BASINDA ABDULLAH HARUN:
28 Ocak-9 Şubat 1995, Akit gazetesi, yazı dizisi |
14 Mart 1996, Akit gazetesi, yazı |
24-28 Kasım 1996, Akit gazetesi, yazı dizisi |
27-28 Aralık 1996, Akit gazetesi, yazı dizisi |
31 Ocak 1998, Akit gazetesi, yazı |
2 Şubat 1998, Akit gazetesi, yazı |
15 Mart 1998, Akit gazetesi, yazı |
31 Ocak 2000, Akit gazetesi, yazı
BU ACİLİYET NİYE?
Akit, 15 Mart 1998
Gerek ilk duyduğumuzda gerek daha sonra başkalarından duyduğumuzda da
ilginç bir iddiadan öteye geçememişti bizim için. Üzerinde durmamıştık
o zamanlar. Son günlerde peşpeşe yaşanan gelişmeleri daha öncekilerle
birarada düşünürken birden akla bu iddia geldi ve dağınık gibi görünen
bir çok olayı anlamlı bir bütün içinde yerleştiriverdi, herşey yerine
oturdu. Ordunun içinde alevi-sol kökenli ve şiddetli İslam karşıtı bir
cuntasal faaliyet var mıydı?.. İddiaya göre, 80'li yıllardan beri devam
eden ve ordu içinde stratejik konumları ele geçirerek örgütlenmeye çalışan
ve bir darbe ile Suriye tipi bir azınlık iktidarını hedefleyen atatürkçü
maskeli alevi mezhepçi bir cuntasal yapılanma vardı. Bu iddia çeşitli kaynaklarca dile
getirilmişti. (1) Bu iddianın doğruluğunu kanıtlayabilecek gelişmeler var:
Susurluk olayı ile ülkücüler hedefe konuldu
Susurluk olayı ile ülkücüler hedefe konuldu ve kısa süre sonra da müslümanlarla
birlikte devleti tehdit eden iç tehlikelerden biri ilan edildi askerler tarafından.
28 Şubat sürecinde Milli Askeri Stratejik Konsept (MASK) ve Milli Güvenlik
Siyaset Belgesi'nin değiştirilmesiyle (2) PKK gibi bebekleri bile öldürmesiyle
ün yapmış bir tehlike ikinci sıraya düşürüldü ve müslümanlar birinci
öncelikli iç düşman sayıldılar. Ülkücüler de ismen açıkça
belirtilerek zımnen tehdit olarak gösterildiler. İddialara göre (3) ülkücüler
ve ölümü bazılarınca suikast olarak görülen Türkeş, yine Tansu Çiller,
Mehmet Ağar, Abdullah Çatlı, Eşref Bitlis, Bahtiyar Aydın, Cem Ersever gibi
PKK olayına sivil çözümü şiddetle reddederek ABD'nin Kürt devleti
projesine direnen milliyetçi şahinler ya öldürüldü ya da Susurluk olayı
ve sonrası ile 28 Şubat sürecinde tasfiye edilmek istendiler.
İnançlı kesime tavır alındı
28 Şubat sürecinde gerilim stratejisi uygulanarak Refahyol devrildi.
Ekonomi alanından eğitim alanına kadar İslami gelişmelere her sahada
kelimenin tam anlamıyla savaş açıldı. Toplum laik-müslüman olarak bölünerek
müslümanlara adeta ambargo uygulanmaya başlandı. Toplumdan soyutlanmaya çalışıldılar.
Perinçek'in kerameti
Doğu Perinçek, dün PKK hayranı olup Apo'nun elini sıkarken bugün ordu
hayranı kesildi ve artık onların elini sıkıyor. Perinçek, başörtüsünü
sakalı ve uzun saçı yasaklayan Alemdaroğlu'yla cuntacıları müslümanları
ezmesi için destekliyor. Özellikle Doğu Perinçek'in
İşçi Partisi'ne bağlı solcu gençlerin bir süre önce üniversitelerde ülkücü
ve müslüman gruplara sataşmış olması dikkati çekiyor bu bağlamda. Dün
rejim için ülkücüler devletin safında solcularla kapışıyordu. Bugün bu
roller tersine dönmüş gibi. Tarih sanki tekerrür ediyor ve rejim kendi safında
çarpışacak örgütlenmeyi bulmakta zorluk çekmiyor.Yeni yapılanmada aktif
rol alarak avantaj sağlamayı tercih etmiş Perinçek anlaşılan. Başörtülülere
destek veren ve onlarla birlikte özgürlük gösterilerine katılan
sol grupları şiddetle eleştiriyor, 68 kuşağına ihanet etmekle suçluyor.
Onlar da Perinçek'in dünkü ve bugünkü tavırlarındaki tutarsızlığa
dikkat çekerek asıl onu 68 kuşağına ihanet etmekle ve postal yalayıcılığı
ile suçluyorlar. (4)
Medya, mezhepçi sol cuntanın yayın organı gibi
Susurluk olayı tartışmalarında da görüldüğü üzere sol medya,
Susurluk konusunu Demirel'in de arzu ettiği üzere sınırlı tartışarak Çatlı-Ağar-Çiller
isimleriyle sınırlı tuttu ve işin kaynağına yani Kontrgerilla'ya
indirmedi. (5) 70'li yıllardan başlayarak gelen terörü unutarak adeta 93 yılı
ve sonrasını yani Çiller'i tartıştı. Oysa geçmişte Kontrgerilla konusu
sol medyanın en çok işlediği konulardan biriydi. 28 Şubat süreciyle
birlikte Milli Askeri Stratejik Konsept'e uygun davranarak açıkça toplumsal
olaylarda taraf oluyor ve askerlerin safında müslümanlara karşı her durumda
tavır koyuyor. Sol medya, adeta BÇG'nin, yani Sarmusak olayıyla ortaya çıkan
mezhepçi sol cuntanın yayın organı haline gelmiş bulunuyor. (6) Uygun adım yürümek
istemeyenlere ise işten el çektiriliyor. (7)
Yılmaz'ın bir mezhebe hediyesi
Bir taraftan cemevi yapımına
göz yumuluyor ve hatta devletçe destekleniyor, alevilik rejim dini haline
getirilmeye çalışılıyor, diğer taraftan cami yapımı kısıtlanıyor,
Beykoz Çavuşbaşı Cami ve külliyesi gibi bazıları da yıkılmaya çalışılıyor.
Bu cuntacılarca başa getirilen Başbakan Yılmaz, Alevi şenliğinde alevilere
hitaben, "imamhatipleri kapatarak size en büyük
hediyeyi getirdim" demişti
coşkuyla.
Bu İsrail aşkı neden?
Türkiye, Dışişleri Bakanlığı adeta es geçilerek askerlerin öncülüğünde,
dış politikada İslam dünyasına sert bir mesaj vererek onun baş düşmanı
İsrail ile kısa zamanda askeri tatbikat yapacak kadar sıkı ilişkiler
kuruyor. Türkiye-ABD-İsrail askeri tatbikatı tüm tepkilere karşın gerçekleştiriliyor.
Laiklik cinayetleriyle ve özellikle de Uğur Mumcu cinayetiyle İran aleyhtarlığı
oluşturulmaya çalışılmış, ciddi ciddi İran'a savaş açmadan bahsedilmiş,
ama kamuoyu bu kışkırtmalara gelmemişti. Daha sonra DGM Savcısının "bu
işi devlet yapmıştır" (8)
şeklinde Uğur Mumcu'nun karısına yaptığı açıklama ve medya ile çeşitli
kesimlerden birçok kişinin İran-Türkiye savaşı kışkırtmasına dikkat çekmesiyle
bu çaba o zamanlar tamamen sonuçsuz kalmıştı. İşte, o zaman verilmesi başarılamayan
bu ders, ordu içindeki mezhebi yapılanmanın daha da pervasızlaşan öncülüğünde
kamuoyuna rağmen İsrail'le yakınlaşılarak verilmek isteniyor. (9) Açık bir
mesaj veriliyor.
Apo'dan övgü yağdı
Bazı yetkililerin PKK ile görüştükleri ve onlara,
"eylemlerinizi
azaltın size kolaylıklar sağlayacağız" dediklerinin Emniyet
istihbaratı tarafından tespit edildiği iddia edildi. Amerika'nın bir Kürt
devleti senaryosuna uygun değerlendirildi bu gelişme. (10) Bu iddiayı doğrularcasına
Apo'nun askerleri övmeye başlaması ve "Türkiye'nin birliğini
MHP'den daha iyi sağlarız... Biz siyasi diyalog sürecini başlatmak
istiyoruz." diyerek özerklik istemesi dikkatlerden kaçmamıştı. (11)
Askerlere ve 28 Şubat sürecine övgüler yağdırmaya devam ederek siyasilerin
askerlerin gerisinde kaldığını iddia ediyor, "ordu
direniyor siyasi güçleri deviriyor, mevzi üstüne mevzi ele geçiriyor"
diyerek Perinçek gibi o da adeta
saf değiştiriyordu.
Polisi pasifize çabaları
PKK destekçisi iken dönüş yapıp ordu destekçisi olan Perinçek ve
ekibi, kendisine sızdırılan raporla Susurluk olayını deşifre etti. Bunun
peşinden polis istihbaratına ve Özel Tim'e büyük baskı geldi askerlerden.
Böylece cuntalara ve darbecilere en büyük engel olan polis istihbaratı-Özel
Tim-Susurluk ekibi tasfiye edilmeye çalışıldı. Fakat dikkat çekici şekilde
bu tasfiye gayreti, Kontrgerilla denilen Türkiye'nin NATO'ya üye olurken kabul
edip kurduğu ve varlığı ayyuka çıkan asıl çeteye ise yaklaştırılmadı
bile. (12)
Kıvrıkoğlu'nu sıyırıp geçen kurşun
Kıbrıs'taki tatbikatta Kara Kuvvetleri Komutanı Hüseyin Kıvrıkoğlu
öldürülmek istendi. Kendisinin bir suikaste uğramamak için çok tedbirli
davrandığı, bu mezhebi yapılanmaya karşı çıktığı ve demokrasi yanlısı
olduğu için öldürülmek istendiği iddia edildi. (13)
Mezhebi yapılanma
Sarmusak hadisesi de denilen ve polis istihbaratından Bülent Orakoğlu'nun
ortaya çıkardığı bu mezhebi yapılanmaya ait ipuçları ve hemen ardından
ordu tarafından telaşla yapılan BÇG'nin varlığını ilan edip meşrulaştırma
gayreti, yine ardından Hasan Celal Güzel'e ulaştırılan bu mezhebi yapılanmaya
ait belgeler (14) ve bir kısmını açıkladığı için devlet sırrını açıkladı
denilerek Güzel'e şiddetli tepki gösterilmesi ve tutuklanması gibi peşpeşe
meydana gelen gelişmeler de, bu mezhebi yapılanma iddialarını gündeme
oturttu.
BÇG, ABD'nin yeni stratejisinin
bir gerçeği
İşte tüm bu iddialarla gelişmeler görüldüğü gibi birbiriyle uyumlu
irtibatlı ve şunu ortaya koyuyorlar: Bir cuntasal faaliyet oldu ve halen sürüyor.
Mezhebi ve sol bir oluşum. ABD ve İsrail tarafından destekleniyorlar. Amaçları,
Suriye'de Hafız Esad'ın nusayri azınlık iktidarı örneğine benzer şekilde,
alevi mezhebini istismar ederek ve atatürkçülüğün arkasına saklanarak
iktidarı tamamen ele geçirmek, ABD'nin Kürt devleti projesine yeşil ışık
yakmak, İsrail'le yakınlaşmak. Kendilerine en büyük düşman gördükleri müslüman
ve milliyetçi kesimleri sindirmeye, bu yolda engel gördükleri polis
istihbaratı ve Özel Tim'i etkisiz hale getirmeye çalışıyorlar. ABD ve Batı'nın
yeni hedefi İslam olunca yeni bir yapılanma gerekiyordu.
Kontrgerilla, dün ülkücüleri sola karşı kullanıyordu. Aynı kadrolarla İslam'a
karşı savaşılamayacağı için yetişmiş ülkücü tetikçiler tasfiye
edilerek bu görev bugün sanki solculara yükleniyor.
Bu acele niye?
ABD-Batı-İsrail'in desteği olmadan mezhepçi cuntanın böylesine sistemli
planlı hareket etmesi mümkün değil. En kısa zamanda en etkin olmak
istiyorlar, çünkü geçen zaman aleyhlerine işliyor. Dünyada açıklık yaşanırken
Türkiye'de bir kapanıklığın uzun ömürlü olmayacağının farkındalar.
Nitekim ekonominin gittikçe kötüleşmesi, solcu ve ideolojisizler gibi müslüman
harici kesimleri bile çileden çıkaran kılık kıyafet dayatması, tüm
insanları çok yönlü ve olumsuz etkileyen çağdışı 8 yıl kesintisiz eğitim
dayatması ve beraberinde getirdiği çıraklık meslek okullarının kapatılması
ile birçok gencin işsiz bırakılması esnafı yetişmiş kalifiye genç
elemanlardan mahrum bırakması, ülkenin en büyük partisinin büyük bir gözü
dönmüşlükle kapatılması, insanların kebapçılara varıncaya kadar fişlenmesi,
imamhatiplerde bile başörtüsünün
yasaklanması, Hz. Muhammed (SAV)'in doğum haftasını kutlama amacıyla yapılan
bilgi yarışmasında imamhatipli kız yarışmacıların başörtüsünü çıkarmadıkları
için yarışma dışı bırakılması (15) gibi ve hangi görüşten olursa olsun
kimsenin kabul edemeyeceği daha bir çok kışkırtmalarla uzun süre hükümran
olamayacaklarını, hergeçen gün tepkilerin artacağını biliyorlar. Bu yüzden
acele ediyorlar ve tavizsizce ve hergün yeni bir dayatmayla amaçlarına ulaşmaya,
İslami gelişmelere mümkün olduğunca en büyük darbeyi vurmaya çalışıyorlar.
Ya şimdi ya ebediyen hiç diye düşünerek tüm güçleriyle yükleniyorlar.
Öyle ya, toplum, tüm baskılarına ve yönlendirme gayretlerine rağmen onların
istediği yöne değil akın akın İslam'a koşuyor, tıpkı tüm dünyada olduğu
gibi. Onlar bunun farkındalar ve bu yüzden iş işten geçmeden son numaralarını
deniyorlar. Göle yoğurt mayası koyuyorlar.
Onlar Cezayir istiyordu
Bazı iddialara göre onların istediği, 28 Şubat dayatmalarına müslümanların
şiddete başvurarak karşı koymasıydı. O zaman, hazırladıkları özel
birliklerle bu olaylara darbe yaparak müdahale edecek, kan dökecek ve olabildiğince
çok sayıda müslümanı telef edeceklerdi. BÇG'nin fişlemeyle hazırladığı
binlerce kişilik isim listelerinden sözedildi. Telef etmeler ve tutuklamalar
bu listelere göre yapılacaktı. Bülent Orakoğlu'nun ortaya çıkardığı
belge tek sayfalık bir belge değildi, 50 sayfadan sözediliyordu. (16) Hasan Celal
Güzel'e de ulaşan belgelerde (17) isim listeleri vardı. Beş altıbin kişiden
bahsediliyor. Hasan Celal Güzel apartopar gözaltına alındı. İlginçtir ki,
mahkemeler, bu dayatma gözaltılarına sanki tepki gösterircesine sanıkları
birer birer tahliye etti. En son örneklerini Bülent Orakoğlu, Kadir Sarmusak
ve askerlerle MİT'i devlet içi çetelerde parmakları olmakla suçlayıp gözaltına
alınan ve bu cunta konusunda da bilgiler veren (18)
, bu konularda en bilgili isimlerden biri olan Emniyet İstihbarat Daire Başkan
Vekili Hanefi Avcı oluşturuyor. Cuntaya ciddi bir direniş işareti olarak
yorumlanabilir mi, yoksa tesadüf mü bu tahliyeler?..
Son numaralarını deniyorlar
Cuntacıların mezhepçilerin dayatmaları artarak gözüdönmüş şekilde sürüyor.
Halka karşı açılan bir savaş sözkonusu. Halkı dost olarak değil iç düşmanlar
olarak görüyorlar. Halkıyla savaşan tüm iktidarlar başarısız kalmış,
ergeç derdest olmuştur. Biraz eziyetten başka bir zarar verememişlerdir. Son
numaralarını deniyorlar. "Ya şimdi ya hiçbir zaman diyorlar."
_______________________________________________
Dipnotlar:
1 Aksiyon, 1 Kasım 1997; Armagedon, Timaş
Yay., sh. 22, 120, 124; Yeni Şafak, 20 ve 25 Temmuz 1997; Akit ve Yeni Şafak, 7 Kasım 1997; Akit, 18-19-20 Şubat
1998
2 Hürriyet, 4 Kasım 1997; Akit ve Yeni
Şafak, 5 Kasım 1997; Armagedon, sh. 23
3 Armagedon, sh. 116
4 Akit, 4 Mart 1998
5 Akit, 31 Ocak 1998; Akit, 2 Şubat 1998
6 Akit, 1 Mart 1998
7 Akit, 4 Mart 1998
8 Milliyet, 24 Kasım 1994
9 Armagedon, sh. 122
10 Armagedon,
sh. 113, 122; Yeni Günaydın, 19 Temmuz 1997; Yeni Şafak, 20 Temmuz 1997
11 Milliyet, 1 Şubat 1998; Akit, 2 Şubat 1998
12 Akit, 31 Ocak 1998; Akit, 2 Şubat 1998
13 Akit, 7-8 Kasım 1997; Yeni Şafak, 7 Kasım 1997
14 Armagedon, sh. 113, 124; Akit, 8, 12 Kasım 1997
15 Kanal 7 TV, Şubat 1998
16 Akit, 25 Ekim 1997
17 Armagedon, sh. 113, 124
18 Akit, 25 Ekim 1997; Armagedon, sh. 113, 122
BASINDA ABDULLAH HARUN:
28 Ocak-9 Şubat 1995, Akit gazetesi, yazı dizisi |
14 Mart 1996, Akit gazetesi, yazı |
24-28 Kasım 1996, Akit gazetesi, yazı dizisi |
27-28 Aralık 1996, Akit gazetesi, yazı dizisi |
31 Ocak 1998, Akit gazetesi, yazı |
2 Şubat 1998, Akit gazetesi, yazı |
15 Mart 1998, Akit gazetesi, yazı |
31 Ocak 2000, Akit gazetesi, yazı
|