tamamlıyordu: “Derin devlet askerdir.” O da derin
devleti, askerî müdahaleler, darbeleri yapan mekanizma olarak algılatan bu
değerlendirme ile tartışmaya katıldı. Röportajların yayımlandığı günlerde Bülent
Ecevit ve Süleyman Demirel’in de içinde yer aldığı ‘derin devlet’ polemikleri
için en ilginç çıkışı Başbakan Erdoğan yapmıştı. Erdoğan, Aksiyon’a verdiği özel
röportajında bayram değil, seyran değil demeye getirerek sözlerini şöyle
tamamlamıştı: “Biz onu emeklilere bırakalım, onlar tartışsın. Halkın gündeminde,
derin devlet, kontrgerilla yok.” (18 Nisan 2005, Sayı: 541)
Ancak Erdoğan, 4 yıllık başbakanlığı döneminin en ilginç çıkışlarından birini
yine, bu sözlerini unutmuşçasına, Dink cinayetinden sonraki olaylar ağına bakıp
yaptı. İlk kez ‘derin devlet’ten bahseden Erdoğan, çomağı soktuğumuz için
rahatsız olanlar var, diyor. Derin devlet tanımını açarken de ‘devlet içindeki
çeteleşmelere’ işaret ediyor. Aynı Demirel ise iki yıl önceki söylediklerinin
aksine bu kez Aksiyon’a verdiği demecinde “Devletin derini, sığı olmaz.” diyor.
DERİN DEVLETİN DÖRDÜNCÜ DALGASI MI?
Tartışmalarda gelinen son nokta bu. Ancak Dink cinayetinden sonra kalkan toz
bulutunun içinde ‘derin devlet’ tarif ve iddialarının nereden çıktığı ve niçin
yine gündeme geldiği sorusu hâlâ askıda. Ayrıca bu seferki tartışmalarda gözden
kaçırılmaması gereken bir gerçek var. O da, Erdoğan’ın derin devlet tarifini
yaparken itinayla seçtiği örnekler: Sauna ve Atabeyler çeteleri, Danıştay
suikastı, Maliye Bakanlığı’ndaki köstebek skandalı, Dink cinayeti. Erdoğan, ilk
kez AK Parti iktidarı döneminde yaşanan bu olayların hepsinin ‘eşdeğer’ olduğunu
ima etti. Şemdinli dosyasının TBMM’de olduğunu da söyleyiverdi. Sahi nereden
çıkmıştı bu derin devlet tartışması? Son bir buçuk yıldır ortaya çıkarılan
çeteler bu işin neresindeydi?
Erdoğan ve çevresine yakın simaların buluştuğu bir mekânda, Dink cinayetinden
hemen sonra tartışılan konulardan biri, bahsedilen olayların birbirine
benzerliğiydi. Kurmayların sohbetinde masadaki isimlerden biri Dink cinayetine
atıfla ‘beş dalganın, dördüncüsüydü bu’ diye bir değerlendirme yaptı. AK
Parti’nin cumhurbaşkanlığına ilerlediği bu süreçte Nisan 2006-2007 döneminde
beklediği siyasi tuzak ve gayr-i nizami müdahalelere verilen isimdi ‘beş dalga’.
Hemen oracıkta söylenmişti. Şemdinli hadisesi birinci dalga, Sauna ve Atabeyler
gibi çeteler ikinci dalga, Danıştay suikastı üçüncü dalga, Dink cinayeti
dördüncü dalga. Beşinci dalga beklenen ancak olmaması temenni edilen bir meçhul
olarak kaldı masada.
Birkaç ismin hassasiyetini anlatan beş dalga yorumu aslında, Erdoğan’ın ‘derin
devlet’ çıkışının kimi partililerce nasıl değerlendirildiğinin de göstergesiydi.
Bir gerçeği de ifade ediyordu, devletin içindeki birtakım odakların -iktidarın
kontrolü dışında hareket edenler- ayak izleri dört dalga diye tarif edilen
hadiselerin içinde yer aldı. Hiç değilse hissedildi. Başbakan da kuşkusuz bu
hissedileni kastetti. Devletin içinde AK Parti’ye rağmen iktidarı paylaşmak
istemeyenler vardı.
Çetenin suçüstü yakalandığı ilk olay Şubat 2006’da patlak vermişti. Başkent
Ankara’da Emniyetin Küre Operasyonu ile ortaya çıkardığı Sauna çetesinin iki
bakan ve 14 vekili yakın takibe alarak özel istihbarat topladığı ortaya çıktı.
İş, siyaset ve sanat dünyasından isimlerin karıştığı Sauna Çetesi’nde yargılama
sürüyor. Ankara Cumhuriyet Savcılığı’nca hazırlanan iddianamede Kasım Zengin’in
Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevli Yüzbaşı Nuri Bozkır ile tanışma hikâyesi
dikkat çekiciydi. Zengin, Yüzbaşı Bozkır ile başkentteki asker yeğenini ziyarete
geldiğinde Hacıbayram Camii’nin yanındaki Menzil çay ocağında nasıl tanıştığını
anlatıyordu. İddianamede Bozkır’ın, Zengin’i ikna ederken kullandığı söylenen
ifadeler ise dikkatle okunacak cinstendi. Bozkır, Türk Mukavemet Teşkilatı
olarak yasal ortamda faaliyet gösterdiklerini anlatıyordu: “Bizim silahla, kan
dökmekle işimiz olmaz, biz kan dökmeden stratejik olarak savaşırız.” Sonra
stratejik planlar konusunda kendisine ders vermeyi teklif ediyordu. İki yüzbaşı,
2 astsubay ve 2 emniyet müdürünün bulunduğu 10 sanığın yargılandığı Atabeyler
çetesi de doğrudan Başbakan Erdoğan ile ilişkili bir suikast planı olduğu
iddialarıyla gündemdeki yerini almıştı. Başbakanın evinin yer aldığı bölgenin
krokileri ve yüklü miktarda patlayıcıyla yakalanan şahıslara ilişkin en çarpıcı
değerlendirme Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Orhan Karadeniz’den
gelmişti: “Davada derine inemiyoruz.”
17 Mayıs 2006’da Danıştay baskınından sonra yakalanan Avukat Alparslan Aslan da
ilk zamanlar meczup portresi çizdi. Ancak faili malum cinayetin arka planı
deşilemedi. Adı beş dalga içinde geçen olaylar silsilesi Şemdinli davası ile
başlamıştı aslında. Kasım 2005’te Hakkâri’nin Şemdinli ilçesinde bir kitabevine
bomba atılması hadisesi de kimi çevrelerce ‘derin devlet’in işi olarak okundu.
Ardından, Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın silahlı kuvvetler içinde ‘çete ve
komplo’ oluşumuna dikkat çeken tartışmalı iddianamesi geldi. Genelkurmay itiraz
etti, savcı hakkında soruşturma açıldı. TBMM Şemdinli Komisyonu’nun raporu
tamamlandı, ancak Meclis gündemine inemedi. Son 1,5 yıl içinde yaşanan olaylar
zincirinde ‘derin devletin’ ayak izlerinin olduğu savı, kafalardaki soru
işaretleri hâlâ sürüyor.
Özal döneminin bakanlarından Hasan Celal Güzel, Erdoğan’ın çıkışını ‘demokratik
şekilde muktedir olamamak’ şeklinde yorumluyor: “Bir başbakanın kendi idaresi
altındaki bürokrasiden şikâyet etmesi doğru değil. Başbakan haksız, ama
Türkiye’ye baktığınızda bir başbakanın demokratik şekilde muktedir olamadığını
görüyoruz. Yani Sayın Erdoğan fiiliyatta haklıdır. Teorik olarak haksız
olabilir.” Güzel, başbakanın elinin ulaşamadığı taraflarda örgütleşme ve
çeteleşmeler olabileceğini belirterek, “Başbakan Emniyet ve MİT içindeki
yapılanmaları kastediyorsa şikâyet etmede haksızdır, gereğini yapması gerekir.”
diyor ve ekliyor: “Silahlı kuvvetlerin birtakım birimlerini, buraya bağlı
isimleri kastediyorsa haksız değildir. Ancak bunun da gereğini yapması gerekir.
Derini ile sathisi ile devleti yöneten kendisidir.”
İLK ECEVİT KONUŞTU, ARDINI GETİRMEDİ
Türkiye’de derin devleti ilk dile getiren isim merhum Başbakan Bülent Ecevit’ti.
26 Eylül 1973’te “kontrgerillanın örtüsü kaldırılmalı” diyen Ecevit, 6 Şubat
1974’te, bazı terör olaylarında Özel Harp Dairesi’nin sivil ve gizli uzantısının
rol oynadığından kuşkum var, sözleriyle çıkışını pekiştirmişti. Demirel’in son
Aksiyon röportajına göre, Ecevit, iktidar olduktan sonra, ‘kontrgerillayı ortaya
çıkar’ baskılarına dönemin Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık’ı Güniz Sokak’a
göndererek cevap vermişti: “Bu işi karıştırmayın.” Demirel, Ecevit’in bir daha
kontrgerillayı ağzına almadığını iddia ediyor.
“Kuşatılan Devlet Türkiye” kitabının yazarı CHP Milletvekili Süleyman Genç de
Demirel ile aynı noktada buluşuyor. Ecevit’i kontrgerilla konusunda ikna
edemediğini belirten Genç, evine atılan bombalardan sonra 12 Ocak 1978’de CHP
grubuna önerge veren, tartışmayı Meclis’e taşımak isteyen isimdi. Genç, faili
meçhul cinayet ve fiillerin Özel Harp Dairesi’ne bağlı Halk Gönüllüleri’nce
işlendiğini; bu yapının MİT, Emniyet ve TSK’nın bir kısmıyla irtibatlı olduğunu
iddia ediyordu. Genç’in önergesi kendi partisi içinde reddedildi ve Ecevit 4
Şubat 1978’den itibaren kontrgerillanın varlığını reddeden açıklamalara,
sessizliğe yöneldi.
15 YILDIR MECLİS’TE; AMA KONUŞULAMIYOR
Daha sonra merhum Turgut Özal, ‘güç odaklarından’ bahsedeceğini söyledi ancak
konuyu derinleştirmedi. Turgut Özal’ın 18 Haziran 1988’de Ankara Atatürk Kapalı
Spor Salonu’nda uğradığı suikasttan sonra beklentiler yine isteneni vermedi.
Hasan Celal Güzel’in tarifi ile Demirel, bu tip ilişkileri kurcalamaktan özenle
kaçan, Özal ise tam tersine merakla üstüne giden bir yapıdaydı. Ancak ‘güç
odakları’nın kimler olduğu, suikast ve diğer faili meçhul cinayet ve fiillerle
ilişkileri aydınlığa kavuşmadı.
Türk siyasi tarihinde derin devlet, kontrgerilla, Özel Harp Dairesi, Özel
Kuvvetler Komutanlığı çoğu yerde özdeşleştirilmiş. ‘Filin tarifi’ gibi eksik ve
yarım da olsa ‘derin devlet’ denen mekanizma ve kişileri tarif ederken hep bu
konseptler kullanılagelmiş. Faili meçhullerin zirve yaptığı 1990’larda konu 27
kez TBMM gündemine getirilmiş. Deniz Baykal, Mahmut Alınak, Vefa Tanır, Kemal
Anadol, İlhami Binici, Celal Kürkoğlu, Hasan Mezarcı, Uluç Gürkan gibi onlarca
isim derin devletin, kontrgerillanın açığa çıkarılması için araştırma önergesi
vermiş, konuşma hakkı talep etmiş.
Derin devletin deşifre edildiği milatlardan biri kabul edilen Susurluk
kazasından üç yıl önce SHP Adıyaman Milletvekili Celal Kürkoğlu ve 13
arkadaşının verdiği Meclis araştırma önergesi talebi (2 Kasım 1993) faili
meçhulleri aydınlatın derken o gün derin devletten ne anlaşıldığını da ortaya
koyuyor: “Yıllardır ülkede işlenen her siyasi cinayet ve bir türlü
aydınlatılamayan faili meçhul öldürme olayları, vatandaşlarımızın zihninde vahim
soru işaretlerinin doğmasına neden olmuştur. ‘Acaba bu işlenen cinayetlerin
arkasında devletin bir gizli eli ya da kontrgerilla diye anılan örgüt mü var?’
kuşkusu toplumun değişik kesimlerine hâkim olmuştur. Gazeteci Uğur Mumcu’nun
cenaze töreninde, bütün kuşkular İslami örgütler üzerinde yoğunlaşmış iken, yüz
binlerce insan kontrgerillayı suçlayan sloganlar atmış, bir milletvekili
arkadaşımız (Mehmet Sincar) Batman’ın göbeğinde öldürülmüştür. Faili Meçhul
Cinayetleri Araştırma Komisyonu’na çağrılan Özel Harp Dairesi başkanı ifade
vermeyi reddetmiştir. Kontrgerilla iddiaları başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak
üzere Türkiye’ye zarar vermektedir. Bu nedenlerle bir araştırma komisyonun
oluşturulmasını, Özel Harp Dairesi ve Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın bütün
geçmiş belge ve faaliyetleriyle birlikte ‘gizli’ ve ‘çok gizli’ damgalı
yönergelerin incelenerek konuya açıklık getirilmesini bekliyoruz.”
ÖZEL KUVVETLER SUÇA BULAŞMADI SAVUNMASI
Tarifler doğrudan Özel Harp Dairesi’ne yöneltilmişti. Üstelik bu tarife giden
yolda İkinci Dünya Savaşı sonrasında NATO ülkelerinde ABD-CIA patentli Gladio
tipi yeraltı örgütlerinin Avrupa’da bir bir deşifre edilmesine karşın Türkiye’de
bunun çözülemediği, açığa çıkarılamadığına vurgu yapılıyordu.
Kontrgerilla iddialarını dile getirenlere göre derin devlet Özel Harp Dairesi
idi. Bu konu ne zaman gündeme gelse, o zaman hangi Millî Savunma bakanı görevde
ise, Meclis kürsüsüne çıkıp, “Özel Harp Dairesi (şimdi Özel Kuvvetler
Komutanlığı) Genelkurmay’a bağlı bir askerî birliktir. Kontrgerilla iddiaları
gerçek dışıdır.” dedi. TBMM’de kontrgerilla ve derin devlet iddialarının en
geniş tartışıldığı oturum 2 Mart 1993’te yapıldı. Şırnak Milletvekili Mahmut
Alınak ile İstanbul Milletvekili Hasan Mezarcı’nın kontrgerilla ve Özel Harp
Dairesi’ne ilişkin iddiaların açığa kavuşturulması için verdiği araştırma
önergelerinin sadece Meclis ön görüşmesi yapılabildi.
Nitekim o görüşmelerde Millî Savunma Bakanı Nevzat Ayaz, “Özel Kuvvetler
Komutanlığı ya da Özel Harp Dairesi, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir birliği
olup, Millî Savunma Yüksek Kurulu’nun 17 numaralı kararıyla 1952’de kurulmuştur.
Halen de Genelkurmay Başkanlığına bağlı bir birim olarak görev yapmaktadır.
Gayri Nizami Kuvvetlere Karşı Harekât ST 31-15 Sahra Talimnamesinin bazı
maddelerinin içeriğinden soyutlanarak yorumlanması yanlış anlaşılmalara yol
açmaktadır.” diye cevap verecekti.
Ayaz’ın verdiği bilgilere göre, Özel Harp Dairesi 1963-1974 arasında Kıbrıs Türk
Mukavemet Teşkilatı’nın kurulması, geliştirilmesi ve desteklenmesinde görev
aldı. Teşkilatın görevi 1974 Harekâtı ile sona erdi. Yine 1980’de teröristlerce
Diyarbakır’a kaçırılan Türk Hava Yolları uçağında rehin tutulan kişilerin
kurtarılması operasyonunda da bir özel tim görev yaptı. Ayaz, 1970’ten itibaren
Özel Harp Dairesi’nin sivil personelinin olaylara karışıp karışmadığı; silah ve
cephanenin olaylarda kullanılıp kullanılmadığını da araştırdıklarını ve hiçbir
personelin suça karışmadığını, silah ve cephanenin noksansız olduğunu tespit
ettiklerini açıkladı. Ancak çok sonraları bu birimin aktif olduğu, halen de
çalıştığı ortaya konacaktı.
Türkiye’de meydana gelen faili meçhullerle devletin içindeki derin
yapılandırmaları ilişkilendirme olayı da, 1980 öncesi anarşi olaylarından beri
süregeliyor. Bu tezi savunanlara göre, 12 Eylül ihtilalinin olgunlaşması için
olayların daha fazla tırmanması beklendi; hatta bazı provokatif eylemlerle kan
dökülmesi süreci hızlandırıldı. 1990’larda bunu en fazla dile getirenlerden biri
Uğur Mumcu’ydu. Mumcu, Prof. Muammer Aksoy’dan Musa Anter’e uzanan faili
meçhulleri irdelerken, “Bu güç nedir? Kontrgerilla mı, Hizbul Kontra mı?”
diyordu.
SUSURLUK: KIRILMA NOKTASI
Özellikle Susurluk kazasından sonra Abdullah Çatlı’nın devlet birimleri ile olan
ilişkilerinin ortaya çıkması; Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım gibi kimselerin
istihbarat birimleri ile ilişkileri sürerken girdikleri çeşitli çetesel
faaliyetler; Ermeni terör örgütü ASALA’ya yönelik olarak yurtdışında çeşitli
sivil kişilerin kullanıldığının ortaya çıkması ile olaylar yeni boyutlar
kazandı. Hatta derin devletin sağ kolunun yanında sol kolunun da olduğu; DHKP-C
ve onun lideri Dursun Karataş’ın çeşitli ilişkileri gündeme getirilerek
vurgulandı.
Emekli bir deniz binbaşı olan Erol Mütercimler’e göre derin devlet Ergenekon
denilen bir yapılanma. Ona, emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk, “Ben de
Ergenekon’un üyesiyim. Ergenekon Türkiye’de bütün kurumların üstündedir.”
demişti. Derin devlete ilginç bir yaklaşım da MİT’ten geldi. Hrant Dink
cinayetinden sonra tutuklanan ve polis ile jandarmaya muhbirlik yaptığı söylenen
Erhan Tuncel’in MİT’le de bağlantılı olduğu dile getirilince, bir gazeteye
konuşan MİT üst düzey yetkilisi, “Erhan olayına polisi ve jandarmayı
bulaştırdılar. Derin devletin üçüncü ayağı da MİT’tir diye düşünmüş olmalılar ki
şimdi de bizi dâhil ediyorlar.” dedi.
HER DEVLETİN DERİN DEVLETE İHTİYACI VAR
Tartışmalar sadece derin devlet var mı yok mu noktasında odaklanmıyor. Varsa bu
nasıl bir örgütlenme ve devletin neresinde? Başbakan Erdoğan, “Bunlar
kendilerince kutsal saydıkları bazı şeyler uğruna harekete geçen çeteler.”
diyor. Demirel’e göre derin devlet denilen olgu asker ve en belirgin derin
devlet faaliyeti ihtilaller. 1980’lerde MGK bünyesinde oluşturulan Psikolojik
Savaş biriminin kurucularından emekli Kurmay Albay Tahir Tamer Kumkale ise derin
devlet konusuna şu yaklaşımı getiriyor: “Türkiye’de derin devlet gerçekten
vardır. Bu derin devlet kavramı 12 bin yıllık Türk milletinin bugüne kadar
kurduğu 128 devletin işleyişinden elde edilen tecrübelerin silsileler yolu ile
günümüze kadar aktarılması ile oluşmuştur. Derin devlet mefhumu devletin bütün
kademelerinde yaşamaktadır. Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış her seviyedeki
devlet memurlarının hepsi derin devletin birer temsilcisidir.” Kumkale’nin bu
sözleri 13 Şubat 2007 tarihli Akşam gazetesinde yayımlandı.
Peki derin devlet gereksiz mi? Hiç olmamalı mı? Bahçeşehir Üniversitesi
Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Dr. Ercan Çitlioğlu, derin devleti
‘aslında her devlette olması gereken ancak Türkiye’de var olmayan devlet’ olarak
tanımlıyor. Çitlioğlu, yaygın şekilde algılandığı biçimiyle ‘bazı kişilerin
kendilerini devlet yerine koyarak hareket etmelerini’ kastetmiyor. Devletlerin
varlığını sürdürebilmek için bünyelerinde bulunan savunma refleksinin derin
devleti oluşturduğunu, ihtiyaç kıldığını düşünüyor. Dink cinayeti, Danıştay
suikastı gibi olayları derin devletle irtibatlandırmayı doğru bulmuyor.
İdeolojik tariflerle derin devlet kavramının sulandırıldığını düşünüyor. Çünkü
Çitlioğlu’na göre, derin devlet ‘eline yüzüne bulaştıracak’ operasyon yapmaz.
28 Şubat sürecinin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Bülent Orakoğlu ise çok daha
ciddi bir tehlikeye dikkat çekiyor: “Türkiye’de her faili meçhulün ‘derin
devlet’ tarafından işlendiği kanaati yaygınlaştı. Yüz kişiye sorun hepsi bu
cevabı verir.” Orakoğlu, bunu Türkiye’ye karşı yürütülen psikolojik bir harbin
sonucu olarak görüyor. Ortaya çıkan netice halkın devletine güvenmemesi oluyor.
Bülent Orakoğlu’na göre hukuk kurallarının yetmediği ama yabancı ülkelere karşı
devleti koruyan, operasyonlarının tümünden devletin bilgisi olan bir kurumdur
derin devlet. Ve Türkiye’de yoktur, devlet de tektir. Eski Daire Başkanı
Orakoğlu, devlet içinde devlet gibi davranan kişilerin varlığından söz ediyor.
DERİN DEVLETİ DEŞİFRE KAPILARI AÇILSIN
“1990-1994 arasında 5 ila 10 bin arasında faili meçhulden söz ediliyor. Bunun
anlamı kayıt dışı ekonomi gibi kayıt dışı yaşam, insan ve ölüm var demek.
Devleti zedeleyen şey bu.” Bu sözler Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma
Komisyonu üyesi AK Parti Milletvekili Ersönmez Yarbay’a ait. Yarbay, Susurluk’la
birlikte ‘derin devletin’ deşifre kapılarının açıldığına inanıyor. Bunun somut
göstergesi gizli görevlilerde deşifre olma korkusu başlaması. Yarbay, bu yapılar
deşifre edildikçe, destekçileri de onları savunmadı, savunamadı, diyor. Ona göre
derin devlet yok, devletin görevlendirdikleri var. İşin doğasından kaynaklanan
bir illegal görünme söz konusu. Ancak Genelkurmay, Jandarma, Emniyet ve MİT
yasalarının hepsi bu gizliliğe, gizli görev yapmaya izin veriyor. Yarbay’ın
tabiriyle, “Derin devlete geçit veren yasal hükümler var.”
Türkiye’de hükümetler, başbakan ve cumhurbaşkanları değiştikçe devletin
görevlendirdiği, projelendirdiği, düşünüp uyguladığı işlerin devir tesliminin
yapılmaması ‘derin devlet’ şayiasına yol açıyor. Yarbay’a göre derin devlet var
diyenlerin söz ettiği kişiler ya da oluşumlar işte bu devir teslimde
öğrenilemeyen, ancak devlet adına çalıştıklarını söyleyenler. Sorun bu grupların
yasadışı olaylara karıştıkları, başlarına buyruk davrandıkları zaman başlıyor.
‘Derin devlet’ gücünü kamudan alan ama görevi bitmediği için konuşulan isimler
bunlar: “Abdullah Çatlı mı, Veli Küçük mü, Abdullah Öcalan mı bilemezsiniz. Ama
onlar görevli olduğunu bilir. Sorun onların görevli olduğunun devleti
yönetenlere (başbakan ve cumhurbaşkanlarına) söylenmemesidir.”
Türkiye çok partili demokratik hayata geçtiğinde ABD ve NATO kanalıyla birtakım
örgütlenmeler de oluştu. O gün komünizm karşıtı olan bu örgütlerin çetelesine
zaman içinde (27 Mayıs darbesi öncesinden itibaren) ‘iç düşman’ ibaresi eklendi.
Bu iç düşmanlar kimi zaman bölücü, kimi zaman irticacı, kimi zaman ırkçı diye
anıldı. Yarbay, derin devletin 1950’lerde kurulan aygıtlarının ‘iç düşman’ tarif
ve görevlerinden sonra Türkiye’de esas patırtının koptuğuna işaret ediyor.
Peki, ne zaman göze battı derin devlet ve elemanları? Ersönmez Yarbay’a göre,
devletin görevlendirdikleri komünizm, irtica ve terörizmle mücadele ederken bir
kırılma yaşandı: “1990’lardan itibaren terörle mücadele edenler, bugüne kadar
hukuk içinde mücadele ettik. Yakalıyoruz; savcılar, hâkimler serbest bırakıyor,
o zaman bunları tamamen ortadan kaldıralım, ya da teröristle teröristin dilinden
savaşalım dediler. Faili meçhuller bundan sonra zirve yaptı. Sorun küçülmedi,
çözülmedi. O gün bugündür sürüyor.”
BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu:
DERİN DEĞİL, DERİNLEŞTİRİLMİŞ DEVLETE İHTİYAÇ VAR
Keşke anlayabilsek nedir bu derin devlet? Keşke ortaya atıldığı anlamda derin
devlet olsa. Derin devlet, milletin mukadderatını tayin etme ve o uzak
hedeflerini gerçekleştirme adına hukuk içinde kalarak oluşturulmuş devletin
kurumları olması gerekir. Yani 50-100 yıllık perspektifi olan, uluslararası
operasyonlar yapabilecek bir oluşum. Böyle bir devlet mekanizması olması gerekir
mi? Evet olmalıdır. Hukuk içinde kalmak kaydıyla her devletin ihtiyacı var buna.
Ama sığ bir anlayışla çıkmış da burada falanın başörtüsünü sorun yapmış, onun
peşine adam takmış; diğer tarafta iki tane cemaatin faaliyetleriyle meşgul olan,
bunlar üzerinde manipülasyon yapan, haraç alan bir derin devlet olur mu? Mafya
bir tarafında, kumarhaneciler öbür tarafında. Bunun adı derin devlet değil,
mafyadır, çetedir. Çek senet kovalayana da derin devlet diyoruz. Bu sığ, sıradan
şeylere derin devlet deyip gizemli hale getiriyorlar, kutsiyet atfediyorlar.
Sonra o sığ yapı mafyanın arkasında devlet varmış gibi bir şüpheye sebep oluyor.
Böyle diyenler derin devlet. Devletin derinliği olmalı mı? Olmalı. Çünkü
derinliği olan devlet bizi asırlara ulaştırdı. Bu manada derin değil,
derinleştirilmiş, daha da derinleştirilecek devlete ihtiyacımız var. İçimizde
devletin kurumlarını çeteleştiren, kendi çıkarları için kullananları
tokatlayacak bir devlete de ihtiyaç var.
DYP’li eski Bakan Baki Tuğ:
KONTRGERİLLA O İKTİDARLARA İZİN VERMEZDİ
Türkiye’de kontrgerilla diye bir teşkilat yok. Neden yok? Madem kontrgerilla
vardı. Her türlü düşünce nasıl Türkiye’de iktidar oldu? Türkiye’de kontrgerilla
vardır iddiasında bulunan düşünce 1973 yılını takiben iktidar olmuştur.
İktidarlar değişmiş, 1977, 1980 yılı derken, günümüze gelinmiştir. Türkiye’de
bir teşkilat olacak, cinayet tertipçiliği yapacak, işkence tertipçiliği yapacak,
tehdit tertipçiliği yapacak ve sonuçta da bu teşkilat bulunamayacak! Devlet
terörist olamaz. Devlet işkence tertipçiliği yapamaz. Devlet cinayet
tertipçiliği hiç yapamaz. Bu tertiplerin içine girecek bir devleti düşünmek
mümkün değil.
Uluslararası Stratejik Araştırmalar Kurumu (USAK) Başkanı Doç. Dr. Sedat Laçiner:
DERİN DEVLET DEĞİL, DERİN ÇETELER VAR!
Gönüllü bazı insanların hayranlık duyduğu, istihbarat birimlerinin kurdurduğu,
‘saygın bir şeymiş’ gibi algılanan yapılar var. Şimdi bunlar çete olarak
algılanıyor. Eskiden çete algılaması yoktu. Gerçekten devletin derinlerinde bir
devlet olduğu düşüncesi hâkimdi ama şu anda derin devlet dendiğinde herkes
‘çete’ diyor. Ben de bazen şahsî, bazen ideolojik çıkarları için her şeyi
yapabilen çeteler olarak görüyorum derin devleti. ABD’de de, Avrupa’da da derin
devlet vardır. Ama bunlar kendisini ülkenin sahibi olarak gören, yüksek
eğitimli, çoğunlukla aristokrat, ülkenin en üst sosyal ve ekonomik tabakasını
oluşturan kesimlerdir. Mesela İngiltere’nin derin devleti hükümetleri dahi
yönlendirecek kadar kuvvetlidir. Onların rafine olduklarını görüyorsunuz.
Türkiye’dekine bakınca ülkenin sahibi olarak gören insanlardan ziyade çapulcu
sürüsü ortalıkta dolaşıyor. Bu onları hafife almak değil; devletin çeşitli
mevkilerine mevzilenmiş, dışarıda da uzantıları olan ayak takımı, çeteler.
Çıkarlarına uygun olduğu zaman ülkenin çıkarlarını hiçe sayan insanlardır.
Kuvvacılar, derin devlet denen çeteleşmenin kişiselleştirilmesidir.
CHP’li eski Bakan Algan Hacaloğlu:
KONTRGERİLLA 1968 KUŞAĞINI PROVOKE ETTİ
12 Mart öncesinde 1968 kuşağını yanlış yapmaya yönlendiren, yangına körükle
giden ajan provokatörler, bu iradeyi kimden almış ve kimin talimatıyla hareket
etmişlerdir? 12 Mart sonrası dönemin Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş,
kontrgerillanın kanun dışı kurulmuş, yönetilmiş ve kanun dışı çalışmış bir örgüt
olduğunu açıkça vurgulamıştır. 1970’lerde Kültür Sarayını kim yakmıştır? Marmara
gemisini kim batırmıştır? Mehmet Ali Ağca’yı hapishaneden kaçıran güç kimdir? 1
Mayıs 1977’de Taksim meydanını kan gölüne çevirerek 36 kişinin katledilmesinde,
yüzlercesinin yaralanmasında kimler rol oynamıştır ve bu kimlerin eseridir?
Hangi gözü dönmüş karanlık ellerin senaryosudur? Bülent Ecevit’e aynı dönemde
Çiğli Hava Meydanı’nda yapılan suikast girişimi bir rastlantı mıydı?
(Aksiyon, Katkıda bulunan: İbrahim Doğan, haber tarihi: 4 Mart 2007)
KlasikİlkBölümDelilleri | AksiyonDergisi,4Mart2007 | BülentOrakoğluRöpörtajı,Y.Şafak,18Haziran2007 | AliBayramoğlu,Y.Şafak,20Haziran2007 | ErgenekonTüzüğü,Radikal,5Nisan2008 | İbrahimKaragül,Türkiye'ninNeresindeSilahDepolarıYapıldı?,Y.Şafak,8Nisan2008 | ErgunBabahan,TetikçilerVeDestekçileri,Sabah,9Nisan2008 | BülentOrakoğluRöpörtajı,27Mayıs'ınArefesiGibi,CafeSiyaset,9Nisan2008 | İsmetBerkan,Ergenekon'unYakınTarihiYazıDizisi,Radikal,4-11Nisan2008 | Ergenekon'daVeliKüçük'tenbüyük7kişivar,Sabah,22Nisan2008 | A'danZ'yeErgenekon,Milliyet,24Mart2008 | ErgenekonİddianamesiTamamlanmakUzere,Sabah,6haziran2008 | ErgenekonİddianamesiKabulEdildi!-TAMAMI,25temmuz2008 | ErgenekonİddianamesindeKontrgerilla,27temmuz2008 | GladioyuÇökertenSavcıdanTavsiyeler,3temmuz2008 |
Ecevit'in,ÖzelHarp'inSivilUzantısındanDuyduğKorku,10ocak2010
|